Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Yusuf Ziya HALEFOGLU Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
Hız
13.07.2020
Yusuf Ziya HALEFOGLU
Okunma Sayısı : 4197
Oy Sayısı : 22
Değerlendirme : 5
Popülarite : 6,71
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

Yıllardır o kadar hızlı koşmaya alışmıştık ki, bir an durmak bize bir çok şeyi fark ettirmişti. Niye bu kadar hızlı koşmuş, neye yetişmeye çalışmıştık. Halbuki hiçbir şeye varamadığımızı, hiç bir şey için bu kadar hızlı koşmaya gerek olmadığını son günlerde çok daha iyi anlamış olmalıyız.

Oxford'lu matematikçi, fotoğrafçı, papaz Lewis Carroll'un ünlü "Alice Harikalar Diyarında" adlı kitabında; kraliçe, sürekli "Daha hızlı! Daha hızlı!" diye bağırıyordu. Oysa Alice daha hızlı koşamayacağını hissediyordu, ama bunu söyleyebilmek için nefesi yetmiyordu. Bu arada tuhaf olan, etraftaki ağaçlar ve diğer varlıklar asla konumlarını değiştirmiyorlardı. Ne kadar hızlı hareket ederlerse etsinler, hiçbir şeyi geride bırakamıyorlarmış gibiydi. "Acaba her şey bizimle birlikte mi hareket ediyor" diye aklından geçirdi kafası iyice karışmış olan Alice "burada" dedi kızıl kraliçe "aynı yerde kalabilmek için koşabildiğin kadar hızlı koşmalısın. Başka bir yere varmak istiyorsan iki kat hızlı koşmalısın." Hız içinde kalmış olanlar sadece kendilerini değil, bizleri de içine alıp sürüklemeye çalışmaktalar. Hayatı yeteri kadar hızlı yaşamayanların, hep kaybettiğini düşündürüp inandırmaya çalışıyorlar. Herkes birbirinin üzerinden geçip yükselme peşinde. Ama gerçekte bizi ileriye taşıyacak hakiki zaferler, daha hızlı koştuğumuzda değil, oyunun kurallarını değiştirebildiğimizde, farklı biçimleri, başka yolları değerlendirebildiğimizde kazanılıyor aslında. Gitmek istediğimiz yol, düşündüğümüz şey, bakılan yön ne kadar farklıysa gerçeklik o kadar fazladır...

Gerçekten hayatımızı bir şey nasıl da değiştirmişti. Gerek var mıydı bu kadar hızlı olmaya, sabırsızlığa, zamanı yenmeye, hayallerimizi tepelemeye? Anı yaşamak diye bir şey vardı, hayatın anlamını yakalamak için, tamda anların ortasına düşmedik mi? Ne kadar yaşayabildik, ne kadar tadını çıkarabildik anların? Hızlı trenlerle geçtik tüm manzaraları. Bütün her şeyi o kadar hızlı yaşamaya ve ulaşmaya alıştık ki, hiç sabrımız kalmadı. Günlük yaşamda bile hız her şey olmuştu bizim için; yemeği en hızlı getirenden, bizi en hızlı ulaşacağımız yere götürenden, bize en hızlı servisi yapandan daha sayacağımız o kadar çok şey var ki. Bunun bir bedeli olmalıydı. İşte tam karşılığı, eğer beyin bu kadar hızlı davranışlara alışırsa bizi yaşamda da hızlandıracaktı. Yaşamı o kadar hızlı yaşatmaya başladı ki, ilişkilerimizi bile kısalttık. Karşımızdaki ile konuşurken bile sabrımız yok, dinlemez olduk birbirimizi. Geçmişte, beklemek zorunda olduğumuz şeyleri bir düşününce ne kadar çok sabırlıymışız diyorum.

Üniversite öğrencilik yıllarımı hatırladığımda, abimle birlikte evden çıkar okula gitmek için otobüs durağına gelirdik. Her saat başı otobüs gelirdi ama bizim durağa gelinceye kadar bazen dolar ve hiç durmadan geçip giderdi. Bekleme süremiz bir saat değil, çoğunlukla iki-üç saati bulurdu. Bazen de bir iki durak öncesine yürürdük ki, dolmadan binelim diye. Hatta ters yöne giden otobüse biner, ilk duraktan tekrar biner ve gideceğimiz yere öyle giderdik. Ama bunu yaparken çok da sıkılmazdık, yaptığımız en güzel şey ilk duraktan bindiğimiz için kitaplarımızı okuyarak okula gitmekti. Trafik ışıklarına bile bazen sabır gösteremeyenler var. Eğer trafik ışıklarına gelip kırmızı ışıkta otuz saniye beklemek çok zor geliyorsa, bunun üzerinde de düşünmek lazım. Aslında tüm bunların nedeninin belirsizlik olduğunu bilmeliyiz. Belirsizlik karşısında insanoğlu gerçekten nasıl davranacağını şaşırıyor. Bunu aşmak için trafik ışıklarına sayaçların konması aslında belirsizliği ortadan kaldırmak ve beynimizi yönetmek. Çünkü ne kadar bekleyeceğimizi bilirsek beyin bizi o kadar kontrol edebiliyor. Ya da trafik ışıklarına gelip yaya geçidinden geçmek için bastığımız düğmeler. Eğer o düğmeye basmadan beklersek onun karşısında sabrımızın olmadığı, ama bastığımızda belirsizliği ortadan kaldırdığımız için ortaya çıkan sabrımız. Aslında her ikisinde de bekleme süresi aynı ve burada sadece bir plasebo etkisi var.

