Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Deniz Adanalı Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

DENİZ ADANALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
28.12.2014
Okunma Sayısı : 6808
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

DENİZ ADANALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

Duayen bankacı Bülent Şenver beyi çok eskiden beri tanırım.

Türk bankacılık sistemine bir çok yenilikleri getirmiş olan yaratıcı ve çalışkan bir insan olarak tanıdım Bülent Beyi.

Gençler için tecrübelerinizi ve birikimlerinizi paylaşacağımız bir televizyon programını birlikte yapalım mı diye beni davet edince;

"Evet. Sizin için geleceğim" dedim.

İyi ki de Bülent Beyin davetini Kabul etmişim.

Çok değişik, çok zengin zevk aldığım bir program yaptık.

Umarım gençlerimze bir katkımız dokunur... 

.
.
 DENİZ ADANALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı izlemek için  

.
.

 dinlemek için  

.
.

DENİZ ADANALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı


.
.


Deniz Adanalı, Bülent Şenver

.



.

DENİZ ADANALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

Deşifresi


Deniz Adanalı (DA)

Bülent Şenver (BŞ)

BŞ: Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı.

Hoşgeldiniz Deniz Hanım.,

Deniz Hanim siz sıfat olarak halkla ilişkilerde uzmansınız.

Ama başına uzman mı desem? Efsane mi desem? Sihirbazı mı desem?

DA:
Bülent Bey, bir kere uzman hiç kullanmıyorum.

Türkiye'de çok fazla uzman var.

Bir kere onu bırakalım.

Meslek olarak ister istemez bir halkla ilişkiler nesi diyelim?

BŞ:
Duayeni.

DA:
Duayen de çok güzel bir kelime ama az kaldık.

Belki de eskilerden biriyiz artık.

Cüneyt vefat ettikten sonra, Alaeddin Asna hayatta, esas duayen bence o olmalı.

Üniversitede halkla ilişkiler kurduran, çok şey yapan bir arkadaş idi.

Onun eşi hala güzel güzel götürüyor.

Betül Hanım Allaha şükür hayatta.

Bir de ben varım.

Galiba bu kadar azız.

Danışman diyelim.

Bir şey isterlerse bana danışsınlar.

BŞ:
Siz bütün bu güzel kelimelere layıksınız. Daha büyüklerini  hak ediyorsunuz.

DA:
Allah layık kılsın. Yoksa kendi kendimize oraya erişmiyoruz.

BŞ:
Siz bu mesleği severek yapıyorsunuz.

Ben gençlere diyorum ki hangi mesleğe girecekseniz  girin, bu işi severek başlayın.

Sizin mesleğinizi, halkla ilişkiler mesleğini niye sevsin gençler?

Sevilecek tarafları nedir bu mesleğin?

DA:
Bir kere bir cümlenizden alayım, ben çok katıldığım için, ne yaparlarsa yapsınlar, severek yapmaları lazım.

Benim oturduğum evin, o mahallenin çöp işini yapan, hala çöpçü denildiği için çöpçü diyeceğim, çok saygı duyduğum bir adam var Hasan diye.

O sokakları süpürüşündeki istek ve sevgi, yaptığı işe sevgi ve saygı o kadar büyük ki Bülent Bey, hayretle zevkle her gün adamı seyrediyorum.

Mesele bu.

Halkla ilişkileri neden sevsinler derseniz çok önemli çünkü çok kolay yapılan bir meslek zannettiler.

Benim üç mesleğim var; bir tanesi  radyo televizyon,  bir tanesi halkla ilişkiler, okuduğum bildiğim şeyler, bir tanesi de genç yaşlarımda yaptığım mankenlik.

Tuhaf bir şansızlığım var, üçünü de çok kolay zannedip yapan insan dolu Türkiye'de.

Spikerlik derdik, şimdiki sunuculuk. Kelimeleri söyleyemeyen insanların hepsi televizyonda.

Bu kötü bir şey diye söylemiyorum, görüyorum.

Yalan da değil.

Halkla ilişkiler iki koltuk bir sandalye otururuz yaparız ne olacak?

Hele ailemizin etrafı büyükse insan tanıyorsak yapıveririz oldu. 

Mankenlik hiçbir şey demiyorum, hikaye karıştı.

Halkla ilişkileri yapabilmek için bana göre bir kere çok genç bir zamandan itibaren meraklı olmak lazım.

Merak dünyayı medeniyete götüren şey.

Sonra Allah vergisi insani bir sıcaklığa sahip olmak lazım.

BŞ:
Ne demek insani bir sıcaklık?

DA:
O bir ışık.

Kendini çok beğenmek, havadan satmamak, insan ilişkilerini çok çabuk ve rahat girebilmek.

İnsanların problemlerini  merak edip yardım etmeye çalışmak.

Bunların hepsi çocukluktan belli olan şeylerdir.

Onun için insan kendini tanıyabilirse ki çok mühim, o zaman neye doğru gitmesi gerektiğinin doğru olduğunu bilir ve halkla ilişkilerde başlar.

Ama ondan sonra illaki okulundan mezun olmak demiyorum ama çok bilgilenmek lazım, çok okumak lazım.

