Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Liderlik Oyunları
21.07.2014
Okunma Sayısı : 2891
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

Liderlik Oyunları
.
.

Kalite Derneği KALDER Bursa Şubesi etik konusunda bir konuşma yapmak için beni 6. Kalite ve Başarı Sempozyumuna davet etti.

Konuşmamı ve sunumumu sizlerle paylaşmak istedim...

.
.

Liderlik Oyunları
KALDER Bursa 6. Kalite ve Başarı Sempozyumu

.

.
                       
Konuşmacılar:

Bülent ŞENVER
Türklider Merkezi Kurucu Başkanı

Avni ÇELİK
SİNPAŞ Grubu, Yönetim Kurulu Başkanı
                       
Cem Tarık YÜKSEL
Unilever Türkiye, Yönetim Kurulu Üyesi ve İnsan Kaynaklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı
.
.

izlemek için           

.
.

 dinlemek için  

.
.

Liderlik Oyunları
KALDER Bursa Paneli
.
.

SAMİ EROL: Değerli katılımcılar hoşgeldiniz.  

Bu oturumun liderlik ile ilgili olması herhalde ilginçti ama biz bir ek kelime daha kullanıp  "oyun"  kelimesiyle daha da ilginç hale getirdik.

Ancak bundan daha önemlisi burada yer  alan çok değerli üç konuşmacımız.

Gerçekten birbirini  bütünleyecek , liderlik konusunda  bilgi ve birikimlerini bizimle paylaşacak iyi bir oturum olacağına inanıyorum.

Her oturumdaki konuşmacı için önce bir özgeçmiş okuyacağım,

Küreselleşmeyle liderlik ilişkisinide kurmak gerekiyor diye düşünüyorum. Biz aslında lider diye düşününce gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde lider, toplumun refahı, ferahı, çabası olmaksızın belli bir noktaya sürükleyen , götüren , en tepedeki kişi  algılanır.

O bizim aslında  yüce Mustafa Kemal Atatürk'ün  belki hafızamızdaki derin izinden kaynaklanır. Aslında yanlış da değildir.

Ama biz toplam kalitede her düzeydeki liderin, kurum ve kuruluşların , hatta ülkenin çağdaş gelişmişlik yolundaki yol açıcı, sürükleyici, vizyonu doğrultusunda var olan misyonuyla iyileşici, gelişici yaklaşımı ele alıyoruz.

Bu oturumda da aslında  tepedeki liderlerin değil, her seviyedeki liderlerin davranış biçimlerini bütünleyecek ve küresel  gelişimle ilişkisini kurmaya çalışacağız.

Ve biz biliyoruzki küreselleşmenin  yönetimi için  liderlere ihtiyacımız var.

Biz biliyoruz ki küreselleşmeyi konuşmak içinde sadece sermaye birikimlerinin değil, aynı zamanda bu konunun insani ve sosyal boyutunuda ele almak gerekecek.

Onun için konuşmalarda sosyal ve kültürel boyutuda birlikte ele almış olacak.

Avni Bey aslında Bursa'nın gelecek dönemdeki  yatırımlarıyla çok hızlı tanımaya başladığı bir grubun yönetim kurulu başkanı.

İnşaat mühendisi olan Avni Çelik , Simpaş Grubu yönetim kurulu başkanı . Özgeçmişleri oldukça uzun, çünkü birikimleri çok fazla .

O yüzden ben en kısa olanı tercih ediyorum.

Avni Çelik Devlet Mühendislik ve imarlık akademisi inşaat bölümü mezunu. 

Simpaş grubu ile gayrimenkul gelişimi , granit seramit üretimi ile yüksek kalitede granit seramiklerini mikronos, mikronize  minarelleriyle dünyanın en beyaz  ve en saf mikronize , prodec yapı dekorasyonu ile mutfak  banyo mobilyaları , sanyo enevatör ile de asansör ve yürüyen merdivenleri  üreten bir grubun  en tepesindeki  yöneticisi ve lideri.

 Avni Çelik

AVNİ ÇELİK: Teşekkür ederim, Sayın başkan ve Bursa'nın bu güzide topluluğuna.

Uzun yıllar Bursa'ya misafir olarak geldim, dağlarında keyifle kaydım.

İki yıldır ev sahibiyim , ama Ankara'da , İstanbul'da ve New York'ta da ev sahibi olduğum için , örfümüzdeki tabiriyle gerçek ev sahibi sizlersiniz.

Çalışan, üreten, değer yaratan, değerlerini artırmak için bir kalite birliğinin etrafında toplanan ve kalite için zaman ayıran, zamanını yok eden, Bursanın güzel insanları hepinizi saygıyla selamlarım.

Yerleşik kültürümüzde İstanbul dışına taşra denilirdi. Ama bu bilişim çağında görüyorum Bursa bir taşra değildir.

Bursa'da kendi kalitesine değer veren, dernekleşen bu topluluk  her türlü övgüye layıktır.

Genellikle kürsüdeki alkışlanır, ben bu değerinizle sizi alkışlıyorum.

Liderlik oyunları deyince aklıma mensubu olduğum 68 kuşağı geldi. 68 olayları tam bir liderlik oyunlarıydı.

Onlarda kalın fikir ülkeyi kurtarma adına betimlenmiş, bir o kadar akım ve onlarca lider kavgalar, boykotlar, üniversiteler cadı kazanı, bunların bütününü konumuza bağlarsak liderlik bir anlamda başkaldırmaktır.

Var olduğunu kabul ettirmek ve ekibini bir fikir etrafında toplamaktır.

Geçenlerde Atatürkçü düşünme derneğinden  başkanlardan bir hanımefendi  bana ziyarete geldi, yanlarında 8-10 yaşlarında bir çocuğu vardı.

Konuşmaya girerken bir selamlama bir başlangıç olsun diye çocuğa nerede  okuduğunu ve ileride ne olmak istediğini sordum.

Gayet düz bir ifadeyle "Filanca okulda okuyorum ve Türkiye Cumhuriyeti'ne Cumhurbaşkanı olmak istiyorum" dedi.

Ben hafifçe gülümsedim, annesi söze girdi.

Dedi ki "Çocuğumuz doğru söylüyor, fikri  Türkiye Cumhuriyeti'ne cumhurbaşkanı olmak. Biz de bu  fikri destekliyoruz" dedi.

Ülke ne kadar gelişmiş.

Ama biz 68 kuşağı çocukluğumuzu ve gençliğimizi böyle geçirmedik.

Bir itaat kültürümüz vardı.

Onun baskısı altındaydık.

Yetişme tarzımızda büyükler bilirdi.

Büyüğün fikrinin  önüne geçilmezdi.

Büyüklerin fikrine karşı gelinmez, onların yanında fikir beyan edilmezdi.

Büyüklerde bizi farketmez, varlığımızdan haberdar bile olmazlardı.

Esasen itaat kültürü yapımıza  Anadolu'nun derin kültüründen tasavvuf  la girmiştir.

Tasavvufta vahlet ve vuslat toplumsal hayatımıza tercüme edilince yüce yaradana itaat, insana itaat ile telif edilmiştir.

Ve neticede fikrini tut, söyleme , emredileni yap, yasaklanandan kaç.

Üstümüzde oluşan bu toplumsal baskı ile biz baş kaldıramaz, yeni fikirler üretemez iken , devlet yapımızda bundan soyutlanamazdı.

Militalizmin desteği ile devlet her şeyi bilirdi.

Halk bilmezdi, halk seçer ama seçilmişlerde bilmezdi.

Seçilmişlerde devlete itaat etmeliydi.

Devleti halkın fikirlerinden korumak gerekti.

Devlet ayakkabı, sucuk, kumaş, kömür üretir şeker sigara, içki, çay, telefon, posta, hava ve deniz yolu ulaşımı devletin tekelindeydi.

Devlet bakırda üretirdi hatta klozet lavaboda üretirdi.

Ama hepsinden zarar eder, görev zararını halka ödetirdi.

Devlet ormanı keser, ondan da zarar ederdi ve yine halk öderdi.  

Ama halk bilmez, devlet bilirdi.

Devleti korumak seçilmişlerin işi değildi.

Devleti halk değil devlet  koruyacaktı. Halk  bilmezdi.

Şu kısa Cumhuriyet tarihimizde 27 mayıs 1960 , 12 mart 19701, 12 Eylül 1980 de devlet bilenlerce korundu.

Korumakla kalmadı müdahaleler ve ince ayarlarda yapıldı.

Değişim kabul edilemezdi.

O güzel klipteki ben 14 yaşındaydım Süleyman başbakan, başbakan Süleyman'dı  .

Bir gün 51 yaşındaydım Süleyman Bey'i devlet durduruken haşlk değiştirdi.

İşte bu değişim ilk  kıvılcımını biz 68  kuşağının baş kaldırmasıyla çakılmıştır.  

Sanki ülke bazında bir arama konferansı başlatıldı.

Ortak akıl aradık 68'de.

