Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

BÜLENT KARCALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı
10.11.2016
Okunma Sayısı : 9598
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

BÜLENT KARCALI Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.


 izlemek için
    

.
.

 dinlemek için  

.
.


Bülent Akarcalı ve Bülent Şenver

.
.

BÜLENT KARCALI Bülent Ş
enver'in Odası TV Programı
Deşifresi

Bülent Akarcalı (BA)

Bülent Şenver (BŞ)

BŞ: Bülent Şenver'in Odası'na hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı. Hoşgeldiniz.

BA:
Hoşbulduk Dostum.


BŞ:
Adaşım. Bu programımız da istiyorum ki ben , sizin tecrübelerinizden, zenginliklerinizden gençlerimiz yararlansın.

Onun için bazı sorular size hazırladım. Bunu anlatırken gençlerin bazen yaşanmış olay dikkatini çekiyor.

Bazen çarpıcı bir cümle onlara çok önemli oluyor.

Bazen de bize önemli gelmeyen bir  kelime onların zihnine giriveriyor ve sizin sayenizde bakıyorsunuz iyi şeyler olmaya başlıyor o gençte.

Onun için böyle bir program yapalım dedik.

Siz de kırmadınız bizi eksik olmayın .

Sizi bir çok kişi Türkiye'de biliyor.

İş hayatınıza yurtdışında başlamışsınız.

İş hayatı , arkasından siyaset, her yönünü olayın görebilecek şekilde iş alemi nedir?

Hizmet sektörü nedir?  

Siyaset nedir?

Çok  insan yönetmek nasıl yapılır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi nedir?

Siyaset Nedir?

Bununla yetinmemişsiniz.

Bakanlık nedir? Diye. İki tane de bakanlığınız var.

Bir tanesi sağlık bakanlığı, diğeri turizm bakanlığı.

Bakan olmuşsunuz.

Bakan olarak bazı imzalar atmışsınız, o resmi gazetelerde yayınlanmış.

O dönemin Türkiye'nin yurtdışına açıldığı, bir  takım serbestliklerin getirildiği dönemden geçmişiz.

Dolayısıyla yükselen bir ülke, gelişen bir ülke, büyüme hızı muazzam olan bir ülke . Bunlar size büyük tecrübeler getirdi.

17. dönem, 18. Dönem, 19. Dönem,  20. Dönem, 21. Dönem, , 22. Donem, maşallah.

Dönem dönem bu kadar uzun millet vekili olarak  görev yapmak size iki şey getirmiştir olumlu ve olumsuz.

Olumlu getirdiği bir iki şey , olumsuz getirdiği bir iki  bir şey.

Bu kadar uzun süre  millet vekilliği yaptıktan sonra, siz Bülent Akarcalı olarak olumlu ne kazandınız oradan?

Bir şeyler kazanmışsınızdır muhakkak.

BA:
Muhakkak.

Bunu belirteyim ben, ilkokuldan itibaren kendimi siyasete hazırladım.

Aile yapım da öyleydi.

Anne tarafından dedem İstiklal Savaşı'nın  hakiki Gazi komutanlarından.

İki dayım var nur içinde yatsın, İstiklal Madalyasını bana bıraktı.

Atatürk'ün muhafız Alayı Komutanı rahmetli İsmail Hakkı Tekçe  büyüğümüzdü.

İzmir'den baba tarafından Akarcalı Ailesi İzmir'in işgalinden önce mücadeleye başlamış, siyasette ağırlığı olmuş.

Bizim nesil Türkiye'nin gelişmesi, o Cumhuriyetin daha büyümesi, daha güçlenmesi anlayışı ile yetişti.

Bir de yokluk nesliydi.

Hiç bir şey yoktu.

Olması için uğraşıyorduk.

Ben siyaseti çok büyük bir mutlulukla yaptım.

Dolayısıyla benim siyasetten siyasetin bana olumsuz diye adlandırabileceğim bir şey yok.

Başkaları için şudur; özel sektörden ve önemli görevlerden siyasete geçtim, eğer siyasete geçmeyip özel sektörde kalsaydım parasal açıdan daha ileride olmak olurdu.

