Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Belgin Alagöz Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
Toplumsal Gelişim ve Sanat Bölüm 6
04.07.2020
Belgin Alagöz
Okunma Sayısı : 3289
Oy Sayısı : 4
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,01
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

KOLAJART Bağımsız Aylık Sanat Dergisinde yayınlanmıştır. 07/05/2020

Toplumsal Gelişim ve Sanat
Bölüm 6

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE UZANAN SİYASAL VE SANATSAL GELİŞMELER


Osmanlı döneminde yaşanan siyasal, sosyal, kültürel oluşumların modernleşme hareketlerini durduran/geliştiren yapısına bir göz atalım:
Osmanlı İmparatorluğunda gözlenen en önemli belirleme, özellikle bazı dönemlerde keyfilikle ve bilimsellikten uzak bir yönetim içimidir.
Oysaki 13. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş olan, devlet kurmakta, hakimiyette başarılı olmuş Türklerin bir boyu olan Osmanlı İmparatorluğu Devlet-i Aliyye-i Osmaniniyye sınırlarını Kuzey Afrika, Doğu Avrupa, Güneybatı Asya olmak üzere üç kıtaya yayılmış 16. Yüzyılda dünyanın en güçlü İmparatorluğu olmuştur. Sınırları 1683 yılında 5.200.000 km.'ye ulaşmıştır. Devlet, 600 yüzyıl boyunca hem imrenilen hem yok edilmek için çeşitli planlar yapılırken bile Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında köprü işlevi görmüştür.
İstanbul'un fethinden sonra gelişen hat ve minyatür sanatı Kanuni Sultan Süleyman zamanında zirveye ulaşmış 17. Yüzyılda günlük konuların betimlenmesi ve 18. Yüzyılda o yılların toplumsal yapısına uygun doğu batı sentezi ikilemesi ile sürmüştür. Mimari yapılarda cami ve külliyeler, medreseler, türbeler saralar ve köşkler kaleler ve surlar köprüler yer almaktadır. Ayrıca çeşmeler ve sebiller, çini ve seramikler, maden cam halı kumaş işleri, minyatür hat sanatı, oyma kabartma ve figürlü süslemeler gibi eserleri Anadolu'da ve fethettikleri ülkelerde hala görmek mümkündür. Sonraki yüzyılda yani, 18. ve 19. yüzyılda Batıdan gelen ressamlar artmıştır. Tanzimat sonrasında Askeri okullar açılacak, yurt dışına gönderilip eğitilen asker sanatçılar gurubu ile resim dersleri önem kazanacaktır.

Osmanlı İmparatorluğunun başarılı olduğu sanat eserleri arasında minyatürler, çiniler, çini duvar süslemeleri, tabaklar, vazolar renkleri ve hassasiyetle yapılan çalışmalarıyla eşsiz değerdedir.
Sultan III. Ahmet zamanında Topkapı Sarayı ve Yeni Camide birer kütüphane, İstanbul'un su gereksinimini karşılamak üzere ''Deryayı Sim'' isimli bir su bendi ile Türk Sanat şaheseri olarak anılan Bab-ı Hümayunun karşısında III. Ahmet Çeşmesi yaptırılmıştır. Bunlara ilaveten Üsküdar Yeni Valide Cami, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, Daarül Hadis ve Sebil, Üsküdar Şemsi Paşa?da Hüsrev Ağa ve çeşmesi, Ortaköy Camii ve çeşmesi, Hamamlar ve hanlar gibi birçok mimari eser yapılmıştır.


Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu 1683 yılına değin çok güçlü siyasi başarılar elde etmiştir ve her anlamdaki oluşumunu sürekli geliştirmiştir. Ancak Osmanlının çöküşü Viyana, II. Ciyerdelen Bozgunu, Estergon Kalesinin düşmesi, Budin(1), Belgrat, Eğri'nin kaybedilmesi ile başlar. 26 Ocak 1699 yılında Osmanlı ve Kutsal İttifak Devletleri arasında imzalanan Karlofça Antlaşması Osmanlının ilk çok büyük topraklar kaybettiği ve ilk kez tanıştığı masa başı müzakeresini yapması olmuştur. Diğer bir anlamda Sokullu Mehmet Paşanın ölümü ile başlayan Duraklama Devri(2), (1579-1699) 16 yıllık bir yenilgiler dizisinden sonra Karlofça Antlaşması ile Gerileme Devrinin de başlangıcı sayılır.

