Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

ŞARIK TARA Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ŞARIK TARA İstanbul'a geliyorum
28.07.2017
Okunma Sayısı : 6494
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

ŞARIK TARA İstanbul'a geliyorum

.



İSTANBUL'A GELİYORUM

Annem bana hem Türklüğün ne olduğunu öğretmiş hem de sevgisini aşılamıştır.

Benim Üsküp'te kalmam durumunda hiçbir şekilde mutlu olmayacağıma inanıyordu. İdeali , benim Türkiye'ye gitmemdi.

Savaş sürdüğü için seyahat etmek kolay değildi, yine de annem bir yolunu buldu, gerekli izinleri aldı, sonunda beni Türkiye'nin Üsküp Başkonsolosu Reşat Karabuda'yla İstanbul'a küçük dayımın yanına gönderme imkanı buldular. 1942 yılıydı, 12 yaşındaydım, ailemden ilk defa ayrılıyordum.

O tarihte Üsküp Bulgar işgali altında olduğu için Türkiye'ye Bulgar pasaportuyla geldim. Reşat Karabuda'ya müteşekkirim.

Beni Sofya İstasyonunda ona teslim ettiler, yataklı trenle İstanbul'a geldik.

Edirne'yi geçerken bayrağımızı gördüğümde heyecanımı unutamıyorum, düşününce hala aynı heyecanı duyuyorum.

Reşat Bey Nişantaşı'nda Rumeli Caddesi'nde bir apartmanda oturuyordu, İstanbul'a vardığımız gün, akşamüzeri dayım gelip beni oradan aldı.

Kadıköy'de oturmakta olduğu büyükbabamın evine götürdü.

Dayım, Selanikli Evranoszade Rüstem Bey'in kızı Seniha Hanım'la evliydi.

İstanbul'a giderken ailemden ayrılıyorum diye bir taraftan üzülmeme rağmen, annemi telkinleri sonucu, anavatana kavuşuyorum diye çok sevinçliydim.

Yengemin ve dayımın yanında çok sıkıntılı iki yıl geçirdim.

Dayımla yengemin oturduğu evin bahçesi yoktu, Kadıköy'ün dört katlı sefertası evlerindendi.

Hani o bodrum, giriş katı, birinci katta konuk odaları, ikinci katta yatak odaları olan tipik evlerden.

Bu evdeki imkanlar Üsküp'le kıyaslanamazdı.

Ama ben kararımı vermiştim, yeni yaşamıma ne olursa olsun uyum gösterecektim.

Bana üst katta bir odada yer yatağı yapmışlardı.

İki bavulum açık duruyordu ve dolap görevi görüyordu.

Üsküp'ten güzel eşyalar getirmiştim.

Elbiseler, gömlekler, kazaklar, ayakkabılar… ama yeni hayatımın Üsküp'tekiyle hiç ilgisi yoktu.

Yengen çok tuhaf bir kadındı. Soylu bir aileden geliyordu.

Atatürk'le çok yakın ilişkisi olan bir aile, Selanik'in Evranos ailesi. Atatürk onların evine sık sık gidermiş.

Yengem gençliğinde çok güzel bir kadınmış. Ben tanıdığım zaman bile hala güzeldi.

Anlattığına göre, Atatürk gençliğinde yengemi çok beğenirmiş, hatta onunla evlenmek bile istemiş.

Yengemin babası Rüstem Bey, o zaman kolağası olan Mustafa Kemal'e kızını vermemiş.

Büyük dayım der ki: "Türkiye'nin en büyük şansı Evranoszade Rüstem Bey'in Kolağası Kemal Bey'e kerimesi Semiha Hanım'ı vermemesidir."

İstanbul'da dayımların yanında kalırken Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'ı tanıma şansına sahip oldum.

Kendisiyle birkaç kez görüştüm; Makbule Hanım yengemin iyi ahbabıydı.

Yazın Moda'da otururdu, kışları ise Harbiye'den Taksim'e giderken cadde üzerinde bulunan El Irak Apartmanı'nda yaşardı.

Dayım, Çalışma Bakanlığı İstanbul Bölge Müdür Yardımcısıydı, beni çok severdi ama yengeme söz geçiremiyordu.

Dediğim gibi yengem tuhaf bir kadındı, bana çok kötü davranıyordu.

Bana yaptıkları hakikaten eziyetti, ama her şeye rağmen ben bu kitabımda birkaç örnekle bu konuyu geçiştirmek istiyorum.

Mesela üçümüz aynı sofrada otururken yengem ve dayım ben farklı bir yemek yerdi, onlarınki etli, güzel bir yemek olurdu, bana kabak gibi başka bir sebze yemeği verirlerdi.

İstanbul'a geldiğimizde Alman mektebine başlamıştım , o zaman ilkokul 6 yıldı, 6. Sınıfı bitirince henüz çok az Almanca bilmeme rağmen yengem senelik 180 lira tutarındaki ücreti ödememek için beni Alman mektebinden aldı, Kadıköy Birinci Ortaya verdi.

Bu benim bir yıl kaybetmeme neden oldu, ama ben yine de mutluydum.

