Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

TÜRKAN SAYLAN Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Mutlu Olmak İçin Çok Şey Gerekmez…
24.03.2009
Okunma Sayısı : 123875
Oy Sayısı : 53
Değerlendirme : 4,7
Popülarite : 8,1
Verdiğiniz Puan :
 

 

Mutlu Olmak İçin  Çok Şey Gerekmez…

Türkan Saylan
.
.

Cumhuriyet  Gazetesi için Sayın  Ali Deniz Uslu'un benimle yaptığı söyleşiyi paylaşıyorum...

.
.


Mutlu Olmak İçin  Çok Şey Gerekmez…

Türkan Saylan koca bir hayat çınarı.

Güçlü , iradeli, çalışkan, her şeye vakit bulabilecek  kadar da zamanın hakimi.

Yaşama her neyle tutunuyorsa, öyle berrak, öyle özendirici ki…

Onun yanında daha bir güvende, daha  bir güçlü hissediyor insan kendini.

Etrafındakilere umut saçıyor, umutsuzluğun tüm bulaşılıcılığına inat Kanserle mücadelesinde hep bir adım  önde.

Çünkü ondan  da korkmuyor, hayatta hiçbir şeyden  korkmadığı gibi.

Yaşama bağlılığının  mayasını insanlara duyduğu sevgiden , sağlıklarına kavuşturduğu hastalarından , hayata kazandırdığı gençlerden  ve eğittiği öğrencilerinden  alıyor.

Çalışmalarına sıkı sıkıya bağlı. Yaşlılığını üretkenliği ile ölçüyor.

Kemoterapiden  sonra toplantılara katılmasına hayran kalmamak elde değil.

Peki hayatı nasıl bu kadar kendinden yana yapabildi?

Saylan , içi gülen  ve hayat taşan gözlerini bizden ayırmadan  yanıtlıyor soruyu: 'Hep içgüdülerimle hareket ettim.

Hayatı kitaplardan  öğrenemezsiniz, ama onları okumadan bunu anlamanız mümkün değil.

El yordamıyla  yaşanır hayat, inatla, sabırla ve büyük bir aşkla…"

İki kız, üç erkek kardeşin en büyüğü Türkan Saylan. İnsanlığa dair duyduğu sorumluluğun  tohumları daha çocukluk yıllarında atılıyor. "Annem evde yokken onun elbiselerini giyerdim.

Kardeşlerim  bana 'anne'derlerdi.

Hem abla, hem dost, hem anneydim.

Onlara duyduğum  sorumluluğu sonra tüm insanlara duymaya başladım" diye özetliyor bu yılları.

Parlak bir öğrenci değildi ama soru sormayı iyi biliyordu. "İnsanları delirtecek  kadar soru sormadım" diyor gülerek, "Sorgulardım, bana anlatılanların  nedenini öğrenmeden  huzur bulmazdım.

Hatta 'Dünyaya niye geldim?" sorusunun içinden  çıkamadığım  için beş yaşında intihara kalkıştım."

Onu tatmin edebilmek zor, Saylan'ın  sorularına ne çevresindekiler ne de inançlar cevap verebiliyor. Sorular da giderek artıyor.

"Neden insanlar birbirini öldürüyor? Neden haksızlıklar var?

Adalet ve Tanrı varsa, bu kadar haksızlık niye?"

TELAŞLI VE SABIRSIZ

Saylan, bu arayışın  o yıllarda epey kafasını kurcaladığını söylüyor.

Daha sonra  kütüphane görevlisi olarak çalışırken , bulduğu ve varsa okuması, merakını dindirmese de biraz soluk aldırıyor.

Hatta her öğle arası yemek yemeden, bir un kurabiyesiyle açlığını dindirip kütüphanedeki tozlu raflardan  kitaplar indirdiği günleri unutamıyor.

"Anlamasam da okurdum, çünkü açlığım  büyüktü. Merakım beni besliyordu.

Bu açlık daha sonra kaleme ve kağıda döndü" diyor. "Hala da kalemle kağıtla ilişkim sürer. Bilgisayarı sevmem."

Küçükken  müziğe de merak sarıyor, sekiz yıl keman çaldıktan sonra beceriksiz olduğunu düşünüp müziği bırakıyor. Şimdi biraz pişman…Ortaokul  yıllarında köy doktoru olmak hayaliyle yanıp tutuşuyor.

Aslında daha o  yıllarda, doktor olup Türkiye'yi karış karış  gezeceğini de hissetmiyor değil.