Avrupa artık Osmanlıya karşı savunma değil saldırı konumuna girmiştir. Hızlı bir geri çekilme başlamıştır ve bu geri çekilme 1921 Sakarya Zaferine kadar sürmüştür. Bu kayıplar çok ağır şartlara bağlanan Karlofça Anlaşmasının ağır şartlarını yüklemiştir Osmanlı İmparatorluğuna. Batının lehine uyarlanmış bu antlaşmaya, Fransız tarihçisinin söylemi şudur: ''Asya'nın üstünlüğü Avrupa'ya geçmiştir.''

Osmanlının Gerileme Devri sırasında Karlofça Antlaşmasından (1699) sonra oldukça büyük topraklar kaybetmesi, III. Selim'in tahta çıkması ve Avrupa'da Fransız İhtilalinin başladığı 1789 yılı içinde olmak üzere (dahil) 1792 yılında Ruslarla yapılan Yaş Antlaşmasına kadar sürdüğü kabul edilmiştir. Zaten Lale Devrine kadar Batı ile iletişimimiz, siyasi ve ticari anlamda gelişmişken kültürel iletişim söz konusu olmamıştır. Buna örnek olarak Bab-ı Ali'de birçok Batı Devletinin Maslahat Güzergahları olmasına karşılık Osmanlının Batı Devletlerinde elçilik kurumlarının bulunmaması gösterilebilir. Bunun nedenleri arasında 18. Yüzyıldan önce, Türklerin kendilerinden emin ve Batıdan alacakları hiçbir oluşumun olmadığına inanmaları ve İslamiyet Dininin kendilerini Hıristiyanlıktan üstün tuttuğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır.
Tarihsel kaynaklar ise, Fransa ve İngiltere'nin kültürel, siyasal ve sanayide önemli gelişmeler kaydettiğini belirtir(3). 1683'den sonra yaşanan başarısızlıklar, Osmanlıyı Batıyı araştırmaya yönlendirmiştir. 1720 yılında 28. Mehmet Çelebi, inceleme yapması için kalabalık bir heyetle Paris'e gönderilmiştir. Batıyı örnekleme Çelebi Mehmet?in ülkeye dönüşü ile başlamıştır. 1700 yılı öncesi düşünce (fikir) hayatına göz atmak gerekirse:
II. Mehmet kütüphanesinde İslam dini ile yazılanların dışında 587 kitap bulunmuştur. Bu dökümler, 11 ve 15. Yüzyıllar arasına ait 75 kitaptır ve 15 tanesi matematik ve astronomi üzerinedir(4). Bu durum şunu göstermektedir ki, 16. Yüzyıla kadar oluşturulmuş bu kütüphanede aynı dönem hükümdarlarının sefer olmadığı zamanlar bilimsel eserleri incelme ve araştırma yapmaktadırlar.
Avrupa'nın bilimsel eserler oluşturabilmesinde etken olan kaynaklar Arapça yazılmış, Antikite bilimi çevirisi ile edinilmiş kaynaklardır. Bunun nedeni Emevilerin ve Abbasilerin Grek kültürünü Arapçaya çevirmelerine bağlanabilir.

