Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Prof.Dr.DENİZ GÖKÇE Bülent Şenver'in Odası TV Programı
04.10.2015
Okunma Sayısı : 9679
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

Prof.Dr.DENİZ GÖKÇE Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

.
.

 izlemek için    

.
.

 dinlemek için  

.
.


Deniz Gökçe, Bülent Şenver
.



.


Prof.Dr. DENİZ GÖKÇE Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
Deniz Gökçe (DG)
Bülent Şenver (BŞ)

BŞ: Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe.

Hoşgeldiniz.

Nasılsınız?

DG:
Çok iyiyim.

BŞ:
Bu konuşma sırasında hocam diyeceğim size.

DG:
De ama herkesin bilmesi lazım ki  çok uzun zamana giden  bir dostluğumuz var.

Hem finans sektöründe çalıştık.

Hem de Boğaziçi Üniversitesin de hocalık yaptık. Dolayısıyla hukukumuz geniş.

BŞ:
O kadar çok gençlerle birliktesiniz ki.

Gençlerle birlikteliği hocalığın ötesinde sporla da birleştirerek gerçekleştirmiş oldunuz.

"Hayata ben hiçbir zaman teslim olmam" diye bir sözünüzü ben bir yerde okumuştum.

Deniz Gökçe hayata teslim olmaz.

Ne demek hayata teslim olmak?

DG:
Örnek vereyim;

Üniversiteyi bitirdikten sonra bir burs sınavına girdim  ve kazandım.

Amerikalılar bursu veren kurum Minnesota üniversitesi ile anlaştı.

Benim orada master yapmam için dedi ki "Siz New York'a geliyorsunuz, telefon ediyorsunuz bize, biz size uçak biletinizi veriyoruz. Minnesota 'a gidiyorsunuz. bursunuzu veriyoruz."

Güle oynaya ben 1971 yılı 1 Ocağında Amsterdam 'dan New York'a uçup keyifli bir şekilde Kolombiya Üniversitesinin yurdunda 3 gün kaldım.

Çünküokul  ayın 4'ünde açılıyor yılbaşı sonrası.

Hatta ilk canlı basketbol maçını da NBA'in o gün seyrettim.

Dördüncü gün okula telefon açtım.

"Deniz Bey, çok üzücü bir şey oldu. Minnesota üniversitesi bizimle yaptığı anlaşmayı iptal etti. Dolaysıyla sizi oraya gönderemiyoruz. Sizi Türkiye'ye geri gönderiyoruz. 6 ay sonrası başka okul buluruz. Sonbaharda bursunuzu o zaman başlatacağız" dediler.

"Nasıl olur ben evimi boşalttım, eşyalarımı sattım, cebime üç beş kuruş koydum, geldim Minnesota'ye gideceğim diye."

 Ben Amerika'da kalıyorum, şu adres ve telefonda beni bulabilirsiniz."dedim.

1971, internet yok, telefonlar seyyar değil.

Düşündüm ne yapacağım diye.

3-4 bin dolar param vardı.

İstanbul ve Ankara'da ki  eşyalarımı satmıştım.

İlk önce hurda bir araba aldım 500 dolara.

İki tane işe girdim.

"Bileceksin, güleceksin".

Topkapı restaurant diye bir Türk  restaurant vardı belki bilirsin çok gitmişsindir New York'a. Komi olarak girdim.

Garsonun bir altı, tereyağı ve su dağıtıyor ve başladım çalışmaya.

Saat 10'dan 15'e kadar.

Bir de fabrika buldum.

15:30'da fabrikaya başlıyorum.

Onun için araba ile gidiyorum. 1

5:30'da fabrikaya gidiyorum 23:30'a kadar da fabrikada çalışıyorum.

Fabrika çok büyük bir fabrika.

Zarf yapıyor.

Çok yoruluyorsun ama Porto rikolular  var, onlarla espri yapıyorsun, siyahı var, beyazı var, en önemlisi oradaki müdür Türk. İşi kolay bulduk. 4 ay  3 saat komi, 8 saat amele, hiç şikayet etmedim.

Çok güzel şeyler de oldu o arada. Mesela Muhammed Ali'nin çenesi kırılan maç vardı o maçı seyrettim. 

BŞ:
Hayata teslim olmadınız.

DG:
Kesinlikle teslim olmadım.

BŞ:
Azimli bir insansınız, tuttuğunuzu koparırsınız, savaşçı bir insansınız.

DG:
Akrep burcu ve Gaziantep kromozonları var bende.

BŞ:
Bir de şöyle demişsiniz bir yerde : "Hiçbir yerde full time yaşamayacaksın" bu ne demek?

DG:
İnsanlar hep şöyle düşünürler; ben Samsunluyum, Samsun'da yaşarım.

O zaman dünyayı , insanları tanımıyorsun.

Benim babam Gaziantepli.

Gaziantep'in köyünden.

Dedem de öyle. Annem Üsküp'lü. Onun babası ölüyor, o babasız , göçmen.

Üsküp'den gelmiş.

Niğde'de buluşmuşlar, evlenmişler.

İki öğretmen.

sonra Ankara'ya, sonra İstanbul'a , oradan Almanya'ya.

Babam doktora yaptı 50 kusur yaşında.

Bu size bir şeyler bırakıyor.

Ben de dolayısıyla dünyanın her yerinde kendimi oralıymış gibi hissediyorum.

Almanya'da çalıştım, Amerika'da her türlü işi yaptım.

BŞ:
Mobil olacaksınız. Dünya insanı olacaksınız. Gezmediğiniz yer kalmadı herhalde.

DG:
Brezilya ile Arjantin var.

Oraya da önümüzdeki sene olimpiyatlara gidiyorum 74 yaşında.

Brezilya'da sabit 3 hafta olimpiyatı  seyredeceğim. 1 hafta da Arjantin'e geçeceğim.