Şimdi okumayı da pek sevmiyor insanlar ama girsinler internetten dünyayı elde etsinler.

Çok şey bilmek lazım, o da meraktan geliyor.

Her şeyi merak edeceksin. Üstüne vazife olan olmayan her şeyi merak edeceksin.

Belki kullanmazsınız ama belki de kullanırsınız.

BŞ:
Meraklı olmak bazı soruları sormak ile başlıyor değil mi? Niye? Niçin? Neden?

DA:
Nereden geliyor?

Niçin öyle oluyor?

Niçin bu durumdayız?

Oturduğum yerden üç tane insana ziyafet yapayım, böyle zannediyorlar.

İnsan çağırayım, geliyor musun?

Gelmiyor musun? Diye hesap soruyorlar davet ettikleri insanlara.

Hesap sorar gibi.

Türkiye'de İnsanlar cevap vermez bazı şeylere ama bir taraftan da gelip gelmiyor musun diye sıkıştırmanın anlamını da anlamıyorum.

Bir kurumdan 5-6 ayrı insan telefon ediyor mesela.

Listeleri ayrı vermiyorlar, aynı listeleri herkese veriyorlar kızlara, şapşal kızlar da hepsini birden arıyor.

Bu halkla ilişkiler değil.

BŞ:
Bir büyüğümüz de bu devletin üst kademlerinde toplum karşısında gençlere hitap ederken , yeni Cloud Bulut  teknolojileri , onu anlatırken, ben duydum televizyonda kendi sesinden duydum "Nedir bu bulut, mulut  , fazla aklınızı yormayın, bunu düşünmeyin, nerden nasıl oluyor, siz sadece kullanın.

Düşünmeyin nerden nasıl oluyor. Siz kullanın." Bu en tepedeki lider olması gereken, örnek olması gereken, gençlerimize bir kişi.

DA:
İşimiz güç Bülent Bey. Halkla ilişkiler de güç.

BŞ:
Siz boş verin sorgu suali alın kullanın. Tüketici olun, üretici olmayın diyor.

DA:
5. Nesil, 6. Nesil her çıkanı alın, herkes alsın, sokaktakiler de alsın, kullansın ne olacak? Bu kadar yeter bize.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum, siz gençlere önemli bir katkı yaptınız.

Önemli katkınız da ben gençlere mektup diye bir kitap yazmıştım.

Sizlere de mektup yazar mısınız? Demiştim. Siz kırmadınız .

Şimdi sizin yazdığınız mektup kısmına ben bakıyorum, o kadar güzel şeyleri anlatmışsınız ki, başlığı "Sevgili Gençler" diye başlayarak bu mektup siz gençlere çok farklı fikirler ve amaçlarla yetiştirildiğiniz için belki tuhaf gelecek diye başlıyorsunuz.  

Bu kadar güzel şey aktardıktan sonra onlara kıssadan hisse aktarmışsınız ve dikkatimi çeken bir şey de şu, en sonunda o kadar güzel şey söylemişsiniz ki, 2006 tarihinde
"İş hayatına çok genç yaşta başlamış bir kişi olarak" diyorsunuz. Size versem bize aktarır mısınız?

DA:
"İş hayatına çok genç yaşta başlamış biri olarak, ben Türkiye'de yozlaşan, taşralaşan değer ölçüsünden çok çektim ve artarak çekiyorum.

Sizlerin daha medeni, temiz, yolsuzluklardan uzaklaşmış bir Türkiye'de yaşamanızı ve çalışmanızı sadece dilemiyorum, o yönde kendi çalışmalarıma da devam ediyorum. Sivil toplum çalışmaları çağdaş bir dünyanın parçası olmanın yoludur.  

Tüm işlerinizin arasında sivil toplum çalışmalarına mutlaka zaman ayırmanızı diliyorum."

Bu 2006 hala bunları diliyoruz ve hala bunları ümit ediyoruz  ve medeni bazı şeyleri yaptığımız için de beyaz Türkler gibi aşağılanıyoruz.

Farklı bir sınıfmışız gibi kişiler olarak algılanıyoruz.

Ben bunu anlamıyorum, çünkü ben köy enstitülerinden beri Türkiye'nin bir şeyler yapıldığına inandım, hala da yapılmasını istiyorum.

Onların kapatılmasıyla Anadolu ile ilgili problem değişti.

Onu da çok iyi biliyorum.

Ama ben Türk insanını ister Anadolu'da , ister Doğu'da , ister Batı'da, ister Kuzey'de, ister Güney'de, nerede olursa olsun medeni, dünyanın bir parçası olsun istiyorum.

Niye güzellikler onlara ait olmasın.

Niye güzellikler yalnız elaleme ait olup onlara da gelmesini istemeyeyim.

Yalnız para mı?

Yalnız ekonomi mi?

Ekonomi çok önemli.

Ekonomik açıdan kuvvetli olan memleketlerde bütün bunlar çok güzel yapılabiliyor.

Halk yığınlarına indirgenebiliniyor.

Biz de yapalım.

Madem ekonomimiz bu kadar iyi gidiyor.

Madem insan geliri 10 bini aştı, sözüm ona nerede kime göre aştı?

