Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ASIM KİBAR Bülent Şenver'in Odası TV Programı
16.07.2016
Okunma Sayısı : 6679
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

ASIM KİBAR Bülent Şenver'in Odası TV Programı  
.
.
.

izlemek için    

.
.

dinlemek için  

.
.


Asım Kibar, Bülent Şenver

.
.

ASIM KİBAR Bülent Şenver'in Odası TV Programı

Deşifresi


Asım Kibar (AK)

Bülent Şenver (BŞ)

BŞ: Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Hoşgeldiniz Asım Bey.

AK:
Hoşbulduk. 

BŞ:
Asım Bey, sizi görmek ne kadar güzel.

Yüzünüze bakınca o gülücükleri görünce insanın morali düzeliyor.

Yılların tecrübesi var sizde, yılların birikimi var sizde.

Arzu ettim ki tecrübelerinizden gençlerimizde yararlansın.

O nedenle  sizi Bülent Şenver'in Odasına davet ettim.

Eksik olmayın beni kırmadınız, kabul ettiniz ve geldiniz.

Gençler hep merak ediyor sizin gibi başarılı insanları.

Asım Bey nasıl oldu da bunu başardı.

Bazı gençlerin aklında şöyle bir şey var; başarı kolay elde ediliyor gibi bir şeyler var ama ben eminim öyle çok kolay elde etmemişsinizdir.

Hayatınızı anlatmaya başlasanız bazıları diyecek ki

: "Ben bu kadar eziyete giremem.

Asım Bey gibi de olmak  istemiyorum" diyebilirler.

Her halde zor bir iş değil mi? Merdivenleri tırmana tırmana o tepelere çıkmak zorlu bir yolculuk, zorlu bir maraton değil mi?

AK:
Bu maraton zevkli bir maraton.

Çalışmak, işin gereğini yapmak, etrafındaki takımla beraber  iş yapmak.

Düşünün,  bir insan iş yapıyorsa alanı vardır, satanı vardır, malı getireni vardır, götüreni vardır, ofisinde beraber çalışanlar vardır, bunlarla beraber bir takımdır.

Takım oyunudur.

Bir futbol maçındaki takımında eğer takım düzgün çalışıyorsa , herkes görevini yapıyorsa orada o takım başarılı olabilir.

Biz tek başımıza başladığımız zaman etrafımızda beraber çalışan arkadaşlarımız oldu, mallarını aldığımız firmalar oldu, mallarını sattığımız firmalar oldu, getiren götüren oldu, bir camia oluştu, bir takım oluştu.

Bu takım içerisinde uyumu sağlayabildiysek başarılı olabildik. Bunun dışında başka bir çare yok.

Etrafımıza güven verdik, sevgi verdik, emniyet verdik ve onlardan sevgi gördük, alaka gördük ve onlarla beraber mutluluğu aradık.

Biz sadece yaptığımız işten bunu veya şunu kazanalım diye düşünmedik.

Biz işimizi görürken beraber çalıştığımız arkadaşların  mutlu olmasını düşündük, onların para kazanmasını düşündük.

Ailelerimizin, müşterilerimizin mutlu olmasını düşündük.

Onları mutlu edebildiğimiz zaman bizim işlerimizin gelişmesi daha kolay oldu.

Bu organizasyonu yaparken de bir takım ile beraber yaptık bunları.

Beraber çalıştığımız, telefona bakan arkadaşlarımız, müşteri kabul eden arkadaşlarımız, satış müdürlerimiz, muhasebecilerimiz, maliyecilerimiz, hep beraber bir takım oluşturduk ve bu takımdaki ahengi temin ederek bu noktalara geldik.

BŞ:
Yakanızda dikkatimi çekti, o ufacık rozetin muhakkak önemli  bir değeri vardır.

Onu bize anlatır mısınız?

AK:
Bu İtalya Cumhurbaşkanı tarafından verilmiş olan nişandır.

Commandatore Nişanıdır İtalya hükümeti tarafından verilen. 

 İtalya ile olan ilişkilerimizde  veya oradaki teknolojinin gelişmesindeki beraber çalışmalarımızın  neticesi verilmiş bir ödüldür.

BŞ:
Herkese vermiyorlar ama değil mi?

AK:
Onların takdirinde olan, İtalya sanayi'ne hizmeti geçen kimselere verilen bir şeydir.

BŞ:
İtalya Sanayine hizmet verildi diye bunu size verdiler.

Türk Sanayiye hizmetiniz geçmedi mi Allah aşkına.

Ne kadar çok geçti. Niye bir tane vermediler Türk rozeti.

Niye vermiyorlar?

AK:
Yıllarca evvel bana Kayseri Ticaret Odasından bir ödül geldi.

Bu ödülü  Kayseri Erciyes Üniversitesine yaptırdığım organ nakli hastanesi  dolayısıyla gönderdiklerini yazdılar.

Ben onlara bir mektup yazdım.

Dedim ki: "Varlığı  olan herkes bir hayır yapar, onun karşısında bir ödül alır.

Ama bu benim için çok fazla mühim değil.

Ben Kayseri Sanayi'ne yaptığım hizmetler için ödül isterim.

Benim yetiştirdiğim insanlar Kayseri'de fabrikalar kurdular.

Benim muhasebe müdürüm Saray Halı fabrikasını kurdu. Rahmetli Fahrettin Bey.

