Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

JCI Junior Cahamber International Başkanlar Toplantısı
28.01.2016
Okunma Sayısı : 11407
Oy Sayısı : 4
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,01
Verdiğiniz Puan :
 

 

JCI Junior Cahamber International - Uluslararası Genç Liderler ve Girişimciler Derneği  Başkanlar Toplantısı

JCI Uluslararası Genç Liderler ve Girişimciler Derneği Türkiye 2016 Başkanı Sayın Özge Özkan Kızanlık ve Antalya Şubesi Başkanı Sayın Beytullah Aksoy JCI yeni başkan adaylarına bir konferans vermek için beni Maltepe Üniversitesi Oteline davet ettiler.

JCI Başkan adayları ile tecrübelerimi paylaşmak için davetlerini kabul ettim.

Sunumumu sizlerle paylaşıyorum.

.
.

 izlemek için  

.
.

 dinlemek için  

.
.

 Bülent Şenver Sunumu "Girişimcinin Büyüme Stratejileri"

.
.

JCI Junior Cahamber International Başkanlar Toplantısı

Bülent Şenver Konferansı

Konu: Girişimcinin Büyüme Stratejileri

Deşifresi

JCI:
Hoşgeldiniz. Bu cumartesi günü konuğumuz Bülent Şenver Hocam.

Hocam diyorum çünkü yedi yıl sonra benim için de tekrar buluşma fırsatı oldu.

BŞ:
Niye tekrar?

JCI:
Neden tekrar? Boğaziçi Üniversitesinde efsaneleşmiş hocalar vardır.

Bülent Hocamız da Banka Yönetimi konusunda efsaneleşmiş Hocalardan birisidir.

BŞ:
"A" vereyim diye öyle söylüyor.

JCI:
 Ben "BB" ile geçmiştim "A" ile geçememiştim.

Kendisi iki yıl üst üste Türkiye'de yılın bankacısı seçilmiş birisidir.

Finans sektöründe pek çok kişi kendisini yakından tanır.

Bugün de bizimle birlikte olmasını özellikle istedik.

Kendisi de sağolsun bizi kırmadı.

Bizimle bir arada olmak istedi.

Çünkü Bülent Hocam sadece bir bankacı değil, aynı zamanda pek çok aktif STK da görev almış ve yöneticilik yapmış.

Masalarınız da Bülent Hocamın CV'si de koyduk, özgeçmişini görebilmeniz bakımında.

Türk Amerikan İş Adamları Derneği'nde yöneticilik yapmış birisi.

Başkanlık ve hatta Avrupa'da ki hazinesini yürütmüş birisi, Türk Amerikan İşadamları birliğinin.

Bunun yanında şuanda da Herkese Kitap Vakfı var. JCI Kadıköy şubemiz yakın zamanda 5.000 kitap topladı, o şubede de ortak çalışmış oldukları Herkese Kitap Vakfı'nın da başkanlığını yapmakta kendisi.

Ben sözü fazla uzatmıyorum.

BŞ:
Bir kızı var, adı Nil.

JCI:
Nil benim iki alt dönemimde , Boğaziçi İşletme de , şuanda halahazır da P&G'da çok başarılı bir marka yöneticisi olarak pazarlama bölümünde çalışıyor.

BŞ:
Bekar olduğunu da söyle.

JCI:
Ben de bekarım hocam. Çok teşekkür ediyorum Hocam, sözü size bırakıyorum.

BŞ:
Sizinle birlikte olmak çok heyecanlı bir şey.

Niye heyecanlı JCI olduğu  için ayrı bir heyecan, genç olduğunuz için ayrı bir heyecan.

Böyle öğrencilerim olunca daha da farklı bir heyecan oluyor  benim için.

Ben iş  hayatıma Londra'da başladım.

Çünkü benim yaptığım meslek o tarihlerde Türkiye'de yoktu.

Arthur Andersen Londra ofisine gittim. İşe başladım. Bağımsız dış denetim. Şuanda var.

Price Waterhouse Coopers, , KPMG, gibi şirketler var.

O tarihte Türkiye'de olmadığı için oraya gittim.

İlk işim bağımsız dış denetçi.

Bilanço gelir tablonuzu  alıyorum, uluslararası denetim standartlarına göre inceliyorum, uluslararası muhasebe ve raporlama kurallarına uygun mu ? değil mi?

Diye bakıp eğer uygunsa şirketteki mali tablolar bu şirketin mali durumunun uluslararası muhasebe prensiplerine uygun olarak layıkıyla  doğru  olarak gösteriyor deyip, imzalayıp, raporu size veriyorum.

Böyle yapa yapa tükürük bitti bende.

Tam 11 yıl orada çalıştım.

Tesadüf tabii, bir banka denetimi geldi bana verdiler, ikinci bankayı ben, üçüncü bankayı ben, ondan sonra banka uzmanı oldum orada.

Her banka gelişinde bana verdiler, 25 bankayı denetlemiş oldum.

Yine bir bankayı denetleme sırasında  bankaya gittim, banka müdürü, imzalamadan önce raporu ona anlatmak için, şöyle bir rapor imzalayacağız diye anlattım, anlattım,  banka müdürü

"Bülent Bey, madem ki bu işi siz çok iyi biliyorsunuz masanın bu tarafından, beni gösterdi, bu tarafına geçip bu işi bu bankada düzeltmek ister misiniz?"

bu bir iş teklifi oldu. "Bu maksatla gelmedim ama bir değerlendireyim" dedim.

Sonradan değerlendirdim o tarihe kadar bana masa masaymış.

Hiç düşünmedim karşı tarafı var.

Ama doğru diyor dedim ben masanın ukalalık tarafında oturmuşum senlerdir, senin şuyun yok, bu  eksik, diğer tarafta sırtıma hiç yönetici sorumluluğu almamışım. Artısını bu kefeye koy, eksisini bu kefeye koy, acaba ne yapsam diye bir karar al, başarılı mı oldum, başarısız mı oldum .

Hiç bunu yaşamamışım.

Devamlı bir yerden uluslararası muhasebe prensiplerini çek, direktif 21'i oku, yurtdışı kredi ile temin edilen ve satın alınan bir makinenin kur farkları aktifleşilir mi ?

Gider mi yazılır?

Yazıyor orada ne yazılacağı.

Oraya bak, bunlar ne halt etmiş diye bak, yanlış yazmışlarsa hemen raporuna yaz, yanlış yazmışlar diye.

Ben ne kadar uzun sene çalışsam da orada mesleğimi değiştireceğim ve bankacı olacağım dedim.

O bankaya genel müdür yardımcısı oldum.

İki sene sonra genel müdür aradı beni, seni Mehmet Emin Karamehmet çağırıyor dedi.

Gittim.

Çok az konuşur, basınla çok  ilişkisi yoktur.

Gittim, baktım orada bir masa duruyor, ben bu masaları biliyorum, yine bir şey olacak dedim. Oturdum, çok az konuştu .

"Bülent Bey yarın saat 3'de bankaya gelirseniz yönetim kurulumuz var sizi bankada genel müdürü olarak önermek istiyorum."

Geliyorum dedim kimseye sormadan.