Ortak aklın içinde liderlik oyunları , fikirler ve o fikirler etrafındaki o fikirlerin savunucusu , liderlerin etrafında toplananlar.

O gün üniversite kapısında toplanan biz 68 kuşağı, itaat yerine baş kaldırmayı denedik. Deneyip yanılanlarımız oldu.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, hemşerim Yusuf Aslan, Doğu Perinçek.

Baş kaldırdılar, hırslıydılar ama hırsları akıllarının önüne geçti.

Hayat acımasızdı, hatalarını affetmedi.

Ama 68 kuşağı biz , okulları işgal ederek , boykotlar yaparak, dayatarak, varlığımızı o gün kabul ettirdik. Başkaldırdık ve farkedildik.

Hırslıydık, inançlıydık, toplum adına sorumluluk taşıyorduk.

Ömürlerimize sığmayacak, ömürlerimizden uzun ideallerimiz vardı.

Liderlik bir anlamda başkaldırmadır demiştik.

İlk başkaldırma deneyimin ilkokula başladığım yıldı.

İlkokul hocamız "R" harfini bir sayfaya yazmamızı istedi.

R harflerini bir sayfaya yazmaya çalışıyorum dayım müdahale etti.

"Oğlum R harfini ters yazıyorsun, diğer tarafa yazacaksın" dedi.

Ben başkaldırdım "Hayır, hocamız böyle gösterdi  R böyle" dedim.

Dayım tekrar ikaz etti  "Oğlum R böyle değil diğer tarafa yazacaksın" dedi.

Tekrar ısrar edince ağladım, dayım bana dokunmadı.

O yıllarda okulda dayak cennetten çıkmıştı ama hala geri dönmemişti.

Ertesi sabah öğretmenimiz ödev kontrollerini yaparken benim defterimdeki  R leri gördü suratıma iki tane aşk etti.  

Denedim ve yanılmıştım.

Başkaldırışımın ilki oydu.

İlk denememdede yanılmıştım.

Ama biz başkaldırmaya devam ettik. Üniversite yıllarımda yine idolüm  dayımdı.

Bir ticari proje yapar, koşa koşa dayıma giderdim.

"Dayıcığım  bu projeyi aldım, bunu alacağım, bunu satacağım"  derdim bakardı  "Olmaz"  derdi onu bırakırdım yine giderdim proje yapardım uzun uzun anlatırdım.

Bunu alacağım, bunu yapacağım derdim yine "Olmaz senden akıllı  bu dünyada insan yokmu" derdi.

Bir süre sonra baktım olmuyor, neyi dayım kabul etmediyse onların hepsini yaptım , ve bugünlere geldik.

Teşebbüslerimiz ardı ardına geldi ve meyvelerini verdi.

Bugün grubumuzun amiral gemisi Simpaş halka açık , İMKB'de işlem gören , Türkiye'nin en büyük gayri menkul yatırım ortaklığıdır.

İMKB'de 13 gayrimenkul yatırım ortaklığının toplam değerinin yüzde 35'ini sadece Simpaş gayri menkul yatırım ortaklığı temsil ediyor.

Simpaş gayrimenkul yatırım ortaklığı olarak İstanbul ve Ankara'dan sonra Bursadayız.

Otomonoz projemizde yeni  bir Bursa inşa ediyoruz. 1675 evimiz bitti, 2000 den fazlasınada başladık.

Biten yalılar, altı yıldızlı otel, alışveriş merkezleriyle bütünleşince  bütüncül bir proje.

Tamamlandığında 13 binden fazla Bursa'nın konutu olacak o bölgede.

Otomonoz projemiz 6 yıldızlı oteli,  sosyal tesisleri ile Bursa'nın yeni yüzü , yaşayanlar için kaliteli yaşamın adresi olacaktır.

Ülkemizin en başarılı mimarlarından Alp ve Mehpare Evrenol  ile çalıştık.

Bursaya taktığımız bu zihnetin aynısınıda İstanbul'a takıyoruz.

Küçükçekmece'de yeni bir Boğaziçi yapıyoruz. İki boğaz köprüsü, yalılar , Kanlıca, Beylerbeyi, Paşabahçe,İstinye , Ortaköy meydanı var.

Diğer kuruluşumuz Simpaş  yapı Türkiye'de ticari gayri menkul  bir başka yıldızdır.

Şu anda 550 bin metre kare ticari gayri menkul portföyünü bünyesinde yönetiyor.

Bu gözle bakınca sektörün diğer liderlerinden biridir.

Yine 68 kuşağı olarak başkaldırışımızın  bir meyveside Bilecikteki fabrikamız Granit seramik fabrikası oldu.

Kalitesi  Türkiye  sınırlarını aştı, dünya kabul etti.

Geçen hafta ihracat ekibine baktım dünyanın en büyük seramik üreticilerinden İspanya'ya 100 bin metre kare seramik satmışız.

Bu ülkem adına bir başarı.

8,5 milyon metrekare seramik üretiyoruz.

Granit seramiğin lideri olarak Bursa'da birkaç referans söylemek icab ederse Koru Park Alışveriş Merkezi, Meydan alışveriş merkezi, İstanbul'da Atatürk hava limanı dış hatlar terminali güzel referanslarından bir tanesi.

Niğdede'ki fabrikamız saf  Kalsiyum, karbonat üretiyor.

Markamızla onu dünyaya satıyoruz, hemen hemen üretimimizin %70'ini dünya satın alıyor. 58 bin tonla başladık.

Bu gün 2008 de 200 bin tonu zorluyoruz.

Niğdenin taşını , insanımızın emeğini dünyaya satıyoruz.

Zanucci markasıyla mutfak ve banyo dolapları, Sanyo markasıyla asansör ve yürüyen merdiven üretiyoruz.

Her ikisinde de kalite ve liderlik anlayışımız bu firmaların üzerine yapışıktır.

Grubumuzun iştirak şirketlerinde Amerika, Kanada , Avrupa ülkelerinden Katar ve Dubai'den gelen yatırımcılarla ortaklıklarımız var.

Bu gözle bakınca gerek ithalat gerek sermaye yatırımları, gerek portföy yatırımları, ile ülkemize milyonlarca dolar yabancı sermaye gelmesine, yatırım ve istihdama aracı olmuşuzdur.

Sosyal sorumluluk alanında 220 öğrencimiz , Bursalarımızla üniversitelerde okuyor.

Bu sene 33 derslikli  Türkiye'nin en büyük ilköğretim okulunu İstanbul Acıbadem de inşa ederek ulusal eğitimimize hediye edeceğiz.

Bu noktada bayrağı devredeceğimiz aranızda bulunan  genç nesillere bir manifesto değil ama tecrübelerimizi aktarmayı görev biliyorum.

Ünlü düşünür Konficyus 'a sormuşlar: 

Üstad tecrübe nedir? 

Üstad cevap verir: "Tecrübe, hayatta yenilen kazıkların toplamıdır." Der .

Bayrağı devredeceğimiz  genç nesil ya kendisi bir bedel ödeyerek edinecek , veya edinilmiş tecrübelerden istifade edecek. İkincisini tercih etmek isteyenlere birkaç sözümüz olabilir.

Bir süre önce genç iş adamları derneği  yılın girişimcisini seçtiler.

Bütün dünyadan seçilen lider girişimciler, İspanya'da toplandı ve her yıl olduğu gibi bir küresel sorunu masaya yatırarak çözüm aradılar.

Neden Amerika yüzde 1,5 işsizlik , yüzde 4,5 kalkınma hızını sürdürüyor, buna karşılık batı Avrupa  yüzde 4 ile 6 arasında işsizlik , yıllık yüzde 1,5  kalkınma hızını aşamıyor.

Bir arama konferansıydı toplantı sonuç bildirgesi işin sırrını özetledi: Sıralarsak

1-     Amerika'da  demokratik sistem, şeffaf, istikrarlı ve bütün müesseseleriyle iş yapmaktadır.

2-     Amerika teşebbüsün önündeki engelleri kaydırmayı bir devlet politikası olarak benimsemiştir.

3-     Amerika'da ilkokul yıllarından itibaren  toplumsal olarak cesaretlendirilmektedir.

Bu gözle bakınca Türk milleti çalışkandır, eğer devlet engel olmaz ise, eğer bu necip halktan korkulmaz ise biz her kademeden lider çıkarırız.

Çünkü Türk milleti başarmayı bir yaşam modeli olarak benimsemiştir.

Türk milleti bu topraklarda 700 yıl, dünyaya liderlik etmiştir.

Liderlik  genlerimizde vardır.

Nitekim tarihimiz dünyaya liderlik etmiş, büyüklerimizin öyküleriyle doludur.

Liderlik ilke olarak hak ve adalet duygusunu kimliğine işleme ve yansıtmadır .

Liderlik hırs ve kararlılık demektir. Ama hırsın sınırlarını akıl belirlemelidir.

Akılla sınırlanmamış liderlik ve hırs zarar getirir.

Lider doğru yerde karar alabilendir. 

Lider cesurdur ama her cesur lider değildir.

