Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

İlknur Güntürkün Kalıpçı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

İLKNUR GÜNTÜRKÜN KALIPÇI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
13.08.2015
Okunma Sayısı : 7724
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

İLKNUR GÜNTÜRKÜN KALIPÇI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

  izlemek için İLKNUR GÜNTÜRKÜN KALIPÇI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

 dinlemek için     İLKNUR GÜNTÜRKÜN KALIPÇI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.


İlknur Güntürkün Kalıpçı, Bülent Şenver
.
.

İLKNUR GÜNTÜRKÜN KALIPÇI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi

İlknur Güntürkün Kalıpçı (İGK)

Bülent Şenver (BŞ)

BŞ:Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı .

Hoşgeldiniz İlknur Hanım.

İGK:
Hoşbulduk efendim.

BŞ:
Sizi burada görmek bizler için çok büyük bir mutluluk.

Ayrıca gençler için mutluluk. Çünkü siz Atatürk konusunu ele alıp, Atatürk konusunu ciddi, bilgili, bilinçli bir şekilde inceleyen, araştıran ve sadece araştırmayla kalmayıp, bunu kitaplara döken ve sadece kitaplara da dökmeyle de kalmayıp , bunu okul okul dolaşan, sadece lise, üniversite, ilkokul değil, anaokullarına bile  gidip onlara konferans veren, tiyatro eserleri ile , müzikaller ile Atatürk ve onun ilkelerini anlatan , liderlik konusunda, ahlak konusunda gençlerin yetişmesini, gelişmesini  sağlayan bir misyonunuz var.

O nedenle çok mutluyuz sizi burada bulmuşken.

Atatürk ve onunla ilgili değerleri bir şekilde sahiplenmek, araştırmak nasıl başladı sizde? Nasıl merakınız oldu bu?

İGK: Zaten öncelikle Atatürk'ü çok severek yetiştik bizim dönem. Ama çok havadaymış meğer sevgimiz onu fark ettim.

1983 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bir kurs düzenledi ve beni davet etti. 80 kişi katıldık biz bu kursa. Çok verimli bir, çok önemli  bilim adamları bize ders verdi. Ondan sonra dediler ki. "Araştırmalarınızı yapın ve sunun." Dediler. 

 Ondan sonra ben, araştırmalarını yapın, sunun derken orada aldığım bilgiler bana çok enteresan geldi. Hemen başladım araştırmaya.

İlk yaptığım araştırma Atatürk din ve laiklikti.

Çok ilginç tespitlerim var o konuda. Bu sefer merakım iyice arttı.

Çünkü o araştırmayı yaparken Türk kadını ile ilgili pek çok bilgi geçti elime, bilgi geçti.

Baktım, bu kadınların bir bayan olarak hiç birini  tanımıyorum.

İncelediğim, okuduğum ya da ne yaptıklarını tespit ettiğim kadınların hiç birini tanımıyorum.

İlk önce ben öğreneyim ve bütün halka tanıtmaya çalışayım. Atatürk ve Türk kadını geldi arkadan.

BŞ: Bunlar kitap isimleriniz mi?

İGK:
Hayır, konferanslarımın isimleri.

Daha sonra Atatürk'ün çok farklı yönleri olduğu, pembe iki katlı evde doğan, karga kovalayan , düşmanı yenen ve  10 kasım'da ölen birisi değil, çok farklı bir kişilik olduğunu fark ettim.

İçimizden biri Atatürk konferansım başladı.

Onu tek kişi olarak  veriyorum.

Beni en çok etkileyen yönü; sanatçı yönü.

Pek de anlatılmayan.

Hep perde arkasında kalmış bu yönleri .

Ve esprileri.

Ben Atatürk'ü hep asık suratlı, ciddi  biri olarak görüyordum resimlerinde.

BŞ:
Öyle tanıtılıyor.

İGK:
Ama bana 300 sayfalık Atatürk ve esprileri kitabını yazdırttı. Başında gülmeye başlıyorsunuz, sonuna kadar gülüyorsunuz. Çok iyi ironileri var, inanılmaz tespitleri var. Sonra dedim ki; Atatürk ve Sanat'ı vermeye başlayalım. Şuanda da onu vermeye başladık. Konferansları yeri geldiğince vermeye devam ediyoruz.

BŞ:
Peki şöyle sorayım; Gençler esprileri seviyorlar, bir tane Atatürk'den bir espri paylaşır mısınız?

İGK:
Beni etkileyenlerden bir tanesi şöyle; Atatürk yemek basında. Biliyorsunuz dalkavuklardan hiç hoşlanmıyor.

Fakat karşısındaki adam bir dalkavuk, "Sen Türklerin şahısın, padişahısın" deyip duruyor. Yoğurt kasesi adamın önündeymiş.

Diyor ki "Yoğurt kasesini bana uzatır mısınız?"

Adam da ki dalkavukluğa bakın; ayağa kalkıyor, önünü ilikliyor.

Tam yoğurt kasesini alacak, parmakları içine giriyor.

Atatürk, çok titiz bu konularda. Adam perişan "Ah Paşam, vah Paşam" derken, Atatürk diyor ki: "Neden bu kadar üzüldünüz? Demin yoğurt yiyecektim, şimdi cacık yemiş olurum."