Benim için hiç önemi yok.

Para konusundaki gençlere de söyleyeceğim kelime şudur; esiri olmayın, muhtaç olmayacak şekilde de çalışın.

BŞ:
Paranın  esiri olmayın.

BA:
Muhtaç olmayacak şekilde çalışın.

Çünkü en zor şey de muhtaç olup başkasından para bulma derdine düşmektir.

Siyasi hayattan yalnız olumlu anlatacaklarım, mutlu anlatacaklarım vardır.

Zorluklar vardır, hayal kırıklıkları vardır ama bunlar da hep zaten işin çeşnisi.

Annemi görmüştüm çocukken , zeytinyağlı taze  fasulye yapıyor, önce tuz attı karıştırdı, biraz sonra şeker attı karıştırdı.

"Anne önce tuz attın, sonra şeker" dedim.

"Oğlum, her ikisi ayrı çeşit verir. Tuzun getirdiğini şeker götürmez, şekerin getirdiğini tuz götürmez. Ayrı bir tat katar."

Hayatta böyle işte.

Hayattaki olumsuzluklar olmasa, olumlunun tadını anlamıyorsunuz.

Zorluklar olmasa rahatın keyfini yaşayamıyorsunuz.

Ben Türkiye'de aklı başında herkesin kesinlikle siyasi hayat içerisinde olmasını özellikle öneririm.

Bu ülkenin daha iyi olmasını istiyorsak, daha başarılı olmasını istiyorsak, çocuklarımıza daha iyi  bir ülke bırakmak istiyorsak, tek yol siyaset.

Çünkü ülke siyaset ile yönetiliyor.

Siyaset demek  illa milletvekili olmak değil.

Bulunduğunuz ilçeye gönlünüzde yatan siyasi partiye üye olun.

Ayda 10-15 Lira aidat ödeyin.

Gönlünüzde yatan siyasi partinin toplantılarına gidin.

Belde teşkilatı, ilçe teşkilatı, hatta şöyle diyeyim; siyasi partili değilseniz bile bulunduğunuz ilin, ilçenin belediye meclis toplantılarına gidin.

Gençlere tavsiyem.

Herkese açıktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi herkese açıktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün oturumlarını, hatta ve hatta komisyon toplantılarını herkes izleyebilir.

Siyasete katılmak bu. Görün, yaşayın, edin.

Mecliste misafirler locası vardır, yüzlerce kişi alabilir, komisyonlar da aynı şekilde.

Komisyonlar da açık olduğu için televizyon kameraları gelir oraya. Aynı şey belediyeler için de geçerlidir.

BŞ:
Bir de şunu düşündüğümüz zaman, benim öğrencilerim üniversitede.

Ben onlara zaman zaman bir siyasetçi tanımı yapar mısınız? Diye soruyorum.

Size göre bir siyasetçi de bulunan özellikler nelerdir?

Onların görüşlerini almak için. Ne olmalıdır?

Değil de.

Şuan ki fotoğraf size göre, ne algılıyorlar?

Onları dinledikten sonra üzülüyorum.

Niye üzülüyorum?

Şöyle; o kadar az sayıda iyi insanda olması gereken vasıflar sayılıyor ki, hep saydığı önemli vasıflar o çocukların, siyasetçi nedir?

Yalan söylemesini becerebilen, kıvırmasını becerebilen, söyledikleri şeyler itibarlı bir insan tanımına tam uyan şeyler özellikler söylemiyorlar.

Biz ne yapmamız lazım ki bir siyasinin itibarlı algılanmasını  sağlayalım ki o gençler desin ki "Biz de Bülent Hocam onlar gibi olmak istiyoruz."

BA:
Soruya çok teşekkür ederim.

Teşhislediğiniz doğrudur.

Teşhis değil ama doğrudur.

Algı o şekildedir.

Nasıl ki biz Avrupa'da Türkiye  üzerinde yanlış algıdan söz ediyorsak, siyaset üzerinde de böyle bir algı var.

Ben şöyle diyeyim;

20 yıllık fiili siyaset hayatım boyunca 5 dönem Mecliste bu tarife uyan, 5 dönemde  tekrar seçilenlerle birlikte toplamda 2000 millet vekili seçildiyse , bu tarife uyan en fazla 50 millet vekili tanımışımdır.