Gittim ertesi gün orada genel müdür olarak oylama yapıldı, Bülent Bey'i kabul edenler, herkes el kaldırdı.

Etmeyenler, kimse kaldırmadı. Şap şup yaptık.

Biliyorsun hayırlı uğurlu olsun öpücükleridir.

O tarihte ben kaç yaşındaydım? Yaş 35.

Yolun yarısı eder ama 35 yaşında genel müdür olmak o zamanlar mümkündü de, artık mümkün değil.

O dönemler bankacılıkta kredi kartlarının  yeni çıkmaya başladığı yıl, bireysel bankacılık yoktu, yeni başlamış oldu.

Bankacılığa fiilen adım attım, masanın öteki tarafına geçtim.

Eğitim konusunda 1984 yılından beri Boğaziçi Üniversitesinde ders veriyorum.

Ondan başkan benim talebem oldu. BB almış, tekrarlıyorum kayıtlara geçsin.

Fena değil BB; A olmasa da.

BB'nin üstü AA var. Ama yeni açıldı,  Erzurum PC'yi  bırakıp Antalya'ya gelip inşaat işine başladıktan sonra Allah yürü kulum dedi ona.

26 tane gökdelen dikti orada.

Devam ediyor işleri, daha da iyi olsun inşallah.

Eğitime de öyle başlamış oldum ben.

Haftada üç saat ders veriyorum.

Gençlerle paylaşmayı seviyorum.

Şuanda ne yapıyorum?

Zamanımın yüzde 30'unu üniversitelerde gençlerle ve sivil toplum kuruluşlarına harcıyorum.

İki tane sivil toplum kuruluşu kurdum.

Bir tanesi Etik Değerler Merkezi Derneği diye.

Türkiye'nin etik anlayışı bilincinin oluşturulması, geliştirilmesi için gençlerle yapılan çalışmaları yol gösteren bir dernek.

Onun kurucu başkanıyım.

Şuanda kurucu onursal başkan.

Hepiniz başkansınız ya.

Buraya ben geldim, başkan, başkan, başkan, başkan olmayan kimse yok mu?

Diyorum.

Yok diyorlar.

O zaman bende başkanım dedim.

Ben de Türk Amerikan İş Adamları Derneği Başkanı, TÜSİAD Bankacılık Komisyonu Başkanı, Herkese Her Yerde Kitap Vakfı Kurucu Genel Başkanıyım.

Başkan başkan olmuyor, bir de genel kelimesi koydurdum.

Genel Başkanı.

İyi olmuş mu?

Bir tanesine de Onursal dedik, Etik Değerler Merkezi Kurucu Onursal Başkanı.

Vaktimin yüzde 30'u oraya gidiyor.

Üniversitelerde Boğaziçi Üniversitesinde dersim var, Bahçeşehir Üniversitesinde dersim var, Bilgi Üniversitesinde dersim var, Kültür Üniversitesinde dersim var.

Pazartesi  Salı günleri ben yokum, üniversitelerdeyim.

Sabah 7 'de çıkıyorum evden, akşam 10'a kadar üniversiteleri dolaşıyorum.

Diğer Toplantılarımı salıdan sonra Çarşamba, Perşembe, Cuma .

Danışmanlık yaptığım yerlere veya bazı şirketlerin yönetim kurulundayım, denetim kurulundayım, icra kurulundayım, onlara da o tarihlerde yapıyorum.

İstediğim işleri yapıyorum, sevdiğim şeyleri yapıyorum.

Sevdiğim sizler gibi bir davet olunca da niye olmasın deyip, hafta sonumu sizlere ayırıyorum.

Nil soruyor;

"Baba nereye gidiyorsun?"

"JCI' a gidiyorum" diyorum. 

"Onlar da kimmiş?" diye soruyor. 

"Sen nasıl bilmezsin? Gencecik kızsın. Onlar Junior yani gençler" diye cevap veriyorum. 

"Daha bekarsın. Gel seni de JCI'a götüreyim" dedim.

"Ben kendim bulurum sana ihtiyacım yok" dedi.

Bu konuda gençler lider yetişiyorlar.

Bu tip birliktelikler insanı mutlu ediyor, daha da zenginleştiriyor.

Sizlerle bilgilerimi paylaşacağım, buradan daha zengin olarak çıkacağım.

Zenginlik sadece para ile olmuyor değil mi?

Ruh zenginliği, beyin zenginliği, benim de zenginliğim bu.

Başkaları bana soruyor, oraya gideceğine tenise gitseydin,

Kalamış Parkında oturuyoruz, arkadaş beni oradan geldi aldı.

Yata binsen açılsan hava çok güzel diyorlar.

Hayır, sen ondan hoşlanıyorsan sen tenis vur ama benim hoşlandığım bu iş .

Buradan daha zengin bir şekilde ayrılacağım.

Elimde niye bunu tutuyorum?

İstiyorum ki sizler buraya şahsi mail adreslerinizi yazın, daha sonra ben yeni paylaşımlar yaptığımda şahsi mail adreslerinizi kullanayım.

Bana verilen konu gelişicilerin büyümesi.

Buradaki stratejiler.

Aslında büyüyebilmek için stratejik düşünmek şart.

Stratejik düşünmediğiniz takdirde büyüme sağlıklı olmuyor.

Nerenizi büyüteceksiniz?

Ciroyu büyüteceğim.

Bir dakika dur.

Önce ciroyu mu büyütmeli.

Bazı işlerde ciro büyüyünce zarar büyüyor.

Önce nereni büyüteceksin, bir strateji belirleyeceksin.

Nereni büyütmek  iyidir?

Stratejik düşünme son derece önemli.

Büyüme stratejilerinde önce ben şunu  aktarmak istedim.

Zor şeyler değil bunlar ama bir felsefeniz olsun hayatta.

Bir hayat felsefeniz olsun, bir girişimci felsefeniz olsun.

Bu girişimci felsefesi çok önemli.

Büyüme yoluna çıkarken büyüme felsefeniz nedir? Diye.

Ne pahasına olursa olsun büyüyecek misin?

JCI:
Evet.

BŞ:
Evet diyor. Kötü yola düşme pahasına mı?

JCI:
Hayır. Stratejilerim var sonuçta.

BŞ:
Tekrar soruyorum. Ne pahasına olursa olsun büyümek mi strateji?

JCI:
Hayır.

: İlkelerim doğrultusunda, prensiplerim doğrultusunda, o doğru yoldan ayrılmadığım sürece bu şekilde büyümeyi evet diyorsun.

Öyle ifade etmiş oldun. Bu felsefeyi de ikiye ayırdım ben.

Bir tane felsefe var hayatta.

İş adamlarında çok gördüm ben, önce para kazanmam hırsları var, ondan sonra yolunu çiziyor ve gidiyor.

Önce para , önce para.

Önce para mı?

Aşk mı?

JCI:
Aşk

BŞ:
Aşk dedi. Bekarsın galiba?

Önce aşk diyen bekardır.

Önce para diyenler var, önce itibar diyenler var.

Ben gençlere bunu sorduğumda önemli bir bölümü önce paraya el kaldırıyor.