Kişi başına daha fazla olsun ama herkese olsun ama herkese olsun.

Ve herkese o para giderken onunla birlikte daha iyi bir seviye .

BŞ:
Gelir dağılımı düzelsin.

DA:
Daha güzel yerlere herkesi götürebilelim.

O noktalara gitmiş olan insanları kötüleyeceğimize.

BŞ:
Zenginler daha zengin, orta kademe fakirleşmesi.

Bizim kişi başına gelirin artmasının en önemli nedeni de zenginlerin daha da zenginleşmesi.

Az sayıda zenginin .

DA:
Hesap böyle karışıyor zaten.

Kağıtta böyle görüyorsunuz.

Başka türlüsü de olamaz. İ

yi şeyleri bütün millet için istemem lazım.

Güzel şeyleri bütün ülkeye yaymam lazım. 

Medeniyeti herkese kılmam lazım.

Nerede kalmış ben medeni bir şeyler yapınca beyaz Türk olayım.

Niye?

Ben normal Türküm .

İyi yetiştirildim, iyi vatandaşım.

İletişimimi doğru yapmak istiyorum.

Anadolu'yu çok iyi tanırım.

Anadolu insanı çok terbiyeli, çok gelenekselleşmiş, hürmet içinde insanına muamele eden bir grup insandır.

Niye bu kadar ötekileştirdik biz.

Niye birbirimizi sevmiyoruz.

Niye şiddet arttı, niye suç oranı arttı.

Durduğu yerde benden mi arttı, idare eden insanlar Türkiye'yi doğru okuyamadı.

Doğru bir teşhis koyamadı, gitmedi. Gitmiyor.

BŞ:
  Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç keşke.

Deniz Hanım üç keşke ile ilgili  önce dünya ile ilgili keşke söyler misiniz.

Dünya keşke, dünya da keşke.

DA:
İnsani duyguların azalması derim.

O kadar fazla makineleşmeye başladı ki dünya insan yok oluyor. İnsan kullanmayacaksa bu maddeleri, bu eşyaları, kim kullanacak?

Otomatlar, insan yerine geçecek robotlar olabilir.

Bunları okumuştuk yıllar evvel.

Çok şaşmıştım ama bunlar olmakta.

BŞ:
Türkiye için keşke.

DA:
Türkiye için keşkeyi gayet rahat söyleyebilirim. İnsanların birbirine gülümseyerek yürüdüğü , sokakta birbirimize beş karış surat ile bakmadığımız, arabalarda giderken el kol salladı diye inip öldürmediğimiz.

Eşekleri demiryoluna bağlayıp şimendifer öldürsün diye bırakmadığımız.

Kendi köpeğini  bile öldüren insanların olmadığı, daha iyi üretim yapılan, ekonomik açıdan o yüzden insan başına düşen gelirin arttığı, herkesin bize düşman olmadığı, bilakis çok dost olduğumuz tekrar bir şekil isterim.

Birbirimiz ile daha iyi anlaşan, daha iyi konuşan yani daha iyi dinleyen bir toplum isterim.

Daha iyi dinleyen insanlar bilinçli insanlardır.

Dinleyeceğim ki cevap vereyim.

Kafamdakini değil, onunla ilgili bir şeylere cevap vereyim.

Dinlemeden iletişim olamayacağına göre evlerde de çok büyük kavga var.

Boşanma çok var. Çoluklu çocuklu boşanmayı fevkalade normal bulmaya başladı  insanlar.

O eski türde ayrılmalar, birbirini çekmeler, "Çocuk öyle bir zamanda mı büyüsün, öyle bir evde mi büyüsün." Çocuk yapıyorsan bir şeyler düşüneceksin.

Çok güzel bir şey söylemiş Aysel Çelikel, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Başkanı geçenler de toplantıda "Bir kız yetiştirmek, iki aile yetiştirmek demek" Kız önce o evden sonra gidiyor başka evin kadını oluyor.

Çok mühim bu.

Ben yeni okudum, dünyanın en büyük 17. Ekonomisiymişiz biz.

Farkında değilim.

İnsani gelişmişlikte 69.

Ekonomide 17.

İnsani gelişmişlikte 69.

Cinsiyet eşitliğinde 125.

Acıtıyor.

BŞ:
Sadece ekonomik gelişme yeterli mi?

DA:
Olmaz. İşsizlikte 85.

BŞ:
Nasıl ekonomik gelişme bu?

DA:
Kadın iş gücünü kullanmada da 158. Ben bundan ne bekleyeyim?

BŞ:
Sonra nasıl inanayım gelişmişliğe ben?

DA:
Gelişmişliğe inanmıyorum ben.

Öyle bir yoldaydık, inandım ben  bir tarihte .

Onun için sivil toplum kuruluşları ile ilgili olaylara ilk uyananlardan biriyim ve çok çalıştım.

Hep bir yere kadar gelecek bunlar olmayacak zannediyordum Bülent Bey.

BŞ:
Kendiniz ile ilgili ne dersiniz?

DA:
İki tane var. Aynı zamanda komik.

Tam keşke değil, arada bir belki keşke mi diyorum.

Ben pek keşkeyi sevmem.