BŞ:
Deniz Gökçe şöyle demiş mi? "Sınırlı ve minimal ilişki kuracaksınız"

DG:
Onu şöyle söylemişimdir.

Ben insanlara yardım etmeyi çok seven bir insanım.

Verici bir insanım.

Bu babamdan geçmiş genetik bir şey.

Fakat bir insanın gerçek arkadaşları var. Boğaziçi Üniversitesinde 3 tane öğrenci okuttum.

Bir tanesi şuan da Kazakistan'da profesör,

Şimdi de Bahçeşehir Üniversitesinden bir öğrenciyi göndermek üzereyim.

Robert Kolej'den mezun olmuş, burs aldı diye Bahçeşehir'de okumuş ve çok iyi öğrenci.

Bu tip şeylere yardım ediyorsunuz ama onlar kendi hayatlarını yaşayacaklar.

Onlar kendi tecrübelerini edinecekler. Yardım ettim diye domine etmek yok.

Benim okul arkadaşım olan 5-6 kişi vardır, onlarla her şeyi paylaşırım.

Onlara her şeyi yaparım. 20-30 tane profesyonel  arkadaşım vardır iktisatçı olalar, bankacı olanlar .

Ama onun dışında insanlara yardım ettim diye onlarla çok yakın olmam. Bir sürü şeyi paylaşmış olmamız esastır benim için.

BŞ:
Belli bir mesafe olması lazım diyorsunuz.

Bir de bir öğretmeniniz mi demiş size.

"Sirk müdürü olmam" diye.

DG:
Ankara'da doğdum ben.

Sonra annem babam İstanbul'a geldi.

Babam gitti Almanya'da doktora yaptı, geldi.

Beni Alman Lisesine, abimi Avusturya lisesine koydu.

Şimdi  Fatih'de oturuyoruz, iki tane öğretmen, normal vatandaş, evimiz yok, kirada oturuyoruz.

Odun kömürü 5. Kata çıkaracağı zaman sırtımıza vurup çıkarıyorduk abim ile ikimiz.

Fakat Alman lisesine gidiyorum 1953 yılında .

İstanbul'un en varlıklı ailelerin çocukları o zaman Robert Kolej'de, Alman Lisesinde, Saint Joseph 'de okuyorlar.

Ben de bir teneffüste kızın birine bir çikolata bile alamıyorum.

Kendini nasıl ispat edeceksin. Fiziğim kuvvetli.

Çok kuvvetliydim ben.

Basket, voleybol, futbol takımlarında oynuyorum, kaptanlığını da yapıyorum.

Kız basketbol takımının antrenörüyüm.

Edebiyat kolu başkanıyım.

Çok güzel şiir okurdum. Atatürk'ün vefat günlerinde atam şiirlerini hep ben okurdum.

Tiyatro da oynardım.

Alman bir hocamız var.

İki metre boyunda sarısın mavi gözlü, tam bir germanwings .

Stalingrad 'dan kurtulan nadir Alman askerlerinden.

Onun hayat bakışı açısına  ben hiç uymuyorum.

Ama ben iyi öğrenciyim. Sınıfta kalmıyorum, derste konuşuyorum,

Almancam iyi, İngilizcem iyi.

Adam  annem babamla görüşmeye gittiğinde 11. sınıftayız. 

o kırık dökük Türkçesi ile şöyle demiş anneme;

"Sizin çocuk nasıl vahşiler gibi" enerji var ya, her şeye giriyorum ya.

"Sizin çocuktan sadece sirk müdürü olur" demiş.

Akşam eve geldim, annem ağlıyor.

"Hoca senden  sirk müdürü olur" dedi. 

Onlar da öğretmen, öğretmen boşuna böyle bir şey demez.

Ben bunu bir kenara yazdım.

O zaman her üniversite kendi sınavını yapıyor biliyorsun.

Birincilikle kazandım Alman filojosini .

Okumayacağım İstanbul'da onu.

Hiçbir yere giremezsem orası olsun diye.

Futboldan nefret ediyor babam , genç milli takıma çağrılmışım, beni genç milli takımdan çıkardı,  bir de antrenörleri azarladı, reşit olmayan çocuğu oynatamazsınız diye.

Şimdi böyle Sayıştay, Yargıtay gibi kelimeler var ya futbola tepiştay diyordu. Eğitimime mani olur diye müthiş kızıyor, izin vermiyor.

ODTÜ yeni kurulmuş, Hacettepe, mülkiye var eski okullarda üçüne de müracaat ettim.

İkisini hazırlıksız kazandım.

Mülkiye'yi Türkiye 12.

Burs veriyorlardı. B

ütün girdiğim üniversite sınavlarını tek tek yapıyor okullar.

Hepsini başarıyla kazanmışım.

ODTÜ'de hazırlıksız, Hacettepe'de hazırlıksız , İngilizce hazırlık var biliyorsun.

BŞ:
Bunu sirk müdürü olarak yaptın.

DG:
Bunun intikamını almam lazım.

Geri döndüm İstanbul'a hemen mülkiyeye kaydımı yaptırdım, bursa yazıldım, babamı sırtındaki maddi yükten de kurtardım.

Böyle rahatım.

Döndüm İstanbul'a Dr Alban   Mısır'a gitmiş karısıyla ama kızı var.

Kızına dedim ki babana bir mektup yazacağım, bana Mısır'da bulunduğu otelin adresini verebilir misin?

"Orada 1 ay kalacaklar zaten" dedi.

Bir tek cumhuriyet gazetesi yazardı 1961 yılında üniversite sonuçlarını.

Kırmızlarla çizip büyün kazandığım okulları çizip, kesip bir de mektup yazdım "Sirk müdüründen sevgiler" diye gönderdim.

Bunu yapmak mecburiyetindeydim.

Akrep burcu böyle bir şey.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Kendisi gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç keşke bölümüne geldik.