Bu hayat felsefesinde önce para diyen muhakkak ne pahasına olsun para kazanacağım diye etik değerlerden taviz verebiliyor.

Önce vermeyeceğim diye yola çıkıyor ama aklında hep para para olduğu için vermeyeceğim, vermeyeceğim, sonra ufacık versem ne olu?

Bir kerelik yapıyorum ki  ne olur?

Ucundan acık.

Ucundan acık ama sünnet oldun kardeşim.

Sünnetsiz var mı aramızda?

Güldüreyim diye söylüyorum bunu.

Yemekten sonra iş zordur.

Biraz neşelenelim.

Etik dışı muhakkak bir şeyler yapmaya başlıyorlar.

Öyle ya da böyle.

Ya sözünü tutmayarak, ya birinin haksız yere bir şeyine el koyarak.

Bir şeyler oluyor muhakkak.

Paraya kavuşuyor kerata.

Paraya kavuştuğu zaman da para kendisine bir itibar getiriyor.

Bir güvenilir hale geliyor.

Parayla güçleniyor.

Gücü kazanıyor.

Sonun da da itibara kavuşuyor.

Para ile itibar elde ediliyor mu? Ediliyor.

Dergilere kapak oluyorsunuz,Platin dergisine, Forbes dergisine.  ön sıralarda size protokolde yer ayırıyorlar.

Sadece Türkiye'de değil, bazı ülkelerde de  itibar sahibi oluyorsunuz.

Diğeri ise zavallım uzun yolu seçiyor.

Uzun yol önce itibar kazanayım.

İtibar kazanmak için tabii ki etik değerlere, iş ahlakına önem vermek lazım.

Öylelikle saygıdeğer bir insan oluyor, güvenilir bir insan oluyor, gücünü elde ediyor ve daha sonra paraya kavuşuyor.

Ben ilk başta para için yola çıkmamıştım ama sonunda o itibarlı kişi para kazanıyor.

O itibarı ona belirli bir mevkii sağlıyor, belirli bir iş imkanı sağlıyor.

Hangisini seçersiniz?

Niye seçersiniz?

Dediğimde gençlerin yarısı parayla felsefe diyorlar.

Ben onlara kızmıyorum.

Para diyenler de bir yoldur diyorum.

Ben sizi zorlayamam illaha etik olun .

Hayat sizin, ilkeler sizin, sizin nasıl vicdanınız rahat edecekse öyle yapın.

Ben sadece kendi bildiğim doğruları size söyleyeyim, ben ne yaptın onu anlatayım.

Seçim sizin.

Ben niye birinci yolu değil de itibar olan ikinci yolu seçtiğimizi söyleyeyim size.

Çünkü ben gökdelenimin temeline  itibarı koymuşum.

Temelim sağlam.

Diğer arkadaş temeline para koymuş.

Para gelip geçici bir şey.

Paralar kaybolabiliyor.

Biz çok işadamı gördük geçmişte oydu, buydu paralar yok oldu.

Temelinde para olduğu için bunun binası birden bire çöküyor.

İtibarını parayla satın aldı çünkü.

Ama siz itibarınızı parayla satın almamışsınız.

Onun için siz para kaybedebilirsiniz.

Siz para kaybettiğiniz zaman sizin sadece çatı katınız  kaybolur.

Siz çatı katınızı tekrar yerine koyabilirsiniz.

İtibarınız temelde duruyor sizi.

"Öyle mi hocam?" deyip inşallah etkili oluyordur onlara.

Dolayısıyla girişimcide büyüme felsefesi.

Tabii ki ben para önemsiz demek istemiyorum.

İlkeleriniz olsun, prensipleriniz olsun, bu felsefede doğru yolda , ahlaki hedefleri belirleyin.

Diğeri gelip geçici çünkü.

Sürdürülebilir büyüme olmaz.

Gelip geçici büyüme olur.

Biz  sürdürülebilir bir büyüme istiyoruz.

Zik zak da olmasın. Bir öyle, bir böyle sonra çakıl yere olmasın.

Sizin uçağınız sürekli yükselsin yükselsin .

Bir yere kadar gelebilirsiniz, olabilir, ondan sonra Allaha şükür deyip, çünkü herkes oralara çıkamıyor.

Mehmet Emin'in bile çıkabildiği bir yükseklik var.

O oralara çıkabilmiş.

Öteki yüksekliğe fırlayacağım diye etik dışı işler yapmaması gerekiyor.

İnşallah bunu o da dinler de yapmaz bundan sonra.

Yapmıyordur inşallah.

Ben kendi hayatımdan örnek vereyim.

Büyümek için ben ne yapmıştım banka genel  müdürüyken .

O tarihlerde banka kartları, kredi kartları çok yeni olduğu için iki  banka girmişti bu işe , diğer hiçbir banka girmemişti.

İş Bankası ilk girdi, ikinci Yapı Kredi girdi.

Diğer hiçbir banka girmemişti.

Biz üçüncü banka olarak girdik.

Ama yeni girdiğimiz için büyümemiz lazım.

Nasıl olurda çok sayıda kartlara ulaşabiliriz.

Büyüyebilmemiz içinde bu çok önemli , yeni fikirler, yeni uygulamalar, yaratıcılıklar şart oluyor.

Ben de onlar gibi yapıyorum dediğiniz takdirde büyümeyi yakalayamıyorsunuz.

Bir şeyler bulmanız gerekiyor yeni.

Nasıl kart sayımızı artırırız? 

Nasıl kart sayımızı artırırız? Deyince aklıma benim bu geldi.

Fenerli olanlar alkışlasın, Galatasaraylı olanlar alkışlasın, Beşiktaşlılar alkışlasın, Trabzonsporlu olanlar.

Çok sayıda kartları artırmak için eğer biz taraftarlara bu kartları verirsek birden bire büyürüz.

Tek tek kulüp başkanları ziyaret ettim.

Rahmetli Süleyman Seba'ya gittim. Hangi Kulüp?

JCI:
Beşiktaş

BŞ:
Alp Yalman'ı ziyarete gittim.

JCI:
Galatasaray.

BŞ:
 Metin Aşık ziyaret ettim.

JCI:
Fenerbahçe.

BŞ:
Mehmet Ali Yılmaz'ı ziyaret ettim.

JCI:
Trabzonspor.

BŞ:
Anlatıyorum, kart yapalım, böyle yapalım, bayağı  zor oldu.

Nasıl olacak bu kart?

Yutulacak mı?

Yenilecek mi?

Öyle bir dönedeyiz ki insanlar daha yeni kartı görüyorlar.

Bilmiyorlar.

Bu kartla maaş bile almak istemiyorlar.

Benim şirketim zarfa para koyar öyle daha güzeldir diyor.

Almıyor kimse.

ATM makinelerimiz var, ATM makinelerinin kart sokma yeri var ya, denemek için insanlar acaba ne yapacak  diye Arap Bacı sakızı vardı dikdörtgen onu sokuyorlar.

Acaba makine çiğneyecek mi?

Makine bozluyor, teknik ekip gidiyor, yine sakız çıktı.

O dönelerdeydik.

Çok şükür şimdi sakız sokan yok da.