Oradaki ince şey çok önemli bence.

BŞ:
Bir yoğurtun cacık olabilmesi için içine ne konulur belli.

İGK:
Bu tip çok ince, naif ve ironik tespitlerimi yaptım. Onun için konferanslarımızda bayağı gülüyoruz.

BŞ:
Bir de Atatürk'ün kitap ile söylediği bir söz var.

İGK:
Liderlik eğitimi üzerine birlikteyiz , paylaşıyoruz sizinle , ben üniversitelere gittiğimde Atatürk'ün geleceğin liderlerine konferans veriyorsunuz orada.

Gelecekte bunlar Cumhurbaşkanı, başbakan, her türlü liderlik koltuğuna oturacak çocuklar.

Atatürk'ü asrın lideri yapan, gizli sırlarını onlarla paylaşmak istedim. Birinci sırrını keşfettim, anlattım,

BŞ:
Neymiş?

İGK:
 1-2 3 diye veriyorum sırlarını ama bütün sırlarını içine alan bir sır var mı? Diye çok araştırdım, bir sözünde buldum.

Keşke karga kovalamasını öğretene kadar bize keşke bu sözü ilkokul birinci sınıfta fiş halinde verselerdi,

BŞ:
Atatürk'ü Atatürk yapan tek bir söz.

İGK:
Bence tüm sırrı da bu sözünde.

Diyor ki: "Çocukluğumda ben çok fakirdim. Eğer çocukluğumda elime geçen iki kuruştan, 1'ini kitaplara vermeseydim, bugün yaptığım işlerin hiçbirini yapamazdım." Düşünebiliyor musunuz, bugün kazandığı toprakların üzerinde oturamıyor olacaktık, bu kadar cumhuriyet'i paylaşmıyor olacaktık.

Garibime giden de ne biliyor musunuz?

Okumakta öyle bildiğimiz okumak değilmiş aslında, yıl 1915 sıkı bir savaş, Atatürk ne Paşa ne Atatürk, genç bir subay.

Savaştan çadıra geldiniz, üç dakika dinlenme vaktiniz var, ne yaparsınız?

Benim babam asker, sordum,  dedi ki: "Postalları çıkarır, dinlenirim."

Çadırında Macar Türkoloğu Nemeth'in, Fransız Türkoloğu Deny'nin Türkoloji albümleri duruyormuş.

Açıyormuş onları okumaya başlıyormuş.

Arkadaşları gülmüşler, "Deli misin?.

Dışarıda savaş var, 3 dakika dinleneceksin, onda da kitap okuyorsun. Niye?" demişler.

Ben 30 yıllık Atatürk araştırmacısıyım, 30 yılda beni en çok etkileyen cevabı burada vermiş.

Ne diyor biliyor musunuz?

"Savaştan sonra bu dilin değişime ihtiyacı var. Onu tespite çalışıyorum."

Beni dil kısmı etkilemedi de "Savaştan sonra" diyor, savaşı nasıl olsa kazanacağız.

Bu kadar emin olmak.

BŞ:
Hep ileriyi görüyor.

İGK:
Biz nasıl olsa kazanacağız, insan bu kadar mı moral verir etrafına.

Gelinde arkasından gitmeyin, peşinden gitmeyin.

BŞ:
Ondan sonra ne yapacağını şimdiden düşünüyor.

İGK:
Gökten zembil ile gelmemiş hiçbir şey.

Çok önemli bir hazırlık var, okuyarak bir hazırlık.

BŞ:
Ne kadar güzel söylemiş sizin söylediğiniz sözde.

Bir, fakirliği kabul etmiş mütevazi bir insan.

Çocukluğumuzda fakirdik diyor.

Ondan sonra iki kuruşunu söylüyor, "Elime geçen iki kuruşun  bir kuruşunu kitaba vermeseydim ben  yaptıklarımın hiç birini yapamazdım" diyor.

İGK:
Sanatta çok ilginç gelen bir nokta oldu.

İlk operayı Bulgaristan'da Sofya'da izliyor.

Çok düşünceli, çok dalgın, Şakir Paşa'nın odasına giriyor otele dönünce, "Şakir Bey, Balkan savaşında neden yenildiğimizi bu gece anladım.

Çünkü ben bu adamları çoban zannediyordum.

Bak operaları var, opera binaları var, opera sanatçıları var."

 Çok enteresan bir şey bu ve bütün toplum bilimciler bunun altını kalın kalem ile çizmişler.

Diyorlar ki:

"Tüm hayatı  askeri okullarda geçmiş, savaşta geçmiş bir adam, yenilginin nedenleri arasında çok sesli müziği katıyor.

Bu dünyada bu perspektif, bu bakış açısı hep okumaktan geliyor.

BŞ:
Başka birine söyleseler ne ilgisi var derler. Opera ile savaşın en ilgisi var.

İGK:
Toplum bilimciler diyor ki:

"Böyle bir geniş bakış açısı bir tek Mustafa Kemal'de var."

Dünya'daki tüm toplum bilimciler altını çiziyor, kalın kalemle.