Cesaretin sınırlarında akıl belirleyecektir.

Lider risk alandır ama risk akılla yönetilmelidir, hırsla değil.

Hırs olmalı ama lider hırsına yenilmemeli.

Değişme açık olmalı, ama dengeyide gözetmelidir.

Lider fark yaratmalı, gelenekleri , kurum kültürünü, ve örfü gözardı etmemelidir.

Lider çevresine önderlik etmeli, ama burası önemli onlardan uzaklaşmamalıdır.

Lider hedef koyan ve hedefle yarışan , hedefe ulaşıncada kendinide geçendir.

Lider ben eksenli değil, biz diyendir.

Lider gücünü kullanan değil, başkalarını güçlendirendir.

Taklit eden değil, değişimi yönetendir.

Lider lider olmanın sorumluluğunu hep yüreğinde taşıyandır.

Lider kendine saygı duyar, sorumluluk almaktan çekinmez.

Son olarak iki noktaya daha değinerek müsaade ederseniz konuşmamı sonlandıracağım.
Lider dünü bugüne eşit olmayandır.

Amaçlarımız, hedeflerimiz ve hayallerimiz uzak olmayabilir, ama lider başlayandır.

Üniversitede liderlik için soyduğumuz liderlik için kullandığım .

Amerika başkanı Kennedy'nin  bir sözü ile  konuşmamı sonlandıracağım.

Kennedy seçim konuşmasında diyordu ki :

"Arkadaşlar iktidara gelirken, vaad ettiğimiz herşeyi iktidarımızın ilk yüz gününde , ilk bin gününde hatta iktidarımız süresince başaramayabiliriz. Ama başlayalım."

Burada lider adaylarını görüyorum, başaracağımız çok mesele var.

Bu memleketi taşıyacağımız ileri hususlar var.

O ufukları uzakta görsek , ömrümüzden uzun emellerimizde olsa, bunların bitimini göremiyor bile olsak, hepberaber başlayalım.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.

Saygılar sunarım.

SAMİ EROL: Avni Bey'in konuşması ile ilgili bir özet yapmam gerekirse  68 kuşağının başkaldıranı , günümüz tabiriyle daha yenilikçi , yaratıcı, değişime açık, değişimi yöneten yaklaşımını aslında son cümlesi daha net ve iyi ifade etti.

Dünü ve bugün  farklı olandır dedi lider Ve bunun içinde herhangi bir hedef koyulacaksa en önemliside yola çıkmaktır diye mesaj aldım ben.

Dolayısıyla lider tanımlarının hepsinin nihai özetinde aslında sürekli değişimi, değişmeyi ve iyileşmeyi anlatan dün ve bugünün  farklı olması.

Dahası bugünün iyi olması, yarının  iyi olması içinde çaba gösterilmesini algılıyorum.

O konuyla ilgili bağlantılı olması itibariyle değişimi daha kapsamlı olarak Sayın Cem Tarık Yüksel'den  dinleyeceğiz.

Özgeçmişini paylaşmak istiyorum.

Ünilever Türkiye yönetim kurulu üyesi , insan kaynaklarından sorumlu başkan yadımcısı.

Boğaziçi üniversitesi elektrik mezunu olan sayın Cem Tarık Yüksel işletme istisasını İstanbul üniversitesinde yaptı.

Algida,  İtalya'da Ünilever teknoloji direktörü, ardından da Avrupa dondurma operasyonu planlama ve lojistik görevlerinde bulundu.

 Cem Tarık Yüksel

CEM TARIK YÜKSEL:  İş dünyasının saygı değer temsilcileri önce Kalder'e nazik davetleri,  sizlerede katılımlarınız için teşekkür ediyorum.

Bugün burada sayın başkanın bana verdiği 20 dakika içerisinde geleceğe bakmak istiyorum.

Çünkü liderlik oyunları dediğiniz zaman oyun oynayacağınız platformu çok iyi tanımanız lazım.

O yüzden de önce platformu beraber görmeye çalışalım, biraz hızlı uçacağım çünkü  anlatmak istediğim çok şey var.

Baktığınız zaman birtakım şirketlere sormuşlar, beş sene öncesine göre rekabette ne değişiyor diye.

İnsanların çoğu rakiplerinin değişen stratejilerinden bahsetmiş, bilgiler daha yetkin çalışmalar.

Dolayısıyla peşinden gelen düşük maliyet.

Hızlı bir şekilde değişiyoruz, oldukça hızlı bir şekilde değişiyoruz.

Bu değişim hepimizin üzerine bir sumo güreşçisi gibi geliyor.

Eğer değişimle başetmeye çalışıyorsanız , izlemeye kalkıyorsanız bitiyorsunuz.

Değişimi sizin şekillendirmeniz gerekiyor.

O yüzden biz liderlikte değişim diyoruz, liderinde bu anlamda kendini değiştiriyor olması lazım.

Hanımefendileri bir kenara bırakacak olursak, yaş ortalamasına baktığımız zaman hayat dergisini hatırlayan çoğunuz olacak.

Bir zamanların hemen hemen tek dergisi.

Bu hayat dergisinden alınmış bir reklam diyor ki:

 "Hanımefendiye aşkını kabul ettirebilmesi için  yarım kilo mercimek yeterdi, yakarıp yalvarmasına gerek yoktu"  ama hayat değişiyor .

Şimdiki tüketici diyor ki

"Ben yemek yapamıyorum ama kimin umurunda"  yarım kilo mercimekten farklı bir tüketiciye doğru geliyoruz.

Siz hala yarım kilo mercimek satmaya ve onun  reklamını yapmaya kalkarsanız bu küresel dünyada yoksunuz demektir.

O yüzden değişen hayata uyum sağlamak zorundasınız.

Teknoloji çok hızlı değişiyor.

Baktığınız zaman hepiniz bu değişimi teknolojinin içerisinde yaşıyorsunuz ama netice itibariyle farklı yönlere giden bir şeyler var.

Şimdi diyeceksiniz ki liderlikte atom altı parçacıklarının ne alakası var.

Birkaç dakika bakalım.

Çoğunuzun liseden, üniversiteden kaldığı nokta benim ki de dahil olmak üzere proton, elektron ve netron en fazla guartları biliyorduk. 

İsviçrede ki senatörde  atom altı parçacıklar çarpıştırılarak bir takım maddelerin alt özellikleri keşfedilmeye çalışıyor.

Az paralardan bahsetmiyorum, aspiratörlerin rakamları 8 ile 10 milyar dolar civarında.

Zamanında Türkiyenin 10 milyar dolar gelsede krizden kurtulalım dediği bir paranın harcanmasıdır.

Ne çıkıyor bu olaylarda ?

Çıkan şu, burada gördüğünüz alt parçacıklar ortaya çıkıyor ve bu alt parçacıklar bazı durumlarda var olur, bazı durumlarda yok oluyor.

Felsefenin ilk soru biliyorsunuz " Ben niye varım" dır.

Teknoloji bunu değiştiriyor, ben varmıyım? Yokmuyum? sorusunu getiriyor.

Eğer bazı parçacıklar var olup, yok oluyorsa , sizlerin var veya yok olmadığınızı tartışmamız gerekiyor.

Burada felsefede değişiyor.

Peki iş hayatıyla alakası ne? 

İş hayatında aynı belirsizlik hüküm  sürüyor.

Sol tarafta gördüğünüz klasik ekonominin belirlenebilir, kestirilebilir süreclerinin tersine aynen atom alltı parçacıklarında olduğu gibi, küresel ekonomi  kutupsuz, dengesiz , öngörülemez ve sınırsız bir hale geliyor.

Aynı şey borsalarda söz konusu oluyor.

Yatırımcılar rasyonel davranmıyorlar.

Dolayısıyla bu gözle baktığınız zaman atom altı parçacıklarından iş hayatının öğreneceği  bayağı bir şey var gibi gözüküyor.

İş hayatı basitten karmaşığa doğru gidiyor.

İstatistikler belirleyebildiğiniz şeyler, önce başlangıç parametreleri belirleyici, sonra  kestirilemez olduğu yapılara gittiği , şu anda çok parametreli, parametrelerin birbirini çok etkilediği bilinmezlere doğru bizi götürüyor bizi iş hayatında .

Küresel dünyanın gittiği yerde burası.

Peki hangi gelecekten bahsediyoruz? 

Farklı trendler var, bu trendelerden birisi globalleşme , biri lokalleşme, dijitalleşme ve parçalanma var.

Globalleşme ve lokallejmeye baktığınız zaman  birbiriyle tezat kavramlar gibi gözüküyor.

Tezat diyenlere ben şunu soruyorum:

O halde niye youtube de filamango tarzında çalınmış evlerinin önü boyalı  direk şarkısı bu kadar hit oluyor.

Bir tarafta global bir müzik var, diğer tarafta lokal var dolayısıyla o lokalliği içinizde gördüğünüz zaman  o hiti vuruyorsunuz Türkler olarak.