Benim  yine rahmetli oldu Teknik müdürüm Cahit Aral Meysu'yu kurdu.

Benim işletme şefim Suat Kayseri İplik fabrikasını kurdu.

İplik şefim Hayri Bey Serbest Halı Fabrikasını kurdu.

Dokuma şefim arkadaşım, Lüks Kadife Fabrikasını kurdu.

Bana ödül verecekseniz bu yetiştirdiğim insanların Kayseri Sanayine yaptığı hizmetler
için verirseniz kabul  ederim," dedim.

Bana yazdıkları bir mektupta bu şekilde bir ödül verdiler.

Mektup olduğu için mektubu aldım, dosyama koydum.

BŞ:
Türkiye'de insanın değerini bilmemiz gerekiyor.

İnsanlara değer vermemiz ve o insanları da motive etmemiz gerekiyor.

Sizin muhakkak Asım Kibar olarak hayatta dönüm noktası dediğiniz bazı şeyler olmuştur.

Şöyle geriye doğru baktığınızda hayatımın dönüm noktaları dediğiniz, hepsini paylaşmayabilirsiniz, birkaç tanesini gençlerle paylaşabilir misiniz?

AK:
Ben sanayi  hayatımı ikiye ayırırım.

Biri 1964 senesinde ortağı olduğum, Orta Anadolu  Mensucat Fabrikasının yönetim kuruluna fabrika ile alakalanmak üzere seçildim.

Orada 6 sene yönetim kurulu azası başkanı olarak çalıştım.

O fabrikanın 10 bin den 25 bine gelişmesini, ürün ve karlılık bakımından da çok zor durumdan fevkalade bir duruma gelmesi sırasında bütün yükler omzuma yıkıldı yaptıkça.

Ama benimde gelişmeme faydası oldu.

Orada 6 sene çok yoğun bir çalışma geçirdim.

O benim birikimlerimi artırdı.

Pamuğun yetiştiği yerden, ihraç ettiğim malın desenine kadar alakadar oldum.

Yatırımlara bizzat meşgul oldum teknik arkadaşlarla beraber, yatırımları yapıp fabrikayı Türkiye'nin en iyi kazanan fabrikalarından biri haline getirdik.

İş Bankasından gelen bir heyet "Tekstil bu kadar karlı değil, siz nasıl bu kadar kazanıyorsunuz, sizi özel inceleyeceğiz" diye bir beyan da bulunmuşlardı.

Belli bir süre sonra çocuklarımın tahsili için İstanbul'a gelmeye karar verdik.

Geldiğim zaman akşamüstü eve gelirken, karşı komşu bana sordu :

"Hoşgeldiniz komşu. Nerelisiniz?"

"Kayseriliyim" dedim.

"Ne iş yaparsınız?" dedi.

O sırada eşim konuştuğumuzu duyunca kapıyı açmış bakıyor oralarda , dedim hanıma "Hanım, ne iş yaparız?" dedim

. Çünkü beni oradan bırakmak istemiyorlardı ortaklar eksik olmasınlar.

Ben buralarda iş ayarlamadan sadece oradan kurtuldum İstanbul'a geldim.

Ne iş yapacağıma karar vermemiştim.

İthalat düşünüyordum.

İthalatlar çok geç oluyordu, 6 ay – 8 ay .

Onu bekleyecek zamanım yoktu ve demir işine başladık ikinci devre Sanayi hayatı başladı.

Başladığım zaman yabancı bir sektör ama yavaş yavaş alıştık, etrafa verdiğimiz güvenle, iş dikkatli takip ederek , zamanın koşullarına uyarak, gittikçe kartopu gibi büyüyen  bir iş hacmimiz oluştu.

BŞ:
Demiri bir yerden alıp satıyor muydunuz?

AK:
Demiri bir yerden alıp satıyordum, daha sonra

BŞ:
Ereğli Demir Çelik gibi mi?



AK:
Hayır. Hiçbir zaman devlet fabrikalarından almadım.

Özel fabrikalardan bağlantı yapıyordum, alıyordum, satıyordum.

Daha sonra , 1-2 sene sonra 5-6 yeri .fason çalıştırmaya başladım.

Ondan 1-2 sene sonrada ithalata başladım.

Büyük çapta ihtiyaç vardı.

Güven içerisinde kendi imkanlarımla dönecek bir şey değildi yaptığım işler ama dostların güveni  vasıtasıyla  çok büyük hacimlere ulaştı.

BŞ:
Sermaye istiyordu.

AK: Sermayeye gerek kalmadan faizsiz de bu işin olabildiğini gördük.

BŞ:
Piyasanın güveni size sermaye oldu.

AK:
Öyle oldu ve gittikçe gelişen ve genişleyen iş hacmi ile daha sonra fabrikalar kurmaya başladık. 1-2-3-4 derken

BŞ:
İlk fabrika ne fabrikası?

AK: Galvaniz fabrikası kurdum.

Ondan sonra Dış Ticareti kurduk.

Ondan sonra alüminyum, otomobil, otomobil yan sanayi, paslanmaz çelik sanayi, gıda sanayi derken.

BŞ:
Bir banka kurmadığınız kalmadı.

AK: O da kısmet olmadı.

O zaman bizden 6 trilyon para istediler, biz 4 trilyon verdik, kabul etmediler, öyle kaldıydı o zaman.

