Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Hikmet Barutçugil Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Üsküdar Özbekler Tekkesi şeyhi Hezarfen Edhem Efendi'yi kaç kişi bilir?
25.10.2014
Okunma Sayısı : 3045
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

Üsküdar Özbekler Tekkesi şeyhi Hezarfen Edhem Efendi'yi kaç kişi bilir? 
.
.

Aksiyon'da yayınlanan bir söyleşimi sizlerle paylaşıyorum...

.
.

Üsküdar Özbekler Tekkesi şeyhi Hezarfen Edhem Efendi'yi kaç kişi bilir? 



Amerika'da Atlantic şirketinin kurucusu, yani caz ve popun babaları olan Ertegün kardeşlerin dedesi dersem, eminim, bazı okuyucularım pek şaşıracak ve dikkat kesileceklerdir.

Bence o, tükenen bir âlemin son parıltılarından ve son atılışlarından biriydi. Geçen asrın sonlarında ve bu asrın ilk dört yılında yaşamış, doğramacılık, marangozluk, hakkâklık, mühürcülük, mürekkepçilik, aharcılık, dökmecilik, tornacılık, demircilik, tesviyecilik gibi bir yığın zanaatte üstâd—ı bî—nazîr bir şeyh efendi.

Makinelere düşkünlüğü ve bizzat imal ettiği üç beygir gücündeki buhar makinesini bir sandala monte ederek Balaban İskelesi'nden Paşalimanı'na kadar gidip gelmesiyle meşhurdur.

Ebu'l—İz, Hezarfen Ahmed Efendi ve Lâgarî Hasan Çelebi cinsinden sevimli bir mûcit olan Edhem Efendi, günümüzde şaşırtıcı bir canlılık kazanan ebrû sanatının da o günlerde yegâne temsilcisiydi.

Merhum Necmeddin Okyay, bu sanatı ondan devralıp günümüze ulaştırmış ve ebrûda "eslâf"ın hiç denemediği yeni bir tarza vücut vermiştir; karanfiller, sünbüller, lâleler, hercayî menekşeler, fulyalar, gelincikler ilk defa onun teknesinde açtı.

Yazılı ebrûyu da ilk defa o denemiştir.

Literatürde çiçekli ve yazılı ebrûya bunun için Necmeddin Ebrûsu denilmektedir.

Ebru, meş'aleyi Necmeddin Okyay'dan devralan Sacid Okyay, Niyazi Sayın, Ali Alpaslan, Uğur Derman ve Mustafa Düzgünman gibi büyük sanatkârlar tarafından bir sonraki nesle aktarılmıştır.

Bugün kurulan bütün teknelerde Hezarfen Edhem ve Necmeddin Efendi'lerin ruhu tüter. Fakat bir ebru teknesi var ki, halkaya dışarıdan katılmıştır, yani biraz dışarlıklıdır:

Barutçugil'in teknesi. 1952 yılında Malatya'da doğmakla beraber orta öğrenimini ailesinin 1960'larda yerleştiği İstanbul'da yapan Hikmet Barutçugil, 1971 yılında Vefa Lisesi'nden mezun olduktan sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu Tekstil Bölümü'nde merhum Emin Barın'ın talebesi olmuştur.

Klasik ciltte gerçekten büyük bir bir sanatkâr olan, hat sanatına da grafik esprisini getirerek özellikle kûfî'de nefis istiflere imza atan Emin Barın, derslerinde gençlerin eski sanatlarımıza ilgi duymamasından sık sık yakınmakta ve öğrencilerini bu sanatları öğrenmeleri için teşvik etmektedir.

Bir gün Beyazıt'ta üniversitenin ünlü cümle kapısındaki kitabeyi restore etmek için 1950'lerde İspanya'dan uzman getirildiğini, çünkü o günlerde Türkiye'de bu restorasyonu yapacak kimsenin bulunamadığını söyleyince Hikmet Barutçugil birden dikkat kesilir ve içinde eski sanatlarımıza karşı şiddetli bir arzu uyanır.

Bu vadide tanıdığı tek sanatkâr olan hocası Emin Barın'a müracaat ederek hüsnühat meşketmeye başlar; onun tavsiyesiyle Süleymaniye Kütüphanesi'nde büyük hattatların eserlerini incelerken bir gün zeminlerde ve pervazlarda kullanılan ebruyu farkeder.

Tabii bu güzelliğin ne olduğunu da hocasından öğrenecek ve yine onun tavsiyesiyle Üsküdar'daki Attar Dükkânı'na giderek Mustafa Düzgünman'a başvuracaktır. Yıl 1973'tür.

Ne yazık ki o yıllarda ilgisizlik yüzünden bir çeşit küskünlük yaşayan Düzgünman kimseye ders vermemektedir.

Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan genç hevesli, bulabildiği yazıları okuyarak ve eski ebru örneklerini inceleyerek kendi kendine çalışmaya başlar.

Büyük korkular, hayal kırıklıkları, ümitsizlikler ve kalp çarpıntıları yaşadıktan sonra bazı güzel renkler ve şekiller elde etmeyi başarınca heyecanlanan ve işine daha hırsla sarılan Barutçugil, ebrunun sırlarını çok geçmeden keşfederek tekneye hâkim olacaktır.

Artık çektiği her ebru bir öncekinden daha güzeldir ve önünde büyülü bir renk ve şekil dünyası açılmıştır.