Ben üç şey ile ilgili keşke düşünmenizi isteyeceğim.

Dünya ile ilgili keşke ne söyleyebilirsiniz.

DG:
Benim hayatımda lisan çok önemliydi.

Almanca ve İngilizce öğrendim.  Alman lisesinde çok iyi veriyorlar.

Fakat Avrupa'da kültüre yanaşmaya çalıştığın  zaman Fransızca önemli bir dildir.

Çok kolay olabilirdi benim için Almanca öğrenmek , çünkü Almanca, İngilizce kökenim var.

Dolayısıyla çok pişmanım genç yaşta biraz daha az futbol oynayıp Fransızca öğrenseydim.

BŞ:
Sen kendin ile ilgili keşke söyledin.

DG:
Şimdi gençlere şunu söylüyorum; Çince öğrenin.

Şuanda dünyanın en büyük ekonomisi

Çin olmak üzere. Amerika ile rol değiştiriyor. Hindistan'da geliyor.

Bu ülkelerin lisanlarını bilmeniz lazım.

Sadece İngilizce, Almanca, Fransızca ile olmuyor.

BŞ:
Türkiye ile ilgili bir keşke

DG:
Ben Türkiye'de aslında eğitim olarak keşke diyebileceğim bir şey yok.

Alman lisesi iyi bir okuldu. Sonra Mülkiyeye gittim.

Çok iyi bir okuldu, sonradan yavaşladı.

Mülkiyedekiler ideolojik kaldılar.

Kıpırdanmadılar, İngilizceye dönemediler, ideolojiden geriye dönmediler.

Diğer okullar büyüdü ODTÜ, Bilkent, Koç, Sabancı , Boğaziçi, vakıf okulları kaliteli.

Orada benim söylediğim şu; keşke benim mezun olduğum ve iftihar ettiğim okul da bu değişimi yapabilseydi.

Yapamadı.

Bu üzücü bir şey oldu.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Kendisi gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç yap, üç yapma.

Gençlere muhakkak yapın gençler diyebileceğiniz neler olabilir?

Muhakkak yapın gençler.

DG:
Kaliteli arkadaş edinin.

Bu neden önemli? Bir meslek sahibi olmanız lazım.

Arkadaşınız biraz mesleğe dönük değilse, gezmeyi seviyorsa,sizinle de iyi arkadaşsa  siz de yoldan çıkıyorsunuz.

Arkadaş edinin, arkadaşı doğru seçin hedeflerinize uygun.

İkincisi, bir sürü insan okulda sendele dimi okulda bırakıyor.

Halbuki bir meslek sahibi olun, lisan öğrenin o zaman kariyeriniz çok iyi olacağı gibi, bir çok insana da faydalı olacaksınız.

Sen hangi lisedensin?

BŞ:
Darüşşafaka.

DG:
Darüşşafaka demek ailede eksik var demek. Dolayısıyla zor şartlarda okumak demek. Sonra Darüşşafakadan Boğaziçine geldin değil mi?

BŞ:
Evet.

DG:
Sonra Boğaziçinde hoca oldun.

Türkiye'nin en büyük bankalarından biri Pamukbank'a genel müdür oldun.

Bunlarda Darüşşafaka da öğrendiğin İngilizcenin rolü var mı?

BŞ:
Tabii olmaz mı?

DG:
O senin yolunu açtın.

Sen atılması gereken golleri  attın, Boğaziçinde, bankada.

Geriye dönük baktığın zaman ben dolu bir hayat yaşadım dersin.

Ben de öyle diyorum.

Meslek sahibi olmak çok önemli.

İnsanlar benim mesleğimi belirlemekte çok zorlanıyorlar.

Birisi Eko diyalog'da ki  Deniz Gökçe diyorlar, diğeri iktisatçı, diğeri yok o  basketbol, futbol oynadı diyor.

Ama ben bu işleri yaparken  mesela 1968'de bayan basketbol milli  takımı İran'a maça gidiyor.

Federasyon başkanı ile sporcu arasında bir ilişki oluyor, kapatıyorlar bayan basketbol milli takımını.

Ben geldim 1982'de Hasan Cemal Cumhuriyet Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni.

Sınıf arkadaşım, futbol takımında oynuyoruz, hızlı bir santrafor, biraz cam kırar ama iyi bir santrafordur.

Ona gittim, ben basket yazısı yazmaya başlayacağım dedim, baktım milli takım yok. 

Niye yok? Sordum.

Sonunda söylediler, böyle bir olay olmuş, 68-86 bayan milli takımı yok. Kızlar oynuyorlar hedef yok.

Bunun önemini düşün.

Şuanda bayan basketbol milli takımı olimpiyatlarda ilk 5'e giriyor.

Erkekler gidemediler.

Voleybolda da böyle.

Voleybolcular hemen hemen her turnuvada ilk 8'e her zaman girerler.

Ama biz basketbolcuları kıstırmışız içeride, bir vaka olmuş, kişilerden dolayı bir grup.

Ben bunu çözeceğim dedim. Bir spor yazarı olarak vazife olarak aldım ve  gittim.

Ortadoğu Teknik Üniversitesinde kimya okuyan çok çalışkan, cici bir kız buldum , MTA 'da oynuyor, 32 sayı atıyor ortalama yılda.

Ama milli olamıyor.

Ahmet Kurt diye bir arkadaşımız vardı, basketbol dergisi çıkarıyordu, oturduk daha 5-6 kişi, antrenörler, oyuncular, kızın anne babası ile  de konuştum.

Dedim ki: "Kızınızın önünü açacağım."

Kız milli takımı kurdurmak için  basketbol dergisine kapak;

"Bu kız niye milli olamıyor"

Yüzbinlerce afiş yaptırdım. 

Sonunda 86 yılı sonunda Osman Solakoğlu, Allah rahmet eylesin, kız milli takımını kurdurdu.