Yüzlerce kişinin yaşadığı mahallede 5 tane serseri, o mahallenin serseri, hırsız mahallesi olarak tanınmasına yol açar.

Ama geriye kalan 1950'si son derece düzgün, ülkesine, milletine, her şeyine sahip çıkan insanlardan oluşur.

Bu algı neden böyle?

Bu suçlama değil. Türkiye'de hala Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında, siyasi partiler dışında şeffaf olan hiçbir kurum yok.

Bugün belediye zabıtası karşısında ceket ilikleyip buyurun efendim diyen, millet vekili karşısında küstahlaşabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisine hiçbir ön izin almadan gidersiniz.

Meclisin  oturumları açıktır, komisyon çalışmaları açıktır.

Peki, devletin hangi kurumunu izleyebilir siniz?

Hiçbirini. Bugün ifade özgürlüğü denilen medyanın, gazetelerin, televizyonların "Çalışmalar nasıldır? Gezip  görelim" diye gidebilir misiniz?

Hayır.

Türkiye'de diğer bütün kurumlar kapalıdır.

Özel sektör kapalıdır.

Odalar Birliği 10 milyarlara hükmeder, başkaların aidatları ile.

Ben bunlardan resmi yayınladıkları bütçeyi istiyorum, göndermiyorlar.

Devletin, özel sektörün bütün kurumları kapalıdır.

Silahlı Kuvvetler kapalıdır, polis kapalıdır, devletin kurumları kapalıdır.

Bir tek Meclis açıktır. 

Basın daha da kapalıdır.

Bugün Türk basınının sahipleri konusunda ne biliyoruz?

Siyasetçi ile ilgili yazılanlardan yüzde 1'ini  o basın sahipleri hakkında duyabiliyor musunuz?

Hayır.

Eğer gazeteci siyasetçi için yazdığının yüzde 1'ini gazetenin patronu için yazabilse ben o zaman Türkiye'de ifade özgürlüğünün olduğunu söyleyebilirim.

Bütün bunlar saklanarak projektörler, ışıklar siyaset dünyası üzerine çevrilip siyaset kötü gösterilerek o karanlıkta kalanların hepsi kendi işlerini götürüyor.

Buradan söyleyeyim gençlere;  araştırma yapsınlar.

İfade özgürlüğü için mücadele ettiğini iddia eden, aslında yalnız ve yalnız sermayeder sınıfının hizmetinde olan , ben sol ekolden değilim bunu rahat söyleyebiliyorum.

Basında niye sendikacılık yasak?

Türkiye'de sendikacılığın yasak olduğu tek sektör basın yayındır.

Türkiye'de kendini büyük gösteren gazetelerde binlerce kişi yazar, binlerce kişi çalışır ama üç beş tane köşe yazarının esiridir o binlerce kişi.

O köşe yazarı 50 bin dolar alır ayda, o binlerce kişi asgari ücret ile çalışır, işten çıkarılması, sokulması  sebze meyve muamelesi görerekten yapılır.

Bütün bunların tartışılmaması için de siyaset ışık altında tutulup, kötülenip, Türkiye'nin bu şekilde olduğu gibi yanlış bir intiba verilir.

Bu yanlış intibayı gidermek için en yapmak lazım?

Ekonomi de bir kural vardır, kötü para iyi parayı kovar diye.

Her kurumda da kötü insan iyi insanı kovar.

Şirret birisi düzgün bir insanı ürkütür.

Onun için de diyorum ki Türkiye'de her vatandaşın gönlünde yatan bir siyasi parti varsa , o partiye sahip çıkıp, o parti ile asgari ne yapabilecekse yapması.

Aidat ödemesi.

Ayda 10 Lira, 5 Lira, 1 lira.

Bu bir disiplin meselesidir.

Mümkünse toplantılarına gitsin.

Yaşadığımız ilçede , il de neyin ne yapıldığını görmek, bilmek hakkımız.

Belediye meclis toplantıları halka açık.

Kaç kişi var giden?

Hep eleştiri yapılıyor.