Hakikaten öyle ama. 10. yılda önünden geçenler "Paşam, ne olur kendinize iyi bakın.

Bir daha Mustafa Kemal gelmez dünyaya" diyorlar.

"Hayır, bakın yeni Mustafa Kemaller önümüzden geçiyor. Ama Mustafa Kemaller değil, beni aşanlar olacak bunlar" diyor.

Yani o 4 bin kitap okuduysa, bugünküler bu internette, bu fırsatla 5-6 bin kitap rahatlıkla okumalılar. 57 senede 4 bin kitap az değil.

Bu sözü bence her şeyin üzerinde. Her yere asmak gerekiyor.

BŞ:
O kadar çok Atatürk ile ilgili anıları gençler merak ediyor ki, ve o anıları hepsini birarada, derlenmiş bir şekilde bulmakta zorluk çekiyorlar.

Siz kitaplarınızda bunları yerleştiriyorsunuz, koyuyorsunuz, konularına göre bölüyorsunuz.

Gençler bunu rahatlıkla bulabilecekler.

Bu programda da sizin hoşunuza giden Atatürk'ün bir anısı, muhakkak hepsi çok hoştur ama aklınıza gelen bir anı.

İGK:
 Şöyle söyleyeyim; bu  anıları bebekleriniz olarak düşünün, ayıramıyorsunuz. Ama etkileyenlerden bir tanesi, Atatürk diyor ki:

"Her şeyin başı eğitim."

Çok önemli bir sözü var.

Diyor ki:  "Eğitimde reform her şeyden önce öğretmenin kafasında başlar."

Yani her şeyi bırakın bir kenara, ders geçme, kredili sistem, 4 artı 4 , önce öğretmen. 

Ve ne yapıyor biliyor musunuz?

Eğitim tamam ama Ankara'da otel yok, lokanta yok, hiçbir şey yok.

Bu adam eğitim almaları için ilerlemiş ülkelere öğrenci yolluyor.

1933-1937 yılları arasında 700 öğrenci yollanmış, o günlerin şartlarında.

Çoğu da birincilikle bitiriyor yabancı ülkedeki eğitimlerini.

Çok iyi şartlarda da teklif alıyorlar burada kalın diye .

Hiçbiri kalmıyor, çok enteresan koşa koşa ülkeye geliyorlar ama çok zor şartlarda.

Ne para var, ne bir şey var, verilenlerin hiçbiri yok.

Peki neden bunlar koşa koşa dönüyor? Dedim.

Bunun sebebi sadece Mahmut Zade'de yatıyormuş. Mahmut Sadi şöyle anlatır; onun ağzından anlatacağım.

"Yıl 1923, İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum yıllar, okul duvarında  bir ilan gördüm "Avrupa'ya talebe yollanacaktır."

Allah Allah dedim, ülke  yıkık dökük, her yer virane, Avrupa'ya talebe. 

 Bu şartlar altında lüks bir şey  ama bir şansımı deneyim dedim.

150 kişi içerisinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk Berlin Üniversitesi diye yazmış.

 Zaman geldi, Sirkeci garındayım, kafam çok karışık, gitsem mi?

Gitmesem mi?

Bunlar beni orada unutur mu?

Para yollar mı?

Tam gitmemeye karar verecektim ki birisi ismimi çağırıyordu.

'Mahmut Sadi, Mahmut Sadi telgrafın var.'

Açtım.

Telgrafta aynen şunlar yazıyordu: "Sizleri kıvılcımlar olarak yolluyorum. Alevler olarak dönmelisiniz. Mustafa Kemal Atatürk"

1923'te o kadar işinin arasında. 11 öğrenci nerede ne düşünür diye hesap ediyor ve telgraf çekiyor. Böyle bir lider olabilir mi?

Diyor ki Mahmut Sadi: "Bu telgrafı alda gitme. Git de çalıma. Dön de bu ülke için canını feda etme"

Mesela Semiha Berksoy'u yolluyor. Semiha Berksoy 90 yaşında bir televizyon programında.

Televizyon spikeri şöyle soruyor; "Dünya çapında bir sanatçısınız. Neden Avrupa'da kalmadınız da, Türkiye'ye döndünüz?

Aynen cevap şu; "Bu nasıl bir soru. Burası da dünya çapı. Bizden alevler olarak geri dönmemiz istendi, var mı kalmak oralarda."

Burada diyoruz ya beyin göçü. Beyin göçünü engellemek kolaymış, iki satır, çok da zor bir şey değilmiş.

Bir de, İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya dönüyorlar, ertesi gün  Yaver kompartımanın kapısını çalıyor, yorgun, bitkin, kravatını yıkıyor Atatürk. "Paşam, hiç uyumadınız herhalde. Bu ne hal böyle" diyor.

Atatürk "Kompartımana yastık ile battaniye koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptım yoruldum, üşüdüm, uyumadım "diyor. Yaver "Aman Paşam, hepimiz kompartımanlardayız. Birimize seslenseniz yastık ve battaniye getirirdik size" diyor. Koskoca ülkeyi kurtarmaktan dönen komutanın cevabına balar mısınız?

Bence tarihi bir cevap. "Geç fark ettim. Hepiniz en az benim kadar yorgunsunuz.