Dolayısıyla bu bazla baktığınız zaman  demek ki lokalleşme , siz ne kadar globalleşme derseniz deyin bir yerlerde bu işlerin içerisinde yer alacaklar.

Parçalanma dediğimiz zaman globalleşmenin karşıtı bir milletçi bir sınırın çizdiği yapıdan bahsetmiyorum, parçalanma dediğim zaman her grubun içerisinde küçük küçük grupların kendi tercihlerini ortaya koyan grupların ortaya çıkmasından bahsediyorum.

Bunlar tüketici grupları olabiliyor, bunlar müşteri grupları olabiliyor.

Yeni yaşam stillerinden bahsediyoruz. Nedir yeni yaşam stilleri diye baktığımız zaman bir  kısmınızın duyduğunu  zannetiğim second live com var  .

İşlerinden çıkıp, orada kendilerine bir kimlik yaratıp orada yaşamaya başlıyorlar.

Beş  sene önce bu insanlara biz çift kişilikli , ilgil bir teşhis koyabilirdik ama şu anda  burada 24 saatte 2 milyon dolara yakın para dönüyor.

Nakit paradan bahsediyorum.

2 milyon doları akşam kasasına koymak istemeyen varsa lütfen  ayağa kalksın.

Dolayısıyla bu  gözle baktığınız zaman burada ciddi bir ekonomi dönüyor.

General Motors burada otomobil bayiliği satıyor, Türk şirketlerinde de buraya yatırım yapmaya başlayanlar oldu.

Ama burada  çok önemli bir şey daha var, değişim  hızı o kadar yüksek ki şu anda trendi geçen bir şeyle karşı karşıyasınız.

10 milyon kullanıcıdan şu anda 2 milyon kullanıcı kullanımda.

Muhtemelen second live com'a  gittiler, başka bir trendin peşindeler.

Biz bunu iş dünyasında gizleyebiliyor musunuz?

Kendimize soracağımız lider olarak  sıkıntı bu.

Google de ayda üçmilyondan fazla ratama yapılıyor.

Google den  önce hepimiz muhtemelen  hepimiz cahilmişiz.

Çünkü .birşey soruyorsunuz arkadaşınıza  bakıyım buna diyor.

Nasıl yaşıyorduk, hangi bilgisizlikte yaşıyorduk.

Eğer üçmilyar tarama yapan insan varsa liderler olarak bizim yapabileceğimiz başka bir şey yok.

Pii  production  baktığınız zaman ortaklaşa bir takım şeyler üretmek ,  DNA'ların üzerinde yapılan istatistik hesapları çıkarabilmek için, dünyada 150 bine yakın bilgisayar birbirine bağlı olarak çalışıyor.

Sizin bilgisayarınızın kullanılmadığı bir anda sizin bilgisayarınızı sizin adınıza kullanabiliyor, o hesapları yapabilmek için  çünkü kendi serverları yetmiyor.  

Dünyanın böyle bir entegrasyona gittiğini düşünecek olursanız biz bunun neresindeyiz?
Yine liderler olarak kendimize sormamız gereken sorulardan birisi.

İş stilleri  .değişiyor. toplantılara gitmiyoruz, toplantılar yerine sanal toplantılar yapıyoruz. Bilgisayar ve internet üzerinden toplantılar yapıyoruz.

Eğitimlerimizi ipot lar üzerinden  yapıyoruz, birileri gelip bir sınıfa oturtup birşeyler  anlatmıyor onun yerine ipotlar üzerinden  bir şeyleri anlamaya çalışıyoruz.

7 gün 24 saat bağlantıdayız.

Eminim müşterilerinizin arasında Cumartesi , Pazar çalışan, resmi tatillerde çalışan insanlar var .

Aynı zamanda Singapur ile Amerika arasında 24 saatlik dilimler halinde dilimin içerisinde çalışan müşterileriniz var.

O halde 7 gün 24 saat çalışıyorsunuz, bunun başka yolu yok  netice itibariyle müşteriniz karşınızda sizinle beraber o 7 gün 24 saati çalışıyor.

Tüketicilerle direk bir interaktif bağlantıya girmek zorunda kalıyorsunuz.

Eskiden pazarlama denen bir şey vardı, pazarlama büroşürü çıkartırdık.

Bakın sağ tarafta değişik pazarlama türleri var.

Hepsi birbirinden farklı, çünkü dünya değişiyor, tüketicilere değişik şekillerde ulaşmak zorundasınız.

Keza baktığınız zaman insanlar günde 3 bin reklama maruz kalıyor , bu 3 bin reklamın içerisinde sizlerde birşeyler koymaya çalışıyorsunuz.

Dolayısıyla baktığınız zaman buralarda farklılıklar yaratmak zorundasınız.

Bir tane örnek vereyim.

Lucky Strike  sigara markası , Avrupa'da ağırlıklı olarak sigara yasağı geldikten sonra resturantlarda yaptıkları şu; çıkıp dışarıda sigara içiyorsunuz ve pek hoş olmuyor .

Yağmurda, soğukta, sıcakta  pek iyi olmuyor.

Bu arkadaşlar geliyorlar promosyon aktiviteleri ile beraber size koltuk dergi kahve, gerekiyorsa ısıtıcı sunuyorlar.

Tabii bunların hepsi Lukcky Strike  markalı. Dolayısıyla Lukcky Strike  iyi bir tüketicisi  olmaya başlıyorsunuz.

Farklılık yaratmak zorundasınız.

Bir sürü trend var.

İnsanlar deneyilsel topluluklar olarak artık denemek, görmek istiyorlar.

Birşeyleri sizlerin anlatmasını değil, kendileri denemek istiyorlar.

Daha iyi bir dünya istiyorlar, şirketlerden bunu talep ediyorlar. Sürekli olarak bağlantılardalar, msn ile chat ile, bir sürü trend var.  

O halde hikaye  ne?

Terendtler biri bitip biri başlamıyor, trendler beraber yaşıyorlar.

Bazıları ölürken bazıları tekrar çıkıyor.

Bizim liderler olarak sorumluluğumuz  ne?

Dünyadaki bu trend lerin  farkında olmak.

Trendlerin farkında değilseniz modanız çok çabuk geçiyor.

İş dünyasında neler var o zaman çok hızlı bakarsak ;

- Organizasyonda globalleşme sınırlarının kalktığı bir yönetim var.

-  Az katmanlı yönetimlere doğru gidiyoruz, eskinin katman katman yönetimleri bitti.

-  Teknoloji güdümlü bir hale gidiyoruz.

-  Pazarlar daha liberal bir hale gidiyor, şu anda  dünyada birkaç ülke dışında kapalı Pazarlar söz konusu değil. 

- Özelleştirmeler politikadaki  politik değişklikler ticari ilişkileri yönlendiriyor. 

- Yönetimde bazı jenerasyonları kaybediyoruz.

Küresel dünya nereye gidiyor bir bakalım

- Ekonomi , dünya eşit değil aynı Türkiye gibi hatta Türkiye'den de kötü .

Dünyanın %10 nüfusu   %70 gelirini alıyor. Gelişmiş ülkeler Tüketimin ana noktaları .

Çin ve Hindistan'a baktığınız zaman şu anda dünya tüketiminin yüzde  5' ini yapıyorlar. Nüfusun  yüzde  35 ile 40 arasındalar.

Düşünün % 35 ve 40 ı benzer bir tüketim trendine geldiği zaman sizin kullandığınız ham maddelerin fiyatları ve kaynak sıkıntısı  hangi boyuta ulaşacak.

Bunu farkındamıyız?

Hala biz bunları organizasyonları  yaparken bunları görmeden mi yapıyoruz liderler olarak bakmakta fayda var.

Gelişmekte olan ülkeler tüketmeye başlıyor.

Dünya daha açık,  Niye daha açık?

Export artıyor ve coğrafi sınırlar arasında iş dünyası için pek fazla bir şey ifade etmemeye başlıyor.

Dünyada işçilikler çok değişken, işçilik maliyetlerini hepiniz benden yakın takip ediyorsunuz büyük bir ihtimalle.

Hindistanda 3 -  5 bin dolara  yıllık adam çalışırken , Almanya'da 40 bin dolarlara kadar gidiyorsunuz.

Kendi iş ortamınızda ne yapacağım diye bakmanız lazım.

Göç yine devam ediyor gelişmemiş ülkelerde.

İnsanlar aynı zamanda sadece kırdan kente değil ülkeler arasında da göç ediyor.

Kuzey Amerika senede 1.300 milyon  kişiyi  göçmen olarak alıyor.

O yüzden İspanyolca ikinci dil haline geliyor.

O yüzden Fransada Fransız peyniri satmaya kalktığınız zaman  Paris'in ancak %50 sine hitap edebiliyorsunuz, diğer %50 keçi peyniri istiyor tüketim olarak.

Dolayısıyla nereye bakıyorsunuz dönüp oraya iyi bakmanız lazım.

Dünya yaşlanıyor, sadece Avrupada değil Türkiyede'de yaşlanıyor.