Bilime ve araştırma dokümanına önem veren doğu, o dönemde yazın (literatür/edebiyat) zenginliği bakımından batının çok önündedir. Bu dönem padişahlarından Fatih Sultan Mehmet, bilim adamlarına olanaklar sağlayarak medreselerdeki ulemaları tabii ve fiziki bilimlerle yoğunlaşmalarına ortamlar oluşturmuştur.
II. Beyazıt döneminde (16. yüzyıl) Lütfi Molla isimli bir bilgin düşünceleri yüzünden katledilmiştir. Yine bu dönemde Yunancadan Türkçeye çevrilen tıp kitabı ile astronomi, matematik alanlarında çalışıldığı, Öklid Geometrisi(5) ile Arşimet prensiplerinin bilindiği, tıp kitapları hakkında bir eser oluşturulduğu bilinmektedir. 16. Yüzyılda pozitif/fen/hipotez ilimlerinin gelişmemesinin nedenlerinden en önemlisinin kayıtsız şartsız egemen olan padişahın eğilimlerini ulemalara nasıl yansıttığı ile ilişkilidir. Gelişimde en önemli etken olan matbaa, Osmanlıya hiç sokulmamıştır. Bunun gerekçesini, Kur-an basan binlerce hattatın geçimlerini nasıl sağlayacakları yolundaki kaygılardan kaynaklandığı sanılmaktadır. Bir olasılık da bilginin halk arasında artması, Padişah ve din adamlarının gidişatının sorgulanacağı varsayımıdır. Saat yapımının bile Osmanlıya girmesi, ezan saatlerini belirleyen kişilerin işlevlerini kaybedeceği düşüncesidir. 1571 yılında Osmanlı sarayına Müneccimbaşı olarak atanan Takiyüddin, Padişah III. Murad'a astronom Uluğ Beyin Semerkant'ta yapmış olduğu ''Zici-İlhanı'' adlı astronomi gözlem ve hesaplama bilgilerinin yerine yeni bilgiler geliştiğini belirten bir rapor sunmuştur. Bundan sonra kurmuş olduğu ''Dar-ür Rasat-ül Cedid'' isimli gözlemevini (rasathaneyi) İstanbul'da Tophane sırtlarına 1575 ya da 1578 yıllarında kurmuştur. Ancak gökyüzünde gözlenen kuyruklu yıldızın kehanetini yorumlamasını isteyen Sultan III. Murad'a; ''Yıldızın bir mutluluk ve saadet devrinin habercisi olduğunu'' söylemesi ve ama ardından gelen veba salgınının nedeni olarak gökyüzünün izlenmesini göstermişler ayrıca Takiyüddin'in meleklerin bacaklarını izlediğini öne sürerek felaketlerden sorumlu tutmuşlardır. Daha sonra İstanbul depremi de olunca tüm bunların gözlem evi yüzünden olduğu ileri sürülmüş, 1580 yılından sonra Şeyhülislam Kadızade'nin fetvası ile gericilerin evrenin incelenmesinin felakete neden olacağı düşüncesini Padişaha inandırmalarıyla çağdaş bir İmparatorluk olmasına fırsat vermeden bu bilim alanı denizden topa tutularak yıktırılmıştır.
Yine bu dönemler batıda bastırılan kitaplar padişahın izni ile yurda getirilebilirdi. Arapça, Farsça kitaplar da padişah izniyle Türkçeye çevrilebilirdi. Aynı dönemde Abdurrahman hoca isimli bir bilgin, evrenin sonsuz olduğunu ve dünyada doğa yasaları dışında olaylar olamayacağını söylediği için idam edilmiştir.

Görüldüğü gibi batıda Rönesans'la birlikte başlayan reform hareketleri içinde yer alan Antikite Kültürünün eleştirilip, yenileştirilmesi, Hristiyanlığın yaşama yansıyan etkilerinin yok edilmesi gibi sosyal, dinsel ve toplumsal geriliklerin iyileştirilmesi başlamışken Osmanlı bu dönemlerini gericilerin etkisinde çöküşler içinde geçirmiştir.
Ne acıdır ki, Osmanlı batılılaşma hareketinin uygar gelişimini göz göre göre yadsımıştır. Bilgiden ve kültürden yoksun gerici, yobaz insanların kararları daha pek çok siyasal, sosyal, kültürel ve buna bağlı olarak ekonomik gelişmeyi engellemiştir. Sanayi ve teknoloji ortaçağ düşüncesi ile dinsel etkenlere bağlanmış ve geliştirilmemiştir.