Bir tarihte bizim sivil toplum örgütleri ile ilgili demokrasi konseyini kurup çok iyi çalıştığımız yıllarda bir genel seçim yapılacak ve kadın girsin isteniyor meclise .

Kader de yeni çıkmış ama onların sesleri çıkmıyor.

Bir takım şeylerde sesleri çıkmaz oldu, iyice silindi millet, ne oldu bilmem.

Ölü toprağı serpilmiş gibi.

BŞ:
Korkudan mı yoklar acaba?

DA:
Herkes korkuyor galiba.

Bir korku imparatorluğu. Bana da teklif geldi hem de bir iki kişi tarafından.

Ben de o sivil toplum grupları içerisinde hiç hiyerarşi  olmasın diye sekreterlik yapıyorum.

Mail yok,internet yok,  fakslarla iş yapıyoruz ama çok mühim insanlarla çalışıyoruz.

Allah rahmet eylesin Kamuran Gürün'lerden , İrfan Titiz'e kadar. İnanılmaz iyi bir grup toplamışım.

Bu teklif gelince ben parlamentoya nasıl gideyim o partiden?

Düşündüm, taşındım kimse inanmaz bana. Sivil toplum da demokrasinin en güzel şeyi,  Meclise gideceğim de ne olacak? Bari şöyle yapayım dedim; bizim gruptan 10 kişiyi kabul ederse o parti, 10 kişilik bir grup oluyor, orada önerge verebiliyorum, yoksa hiçbir işe yaramıyorum, oturup para alıyorum.

Tabii kabul etmediler, Hanımefendi bir başbakandı o zaman, kabul etmediler. Ben de olmadım. Sonraki yıllarda alay edilir benimle "deniz Hanım sen siyasete girmeliydin"

Ben de  Gülmeye başlarım. Acaba mı? Sonradan sivil toplum da birbirine girdi.

Nereye el atsanız bizim gibi Cumhuriyet'in ilk yıllarında yetiştirilmiş, ilkelere çok bağlı, bir şeyler yapmış insanlara, o kadar çok şey değişti ki belki de keşke diyeceğim.

Bir keşke de film teklifi.

Ben Vakko'dan yeni ayrılmışım.

İyi bildiğim bir yapımcı "Deniz Hanım ben sizi çok beğenirim, bir film yapacağız, şu sanatçının anne rolünü  oynar mısınız?" dediler.

"O sanatçıyı hiç sevmem, onun annesi olmam. Sen başka şey olursa söyle" dedim.

Hiç kimse de başka söylemedi.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum. Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç yap, üç yapma.

Gençlerin kulağına küpe olacak , gençler muhakkak bunları yapın hayatta diyebileceğiniz .

DA:
Muhakkak meraklı olun ve bilgilenin.

Bilgisiz bir insanın hiçbir şeye erişmesine imkan yok.

Kendi ülkenizin ve dünyanın nereye gittiğine, neler olduğuna, neler döndüğüne hep ilgi duyun.

Onları takip etmezseniz çünkü arkada kalınıyor, hayat yürüyor , size bir şey soruyorlar veya oy veriyorsunuz, orada değilsiniz ki.

Bilmeyerek yapıyorsunuz yani bilinçsizsiniz.

Demek ki bilinçli olmaya mecburuz.

İletişim dediğimiz şeyin evde de , dışarıdaki herhangi bir yerde de dinlemekten geçtiğine inanıyorum.

Karşınızdaki insanı dinlemezseniz, hiçbir zaman iyi bir iletişim kurulamaz.

Beraberlikler, birliktelikler paylaşmakla mümkündür.

Paylaşmazsanız hiçbir şey  olmaz. Çok genç yaşta öğrendim ve kullandım .

"Neyi fazla toplarsanız toplayın üzerinde, para , bilgi , tecrübe hemen paylaşacaksınız, aktaracaksınız.

Aktarmazsanız neye inanıyorsanız ilahi güç olarak o sizden koparır alır.

O zaman şansızlık deme." Çok sevdiğim bir laftır bu.

Onun için ne öğrenirsem hemen paylaşmak isterim.

Bir filmden çıktığımda, tek başına gittim olmuştur yabancı ülkelerde, neredeyse adam döndürüp konuşmak isterim.

O kadar paylaşmak ile ilgili şeyim var.

BŞ:
Yapma diyeceğiniz, Sakın yapmayın gençler.

DA:
Kadın erkek farkı diye tutturmayın.

Cinsiyet olayını ön plana almayın.

Beyinlerinizi ön plana alın.

Yoksa kadın erkek dünya yaratıldığından beri var ve bir nedenle var.

O nedeni tabii ki götüreceğiz, eşleşme dediğimiz şey ama eşleşirken bile çok dikkatli olmak lazım.

Ortak noktalarını bulmadan beraberlikler kurmayın.

Ortak bölenler lazım insana.

O zaman beraber yapılan şeyler artıyor.

Öbür türlü iki kişide çalışsa bile eve gelindiğinde ben olayı öne geçebiliyor.

"Ben o kadar yoruldum ki"

Halbuki müşterek bölenler varsa, aynı konularda konuşabiliyorsanız, o birliktelikte konuşmak varsa o zaman kötü olmuyor, problem olmuyor.