O zamanlar evlatlık müessesesi vardı.

Yengemle dayımın da Güliş isminde bir evlatlıkları vardı, Güliş çok iyi bir kızdı.

Yengem Güliş'in terliğini balkondan aşağıya atar, sonra bana döner "Git, getir" derdi.

Getirince de, "Bak sana bunu da yaptım" derdi.

Kahvaltım zeytin, ekmek, çay ve bir şekerden ibaretti.

Üsküp'te zeytin yemediğimizden benim zeytin yeme alışkanlığım yoktu, yiyemezdim.

Benim zeytinlerimi de Güliş'e verirdim, oyerdi, sonra çekirdeklerini alır benim tabağıma koyardım.

Yengemin "Bak, mahsus yemiyorsun" demesinden çekindiğim için.

Alman mektebinde okurken Kadıköy- Karaköy vapuru 1. Mevki 5 kuruş , 2. Mevki 2,5 kuruştu. Yengem 2. Mevkide yolculuk yapmamı uygun görmüştü.

Harp zamanı olduğundan 2. Mevkide hep askerler seyahat eder ve postal kokusundan içeri girilmezdi.

Çok soğuk bir kıştı, güvertede bir yererle sığınmaya çalışır, açık havada karşıya geçerdim.

Neyse ki çok çalışkan bir öğrenci olduğum , hep iftiharla geçtiğim için en azından bu konuda yengemle bir sorunum olmuyordu.

Ama hiç unutamadığım anılarımdan biri, yengemin beni jimnastik dersine palyaço gibi göndermesiydi.

Okuldan jimnastik dersi için bir lastik ayakkabı, bir beyaz çorap, bir şort ve bir atlet istediler.

Yengeme söyledim. "Ne gerek var" dedi. "Senin fanilan var – bir mavi beyaz fanilaydı bu, atlet yerine geçer. Senin donların iyidir, yanına iki dikiş attın mı şort olur.

Bak ne güzel Avrupa donlar, kimsede yok.

Beyaz çorap şart mı?

Kahverengi ekose yün çoraplar bal gibi olur.

Lastik ayakkabıya ne gerek var?

Benim deniz ayakkabılarım var, lastikli ayakkabılar.

" Beni böyle olmayacak bir kıyafetle okula gönderdi.

Öğretmenimin ve arkadaşlarımın karşısında çok utandım.

Yapacak bir şeyim yoktu. Utancımı yenmek için herkesten hızlı koşuyor, herkesten fazla atlıyordum.

Annem bana 12 paket çikolata göndermişti.

Yengem bunların yarısı evin" dedi ve altı paketini aldı, kaldırdı.

Sonra kalanlardan ev halkına birer tane vermem gerektiğini söyledi, bir tane dayıma, bir tane yengeme, bir tane Güliş'e verince kaldı mı bana üç tane.

Ben hevesle ilk paketi açınca "Yoksa bize ikram etmeden mi yiyeceksin?" deyince, ilk paketin yarısını dayıma, yarısını yengeme ikram edip bir paketi de Güliş'le bölüşmek durumunda kaldım.

Bunun dışında bana bir paket kaldı. Sonuçta ben annemin gönderdiği 12 paketten sadece 1,5 paket çikolata yiyebildim.

Bu tür hadiseler o kadar çoktur ki, neredeyse bir kitap yazabilirim. Ama öte yandan onlar sayesinde ailemden önce İstanbul'a gelebildim, yine de müteşekkirim.

Ayrıca anneme babama hatta dayıma bile hiç şikayette bulunmadım; bilmiyorum ki, bulunsam bu onları üzmekten başka bir işe yaramayacaktı.

Annemden muntazam mektuplar gelirdi; mektubu annem, zarfı ise babam yazardı.

Bir müddet sonra zarfın da annem tarafından yazıldığını gördüm.

Meğer babamı siyasi nedenlerle hapse atmışlar, 9 ay içeride kadı, sonra beraat edip çıktı.

Şöyle ki, babam naiplikten ayrıldıktan sonra yine yazıhanesini açıyor ama bu kısa sürüyor, İslam camiasının evkaf ve maarif direktörlüğüne atanıyor.

Savaş sırasında haliyle şehrin önde gelenleriyle birlikte zaman zaman toplanır durum değerlendirmesi yaparlarmış.

Babam Müslümanları temsilen bu toplantılara katılırmış.

Ama anlaşılan bu toplantılar kuşku uyandırıyor. Sırp milliyetçi çetelerden oluşan Çetnik hareketinin kurucusu General Draja Mihailoviç'in teşkilatına üye olduğu zannedilen babam tutuklanıyor.

Üsküp'te merkez hapishanesine götürülüyor.

Nitekim o toplantılara katılanların bazıları gerçekten de üyeymiş, babam bunu sonra anlıyor.

Sonunda gerçek ortaya çıkıyor ve babam beraat ediyor.

Annem her hafta babamın ziyaretine gidermiş, giderken de beraberinde diğer siyasi mahkumlara da yetecek kadar yemek götürürmüş.