Kızlar olimpiyatta, dünya şampiyonasında, Avrupa şampiyonasında. 

Bilmiyorlar ama o milli takımını kimin kurdurduğunu.

Bu o kadar tatmin edici bir şey ki, düşünebiliyor musun.

BŞ:
Bütün bu anlattıklarınızdan ben sizi başka bir yere götürmeye çalışıyorum.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Kendisi gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

O tecrübeler devam ederken biraz farklı bir şey yapalım dedik.

Bir bölüm var.

Bir göster bin işit bölümü.

Ben size bir obje getirdim.

Objemi bu kutunun içine koydum.

İstiyorum ki bu objeyi göstereyim size. 

Beş saniye baktıktan sonra bu obje ile ilgili gençlerin kulağına küpe olacak bir şeyler söylemeye çalışalım.  

Sizin için seçtiğim obje bir silgi.

Silgi bir şey silmek için kullanılıyor ama hayat ile ilgili bir ders olsun bu söyledikleriniz.

DG:
İİk olarak fiziki olara bu silgiden bahsedelim.

Silgi çok moda olsu son dönemde üniversitelerde.

İstatistik dersi veriyorum.

Çok kopya çekiliyor istatistikte.

Silgi ile silinip yazıldığı zaman bir şey kesin orada hafif şüpheleniyorum.

Silgiyi verme alma sınavlarda  çok tehlikeli.

Öğrenci hayat hakkında bilgi sahibi değil.

Hayatta kopya çekemeyeceğini bilmiyor.

Sınavda çeker ama yürütmez onu , onun arkasında ekonometri var, sosyal bilimler metodoloji dersi var, hepsi silgi ile.

Silmek kelimesi önemli.

İnsanlar geçmişlerini silmek istiyorlar.

Çok yanlış bir şey.

Geçmiş benim hayatımın bir parçası, utanılacak bir şey değil.

Kılık kıyafet ile geçmişten kurtulamazsınız.

Geçmişteki arkadaşlarınızı unutamazsınız, silemezsiniz hayatınızdan.

Ben silgi kelimesinden bir şeyleri silmek tarafına götürdüm konuyu.

BŞ:
Silgiyi doğru maksatlı kullanmak.

Silgiyi hayatınızdan çıkarmak değil ama doğru yerde , doğru zamanda kullanmak.

Hayatta bazı şeyler vardı ki hep onu aklında tutarsan da ileriye bakamıyorsun.

Öyle insanlar var, geçmişte yaşadığı o olayı silmeden aklında.

Sabah onunla kalkıyor, akşam onunla yatıyor, hiç ileriye bakmıyor.

Bazı şeyle bilinç altında olsa bile kötü şeyleri, insanın motivasyonunu bozacak şeyleri bazen silmek gerekiyor.

İyi şeyleri silmemek lazım.

DG:
Aslını da hiç reddetmemek lazım. Ben normal vatandaş, iki tane öğretmenin çocuğuyum.

O normal vatandaşlığın üstünde annem babam hem kendileri eğitim aldılar, hem ikimize de eğitim verdiler.

Dolayısıyla normal vatandaşlıktan gelen hayatta bazen mahsurlar vardır.

Ben hiç Nişantaşı'nda oturmadım üniversitedeyken, biz hep Fatih'te oturduk.

Ama o zamanlar ki Fatih'te çok farklıydı.

Bunu da söylemem lazım.

Hiçbir zaman aslımı inkar etmedim.

Oradaki arkadaşlarımı hep ararım, bulurum onları, onları hayatımdan silmem.

Senede bir defa görüşürüz ama görüşürüz.

Kimse geçmişini silmemesi lazım.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Kendisi gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi yeni bir bölüme geliyoruz.

Bölümün adı soru yağmuru. Niye soru yağmuru diyorum sorular hazırladım birkaç tane.

Yağmur damlaları gibi soruları soracağım, kısa kısa cevaplar sizden isteyeceğim.

Hazırsınız soru yağmuruna.

Sizce Türkiye'de öğretim üyesi  olmanın zorlukları neler?

DG:
Ekonomik zorluğu var.

Öğretim üyesi  zengin olmaz.

Dışarıdan kitap getirtecek zorlanır.

Bu zorluklar var.

Dışarıya gidip farklı bir şeyler yapmak ister zorlanır.

Her üniversitede değil.

Bazı üniversiteler bu işi daha çözmüş durumda.

Şimdi özel üniversiteler açıldı, Koç'un, Sabancı'nın, Bilkent'in olanakları yüksek.

Dolayısıyla öğretim üyeliğinin ekonomik kısmı çözülür gibi oluyor şimdi. Ama diğer taraftan da öğrenciler yavaş yavaş problem olmaya başladı.

Çünkü sen Darüşşafakadaki, Boğaziçindeki arkadaşlarını hatırla çok idealist insanlar vardı aralarında. İdealist yüzdesi azaldı.

Diploma istiyorlar.

Erkeklerin çoğu askere gitmemek için istiyorlar. Şimdi parayı verip kurtuluyorlar.

Öğrenci tarafından baktığın zaman biraz laçkalık var diyeyim.

Hocaların olanakları  açısından baktığımıza zaman kütüphaneler büyüdü, internet var, yurtdışına gidebiliyorsunuz.

BŞ:
Sizce iyi bir siyasi parti liderinde bulunması gereken en önemli özellikler nedir?

DG:
Önemli olan objektif olabilmek.

BŞ:
Ne demek objektif olmak?

DG:
Benden olan iyidir diye bir şey olamaz.

Senden olan iyiler de vardır, kötüler de vardır.

Karşıdakinin de iyileri kötüleri vardır.

Nasıl futbolu spor olarak yorumlayamıyorsak siyaseti de  toplumun geneline faydalı olması için yapılan bir şey olarak sürdüremeyiz.

BŞ:
Objektif olmak yetiyor mu iyi bir siyasi lider olmak için.