Uzak doğuda yaşlanıyor, bir tek yaşlanamayan yer Afrika .

Çünkü maalesef AIDS 'in pençesinde kıvranıyor.

Gelişmekte olan  ülkelerde iş gücü gelişiyor.

Yapılan istatistikler  şunu söylüyor , Çinde takdir alan öğrencilerin sayısı Amrikadakilerden daha fazla.

Çarpıcı bir gerçekmi ? değil  İstatistik olarak nüfusa baktığında doğal.

Ama bu ne demek karşınızda öyle bir yetişkin kitle geliyor.

Yetişkin iş gücü geliyor.

Bunların hepsi liderler olarak sizinde rakipleriniz.

Baktığınız zaman megapoller odak noktası oluyor.

Topluma bakalım , yapılar değişiyor.

Dünyada ve Türkiye'de tek yaşayan kişiler çoğaldı, eğer siz ürünlerinizi üç kiloluk yaparsanız atılıyor o ürünler.

Bozuluyor çünkü .

O zaman bu grup için 200 gramlık bir paketlere bakmak zorunda kalacaksınız gelecekte.

Sağlık ürünleri kazanıyor hepiniz çok iyi biliyorsunuz

Teknoloji  değişiyor, genlerle uğraşıyoruz.

Bir taraftan hastalıkları yok ederken IQ ları yükseltmeye çalışıyoruz.

Aranızda genç olanlar için kötü haber muhtemelen bir on sene sonra , 15 sene sonra veya 20 sene sonra iş dünyasına giren arkadaşlar sizin IQ'karın üç katı IQ'larla gelecekler ve siz onlarla rekabet edeceksiniz.

Tecrübe ve sezgi anlamında hazır mısınız bakmakta fayda var.

IT giderek müşteri v etüketici ilişkisini artırıyor.

İnternet kullancıları giderek arttıyor.

Siz müşterilerinize internet üzerinden giderek ulaşıyorsunuz.

Nano teknoloji derken sadece kendini temizleyen boya diye bilen Türk toplumu Nano teknolojinin diğer materyalarından haberdar değil.

Nano teknolojide aynı zamanda dünyayı değiştiren olacak.

Rönösans dünyayı değiştiriyor.

Nasıl değiştiriyor?

Dünyaya baktığınız zaman  bir takım deneyler var.

Şimdi düşünebiliyor musunuz markete giren bir müşterinin beyin dalgalarını okuyarak hangi alanda alışverişe doğru gittiğini görüp o alandaki  promosyonları kendisine gösterip yönlendirebildiğinizi.

Hayat değişiyor.

Eğer siz bunu farkında değilseniz birileri bunu yapıp sizin önünüzü kesiyor.

O yüzden ben burada tehditlerden bahsediyorum.

Çevre , iklim hepimiz biliyoruz .

Ama tuz gölü kurudu ancak ondan sonra birtakım şeylerin farkına varmaya başladık.

Pirinç fiyatları yükseldi ondan sonra anladık  dünyada su kaynakları azalmış, kafamıza ancak dank etti.

Dünyada çözemediğimin önemli bir sorun var açlık.

Türkiye'ye baktığın zaman tüm dünya değişirken biz ne yapıyoruz?

Hiç gazete okumayanların oranı % 22.

Yeniliğe şüpheyle bakan ve sonradan takip edenlerin oranı %35.

Dünya değişiyor hanımlar  beyler ve bizim %35'imiz yeniliğe bu gözle bakıyor.

Siz kendinize bu soruyo sorar mısınız?

"Ben yeniliklere nasıl bakıyorum ve dünya  değişiminden ne kadar haberdarım"

Sizler iş dünyasının  bu anlamda liderlerisiniz.

Bu liderler , biraz önce Avni bey 68 kuşağından bahsetti, bu liderler çalışan, şirketlerinizde yığınla değişik kuşaklardan çalışan var .

70'lisi var, internet bebekleri var, bu liderleri nasıl geleceğe hazırlıyorsunuz bakmakta fayda var.

Son bir şey söyleyeceğim.

Bir dünya haritası Türkiye  ve Avrupa  nerede sizce?

Merkezde, dünyanın ortasında.

Yıllarca bende yurtdışına gittiğim zaman aynı şeyi söyledim; Jeopolitik olarak yeri çok önemlidir.

Türkiye dünyanın ortasındadır, her yere ulaşabilir, lojistik üstlerinide burada kuralım.

Her şeyi burada yapalım diye yıllarca anlattım.

Sonra birgün Tokyo'ya gittim.

Havaalanında bir harita gördüm.

Japonlar diyordu ki; "Biz dünyanın ortasındayız, heryere ulaşabiliriz, her yere gidebiliriz, dolayısıyla her şey burada olmalı"

Bu haritayı görene kadar ben Japonların 2. dünya savaşına niye katıldıklarını bir türlü anlayamamıştım.

O yüzden bizim içinde küresel liderler anlamında gelecek bu değişen kürenin iş dünyası liderleri olarak paradikmalarımız doğru mu?

Bazında iyi bakıyor olmamız lazım derim.

Lütfen bu paradikmanızı akşam eve gittiğiniz zaman dönüp değerlendirin.

Doğru paradikmalardan, doğru bakış açısından bakıyoruz.

Çünkü farklı bakış açılarına giden birtakım insanlar var.

Bunlar dünyayı değiştiren insanlar.

Bu dünyayı değiştiren insanların bence tek ortak noktası var, liderlik oyunları için tek söyleyebileceğim şu;

"Dünyaı değiştirmeyi düşünecek kadar deliyseniz, dünyayı değiştirebiliyorsunuz, çünkü Anadoluda bir laf var biliyorsunuz  "Atın iyisine doru ,  yiğidin iyisine deli " diyorlar.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

SAMİ EROL: Cem Bey'e teşekkür ederiz hem zamana uydukları için hemde güzel örneklerle bizlere anlattıları için.

Değişimi yönetmek her zaman söylenen ve kolay olmayan bir şey.

Her bir birey  insiyatif alanlarındaki değişimi yönetmekten öte global  değişimleri yönetmeye aday olunca , bazende hiçbir değişimin yaşanmadığı yada yönetilmediği ortaya çıkıyor.

Aslında bana göre değişmi yönetmek kişinin önce insiyatif alanındaki değişmeye başlarken vizyonuda daha üzt düzeyde, global düzeyde koyabilmesine bağlıyorum.

Böyle  olursa bir ülkenin bütünsel değişimi belkide insani boyuta varan değişimlerini icra etmek mümkün.

Böyle baktığımızda insani tarafta değişim  yönetimde sosyal boyut çok önem kazanıyor.

Şu ana kadar ele aldığımız konular  daha çok ekonomik etkilerle ortaya çıkan değişim ve küreselleşmenin ekonomik  unsurlarıydı.

Biz biliyoruz ki ortaya çıkan tüm ekonomik değerler merkezinde insan olan ve insana göre odaklanan bir yapıyla ortaya getirmiş sosyal boyut var.

Ekonomik değişimlere, ekonomik etkilere ve küreselleşmenin ekonomik boyutunada  ihtiyaç kalmaz.

Şimdi konuşmacımız bize küreselleşmenin etik boyutunu paylaşacak.

Sayın Bülent Şenver,  Etik liderlik yaklaşımıyla şu ana konuştuklarımızın sosyal boyutunu, insani boyutunu bizimle paylaşacak.

Sayın Bülent Şenver, Boğaziçi üniversitesi, idari bilimler fakültesi mezunu , 6 yıl Pmaukbank'ta genel müdürlük yaptı.

Resimli kredi kartı kullanılması , telefon bankacılığı gibi birçok ilke imzasını attı.

Türkiye Genel Sigorta, Baytur, Türk Henkel ve daha birçok kurumda yönetim kurulu üyesi olarakta görev yapmıştır.

Capital dergisi tarafından yılda iki kez  yılın bankacısı seçilmiştir.

Boğaziçi ve Bilgi üniversitesinde dersler vermektedir.

Buyrun Bülent Bey;

.

 Bülent Şenver

BÜLENT ŞENVER:  Ben etik konusunu konuşmak için etik ve liderlik .

Aslında etik bir oyun mu? 

Muhakkak herkesin  ulaşamadığı belki bir yer diyeyim ama ben öyle görmüyorum ben diyorum ki herkes bir liderdir.

Bizim her alanda , her konuda genç lider yetiştirmemiz lazım.

Bunu yetiştirebilmek içinde hepimize görev düşüyor bu konuda.

Herkes kendi alanında lider olmalıdır diyorum.

Bir kasap lider olmaz mı ?

Niçin olmasın?

Günaydın restaurant ve kasap vardır , ben gittim dedim ki  "Sen bir lidersin Cüneyt Asan"  güldü.

Hakikaten bir lidersin dedim ve niye lider olduğunu anlattım.

Ben anlattıktan sonra  "Galiba doğru Bülent Bey" dedi.

Eğer tanımın böyleyse ben galiba bir liderim dedi.