Bir de şunu söyleyeyim;

Türkiye'de acaba kaç kişi millet vekillerine mektup yazıyor?

Acaba kaç kişi yaşadığın ilin  Belediye Meclis üyelerini tanıyor?

Ben zamanında Türkiye'nin büyük bir Holding'inin müdürhan heyetine brifing verdim.

Bir ülkede demokrasinin işlemesi için, iş dünyasının kendi çıkarı için değil, iş dünyasının getirdiği becerikliliğin, karar alma mekanizmasının, finansı ticareti bilme bilgisinin siyasete aktarılması için, siyaset ile ilgilenmesi gerekir dedim.

Bu kendi çıkarı için değil, ticari çıkarı için değil.

Şunu söyledim; eğer İtalya'da Medici Ailesi olmasaydı , acaba İtalya'da ki sanat siyaset nereye gelirdi?

Bir tüccar aileydi, o kadar zengin, o kadar zengindi ki, İtalya'nın bütün Rönesans'ını finanse etti.

Yetmedi Fransa'yı aynı şekilde etkiledi.

Hatta ben bunu söylediğim zaman iş dünyasının ilk nesli para kazanır, şirketleri kurar.

Ondan sonraki nesiller sanata yatırım yapar dediğim zaman Rahmetli Vehbi Koç, Rahmi Bey'e dönüp "Öyledir, öyledir" demişti.

Çünkü Rahmi Bey'in sanata çok büyük ilgisi var.

Dedim ki kendilerine "Siz şuanda çok güçlüsünüz.

Başbakana erişebilirsiniz, bütün bakanlara. İçiniz de Üsküdar Belediye Başkanı'nı tanıyan var mı?

Böyle duruldu.

Meclis Üyelerini?

Yok. Benim bir iddiam var, buradaki kapıcı, hizmetli, şoför olarak çalışanları getirelim aynı soruyu onlara soralım, diyecekler ki:

"Sayın Bakanım ne demek tanımak, biz onların seçim kampanyalarında çalıştık, randevusuz gireriz."

Türkiye'de ki eksiklik bu.

Günlük siyasi hayatın içine girmeyip, seçilmiş olanların, Belediye Meclis Üyeleri, eskiden il genel meclisi vardı.

Belediye Başkanları, Millet Vekilleri, bunların dünyasına girmeyip, ne yapıyor diye araştırmayıp, nasıl yardım ederiz? Demeyip, sırf uzaktan eleştiriye dönünce bu sorunlar çıkıyor.

Bu terörist darbe teşebbüsünden sonra bana göre yeni bir Türkiye çıkacak  ortaya ister istemez.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın kabul ettiği bir tespiti var, Cumhuriyet öyle sağlam temeller üzerine kurulmuş ki, o  sayede bu darbe önlendi.

O sağlam temeller üzerine yeni bir bina inşa edilir gibi olacak.

İşte bu yeni yapılaşma da özellikle gençlerin önce siyasetin ne olduğunu anlamak için, siyasi saplantıya girmeden, ideolojik tavır almadan siyaseti takip etsinler.

Ben hayatımda hiçbir zaman sağcı veya solcu olmadım.

Ben yalnız demokratım.

Ama içeride, dışarıda en akımcı sağdan sola kadar bütün siyası akımları izledim. Hiçbirini ne tenkit ettim, ne taraftarı oldum.

Anlamaya çalıştım.

Hala da öyleyimdir.

BŞ:
Hep söylediğiniz demokrasi kültürü ile ilgili şeyler.

Ben yine benim öğrencilerimin hiç tasvip etmediğim ve sevmediğim ve onlardan duyduğum zaman üzüldüğüm cümlelerini söyleyeceğim.

O da bir algı ama algı olarak oluşmuş.

Diyorlar ki: "Devletin malı deniz, yemeyen domuz veya keriz diyenler de var" şöyle bir intiba var.

" Kim ki devletin herhangi bir imkanını eline geçire, kendisi , ailesi, yandaşları bundan yararlanır." diye ifade edeyim.

Öyle yapmayanlara "Niye yapmıyorsun. Herkes yapmış. Sen de yap." diyorlar. 