Önemli olan benim uyumam değil, milletimin rahat uyuması." Böyle diyen bir insana diktatör nasıl denilir?

BŞ:Önemli olan benim uyumam değil, milletin rahat uyuması

İGK:
Bu insana bir de diktatör diyorlar. Bence ufak ama çok önemli mesajları atlamışız.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir göster, bin işit oyunu.

İlknur Hanım, ben sizin için bir obje getirdim, objenizi kutumuzun içine koydum, o objeyi ben size göstermek istiyorum.

Objemize bakıp, gençlere onunla ilgili bir mesaj vermenizi istiyorum.

Sizin için getirdiğim objeniz; bir Atatürk rozeti, yanında da Türk bayrağı var.

Buna 5-10 saniye bakıp, gençlere bir mesaj vermenizi istiyorum.

İGK:
Gençler, sadece yaka değil, beyin ve gönül Atatürkçüleri olmamız gerekiyor.

Evet yakamızda taşıyalım, onu her gördüğümüzde analım ama onu önce onun ne yaptığını, niye dünya lideri olduğunu, niye asrın lideri olduğunu, altındaki o sırrı mutlaka okuyalım, ben anlatayım, dinlesinler.

Çünkü hepimiz biliyoruz ki 21. Yüzyıla geçebilen döneminin liderlerden tek lider Atatürk şuanda.

Üstelik diğer liderler kendi halkları tarafından yok edilmenin acısını yaşadı.

Bence önemli olan, yaşarken ölmek değil, öldükten sonra da bu kadar uzun süre canlı kalmayı başarmak.

Bunun bir nedeni var, bir sırrı var, o sırrı kesinlikle yakamızda taşıdıktan sonra beyin ve gönlümüze de işledikten sonra hiçbir problem kalmayacak.

Diyorlar ki: Mustafa Kemal bir tanedir, gelir. Hayır. Diyor ki "Mustafa Kemaller geçiyor, beni aşmış olanlar." Bütün problem onun ne yaptığı, bunu anlatabilmek.

BŞ: Önemli olan yakada taşımak değil, bunu beyin ve gönlümüze sokalım diyorsunuz. Bunu size hediye etmek istiyorum.

İGK:
Çok teşekkür ederim. Harikasınız.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz. Kendisine bir başka oyun oynatmak istiyorum.

O da çubuk oyunu.

Çubuk oyunu da şöyle bir oyun; kutumuzun içine ben bazı çubuklar koydum, çubuğun üzerine küçük bir güzel söz yazdım.

Bu çubuklardan çekmenizi istiyorum. Çubuktan çıkan güzel sözü birlikte okuyalım.

İGK:
"Borç yiyen kesesinden yer."

BŞ:
"Borç yiyen kesesinden yer." Biraz bunu konuşalım.

İGK:
Ben yine kendi alanıma dönmek istiyorum bu konuda da. Atatürk'ün bir sözü var "Geçmişi ne kadar çok  unutursanız, geçmişi korumak  o kadar zor olur." Diyor.

Bu çok önemli bir söz. Biz kimlere ne borçlu olduğumuzu unuttuk ve keseden yiyoruz şuanda.
Ben Zekiye Hanım'ı 45 yaşımda tanıdım.

Ona çok borcum varmış benim.

Ama ben onu tanımadan keseden yiyormuşum, ona olan borcumu hiç bilmeden.

Bir Nakiye Hanım'ı hiç tanımıyordum.

Hele hele Üsteğmen Fatma Hanım'ı. Biliyorsunuz dünyaya tek olan bir kadın.

Bence Zekiye Hanım'ın yaptığını da, Üsteğmen Fatma Hanım'ın yaptığını da şuana kadar dünyada hiçbir kadın yapmamıştır. Türk Kadını demiyorum.

BŞ:
Ne yapmışlar?

İGK:
Atatürk 1916'da İzzettin  Çalışlar'a bir not veriyor, notta şu yazıyor; "Savaştan sonra ilk işimiz Türk kadınına serbest izni vermek, onu erkeğin yanında eşit haklara sahip kılmak." 1916'da savaşın tam ortasında durup dururken Atatürk'ün aklına neden Türk kadını geldi dersiniz?

Çünkü kurtuluş Savaşı dünyada görülen ilk savaştır.

Burada kadınlarda yer almıştır.

Kadına hak dedi Atatürk ama ağzından bir kere çıktıktan sonra hemen uygulamaya geçiyor.

Kadına hakkı savaşın ortasında veriyor.

Hem de  dünyaya bir ilk hediye ederek veriyor.

Dünyada ilk kez üniformalı ve rütbeli asker bizim ordumuzda.

Ondan sonra dünya orduları örnek almışlar.

Binbaşı Ayşe Altuntaç, Kurtuluş Savaşında ilk binbaşı kadındır.

Üsteğmen Emine Vardarlı, Üsteğmen Fatma Şimşek, ama bir üsteğmen var Fatma Hanım, o dünyayı tek geçiyor.

Beni Erzurum davet etti, uçakla gittim.

"Off çok uzun bir turdan gidiyorum. Belim ağrıyor, ayağım tutuldu" dedim.