Belki de o yüzden , şimdi kendine gülse de, tıp fakültesine girip beyaz gömleği ilk giydiğinde kendini  hemen doktor sanıyor, "Çok heyecanlıydım" diyor. "telaşlı ve sabırsız…"

Tıp eğitimi ona insanlara dokunarak  anlama yeteneği kazandırıyor.

"Bir kere hastayı yanıma oturturum, ellerim, okşarım. Hayatını dinlerim. Önce arkadaş olurum sonra doktor" diyor.

Bu yakınlık  başına bela da açıyor, epey de acı çektiriyor.

Bir hastasından  bel kemiği tüberkülozü kapıyor.

Fakülteyi on yılda bitirebiliyor çünkü tüberküloz yüzünden  13 ay yatağa mahkum kalıyor. Hem  de biri iki yaşında, diğeri de altı aylık iki çocuk sahibiyken.

Çocuklar nereden mi çıktı?

Hayallerinin peşinden koşarken 22 yaşında evleniyor Saylan. "İdeallerim varken aşık oldum, ama hiçbir şeyi erteleyemediğim  için  hemen evlendim.

Sonra da çocuk istedim.

Her şeye yetişeceğimden şüphem yoktu!" diyor.

Onun olmasa da eşi aynı  düşünmeyince araları açılıyor.

Eşinin  "Artık  sen çalışma, ben  sana bakarım" demesi bardağı taşıran son admla oluyor.

Saylan  hayallerini bir kenara itmesine neden olacak  bu cümlenin ardından  ihtisas sınavlarına girerken  buluyor kendini.

İhtisasını da insanlara yakın olmaktan çekinmediği için deri ve zührevi  hastalıklar üzerine yapıyor.

İşçi Sigortaları Nişantaşı Hastanesi'nde göreve başlıyor. "İşçi , emekçi, sendika nedir orada öğrendim" diyor. "orası  kimileri için sürgün yeriydi, ama benim için ikinci bir üniversiteydi."

Saylan, hastanede çalışırken  kazandığı bursla çocuklarını da alıp Londra'ya gittiğinde boşanmak  üzere olduğunu anlatıyor. "Üç kuruş para ve bir haritayla Londra'da buldum kendimi.

İki günde çocuklarımı  okula yerleştirip, ev bulup, işbaşı yaptım. İyi bir eğitim  ve kalıcı dostluklarla döndüm."

Döndüğümde hep hayalini  kurduğu Anadolu yolculuğuna başlıyor. "Çünkü" diyor, "laboratuvarın  dört duvarında hizmetim sınırlıydı.

Ben insanların içinde olmalıydım." İlk görev yeri Malatya'nın  Pötürge ilçesinin  Kayadere köyüne eşek sırtında yolculuk yapıyor. Türkiye'yle ilk  yüzleşmesi işte böyle oluyor.

Devamı da geliyor.

Anadolu ve Doğu 'da geçirdiği yıllar boyunca ülkesinin  gerçekleriyle karşılaşıyor.

Bir asırlık  bu yaşamda, derin  izlerden  birini de 12 Eylül  açıyor.

O günleri  unutamıyor Saylan. "12 Eylül'ü  affedemem, çünkü Doğu'yu kaybettik.

İnsanları yok ettiler, öldürdüler. Gelecek kuşakları da zehirlediler. İhtilal kendi çocuklarını yer" diyor.

Ne zaman Doğu'da bir köye gitse, kendini orada doğup büyümüş biri gibi hissetmeye çalışıyor.

Çünkü empati  kurup hayata bakmanın  çözümsüzlüğe ilaç olduğu  görüşünde. Oan göre, Doğu'yu bilmeden Ankara'dan yasa çıkarmak, proje üretmek anlamsız.

20. yılını kutlayan  Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) temellerini de bu düşünceyle atıyor. ÇYDD, bir sivil  toplum kuruluşu değil,  örgütü.

Saylan,  "örgüt" sözcüğünün  insanların zihinlerinde oluşturduğu olumsuz izi silmek istiyor,  çünkü "Mücadele örgütlüdür"

Türkan Saylan bir tarih . Doktorluğu, araştırmaları, Türkiye'deki ilk ve tek cilt hastanesi Lepra'yı kurması, dünyadan ve Türkiye'den  cüzamı silme konusundaki başarısı, ödülleri, çocukları, kız çocuklarını okutmak için verdiği mücadele….

O yaşarken iz bırakan kadınlardan .

Ne profesör unvanını ne akademik kariyerini umursuyor.

Onlar sadece insanlara daha iyi hizmet etmek için birer araç.

Lider olmak gibi bir derdi yok.