Halkımız da yapmayanlara kızıp, bir daha oy vermiyor.

"Seni niye seçtik de oraya oturttuk biz?" diye soruyorlar. 

BA:
Bülentçiğim, sanki yaşamış olduklarımı biliyorsun da anlatıyorsun gibisin.

BŞ:
Bir çocuğumu  işe koydurtamadın.

Bir  ihaleyi aldırtamadın.

Bu gençler böyle bir algıyla siyasetin

BA:
Bu söylediğimi Max Weber 19 yüzyılda yazmış. Meşhur Alman Sosyoloğu.

Gençlere okumalarını tavsiye ederim.

"Batı toplumlarında yapmak esastır."

"Herhangi birisine verilen rütbe, imkan o işi yapması içindir."

"Doğu toplumlarında ise olmak önemlidir."

"Doğu toplumunda olduktan sonra her şeye sahip olmak doğal hakkıdır. Bu hakkı da korumak için etrafına önce kendi aile fertlerinden, sonra da yandaşlarından bir çember kurar" diyor.

Bu şu demektir; batı toplumunda bir Vali'ye bir araba veriliyorsa o yalnız ve yalnız yaptığı iş ile ilgilidir.

O iş için kullanılır.

Doğu toplumunda ise olduğu için bir araba hakkıdır, bunu istediği gibi kullanır, hiç kimse karışamaz.

Kimse karışmasın diye de önce aileden sonra yandaşlardan bir çember kurulur."

Aslında cumhuriyet bunu kırmak istedi.

Ama bu sefer hanedanlar yerine devletin kendi yapısı bunu oluşturdu.

Bizde "Oğlum büyüyecek Paşa olacak. Oğlum büyüyecek Vali olacak" derlerdi.

"Oğlum büyüyecek büyük işler yapacak" demezler..

Biz hala olmak toplumundan yapmak toplumuna geçmekteyiz.

Gençlerimize de sorun, içlerinde olmak peşinde olan kaç kişi?

Yapmak peşinde olan kaç kişi?

"Ben memur olayım" değil, yapmak.

Aslında yapmak olayını Avrupa kıtası bile tam daha sonuçlandıramamıştır.

Yapmayı gerçekleştirmiş olan özellikle Kanada, Amerika, Yeni Zelanda, Avusturya'dır. İngiltere de değil.

İngiltere kara dünyasının etkisi var.

Avrupa'da, Amerika'da son 30 yılda , 40 yılda ortaya çıkan yeni istihdamın yüzde 70'i daha önce olmayan işlerden.

100 milyon kişiye iş sağlanmışsa 70 milyonu daha önce olmayan işlerde bulunmuşlar.

Amerika'da yüzde 70 olan bu yapma işi Avrupa'da yüzde 30.

Bu buradan kaynaklanıyor. Bunu değiştirmek gençlerimizin kendi elinde.

Biraz önce dediğim gibi olmak değil, yapmaya çalış.

Yapmak da biraz önce anlattığım gibi git Belediye Meclisi'nde ye yapılıyor, bir bak.

Yolun düştüğünde Ankara'da Meclis'e uğra.

Yayınlardan takip et.

Nedir öğren.

Başkasının sana anlattığı gibi değil.

Ben sağcı veya solcu değilim, demokratım dedim.

Çünkü neden?

Batı demokrasisi kültüründe bu var; hakikaten özünde demokrat olduğun takdirde sağda veya solda olman senin kendine vereceğin bir lüks, hiç önemli değil o.

Ama önce ben sağcıyım, sonra demokratım diyemezsin.

Bu şuna benziyor;

Birisinin Elhamdülillah ben Müslüman'ım deme yerine Elhamdülillah ben Sünni'yim, Elhamdülillah  ben Caferi'yim demesi gibidir.

O denildiği için "Ben şu cemaat mensubuyum" deyip cemaat tarikata mensubiyetini dinin önüne çıkardığında işte böyle darbelere bile yol olan bir harislik içine düşülüyor.

Halbuki Elhamdülillah  ben Müslüman'ım deyip, yalnız bunu duymak yeterli  olsa ne tarikatlar ne cemaatlerle işimiz olmayacak.

