|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
İPEK'Sİ BİR YAŞAM
06.08.2009 |
|
Okunma Sayısı : |
64736 |
|
|
Oy Sayısı : |
18 |
|
|
Değerlendirme : |
4,89 |
|
|
Popülarite : |
6,14 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
İPEK'Sİ BİR YAŞAM Suna Kıraç . .
Evliliğimizin 15 yılında çocuğumuz olmadı.
Doktorlara gittik, çare aradık. Her ikimiz de de bir kusur bulunamadı. Oysa İnan'la mutluluğumuzu taçlandıracak bir evladımız olsun istiyorduk.
Sonunda benim çalışma hayatımın çok stresli olmasından dolayı çocuğumuzun olmadığı teşhisi kondu.
Teşhis bu sorunu ne kadar izah ediyordu bilmiyorum ama yaşama tarzım dikkate alındığında hak vermemek elde değildi. Günde hiç abartısız 18 saat çalışıyor, işten başka bir şey düşünmüyordum.
Bir sabah yataktan kalktım, "ben kararlıyım" dedim. Artık çocuğum olsun istiyordum. İnan, bu kararıma çoşkuyla katıldı. Çocuğumuzun ismini o koydu. "Kızımızın adı İpek olsun" dedi.
Kararımı vermiş ama biraz abartmıştım. İkiz yavrularım, kızlarım olsun istiyordum. İnan o yıllarda Vali Nevzat Ayaz tarafından oluşturulan ve kimsesiz çocuklara yardım eden bir sosyal dayanışma vakfının yönetim kuruluna, özel sektörü temsilen girmişti.
Evlat edineceğimiz yavrularımız konusundaki insiyatifi o almıştı. Ancak günler geçiyor bir türlü ikiz bebek bulunamıyordu.
Artık İçten içe İnan'ın bu konuda yeterince duyarlılık göstermediğini bile düşünmeye başlamıştım.
Bir sabah kahvaltıda İnan'a sitem ettim, "Bugüne kadar bana verdiğin bütün sözleri tuttun ama bu defa olmadı" deyiverdim.
İnan alınmıştı.
Hemen gidip Çocuk Esirgeme Kurumu ile görüşmüş.
Verilen yanıttta evlat bekleyen aileler arasında ilk sırada bulunduğumuz söylenmiş ancak ikiz kız bebekler bir türlü bulunamıyormuş.
Bir Pazartesi günüydü. İnan heyecanla eve gedli. "ikiz bulamamışlar ama tam bize göre olduğu söylenen bir kız varmış, gidip görmemizi sitiyorlar" dedi. Hiç düşünmeden "hadi gidip görelim" dedim. Açıkçası heyecanlanmıştım.
Hastaneye gittiğimizde kızım, yavrum oradadydı. İpek henüz dört aylıktı.
Kucağımdaydı.
Sıcaklığı ve ilk bakışmamız olağanüstüydü.
Ağladım. İş dünyasının bize kazandırdığı o tedbirlikle İnan, "bize bir gün izin verin, muayene ettirelim" dedi.
O gün doktor bize bugün bile hiç unutamadığım çok özlü bir şey söyledi.
"Suna Hanım ağlayarak çıktıktan sonra, diyelim ki bu çocuk muayene sırasında sakat çıktı, artık onu bırakamazsınız, o artık sizindir. Hiçbir şey için vazgeçemezsiniz" dedi.
Eve döndüğümüzde karmaşık duygular içindeydik.
Altüst olmuştuk. İpek'i orada bir başına bırakmıştık ama yüreğimiz , aklımız her şeyimiz İpek'te kalmıştı.
Doktorun söylediklerini o gece daha iyi anladık.
İpek'ten vazgeçemedik, o bizimdi. Kızımızdı. Gittik ve yavrumuzu bağrımıza bastık.
İpek'ten önce böylesi bir kararın beni korkutan iki boyutu vardı.
Öncelikle anne olmaya ve bunu başarmaya ilişkin - bütün annelerin yaşadığını bildiğim- bir kaygım vardı.
İkinci korkum ise daha çok bu kararın yaratacağı artçı sarsıntılarla ilgiliydi.
Türkiye'de ilk defa böylesine varlıklı bir ailenin üyesi evlat edinmeye karar verecekti.
Evliliğinde radikal bir hızla ailesini şaşırtan Suna Kıraç'ın bu yeni kararı nasıl karşılanacktı?
Ailem ne diyecekti?
Çok çarpıcı bir biçimde bu kararıma en sıcak tepki babamdan geldi.
Vehbi Koç, "Hep bir çocuğun , senden bir torunum olsun diye dua ettim. Kısmet böyleymiş" diyerek beni destekledi. Sonra da hemen talimat verdi. "Evin içindeki köpekler dışarı çıkacak. Aynı evde hem bebekle köpeği kabul etmem" dedi.
Aynı desteği abim Rahmi Koç'tan da gördüm.
Sevgi zaten İpek'in ikinci annesi ve sonraları en yakın sırdaşı olacaktı.
Ablam Semahat Arsel ise kısa bir süre sonra bu kararıma saygılı bir tavır alacak, İpek'e şefkatle yaklaşacaktı.
Böylece Koç Ailesi'nde değil, Türk iş dünyasında bir tabuyu yıkmış oluyordum.
Kunduza yavrusu kumru görünürmüş.
Ben de İpek 'in bebekliğini biraz abartarak yazarsam doğal kabul edin. İpek, kızıl saçlı, keman kaşlı, hokka burunlu, gül dudaklı, şeker bir çocuktu.
İnan bana "Sen çetin cevizsin, bari kızımın adı İpek olsun, huyu da ipek gibi olur insallah" dedi. İpek'in huyu, suyu aynen bana benzedi. İnan ne yazık ki iki çetin cevizle birden yaşamak durumunda kaldı.
