Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Kadri Samsunlu Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

10. Liderlik Zirvesi Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?
10.05.2020
Okunma Sayısı : 2923
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

10. Liderlik Zirvesi Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?

Boğaziçi Üniversitesi'nden Hocam Sayın Bülent Şenver ile 10. Liderlik Zirvesinde hoş bir sohbet yaptık.

Yıllar sonra hocamı görmek beni heyecanlandırdı.

Çok mutlu oldum.

Bu hoş anımı paylaşmak istedim...

.
.

 izlemek için    

.
.

 dinlemek için  

.
.

10. Liderlik Zirvesi Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?

.


soldan, Kadri Samsunlu, Can Çaka, Bülent Şenver, Gürhan Kartal, Güven Borça

.
.


EDWORKS 10. Liderlik Zirvesi
Deşifresi

Kadri Samsunlu
Can Çaka
Gürhan Kartal


BÜLENT ŞENVER:
Hoşgeldiniz.

Bu saatte bakıyorum salonun yarısı yok, o nedenle biz çok iyi konuşmalıyız ki, salonun  bir yarısını daha kaybetmeyelim.

Aslında ekonomi, 2013, finans, 2013. Birazcık bizden beklenen sihirbazlık gibi bir şey.

Ben söze başlamadan neredeyse diyeceğim ki "4 tane sade kahve bize, kahveleri içtikten sonra ters çevirip , soğumasını bekleyip, önce size, sonra size gösterip ne olacak?

Ne bitecek? Ne olacak? Ne bitecek ?" deyip.

Ama muhakkak ki herkesin bir beklentisi var.

Herkesin belirli tahminleri var.

Burada ben ilk etapta sizlerle birlikte olmaktan heyecan duydum.

En önemli heyecanımda 1988 yılındaki Boğaziçi Üniversitesindeki talebem benimle birlikte olduğu için.

İyi not vermiş miydim sana?

KADRİ SAMSUNLU :
Fena değildi.

BÜLENT ŞENVER:
 Ayrıca şöyle bir heyecan duydum.

Akfen Holding CFO, CFO'ların arasında kaldım, üçü de CFO yani "Cesur Finansman Oyuncuları."

Cesur Finansman Oyuncuları arkadaşlarımız CFO olarak.

Şundan da bir şekilde çok heyecanlandım; çünkü  Akfen Holding'in iştiraki olan TAV geçen hafta ETİKA 2012 Türkiye Etik ödülüne hak kazandı.

Onun için gençlerimiz adına kutluyorum sizleri.

Gençlerin etik çalışabilecekleri, etik olabilecekleri demek ki Türkiye'de şirketlerimiz oluşmaya başladı.

Dünya ekonomisi nereye gidiyor? Diye isterseniz öncelikle konuşmaya başlayalım. Bu konuda ilk ben söz alayım dediğiniz için önce Can Bey'e sözü vereyim.

Dünya ekonomisi nereye gidiyor?

CAN ÇAKA:
Teşekkürler. Öncelikle bu başarılı organizasyon ve davet  için de teşekkür ediyorum. Emeği geçenlere teşekkürler.

Hakikaten gün içerisinde birbirinden değerli konuşmacılar, birbirinden değerli oturumlar oldu.

Biz CFO'lara günün son kapanış oturumunu yapmak biraz manidar. Biz senesin sonunda hesabı kapatıyoruz, sonra da hesabını veriyoruz.

İnşallah hesabı vermek bize düşmez  günün  sonunda ama buradan konuya girmeye çalışayım.

Öncelikle bugün itibariyle dünya ekonomisi öyle bir noktaya geldi ki, dünya öyle bir yere geldi ki, Avrupa'yı konuşmadan, Çin'i konuşmadan, Avrupa'yı konuşmadan  Türkiye ekonomisi, Türkiye ekonomisinin nasıl gelişeceğini konuşmak mümkün değil. Dünyada artık izole bir ekonomi kalmadı.

Belki Kuzey Kore, Küba gibi çok özel yerler var ama dünyadaki ekonomiler birbirleriyle çok entegre. Bunu çeşitli anlamlarda, çeşitli bağlamlarda etkilerini görüyoruz.

Bugün itibariyle Amerika'da gelişen kaya gazı daha ne olduğunu anlamadan Pasifik'in öte yakasındaki, Çin'deki, Wietnam'da ki enerji fiyatlarını değiştiriyor.