Mustafa Kemal bunu gördüğü için, Cumhurbaşkanımız da anladı bunu.

İyi niyetle yaklaşılmıştı ama demek ki sen ne kadar iyi niyetle yaklaşırsan yaklaş, eğer karşı taraf kendini çok dindar, çok iyi gösterse bile, öyle olmadığı ortaya çıkıyor, iş siyaset olunca.

Tekrar ediyorum gençlere tavsiyem; hayatta siyasetçi olmayı amaçlamazsanız bile hangi işi yapıyorsanız yapın bu ülkenin siyasetinde sözünüz olsun.

Ağırlığınız olsun.

Bu ağırlık en hassas zamanda bir tek mesaj, bir tek tweet görmek bile olabilir. Sürekli çalışmakla da etkilersiniz.

Siyasette hiçbir zaman başkasına hakaret ile iş yapmayın.

Bir konuyu anlamadığınız için , bir konu tersinize geldiği için "Seni nefretle kınıyorum" tam tersine.

Ben siyasi hayatımda bir iki tane hata yaptım, aklıma geldiği zaman hala utanç duyarım ama yüzde 99,9 rakibimi hiç küçümsemedim.  

Rakibimi hiç eleştirmedim.

Rakibime hiç hakaret etmedim.

Tam tersine rakibimi yücelttim.

Bana dediler ki "Rakibin bu kadar iyiyse sen nesin?"

"Ben ondan iyiyim. Ona ispata geldim" dedim.

BŞ:
Hata dediniz.

BA:
1991'de Turizm Bakanıydım. Seçimlere gittik, karşımızda dev gibi siyasetçiler,

Rahmetli  Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit. Hepsi Türk siyasetinin ağır topları.

Biz de genciz. Hepsi ANAP'a karşı. Benim 15 yılım partide Genel Başkan Yardımcısı olarak geçti.

Esas partide ben çok çalıştım. Dediler ki "Bunlarla nasıl mücadele edeceksiniz?"

Orada bir yanlışlık yaptım "Bu geriatrik bir mücadele olacak" dedim.

Geriatrik yaşlılık hastalığı.

O beni üzdü.

Bunlar yaşlı başlı insanlar biz bunları halt deriz diye.

Sonra kendi kendime dediğim şey yakışmadığı.

Tam tersine benim bölgemde 1991'de fırtına gibi esen Tansu Çiller Hanım vardı.

Ben ANAP'da liste başıyım, Tansu Hanım liste başı.

BŞ:
Turgut Özal dönemi.

BA:
Turgut Bey Cumhurbaşkanı.

Mesut Bey Başbakan. 3. Bölge Çatalca'da Haziran ayında anket yapmışız

DYP yüzde 28, ANAP yüzde 16.

Baraj altı seçilemiyoruz. Seçimler bitti ANAP yüzde 28, DYP yüzde 21,5.

Bu nasıl oldu?

DYP'nin başarısızlığı değil, benim başarım oldu.

DYP'nin mitinglerine gittim, ANAP otobüsü ile.

Mikrofonda aynen şöyle: "Arkadaşlar, hayırlı olsun demeye geldim.

Siyasette seçim demokrasinin düğünü, derneği, bayramıdır.

Bu bayramı kutlamaya geldim.

Bir de bir maruzatım var.

Sabahleyin traş  olurken yüzüme baktım, bir de gözümün önüne Tansu Hanım geldi.

Kendi kendime 'Bülent sen seçmen olsan bu yüze mi oy verirsin?

Yoksa böyle sevimli hanımefendi'ye mi oy verirsin? Dedim.

İçimden Tansu Hanım'a oy vermek geçti." Dedim.

Alkışlar. Tansu Hanım Türkiye'ye bir lütuftur. Artık şu garibana da acıyın, birkaç oy da bana verin de  Hezimet  ile ayrılmayayım."

Ben bütün rakiplerimin bana karşı siyaset yapmalarını önledim.

Aleyhim de bir şey söyleseler "Olur mu? Bülent Bey sizin hakkınızda en ufak bir şey söylemedi. Siz bunu söylüyorsunuz."

Ben rakibin savunmasını, bana saldırmasını önledikten sonra.