Başka ne özelliği olmalı?

DG:
Çalışkan olmak gerekiyor.

Vatandaşı dinlemesini bilmek.

Toplumu tanımak gerekir. Analiz gücü olması gerekir.

Bazı çözümler dışarıdan görüldüğü kadar kolay değildir.

Çözüm üretmek önemlidir.

BŞ:
En çok hayatta yapmak istediği şey Deniz Gökçe'nin nedir?

DG:
Ben yapmak istediğimi yapıyorum.

Üniversite hocası olmak istiyordum, yapıyorum.

Diğer taraftan spor da aktif olmak istiyordum yapıyorum.

Benim şikayetim yok hayattan.

BŞ:
Müteşebbis  olup kendi işini kurmak isteyen bir gence ne öğüt verirsiniz.

DG:
Zaman kaybetmemesini söylerdim.

Okula gidecek, bir meslek öğrenecek, üniversiteyi bitirecek,  mühendislik, finans, pazarlama bir şeyler öğrenecek ama etrafını doğru analiz etmek mecburiyetinde.

Sonuçta hiçbir iş rekabetsiz değil.

Kurduğun işte rakiplerinin ne  yaptığını bilmek, bu yolun nereye gideceğini görmek çok önemli.

Herkesi dinlemek çok önemli.

Bizim toplumumuzda bir zayıflık bu dinlemek.

BŞ:
Şunu tavsiye eder misin ; mezun olur olmaz önce kendi işi mi yoksa bazı şirketlerde işi görüp öğrenip, sonradan mı?

DG:
Ben mezun olanlara şunu diyorum; sakın ilk iki sene gidip babanızın işinde çalışmayın.

Bu çok yanlış bir şey.

İlişkileri bozar kötü şeyler çıkartır.

Diğer taraftan da girip bir şirkette çalışıp o şirketteki incelikleri öğrenip o şirkete yarım ilişkili  yerde açılım bulmak düzgün bir yaklaşımdır.

BŞ:
Basın dünyasında çok sık karşılaştığın ve hiç hoşuna gitmeyen etik dışı davranış nedir?

DG:
Eline kalemi alan bunu hakaret silahı olarak kullanıyor.

Bu çok yanlış.

Basında topluma yön gösterecek unsurlardan biridir.

En önemlisi bile olabilir. Bir de mesela gazetelerde tiraj önemli.

Tirajı çok yükseltebilirsin.

Magazin sayfası 5 sayfa olabilir, spor sayfası 15 sayfa olabilir ama gazete insanlara bir yön göstermesi lazım.

Konuşulan şeylerin hangisi doğru, hangisi doğru değil bu konuda bir fikir üretilmesi lazım.

En kötü gazetede bile felsefi şeyler yazan bir tane yazar vardır.

Dürüst yaklaşan, dengeli yaklaşan bir yazar vardır.

Onların sayısını çoğaltmamız lazım medyada.

BŞ:
En son Deniz Gökçe ne zaman gülmüştü. Kahkahalar atmıştı.

DG:
Dün akşam.

BŞ:
Kim güldürdü sizi.

DG:
Bir arkadaş grubu ile Ankara'daydık iş için, sonra onlarla birlikte yemeğe gittik, eski arkadaşlarımla dönüyorsun 15-20 yaşına.

BŞ:
Deniz Gökçe en son ne zaman  ağlamıştı?

DG:
Bir öğretim üyesi arkadaşımın cenazesinde ağlamıştım. Ben biraz sulu gözlüyüm.

BŞ:
Akreplerde olabilir o. Ben de akrebim çünkü. Benim 8 Kasım

DG:
Benim 5 kasım. Akrep burcunun yanında Gaziantep  kromozonları var.

BŞ:
Bir Merkez Bankası  başkanının  yapmaması gereken bir şey söyler misiniz?

DG:
Bence Türkiye bu açıdan  şanslı.

Bizim çok farklı Merkez Bankası başkanlarımız oldu.

80 öncesini bilmiyorum tabii, Amerika'daydım.

Ondan önceki 10 sene de öğrenciydim.

Mesela Yavuz Canevi gibi, Zekeriya Yıldırım gibi insanlar bu işi büyük falsolar yapmadan yapmışlardır.

Rüştü Saraçoğlu  uluslararası bir boyut getirmiştir.

Eskiden Merkez Bankamız  içeriye dönüktü.

Bülent Gültekin Bey çok kısa oldu ama çok karambol bir dönemdeydi.

Söz dinlemedi, ben ona gitme dedim  dinlemedi.

4 ay çalıştı 94 krizinde bırakmak zorunda kaldı.

Ondan sonra çok uzman diye tavsiye edemeyeceğim insanlar geldi. Yaman Bey'den bahsedeyim.

BŞ:
Yaman Törüner. Gazi Erçel sonra galiba.

DG:
Gazi Erçel çok şansızdı.

Gazi Erçel'in döneminde finans kesimi azıtmıştı.

Demirbank'ı söylüyorum.

Gerçi orada yapılacak şeyler vardı .

Gazi'nin önünde engel olarak Stanley Fischer vardı.

Gazi  düzgün insandır.

Yanlış tarafı yoktur.

Ama Stanley Fischer bize kur çapasını yaptırması epey problem yarattı. .

BŞ:
Yaman Törüner'in zamanındaki eksiklik neydi?

DG:
O konuya girmeyeyim ben. Yaman Törüner konusuna girmiyeyim ben.

Ama bir Merkez Bankası başkanının oradan borsaya geçip, borsadan onu bunu dağıtması yanlış bir şey!

Kıyakçılık.

Merkez Bankası Başkanı "kıyakçılık"  yapamaz.

Bütün bankalara  eşit olması lazım.

Bir Merkez Bankası başkanı bir banka sahibinin evinde kirasız oturamaz.

BŞ:
Türkiye'de "etik kodu" yeni moda oldu.