BŞ:
Şuanda kaç bin kişi şirketlerinizde çalışıyor.

AK:
Şuanda ortaklarımız da dahil 7 bin kişi üzerinde bir kadro oluştu.

BŞ:
  Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç yap, üç yapma.

Asım Bey, genler için hayatta üç tane muhakkak yapın diyeceğiniz bir şeyler onlara söyleyelim.

AK:
Bir defa ne yapmak istediklerine karar versinler.

Yapmak istedikleri işin inceliklerini öğrenmeye çalışsınlar.

Sebatla araştırsınlar, onu öğrensinler.

Ondan sonra da yaptıkları işin herkese, arkadaşlarına, müşterilerine, çalışanlarına, ülkeye faydalı olmasına dikkat etsinler.

Bu çok mühim.

Müşterisi para kazanacak, beraber çalıştığı mutlu çalışacak, onlara ödemeleri yapacak.

Herkesin menfaatlendiği  ortam oluşacak.

BŞ.
Birincisi hangi işi yapacağına karar verecek.

AK:
Kendine yakın olan bir işi seçecek.

BŞ:
O işi en ince detayına kadar bilmesi gerekiyor. Hem de uluslararası boyutlarda bilmesi gerekiyor.

AK:
Zaten uluslararasına gelmeden önce ülkesinde öğrenecek, şehrinde öğrenecek, Türkiye çapında öğrenecek, sonra kıtalar arası gidecek.

Bunlar zor değil fakat  alt yapısı olursa zor değil.

Kademe kademe giderse zor değil.

Taşları üst üste koymuyorsanız yukarıdaki taşı koyamazsınız.

Bu taşlar kolay konulduysa yukarıdaki taşı koymak kolay olur.

BŞ: Üçüncüsü de sadece kendisine yararı değil, başkalarına faydalı olacak şekle getirmesi lazım.

AK:
Gayet tabii. Hayatım boyunca benim bir ilkem vardır; müşterim kazanmalı, bana selam veren  mutlu olmalı. O mutlu olduğu zaman ben zaten mutlu olurum.

BŞ:
Bana selam veren mutlu olmalı. Ben size selam veriyorum.

AK:
Siz mutlu olmazsanız ben mutlu olamam.

Siz mutlu olacaksınız ki herkes o mutluluğun merkezine koşacak.

Yoksa siz başkalarını aldatarak, kandırarak, ikna ederek, kaç kişi ikna edebilirsiniz ki?

Kaç kişiyle uğraşabilirsiniz ki?

Halbuki siz hizmeti uygun koşullarda herkesi mutlu edecek şekilde verirseniz, tahmin edemeyeceğiniz kadar etraftan birbirlerini önererek müşteri gelir, kitle gelir, mal alıcı gelir, mal satıcı gelir, kendi kendine büyür.

BŞ:
Şimdi üç tane yapma. Gençler, sakın yapmayın.

AK:
Bir, işini terk etme, umursamazlık yapma. Tembellik yapma. İki kısa devre yapma.

BŞ:
O ne demek?

AK:
Hak etmediği bir işe erişmek demek.

Emek vermeden bir şeye sahip olmak.

Dünyada böyle bir şey yok.

Bu hayalde gidenler hayal kırıklığına uğramıştır, zamanlarını boşa geçirmişlerdir ve üzülmüşlerdir.

Yazık gençliklerine. Bunu da yapmasınlar.

Üç, işlerini geliştirmek için olabildiğince efor sarf edecekler, işin gereği ne ise onu yapacaklar.

Böreği yapan bile onun hamurunu yoğururken , açarken gerekli emeği verirse o güzel bir börek olur.

Ben arkadaşlarıma pişmaniye örneği veririm.

Pişmaniye nedir?

Belli bir ısı  içerisinde şekerleri uzatırlar, katlarlar, tekrar yaparlar, burada bir özen lazım.

Eğer özenle bu iş yapılıyorsa ince tel tel olur İzmit'in meşhur pişmaniyesi.

Eğer bu böyle olmazsa donarsa kalın kalem gibi şeyler olur.

Bir işe yaramaz. Demek ki her işi yaparken usulüne uygun olarak yapmak lazım, dikkat etmek lazım, itina etmek lazım.

Alışverişte böyle. Müşteriyi incitmeyeceksin.

Müşteriyi aldatmayacaksın, müşteriyi mutsuz etmeyeceksin.

BŞ:
Erkek gençlerimize kızlarla ilgili bir öğüt verin.

AK:
Yakışıklı olmak bir şeydir ama her şey değildir.

Herkese nasıl güven verirseniz, alaka görürseniz kızlarda öyle olması lazım.

Onlarda güvendikleri, hayat boyu arkadaş olacakları, evlenme niyetleri varsa evleneceği insanda ne ararlar? Güven ararlar.

Geleceğe güven isterler. Onunla arkadaşlığında güven duyuyorsa ona alaka gösterirler.

BŞ:
Evlenirken güven çok önemli.

AK:
Güven. Güven yoksa , güvenemiyorsa onunla niye hayatını birleştirsin ki.

BŞ:
Güveni nasıl test edecekler? Bunun bir derecesi yok ki?

AK:
Bir takım beraber arkadaşlık içerisinde seyahat olur, eğlenceler olur, oyunlar olur, bu arada bir insanın ne olduğunu bilmek için seyahate gitmek lazım, oyun oynamak lazım.