Oradaki enerji fiyatlarındaki değişiklik Ortadoğu'da tedarikçi olan Katar'daki gaz fiyatını etkiliyor.

Katar'daki gaz fiyatının Türkiye'de ki gaz fiyatına Rusya üzerinde baskı yaratacağından dolayı birbiri içine geçişmiş ekonomiler, geçişmiş denklemler var.

O nedenle dünyayı anlamak, bugün neler oluyor?'u anlamak açısından çok önemli.

Öte yandan işin hızı değişti. Biz ilk işe başladığımızda 20-25 sen önce açıkçası İstanbul'dan bir satış yöneticisi Anadolu'nun büyük kentlerine Samsun'a, Kayseri'ye gittiğinde günü birlik seyahat yapmak mümkün değildi, düşünülemezdi.

Bugün bakıyorsunuz Avrupa, Orta Asya, Kuzey Afrika'daki birçok başkente gitmek o günün Kayseri'sine gitmekten daha hızlı oluyor.

Gün içerisinde Avrupa'ya gidip bir toplantı yapıp dönebiliyorsunuz.

Bu feci bir hız, bu hızla birlikte feci bir teknoloji alt yapısı var.

Bir toplantıya gidiyorsunuz orada çok esnek üretimler zaten özel ihtiyaca göre o üretimin maliyetini hesaplıyorsunuz, hesaplama yapıyorsunuz.

Feci bir hız var, entegrasyon var. Ama bunlar bütün bizim hayatımızı kolaylaştırdı  mı? Sorusu .

Karar alıcı olarak biz bu kadar bilgiye sahibiz, 1001 veriyi alabiliyoruz, bunu 1001 şekilde anlamdırabiliyoruz . Peki kararlarımız daha mı net? Daha mı isabetliyiz?

Ne yazı k ki böyle de değil. İşin kötüsü öngörülebilirlik çok azaldı.

Bence önümüzdeki dönemin, geçtiğimiz 5 yılda bunu yaşadık ama önümüzdeki 10 yılların en önemli teması öngörülebilirliğin azlığı.

Bu öngörülebilirliğin azlığını neden böyle olduğunu da bildirmek lazım. 

Bir örnek olarak vereyim.

Bugün rezerv parası olarak kullanılan, rezerv parası olduğu içinde hard körinsi dediğimiz dolar, Euro paritesindeki değişimlere bakın son üç yıldaki.

Bırakın son 3 yıldaki son 3 aydaki değişimlere bakın hakikaten mümkün değil.

Yıl sonunda 1.29 ile kapatıyor, 1.35'e çıkıyor. Tekrar 1.27'e düşüyor. Üç aydan bahsediyorum.

Bu kadar düşük öngörülebilirlik de hakikaten iş yapmak başka bir şey.

Bütün bunun temelinde son 5 yıldır bir krizde yaşıyoruz, bu kriz artık bir norm mudur?

Sorusunu gündeme getiriyor ve ben açıkçası önümüzdeki 10 yıllar içerisinde yapabileceğim öngörü artık önümüzdeki 10 yıllarda da kriz içerisinde yaşayacağız.

Kriz  aslında bu yaşadığımız kriz dönemi gelecekteki 10 yıllarda bir norm olacak.

Temel sebebi de; hızla gelişen Asya, özellikle Çin ve Hindistan hak ettikleri yerde olmayı istiyor. Dünyada ki dengeler değişiyor gün itibariyle.

Çin şuanda dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyanın en büyük ekonomisi olacak ama "Ben hak ettiğim yerde değilim.

Ne ekonomik anlamda, ne politik anlamda dünyayı yönlendirenler arasında birinci büyük ya da ikinci büyük ülkesi pozisyonunda değilim".

Bu dengeleri değiştiriyor. Bu dengelerin değişimi çok önemli değişikliklere yol açacak.

İkinci turda biraz daha Türkiye spesifik konuşacağım. Türkiye'nin geçtiğimiz dönemdeki rolüne bakarsanız, Türkiye'nin batısında çok gelişmiş, çok güçlü bir Avrupa var, doğusunda da az gelişmiş, insan haklarının az olduğu, ekonomik anlamda önemsenmeyen bir Asya var.