Sanatsal gelişim de bu düşünce ile aynı paralellikte gelişememiştir. Tabi bunun altında yatan etken halkın gücünden korkan dinin etkisinde siyasi bir otorite yatmaktadır. Hatta kaderci ve ileri görüşten yoksun insanların siyasal durumlar için oluşturdukları düşünceler içler acısıdır. 1716 yılında Petrovaladin savaşında (Avusturya) şehit düşen Damat Ali paşanın dört cilt tutan tarih, felsefe, astronomi ile ilgili kitapları kütüphane vakfında kabul görmemiş, yok olmasına neden olunmuştur. Bilime düşmanlık kaderciliğin etkisiyle de güç kazanmış artarak devam etmiştir Osmanlı tarihinde. Bir yeniçeri subayı 1688 yılında Lipova'da Avusturyalılara esir düşmüş ve bu süreç içinde saptamaları şöyle olmuştur: ''Hakiki Müslümanlar için dünya bir cehennem kafirler için cennettir.'' Yine devlet adamlarından Osman Ağa, Karlofça Sulh Antlaşmasını, Allah'ın iradesiyle ve muhtelif (çeşitli) devletlerin tavassutu (aracılık etme) Türk ve Avusturyalılar arasında anlaşma başlamış olmasından memnuniyetini dile getirir gibidir.
Bu sıralarda Avrupa'daki farklı gelişimler Osmanlının dikkatini çekmekte ve Reform hareketleri üst düzey devlet yönetiminde onay görmektedir.