Bu bizim için büyüme heyecanıydı.

Yenilik yapma heyecanı.

Bu heyecanla yeni bir fikir bulmuş olduk.

Bu yeni fikir ile  diğer iki bankanın bedava verdiği o banka kartlarını biz 20 TL'ye satmaya başladık.

Niye ?

Üstü boyalı.

Diyorduk ki: "Üstü boyasız istiyorsan bedava, sarı lacivert boyuyorsak 20 Lira."

Hepsini de aynı istedik.

Galatasaray'a da 20 Lira, Trabzonspor'a da 20 Lira.

Çoğu insan boyalı istiyordu, çıkarıp veriyordu 20 Lira. 20  Lirayı biz alınca yarısını kulübe veriyorduk, yarısı da bankamıza kalıyordu.

Güzel bir büyüme sağladık bu konuda. Ben her hafta dört kulüp başkanına, o zamanlar mail yok, faks çekiyordum.

O zamanlar dediğim 1990.

Fakslar gidiyor, kart sayılarını gönderiyordum.

Hep Fenerbahçe ilk sıralarda çıkıyordu adet olarak , Galatasaray ikinci sıralarda çıkıyordu.

O tarihlerde. Daha UEFA kupasını almamış. Beşiktaş üçüncü çıkıyordu, çok büyük arayla da Trabzon en sonda.

Bir gün beni şube müdürümüz aradı. Müdüre Hanım.

"Bülent Bey sizden bir şey rica edebilir miyim?"

"Buyurun" dedim.

"Biliyorsunuz Mehmet Ali Yılmaz Bey bizim müşterimiz, çok da iyi, repoları var, mevduatları var.

Biraz üzülüyormuş.

Siz her hafta bir rapor gönderiyormuşsunuz.

O raporu göndermese olmaz mı Bülent Bey?" diyormuş.

"Para olduğu için başkanlar bilsin kaç adet 20 liradan 10 Lirasını alacaklar.

Bunları göndermem  gerekiyor" dedim. Tatmin olmadı ama kapattı. Aradan 10 gün sonra tekrar aradı.

"Bülent Bey, çok zor durumdayım, bir önerisi var Mehmet Ali Yılmaz Beyin'in, 20'şer liraya kart, bu 20'şer lirayı ben cebimden versem bana üç çuval kart gönderir misiniz?" diyor.

Domates, patates değil bunlar hesap olacak, müşteri olacak.

"Siz rapora yazın kart sayısı olarak. O zaman". Şöyle bir öneride bulunayım dedim, o anda aklıma geldi.

"Sen Karadeniz bölge şube müdürünü ara, onlarla  konuş, oralarda gençlere bu kartları verebileceğimiz gençler kart müşterimiz olsun, verebilirseniz bunun ücretlerini o zaman o verebilir. Ücreti Mehmet Bey verir ama gençlere biz bedava veririz."

Daha sonra bunu uygulamaya koydular ve o üç çuval kartı  bitirdiler.

Hem Mehmet Bey memnun oldu.

Tabii en sonuncu onu yukarıya çıkaramadı ama rakamsal olarak oldu.

Yeni bir fikir, yaratıcılık, bununla ilgili uğraş vermek.

Yapamam dememek lazım.

Bu başkanlarla iş olmaz dememek lazım.

Bu da büyüme stratejimizdi bizim.

Büyük düşünmek lazım.

Lansman toplantısı yapalım dediler. Kartları tanıtacağız ya.

Lansman toplantısına İbrahim Tatlıses'i getirelim, Hülya Avşar'ı getirelim.

O tarihlerde futbolcular, o tarihlerde Arda yok, Rıdvan var, Tanju var, Oğuz var onları getirelim dediler. Ben hayır dedim. Biz Pele'yi getireceğiz dedim.

Öyle düşünmeniz lazım. Getiremezsiniz, getirirsiniz, getireceğiz.

İstanbul'a Pele'yi getirdik.

Büyük düşün işte.

Bu kartların lansmanını Pele ile birlikte yaptık.

Çocuklarla birlikte fotoğraf çektirdi.

Bir maça götürdük, maçta açılış vuruşunu kendi gerçekleştirmiş oldu.

Başka türlü büyümek mümkün değil. Büyük düşünerek de büyümeniz  gerekiyor.

Pele sayesinde de bir bilinirlik oldu. Herkesin dikkatini çekmeye başladı bu konu.

Bunu da biz master kart ilişkisi ile sağlayabildik.

Biliyorsunuz master biliyorsunuz uluslararası kart markası.

Master Kartın o tarihteki Avrupa genel müdürü  ve bu ilişkilerle biz kendi büyümemizi istediğimiz seviyelere çıkarttık.

Böyle düşünmeseydik bu mümkün olmadı.

Aynı zamanda Pele'nin baktığı bir fotoğraf var.

Pele'nin baktığı fotoğraf, elindeki kart kredi kartı, arka tarafında da fotoğraf var.

İlk defa fotoğraflı kredi kartı yaptık.

JCI:
Babamın vardı.

BŞ:
Babanın vardı değil mi? Bana da bir mesaj gönderdin. Hala genç görünüyor muyum?

JCI:
Hiç değişmemişsiniz. Ayrıca şimdi daha karizmatik görünüyorsunuz.

BŞ:
Alkış. O ilk defa yapılmıştı.

Dünyada da bir ilk oldu, dünyada da bir ilk.

City Bank New York da başlarken biz de burada başladık.

Eş zamanlı başladık ama biz daha önce piyasaya girdik.

City Bank çok büyük olduğu için onlar hazırlık derken biz hızlıyız.

Türk hızlıdır.

Resimleri bastık, Pele'yi de getirdik.

O tarihler de chip&pin  makinesi diye bir şey ol manuel elle sürtülen bir makine vardı.

Oraya slipler konuluyor 3-4 nüshalı.

Sürttüğünüz o zaman o kabartmalar o kağıdın üzerine çıkıyor.

Size imzala diyorlardı.

Fakat o kart sahibi  siz misiniz diye kasadan  size  kimliğinizi  göreyim derlerdi. İnsanlar sinir olurlardı. "kimliğim yanımda yok.

Niye göstereyim kimliğimi, diye o kimliğe bakıyorlardı  ve insanlar memnun değildi. İki banka bunu böyle uyguluyordu.

Farklı olmak için büyüyebilmek için biz bunu böyle yapmayalım dedim. Y

apmak zorundayız dediler.

Niye?

Fotoğrafa bakmak lazım.

Kasiyer kimliğinizi aldığı zaman neye bakıyor?

Fotoğrafınıza bakıyor.

O zaman bu kimlik kartından fotoğrafı kesip  kredi kartının üzerine yapıştıralım.

Teftiş Kurulu Başkanı "Olmaz kimlik kartını mahvederiz" dedi.

"Öyle kes demedim canım" diye cevap verdim. 

O tarihte bunu yapan makine yok.

İlk defa kart basan fabrikayı buldurdum İsviçre'de,  ziyaretine gittim, bizim için makine üreteceksiniz " dedim.

Hakikaten bizim için bir makine ürettiler, o makine ile kartların üzerine resim basmak imkanımız oldu.