BŞ:
Ortak noktalar ondan önemli.

Konuşacak konu  çıkıyor.

Gençler eşinizi seçerken ortak noktalarınız olsun diyorsunuz.

Konuşabileceğiniz şeyler olsun.

DA:
Onlar bizden daha şanslı çünkü daha evvelden birbirlerini tanıyorlar.

Daha evvelden beraber oluyorlar.

Bizim zamanımızda öyle değildi ki.

Bizim zamanımızda bir yere bile gidilmiyordu.

Erkek arkadaş kelimesi bile az kullanılıyordu.

Şimdi çok şanslılar, daha evvel tanısınlar birbirlerini.

Seks demiyorum, ne yaparlarsa yapsınlar, beni ilgilendiren beyin açısından nelere meraklılar?

Ne konuşuyorlar?

Birlikte ne yapabilirler?

Çocuklar görerek evden başlıyor almaya.

BŞ:
Siyasimiz demişti ki toplumun önüne çıktığı zaman , binlerce insana hitap ederken  "Ben Allah'tan başka kimseye hesap vermem" diye bir söz söylemişti.

Hesap vermek kurumsal yönetişimde önemli bir konu.

Hesap veriyor olmak. Belirli bir sorumluluğu olan insanların hesap verme sorumluluğu var.

DA:
O vicdan orada geliyor.

Bütün her şeyi bir yana bırakıp zaten din olayı bizde sadece neleri yapıp neleri yapmamamızla götürüldü.

Yüzeysel şeylerle götürülüyor.

Halbuki bunun bir ahlak tarafı var.

Dinler ahlak  tarafı ile birlikte anlaşıldığı zaman bir şey ifade ediyor toplumlara.

Yoksa mekanik bir vaziyette namaz kılıyorsun, kılmıyorsun.

İçki içiyorsun içmiyorsun. Sigara içiyorsun, içmiyorsun.

Onu yapıyorsun yapmıyorsun. 

Aynı evde oturuyorsun oturmuyorsun.

Ahlak.

Yani camiye gittim, Allah kabul etsin namaz kıldım.

Kapıdan çıktım adam öldürdüm, birini çekiştirdim veya birine bir şey yaptım.

Ne oldu bu din mi? Bu dindar bir insan mı?Değil.  

Şekilci bir insan.Birbirine göstermek için yapılmış bir şey.

Evimde namaz kıldım, kimse bilmiyor, ben iyi bir insanım.

Haram yemiyorum, komşuma yan gözle bakmıyorum hatta yardım ediyorum maddi veya manevi  , neyim varsa.

Çoluğuna çocuğuna göz kulak oluyorum. S

okakta bir çocuk varsa göz kulak oluyorum.

Hayvana da oluyorum, bitkisine de bakıyorum.

Bütün o mahallenin ne tür mahalle olduğunu biliyorum.

Bakkalımı tanıyorum.

Onlar benim ailem gibi.

Her gün görüyorum

Her gün gazetemi alıyorum, gazete almıyorsam bile çöpçümü tanıyorum.

Çöpçü o iş çok iyi yapıyor.

O adamı çok seviyorum.

Haftada bir eve simit geçerken getiren bir simitçi genç adam vardı, ben kangal besliyorum, o bile tanıyordu.

Arabadayken kalp krizi geçirmiş , ölmüş.

O kadar çok üzüldüm ki. İnsani hisler bunlar.

Ahlak bunları kullanabilen bir bilim dalı.

Ondan uzaklaştığımız zaman adam olmayız ama. Namus ve ahlak insan denen varlığın sosyal hayvan haline gelişi ve o toplumu kuruşu ile mümkün.

Onların hepsini kaybedersem ne olurum?

Şu andan ben ondan korkuyorum.

BŞ:
 Siz bana söylediğiniz son cümlede korku kelimesi bana hatırlattı.

Demiştiniz ki "Ben hiçbir şeyden korkmam"

Ben hemen hatırladım, siz arabanız ile boğaza düştünüz.

Şimdi bu o kadar büyük bir korku gerektiren bir olay ki. Aniden kendinizi araba içinde  denizin dibine giderken, nasıl bir his bu?

Arabayı siz mi kullanıyordunuz?

DA:
Ben kullanıyorum.

BŞ:
Araba da kimse yoktu.

DA:
Hayır, Kasım ayında 8 veya 18'i .

İkinci doğum günüm diyorum ben ona.

Pek çok insan hatırlıyor.

Bazı şoförler bile hatırlıyor.

Kısaca anlatayım;

Çok kısa bir zaman ama anlatırken bir ömür geçiyor.

Bebek'te Beşiktaş tarafında gidiyorum.

Kara tarafındayım,

Rıhtım boştur, şimdi doldurdular ama  balıkçılar orada balık tutar.

Balıkçı dolu. Sağ tarafta durmakta olan bir araba bakmadan solda önüme çıktı.

İlk anda yapılan şey frene basıyorsunuz, frene bastım,

Sola doğru kıvrıldı.

Tekrar sağ tarafa kıvırdım.

Bilinçsiz olan, farkına varmadığım şey artık zaten motorla değil, ağırlığı ile gidiyor araba.