Ben etik konusunda sizlere kendi tecrübelerimi aktarmadan  önce gençlere mektup kitabında birtakım mesleklerinde başarılı olmuş kişilerle konuştum ve onların bazı görüşlerini paylaşmaya çalıştım.

Rahmi Koç Bey'in sayfa  319'da çok hoşuma giden ve öğretici bir iş adamı tanımı yaptı ve onu buraya yazdım bende. Dediki Bülent Bey;

İş adamları üç katagoriye ayrılır.

1. grup: "sözü kafi olanlar."

2. grupta "sözü yetmez , bir de imzasını alın" diyecekleriniz.

3. grup "sözü de yetmez, imzası da yetmez, güvenilir garanti bir kefil gereken iş adamları."

Tabii o yılların tecrübesi sonucunda bu kategorizasyonu yaptı.

Kendine göre herhalde diyorum bir iş ahlakı ve etik anlayışı içerisinde böyle bir tanımı gerçekleştirdi.

Yine Jak Kamhi'nin bu konuda iyi bir tesbiti var.

 " Güven, güvenilir bir kişiliğe sahip olmak herşeyden önemlidir.

Hayat boyunca para kazanırsınız, kaybedersiniz tekrar kazanabilirsiniz ancak güveni bir kere kaybederseniz birdaha geri gelmez."

Etik şu anda Türk iş adamları ve Türk önderleri aeasında bence ilk sıralarda yer alması gereken bir kavram. :

Her liderin en önemli özelliklerinden birtanesi olmalı.

Çünkü etik liderlik geçici değil, kalıcı.

Ben panelimizin başlığına baktığımda şunu gördüm.

Acaba kalıcı ve her durumda geçerli olan bir liderlik çeşidi, yöneticilik türü varmıdır diye.

Vardır diyorum.

Her zaman hangi tür liderlik, yöneticilik olursa olsun etik liderlik daima kalıcı, ve daima size uzun vadede geri olumlu bir şekilde dönecek bir konu.

Bundan yaklaşık 3,4 - 4 yıl önce Türkiye Etik Değerler Merkezini kurmak için  çok çalıştım, yaklaşık 2,5 yıl çalıştım.

Geceleri bile çalışıyordum, yatakta aklıma bir konu geliyordu , tüzüğe yazmak üzere bir konu  , nasıl yazalımda bu işi doğru başlatalım diye.

Gece yataktan kalkıyordum gidiyordum yazıyordum.

Hanım kızıyordu "Ne yapıyorsun sen" diyordu.

"Bir fikir geldi unuturum diye tüzüğe bir madde yazacağım" 

Ne yazacaksın " Bu mesleğe başkan olan bir dönemden fazla başkan olamaz" diye  bunları böyle yazarken daha sonra dedim ki bunu benim iş adamlarıyla danışmam  gerekiyor.

 Başladım iş adamlarını teker teker dolaşmaya, rahmetli Sakıp Sabancı Bey'e gittim , anlattım.

Biz dedim Türkiye'de  etik anlayışı bilincini geliştirilmesi, oluşturulması ve değerlendirilmesi için bir proje yapmak istiyoruz.

Beni dinledi , dinledi çok babacan bir tavrıyla beni motive edecek şekilde

 "Bülent Bey ne kadar güzel şeyler buluyorsun" dedi .

Çok hoşuma gitti benim .

Ondan sonra bir cümle söyledi moralim bozuldu.

 "Bülent Bey sen  göle yoğurt mayası çalmaya çıkmışsın" dedi.

Baktı benim yüzüm herhalde çok kötü oldu, yine o babacan tavrıyla sırtımı sıvazladı ve

"Üzülme merak etme, senin mayan tutacaaak, tutacaaak" diye sırtıma vurdu.

Ve odadan çıktıktan sonra dedimki Sakıp Bey doğru söylüyor.

Bu sadece bir derneğin, sadece bir merkezin halledebileceği bir  iş değildi.

Bu çok büyük bir projeydi.

Bu büyük projeyi bizim tek başına başarmamız mümkün değildi. "tutacak" kelimesinden bir ışık almaya çalıştım, bir enerji almaya çalıştım aldığım şeyde şu oldu ;
Nasıl tuttturabiliriz bunu dedim.

"Biz dedim gölü ufaltamayız, o zaman  ne kadar çok sayıda insanı bu göle maya çalmaya getirtebilirsek o zaman bu göl bir şekilde mayasını tutar." 

 Düşüncesi ile bunu bir şekilde yaymak için birtakım çalışmlara başlayalım dedik.

Avrupa Birliği bu konuda bayağı önemli şeyler düşünüyor ama ben bunu genç öğrencilerime anlatırken diyorum ki sakın bu olayı vatan , millet, sakarya gibi düşünmeyin.

Etik olmanında bir menfaati , arkasında bir şeyleri olacak ki  kurumlar, kişiler, bireyler etik olsun.

Etik olanlar bizlerin gözünde bir şekilde daha yukarılara çıkarılırsa o zaman etik olmak doğrudur diye daha fazla özendirilmiş olacak.

Ama son yıllarda o gençlerimiz o kadar çok olaylar gördüler ki "Hocam burası Türkiye, burada her şey olur"  diyor.

Nasıl olmaz diyesin.

Olmaz dediğiniz anda bir gazete küpürü kesmiş koyuyor.

Bir takım değerlerimiz kaybolduğu için herhalde gençlerimize iyi örnek olamadık bu dönem içerisinde.

Ama Avrupa da etik konusunda , iletişim konusunda ben diyor kendime sorumlu bir yönetim anlayışı kurumlara getirecek ki artık sermayelerimi bağlıyorum çeşitli ülkelere o sermayeler çar çur edilmesin  doğru kullanılsın.

Onun için benim sermaye koyduğum şirketleri yöneticiler düzgün yönetsinler.

Daha güçlü bir Avrupa istiyorum.

Niye istiyorum?

Çünkü  burada bulunan insanlarım benim insalarım, daha iyi şartlar daha iyi bir yaşam sürsünler diye.

Bunu nasıl oluyorsunuzda etiğe bağlayabiliyorsunuz derseniz, şu şekilde bağlıyorum:

Kurumsal yönetim diye bahsettiğimiz, konunun bir takım ana özellikleri  var.

Bunların ben başına etik değerler ve iş ahlakını  koyuyorum.

Daha sonra şeffaflığı koyuyorum. Şeffaflık  bizim toplumumuzda pek fazla yerleşmemiş bir şey .

Bir üniversitede işletme etiği dersi veriyorum,  öğrencilere ödev verdim gidin dedim büyük şirketlere etik kodlarını alın, analiz edin, oradaki  gördüğünüz aksaklıkları raporlayın.

Koskoca bankaya gidiyorlar etik  kodunuz varmı diye soruyorlar.

Yokta diyemiyor banka "var "diyor.

"Bir kopyasını verirmisiniz" " gizli veremiyiz " diyorlar.

O zaman dedim o öğrenciye o bankayı inceleyen teftiş kuruluna bir mektup yaz  "Ben paramı size emanet eden bir müşteri olarak , müşteriyle personel arasındaki hangi etik kodlarının ve davranışlarının doğru olduğunu merak etmekteyim. Bunları sizden almam sakıncalı bir şeymidir? 

Bana vermiyorlar.

Eğer vermiyorsanız ben kötü kötü düşünmeye başladım, acaba bir şeyler mi yazıyor orada benim görmemi istemediğiniz." 

Halbuki bu sizin övüneceğiniz bir şeyin olması lazım.

Bakın ben hangi etik kurallarını uygulatıyorum.

Sizleri korumak için yapıyorum bunu " Müşteride bunu okuduğu zaman "Aferin bu bankaya, ne kadar güzel etik kuralları var"desin.

Gizli diye vermediler.

Öğrencim "Hocam ben ne yapacağım şimdi"dedi.

Ben de bankalar birliği sitesine gir onun ilkelerine bak dedim.

Şeffaflığı içimize sindirebilmemiz lazım, hesap verirliliği içimize sindirmemiz lazım.

Hesap vermeyi kimse sevmiyor, hesap  sormasını  bilmiyoruz.

Ben hep şunu söylüyorum;

Hangi yönetici bir sorumluluğu, bir gücü elinize geçirdiyseniz kimlere hesap vermem lazım, ne şekilde hesap vermem lazım, hangi sıklıkta hesap vermem lazım, hesap sorulmadan hesap vermek gerekir.

Bunu kültürümüze oturtmamız gerekiyor.

Sorumluluk anlayışı  çok önemli.

Sorumluluk anlayışına sahip çıkmadığımız zaman birçok iş ilaikiyle yapmadığımızı görüyoruz.

Etkinlik çok önemli.

Herşeyi etkin yapmak.

Biraz önce Belediye Başkanımız anlatıyordu;

"Bir tane asfalt yapıyoruz simsiyah, ondan sonra elektrik  direği dikecek birisi geliyor, orasını kazıyor kum döküyor, elektirk direğini takıp gittikten sonra bizim yaptığımız kaliteli asfalt maf oluyor.