1718/1730 yılları arasındaki on iki yıllık yaşanan döneme Lale Devri denmiştir. Çünkü çok büyük gülistan bahçeleri açılmış, rengarenk laleler ektirmiştir. Bu yıllar Padişahın saraydan çıkmadan sefahate daldığı yıllardır. Sultan III. Ahmet dışa açılmanın başlangıcı yapmış, 1720 yılında batıyı resmi olarak incelemesi için Osmanlı sefiri 28. Mehmet Çelebiyi Fransa'ya elçi olarak göndermiştir. 28. Mehmet Çelebi, rasathaneleri, mercekleri saatleri, goblen halı fabrikası, ayna fabrikası, hayvanat bahçelerini, hayvan/insan iskeletlerinin resimlerini, nehirler üzerinden ulaşımı, kanal sistemlerini, tabip hane, büyük deva hanelerde bulunan binlerce eczanın depolanmış olduğunu sefaretnamesinde yazmıştır. Ayrıca çok katlı binalar, büyük saraylar, geniş sokaklar, kaldırım taşları, kalelerin ve civarının topografik çizimlerinin detaylarını askeriyede kullanım önemini inceleme yazısında vurgulamıştır.
Bu çok dar bakış açısıyla gözlenen durumları davet edildiği sarayın bahçesinde gezerken edindiği bilgi ve saptamalardır belki de! Çünkü kadınlar ve erkeklerin birlikte gezmeleri, saraydaki davetlerde edilen danslar gibi sosyal yaşamdaki farklılıklara notlarında rastlansa da daha sonraki sefahat yıllarında uygulandığı görülür. İnsanların bu oluşumlardan kazandıkları bireysel haklar ya görmezden gelinmiş ya da gözlemlenememiştir ki bunlardan hiç söz edilmemiştir. Yine de bu seyahatname III. Ahmet dönemini etkilemiş 1718 yılında ''Lale Devri'' diye anılan dönemde sanatla ve eğlence dönemleri üzerine belli yapılandırmalar oluşturulmuştur. Barok üslubu düzenlenen Kasır, bahçe ve köşklerde mimari yapıda Fransız etkileri görülür ve üstelik eğlence biçimleri bile aynı etkidedir. Büyük bir eğlence ve tembellik döneminin başladığı bu zaman diliminde şiirler, sohbetler ve müzikli sefahatler çok gözdedir. 1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşması (Belgrat'ın terki), yöneticilerin kendi içinde yaşadıkları (bozguna uğramaktan ötürü) ruh hallerindeki karmaşa ve gerçeklerden kaçma psikolojisi olarak tanımlanabilir belki de! Ancak aydın kişilikli Evliya Çelebinin saptamaları ise daha geniş perspektifli bir gözlemi yansıtmaktadır. Muazzam bir ordu, iyi tanzim (düzenlenmiş) edilmiş tahkimat (savunma sistemi) sistemi, verimli araziler (kanal sistemleri), mutlu ve neşeli halk kitlesi, korumalı bir şehir, zengin sanatsal verilere ulaşmış mimari eserler ve yapılanma, insanların yaşamlarına sunulan teknik gelişimlerden söz etmektedir.
Batılı uzmanlarca batı tarzında geliştirilen (1716) Yeniçeri itfaiye teşkilatı ve Osmanlı Donanmasında Fransız tipi kalyon (savaş gemisi) yaptırılmış olup bu kişilerin orduda hizmet vermesi kabul edilmiştir. Ama bu kabul, devletin ileri gelenleri tarafından onaylanır. Ulema sınıfı bu onay gurubuna dahil değildir. Batılılaşma hareketini ilk başlatan devlet adamı Lale Devrini yaratan Damat İbrahim Paşadır. Fransa?da ilk Türkçe kitapların basılması 28. Mehmet Çelebi dönemindedir. Sait Çelebinin çabaları ile din dışı on yedi kitap basılmıştır. Damat İbrahim Paşanın Risale-i İslamiye adlı eseri gerçekçi bir düşünce ile yazılmıştır. Osmanlıyı ve batıyı karşılaştırmalı biçimde araştıran bu yazında Osmanlının çöküş saptamalarını, yönetimdeki bozuklukların nedenlerini, yenileşme hareketlerinin zamanında ve yeterli yapılmadığını ve yenileşme önerilerini belirttiği gayet net görülmektedir.
Devlet yönetimlerinin açıklamalarını da içeren bu eserde Monarşik, Aristokratik ve Demokratik devlet düzenleri yer almıştır. Uygarlık düzeyine erişmiş yönetimlerin, dinden ve geleneklerden etkilenmeden bir yönetim sistemi kurduklarını belirtmiştir. Askeri ve sivil kurumların birbirinden bağımsız yapılandırılmasının gerekliliği ve devletin yeni keşiflere açık olması gerekliliği de bu tanımlar içindedir. Türklerin tüm yeniliklerden habersiz gidişatı onların batılılar tarafından kuşatılıp, bilgisizliklerinden kaynaklanan bir yenilgi içinde olduklarını vurgular. Bu gayet cesur yazılmış kitapta, gerilemenin nedenleri tek tek açıklanmıştır. Bu nedenler şöyle sıralanmıştır: Devlet yönetiminin ehliyetsiz kişilere verilmesi, adaletsiz yöntemler kullanılması, yasaların uygulanmaması, bilim düşmanlığı, yeni teknolojik oluşumların askeri yönetimine sokulmaması, ordu disiplinsizliği, devlet mekanizmasında rüşvet ve kişisel istemlerin rol oynaması, hazinenin kendi amaçlarına yönelik çok kötü ve israf kullanımı dış dünyadan habersiz tutumlar silsilesi olarak sayılmıştır. İbrahim Müteferrikanın çizdiği haritalar da vardır. Ona göre bir devlet adamı aynı zamanda iyi bir coğrafyacı da olmalıdır. Bu nesnel (objektif) görüşleri yansıtan İbrahim Paşa, yeni aydın tipini de belirlemiştir böylece. Bununla birlikte batı ile bilimsel gelişmeler içine girilir. 1730/1754 yılları arası sanayi gelişimine önem verilir. Yalova'da 1746 yılında kağıt fabrikası kurulur. 1747 yılında Baron de Bonneval(6) (Ahmet Bonneval Paşa) Humbaracı/Kumbaracı ocağına getirilir. Humbara; demir ve tunçtan dökülmüş el bombasıdır. Osmanlı askeri teşkilatında kurulan dünyanın ilk havan topu sınıfıdır. Ahmet Bonneval Paşa aynı zamanda geometri okulunu (Hendesehane'yi) kurar. Baron de Tott Hasköy'de Hendesehane kurar. Artık kurumların batılı anlayışla kurulmasının gerekliliği ve önemi anlaşılmıştır.
Belgin Balanoğlu Alagöz©