Biran aklıma geldi üsteğmen Fatma Hanım Erzurumlu.

Erzurum'u 13 kadın ile müdafaa ediyor, atına atlıyor, Bursa'ya geliyor ve hizmet ediyor.

Ben uçakla Erzurum'a zor gittim.

Oğlunu kucağında şehit veriyor, kızının parmakları İzmit muharebesinde parmakları kesiliyor.

Düşmana esir düşüyor, korkunç işkence görüyor ama bir şekilde kaçmaya muvaffak oluyor. Hemen hastaneye yatması gerek, çok kötü halde.

Soruyor: "Ne oldu?" diyor.  "Bursa işgal edildi" denilince atına atlayıp Bursa'nın işgalden kurtuluşuna olağanüstü hizmet veriyor.

Buraya kadar tamam, bunu anlatmak için üç tane program lazım ama beni en çok etkileyen ne oldu biliyor musunuz?

Tanin gazetesini okuyorum, Tanin gazetesi muhabiri sormuş üsteğmen Fatma Hanım'a "Çok fakirsin, hiç paran yok.

Neden üsteğmen rütbesi karşılığı sana bağlanan maaşı Kızılay'a bağışladınız?"

Ne diyor biliyor musunuz? Elimde olsa verdiği cevabı bütün ders kitaplarının başına yazarım.

Diyor ki: "Ben bu savaşta yaptıklarımı bir menfaat ve çıkar karşılığında yapmadığıma inandığım için, şuanda benden daha çok paraya ihtiyacı olan Kızılay'a maaşımı bağışlamakla son vatani vazifemi yaptım" der.

Atatürk'e de sorar bir gazeteci : "Neden bütün mal ve mülkünüzü milletinize bağışladınız?" diye.

Atatürk'ün verdiği cevap aynen şöyle: "Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar. Asıl zenginlik  insanın manevi şahsiyetinde  olmalıdır" Diyor.

Ne güzel değil mi? En üst kademeden, tabanına kadar, kadınından erkeğine kadar.

BŞ:
Şimdi böyle söyleyebilecek bir lider var mı sizce Türkiye'de?

İGK:
Asla.

BŞ:
Dünyada var mı?

İGK:
Dünyada da yok. Hepsi aynı eylemdeler. Ne diyelim, sağ olsunlar, var olsunlar.

Dileyelim lider olacak gençlere soyguncular, hortumcular değil Mustafa Kemal, üsteğmen Fatma Hanımlar örnek olsunlar istiyorum.

Onun için de bunlara çok borcumuz var. Hem maddi hem manevi. Maddiyatlarını da vermişler. Onun için biz keseden yiyoruz. Ben bu şekilde ifade etmek istedim, teşekkür ederim efendim.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz. Şimdi soru yağmuru.

Soru yağmuru diyorum çünkü kısa kısa sorular hazırladım size.

Onları bir yağmur damlası gibi sormak istiyorum.

Sizden kısa kısa cevaplar istiyorum.

Birinci yağmur damlam; Atatürk'ü anlamayan bir kişiye ne dersiniz?

İGK:
Sadece okumasını ,araştırmasını, çok iyi şekilde anlatanlardan dinlemesini istiyorum.
Anlattıklarımızı dinlediği zaman imkan yok anlamamasına.

BŞ:
Atatürk'ün Türk milletine emanet ettiği en önemli şey nedir?

İGK:
Şu sözüdür: "Tüm ümidim gençlikte." Bence bu sözü her şeyi anlatıyor.

BŞ:
Atatürk için söylenmiş, sizi en çok kızdıran söz nedir?

İGK:
Diyorlar ki, hele şu sıra çok güncel olduğu için söylüyorum, "Atatürk o kadar sözü yazmamıştır .

Yazdığı şeyleri kendi söylememiştir, birilerine yazdırmıştır." Tek kelime ile cevap vermek istiyorum onlara; "Küçücük bir çocuk Atatürk'e hatıra defterini uzatır, "Bir şey yazar mısınız?" der.

Atatürk : Adın ne?" der.

Çocuk "Kemalettin" der.

Ve Atatürk hiç hazırlıksız yazıyor "Oğlum Kemalettin, hatıra defterini başkalarının yazıları ile doldurmayı heves etmektense, kendi hayat defterini faaliyet faziletleri ile doldurmaya bak. Mustafa Kemal." En güzel cevap bu herhalde şimdi.

BŞ:
Atatürk'ü sizce kimler kıskanır? 

İGK:
Herkes. Kıskanılmayacak gibi değil.

Ben şey aradım, bu adamın bir tane alanda çalışmadığını göreyim, 30 senedir arıyorum.

Arkeolojide var, basın da var, her yerde var, en son sinemada yoktur dedim orada da varmış .

BŞ:
Atatürk'ü en çok kızdıran şey neydi?

İGK:
Dalkavukluk.

BŞ:
Biraz açalım onu.

İGK:
Deminde söyledim, diyor ki: "Beni övmeyi bırakın. Gelecek için ne yapacaksınız, bana onları anlatın." Diyor. Bence en önemlisi oydu.

BŞ:
Sizce Atatürk niçin "Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir" demiştir?