Şirketler etik kodu yazalım  ama bu tip şeyleri de pek gündeme getirecek şekilde yazmıyorlar.

Çok genel. "Müşteriye saygı gösterilir" gibi genel.

DG:
Aslında senin baban, annem, onları anne babası, benim babam, annem iki kuşak evvelki  insanlar müthiş etiğe bağlı insanlar.

BŞ:
Ahilik kültürü varmış.

DG:
Yanlış yapmamaya dikkat ederlerdi.

Şimdi para, araba, ev, yat , kat bunlar önem kazandığı için değerler değişti.

Bu da kentselleşmenin çok hızlı olmasıyla çok ilişkili.

Demin dedim ya 50 milyon insan 50 senede birden bire kırdan kente göç ediverdi.

Kent usullerini bir sonraki kuşak öğrenecek.

Ben Bahçeşehir üniversitesinde görev yapıyorum.

Bahçeşehir de full time.

Öbür okula da  yaz okullarında master dersi veriyorum.

Görüyorum çocuklar esnaf çocukları.

Ve onların yetiştirildiği değer yargıları ve kendilerinin o değer yargılarını ne kadar aldıkları konusunda şüphelerim var.

Bugün mesela ben futbol maçında çok dirsek yerdim, fiziki  mücadele ederdim.

Bugün üniversitede asansöre binsem futbol maçı kadar dirsek yiyorum.

Asansörden inmeye çalışırken , beş kişi asansöre biniyor.

Anlatılmamış.

O kadar dramatik söylemek istemiyorum bu öğretilmemiş.

Bu işler sırayla. Sen de bir gün asansörden çıkacaksın.

Sen de bir gün yaşlanacaksın.

Sırayla bu işler.

BŞ:
Deniz Gökçe'yi başbakan yapsalardı gençliğin işsizliğini nasıl önlerdi.

Şuan da gen işsizlik Türkiye'de çoğalıyor.

DG:
Bu bizim ciddi bir eğitim sorunumuz olduğunu gösteriyor.

Türkiye'de iyi bir üniversiteye giden, iyi bir meslek okuluna giden ve lisan bilen hem iyi bir meslek öğrenir, hem de iyi bir yaşam standardına ulaşır.

Esas sorunu olanlar tabii ki kendilerini bir mesleki başarıya götürecek tecrübeyi ve eğitimi almamış olanlar.

Üniversitelere baktığınız zaman öğrencilerin içinde yüzde 10 her yerde  iyi öğrenci olur.

Onlar zaten burslu gelirler.

Yüzde 20  iyi öğrenci kategorisine girer.

Yüzde 70'in hedefleri yanlış. Sadece diploma istiyorlar.  

Eğitim İngilizce, bir de İngilizceyi bilmedikleri zaman hocanın işi çok zor.

İngilizce ders veriyorsun, öğrenci İngilizce iyi bilmiyor.

İngilizce not veriyorsun, makale veriyorsun, İngilizce anlatıyorsun, hemen peşinden bir Türkçe özet yapıyorsun.

BŞ:
Başka türlü anlamıyorlar.

DG:
Çocuklarında kabahati değil, aslında onların o İngilizce okulu olmaması lazım ama İngilizceyi de öğrenmek istiyorlar.

Bütün vakıf üniversiteleri İngilizce.

O zaman eğitim darbe yiyor.

Bak ben ne yaptım?

Ben en sevmedikleri dersleri veriyorum, ekonomi, istatistik. İstatistik kitapları Amerika'dan , İngiltere'den geliyor, 600- 700 sayfa.

Hayatta okuyamazlar. 200 sayfanın üzerinde kitap koydum kenara.

Çok önemli bir konuda o bölümü fotokopi olarak veriyorum öğrencilere.

Bütün konuyu sınıfta anlatıyorum öğrencilere, sınav yaparken sınavda sınıfta çözdüğüm çok sayıda problemden benzeri problemleri soruyorum.

Dolayısıyla derse gelen, dersi dinleyip no talan, çok başarılı oluyor.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Şimdi siz olsaydınız ne yapardınız?

Ben size bir etik vaka hazırladım.

Hayali bir vaka bu.

Onu önce size okumak istiyorum.

Ondan sonra soracağım, bu durumda siz olsaydınız siz ne yapardınız? Diye .

Benim hazırladığım hayali vaka şöyle:

Sedat Bey, hedeflerini tutturup yükselmek isteyen bir banka şube müdürüdür.

Kredi hedeflerini tutturmak için bir diyaliz merkezine diyaliz makineleri alması için kredi verilecektir.

Bunu yaparsa hedefleri tutacaktır.

Genel müdürlük şube müdürünün yaptığı kredi teklifini bir şartla onaylar.

Der ki:

"Kredi alınacak diyaliz makinelerini teminat olarak banka lehine rehin alacaksın. Ancak öyle kredi veririz."

Tamam der şube müdürü  kredi verilir, makineler rehin alınır, diyaliz merkezi çalışmaya başlar.

Bu makine sayesinde onlarca hasta orada yararlanır.

Hayata tutunur bu hastalar.

Gel zaman git zaman işler bozulur, bu diyaliz merkezi  faizlerini ödeyemez duruma gelir.

Banka tolerans gösterir, ek süre verir, faiz düşürür  ama bir türlü olmaz.

Banka krediyi kanuni takibe verir.

Avukatlar hacizli makineleri alıp satmak için diyaliz merkezine baskın yaparlar.

Hastalar makinelere bağlanmış yatıyorlar.

Haciz memurları makinelerin fişlerini birer birer çekmeye başlar. Hastaların yakınları yalvarmaya başlar.

Bir çocuk şöyle haykırır:

"Ne olur makineleri almayın. Annemin hayatı bu makineye bağlı"

Bir anne şöyle söyler:

"Ne olur makineyi bırakın, kızımı öldürmek mi istiyorsunuz?"