O testlerden bazılarını yaptığı zaman arkadaşına güveni olup olmadığını anlar.

BŞ:
Çabucak karar vermeyecek, belirli bir yaşantı olacak ki anlasınlar.
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir göster, bin işit oyunu.

Asım Bey, ben size bir obje getirdim.

Getirdiğim objeyi kulağınıza küpe olsun kutusunun içine koydum.

İstiyorum ki size getirdiği bu objeyi göstereyim, o obje ile ilgili gençlerimizin kulağına küpe olabilecek ne mesaj üretebileceğiz?

Sizin için getirdiğim objemiz şöyle, nedir bunun adı?

AK:
Bu somundur.

BŞ:
Bu somunla gençlere nasıl bir öğüt verebiliriz?

AK:
Bu somun belli normlarda olduğu zaman civatanın içerisine uyumla geçer ve görevini yapar.

Demek ki onunda , bunun geçtiği kısmında düzgün ve normlara uygun olması lazım.

Tek başına bir şey olmaz.

Onunla birlikte kuvvet verir, tutar, hareketleri temin eder.

BŞ:
Gençler tek başına değil bir ekip olacaklar. Birbirlerini tamamlayacaklar.

AK:  Her iş tek başına yapılamaz.

Daima ekiplerle yapılır.

Nasıl ki bir futbol takımında takım kalecisi, bek'i , takım halinde ve onlar  hepsi görevini yaparsa takım başarılı olur.

Yoksa bek gelen hücumu önleyemezse kaleci ne yapsın koca kalede? Bunun gibi herkes görevini yaparak oyununu oynaması lazım.

BŞ:
Her işte herkesin bir görevi vardır. Bu somunun da görevi var.

AK:
Cıvata ile birleşirse neleri tutar?

BŞ:
Bir de şöyle bir mesaj gönderelim mi?

Hiçbir şeyi küçümsemeyin.

Küçücük bir somon koskoca bir köprüyü tutacak hale gelebilir ve uçağı düşürecek hale gelebilir.

AK:
Çok doğru. Bu somonun emniyete aldığı öyle şeyler var ki.

Kabloyu emniyete alıyor, o kablonun hayati bir fonkisyonu vardır.

Bu onu tutmazsa, sağlam olmazsa uçak alabora olacak , gemi veya herhangi bir şey.

Dolayısıyla en ufak bir şey yerinde bir ufak nokta dahi önemli.

Dolaysıyla hayatta hiç kimseyi , hiçbir şeyi küçümsemek lazım.

Değer vermek lazım.

O değerlerle beraber yürümek lazım.

BŞ:
Babanızdan size verilmiş öğütler var mı?

AK:
Babam çok güvenilir bir insandı.

Daima "Oğlum büyük kar yapmayın, güven olsun, sözünüzü tutun," derdi.

Ve bizim kulağımızda kalan ilk seste son seste budur.

BŞ:
Fahiş kar yapmayın, makul karlar yapın, insanlar size güvensin.

AK:
Bu çok mühim.

Ben hayatım boyunca tekstil fabrikasına yönetim kuruluna girdiğim zaman orada güveni , itimat tesis ettim ilk defa.

Müşteriler ile olan diyaloglarda güveni tesis ettim.

Kaliteli müşterilerle çalışmaya başladım.

Kendi ekibimiz idareye güvendi, yönetime güvendi, o güvenle büyüdük, geliştik ve modernleştik.

Buraya geldiğim zaman İstanbul'a başladığım zaman bir odada işe başladım.

O oda bir müşterinin alaka duyduğu bir yer oldu ve o oda odalar oldu, katlar oldu, fabrikalar oldu, öyle gidiyor. İnşallah öyle gider.

Şunu daima derim arkadaşlarıma; müşteri bizim bayilerimiz bizim cephedeki askerlerimizdir.

Onların tüfeğini, tankını, mermisini, temin etmezsek onlar orada savaşabilir mi?

Bizim bayilerimiz etrafta rakiplerine karşı savaşacaklar, başaracaklar ki biz başaracağız.

Dolayısıyla onları başarılı yapmak durumundayız.

Onları başarılı yaptığımız zaman biz kendimiz zaten onlarla beraber büyürüz.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç keşke.

Asım Bey, üç keşke şöyle ; ilk önce dünya ile ilgili  keşke düşünür müsünüz?

Dünyada keşke.

AK:
  Dünya insanların belli bir süre misafir oldukları bir yer.

Burada ne kadar insanların ilişkileri birbirleri ile iyi olursa, mutlu olursa, her şey güllük gülistanlık olur.

Kinden, garezden, savaştan kimse mutlu olmamıştır.

Dolayısıyla herkesle uyum içerisinde, barış içerisinde, huzur içerisinde bir hayat geçirilmesi lazım dünyada.

Dinimizde de Peygamberimiz ne der: "Komşusu açken, kendisi  tok olan bizden değildir."der.

Dolayısıyla insanlara yardımcı olmak lazım.

Sosyal faaliyetlerde  faal olmak lazım.

Gereken yardımları , zekat gibi şeyler ifa etmek lazım.

BŞ:
Türkiye'de keşke.

AK:
Türkiye 1950'den itibaren serbest ekonomiye geçti.

Bu bir takım badirelerden  sonra 80'ne çalkalandı, zor günler geçirdi. 1980'den sonra liberal ekonomik içerisinde Turgut Özal ile başlayan , derlenen, toparlanan yeni bir devre girdi.