O sorumluluğunu bilmiyor, öteki sorumluluğuna vakıf değil.

İyi koordinasyon kuramadığımız takdirde ülke zarar görüyor.

Uzlaşma anlayışı Türkiye'de kurumsal iletişim içim  önemli.

Bizim uzlaşma kültürümüz az, uzlaşmama kültürümüz var hatta insanlara ben bakıyorum belirli bir konu tartışılmaya başladığında  ne dersen uzlaşmam diye düşünüyor.

Bütün konuşmalar "Ama efendim" diye başlıyor.

Ali Sabancı dedi ki: " Toplantılarda ama efendim ile konuşmaya başlayan birisinden 50 YTL para alıyorum" dedi. Uzlaşma arayışı şart.

Eşitlik şart. Herkese , her işte eşitler arasında eşitlik kültürünü oluşturmamız lazım.

Biz biraz eşitsizliği seviyoruz.

"Ne yani ben sırayamı gireceğim? Koskoca eski Valiyim sıraya giremem. Ben Bülent Şenver'im koskoca bankayı yönettim, ben sıraya mı gireceğim?" 

Ama olmaz , bir eşitlik yapmak lazım.

Hukukun üstünlüğü çok önemli.

Kurumuna göre hukuk, adamına göre hukuk, gününe  göre hukuk, mevsimine göre hukuk olmayacak böyle şeyler.

Stratejik vizyonda bir başka konu.

Kurumsal yönetişim için.

Kurumsal yönetişimde bir numarada etik.

Bizim  bir etik pusulamızın olması gerekiyor.

Etik nedir diye bana sorduklarında bazan ahlak niye demiyorsun diyorlar, doğru davranışları belirlemektir diyorum.

Kurumlar doğru davranışlarını belirleyecek, bireyler doğru davranışlarını belirleyecek . bunun içinde neresi güney, neresi doğu neresi batı , siz nereye gitmek istiyorsunuz?

Gitmek istediğiniz yer bazı değerlerinize uyuyormu? 

Herkes kendine göre bazı değerler belirliyor.

Belirlediği bu değerlere göre senin doğruların senin iyilerin.

Burada gördüğüm önemli sıkıntılardan birtanesi ortak bir noktaya doğru giden değerlerimiz maalesef  oluşamamış

.Herkesin doğrusu kendine göre farklı.

Benim doğru dediğim şey kuzey, onun güney .

Bu durumda etik ile ilgili gayri ahlaki bir durum yoktur diyor.

Bir devlet kurumu hastanesi bu ilacı 1 liraya almak istiyorsa ben ona 1 liraya veririm.

Öteki bunu yarım liraya alsa dahi ben bunu devlet hastanesinde alışverişlerde fiyatlar serbesttr, serbestçe yapabilirim diyor.

Peki bu değerlerin doğruluğunu, yanlışlığını kimler belirleyecek?

Bir algılama işi bu diyorum.

Algılamada bir safhada  "A" , bir safhada  "B",  bir safhada "C" deyiz.

Etik ile ilgili davranışlarımızda algılamada herhalde B'ye yaklaştık.

Dibe doğru vurduk ama etik konusunda, etik değerler konusunda yukarıya doğru çıkma durumuna gelmişiz diye varsayıyorum.

Etik değerlere sahip çıkmazsak ne olur? Diye bana soruyorlar. 

Ne olur ?

Toplum kirlenir.

Yolsuzluklar artar, haksız rekabet çoğalır, kaynaklar verimsiz kullanılır, yatırımlar daha pahalı olmaya başlar, giderek giderlerimiz artar ve maliyetlerimiz artar .

Siz bir arsayı konut inşaatı haline getirene kadar gereksiz bazı yatırımlar, harcamalar yapmak zorunda kalıyorsanız onun bedelini nereye yansıtmak zorundasınız?

Onun bedelini daire fiyatına yansıtmak zorundasınız.

Yabancı sermaye bize güvenmiyor, bu ülke bize göre değil diye çekingen davranmaya başlıyor.

İsşizilik artıyor  gelir dağılımı bozuluyor, zengin daha zengin fakir daha fakir hale geliyor.

Orta kademe giderek yok olmaya başlıyor.

Genel ulusal ekonomik performans maalesef bozuluyor.

Bir çoğunuz diye bilirsiniz ki peki bunların birçoğunun  çözümü etik mi?

Tabi ki sadece etik olmak değil. Ama etik bunların en önemlilerinden birisi.

Etik temelini kurmazsak üzerinde inşaa ettiğimiz risk, almak, etkin olmak sağlam temellere oturmuyor ve o nedenle sağlam bir yapı oluşmuyor.

Herkes yaptığı işi düzgün yapmak zorunda.

O zaman ben şöyle diyorum, biz bu etik işini dört arenada, tek arenada yapamayacağız,

-Ekonomik arenada
- Siyasi arenada
- İdari arenada
-Eğitim alanında

gerçekleştirmemiz lazım.

Bizim özel sektörümüzün  bu etiğe sahip çıkması gerekiyor. En önem verdiğimde eğitim , yani gençler.

Benim ümidim gençler. Diyorum ki gençlerimi biz yetiştirmemiz lazım.

Ve bu dört arenada da bu çarklar  bu dişliler bir saatteki gibi uyum içinde çalışıyor olmalı.

O nedenle üniversitelerde etik kulüpleri kurulsun diye bir özel çaba sarfediyoruz.

Şirketlere şunu tavsiye ediyorum; muhakkak yönetim kurulu üyeleri içinde bir tane etik kurulu yönetim kurulu üyesi seçin.

Altında bir etik kurulu olşuturabiliyorsan etik kurulu oluşturun .

Bir de yöneticilere ilave görev olabilir  diye etik görevide verin diyorum.

Aletlerinizi kuşanın .

Etik  aletleriniz muhakkak olsun.

Pusula olacak, etik gözlüğünüz olsun.

Kar' a bakıyorsunuz, rekabete bakıyorsunuz.

Bu kararı vereceğim dedikten  sonra oturun cebinizden  etik gözlüğünüzü çıkarın.

Etik gözlüğünüz takın ondan sonra karar verin. Etik dışı olduğunu gördükten sonra da karar  sizin.

Teraziniz olsun.

Bir kesesine artılar, bir kefesine eksilerinizi koyun.

Her zaman çünkü etik olan , etik olmayan şeyler oluyor.

Burada bir denge oluşturmaya çalışın.

Etikmetreniz olsun, bu iş ne kadar etik?

Etik düdüğünüz  olsun.

Kimse etik düdüğünü çalmak  istemiyor.

Korkuyor.

Bunun kurallarını da belirlememiz lazım.

Derneğemi düdük çalınacak?

Ve karne birde etik karnemizin olması lazım.

Bu yıl etikkarnemde ne yaptım  diye eksisiyle, artısıyla bunların  değerlendirmemiz gerekiyor.

Etik aletlerinizi kullanıyor musunuz?

Bir çoğunu kullanmıyoruz ama bence başlayalım.

Ve diyorum ki etik gönüllüsü olalım.

Ben bu işe inanıyorum, bu işe sahip çıkmak için gereken şeyleri yapıyorum demek.

Ve son olarakta buradan başarısızlıkla ilgili ben başarısız olmak çin dua ediyorum diyorum üniversitedeki öğrencilerime şaşırıyorlar.

Önce inanamıyorlar , ondan sonra diyorum ki peki o zaman ben başarısızlık duamı okuyayım ondan sonra siz karar verin diyorum.

Başarısızlık duam aynen şöyle.

Tanrım,

Doğru yoldan ayrılırken

Başkalarının hakkını yemeğe çalışıken

Yalan, dolanla iş yapmaya çalışırken

Canlılara ve çevreme zarar vermek için düzen kurarken

Hak etmediğim kazancı ağzıma atarken

Ahlak dışı bir davranışa niyetlenirken

Paylaşamayacağım bir zenginliği elde ederken

Adaletsiz kararlar alırken

Beni başarısız kıl,

Bu konularda bana başarı yüzü gösterme.

Amin...


Teşekkür ederim.

SAMİ EROL : Bülent bey'e teşekkür ediyoruz tekrar. Küreselleşmenin biraz önce bahsettiğimiz sosyal, insani boyutu , etik değerlerin ahlaki  değerlerden farklı olması  evrensel farklarla önemlidir.

Etik değerler ülkeden ülkeye değişmediği için küresel yapıda ülkelere bağlı  insani sorunlar çözülecekse etik değerlerle çözülür.

Toplumsal ahlaki değerler toplumdan topluma değişeceği için  ahlaki değerler hem ülkenin  bilgi ve kültürüne hemde o toplumun yapısına bağlıdır.

O yüzden küreselleşmenin yapısında eğer yanlışlar buluyorsak , küreselleşmenin karşıtı olacak yaklaşım  evrensel değerleri koruma yani etik davranıştan geçer.

Şimdi sorulara geçmek istiyorum. Sayın Yüksel'e bir soru var.  