Bütün bunlarla beraber bekleme eşiğimiz düştü. Bu da bize en büyük erdemlerden sabrın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bütün bunlar acaba zamanı kaybetme korkumuz mu? Saklayamadığımız, biriktiremediğimiz tek şey. Sahip olduğumuz en değerli şey olan zaman ve bu bize sabırsızlık getiriyor.

Tüm bunlar aslında bir an önce kendimizi belirsizlikten kurtarma çabalarımız. Beyin bilirse ona göre tavır almakta ve bizi yönlendirmekte. İşte hepimizin en zor günleri belki de belirsizlik günlerimiz. Belirsizlikle baş etmenin en kolay yolu bu durum karşısında aldığımız tavırdır. İşte yaşam karşısındaki temel sınavımız. Her duruma karşı nasıl tavır aldığımız, nasıl düşündüğümüz ve kendimizi ifade ettiğimiz.

Bu durumda ortaya çıkan sabır, aslında katlanmak değil, tam da düşünme sürecidir. Neyi niçin düşünmemizi gerektiren fırsattır.

İnsan düşünsel bir varlık olarak sadece kendisini dünyayla karşı karşıya bulması değil, buna karşı tavır alması, kendisini bir şekilde dünyaya uyarlayabildiği ve bu kendi davranışında da özgür olduğu gerçeğidir. İnsan üç nedenle belirsizlikten kendini kurtarıp anlam olasılığına ulaşabiliyor. İlk olarak belirlediği bir eylem veya yarattığı bir eserle, ikinci olarak bir şeyi yaşayarak, bu bir aşk, sevgi olabilir. Üçüncü olarak, ne zaman belirsiz veya değiştiremeyeceğimiz bir durumla karşı karşıya kalırsak, her zaman durumdaki tavrımızı değiştirmek için bir olasılık olduğu ve kendimizi olgunlaşıp büyüyerek, kendimizi aşarak değiştirebileceğimiz nedenler...

İnsani olan her şey bir şarta bağlıdır. Ama gerçek insanlık sadece, kendi koşulluluğunun üzerinde yükseldiği ölçüde onun üzerine çıkarak, yani onu aşmakla olur. Düşünsel bir varlık olan insanda, sadece bedensel ve ruhsal varlığının ötesine geçebildiğinde insan olur. Bunun için en önemli şey sabırdır. İnsandan başka hiçbir şey acele etmez aslında; ay acele etmez, yıldızlar, güneş, açan bir çiçek, baharı bekleyen kış. Kozadan çıkmayı bekleyen kelebek gibi.

Jay Griffith, "Tik Tak Zamana Kaçamak Bir Bakış" adlı kitabında zamana karşı tavırı o kadar güzel açıklıyor ki; "Hindistan'ın Andaman ormanlarında insanlar, koku takvimi kullanırmış; yılın dönemlerini, çiçeklerin ve ağaçların kokularına göre tarif ederlermiş" Zamanın, doğadan o denli kopuk, dünyanın ritminden de o denli daha kesin olduğu Batı'daki zaman modelinden farklı olarak, birçok kültür için zaman, yalnız doğal dünyada ve doğanın işleyişinde beden bulmaktadır, sabırla...

Woody Allen'ın hızla ilgili, hızlı okuma kurslarına dair meşhur bir esprisi vardır, "bu hızlı okuma kurslarına ben de gittim. Savaş ve Barışı iki saatte okuduk. Olay Rusya'da geçiyor" diyordu.

Bu yüzden hız derinleşmenin düşmanıdır. Halbuki bilgi derinleşmedir, düşünmedir, özgürleşmedir. Derinlik felsefe gerektirir, felsefe ise hız değil sabır ister, ahestedir çünkü. Malumatın bilgiyi, bilgi fazlasının bilgeliği ezdiği çağda yaşıyoruz.

Rilke'nin "Genç Bir Şaire Mektuplar"'da söylediği gibi : "Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilmez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu her şeyi o an yaşama meselesidir. Şu anda soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın."

Yaşarken içe dönüp ruhumuzu iyileştirmenin yollarını aramalıyız yavaş, yavaş sabırla...

Yaz yine de gelir ama yalnızca sabredenlere, önlerinde sonsuzluk varmış gibi tasalanmadan, sessiz ve yürekleri geniş olanlara gelir...

Sabır beklemek değil, bir sanattır aslında...

Sanat ise öze ulaşmaktır...

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org