Onun için önenmli olan insanları  örgütleyebilmek.

Bir tek düşüncesizce hareket edenlere tahammül edemiyor.

Günümüzdeki siyasal iklimin de muhalefetsizlik yüzünden  sertleştiğini söylüyor.

"Yoruldum  demeye, umutsuz kalmaya kimsenin hakkı yok" diyor, "Bugünü kurtarmak adına değil, yarınlar için plan yapmayı ve çalışmayı öğrenmek zorundayız.

Bir  de başımıza, körüklenen bir ırkçılık çıktı.

Kendi ırkını inkar etmek istemeyenlere 'Türk' oldıklarını söyletmeye çalışıyoruz.

Ben de bu yüzden  kaç kere savcı karşısına çıktım.

Bu suçlamaları  ekemek parasına çeviren, kaostan  besleneler var."

Saylan'nın Arnavutköy'deki evinde sohbet ederken  duvardaki çerçeveli  resimlerine bakıp dolu dolu geçen bir ömür görebiliyorsunuz.

Her fotoğrafında yüzü gülüyor.

1971 tarihli bir fotoğrafın altına da bir not düşmüş:

"Mutlu olmak için çok şey gerekmez"

Geçmişine yaptığı zaman yolculuğunda üzüldüğü de oluyor.

"Çok  zor günlerim de oldu. Acılarımla büyüdüm. Zaten  Türkiye'de kadın olmak  hala zor, ama kadınlar arık  daha güçlü ve harekete hazır" diyor.

Türkan Saylan, anne de oldu, iş kadını da, ev kadını da, lider de, yönetici de, bilim kadını da.

Korkuların  hayallerini boğmasına izin vermedi.

O yüzden hala ayakta ve muhalif.

Biz yanından  ayrılırken de yarım bıraktığı kitabını okumaya, gazetelerden  notlar almaya devam ediyor.

Asistan dilekçe yazarsa….

Biz, bir buçuk  yıl dahiliye, bir buçuk yıl da cerrahi  nöbetinde tek asistan tutardık.Dahiliye nöbetinde tek asistan  görev alırdı.  

Branşı ne olursa olsun, gelen hastalara o bakardı.

Bir de şef nöbetçi vardı, ama genelde bir yerde konken oynardı. Tansiyon aleti yok, enjektör yok.

Her şey eksik…

Bu yüzden  hastalara yardım edemiyorum, delirmek üzereyim.

Hademeler bu işin böyle yürüdüğüne beni ikna etmeye çalışıyor.

Elime kalemi alıp bir dilekçe yazdım, asistanlığımın altıncı ayıydı.

Eksiklikler tamamlanmadıkça nöbet tutamayacağımı belirttim.

Herkes hayatımı  kaydırdığımı söylüyordu, çok eleştirildim.

Bir süre sonra eksiklikler giderilmeye başlandı.

O zaman anladım ki, hakkını arayacaksın.

Başkalarının da hakkı için  mücadele etmeye o gün karar verdim. Artık bana dur durak  yoktu.

Komünist bir hastane!

Türkan Saylan, İşçi Sigortaları  Nişantaşı Hastanesi'nde göreve başladığında annesi onun adına çok endişeleniyor.

Çünkü o dönemde iş, emek, emekçi kelimeleri komünizmle birlikte anılıyor.

Annesi de bir gün , dayanamayıp uyarıyor. "Türkan " diyor, "bu  hastanenin komünizmle ilgisi ne? Komünist  bir örgütün  doktorumusun?

Saylan, "Paramı Rusya ödüyor" diye gülerek yanıtlıyor ya, annesi öyle kaygılı ki ağlayacak  gözlerle bakmaya devam ediyor…

Kapısı her daim açık

Saylan  hayatı boyunca öğrencilerinden, hastalarından ayrılamadı.

Bir öğrencisinin  yıllar sonra karşısına çıkıp elini  öperken  söylediği: 

 "Kapısını öğrenciye açık tutan  tek öğretim  üyesi sizdiniz" sözünün  yerini ne kadar bulduğu da ortada.

YÖK kurulduğunda , karşı  çıkmasına rağmen üniversitede kalmasının  nedeni de buydu.

Ne olursa olsun kalmaya, direnmeye ve mücadele etmeye kararlıydı.

.
.

Türkan Saylan
.

.

.


.

.
.
TÜRKAN SAYLAN Gözüyle Kimdir Başarıları Linkler Kendi Sesiyle Fotograf Albüm Kitap Tavsiyeleri TV Tüm Yazıları TÜRKAN SAYLAN Odası Lider Arama

.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org