BŞ:
Güzel bir stratejiymiş bu.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç yap, üç yapma.

Gençler için aklınıza gelebilen gençler şunu yapmayın neler söylersiniz?

BA:
Sakın sigara içmeyin.

Ölüm Tacirleri kitabını bulup okuyun.

Uluslararası sigara katmerlerinin bu ülkeye, bu gençliğe ne kötülük yaptığını anlatıyor çok sistematik bir şekilde.

Çareyi hiçbir zaman  sigara da, uyuşturucu da, içki de aramayın.

Ben bunu söylerken canınız istediği zaman içki içmeyin demiyorum.

Dini açıdan yaklaşmıyorum meseleyi o ayrı.

İhtiyacınız yok.

İradeniz kadar size hayatta yol gösterecek başka bir şey yok. 

İradenizi elinizden alacak ne varsa hayır deyin.

Şekerli yemek de, sürekli tatlı yemek de aynı şekildedir.

Tatlı da bir uyuşturucudur.

Bu gibi basit kuralları koyduğun zaman , benim irademden daha önemlisi yoktur dediğiniz zaman, emin olun hayatta başaramayacağınız hiçbir şey yok.

Düz duvara tırmanırsınız.

İrade nedir?

İrade ,19 yaşındayken ben  İstanbul'u alacağım diyen Fatih Sultan Mehmet'dir.

O devlet 50 sene önce Timur tarafından yok edilmiş. İrade ile alıyor.

Mustafa Kemal 1918, 1919'da de daha 38 yaşında İstanbul'u işgal eden gemileri gördükleri zaman "Geldikleri gibi gidecekler" diyor.

Bu bir iradedir, bu iradeye sahip olduğun zaman kafanda ne varsa yapabiliyorsun.

BŞ:
Başka ne var?

BA:
Etik olun diyeceğim o da bir iradedir.

İrade nedir, başarı iradesi?

Herkes yürürken senin yokuşu çıkman.

Zora talip olmaktır.

Yapmayın diyeceğim de, İradenizin dışında mantığınıza ters düşeni bırakın.

Hayatta benim ölçüm mantık ölçüsü sağduyudur.

Her şeyin fazlası zarardır.

Azı da yetmez, fazlası zarardır.

Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:

"Yokuş çıkmayı mı seversin, inmeyi mi?"

"Bunun düzü yok mu?" demiş.

BŞ:
Aşırılıktan kaçmak. 

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi üç keşke.

Bir tanesi dünya, bir tanesi Türkiye, bir tanesi de sizinle ilgili.

Dünya ile ilgili keşke diyebileceğiniz ne var?

BA:
Keşke Rusça bilseydim.

Gençlere de söylüyorum bunu.

Rusya Rusya'nın dili değil artık.

Baltık ülkelerinden, eski demir perde dediğimiz bütün ülkeler hala Rusçayı kullanır.

Kültürleri içine girmiştir, sanatları, teknikleri, v.s, Vietnam'a kadar gider.

Türkiye Cumhuriyetler dediğimiz ülkelerde Rusça ana dili kadar önemlidir.

Ana dilinden daha önemlidir iş hayatında.

Nedenine gelince o ülkelerde Türkçe yeteri kadar gelişmemiş olduğundan teknik bütün yasalar Rusça çıkar.

Azeri Türkçesi ile , Türkmenistan Türkçesi ile, Özbekistan Türkçesi ile imar kanunu yasası yoktur. Rusçadır.

Rusya bizim en büyük komşumuz.

İlişkilerimiz daha da artacak.

BŞ:
Türkiye ile keşke.

BA:
Keşke daha az sorunlu komşulara sahip olsaydık.

BŞ:
Dünya için keşke.

BA:
Dünya ile ilgili bir şey söyleyemeyeceğim.

Doğa öyle yaratmış, Cenab-ı Hak öyle yaratmış.

Dünya da keşke diyebileceğimiz bir şey olsa dünya herhalde çok monoton olurdu.

Ben Hanımlara hitap ettiğim bir toplantıda şunu söylemiştim, çok beğeni kazanmıştı.