Ondan sonraki günlerde de krizler geldi, 1994, 1998, 2002 krizi bir takım şeyler olmakla beraberçok gelişen bir ülkedir.

Ülkelerde yıllar çok zaman aralıklar dır.

Yani 1 senede, 5 senede bir şey olmaz.

Düşünün; Doğusu var, Orta Anadolu'su var, Karadeniz'i var.

Buradaki halk ve yaşam seviyelerinin bir Ankara, İstanbul seviyelerine gelmesi 10 senede, 20 senede olamıyor.

Uzun sürede oluyor.

Bu uzun sürelerde bir takım sancılar oluyor.

Demokraside de öyle, sosyal yaşamda da öyle, kültürde de öyle.

Bu kültürün Avrupa seviyelerinde bir kültür oluşması hızla gidiyor Türkiye ama o kadar çok aralık var ki, böyle aylar yıllar kafi gelmiyor, on seneler az geliyor.

Dolayısıyla bu çalkantıların hepsi gidecek, Türkiye gururla Avrupa Birliği'ne girecek, Avrupa Birliği içerisinde de ekonomisi önde gelen  ilk beşler içinde olacağı kanaatindeyim.

Çünkü Türk insanı çok müteşebbistir.

Gerek içeride , gerek dışarıda o kadar çok yatırımlar yapıyorlar, o kadar çok faaliyetler gösteriyorlar ki , hiç bir ülkenin insanında bu kadar azim, bu kadar müteşebbis sahibi olma hasleti yok.

BŞ:
Şimdi de kendiniz  ile ilgili bir keşke.

AK:
Allaha şükür hayat boyunca pek fazla üzüleceğim, yapmasaydım diyeceğim pek bir şey olmadı.

Hayat  hep belli açıda yükselmez.

Krizler olur, duraksamalar olur, yanlışlar olur.

Herkes gibi bizde yapmışızdır.

Netice itibariyle iyimser insanım, geleceğin iyi olacağından ümitliyim.

Hiçbir zaman ümidimi kaybetmedim.

Hatta eski bir hatıra ; Yugoslavya Cumhurbaşkanı'nın öldürülüp kapısının önünde tepesi aşağıya, Allah saklasın, dünyada öyle bir şey vermesin bir daha, gömülüp .

Uzun seneler ben yatırım yapıyordum, birisi dedi ki: "Türkiye huzurlu ve güvenli bir yer değil. Niye yapıyorsun?" dedi.

"Dedim ki: "Ben ülkeme güveniyorum. Ben çalışarak hayatımı geçiren  bir insanım. Komünizm  de gelse ben çalışacağım. Dolayısıyla yola devam.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi soru yağmuru.

Ben buna soru yağmuru diyorum çünkü size kısa kısa sorular hazırladım, o soruları sormak istiyorum, sizden de  kısa kısa cevaplar istiyorum.

İlk yağmur damlası sorum şöyle: Türkiye'de işadamı olmanın zorlukları neler?

AK:
Her şeyin zorluğu vardır.

Dünya güllük gülistanlık, her şey kolay değil.

İşadamı olduğunuz zaman bir takım devlet dairelerinle işiniz var.

Oradaki insanların tutum ve davranışları, kimisi çok yardımcı oluyor, kimisi bazı mesuliyetten korkuyor.

Acaba bir mesuliyet gelir mi diye.

Onların belki zorlukları var.

Onun dışında hükümet yatırım yapılsın, ülkede işsizlik azalsın, diye her türlü gayreti gösteriyor, teşviki veriyor.

Onurlu bir iştir. Beraber arkadaşlarla başarıya ulaşmak iyi bir şeydir.

İnsanın rızkına vesile olmak iyi bir şeydir.

Gurur verici. İç huzuru, vicdan huzuru getiren bir şeydir.

BŞ:
Yabancı bir ortak sahibi olmanın zorlukları nelerdir?

AK:
Yabancılarla ortaklık tabii kültür farklılıkları ile başlıyor. 

Onların mantık ve mantalitesi hadiselerin karşısında tutum ve davranışları başka, bizim alışkanlıklarımız başka .

Dolayısıyla buralarda zorluklar oluyor.

Taş taşa sürtünürken alıştığı gibi zaman içerisinde alıştık, artık yerli yabancı bir çok ortaklarımız var her ülkeden, bu işler artık oturmuş durumda.

BŞ:
En çok hangi ülkenin yabancısını sevdiniz.

AK:
Hepsini seviyoruz, saygılı insanlar.Zaten sevmesek işbirliği yapmayız.

Ama kolay olmayan insanlar.

Başka kültürler , düşünceleri başka oluyor.

Pabucu da kaptırmamak lazım.

Uyum içerisinde götürmek lazım.

BŞ:
Asım Kibar'ın hayatta en çok istediği şey nedir?

AK:
Ben sevgiden başka bir şey istemiyorum.

Ben sevgi vermek istiyorum ve sevilmek istiyorum.

Sevgi vermezseniz, sevilemezsiniz.

BŞ:
Sevgi verdiğinizi nasıl gösteriyorsunuz? Nasıl ifade ediyorsunuz?

AK:
Onları mutlu ederek, arkadaşa güven vererek, eşe dosta hürmet ederek, saygı duyarak, beraber çalıştığımız insanlara güven vererek, onlarla iyi ilişki kurarak, dostlarla iyi ilişki kurarak .