Böyle bir dengenin ortasında, köşesinde yer alırsanız ve Avrupa'nın ekonomi merkezinin Londra'ya yakın Fransa, Londra, Almanya ekseni olduğunu düşündüğünüz zaman kusura bakmayın sınır karakolu olmaktan, aradaki bir tampon bölge olmak dışında başka bir alternatifiniz olmayabilir.

Ama dengelerin değiştiği bir tarafın büyüdüğü, bir tarafın gerilediği bir dönemde  aslında siz değişim içerisindeki ekonomik aktivitenin göbeğine oturuyorsunuz.

Bugün itibariyle geçtiğimiz 10 sende Türkiye ekonomisi Avrupa ekonomisinden çok ciddi derecede ayrıştı.

Bu ayrışmanın temelinde de dünyadaki bu ekonomik dengenin aslında Doğu'ya doğru kayması, Afrika'ya doğru  kayması var.

Öyle olunca Türkiye'nin belki bundan 200 yıl, 300 yıl önce olduğu gibi eski kıtanın ekonomisinin göbeğindeki pozisyonunu tekrar gördüğümüz bir dönem yaşıyoruz.

Önümüzdeki 10 yıllarda tekrar bunu gözlemleyeceğiz, göreceğiz.

Kriz dönemi devam edecek ama Türkiye ticaretin, bu kriz içerisindeki ticaretin göbeğinde olacak.

Bu geçtiğimiz 10 yılda bize çok önemli bir fırsat yarattı.

Ben gelecek 10 yılda evet krizler içerisinde olacağız ama bu fırsattan yararlanacağız diye düşünüyorum.

BÜLENT ŞENVER:
Şimdi Kadri'ye söz vereceğim ama söz vermeden önce sizlerden bir müsaade isteyeceğim.

Öğrencimi görmüşken ona bir hediye vermek istiyorum.

Sizlere veremeyeceğim kusura bakmayın.

Hediye vermek için düşündüm, hazırlıklı gelmedim, ne hediye verebilirim?

Yakamdaki bayrağı hediye edeceğim.

Bayrakla hareket ettiğim için, masanın üzerindeki bayrağı alacağım.

Bunu sana hatıra olarak vereyim.

Bir de yakana Türk bayrağı hatıra olarak takayım.

Dünya nereye gidiyor diye kısacık ben bir iki bir şey söylemek istiyorum.

Dünya ekonomisine biz baktığımız zaman aslında dünyada o kadar çok değişiklikler söz konusu olmaya başladı ki, bana göre dünyada varlık tanımı değişti.

Varlığın tanımı değişti. Eskiden varlığın tanımı elle ellediğimiz, tuttuğumuz gayrimenkul,  ev yani canlı canlı dediğimiz, alırız "Taş gibi maşallah" deriz.

Varlık bunlardı. Artık öyle şey değişti ki varlıklar kağıt olmaya başladı.

Kağıda  varlık demeye başladık.

A4 kağıdı al üzerine bir şeyler yaz, yaz, yaz, damga istiyorsan damga, kurdele istiyorsan üzerine kurdele bağla, kağıtlar varlık olmaya başladı.

Dünyada ki toplam mal ve hizmet, hakiki, taş gibi , ellenen şeylerin kat kat üzerinde varlık olduğu iddia edilen kağıtlar piyasalarda insanlar tarafında, kurumlar tarafından satın alınmaya başlandı ve onlar bilançolara varlıklar varlıklar, konulmaya başlandı.

Aslında bu şunu getirdi, hakiki varlıkların üzerinde bir şeyler hakiki varlık gibi gösterilip, satılıp parası alınmaya başlayınca, bu artık itibar satmak oldu. İtibar satışı başladı.

Güven ve itibarı olanlar, güveni ve itibarı paraya çevirmeye başladılar.

Bir kağıt üzerine adını yaz, bunu paraya çevir. Amerika Birleşik Devletleri güvenilirse o güveni paraya çeviriyor.

Başka bir ülkenin hizmetlerini alın terini, biriktirdiği paraları bu şekilde kağıtları, kağıt varlıkları satarak servet transferi başladı dünyada.

Bir ülkenin kazandıklarını diğer ülkeye servet nasıl transfer edilir?

Ülkeler arası servet transferleri, ülkeler arası servet transferleri ve kişiler arasında servet transferleri başladı. Ve ondan sonra da bir çöküş izledik.

Çünkü bir ipotek mortgage kredileri teminat gösterilerek 8 değişik kağıt çıkarılmış. Birbirini zincirleme teminat göstererek.