Bu durumu yaşayan haciz memurları bir anda dururlar, cep telefonlarına sarılır, şube müdürü Sedat müdürünü ararlar.

"Ne yapalım?" diye Sedat Bey'e sorarlar.

Sayın Deniz Gökçe , siz şube müdürü Sedat Bey'in yerinde olsaydınız bu durumda siz ne yapardınız?

DG:
Sedat Bey'in düzeyinde de bir şey yapılabilir, bankanın düzeyinde de bir şey yapılabilir.

Sedat Bey o diyaliz merkezinin  neden kötü duruma düştüğünü anlamışsa, onu başka bir diyaliz merkezi işletebilecek bir şirkete veya kişiye devredilmesini sağlayabilir.

Oradaki hastaları, çok faydası olan sosyal kurumu kurtarmak için.

Eğer bu mümkün olamıyorsa, sen de banka yöneticiliği  yapmış birisin, kaç tane diyaliz merkezini satın aldı banka?

Çok almışsınızdır değil mi?

Bu sosyal olarak çok faydalı bir şey. İnsanların sağlığı ile ilişkili , kurtarılması gereken bir şey.

Devlete bile satılabilir, bir devlet bankasına.

BŞ:
Makinelerin fişlerini çekmemek lazım.

Onu bir teminat diye görmemek lazım.

İlk baştan o teminatı alırsan bil kağıt üzerinde alıyorsun.

Onu fiilen uygulayıp , makineleri sökmek.

DG:
İcrada gelen insanlar bir eve girip evdeki insanlara baktılar mı, anneanne yerde yatıyor, öbür çocuk okula gidemiyordur.

Yapamazsın icrayı. İcra memurlarının işi ne zordur.

BŞ:
Sedat Bey'in yerinde siz olsaydınız derdiniz ki: "Bırakın  şuanda geri gelin, biz başka bir çare düşünelim"

DG:
Evet.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Şimdi çubuk oyunu.

Oyunlarımız bitmiyor.

Ben size bu kutunun içinde çubuklar getirdim.

Her çubuğun üzerine de güzel söz yazdım.

Bir tane çubuktan çekelim, üzerinde ne yazıyor diye bakalım.

DG:
" Şefkat ve merhamette güneş gibi ol" Etrafa ışık saç .

Şefkatli ol, merhametli ol ve bunu yaygın bir şekilde yaygın bir şekilde yap.

BŞ:
Bir tane ben çekeyim sizin şansınıza.

"İyi çalışmaların çoğu biraz daha çalışmamak yüzünde ziyan olur ."

DG:
Doğru bu laf. Sonunu getirmemiş oluyorsunuz.

Bir şey başlarsınız , emek harcarsınız, sonuna gelirken, öldüm bittim,

BŞ:
Aslında sonuna gelmişsiniz değil mi?

DG:
Bir adım daha atılsa bitecek.

BŞ:
Son olarak siz çekin.

DG
: "Sen de en iyi ne ise, dostuna ondan ver" Yapıyoruz bunu. Herkese kitap veriyorum.

BŞ:
Kitap okumayı seviyorsun.

DG:
Her bulunduğum üniversitede , Boğaziçi, Bahçeşehir ve Amerika'da ki üniversitelerde hiç bir hocanın odasında benim odadakinden fazla  kitap yok.

Çok fazla kitaplarla ilgilenirim ben.

Benim sadece akademik kitaplar değil, biyografi  kitaplarla da ilgilenirim ben. 250- 300  tane büyük adamın biyografisini okumuşumdur.

BŞ:
O kadar güzel bir şey söyledin ki.

Ben de Türkiye'de gençler kitap okumuyor diye kitap okumayı sevdirmek, genişletmek ve yaygınlaştırmak için Herkese Her Yerde Kitap vakfı kurduk.

O vakıfta çalışmalar yapıyoruz kitap okumayı sevdirmek için.

Hazır böyle bir şey söylemişken ben seni

Herkese Her Yerde Kitap vakfımızın danışma kuruluna istiyorum.

Kabul eder misin?

DG:
Tamam yaparız. Ayrıca da çok sayıda kitap verebilirim size.

BŞ:
Ne güzel. Çok iyi olur. 

Herkese Her Yerde Kitap Vakfı'nın Danışma Kurulu Üyeliğine hoşgeldiniz.

BŞ: Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Şimdi torba oyunu.

Torba oyunumuzda da yine Kulağınıza küpe olsun kutumuza bir torba yerleştirdim.

Harfler var.

Bakalım bir harf çekin hangi harf çıkacak?

DG:
"V"

BŞ:
Bu harf ile doğru olmayan , kötü bir davranış, doğru olmayan bir davranış  düşünebilir miyiz?

DG:
Bir hoca için  öğrencisine sinirlenip sen vasıfsızsın demek çok kötü bir şey.

BŞ:
Aşağılamak oluyor, küçümsemek oluyor.

DG:
Yol göstermek lazım, şunları yapman lazım demek lazım. Pozitif bir şey vatanperver olmak.

BŞ:
Ne yapması lazım gençlerin vatanperver olması için.

DG:
Ben gidiyim Amsterdam'ı gezeyim demekten daha çok ülkemin Güneydoğu'su bayağı problemli bir yer.

Oradaki insanlar benim İstanbul'da yaşadığım gibi yaşıyor mu?

Ben bunu kızıma çok empoze ettim ama arkadaşları ile birlikte gittikleri için yapamıyorlardı. Onlarda Uludağ , Antalya, Çeşme'ye gidiyorlardı.

Güzel de bunun Şırnak'ı var, Van'ı var, Ağrı'sı var.

BŞ:
Vatanı sevmek için yapılacak bir sürü şey var.

DG:
Zaten tanısa yapılacak bir sürü şey var.

O kadar tarihi şey var ki, onları gidip gördüğü zaman farklı bir şekilde bakacak.