Ama İsviçre'de ki şirkete dedim ki :

" Sizinle bir sözleşme yapacağız, 4 sene boyunca Türkiye'de hiç bir bankaya bu  makineden üretmeyeceksiniz.

Ben biliyorum benden bir şey istiyorsun.

Her yıl  200 bin kart vereceğim sana resim basmak üzere." Kart başına şu kadar çarptı, böldü , tamam dedi. İmzaladık.

Diğer bankalar bu imkandan faydalanamadı.

Başka bir imalatçıya gitseler bile şunu demek istemediler;  İş Bankası şöyle der  mi "Biz de o bankanın yaptığını yapıyoruz şimdi."

Yapı Kredi der mi ki "Onlar önce yaptı ama biz de onları takip ediyoruz."

Demez.

Onlar da farklı bir şey bulmak zorunda.

O nedenle büyük bankalar girmedi.

Yasaklanmadı ama şuanda niye yok?

Artık alışveriş yapan kişinin artık o kart o kişinin mi, olup olmadığını resim ile değil artık pin ile tespit ediyoruz.

O nedenle resim artık fantezi oldu.

Ama o dönemlerde çok işe yaramıştı.

Hakikaten biz çok mesafe kat ettik.

JCI:
Bu işin ne kadar kaymağını yediniz Hocam?

BŞ:
Dört sene bunu yapamadılar, ondan sonra da yapmadılar.

Ama ne oldu?

Bizim sayılarımız birden bire yukarıya çıktı.

Bir başka şey daha yaptık.

O da bizi çok artırdı.

Kredi kartları dışarıda basılıyor hep.

O tarihlerde burada basma şirketleri oluşmamış.

Şubeye müracaat ediyor müşteri kart almak istiyor. 45 gün sonra geliyor kartlar.

Ben dedim ki ekibime :

"Biz müşteri istediği anda kartı vereceğiz"

Olmaz dediler.

Nasıl olur?

"Niye olamaz?" Dedim

"Biz bu kartları dışarıya gönderiyoruz. Şunlar , bunlar, bu kadar zaman alıyor, orada yapılıyor, buraya geliyor"

"O zaman biz önceden gönderelim baskıya, buraya gelsin, müdür bünyesinde basılı kartları tutsun. İsteyen olursa versin.

Yine teftiş kurulu başkanı dedi ki:

"Ama efendim bu kartlar bankada bir hesaba bağlı olması lazım.

Plastik arktı bastırırız ama bankada bir hesaba bağlı olması lazım.

Müşterinin adını bilmiyoruz, hangi hesaba bağlayacağız biz bunu?"

O zaman döndüm , Ali Kırval IT'den sorumlu genel müdür yardımcısı.

"Ali Bey, biz de isimsiz T hesapları açabilir misin? Sıfır bakiyeleri isimsiz hesaplar"

"Emredin açayım" dedi.

"Peki bu kredi kartların, numaraları belli, dört tane dört haneli numaralar var, açtığın o hesaba bağlayabilir misin?" diye sordum. 

"Bağlarız" cevabını aldım. 

İşte bulduk yöntemini.

"Geçici Kart" uygulaması yapacaktık.

Üstünde isim yazmayan "Geçici Kart".

Kırmızı değil gri kart olacaktı bunlar.

Üzerinde isim yok.

Sıfır bakiyeli hesaba bağlanmış,.

Zarfın içinde ATM de kullanma şifresi bile hazır, banka personeli çekmecesinde duruyor,.

Siz Şubeye geldiniz kart istiyorum dediniz, Müdür çekmeceyi açıyor, anında "Geçici Kartı" size veriyor.

Müşteri de şaşırıyor.

"İş Bankası dedi ki 30 gün sürer"

Biz anında veriyoruz diyoruz ve anında isimsiz hesabın ismi de belirleniyor.

Şükriye Güpgüp hemen yazıveriyorsun.

Yalnız şunu söylüyoruz; bu hesap sıfır bakiyeli. İçine bir miktar para yüklemeniz lazım veya bizdeki mevcut hesabınızdan bir havale yaparsanız oraya kullanmaya başlayabiliyorsunuz." Diye.

Birden bire bizim kartlarımız yayıldı ve müşterileri daha fazla elde etmeye başladık.

Siz büyüme stratejilerini aşkınızdan kendiniz geçirin.

Niye büyüdük?

Yaratıcılık mı?

Azimli çalışmak mı?

Olayı iyi anlamak ve çözümü iyi üretmek mi?

Bir şeye inanmak mı? Bir çok faktör bir araya geliyor ve o büyümeyi size sağlıyor.

Bir gün genel müdürlük yaptığım yıllarda bu hikayeyi bana anlatmamıştı genel müdür yardımcımız. Yirmi yıl sonra bana anlatıyor.

Bülent Bey koridorda yürüyorum o tarihlerde, resimli kredi kartları.

Ben onlara hedef veriyordum.

Hedefsiz büyüme olmaz. Kendinize de hedef vermeniz lazım.

Ciro da bu kadar büyüyeceğim, müşteri adedinde şunu yapacağım, karlılıkta bunu yapacağım.

Bir  hedefiniz olmalı. İnsan kendi kendinin patronu olunca pek hedefte veremiyor galiba.

Kendine hedef verince tutturamazsan sana hesap soracak kimse yok, hanım da boşver diyor.

O zaman hanıma deyin ki ben tutturamazsam hedeflerimi bana sekiz kırbaç vur.

Bir tane kırbaç alın.

Nil ata biniyor, bir tane aldı, ben de kendime aldım, Hülya'ya verdim. Hülya eşim. Hülya Beni kırbaçla dedim.

Hayrola Bülent Bey bu yaşta diyor.

O manada söylemedim, hedeflerimi tutturamazsam.

Hedef koyduk.

Resimli kredi kartı hedefi, bu hafta 5 bin tane satmamız lazım.

Öteki hafta 20 bin tane.

Hedefler tutmuyor.

Tutturamıyorlar.

Çağırıyorum müdürleri niye tutturamıyorsunuz hedefleri? "

Resimli ya bizimkiler, çoğu insanın müşterinin üzerinde resim yok ,resim ver diyoruz,  çektiririm getirim diyorlar, getirmiyorlar"

O zaman resimli kredi kartı büyüyemiyor.

Döndüm Nejat Bey'e, bizim diğer genel müdür yardımcılarıma,

"Hemen şube müdürlerine polaroid fotoğraf makinesi alıyorsunuz ve veriyorsunuz"

O tarihlerde hemen çekip resim veren makineler vardı.

Resim yok diyenlere hemen duvarın kenarında polaroid makineniz ile fotoğraf çekiyorsunuz.

Artık onu da söyleyemez oldular. Resim yok diye.

Tamam tutturacaklar artık dedim.

Aradan 3-4 hafta geçti, yine tutturamıyorsunuz.

"Efendim şube müdürleri utanıyorlar.

Biz  fotoğrafçı mıyız?" Hakikaten yirmi yıldır burada bir müdüre hanım var.