Alttaki ipotek çöktüğü anda o 8 tane kağıdı aktifte, bilançosunda gösteren 8 şirket, 8 yatırım fonu, kimse gösteren hepsi birden  çok zor  duruma düştü.

Ondan sonra dediler ki : "Haircut" yapalım. Ne yapacağız?

Çırağan da bir berber var, Bülent Şenver gidiyormuş Çırağan da berberine, 2 ayda bir gidiyorum diye şikayet ediyor "Bülent Bey, niye geç geliyorsun" diyor.

Her gidişimde de çok kestiriyorum geç gitmek için, 3 ayda bir gitmek için inat ediyorum ama 3 aya çıkaramadım. 

 Haircut yapacaksınız, ne olacak?

Borçları sileceksiniz.

Şimdi böyle bir moda çıktı 'Borçları yok say.

Borçların yüzde 40'ını yok say.

Yunanistan'da olduğu gibi.

Bir şekilde demek ki tabiat kurallarına uymayan bir şekilde varlıklar el değiştirir ve olmayan varlıklar varlık gibi gösterilirse bu bozulan denge bir şekilde tekrar yerine dönüyor.

Yerine döndüğü zamanda bir takım zararlar piyasada vukuu buluyor.

Ve nereye gidiyor dünya diyeyim.

KADRİ SAMSUNLU:
Sağolun Hocam.

Önce organizasyona da tebrik ederim, bizi davet ettikleri için teşekkür ederim.

Can çok güzel bir giriş yaptı, 10 sene gibi uzun bir perspektifte baktı konuya.

Ben sermaye piyasalarında çok bulunduğum için biraz daha kısa vadeli bakış açısını anlatacağım. Ve daha pratik olarak ne öngördüğümüzü bahsetmek istiyorum.

Türkiye açısından baktığınız zaman Avrupa çok önemli bir pazar. 5 sene ihracatımızın yüzde 60'ını  yapan bir pazardı.

Ekonomilerdeki kayma ile beraber  yüzde 36'lara düşmesine rağmen Avrupa çok önemli. Bizim kendi işlerimiz açısından da çok önemli.

Limalarımızın çalışması, havalimanlarımızın dolması açısından Avrupa'nın sağlığını çok net gözlemlememiz gerekiyor.

Ben 1-2 sene vade de benim ne öngördüğümü paylaşmak istiyorum.

Bütün büyük Merkez Bankaları ciddi anlamda  para basma yarışındalar.

Bir parasal gevşeme var dünyada.

Bu da hepimizin burada bir krizsiz olarak yaşamamızı sağlıyor bu basılan paralar.

Ama bu çalışıyor mu? Çalışmıyor mu? Soru burada kilitleniyor.

Avrupa açısından bakarsanız ben Avrupa'nın bir Japonya'ya dönmesinden korkuyorum açıkçası. Japonya'ya dönmek nedir? Japon borsasına endekslidir, 1990 yılında tam varlık balonunda 40 binlere gelmiştir, aradan 23 sene geçmiştir bugün endeks 13 bindedir.

Yani endeks 40 binden 13 bine 23 yıllık bir düşüş göstermiş. 2000 yılından beri bakarsanız  10 bin ile 15 bin arasında salınıp duruyor.

Hiç yukarıya geçemiyor. Bu neden?

Çünkü Japonya büyümüyor.

Japonya ciddi bir deflasyon sürecinde her varlığın fiyatı düşüyor, insanın sisteme ve ekonomiye güveni azaldığı için de bir türlü canlanamıyor ekonomi.

Ne kadar dışarıdan teşvikler verseniz de bir türlü yoluna, bir büyüme trendine giremiyor.

Avrupa'da baktığınız zaman benzer yoldan gidiyor.

Üç sene önce biliyorsunuz litro diye Avrupa'da ki bankaların likidite ihtiyacını karşılamak için 1 Trilyon Euro'luk 0.75 faizli 3 sene kredi verdiler Merkez Bankası.

Bugün çok ilginç bir noktaya geldi bu fonlama, zaten gelen 1 Trilyon Euro'nun 500 milyar Euro'su daha pahalı Avrupa bankası fonlamalarını  replace etti.

Yeni olarak 500 milyar  Euro girdi. Ama Avrupa bankaları o kadar güçsüz ki, o kadar sermaye yapıları bozulmuş ki borç veremiyorlar.