İnsanların yaşamlarını anlayacak.

İnsanların nasıl yaşadığını bilmiyoruz ki, ancak oraya gidince.

Bir kere gittim, Garanti Bankası insanları konuşma yapmaya götürüyordu. Köylerin hepsinde beyaz kasalı kamyonlar var.

Niye her köyde aynı kamyondan var diye sordum.

Benzin alıyorlar ya İran'a gidip.

Normal kamyonun deposu 400 litre alırmış, Ford bir tane kamyon yapmış 900 litre alıyormuş, iki defa gidip gelmek yerine bir defa gidip yaşamı sağlıyorlarmış.

Bunu bilmediğin zaman toplumun sorunlarını anlayamıyorsun.

İstanbul'da böyle bir sorun yok ki.

BŞ:
Türkiye'yi tanımak gerekiyor. Bir tane de iyi bir şey için çekelim bakalım. Hangi harf?

DG:
"C" Cesur olmak gerek . Bazı şeyleri yapabilirim ben deyip girişmek.

BŞ:
Risk almak mı?

DG:
Risk almak. Ben anlattım kendimi Amerika'da bursumu ödeyemedikleri zaman gidip lokantada komilik yapmıştım.

BŞ:
Akıllı  risk almak diyorsun değil mi? Camı aç, atla gibi şeyler değil.

DG:
Cesur olmak demek , emek verirsem bunu yaparım diye düşünmek.  

BŞ:
Gençlere nasıl aşılayacağız bunu? Öğretilecek bir şey midir bu?

DG:
İkaz edebilirsin, bunu yaparsan iyi olur, daha başarılı olursun.

Ben mesela çok problemi olan çocuklar gelirler, samimi bir şekilde "Hocam, ben bunu anlayamıyorum, delireceğim " der.

"Yarın sabah 8 'de gel, ben 11'e kadar boşum sana 3 saatte yol göstereceğim" derim.

Ona olaya nasıl bakması gerektiğini anlatırım.

Kopya vermek gibi değil.

Ne yapması gerektiğini anlatırım, çok memnun olurlar.

Öyle çok kaba tabir hayat kurtardığım öğrencim vardır.

Öğrenciye nasıl bakamsı gerektiğini gösterdiğinde öğrenci yapar.

Bir de senin ilgilendiğini bilmesi.

Bir tane istatistik hocamız vardı.

Ortalama ve standart sapma hesaplanıyor, sınav yapılıyor.

Problemin çözülmesi için 30 tane rakam vermiş ortalaması bulunacak.

4 tane rakamın ortalamasını ve standart sapmasını bulmak aynı şey.

Bu hocanın dersinden öğrencilerin iki bölü üçü F alırdı.

Ben geldim öyle olmaz bu işkence dedim.

BŞ:
Yöntemini öğrense yeter.

Bülent Şenver'in Odasında Sayın Deniz Gökçe ile birlikteyiz.

Şimdi bir kelime bir cümle oyunu.

Ben size bir kelime söyleyeceğim, onuna ilgili aklınıza gelen bir cümleyi söyleyeceksiniz.

Kelime" hoşgörü" cümle?

DG:
Hoşgörü bir insana verilebilecek en büyük hediyedir.

BŞ:
Kelime "etik" cümle?

DG:
Etik, çok iyi bilinmeyen ama ok çok çok iyi bilinmesi gereken bir şeydir.

BŞ:
Kelime "aşk" cümle?

DG:
Her gence çok faydalıdır.

BŞ:
Kelime "zenginlik" cümle?

DG:
İyi yönde kullanırsanız daha iyi bir hayat yaşarsınız.

BŞ:
Kelime "mutluluk" cümle?

DG:
O sizin ürettiğiniz bir şey mutluluk.

BŞ:
Kelime "evlilik" cümle?

DG:
Belki de en zor yaşam tarzı.

BŞ:
Kelime "itibar" cümle?

DG:
İtibar başkalarının sizi takdir etmesi demektir ama itibarlıyım diye de yapmamanız gereken bir sürü şey vardır.

BŞ:
Kelime "para" cümle?

DG:
Para gereklidir ama düşündüğünüz gibi bütün sorunları çözmez.

BŞ:
Kelime "kitap" cümle?

DG:
Kitap kutsaldır.

BŞ:
Kelime f"utbol" cümle?

DG:
İyi bir spordur. Düşmanlığa götürmeyelim.

BŞ:
Kelime "basketbol" cümle?

DG:
Basketbol biraz daha zor bir spordur. Çocukları çok erken başlatmayalım.

BŞ:
Kelime "Atatürk" cümle?

DG:
Söylenecek bir şey yok Atatürk için.

BŞ:
Kelime "Türkiye" cümle?

DG:
Türkiye zaman zaman zor günler yaşıyor ama bunları atlatıyor.

BŞ:
Kelime "Deniz Gökçe" cümle?

DG:
Deniz Gökçe Ankara'dan 4 saatte geldi uçakla. 

Türk hava yollarının küçük bir sürprizi oldu.

Biz Bülent Bey ile neredeyse 35 senelik dostuz.

Hem onun yaptığı bankacılık işind,  ben de Yapı Kredi de çalışmıştım yönetim kurlunda .

Hem de Boğaziçi üniversitesinde ders verdik.

Kıymetli bir meslektaşım hem arkadaşım.

BŞ:
Tekrar çok teşekkür ediyorum.

Eksik olma.

Bülent Şenver'in Odasında Sayın Deniz Gökçe ile birlikteydik.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda yine birlikte  dileğiyle.

Tecrübeleriniz ve zenginlikleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.



.



.


.



.



.


.



.



.



.



.


.
DENİZ GÖKÇE Bülent Şenver'in Odası TV Programı


.
.

Prof.Dr.DENİZ GÖKÇE Bülent Şenver'in Odası TV Programı



Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org