Bu sefer oradaki arabanın üzerine yürüyorum neredeyse, öyle bir kaza olmuştu.

Duran arabamın  tepesine çıkmıştı bir araba.

Vurmayayım diye bir daha kıvırınca araba refüşü  geçti. Rıhtıma da çıktı.

Rıhtımda da bütün o balıkçılar hepsi o kadar ağır geliyorum ki önüne bindiler, arkasına bindiler, tutmaya çalışıyorlar arabayı.

Araba denize doğru kayıyor.

O kadar ağır ki, ağır çekim.

Sonradan televizyona çıkardığında Ali Kırca kulakları çınlasın, Yasemin Dalkılıç denemeler yapıyor kaç kişi ile inebilir diye , hepimizi birden çağırmıştı, bir tanesi isteyerek inmeye çalışıyor , bir tanesi istemeyerek gitti geldi 30 metreden demişti.

Ondan sonra da sorulan şudur;

Niye kendini arabadan dışarı atmadın?

Kapıyı açarsam taşa düşeceğim.

Arabada üstümden geçer gibi geldi.

Denize atacağım kendimi aklım sıra.

Sol taraftan denize girdi araba.

Otomatik vites olduğu için elektrik yok.

Bu benim mezarım olur.

Sonradan diyorlar ki bekleseydin, su tam dolarsa çıkarsın.

Çıkamazsın.

Kapı açılmayacak.

O anda düşünebildiğim şey; burada ömrü billah halkla ilişkilerin güzel bir yanı vardır, 

O  yanlış olursa b planı, o yanlış olursa c planı yaparak yürürsünüz. .

Belki kafam ona çalıştı, sağ tarafta hala suya girmemiş olan pencerem görünüyor.

Uzanıp ona bastım.

O şu kadar açıldı, bir karış.

BŞ:
Su içeriye mi dolmaya başladı.

DA:
Hem de nasıl giriyor. Su bütün hızıyla arabanın içine doluyordu.

Öyle bir şiddetle geliyor ki, ilk  anda su yuttum, bilmeyerek .

Bir yerden farenin  kafası çıkarsa vücudu da çıkar.

Ben buradan çıkmak mecburiyetindeyim, başka çarem yok, öleceğim.

Şöyle yaparsam ağzıma su girmez dedim.

Çıktım.

BŞ:
O anda 30 metre derinliktesiniz.

DA:  Balıkçılar da diyor ki 3 dakika içerisinde çıkmazsan zaten ölmüş olur muşum. Onlar daha kısa sürede çıkmakta olduğumu hissettikleri için oltaları atıp çektiler sonunda ama çıkana kadar bana sor. Simsiyah bir yerden çıkıyorsun, şöyle bir yatayım dedim yine su girdi. Allahtan denizciler çekti. Sonrada oradan geçen bir adam, çekilin ben biliyorum dedi, ters çevirdi suyu çıkardı. Tekrardan doğdum.

BŞ:
Yeniden doğdunuz hakikaten.

DA:
Neden doğduğumu da düşünmüşümdür o günden beri.

BŞ:
Bir değişiklik oldu mu sizde? Hayata bakış açınız.

DA:
O kadar komikti ki Ambulans gelmedi, polis arabasına koydular, adam bir gidiyor,bir gidiyor,  kendi kendime gülüyorum 3 kişi gidersek o denizin dibine katiyen gelemeyiz bir daha.

BŞ:
Espri yapıyorsunuz.

DA: Kendi kendime, adamlara söylemiyorum.

İstinye Devlet Hastanesi'nin aciline getirdiler.

Palas pandıras yatırdılar.

Bir kadın soyuyor.

Derece düşmüş.

Böyle bir hikayenin ortasında polisler geldi.

ben evime gideceğim diyorum.

Allah iyilik versin telsizden Güngör Mengi duymuş.

Duyulan da adam öldü ama kadın kurtuldu diye duymuşlar.

Onlar benim başımda.

Sudan balıkçılar çekti çıktım.

Yüksek topuklu ayakkabılarım ayağımda duruyordu.

Eve getirdi Ruhat Mengi  beni.

Gittim, bir şeyim yok diyorum.

Yüzüklerim, küpelerim duruyordu.

Şeytan işi gibiydi.

Gittim geldim.

Öteki dünyaya gittim geldim.

Bir nedeni vardı herhalde gelmemin.

BŞ:
Biz hep deriz ya verilmiş sadakanız varmış, yapmış olduğunuz iyilikler.

DA:
Bir şeyler yapmak için gelir insan bu dünyaya.

Hala bilmiyorum ikinci defa niye dünyaya geldim.

BŞ:
Burada gençlerle paylaşımlar yapıyorsunuz.

DA:
Evet başka şehirlere gidip birikimleri paylaşım yapıyorum, o hoşuma gidiyor.

Çağırdıkları zaman çok seviniyorum.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz. .

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir göster, bin işit.

Benim bu kutu içerisine sizin koyduğum bir obje var, size diyeceğim ki ; bu objeye  beş dakika bakarak gençlerin kulağına küpe olacak neler söyleyebiliriz diye böyle bir yaratıcılık yapın.

Sizin için getirdiğim obje anahtar seti.