(1)1526 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından alınmış olan Macaristan'ın Budapeşte şehrinin bir eyaleti olan ve aynı zamanda Osmanlının da hakimiyeti altındaki bir eyaleti olan Budin, 1541 yılında eyaletin merkezi olmuştur. 1686 yılında yapılan savaşta Avustralyalıların eline geçmiştir. 160 yıl Osmanlı egemenliğindeki Budin'i kaybetmek Türk Halkı üzerinde de derin etki yaratmış, ''Aldı kafir bizim nazlı Budin'i'' türküsünü bu sızı ile derlemişlerdir.
(2)Sokullu Mehmet Ali Paşa 1505 yılında Osmanlı iadesi altındaki Sokol'da (Rudol) dünyaya gelmiş vaftiz edilirken Bayo adı verilmiş. Boşnak ya da Sırp olduğu hakkında iki ayrı görüş vardır. Babasının adı Dimitriye'dir. 1519 yılında Edirne Sarayına getirilir ve Mehmet ismi verilir. Türk ve Müslüman kültürü ile devşirme olarak eğitilir. Ardından Topkapı Sarayında Endurun bölümünde çeşitli görevlerden sonra Sadrazamlığa yükselir. Atmış yıllık devlet adamlığı süresinin on dört yılını Sadrazam olarak sürdürmüş, hiçbir görevden alınmadığı gibi her zaman bir üst göreve ulaşmıştır.
(3)Sanayi ya da Endüstri Devrimi ilk kez Birleşik Krallıkta başlama nedenleri arasında Anayasal Monarşi ile yönetilmenin getirdiği Mülkiyet Hakkı ve Bireysel Hak ve Özgürlüklerin korunması ile sayılabilir. Dünyanın Finansal merkezi olması, Parlamento, İç Piyasa rekabeti gibi etkenler de etkenler arasında olsa da en büyük etken dünyanın en büyük sömürgecisidir ve elinde çok büyük hammadde birikmiştir. Donanmasının güçlülüğü, Rönesans'tan beri dokumacılıkta güçlenmiş olması? vs..
(4) İslam Astroloji tarihi Abbasilerde 800'lü yılların başında Sanskritçe'den çevrilen Sinthanta, Yunancadan çevrilen Pitolemeos'un El-Mecasti'sı ile başlamıştır. Abdullah Memun (Yedinci Abbasi Halifesi, 786 Bağdat, 833 Tarsus yakınları) zamanında kurulan rasathanede gözlemler yapılıp değerli eserlerle birlikte Cebir ilminin kurucusu El-Hazermi, Habeş El Hasip ve o dönemlerin bilginleri geniş bir bilgi dağarcığını bilime sunmuşlardır. Selçuklular, Endülüs Emevileri, İlhanlar, Timurlar astronomi, fizik, matematik, tıp alanlarında gözlemler yapmışlarsa da yeni teoriler ortaya atamamışlar çalışmalarında pratik deneylerle katkı sağlamışlardır.
(5) MÖ 300 yılında yaşayan Öklit, geometride edindiği bu yeri en iyi matematikçi olduğundan değil geometrinin başından kendi dönemine kadar yazılan ve kendi yazdığı 'Öğeler' adını verdiği kitaplarında toplaması sayesinde kazanmıştır. Yunan Matematikçisinin derlediği kitaplardaki derlemeleri, 19. Yüzyıla kadar kullanılmış bir geometri teoremleridir.
(6) Baron de Benneval 1729 yılında Osmanlıya iltica etmiş Müslüman olduktan sonra Ahmet ismini almıştır.

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org