Etiler Şubesinde Gül Hanım Yağcı diye, saygıdeğer, bütün mudilerin ona saygı duyduğu, milyon dolarlarını getirdiği, şimdi kadıncağız elinde polaroid ile kendine yakıştıramıyor.

O zaman Gül Hanım Yağcı'ya söyleyin, bir gün organize etsinler, fotoğraf çekmeye ben geleceğim genel müdür olarak.

Daha sonra Gül Hanım anlatıyor bana Etiler şube müdüremiz, bana bunu söylediler, elim ayağım titrerdi, kimin  resmini çektireceğim ben sokaktan birinin resmini çektiremem.

Genel müdür geliyor resim çekmeye , önemli bir müşteri bulmalıyım.

O tarihlerde onun önemli müşterilerinden organize edebildiği rahmetli Levent Kırca ve hanımı, ikisini bulmuş.

Etiler Şubesinin önüne stand kurulmuş, İstanbul Hatırası gibi, bir oturak gibi bir şey koymuşlar, makine hazırlanmış.

Ben gittim Mercedes ile, şoför kapımı açtı, içinden fotoğrafçı indi.

Basını da çağırmışlar.

Ben hakikaten kameranın  önüne geçtim, önce Levent Kırca'yı sonra eşini çektim,  ertesini gün gazetelerde göründü.

Bölge müdürleri arıyor beni

"Bülent Bey  artık müdürler şikayet etmiyor, fotoğraf çekmeye başladılar."

Genel müdürümüz çekiyor, biz çekmezsek olur mu , demek ki bu gayet düzgün bir iş demeye başladılar.

Yine hedef tutmuyor.

Neden?

"Yaz ayı geldi Bülent Bey,  insanlar  Antalya, Kuşadası, Bodrum yazlıklarına gidiyor. Fotoğraf çekecek kimseyi bulamıyoruz."  

Yine Nejat Bey'e dönüp demişim ki 

"Herkese uçak bileti alıyorsunuz, hepsi tatil yerlerine gidiyorlar."

Hakikaten hepsi dağıldılar.

O genel müdür yardımcısı  diyor ki:

"Bir  gün dolaşıyorum koridorda bir müdürün odasının yanından geçiyorum, içeriden bir bayan 'öfff, pöfff, Hay Allah, ne yapacağız? Bıktım ben bunlardan' ilgilenmedim, yürüdüm, geçtim.

Bir saat sonra tekrar bir işim oldu, tekrar geri döneyim dedim, aynı kadın yine aynı sesler " Aaaa bu kadar da olmaz ki yahu' acayip sesler, dayanamadım içeriye girdim.

Ne oldu niye böyle ah vah diyorsunuz?

Resimleri organize eden bilgisayar başında sorumlu müdür.

"Gelin size anlatayım.

Resim için yukarı doğru kaydırıyorum çenesi çıkmıyor.

Aşağıya doğru indiriyorum bikinisi  çıkıyor.

Bir türlü tutturamıyorum.

Bikinimi yi gösterelim, çeneyi mi göstermeyelim"

Bizimkiler nerede deniz kenarı , havuz başı demeden hedefi tutturacağız ya, gördükleri kişiyi, 'Bikiniliyim akşam çekersiniz' 'Yokk akşam yok , Biz Bülent Bey'i öğrendik, biz ona diyemeyiz ki  müşteri bikiniliydi biz fotoğrafını çekemedik.

O bir şekilde bir yöntemini bulur.

Siz burada durun biz  sizin  fotoğrafınızı çekelim".

Azmin elinden bir şey kurtulmaz.

Siz tepedeki yönetici öyle olursanız , size baka baka  

"Üzüm üzüme baka baka ağırıyor"

Türkiye 'de kararıyor.

Armut nereye düşüyor?

"Tencere yuvarlanmış kapağını buluyor"

He şey sizinle bağlı, yukarıdan size bağlı.

Böyle bir şekilde biz büyümeyi temin edebilmiştik.

Rekabet asla sizi korkutmasın.

Rekabet bir şekilde yenilemiyor ama korkutucu olmuyor.

Rakibe rağmen ne yapabilirim?

O tarihlerde Vehbi Koç, tanımayan yoktur.

Koçbank'ın sahibi. Banka sahibi adam. Banka sahibi bir adam benimle birlikte benim yaptığım kartı kendi uygulatıyor Koç Grubunda bir şirkete olan Migros'a. Koç Bank'ın genel müdürü saçını yoluyordu.

Niye bize yaptır mı yorsun?

Rakip değil mi bu banka?

Önemli olan Vehbi Koç'u ikna etmek. İkna edeceksin .

"Koç Bank iyi bankadır, güzel bankadır, sağlıklı bankadır ama kart bankacılığı hakkında lamsı gereken önemli yollar vardır.

Pele'miz var, resimli kredi kartımız, bu sayede Migros'un ciroları yüzde 20 artar."

Artar mı?

Hemen Bülend Özyadınlı'yı çağırdı.

O zaman Migros'un genel müdürü. 

"Böyle bir şey var, bizim satışlara olumlu etkisi olur mu?" diye sordu.

"Olur, tabii, niye olmasın?" 

Bu sayede de biz yeni bir büyüme daha sağlamış olduk.

Buradan da şu mesajı veriyorum; büyüme konusunda da sağlıklı büyüme diyorum ama bir şekilde de durmamak lazım.

Tekerleğin durmaması lazım.

Bir yerde durduğunuz zaman sizi sollayacak birisi çıkıyor.

Bu işin de zorluğu bu maalesef.

Belirli bir çıta yüksekliğinin üzerine şirketinizi çıkardığınız zaman Formula 1 pilotu haline geliyorsunuz, artık bir daha oradan düşmek yok.

O yarışa bir şekilde dahil olmak zorundasınız.

Yeni banka kredisi bulmak zorundasınız, onunla sözleşme, sonunda diyebilirsiniz ki hayatımı mı yaşamayacağım.

Ayrı bir felsefe.

Ne kadar özel hayatınız, ne kadar iş hayatınız, bunlar bir tercihlerdir.

Hiç birine bu doğrudur, bu yanlıştır demek istemiyorum, tek söylediğim şey mutsuz olduğunuz bir işi  yapıyorsanız doğru yapmıyorsunuz.

Mutlu olduğunuz, sevdiğiniz, ruhen tatmin olduğunu bir işi yapıyor ve bu işi yapıyor olmanız gerekiyor.

Bir şekilde büyüdük, iş birlikleri yaptık, bir rakip olsa bile onunla iş birliği yapmayı becerdik.

Bir başka büyümemize neden olan şey; destek al.

Tek başına bir şey yapmıyorsun.

Nereden destek alabilirim?

Kimlerden sağlayabilirim?

Bunlar çok önemli.

Ben yine Türk bankacılığında bir ilki gerçekleştirip bu destek konusunda bir ilk yaptım.
Bankanın genel müdürler kurulu diye eski genel müdürlerini topladım.

Bu fikir aklıma geldiğinde ilk önce bizim rahmetli yönetim kurulu üyemiz vardı.

Yaşlı, eski Ziraat Bankası  genel müdürlüğü  yapmış Cavit Oral Bey.

Dedim böyle böyle bir fikrim var, eski genel müdürlerini toplayacağım ve "Genel Müdürler Kurulu"  yapacağım.