"Bizler  annemizin "Ödevini yaptın mı?"  

Yöneticilerimizin  "Raporunu hazırladın mı?" tarzında hep tamamlamaya, söylemeye, yaptırmaya çalışan yapıyla yaptık. Küreselleşmeyi nasıl kaldırabiliriz.

CEM TARIK YÜKSEL:  : Bu sizin neye bakıp, neye inandığınızla bağlantılı bir şey. Salona bir sor soracağım.

"İçinizdeki potansiyeli yüzde yüz kullnadığına inananız var mı?"

Kullanın o potansiyelinizi ve bunlardan korkmayın.

Bir takım şeyleri görmeye çalışın, bir takım şeylerin peşinde uğraşın. 

Bu yüzde yüz potansiyeli kullanın, ondan sonra yol açılacaktır.

Zor bir yol, üzgünüm hiçbir şeyin kolayı yok.

Külfet olmadan nimet olmuyor.

SAMİ EROL : Avni Çelik'e bir soru yönelteceğim.

"Hırsı aklın önüne geçen bazı arkadaşlardan bahsettiniz.

Söz konusu insanlar ki bir menfaat ve çıkar için hırslandılar yoksa inançlarına sıkı sıkıya mı bağlıydılar.

Kişisel çıkar kaybından korkanlar lider olur mu?

AVNİ ÇELİK: Orada ifade etmek istediğim şey , liderlik vasıfları arasında hırsın kontrolüydü.

Benimle beraber üniversitede yola çıkan arkadaşların bir kısmının hırslarına malup olduğunu söyledim.

Onların inançları tamdı, inanıyorlardı belki hedefleri doğru değildi.

Belki hırslarına malup olmasalar bu hedeften bir geri dönüş suretiyle daha sağlıklı karar alabileceklerdi ama o gün hırslarına yenildiler.

Onun için liderde olması gereken vasıflardan biri bana göre aklını , hırsını kullanıp kontrol edebilecek şekilde kontrol etmesi ve sınırlmasıdır. Teşekkür ederim.

SAMİ EROL: Sayın Şenver'e bir soru "Paradikma ve etik değerler arasında gidip geliyoruz .

Nasıl davranmak önerilir?

BÜLENT ŞENVER.  Kendinize göre bazı değerleriniz ve ilkeleriniz olması gerekiyor.

O değerleriniz ve ilkelerinizi kendiniz belirleyin, ve o değerler ve ilkeler çerçevesinde bir şekilde şöyle yapmak gerekiyor, bazıları diyor ki: 

"İş adamından etik olmaz."

Etik ile iş hayatı birbirine bağdaşmaz diyenler dahi var. Ben ona inananlardan değilim.

Etik ile işin  bir arada gidebileceğine inanan insanlardanım.

Bunun tabii sınırları var.

Ben çok rastlamadıysam bile bazı iş adamlarına rastladım.

Sadece o iş kolunda etik ve ahlaki davranışlar yok diye o iş koluna girmeyen, veyahutta girmişken bile daha sonra farkedip o işten çıkanlar var.

Olumlu gelişmelerin olacağına inandığım için şimdilik "kendi değerlerinizi belirleyin, ilkelerinizi belirleyin ve ilkelere uyacak kurumlarda çalışmaya çalışın.

O ilkelere uyabilecek kişilerle işbirliği yapmaya çalışın.

Diğerlerinden kendinizi mümkün olduğu kadar uzak tutun.

SAMİ EROL: Avni Bey'e bir soru " 1968 yılı  liderlerimi yoksa 2000 yılı liderlerimi daha insan odaklı.

Günümüzde maddiyat daha ön plana çıkmış gibi diye soruyor Kubilay Bey.

AVNİ ÇELİK: Kubilay bey'e tamamen katılıyorum. 68'de ortaya çıkan liderler  hiçbir menfaat gözetmeden.

Sadece halk için varız diyen  fikir adamlarıydı.

O yıl ve o dönem bir kargaşa dönemiydi. Memleketin ekonomisindeki değişimdede bir kargaşa dönemiydi.

Memleketin siyasal yapısında da bir kargaşa dönemiydi.

O kargaşanın içerisinde çok fikir vardı.

Konuşmam sırasında adlarını verdiğim arkadaşımın birisini yakinen tanıyorum ki bugünün kimlikleriyle hiç örtüşemeyen sadece millet için varım dedikleri insanlardı.

Yolları doğruydu, yanlıştı bu tartışılabilinir ama niyetleri halisti.

Dünay bir değişim içinde, o değişim içinde liderlerin kimlikleride değişti. 68'in lider kimliği ile bugünün kimliğini üst üste örtüştürmek çok zor.

.
.
.


.
Bülent Şenver'in Sunum Slidelarını indirmek için lütfen tıayın.           
.
.

18 NİSAN 2008 CUMA SEMPOZYUM PROGRAMI

09:00-10:00 KAYIT
09:00-18:00 6. KALİTE VE BAŞARI FUARI
10:00-10:30 HOŞGELDİNİZ VE AÇILIŞ KONUŞMALARI
10:30-12:30 KÜRESELLEŞMEYİ YÖNETMEK
                         
                        Hamdi AKIN
                       
AKFEN Holding, Yönetim Kurulu Başkanı
                        Oğuz SATICI
                       
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı         
                         Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN
                         Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Belediye Başkanı

12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ

14:00-15:30 PARALEL OTURUMLAR

1A                    LİDERLİK OYUNLARI
                       
                        Bülent Şenver
                       
Türklider Merkezi Kurucu Başkanı

                        Avni ÇELİK
                        SİNPAŞ Grubu, Yönetim Kurulu Başkanı
                       
                        Cem Tarık YÜKSEL
                        Unilever Türkiye, Yönetim Kurulu Üyesi ve İnsan Kaynaklarından      
                        Sorumlu Başkan Yardımcısı

1B                    KURUM ORGANİZASYONU VE YENİLİKÇİLİK 
                         YAKLAŞIMLARI
           
Murat HÖKE
TEB, Grup Inovasyon Yöneticisi
Levent KIZILTAN
Eczacıbaşı Bilgi sist. Koord.
Selen KOCABAŞ
Turkcell İş Destekten sorumlu Genel Müdür Yardımcısı

15:30-16:00    KAHVE ARASI

16:00-17:30    PARALEL OTURUMLAR

2A                    TÜRKİYE: BİR OTOMOTİV ÜSSÜ
                 
                        Ömer BURHANOĞLU
                        TAYSAD, Yönetim Kurulu Başkanı
                        Ali PANDIR
                       
TOFAŞ, Ceo
                        Tarık TUNALIOĞLU ( teyit  bekleniyor)
                         Oyak Renault

2B                    TEKSTİLDE GELECEK
                       
Atıl KUTOĞLU
Cemalettin SARAR
SARAR Yönetim Kurulu Başkanı

           

           
19 NİSAN 2008 CUMARTESİ SEMPOZYUM PROGRAMI

10:30-12:30 PARALEL OTURUMLAR

3A                    4. KUVVET MEDYA; HABER ÜRETİMİ, YÖNETİMİ VE  
                         TÜKETİMİ 

                        Saner AYAR
                        Show Tv, Genel Müdür
                        Nail GÜRELİ
                       
Milliyet Gazetesi, Köşe Yazarı/ Milliyet Ödülleri Yönetmeni
                        Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Eski Başkanı
                        Yalçın BAYER
                       
Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı

3B                    EĞİTİMDE KALİTE / ÜST SALON (ŞEHRAZAT)

                        İbrahim ER
                       
MEB, İlköğretim Genel Müdürü
                        Cengiz SOLAKOĞLU
                       
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Yönetim Kurulu Başkanı
                        Prof. Dr. Mesut PARLAK ( teyit  bekleniyor)
                        İstanbul Üniversitesi, Rektör

12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ

14:00-15:30 PARALEL OTURUMLAR
4A                    MÜKEMMELLİK MODELİYLE FARK YARATMAK             

                        Turgut YILDIZ
                        TNT International Express Türkiye, Genel Müdür
                        İrfan BAYRAK
                       
BOSCH A.Ş.,  İş Mükemmelliği Proje Lideri
                        Cem GEYİK
                       
Çimtaş Boru, Genel Müdür

4B                    BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜRETİMİNDE KAMU 
                         YÖNETİMİNİN   ROLÜ  

                        Mustafa AY
                        TÜBİTAK, KAMAG Grup Yürütme Komitesi Sekreteri
                        Prof. Dr. Canan ÇİLİNGİR
                       
ODTÜ, Teknopark Yönetim Kurulu Başkanı
                        Selahattin ÇİMEN  ( teyit  bekleniyor)
                       
T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Müsteşar

15:30-16:00    KAHVE ARASI

16:00-18:00    YAŞAM KALİTESİ PANELİ  

                        Müşfik KENTER
                        Tiyatro ve Sinema Oyuncusu, Sanatçı
                        Nebil ÖZGENTÜRK
                        Gazeteci, Yazar, Belgesel Yapımcısı

.
.


.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org