Bugün 500 milyar  Euro'luk finansmanın yarısı geri verilmiş durumda.

Avrupa Merkez Bankası da diyor ki: "Önünüze bakın, bu kadar hızlı getirmeyin bu parayı bana" Burada yüzde 50'lik para geri dönüşü sistem için kırmızı alarm.

Yani bankalar bu parayı satamıyor. Ve 0,75 'lik maliyete dayanamadıkları için geri veriyorlar Merkez Bankası'na.

Avrupa'nın toparlanma süreci düşünülenden daha fazla vakit alacağına inanıyorum. Bunun bir çözümü var mı? Ona da emin değilim.

Çünkü paralarını devole edemiyorlar.

Biz de krize girdik, ne oldu?

Bir gecede yüzde yüz devalüasyonu yedik, ertesi gün daha rekabetçiydik.

Avrupa'da ki ülkeler nasıl rekabetçi olacak?

Avrupa'da ki ülkeler iş gücü pazarını nasıl deforme edecekler.

Benim eşim İspanyol onun için İspanya'yı ben daha yakından takip ediyorum.

Dün bir bilgi geldi, İberya'da en iyi pilot maaşı 300 bin Euro'ymuş.

En kötü pilot maaşı 100 bin Euro. Bu sıkala da siz ekonomiyi kurduysanız bu ekonominin dönme şansı yok.

Siz bu ekonomiyi ya baştan yapılandıracaksınız, yada bunu daha rekabetçi bir hale getirmek için açacaksınız darbe yiyecek.

İşsizlik gelmiş yüzde 27'e İspanya'da, şuandaki programı devam ettirirlerse sonunda yüzde 50 işsizliğe gelecek. Ve onu da yaşamak istemiyor halk.

Bunu da ittirecek irade yok ülkede.

Onun için Avrupa açısından ben büyük bir risk görüyorum. Çok hızlı bir çıkış olmayacak

Avrupa'da. Bu sene kesinlikle büyüyemez Avrupa. Seneye de büyüyemeyeceğini düşünüyorum Avrupa'nın.

Japonya, Amerika en olumlu görünen pazar olarak, çünkü bir ideali var, karar alma mekanizması daha basit, Avrupa gibi 13 hocalı bir yapı  yok.

Ondan dolayı Amerika'da daha olumlu bir şey görebiliriz ama Japonya'da hedef olarak enflasyonu yüzde 2'ye getirmeyi koydu.

Bir ülke düşünün ki enflasyonu yukarıya çıkartmayı hedef koyuyor.

Biz aşağıya indirmeyi hedef alıyoruz, onlar yukarıya çıkarmayı hedef alıyor.

Bunu başaramazlarsa, ekonomi canlandıramazlarsa, diğer tarafta yüzde 250'lik bir borç stoku bekliyor gayri safi milli hasılasında. Bu kendilerine bir çığ gibi geri gelebilir.

Genelde toplarsam, doğru, teşvikli bir büyüme sistemi yapısıyla bizim dışımızdaki pazarlar büyümeye çalışıyor ama bunun bir geri dönüşü olacak.

Sizin de dediğiniz gibi, sınırsız bir para verilemez piyasaya.

Bu nasıl geri gelecek?

Geri geldiğinde alınan risklerin bazı kısmı  kapatılmak yoluna gidecek.

Bu kapatılırken acaba dünyada salınım olacak mı ekonomilerde?

Piyasada bunu gözlemlemek lazım.

Ben açıkçası bu konuda da bir plan olduğunu düşünmüyorum şuan itibariyle.

Mecburen devam edecekler para basmaya, sistemi bu şekilde götürmeye. Ama bakıyorsunuz her gün Avrupa'nın bir yerinden  kırmızı ışık geliyor.

Geçen gün Kıbrıs'dı, bugün Slovenya, yarın Fransa, öbür gün İtalya, İspanya geri geliyor.

Bunu çözümünü nasıl bulacaklar çok merak ediyorum.

Bir şekilde serbest para politikasıyla ekonomi yıkılmadan devam ettirmeye götürüyorlar.

Avrupa'nın krize girmesi, Can çok güzel söyledi, dünyanın ekonomik odaklı, esasen bu ekonomik odaklılık kayarken biz Türkiye olarak odağa daha yaklaşıyoruz.