O dönemde bizden hapishaneye muazzam yemek gidiyor.
Para çok.

Tarla satıp yiyorlar.

Annemin de eli bol.

Annemin ziyareti dört gözle beklenirmiş.

Tek neden götürdüğü lezzetli temekler değilmiş, annem bol da havadis götürürmüş.

Savaş içinde bütün radyolar mühürlü. Annem her akşam mührü jiletle dikkatlice açıyor ve Ankara Radyosu'ndan Nurettin Artam'ın yorumlarını nefes almadan dinliyor, not alıyor. Annem bunları adeta ezberliyor, sonra gidip babama anlatıyor.

Ancak başlarında Türkçe bilen bir gardiyan bulunuyor.

Daha önce de Türkiye'de bulunmuş olan Varnalı Avram basit konuşmaları rahat takip edebiliyormuş.

Nasıl konuşacaklar? Annem zeki kadın, bir yolunu buluyor ve babama her şeyi anlatıyor. Hem edebi bir dil hem de rumuzlar kullanıyor.

Annemin şifreli konuşmalarında Mussolini, Kel Musa oluyor: "Kel Musa'nın vaziyeti şöyle."

Hitler, Adil Efendi; Roosevelt, Rıza Efendi; Churchill, Çelebi Efendi; Stalin , İlyas Efendi. Bütün bu isimler bizim çevremizde yaşayan tipler.

"Adil Efendi'nim durumu kötü, çünkü Rıza Bey'le kavga etmişler" diye anlatıyor .

Babam da rumuzlu konuşmaları gayet rahat çözüyor, bütün haberleri öğreniyor ve koğuşa dönünce öteki tutuklulara anlatıyor.

Annem kendi yorumlarını da eklermiş. 1943-44 döneminde Almanların kaybedeceği kesinlikle inanıyormuş ve bunu hapishaneye ziyarete gittiğinde ifade edermiş.

Babamın mahpus arkadaşları bu yüzden anneme çok itibar eder, çok saygı gösterirlermiş.

O tarihlerde Naziler Yahudiler'in birer sarı çiçek taşıması mecburiyetini getirmişlerdi, yapma bir sarı çiçek.

Annemden bir gün bir mektup geldi, bana Üsküp'teki son siyasi gelişmeleri şifreli bir şekilde anlatıyordu.

Aynen şöyle diyordu:

"Bizim bahçıvan Adil efendi, biliyorsun çok gaddar bir adamdır, bahçedeki bütün sarı çiçekleri kesti.

Yine açacak mı?

Zannetmiyorum. Geldiğin zaman onları göremeyeceksin.

Ne kadar üzüleceğini biliyorum ama sana bu hakikati anlatmaya mecburum."

Nitekim Naziler Üsküp'teki dört bin Yahudi'yi toplayıp, trenlere bindirmiş, toplama kamplarına göndermişler. Bildiğim kadarıyla daha sonraları içlerinden Üsküp'e dönebilen hiç olmadı.

En küçük kardeşim İlhan, babam hapisteyken doğdu.

Annem için zor günlerdi: ben İstanbul'dayım, savaş devam ediyor, babam hapisteydi ve ailemize bir bebek katılıyordu, ama o bütün zorlukların üstesinden gelmeyi bilirdi.

Babam beraat edip hapisten çıktıktan sonra Bulgar savcı Naydanov'un babamdan özür dilemek için bizim eve geldiğini Vildan anlatır. Hele şimdi düşününce de daha da önemli görüyorum.

Hatta geldiğinde daha önce mahkemede gördüğü Vildan'a Bulgarca birkaç kitap hediye getirmiş.

Babamın mahkemesi Kumanova'da yapılmış.

Annem, küçük kız kardeşim İlhan'a hamile olduğu için akrabamız Rıfat Ağabey'le birlikte Vildan mahkemeye gitmiş. Vildan da o zaman 9 veya 10 yaşındaydı.

Babamın beraat etmesine rağmen ailece Bulgaristan sınırları içindeki Verşetz isimli kaplıca kasabasına sürgün olarak gönderiliyorlar.

Dört ay orada kalıyorlar.

Küçük kız kardeşim İlhan oradayken hastalanıyor, havale geçiriyor, bizimkilerin kaldıkları pansiyonun yanında bir gazoz fabrikası varmış.

Onun kuyusundan sürekli soğuk su taşıyarak , soğuk suyla kompres yaparak İlhan'ı iyileştirmeye çalışmışlar.

Daha önce de dediğim gibi Müslüman mahallesi bombalanmadığı için ailem Üsküp'e dönünce daha güvenli diye teyzemlerin yanında kalmaya başlamış.

Ama artık her yer bombalanıyormuş.

1943 yılının Ocak ayında Vildan'ın yaş günü kutlaması ardından yaşadıkları bombardıman sonrasında annemle babam İstanbul'a gelmeye kesin karar vermişler ve harekete geçmişler. İstanbul'daki dayımdan bu yönde yardım istemişler.

Ancak gerekli izinleri almaları pek uzun sürmüş.

 

 

 

 

 

.
.



.

.



Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org