Buna bakıp gençlere onlara faydalı olabilecek neler söyleyebiliriz.

DA:
Anahtar sadece bir şey  açmak için düşünüldüğüne göre gene ben kendi konuma dönerim, iletişim.

Dinleyerek , paylaşarak her kapıyı açabilirsiniz.

Her beyne ulaşabilirsiniz, her kalbe ulaşabilirsiniz.

Kilit açmak fikri.

BŞ:
Şöyle de diyebilir misiniz "Her anahtar her kapıyı açmaz" Hangi kapıyı açmak istiyorsanız doğru anahtarla.

DA:
Hangi kapıyı açma bilgisine sahipseniz, istemek de yetmez.

Onun için her beyne ulaşamazsın ki, senin bilgin o beyne ulaşmaya sahipse.

Bu anahtarla kendimi bir yere kapattım farz edin, bunların nereye ulaşacağını da bilmiyorum, o zaman hiçbir işe yaramaz.

Alıp da kullanabilmem için bunların nereye yaradığını bilmem lazım.

O zaman da gene bilgi lazım. Hangi eve girecek, hangi kapıyı açıyor, hangi kalbi açıyor, hangi beyni açıyor, hangi beraberliğe.

BŞ:
O kapıyı açarken  kullanacağınız doğru alet ile açın.

Bazı insanlar kırarak kapılar açıyorlar.

Halbuki yöntemi var. Anahtar var.

Çok teşekkür ederim, güzel şeyler söylediniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi siz olsaydınız siz ne yapardınız?

Deniz Hanım ben size hayali bir vaka hazırladım.

Bu hayali vakayı müsaade ederseniz okuyayım, sonra size soracağım "bu durumda siz  olsaydınız, siz ne yapardınız" diye.

Benim etik vakam şöyle:

Tayfun Bey çevresi tarafından sevilen bir Belediye Başkanıdır.

Yeni belediye seçimi yapılacaktır ve rakipleri çok fazla bütçe ayırmışlardır bu işe, çok para harcıyorlardır.

Tayfun Bey'in de bütçesi yoktur.

Seçimlere para harcayamayacaktır.

Kara kara düşünmeye başlar.

Bu düşünceli halini gören Belediye  başkan yardımcısı der ki:

"Siz hiç parayı düşünmeyin efendim, seçim için size para buluruz."

Başkan şaşırır: "Nasıl para bulacaksınız?" der. 

Başkan yardımcısı anlatır.
Biliyorsunuz Belediye mevzuatında yola terk diye bir uygulama vardır.

Her inşaat yapıldığında yola 10 metre, 20 metre terk yapılır ve o arazi belediyenin malı haline gelir.

Bu yerlerin tapusunu biz alırız belediye olarak.

Müteahhit Arif Bey var ya yeni bir gökdelen inşaatı yapıyor, onun arsasının tam yanında 10 metre karelik yola terk belediyemize ait bir arsa var.

Bu arsa etse etse 100 bin lira eder .

Biz bu arsayı resmi olarak 100 bin liradan Arif Bey'e satış işlemini yapalım ama bir milyon lira ondan para isteyelim, açıktan bu parayı alırız, bu parayı sizin seçin faaliyetlerinizde kulanırız.

Tayfun Bey şaşırmıştır.

Bu öneriyi kabul etmezse seçim kaybedecek.

Kabul ederse de vicdanına nasıl kabul ettirecek.

Sayın Deniz Adanalı, Belediye Başkanı Tayfun Bey'in yerinde siz olsaydınız, bu 10 metrecik yeri resmi yüz  milyon yapan terki bir milyon liraya satarak bu işe girer miydiniz?

DA:
Öncelik orada o  işin belediyeye geçmemesini sağlardım hangi noktadaysa.

Geçtikten sonra da o bir milyonu almazdım derken o kadar rahat söylüyorum ki, yıllar evvel eşime bu aynı teklif edildi.

İzmir Rafinesinin yerini üç kişi biliyordu.

Bir tanesi benim peşimden koşup , adamın biri o yeri öğrenmek istiyordu ki, oradan arazi alsınlar.

O günün parasıyla bir milyona hayır diyebildikti.

Bülent Bey, büyük paraydı. Onun için ben bunu yapamazdım.

BŞ:
İnsanlar yapmamalı değil mi?

DA:
Zengin değilim, hayatımı ancak götürüyorum.

Türkiye'nin maddi olanakları gittikçe bizim gibilere de kıstırıp duruyor.  

Bugün olsa yine yapamam.

Böyle yapanlara o kadar büyük reaksiyon gösteriyorum ki, evde Mehmet ile konuşmalarımız için de genellikle bunlar var, hatta o daha da kızgın şekiller alıyor.

Ben artık aldırış etmiyorum numarası yapıyorum ama hayır aldırış ediyorum.

Çünkü çürüme bu.

Konuştuk. Yozlaşma büyüyen bir şey.

Yerinde durmuyor.

Kanser gibi sarıyor. İyilik iyiliği, kötülük kötülüğü çekiyor.

O yaptı, ben niye yapmamayım.

BŞ:
Üzüm üzüme baka baka kararır. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

DA:
Demek ki Türkiye'de veya insanlıkta bunlar hep varı ki böyle atasözleri olmuş .