Güven ve sevgi.

BŞ:
"Burasıa Türkiye burada her şey olur." Sözü için ne diyorsunuz?

AK:
Bunu şöyle düşünmek lazım; Bir çuval Pirinç alıyorsunuz, içinde bir kaç tane taş çıkmış. Tabiatın bir işidir.

Dünya cennet değil. Bazı zorluklar var.

Ama moralimizi bozarsak devamı , direnci bırakırsak pes ederiz. Yol değil.

BŞ:
"Bal tutan parmağını yalar" derler. Sizce balı tutan parmağını yalamalı mı?

AK:
bu manadan mütalaa edersek; bir iş görüyorsunuz, para kazanıyorsunuz, sizinle beraber olanlarda mutlu olması lazım.

Bu ayrı.

Bir de bal tutan parmağını yalar derken gayri ahlaki  menfaat temin etmek yanlış bir şeydir.

Hakkı olmayan bir şeyi almak yanlış bir şey.

Bal tutan parmağını yalar derken birinci sınıfta yani sen kazanırken seninle beraber olanlarda  mutluysa , o manada addedilirse güzel bir şey.

Hakkım olmadan yanlış bir şey.

BŞ :
Türkiye'de sizce en önemli etik ve ahlak sorunu nedir?

AK:
Yalanı söyleyenler çok olabiliyor.

BŞ:
Söze güven olmuyor mu?

AK:
O zaman söze güven olmuyor.

Derler ki , belli yaşa gelen Anadolu'da ve İstanbul'da  bazı insanlar "Belli yaşa geldin, artık elini eteğini çekiyor, söz vermekten kaçıyor, örnek olmaktan kaçıyor, teraziden kaçıyor diye.

Halbuki o insanlar  örnek olmalı sözleri ile, sebatları ile , tartıları ile, ölçüleri ile, doğruluğu göstermeli.

Eğer bir adam iş yapıyorsa  onun zaten hata yapma şansı yok.

Dolayısıyla işten çekildi,  tabii hata yapmıyor.

Müşteriyi aldatmaması lazım, etrafındaki insanlara güven vermesi lazım, onları aldatmamsı lazım. Bu şekilde olursa hem iyi bir insandır, hem ahlakı iyi bir insandır, memlekete yarayan bir insandır. 

BŞ:
Ayakta alkışlarım. Siz neyi ayakta alkışlayabilirsiniz?

AK:
Çok kaliteli bir davranış yapan bir insanı.

Etik hareketleriyle mutlu olduğu bir insanı ayakta alkışlarım.

Davranışları ve hareketleriyle etik olan, memleket ahlakına öncü olan bir davranış alkışlanır ayakta.

BŞ:
Etik değerler Merkezi Derneği Kurucu Başkanı Bülent Şenver'e bir öğüt vermeniz gerekse, Türkiye'de etik anlayışı bilincinin geliştirilmesi için ne yapmasını istersiniz ondan?

AK:
İnsanları gereksiz yere hırsla, neticelere ulaşmak gayretinden vazgeçirip, söz ve ahlakın önde geldiğini, etik hareketlerin daima kazanacağına kendi yaşamınızdan örnek vererek o insanlara bu etik alışkanlıkları aşılamanızı isterim.

BŞ:
Oğlunuz Ali Kibar'a "Oğlum Ali sakın ha.." ile başlayan bir cümleyi nasıl bitirirdiniz.

AK:
Ben oğlumla aşağı yukarı 70'li senelerden beri çalışırım.

Sakın ha demeye gerek yok.

Benim ne düşündüğümü , ne istediğimi oğlum gibi beraber çalıştığım arkadaşlar ve işçim dahi bilir benim.

Etik olmayan hareketleri kapıdan dahi sokmak istemeyiz biz.

Sakın ha'ya gerek yok. Herkes bilir  ki bu etiktir, bu ahlakidir, o şekilde hareket ederler.
BŞ: Siz de olan vasıfların hangileri Türk gençlerinde olsun istersiniz.

AK:
Ne kadar iyi vasıflarım varsa hepsi ve daha fazlasının onlarda olmasını isterim.

Onları başarılı ve etik hareketlerle görmek beni en mutlu eden şeylerden biridir.

Ben iki kap yerine bir kap yemek için uğraşıyorum.

Dolayısıyla yemek, sefahat beni enterese etmez.

Benim etrafımda gördüğüm insanların  başarılı ve etik hareketleri mutlu eder.

Öyle bir cemiyet ki her taraf size güven veriyor, her taraf sevgi ile bakıyor.

Bu büyük bir ortamdır.

Bu cennettir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi çubuk oyunumuz var.

Bu kutunun içerisine koyduğum ve üzerine güzel güzel sözler tahta çubuklar var.

Bakalım sizin şansınıza buradan bir çubuk seçin, üstünü ben okuyayım.

"Başarılı insan çözümün, başarısız insan sorunun bir parçasıdır."

AK:
Hayatta başarılı olmak için problemleri çözmek lazım. Bir dolaşmış yumağı çözerseniz ip elde dersiniz.

Çözmezseniz, onu daha zorlaştırırsanız problemin  sebebi olursunuz.  

Sorun düğüm haline geliyor.