İGK:
Çünkü o, bir tek sözünü bulamazsınız kendim dediği, ben dediği .

Birlikte yaptık diyor. Savaşı da birlikte yaptık, devrimleri de birlikte yaptık, bu ülkeyi de birlikte kurduk.

Eğer ben böyle bir ülkenin başında olmasaydım asla başaramazdım diyen de o.

O yüzden eğer  çalışkan ve güvenilir olmasaydı ben bu işleri yapamazdım.

BŞ:
İnanarak mı söylemiştir, yoksa gönülden istediği için mi?

İGK:
Bence gönülden istediği için söylediğini düşünüyorum.

Neden derseniz, çünkü her işin başında durmuş.

Arkeoloji çalışması yapılıyor, kazı yapılıyor onun da başında.

Ama doğru, başında durması gerekiyor.

BŞ:
Atatürk'ün hayatındaki dönüm noktası sizce neresidir?

İGK:
Hayatındaki dönüm noktası, birincisi askeri okul.

Hocaları ile olan iletişimi bayağı önemli. İkincisi de Çanakkale'de ki komutanlığı.

Bence bütün hayatını değiştiren Çanakkale'de ki olay.

Çünkü Mehmetçik ile orada tanıştı o.

BŞ:
Atatürk sizce en çok kimi yanaklarından öpmüştür.

İGK:
Çocukları. Çocukları diyorum çünkü anaokulunda da konferans verdiğimiz için çocukları çok fazla inceledim,  çocuk sevgisi çok yoğun.

BŞ:
Atatürk'ün hayatında en sık rastladığı ahlak dışı davranış ne olmuş olabilir?

İGK
: Onun yaşadığı mı?

BŞ:
Başkalarında gördüğü.

İGK:
Tembellik olarak düşünüyor.

BŞ:
Atatürk'e karşı dürüst davranmayana Atatürk ne yapardı?

İGK:
 O çok enteresan, çok üzüldüm.

Ne yaparmış biliyor musunuz?

Bayağı bütün gece 6-7 saat oturup ikna edermiş.

Yaveri sormuş zaten "Paşam, bu böyle değildir deseniz ne olacak? Size kim ne diyecek?"

Atatürk: "Hayır, önemli olan bu şekilde ikna ederek bana inanmaları. Yoksa öbür türlü diktatörlük olur."

BŞ:
Ayakta alkışlarım. Atatürk sizce neyi ayakta alkışlardı?

İGK:
Sanatçıları. İzlediği tüm tiyatro oyunlarını ayakta alkışlamıştır çünkü

BŞ:
Bu dünyadan ayrılırken size göre Atatürk geride ne bırakmak isterdi?

İGK:
Yapmak istediklerini yazarak bırakmış Atatürk.

Milli Eğitimde Misak-ı Maarif diye bir sistem bırakmış.

Bugün hiç değiştirmeden Türkiye'de uygulayın, bütün eğitim problemlerinizi çözersiniz. Ekonomi de yazarak bırakmış.

Diyor ki ben yazdım, siz sadece yolu izleyin.

Ama o şartları da üzerine katarsanız daha da ilerlemiş olursunuz.

Büyük bir ihtimalle onu çok arzuladı

. Benden sonra gelenler, benim yazdıklarımı , önerdiklerimi bir parça takip etsinler.

BŞ:
Atatürk'e sorulmuş olsaydı "Paşam, hayat nedir?" sizce nasıl cevap verirdi?

İGK:
Bir Fransızca şiir ile cevap vermiş. Soruyu sormuşlar. Diyor ki.
Biraz acı, biraz umut.

Sonra allahaısmarladık.

Biraz uğraş, biraz üzüntü

Sonra allahaısmarladık.

BŞ: Peki sormuş olsalardı "Paşam, mutluluk nedir?" ne derdi?

İGK:
Kazanmaktır, yaptım diyebilmektir .

"Ben başardım diyebildiğim için mutluyum" diyor.

Bir de mutluluğu şöyle tanımlamış: "İnsanlar kendileri için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışırsa mutlu olur."

Bu söz de ona ait. Kendisi için çalışan insan asla mutlu olmaz diyor, bu sözü de çok önemli bence.

BŞ:
  Çok teşekkür ediyorum. Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi siz olsaydınız ne yapardınız?

İlknur Hanım, ben size etik vaka hazırladım.

Gerçek değil, hayali bir vaka. Müsaade ederseniz bunu size okuyayım, sonra soracağım bu durumda siz olsaydınız siz ne yapardınız diye.

Kahraman Bey, Merkez Bankası başkanıdır.

Kahraman Bey'in eşi Ayşe Hanım'a vefat eden annesinden yüklü miktarda mevduat hesabı kalmıştır.

Ayşe Hanım bir gün banka şube müdürüne gider, sorar, der ki: "Benim annemden bana kalmış bir mevduat hesabı var. Türk Lirası bir mevduat hesabı, ne yapsam caba? Türk Lirasında mı kalsam? Dolar hesabına mı dönsem?"

Şube müdürü: "Ayşe Hanım, Türk Lirasında kalın, ben size bunu öneriyorum." Der.

Ayşe Hanım eve gelir, tatmin olmamıştır.