Orada strateji belirlemek için, geçmişte onlar ne yaptı , ben ne yaptım anlatacağım, önümüzdeki yıl bunları yapacağım, geçmişte neler yaptık?

Önümüzdeki yıl stratejilerimiz bunlardır.

Sizler ne diyorsunuz bu konuda?

Tecrübe var, o tecrübeden niye yararlanmayayım ben bu konuda.

Üstelik ücret vererek de değil, yılda bir kere onları bir araya getirdik.

Cavit Oral Bey dedi ki:

"Birçoğu birbiri ile küs Bülent Bey, gelmezler ki" dedi. Bir de öyle durumlar varmış. Getiremezsin dedi, ben getireceğim dedim.

Türkçe de bir söz vardır,

"Azimli sıçan betonu deler." derler. 

Ben getireceğim dedim.

Her biri ile yarı ayrı, önce bir davet mektubu gönderdim, sonra konuşarak ve hakikaten o toplantıya hepsi geldi.

Küs dediklerimiz birbiri  el sıkıştılar.

Öpüştüler, koklaştılar, sohbetler yaptık.

Hüsnü Özyeğin, Yanındaki İbrahim Betil,  o tarihlerde Yapı Kredi genel müdürüydü Hüsnü Özyeğin, İbrahim Betil Bank Eskpres'in sahibiydi.

Bunların birçoğu rahmetli oldu.

Bu resme baktıkça diyorum herhalde sıra bize geldi.

Sırayla olmuyor ki bu iş.

Sırayla olsa Hüsnü Bey'e sıra geldi. Bu da bir hareket işte.

Güçlü olmak, el ele vermek, yardımlaşma yapmak, destek almak.

Bu  sadece sembolik bir örnek.

Siz de genel kurul yapın demiyorum.

O destekleri siz düşüneceksiniz. Belediye ile mi destek alacaksınız, okullarla mı, eğitim kurumlarıyla mı .

Bu desteği hep düşünmeniz lazım kimlerden alabilirim, büyümenizi çok hızlandırıyor.

Büyümek için beş tane beş beş lazım.

Beş tane yönetim ve beş tane dengeye dikkat etmeniz lazım.

Diğer büyümeler sağlıksız büyümeler oluyorlar.

Büyürken yapmamız gerekenler:

Kar Yönetimi:


Şöyle demeyin; Yönetim zaten global bir şeydir, şirketi global büyütüyoruz. Hayır.

Aklınızda şöyle olacak.

Karı yöneteceğim, aklınızda ayrı bir defter açın.

Kar yönetimi için ne yapacağım?

Önce ilkeleri belirleyin.

Yüzde 15 kar marjımı olacak? Ne olacak? 

Karınızı nasıl yöneteceksiniz?

Hedefleriniz nedir? Karını yönetmeyen bir şirket olmaması lazım.

Yoksa büyüdüğünüz zaman hüsran olabilir.

Büyümek ilk hedef olmamalı.

Karınızı yönetip, karlı büyüyeceksiniz.

Nakit Yönetimi
:

Son derece mühim.

Büyürken o kadar mühim olduğunu anlıyorsunuz ki bazen keşke büyümeseydim diyorsunuz gece uykularınız kaçtıkça.

Çekleriniz karşılıksız çıkmaya başladıkça.

Bankanın ödeme faizi geldiğinde o faizi ödeyememe durumuna düştüğünüz zaman.

Param da yok değil ama piyasada, alacağım ki vereceğim ama bir türlü gelmemiş o para.

Vereceğin yer beklemiyor, hadi diyor.

Nakdini yönetemeyen şirketini yönetemez diyorum. Benim sloganım bu.

Alacak yönetimi:


Son derece mühim.

Şuanda peşin çalışan çok az sayıda işletme var.

Alacak yönetimi son derece önemli hale geliyor.

Bunların bir, sağlıklı alacak olduğuna kanaat getirmek, iki sürelerinde tahsilat yapıyor olabilmek, bu yönetim için de bir efor sarf etmeniz gerekiyor.  

Herkes kendi sektörünü daha iyi tanır, kendi müşterilerini daha iyi tanır o nedenle bunlara yönelik stratejiler geliştirip alacak yönetimi için muhakkak bir kadro, birilerini sorumlu tutmak lazım. İşin sahibi olarak hepsinden siz sorumlusunuz.

Borç Yönetimi:


Eğer borcunuz varsa ki birçok şirketin oluyor.

İlk borç piyasaya oluyor. 

Aradan zaman geçiyor, biraz daha büyümeye başlayınca banka borcu başlıyor.

Varsa kiralama şirketine borcu.

Faktoring yapıyorsa faktoring şirketine borcu. Banka dışı finans kurumlarına.

O borcun yönetimi çok önemli. İtibarınız için çok önemli. Taşıyamayacağınız yükün altına girmemeniz gerekiyor.

Özkaynak Yönetimi:


Bunu biraz göz ardı ediyor girişimciler.

Özkaynak dediğim sermaye yönetimi .

Bugünlerde hiçbir iş banka parası ile olmuyor.

Eskilerde çok oluyordu.

Başkasının parasıyla iş yapmak modaydı.

Ben hatırlıyorum bir bankayı satın almak için  bir işadamı  beni çağırmıştı. "Bülent Bey sen bu işi bilirsin bu bankayı nasıl satın alalım?" demişti.

Ben ona önerilerde bulundum, şöyle yaparsınız, böyle yaparsınız, sonunda bana dedik ki:

"Bülent Bey, sen hep parayla nasıl alınır öyle söylüyorsun."

Zannediyormuş ki parasız bir banka nasıl satın alınır , onu ben anlatacakmışım.

Bir kamu bankasından teminat mektubu alınır, yurtdışına garanti diye verilir.

Hiç cebinden para çıkmadan  nasıl bankayı alabilirizi benden bekliyormuş.

Yavaş yavaş piyasada borç özkaynak oranı önemli hale gelmeye başladı. sermayem ne kadar?

Bu sermaye ile ne kadar iş yapılabilir?

Bu sermaye ile ne kadar büyüyebilir.

Belirli bir büyümeden sonra başka  sermaye gerekiyor.

Ya yanınıza ortak alacaksınız, ya yurtdışından bir ortak olacak, ya başkasına devretmek zorundasınız.

Bu çok mühim. Türk bankaları bankacılık çok büyük sermaye gerektirmeye başladı 2001 krizinden sonra ve 2008 dünya Avrupa ve Amerika krizinden sonra teker teker yabancı ortaklıklar gelmeye başladı. Aileler hisselerini satıp bir bankamız İspanyol bankamız haline geldi, Garanti.

Bir bankamız Yunan bankası oldu, Finansbank.

Bir bankanın yarısı Fransız bankası oldu, BNP Paribas, TEB .

Bir banka Rus Bankası oldu. Putin geliyormuş, herkes merak ediyor Putin kapatır mı bankayı?

Bir tek İş Bankamız kaldı. Ziraat, Vakıfbank devlet , onları yapmıyorlar.

Niye ?

Sermaye ihtiyacı var.