Çünkü hep batıdaydı, doğuya doğru giderken esasında Hindistan, Türkiye, Çin gibi gelişmekte olan piyasalar çok daha öne çıkacağı bir döneme yaklaşıyoruz.

Yeter ki biz kendi stabilimizden ödün vermeyelim. Ama dediğimiz gibi bunları takip etmemiz lazım ama görüntü çok çok olumlu görünmüyor.

BÜLENT ŞENVER:
Gürhan'da Türkiye açısından, Türkiye'nin geleceği çok parlak, özellikle de iki sektörde çok daha parlak. Biri tarım, biri enerji diyordu. Hala ısrar ediyor musun bu konuda?

GÜRHAN KARTAL:
Hala ısrar ediyorum Bülent Bey.

Öncelikle teşekkür ediyorum burada olduğum için. Ben çok hızlıca o iki sektörden önce bir saptama yapmak isterim. İzin verirseniz ben  vadeyi uzatacağım, kısa vadeden .

Zira gözlüğüm yok uzağı göremem, girdiğim bütün işler hayatım boyunca uzun vadeli bakmışımdır.

Dolayısıyla benim için bugün değil her zaman yarın değil, daha da ötesi olacak yoğunluğu içerisinde geçti.

Bugün de yanı şey içerisindeyiz, enerji olsun, tarım olsun, içinde bulunduğumuz her şey, Türkiye'nin de bulunduğu perspektiften baktığımız zaman 10 yıllık düşüncelerim şöyle:

Ben sizlerin dediklerine katılıyorum.

Avrupa belki önümüzdeki 1-2 sene içerisinde bir toparlama göstermeyecek gibi görünse de çok ciddi endikasyonlar görüyoruz biz. Tüketim anlamında tekrar yukarı çıkması ile ilgili 2010 ve sonrası işaret ediliyor.

Bu bizim çalıştığımız yurtiçi, yurtdışı tedarikçi ve müşterilerle beraber yaptığımız görüşmeler sonucu ortaya çıkan bir görüntü bu.

Bu görüşmeler, fikir alışverişleri sadece Avrupa'da değil, bu Uzak Doğu olsun ve Amerika kıtası olsun, hep bunları destekliyor.

 Bir anlamda odak Uzak Doğu'ya doğru gidiyor ama beklenen olacak tedarik tarafında Uzak Doğu odakta olurken aslında bir anlamda tüketim için biz mutlaka 2015 sonrasında Avrupa'nın gene Türkiye için önemli bir müşteri pazarı, bir pazar olarak çıkacağını öngörüyoruz.

Doğrudur, bir çok marketler var, örneğin Afrika var.

Kuzey Afrika hatta Orta Afrika'da  Türkiye ile ilgili olan daha fazla görüşmelere şahit oluyoruz.

Ama gene kaya gazının etkisiyle çok çok iyi biliyoruz ki, yakın bir zamanda özellikle Avrupalı demir çelik şirketleri olsun, Petro kimya şirketleri olsun hep üretimlerini Amerika'ya doğru kaydırmaya başladığını da görüyoruz. Yani nerede ucuz buluyorsanız artık orada üretmek durumundasınız. Bütün bu iki pazarın ortasında da Türkiye var.

Şimdi Türkiye bahsetmiş olduğumuz iki sektörde çok çarpıcı olduğunu ben gözlemliyorum. Birincisi enerji, ikincisi tarım sektörü.

Enerji sektörüne baktığımız zaman hep Karadeniz fıkrası aklıma geliyor.

Uçak düşüyor, sayıyorlar 1800 ölü var ve ölü sayısı gittikçe artıyor. Nasıl olur bu? Diyorlar. Mezarlığa düşmüş meğerse.

Bizim aslında Türkiye'de ki doğal kaynaklarımız da öyle aslında.

Ne kadar çok yerin altına bakıyorsanız o kadar çok kaynağı saptıyorsunuz aslında. Kaya gazı denildi, Trakya bölgesi ve Güney Doğu bölgesinde var.

Çevre konularıyla ilgili oraya kadar gider miyiz bilmiyorum kaya gazı ile ilgili.

Ciddi endişeler var.

Ama onun haricinde linyit, taşkömürü, gaz potansiyeli anlamında Türkiye gerçekten hala odak noktası ve gerçekten  muazzam bir odak olmaya sermaye enjeksiyonu için sırada gerçekten projelere bakan Uzak Doğu firmaları ki Kore var, Avrupa'da zaten birçoğu firma buraya gelmek için ve gelenleri de biliyoruz.