Onun için bana sorduğunuz zaman yapmazdım.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz. G

ençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi çubuk oyunu.

Oyunlarımız bitmiyor.

Bu kutunun üzerine çubuklar koydum, üzerinde güzel sözler yazıyor.

Siz  güzel sözleri seviyorsunuz.

Bunlardan bir tane okumaya çalışalım üzerinde ne yazıyor diye.

DA:
"Akıl sonradan ah çekmek için değil. Düşünüp tedbir almak içindir."

Kendini yetiştireceksin yani.

Kalkıp da ah ah yapsaydım, keşkeler olmaması için doğru düzgün düşüneceksin ve yapacağına karar vereceksin.

Gayet güzel .

BŞ:
Bir tane de ben sizin için çekeyim.

DA:
"Çok dinlemekten akıl, çok söylemekten pişmanlık doğar." Önce dinle. Çok iyi dinlemek sonra konuşmak lazım.

Akıl artıyor çünkü dinleye dinleye.

Dinlemeden nasıl öğreneceksiniz.

Sadece okuyarak da olmaz. Dinlemek lazım.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteyiz.

Şimdi torba oyununu oynamak istiyorum.

Kulağınıza küpe olsun kutumun içinde bir torba var, bu torbanın içinde harfler var.

Bu harfleri çektireceğim, bakalım şansınıza hangi harf çıkacak.

DA:
"U"

BŞ:
"U" ile başlayan aklınıza bir iyi davranış, olumlu davranış aklınıza geliyor mu?

DA:
Ulufe. Kötü.

Çok hak etmedikleri bir şeyi insanlara dağıtmak. İyi bir şey Ulus, Millet. Daima iyi bir şeydir.

Ulus devlet diye şimdi kıyamet kopuyor, ne yaparlarsa yapsınlar, ben kendimi ulusumu, milletimi çok seviyorum.

BŞ:
O da güzel bir şey. Ben söyleyeyim, siz iyi mi kötü mü diye bakın. Uydurmak.


DA:
Kötü.

BŞ:
Bilmeden uydurma.

BŞ:
Uyumsuzluk.

DA:
O da kötü. Demek ki U ile daha çok kötülük var. Ama uyku güzel.

BŞ:
Uzlaşmak.

DA:
O daha güzel.

BŞ:
Çocuklar için uslu durmak iyi değil.

DA:
Hayır, çocuklar uslu durmasın. Uslu çocuk akıllı değildir.

BŞ:
Teşekkür ediyorum.

Programın sonuna geliyoruz ama ben programın sonunda size
yine bir oyun oynatacağım.

Bülent Şenver'in Odasında son oyunumuz Sayın Deniz  Adanalı Hanım ile, bir kelime bir cümle oyunu.

Ben burada bazı kelimeler yazdım, bu kelimeleri birer birer okuyacağım, ilk aklınıza gelen cümleyi bizimle  paylaşın diyeceğim.

Sayın Deniz Adanalı, benimle bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız?

DA:
Evet.

BŞ:
Kelime "hoşgörü" cümle?

DA:
Hoşgörülü olmak bana göre dünyanın en güzel şeyi ama. Bitti. Amasını söylemeyeceğim.

BŞ:
Kelime "sorumluluk" cüml?.

DA:
Ben kendim sorumlu olmayı çok sevdiğim için sorumlu olmayı herkse öneririm.

BŞ:
Kelime "aşk" cümle?

DA:
Aşk  kısa, sevgi uzun diye bir laf var ama aşk her şeye karşı bir aşk olabilir.

BŞ:
Kelime "zenginlik" cümle?

DA:
Para değil, başka her şey.

BŞ:
Kelime "mutluluk" cümle?

DA:
Kendi kendimize yaratacağımız bir şey.

BŞ:
Kelime "vicdan" cümle?

DA:
Vicdan insan olmanın en önemli gereği.

BŞ:
Kelime "itibar" cümle?

DA:
Artık üzerinde durulmuyor ama itibar mühim bir aset, değer.

BŞ:
Kelime "kitap" cümle?

DA:
Onsuz olunmaz.

BŞ:
Kelime "hayat" cümle?

DA:
Bir gün başlıyor, bir gün bitiyor. Dikkatli olmak lazım.

BŞ:
Kelime "Atatürk" cümle?

DA:
Çok büyük.

BŞ:
Kelime "Vakko" cümle?

DA:
Sevgili ailem.

BŞ:
Kelime "deniz" cümle?

DA:
Hem su hem ben.

BŞ:
Kelime "Deniz Adanalı" cümle?

DA:
Ömrünce bir şeyler öğrenmeye çalışan meraklı bir kişi.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum, gençlerle önemli tecrübelerinizi paylaştınız.

DA:
Ben de teşekkür ederim. Güzel bir programdı.

BŞ:
Çok teşekkürler ağzınıza sağlık diyorum.  

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Adanalı ile birlikteydik.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım. B

ir başka programda birlikte olmak dileğiyle .

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.


Deniz Adanalı, Bülent Şenver

.



.



.


Deniz Adanalı

.



.


Deniz Adanalı

.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org