Büyürken de onu düşünün, ben nereye kadar kendi başıma büyürüm?

Neden sonra bana sermaye gerekir? Buna hazır mıyım? Değil miyim?

Ortaklığa mı hazırım? Değil miyim?

Her şirket halka açılamıyor.

Halka açılacak kadar büyük olmayabilirsiniz. Bir yerde bir sermaye gerekiyor.

"Yazlığımı satarım"

O ayrı konu. "Babamdan şunu alırım" sermaye bunların hepsi .

Bunları iyi yapmanız lazım.

Beş yönetimi söyledim, beş tane de denge. Neyde denge kurmanız lazım?


Borç Alacak Dengesi.


Ne kadar köfte o kadar ekmek. Bunları rasyo haline getirip baksanız bence çok iyi olur. 
Borç bölü alacak nedir bende.

Birin üstünde mi?

Altında mı?

Geçen dönem neydi? Bu dönem neydi? 

Durum iyiye mi gidiyor? Kötüye mi gidiyor?

İstersiniz ki borcunuz al olsun. Alacak fazla olsun.

Borç Özkaynak Oranı :
  

Bankalar kredi verirken buna çok bakıyorlar.

Ne kadar borçlanmışsın.
Ne adar kendi paran var.

Çok büyük borcu olan şirkete yeni kredi vermiyorlar. "Yeteri kadar borcun var, ben sana kredi veremem. "Sermaye artır. Git sermaye artır" diyorlar.

Aktif  Pasif Dengesi:


Aktif dediğimiz mevcutlar, varlıklar.

Benim mevcutlarım varlıklarım neler var?

Sadece stoklarım mı var?

Stok dışında bir gayrimenkul var mı?

Pasiflerde bütün bilançonun sağ tarafı.

Ben buna bilanço yönetimi diyorum. Her şirket bir bilanço çıkarıyor olması lazım.

Aktif tarafı, pasif tarafı . Bu dengeyi kurmanız lazım.

Nakit Girdi Çıktı:


Nakit yönetimi için de ne kadar girdi var?

Ne kadar çıktı var?

Bazen eksi duruma düşüyorsunuz, o eksi durumda ne yapmam gerekiyor diye bir şekilde bakmanız, belirlemeniz gerekiyor.

Bütün bu beş yönetimi  beş dengeyi kurduğunuz zaman büyüme konusunda daha temkinli adımlar atarak büyüyorsunuz.

Daha sağlıklı büyümeyi bir şekilde gerçekleştirmiş oluyorsunuz.

Bütün bunları söyledikten sonra yine siz , ben değilim, sizsiniz buradaki adam .

Kolay iş değil. Altta sizi yemek için köpek balıkları var. P

iyasada böyle dolaşmak, böyle işler yapmalısınız, böyle dolaşmak zorundasınız.

Her ne kadar yolunuz açık olsun desem de yolunuz burada o kadar açık değil.

Türkiye'de hiç çok açık olmadı.

Belki bunu genç nesil olarak düşünün.

Ne şansızmışız yahu demeyin.

Biz eskiye baktığımızda o kadar çok krizler yaşandı ki Türkiye'de.

Çeşit çeşit krizler yaşandı. Devalüasyonlar oldu.

Gecelik faiz yedi bin oldu, sekiz bin oldu.

Çok krizlerden Türkiye geçti. Bu bölgede olmanın getirdiği bu özellik.

Bu tip krizler bizim iş adamımızı daha da Avrupa iş adamına karşı daha cesaretli, daha risk alabilen , daha dayanıklı hale getirdi.

Biz bankacılıkta o kadar şeyi kısa sürede öğrenmişiz ki , devalüasyon yaşamışız, banka batırılmayı yaşamışız.

Mevduatların yüzde yüz garanti olduğu dönemleri yaşamışız.

Şuanda şirket başı, banka başı 150 bin lira.

Tasarruf mevduatı şuanda güvencede.

Şirketinizin mevduatı güvencede değil.

Her şeyi yaşadığımız için biz diyoruz ki; biz bunu biliyoruz.

Amerikan bankaları 30- 30 yılda bir yaşadığı için kitaplardan okuyorlar.

Konuşmamın sonunda yanıma sizlerden dört kişi istiyorum.

İki kişiyi sağa alayım, ki kişiyi de sola alayım.

Niye ben sizi çağırdım?

Son sözü benim yazdığım bir kitaptan , bu başarı hapı kitabı, en son yazdığım kitap. Adı "Başardin" Başarı hapı. Sulfamidin, Teramisin, Asprin, Başardin .

Başarı hapi başardin. İçinde 250.000 mg yazıyor.

Bir tane alınca bu işi kurtarıyor.

Ben burada size hayatta büyürken başarısız olmanız gereken bir şeyleri söyletmek istiyorum.

Hep başarılı olmak istiyoruz ya, büyürken bu konuda başarısız olmanızı arzu ediyorum.

Onun için diyorum ki ilk cümlesini ve son cümlesini ben okuyayım, diğer cümleleri siz okuyun.

Girişimciler olarak büyürken başarısız olmak istediğimiz şeyler;

Benim başarısızlık duam.

BŞ: Allahım,

JCI:
Doğru yoldan ayrılırken,

JCI:
Başkasının hakkını yemeye çalışırken,

JCI:
Yalan dolanla iş yapmaya başlarken,

JCI:
Canlılara ve çevreme zarar vermek için düzen kurarken,

JCI:
Hak etmediğim lokmayı ağzıma atarken,

JCI:
Ahlak bir dışı davranışa niyetlenirken,

JCI:
Paylaşamayacağım bir zenginliği elde ederken,

JCI:
Adaletsiz kararlar alırken,

BŞ:
Beni başarısız kıl, Bu konularda bana başarı yüzü gösterme.

Bütün bu söylediklerimizi  ben söylemek istiyorum.

BŞ: Allahım,

Doğru yoldan ayrılırken,
Başkasının hakkını yemeye çalışırken,
Yalan dolanla iş yapmaya başlarken,
Canlılara ve çevreme zarar vermek için düzen kurarken,
Hak etmediğim lokmayı ağzıma atarken,
Ahlak bir dışı davranışa niyetlenirken,
Paylaşamayacağım bir lokmayı  ağzıma atarken,
Adaletsiz kararlar alırken,
Beni başarısız kıl,Bu şekilde beni büyütme Allahım. Amin.

Bu ekibimizle  bir fotoğraf alabiliriz.

JCI: Fotoğrafa geçmeden Hocam, o kadar güzel bir konu paylaştınız ki bizimle.

Kendi yaşam hikayenizde ve bankacılık kariyerinizde farklı düşünme, büyüme, girişimciliğiniz ile ilgili aslında bizim kendi derneğimiz ve liderlik yapacak başkan arkadaşlarımıza çok güzel mesajlar verdiniz.

Değerli zamanınızı ayırdınız.

Ben JCI Türkiye Başkanı olarak çok teşekkür ediyorum.

Ayaklarınıza sağlık.

BŞ: Ben çok teşekkür ediyorum.

.


Pele, Bülent Şenver

.


Vehbi Koç, Bülent Şenver

.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.



.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org