Bütün bu perspektiften baktığınızda çok güzel teşvikler, takip edeniniz varsa ortaya çıkıyor.

Artık yerli yakıttan elektrik üretecekseniz, işte artık onların günü olacak önümüzdeki 5-10 yıl perspektifinde.

Burada ciddi bir işsizliği azaltmaya yönelik katma değerleri açısından mı dersiniz, özellikle cari açığı kapatma anlamında mı dersiniz, bir kere bu odak noktası ve orta uzun vadede diğer pazarları da mutlaka içine çeken bir olgu.

Yaklaşık eskisine göre yüzde 20'ye varan vergi avantajlarından dolayı bu tip yatırımlar çok daha cazip hale gelmeye başladı.

En son ben 2011'i hatırlıyorum, cari açığın yüzde 67'si bizim ithal enerjimizden, yakıttan daha doğrusu kaynaklanıyordu.

Şuan canımızı yakan en çok cari açıksa, bunu aşağıya çekmek için bu her zaman odak olacak.

İkincisi tarım. Tarım da 2011 yılı özellikle traktör satışlarıyla ilgili muazzam bir istisnai bir yıl olmuştu.

Sadece bir endikasyon olarak traktör sayılarına baktığımızda pazar 40 bin ile 60 bin hatta 50 bini geçmez oranlarda.

Her bir traktörün artması aslında katsayısal olarak etki yapıyor ekonomiye ve tarım sektörüne .

Tarım deyince sadece traktör değil, büyük baş hayvancılık , sebze, meyve üretimleri aklınıza gelebilecek tarım ile ilgili her türlü konuda 2017'nin sonrasında muazzam bir patlama öngörülüyor.

En büyük nedeni de; penetrasyonun olmaması ve gene muazzam bir yabancı sermayenin ilgi odağı olması.

Bu yavaş yavaş kendini gösteriyor ama etkileri 2015 özellikle 2017 sonrasında  Türkiye gerçekten özlediğimiz, hep hayal ettiğimiz kendi kendine yeten, hatta fazlasını ihraç eden tarıma doğru gidiyoruz.

Gitmemeye de imkan yok. Nüfusun artışı, dediğim gibi penetrasyonun yeterli olmaması ve Türkiye'nin şuana kadar stabiliteden kaynaklı sermayeyi çekebiliyor olmasını biz bekliyoruz.

Özellikle bahsetmek isteyeceğim bunlar.

BÜLENT ŞENVER:
 Son 5 dakikaya girdik, o zaman Türkiye ile ilgili üç tane şey söylerseniz, Türkiye nereye gidecek?

Somut üç tane şey bulabilir misiniz?

Türkiye ileride nereye doğru gidiyor?

İsterseniz perspektifi kaç yıl sonra diye de söyleyebilirsiniz.

KADRİ SAMSUNLU:
Ben kısa vadedekini söyleyeyim.

Ben Türkiye'nin girdiği bu barış sürecini çok önemsiyorum.

Türkiye'nin ciddi bir kanayan yarasıdır bu.

Yabancı yatırımcıların gelmesinde, bizler gibi yatırımcıların o bölgeye gidip yatırım yapmasında büyük bir sıkıntıdır oradaki sorun.

Bunun çözülmesi hem Türkiye'nin kaynaklarının tutulması hem de özel sektörün o bölgeye yaklaşması açısından imkan sağlayacaktır.

Aynı zamanda politik olarak da bizim kendi problemlerimizi çözmüş bir Türkiye'nin bölgede çok daha büyük bir güç haline dönüşmesini bekliyorum ben orta vadede.

Bununda inşallah bu yolun sonunda başarılı çıkmayı umuyorum.

CAN ÇAKA:
 Ben de şöyle özetleyeyim; biraz önce anlattığımız konteks içerisinde Türkiye'nin bölgesel lider olma şansı var uzun vadede.

2013 için derseniz dünyadaki bütün krizlerden kendimizi ayrıştırmamız mümkün değil.

Zor bir dönem bekliyor 2013 için ama uzun vadede baktığınızda Türkiye'nin bölgesel lider olma şansı var ve bunun için insan kaynağı olarak baktığınızda çok yetenekli bir insan kaynağımız var.