Dolayısıyla çözmek başarının ana faktörüdür. Israrla nedenleri araştırılır, çöze çöze gider hayat.

BŞ:
Bir tane de ben sizin şansınıza çekeyim mi?

"Hayat bisiklete binmeye benzer. Pedalı çevirdikçe düşmezsiniz."

AK:
Doğru. Normal hayatta böyle. Hayatın gereği olan eforu göstermek lazım.

Eğer bir sanayi işletiyorsan , bir ticarethane işletiyorsan , onun gereklerini yapmazsanız , müşteri geldiği zaman ona yok derseniz, müşteri geldiği zaman o malı imal etmezseniz, yani bisikletin pedalını çeviremezseniz düşersiniz.

İşletmeye ayak uydurmak lazım.

O işletmenin, o ticarethanenin fonksiyonlarını icra edebilmek için onu beslemek lazım.

Makinaların çalışıp üretim yapması lazım. Malını bulundurup servisi yapması lazım.

Nasıl gidiyorsun bir atölyeye  alışveriş  yapıyorsun, orada mallar olmazsa, çeşit olmazsa , ne olacak orası ?

4 gün sonra müşterisizlikten kapanacak.

İşin gereği ne ise onu yapacaksınız.

Bisikletin ana felsefesi pedal çevirmek suretiyle malzemeyi temin etmek.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?

Asım Bey, ben size bir hayali, kendi kafamdan yazdığım bir etik vaka yazdım.

Onu okuyacağım ve size soracağım, bu durumda siz olsaydınız siz ne yapardınız? diye .

Kemal Bey, fabrikatördür.

Hayır işlerini yapmasını çok sever.

Çocuk okutur, okul yaptırır. Kemal Bey'in genel müdürü Ahmet Bey, devlete ait bir şirketi özelleştirme kapsamında satın almak için çalışmalar yapmaktadır.

Bu kamu şirketini satın almak onlar için çok önemlidir.

Satın aldıkları takdirde piyasanın bir numarası olacaklardır ve mali sorunları bitecektir.

Ahmet Bey bir gün patronundan randevu ister, "Size bir şey sormak istiyorum "der. Kemal Bey "Gel görüşelim "der.

Genel müdür der ki:

"Biliyorsunuz bu şirketi alırsak mali durumumuz düzelecek.

Ancak bu şirketi alabilmek için bakanlık bizden bir şey istiyor.

Bir şartı var bakanlığın.

Eğer biz bu şirketi almak istiyorsak, bakanlığın belirleyeceği ve daha sonra bize söyleyeceği bir meblağda ve bir yere hayır işi yapmamızı bizden talep ediyorlar.

Ne yapalım bu durumda? Diye sorar.

Sayın Asım Kibar, patron Kemal Bey'in yerinde siz olsaydınız böyle bir durumda ne
yapardınız?

AK:
Bu bir nevi rüşvet karşılığı bir satın alma.

BŞ:
Hayır işi diyorlar.

AK:
Hayır işi olması mühim değil. Onun nasıl olacağı  ayrı bir mesele.

Dolayısıyla doğru bilinen yoldan, doğru gitmek lazım.

BŞ: Hayır işi yaparsam ben bilirim ne yapacağımı.

AK:
Gayet tabii. O hayır namı altında başka bir düşüncedir.

Başka bir maksat olabilir.

O işler düşünce hudutlarımızın dışında. Normal ve etik olmayan işler çember dışı.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteyiz.

Şimdi kendisi ile bir kelime bir cümle oyununu oynayacağız.

Asım Bey, size bazı kelimeler gelmeden önce yazdım. 

Ben bu kelimeyi size soracağım, o kelimenin aklınıza getirdiği herhangi birkaç cümleyi bizimle paylaşır mısınız?

Sayın Asım Kibar benimle bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız?

AK:
Hazırım.

BŞ:
Kelime hoşgörü cümle.

AK:
Bülent Bey, muhtelif zamanlarda sevgiden, saygıdan, hürmetten bahsettik.

Siz etrafınıza hoşgörülü olmazsanız, her şeyi düşüncelerine göre ayar edemezsiniz.

Otomobilde gidiyorsunuz, korna çalan vardır, sağdan sola geçen vardır, bunlara hoşgörü yapmazsanız hangi birine müdahale edip de kendi isteğinize göre yönetebilir siniz ki.

Huzur için hoşgörü şart.

BŞ:
Kelime aşk cümle.

AK:
Ben bunu sevgi, güven olarak mütalaa ederim.

Ailede ve her şeyde , işe aşk, ailede aşk, sevgi ve güvenle emek vererek oluşturulan bir şey.

BŞ:
Kelime zenginlik cümle.

AK:
Bakınız milyarları olan insanlar açtır. Gönlü doymamıştır.

Gönül zenginliği mühimdir.

BŞ:
Ne demek gönül zenginliği.

AK:
Mevcut imkanlarla mutlu olmak.

BŞ:
Allah'a şükür mü demek?

AK:
 Gayet tabii. Allaha şükür. Yoksa bütün dünya sizin olsa daha istersiniz. O bir hırstır, kanaatsizliktir.

BŞ:
Kelime mutluluk cümle.

AK:
 İnsanın mutlu olması için kendinin güvenilir ve sevgi dağıtan bir insan olması lazım.

Bunun karşılığı da  o sevgi ve saygıyı etraftan görmesi lazım.