Akşam kocasına sorar. "Kahraman, annemden kalan yüklü mevduat hesabı  Türk Lirasında duruyor, biliyorsun. Bunu acaba dolara çevirsem mi?" Der.

Kocasına "Hayır, çevirme Türk Lirasında kalsın" der.

Aradan 3 ay geçer, ülkede bir kriz olur. Likidite krizi başlar, bankalar krize girer, Merkez Bankası'nın krizi çözmesi için bir şey yapması gerekir. Bütün başkan yardımcıları toplanır Kahraman Bey ile birlikte ve sonunda karar verilir devalüasyon yapmamız lazım kurtuluş için.

Yani Türk Lirasının yabancı para karşısındaki değerini azaltmamız gerekiyor.

Başkan yardımcıları der ki: "Başkanım, yapın derseniz biz yarın sabah gerçekleştiririz"

Başka çare olmadığı için Başkan Kahraman Bey "Yapın ama kimseye söylemeyin. Yarın sabah kimse duymadan devalüasyonu gerçekleştirelim" der.

Başkan yardımcıları odadan çıktıktan sonra aklına eşi gelir.

Annesinden kalma mevduat hesabı gelir. Bir an eli uzanır arasam ve bunu söylesem mi diye. Sonra bir an düşünmeye başlar,.

Sayın İlknur Güntürk'ün Kalıpçı , Merkez Bankası Başkanının yerinde siz olsaydınız, siz bu durumda ne yapardınız?

İGK: Çok samimi söyleyeceğim, ben aramazdım.

Ülkedeki herkes eşit ölçüde etkilenecekse, bir ayrıcalığı yoktur eşimin.

Etik de değil.

BŞ: Aramazdınız ve eşinizin parasının yarıya düşmesine izin verirdiniz.

Yapsaydınız sizinle ilgili ne denirdi piyasada? Toplumda.

İGK: Toplumun benim için ne dediği önemli değil, benim için  vicdan önemli. Hele hele Atatürk'ü inceledikten sonra.

Hele o günkü kadınların yaptıklarını inceledikten sonra. Bana diyorlar ki:

"Niye bu yaşta bir gün Van'dasın, bir gün Samsun'dasın, bir gün Adana'dasın yorulmuyor musun?" diye soranlara bir an düşünüyorum yorulacağım da, At ile Erzurum'dan Bursa'ya kurtarmaya gelen bir kadın var, onu incelemişim.

Onlar yorulmadıysa bizim nasıl yoruluruz.

Onların başı ağrımadıysa bizim başımız nasıl ağırır? 

 O kadınları incelediğiniz zaman off, off şu an hiçbir şey yapmıyorum diyorsunuz.

Bu kadar çalışmaya rağmen hiçbir şey yapmadığınızı hissediyorsunuz.

Kadınları bırakın herkesi incelediğiniz zaman.

Hakikaten vefa borcumuz yoğun.

Borcumuzu ödememiz mümkün değil ama bir parça çalışıyoruz işte.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi torba oyunu.

Torbamız yine kutumuzun içinde. Torbanın içinde harfler var.

Ben sizden bir harf çekmenizi isteyeceğim.

Bir harf çekelim bakalım hangi harf şansınıza çıkacak.

İGK:
"E" harfi.

BŞ: E harfi ile başlayan, doğru ve iyi olan ve Atatürk ile ilişkili olan bir kavram söyleyebilir miyiz?

İGK:
Atatürk'ü en güzel anlatan kavram, erdem.

BŞ:
Biraz açabilir miyiz?

İGK:
Bütün ülkesindeki iyilikler için , ağacının, taşının, toprağının, her insanın , hiçbir insanı ayırmıyor, her insanın iyiliği için çalışan, ülkesini güzelleştirmek adına inkılaplar, devrimler yapan.

Bu topraklar üzerindeki herkesin mutlu olması için ve doğru yaşaması için, bu dünyada doğru yaşayabilme  adına en gelişmiş şekilde, en güzel şekilde nasıl yaşayabilirim planlarını yapıp, onu uyguladığı için çok erdemli.

BŞ:
Kelimeler olarak şu üç kelimeyi konuşabilirsek. E, erdem , bir de etik var.

Etik, erdem, ahlak. Bunlar birbirinden farklı şeyler midir?

İGK:
Erdem etiğin en önemli karşılığı bence. Ahlaklı olmak, erdemli olmak anlamında .

Çünkü erdemin de içerisinde, üçe ayırıyorum ben erdemi iyi , güzel, doğru.

Onların olduğu bir yerde erdem vardır, erdemin olduğu bir yerde de etik veya ahlak zaten kendiliğinden vardır.

O anlamda ayıramıyorum üçünü.

BŞ:
İnsan hayatında evreler dediğinizde en çocuklukta erdem, ahlak ve etik diye mi yukarı çıkılır?

Minik yavrularımız ahlaklı olacak, biraz eğitimle büyümeye başladıklarında erdemleşecek, iş hayatına girdikleri zaman da etik olacaklar.

Üçü birlikte el ele tutuşacak.