İpek, liderlik vasfı olan bir çocuktu. Üç yaşındayken "Adil Çocuk yuvası'na başladı. Öğretmenlerinin kanaatini öğrenmeye gidince, tek söyledikleri "sınıfta liderlik mücadelesi veriyor ve yorgun düşüyor" olurdu.
İpek, ters, okşanırsa tepki veren bir çocuktu. Bugüne kadar ne babası ne de ben ona hiç yalan söylemedik. Onunla hiçbir zaman çocukla konuşur gibi konuşmadık. Her şeyin doğrusunu söyledik.
En feci olayı bile bizimle paylaşmayı öğrendi. Sıralamaya başladığı zaman masaların üstündeki hiçbir eşyayı kaldırmadık. "Hayır İpek" deyince ellerini çekerdi. Kafasını çok patlattı, ancak evde hiçbir şey kırmadı. Ta ki 14 yaşına gelinceye kadar. Altuğ ile salonda top oynarken nadir bir Çanakkale seramiğini kırdılar.
Fatma ve eşi Faça kızımıza çok iyi baktı. Temizlik için Fatma, dil öğrenmesi için de Oxford mezunu Claire vardı. Claire, İpek'e çok şey öğretti, tiyatro bölümü mezunuydu. Şarkılar söyletir, şiirler okuturdu. İpek'e özgüven aşıladı. Bir topluluk karşısında konuşmayı veya bir gösteri yapmayı hep Claire'den öğrendi.
İpek'i her seyahate götürürdük.
Çişini tutmayı ve acıkmamayı üç yaşında öğrendi. Zorla müze gezdi ve konserlere götürüldü. Ağlayarak giderdi, aradan bir hayli vakit geçtikten sonra gelip teşekkür ederdi. Şimdi her ikisinden de nefret ediyor.
Benimle Akmerkez'e gidince ayrı koridorlardan yürürdük.
"Seni herkes tanıyor" diye utanırdı.
Bir defasında kırk yılın başı birlikte sinemaya gitmiştik. Bir basın ordusu gelip fotoğrafımızı çekti. Sonra da gazetenin birinde , "Suna Kıraç kızı ile sinemaya gitmek çin sinemayı kapattı" diye bir haber çıktı. İpek'le son çıkışımız oldu.
Büyük insanlar gibi bizimle yemek yedi, pek çok şey öğrendi.
Lise son sınıfta arkadaşlarıyla kayak yapmaya Courchevel'e gittiğinde, jan Nahum arkadaşlarıyla beraber İpek'i akşam yemeğine davet etmiş.
Kızlar kendi aralarında fısır fısır konuşmuş, İpek büyüklerle sohbet etmiş. İyi ki bana öğrettin, diye teşekkür etti. İpek'in o veciz yorumuyla ona hayatı öğreten annesi "patron", o da benim "genç işçim"di.
İpek'in bütün şikayeti çalışmamız, evde olmayılımız ve akşamları Güneri Civaoğlu'ndan haberleri dinleyip, geceleri sık sık çıkmamızdı. "Güneri Civaoğlu'nu benden çok mu seviyorsunuz, eve geldiğinize göre artık benimle ilgilenin" diye sızlanırdı. Çocuk haklıydı ama ben ona şunu söylerdim: "Sana ayırdığımız zamanın süresi değil, kalitesi önemlidir."
İpek sanıldığı gibi bir "ipek" değildi. Güçlü bir karakter yapısı, dayanıklı bir bünyesi vardı. Risk alma yeteneği sağlam olduğu için ortaokula gidinceye kadar maceralar yaşadı. Amerika'da Fatma'yı uyutup asansörde kayboldu.
Çiftlikte çıplak ata binip yere düştü. Okulda kafayı Atatürk büstüne vurup eve dikişler içinde geldi. Dayısının evinde teyzesi ile kitap yerleştiriken merdivenden kaloriferin üstüne düşüp ağzını yırttı. Ver elini Nesim bey. Prof. Nur Danişment bulundu, hemen Güzelbahçe'de ameliyata alındı, canlı canlı ağzı dikildi. Bir defasında Antalya'da Talya Oteli'nde bayramlaşılıyor.
Evren Paşa dahil birçok misafir var. İpek , teras katından bir aşağı kata düştü. Haşarı ve yaramaz bir çocuktu. Bir gün onu öpüp arabayla holdinge gittiğimde onu karşımda bulunca büyük bir şok yaşadım. Arabanın bagajına gizlenmiş ve böyle bir sürpriz hazırlamıştı.
Okulda başarılı bir öğrenci oldu. Kızımın okul durumuyla ilgili bütün gelişmeleri takip etmeye gayret ettim.
İpek Koç Lisesi'nde okuyan bir "Koç kızı'ydı" Hiçbir biçimde akranlarından farklı muamele görmemesine özen gösterdim. Okul arkadaşlarından bir miktar daha az harçlığı vardı. Hocalarının onu sıradan bir öğrenci gibi görmelerini ve değerlendirmelerini istedim.
Yakınlarım kişiliği, kararlılığı, inadı ve yaşam felsefesiyle bana benzetiyorlar. İpek bağımsız düşünen, kendi geleceğini belirleyen, insanlarla son derece olgun ve kendine özgü bir iletişim kuran bir genç kız oldu. Ondan gençliğimi ve bende olmayan "seçme özgürlüğünü" görüyorum. Bana gurur veriyor.
.
.
İpek, Suna KIRAÇ .
Suna, İpek, Can KIRAÇ . .
İnan Kıraç, İpek Kıraç
. . .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|