Ebru gerçekten büyüleyici bir sanattır; onun dilini tam öğrenen bir sanatçı, önünde mücerret bir güzellikler dünyasının açıldığını görür ve bir süre sonra nabızlarındaki vuruşlarla teknedeki renklerin ve soyut şekillerin aynı dili konuşmaya başladığını farkeder.

O andan itibaren hazırlanan her tekne başlıbaşına bir serüven ve bir keşif yolculuğudur.

Buna "sûfiyâne" bir yolculuk da diyebilirsiniz.

Ortaya çıkan eser, herhangi bir fenomenin görüntüsü veya tasviri değil, sonsuz güzellik kaynağına yapılan bir yolculuktan izlenimler, enstantanelerdir.

Ebrunun dilini yarımyamalak öğrenenlere gelince, onlar bıktırıcı bir tekrarın içinde çabalayıp dururlar.

Barutçugil bu dili tam öğrenenlerdendir.

Başarısında Akademi'de aldığı temel sanat eğitiminin de önemli paya sahip olduğunu kendisi söylüyor.

Bu arada ebruda yenilik yapılıp yapılamayacağını merak ederek değişik denemelere de girmiştir. Yeniliğin klasik ebru yapanlarca hoş karşılanmadığını bile bile.

Hem bu tepkiyi tabii karşılamakta, hem de ebrunun —ve diğer eski sanatlarımızın— yaşanan hayata maledilmesi için bazı yenilikler yapılması gerektiğine inanmaktadır; ona göre, ebruyu bütün kurallarıyla sıkı bir biçimde koruyanlar bulunmasaydı bugüne kadar yaşaması mümkün olmazdı; fakat yeni denemelere girişilmezse bugünden sonra yaşaması zordur.

Ebruda cesaretle denediği yenilikler, yani farklı boya, farklı malzeme ve daha büyük boyutlarda çalışmalar yüzünden Türkiye'de sergi açmakta zorlanan Hikmet Barutçugil, 1987 yılında Londra'daki Royal College of Art'tan aldığı bir teklifi kabul eder ve 1988'de sergi açmak üzere üç haftalığına gittiği Londra'da tam üç ay kalır.

Bu tecrübe ona ebru sanatıyla Avrupa'ya açılmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Nitekim daha sonraki faaliyetlerini ağırlıklı olarak yurt dışında gerçekleştirir ve özellikle Amerikalı ebrucularla yakın dostluk ilişkileri kurar.

Amerika'da çok sayıda ebruzen yaşamaktadır; ebru hakkında on beş civarında kitap yayımlanmıştır ve Ink and Gall (Mürekkep ve Öd) adında bir de ebru dergisi çıkmaktadır.

1988'de Türkiye'ye gelen Amerikalı ebrucular, bu dergide Barutçugil hakkında da dikkate değer bir makele yayımlar, hatta onun tarzına Barut Ebrusu adını verirler.

Aynı dergide Mustafa Düzgünman ve Çinide Ebru konulu iki makalesi de yayımlanan Barutçugil'in yurt dışındaki bu faaliyeti, ona Türkiye'de de kapıların açılmasını sağlamıştır.

Barutçugil'in İngiltere'de katıldığı ilgi çekici bir sanat hadisesi de Art in Action adını taşıyor.

Oxford'da College of Art ve Economy Science adlarındaki okullar tarafından ortaklaşa düzenlenen bu faaliyetin gayesi, özellikle el sanatlarını oluşumları ânında sanatseverlere göstermektir.

Yıllarca Art in Action'ı Türkiye'de de gerçekleştirmenin yollarını arayan ve geçen yıl (1—8 Haziran 1997) Yüzeyin Ötesi adıyla düzenlediği 4. Uluslararası Ebrucular Toplantısı'nda bütün dünya ebrucularını İstanbul'da buluşturan Barutçugil, bir bakıma bu hayalini gerçekleştirmiş oldu.

Sergi, sempozyum, sinevizyon ve sema gösterileri gibi faaliyetlerin de yer aldığı bu program çerçevesinde ayrıca önemli bir kurumun da açılışı yapılmıştı: Ebristan.

Hikmet Barutçugil'in yıllar önce satın alarak restore ettiği eski İstanbul konağı şimdi, hem ev, hem ebru atölyesi, hem de başta ebru olmak üzere bütün eski sanatlarımıza açık bir galeri olarak hizmet veriyor.

Bu konak 1830'larda Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılarak Selimiye Kışlası'nda görev yapan paşalara ihsan edilen ve Üsküdar'ın İhsaniye semtine adını veren on iki konaktan biriymiş.

On biri zamanla yıkılarak apartmana dönüşmüş.

Barutçugil tarafından alınmasıydı, İzzettin Paşa'nın ilk sahibi olduğu on ikinci konak da yerini çoktan lenduha bir apartmana terketmiş olacaktı.

Ebristan'ı nasıl tarif etsem, bilmiyorum:

Boğaz'ı sarıp sarmalayarak doğrudan Sarayburnu'na bakan, yani İstanbul'un klasik siluetine hakim, doğramasından kalem işlerine kadar Hikmet Barutçugil'in el emeği ve göz nuruyla yoğrulmuş, nakış nakış işlenmiş bir güzellikler evi.

Bir ebru müzesi.

Ebristan, geçen asrın sonlarında Üsküdar Özbekler Tekkesi'nin gördüğü vazifeyi üstlenerek ebru sanatını gelecek nesillere aktaracak.

Hoş bir tevafuk ve tesadüf; orada da elinden her iş gelen gerçek bir hezarfen yaşıyor:

Hikmet Barutçugil.     

.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org