İGK:
Eğer, öyle olursa insanın bireyde de öyle olması, tek bireyde öyle olduğu takdirde öbür bireyde de öyle, öbür bireyde de öyle, o zaman bütün ülke aynı şekilde olacaktır.

Öyle düşünüyorum, bireysel olarak öğretmemiz gerekiyor gerçekten erdem konusunu.

Sonra hepsi erdemli olunca ülkedeki herkes erdemli olacaktır diye düşünüyorum.

BŞ:
Küçük yaştan yukarı doğru olursa a,e,e.

Büyük yaştan aşağıya doğru, e,e a. Ahlak, erdem, etik veya, etik, erdem , ahlak. İkisinden birisi muhakkak olsun diyorsunuz.

Hayatımızın içine girsin.

Bir tane daha çekelim, o da kötü , yanlış bir şey olsun.

İGK:
"P"

BŞ:
"P" ile başlasın.

İGK:
Potlar, gaflar.

BŞ:
Pot kırmak. Ne demek onu biraz açalım.

İGK:
insanları kırmak anlamında.

Bir takım söylemlerde hazırlıklı olmamak.

Gaflarla ülke düzenini bile bozuyorsunuz.

Ama Atatürk'ün de hayatına baktığınızda o kadar iyi hazırlanıyor ki, tek bir lideri kabul edecek. 

Biliyorsunuz Atatürk hiç dış seyahat yapmamış. Diyor Sabiha Gökçen "Niye Paşam hiç dış seyahat yapmıyorsunuz?"

Verdiği cevap şu: "Memleketimin işleri henüz bitmedi ki" diyor.

Ama bütün dünya liderleri kendisini ziyarete gelmiş.

Atatürk öyle bir hazırlanıyor ki gelecek liderlerin a'dan z'ye  kendisi ilgileniyor.

Atatürk ve Şah diye program yapacağım zaten inanılmaz bir şey çünkü.

Dönerken İran'a şu tarihi sözü söylüyor İran Şah'ı: "Benim birader , bilesiniz ki  Şark'ta bir kolordu komutanınız hazır bekliyor."

Bunu söyleyen bir Şah ve bunu nasıl söyletti.

O aradaki bu potun tam tersi.

Bir tek pot, bir yanlış bir kelime ülkelerin bütün kaderini götürebiliyor bence.

BŞ:
Şartlar değişince, dünya değişmeye başlayınca, eğer bir ülkenin işleri yurt dışındaki ülkeler tarafından belirleniyor ise o yurtiçi işlerini halletmek için mecbur kalıyorsunuz yurt dışına

İGK:
O dönem için konuşuyorum, çünkü ülkede çok iş vardı.

Öyle güzel bırakmış ki, o işleri rayında çok güzel gidebilir durumdaydı aslında da , dediğim gibi yazarak bırakmış.

BŞ:
Atatürk sağ olsaydı ve ona sorsaydık, Türk gençlerinde olması gereken değerlerden en önemli üç beş tanesini, nasıl bir gençlik yetiştirelim dediğimizde ne değerini söylerdi gençlerde.

İGK:
En başta okumak değerini, okuyan bir gençlik, çalışkan bir gençlik, tüketen değil üreten bir gençlik, fikir üretir, bir alet üretir ama üreten bir gençlik.

Duyarlı bir gençlik. Dünyaya ve ülkesine duyarlı bir gençlik.

Çevreye duyarlı bir gençlik. Bence en önemli özellikleri bunları söylerdi. 

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini  paylaşıyor.

Şimdi bir kelime bir cümle.

Kelimemiz ve cümlemiz. Ben bir kelime söylüyorum, siz bir cümle.

Kelime hoşgörü cümle

İGK:
Mevlana geliyor aklıma.

BŞ:
Kelime saygı cümle

İGK
: Büyüğün küçüğe, küçüğünde büyüğe saygısı.

BŞ.
Kelime aşk cümle

İGK:
Dünyadaki en güzel şey.

BŞ:
Kelime zenginlik cümle.

İGK:
Manevi zenginlik en önemlisi.

BŞ:
Kelime mutluluk cümle.

İGK:
İnsanın verici olmaktan mutluluk duyması.

BŞ:
Kelime itibar cümle.

İGK:
Dünyada ki en itibarlı lider, Mustafa Kemal Atatürk.

BŞ:
Kelime etik cümle.

İGK:
Erdem.

BŞ:
Kelime kitap cümle.

İGK:
"Elime geçen iki kuruştan bir kuruşunu  kitaplara veriyorum.

BŞ:
Kelime eğitim cümle.

İGK:
Misak-ı Maarif

BŞ:
Kelime Atatürk cümle

İGK:
Dünyadaki en büyük lider.

BŞ:
Kelime Türkiye cümle

İGK:
Vatanım. En güzel yer.

BŞ:
Kelime İlknur Güntürkün Kalıpçı cümle.

İGK:
Ülkesini seven, gençleri çok seven, onların çok iyi yerlerde olması için çok
çabalayan bir kişi.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum. Ağzınıza sağlık.

İGK:
Ben teşekkür ediyorum efendim, sağolun.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İlknur Güntürkün Kalıpçı idi. Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.



.



.



.



.



.



.



.



.



.


İlknur Güntürkün Kalıpçı

.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org