Dünyanın büyük uluslararası şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapan yöneticilerimiz var, vizyonlar sağlayabilecek, liderlik sağlayabilecek yöneticilerimiz var.

Finansman olarak baktığınızda 5 sene öncesi ile karşılaştırılamaz durumda hem Türk şirketleri, hem Türkiye hazinesi, parasal genişlemenin faydası var bizim açımızdan o anlamda. ;

Üçüncü de bütün bu dünyadaki gelişmeler, kaya gazı, Türkiye'nin en önemli problemi olan ve Kadri'nin de bahsettiği barış süreci ve  özellikle Türkiye'nin doğusunun stabilileşmesi muhtemelen önümüzdeki 10 sen içerisinde Türkiye'de ki enerji fiyatlarının biraz daha baskı altında olması, bunun sonucu olarak da cari açığımızdaki iyileşme, bunların hepsi Türkiye'ye pozitif olarak yansıyacak diye düşünüyorum.

BÜLENT ŞENVER:
Gürhan senden de Türkiye için bir ümit.

GÜRHAN KARTAL :
Bir kere bölgesel güç kaçınılmaz bence.

Bayağı bir yakın, o noktaya geldi. Bu ne zaman olur?

Önümüzdeki yakın zamanda, orta vadede olacaktır.

Ama bence gözümüzü açıp da dikkat etmemiz gereken bir şey daha var, o da zaman söylemem gerekiyorsa  belki bundan 10 yıl sonradan itibaren Türkiye devamlı kontrollü gitmezse Avrupa'nın, Amerika'nın , bu mortgage krizinin yaşadığı aşamaları hep biz arkadan takip ettiğimiz için, biz de o evreden nasıl az geçeriz?

Ona hazırlanmamız lazım.

Türkiye kaçınılmaz olarak o süreçten ufak da olsa geçecek. Dikkatli olmak gerekiyor.

BÜLENT ŞENVER:
 Çok teşekkür ediyorum ama bitirmeden önce diyorum ki: hep birlikte yanıma gelin, birlikte bir takım olarak bitirelim.

Ben aramıza geçeyim.

Hepsi ciddi çocuklar, hemen önlerini ilikliyorlar saygılarından.

Ben bir hap yaratım dedim.

Ben bir hap yaratırsam düşündüm gripin, gripin kullanılmış.

Aspirin, aspirin kullanılmış.

Sulfamidin, sulfamidin kullanılmış.

Benim hapım başarı hapı.

Başarı hapı olunca dedim ki benim ki "Başardin"olsun.

Başardin diye yeni bir kitabım yayınlandı.

Benim Başardin kitabım olursa kaç miligram olur?

250.000 miligram.

Her sabah bir tane aldınız mı tamam.

Niye sizleri  gençleri yanıma aldım?

Çünkü bana göre 2013 yılında başarılı olabilmemiz için, Tir tir titrememiz lazım. Tir tir titremek deynce, yüzlerine bakıyorum acaba Karadeniz mi oynatacağım onlara diye bakıyorum.

Ben Karadeniz oynamasını biliyorum. Ama bu tir tir titrenin benim Başardin kitabımın içerisinde her harfi ile ilgili bir öğüt var.

İstiyorum ki her harfin öğüdünü biriniz okuyun.

TİR TİR TİTRE'nin  "T"si.

KADRİ SAMSUNLU:
Tasarruf et.

BŞ:
"İ"'si

CAN ÇAKA:
İsrafı önle.

BŞ:
"R"'si

GÜRHAN KARTAL:
Rakamları oku ve kullan.

BŞ.
"T"'si

KADRİ SAMSUNLU:
Tedbirli ol.

BŞ:
"İ"'si

CAN ÇAKA:
İş bitirici ol.

BŞ:
"R"'si


GÜRHAN KARTAL:
Rızkına şükret.

BŞ: Allaha şükür. TİTRE'nin "T"'si

KADRİ SAMSUNLU:
Teknolojiyi kullan.

BŞ:
"İ"'si

CAN ÇAKA:
İleri hep ileri koş.

BŞ:
"T"'si

GÜRHAN KARTAL:
Ter dökerek çalış.

BŞ:
"R"'si


KADRİ SAMSUNLU:
Rekabete yenilme.

BŞ:
Sonunu da ben okuyayım, "Evet" ve Hayır" kelimelerini doğru kullan.

Hoşçakalın.

.
.



.



.



.



.



.



.



.


.



.


.



Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org