Böyle olduğu zaman mutlu olursunuz.

BŞ:
Kelime itibar cümle.

AK:
İtibar, çok enteresan bir şeydir. Ben size eski bir hatıramı anlatacağım.  

Galvaniz fabrikasını kurduğum zaman Avrupa'ya mal almak için  gittik oğlum Ali ile beraber.

Çok alışveriş ettiğimiz, her hafta bir iki gemi mal aldığımız yerden mal istedik.

Adam dedi ki: "Türkiye'den çok alacağımız var. Herkes parayı Merkez Bankasına yatırdı ama  paralar transfer olmadı.

Dolayısıyla Türkiye ile iş yapmıyoruz" dedi.

Biz de bir miktar para verip, bir miktar mal almak istiyorduk.

"Bizim hesabımızı getirin, bizim size borcumuz yok" dedik.

Çünkü paralar Merkez Bankasında çok beklemeye başladığı zaman  hükümet bir şey açmıştı. "Bankalar kendi kaynaklarından transfer yapabilir" demişti.

Biz de o zaman yüzde 5, yüzde 10 pirim ödeyerek bankalarda borcumuzu ödemiştik.

Getirdi adam baktı ki borç yok, malı verdi.

O sayede lisansların çok kötü olduğu  ve malın transferleri olmadığı yerde o sayede binlerce ton mal almaya başladık.

BŞ:
Kelime para cümle.

AK:
Para sizin şerefli, onurlu, etik ve huzurunuza yardımcı oluyorsa bir ifadesi vardır. Yoksa bir şey değildir.

BŞ:
"Paranın ne önemi var, mühim  olan insanlık." Demiş sanatçı.

AK:
Doğru söylemiş.

BŞ:
Kelime Kayseri cümle.

AK:
Kayseri Orta Anadolu'da bir takım göçlerin merkezinde  oluşmuş bir yaşam kenti.

Çok  özel olan bir memlekettir.

Orada çalışmak , çalışmak ve çalışarak alın teri ile yükselmek vardır.

Dolayısıyla Kayseri'de çocuklar 5- 6 yaşında başlarlar sokakta öteberi satmaya.
 ,
Öyle öyle kademe kademe giderler ve ticaretin içinde olurlar.

Sanayici olarak, ticaretçi olarak temaiz etmiş bir şeyleri vardır ülkemizde.

Başarılarının devamını dilerim. İyi bir şehirdir.

Memlekete faydası olan bir şehirdir.

BŞ:
Kelime kitap cümle.

AK:
Gayet tabii bilgilerin aktarıldığı bir vasıtadır kitap.

Bunları alaka duyulduğu şekilde ve mesleğin gerektiği  şekilde okumak lazım. 

Devamlı gelişmek lazım.

Bu seviyeye gelmiş bir insan belli bir müddet sonra olması icap eden seviyeye göre geri kalmış oluyor.

Hayat ile beraber okumak, kendini geliştirmek lazım.

BŞ:
Kelime Kibar Holding cümle.

AK:
Kibar Holding Allah'a şükür bugün 20'den fazla şirketi ile beraber, ondan fazla üretim tesisi ile beraber memlekete hizmet etmekte ve etmek arzusunda olan , yeni teşebbüslere açık olan bir kuruluştur.

Çok şükür ki vergilerini veriyor, mutlu insanlarla beraber çalışıyor, yeni teknolojiyi Türkiye'ye getiriyor.

Bir zamanlar hatırlarım; otomobilin sıkıntılı bir zamanında bir dost dedi ki:

"Otomobil işi nasıl gidiyor?"

"Otomobil işinin iyi gitmediği belli, herkes biliyor ama varlığı olan insan okul yapar, hastane yapar, memlekete hayır yapar, ben de hayır yapmak ile beraber 10 bin kilometre ileriden yüz milyonlarca doları getirttirdim. 

Ben de burada koydum, fabrika yaptırdık. Burada 1500- 2000 kişi çalışıyor.

Türkiye'ye teknoloji geldi. İlerleme geldi, ekmek geldi. Bunun gururu yeter.

İllaha her sene para kazanmak şart değil."

BŞ:
Kelime Ali Kibar cümle.

AK:
  Ali çalışkan, özenli bir çocuktur.

Gayreti ile her gün normalin üzerinde bir efor sarfediyor. 

Gayet herkesle iyi ilişkileri var.

Herkesin sevgi , saygı ve güvenine sahip bir çocuktur. B

en onunla gurur duyuyorum.

BŞ:
Kelime Asım Kibar cümle.

AK:
Bu memleketin ekmekleri ve imkanları ile , kıt imkanları ile, 39-40'lı yılların imkanlarıyla yetişmiş olduğumu düşünerek bu memlekete vefa borcum var, hizmet borcum var.

Bunu yapmaya uğraşıyorum.

Daha da inşallah kısmet olursa onları da yapmak isterim.

BŞ:
Amin. Allah uzun ömürler versin diyorum.

Bütün gençler adına size teşekkür ediyorum. Ağzınıza sağlık.

Gençlerle tecrübelerinizi paylaştınız.

Keşke hepimiz sizin gibi olabilsek.

AK:
Daha iyi olursunuz inşallah.

BŞ:
Teşekkür ediyorum. Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Asım Kibar ile birlikteydik.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle.

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.

ASIM KİBAR Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.



.



.



.



.



.



.



.



.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org