Dedim ki: "Bir doğa düşünün, yemyeşil, yeşilin her türü var.

Başka renk yok.

Güzel ama  monoton.

Erkeklerin dünyasını da böyle düşünün.

O  renklerin içine renk ve kokuları getiren çiçekleri düşünün.

İşte sizlerde öylesiniz.

Sizler o doğanın yeşilliğin çiçeklerisiniz."

BŞ:
Dünyayı kirletmesek keşke  değil mi?

BA:
Her açıdan.

Sırf doğa açısından değil.

O zaman diyeceğiz ki keşke insan yaratılmasa.

Doğayı kirleten insan.

O doğaya da dünya ya da yaptıran insan oğlu.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi siz olsaydınız ne yapardınız?

Ben size bir etik vaka hazırladım.

Bu hayali bir vaka, gerçek bir vaka değil. Müsaade ederseniz size vakamı okuyayım. Sonra soracağım, siz olsaydınız ne yapardınız?

Kamil Bey yeni kurulan  kabinede enerji bakanı olmuştur.

Ülkede Enerji ile ilgili yeni projeler yapılacaktır.

Kendisini  sık sık yurtdışı şirketler ziyaret etmektedir.

Yoğun bir gün içinde yine telefonu çalar, yurtdışı bir şirket kendisini ziyaret etmek istediğini söyler.

O akşam da oğlu ile yemek yiyecektir bakan.

Yarın olmaz mı? Der. "Bu gece geç saatte uçağımız var, bu gece toplantı yapmak zorundayız" derler.

O da restaurantın adını verir. 'Buraya gelin, kısa bir görüşme yapalım' der.

Akşam yemeğe gider, daha oğlu gelmemiştir.

Bir köşede bu yabancılar ile konuşmasını yapar.

Amerikalı şirket şöyle der. "Biliyorsunuz Türkiye'de enerji ile ilgili büyük bir yatırım yapacağız.

Bununla ilgili bir Türk şirketi arıyoruz, siz de biliyorsunuz.

Bu şirketler arasından birkaç tane seçtik, bir tanesinde karar kıldık.

Bu şirket ile iş birliği yapacağız bu enerji yatırımı için" der.

Bu şirketin adı ABC Anonim şirketidir' diye ifadede bulunur.

Sayın Bakanım sizin bu konuda çekinceniz veya karşı bir görüşünüz var mıdır? Diye sorar.

Bakan Kamil Bey'de der ki: "Bu şirket halka açık bir şirkettir.

Bence bir sakıncası yoktur. Hayırlı olsun." Der.

Bu konuşmalar yapılırken, tam ortasında bu konuşmaların oğlu gelir içeriye ve babasını tam yanına oturur, oğluna da kalk git diyemez ve dolayısıyla oğlu da bu konuşmaları duyar.

Konuşmalardan sonra yemek başlar.

Babası laf arasında der ki:

"Bu ABC şirketinin hisse senetleri önümüzdeki haftalarda 3-5 katı artacaktır" der.

Yemek biter ertesi gün olur, bakanın oğlu iş yerine gider, ofisinde otururken aklına bu cümle gelir.

"ABC Anonim şirketinin hisseleri 2-3 kat İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında fiyat artışı olacak.

Hemen telefona sarılır, kendi menkul değerler şirketini arar.

Der ki: "Bana 1 milyon liralık ABC Anonim şirketi hisse senedi alın" diye talimat verir.
Telefonu kapattıktan sonra düşünmeye başlar.

Ben acaba yanlış bir iş mi yaptım?

Bunu yapmasaydım? Diye düşünür.

Sayın Bülent Akarcalı, Enerji Bakanının oğlunun yerinde siz olsaydınız, siz bu durumda ne yapardınız?

BA:
1 milyon değil, ben kendimi 10 milyon dolara kadar sınadım iki defa.

Bana siyasette iki defa 100 milyon dolar getirildi.

10 milyon dolara kadar namuslu olduğumu biliyorum.

Hatta getirenlere kızmadım.

"Teşekkür ederim, değerimin 10 milyon dolar ettiğini gördüm.

Ben bunu ne yapacağım.

Benim hayatımda atım, yatım, katım yok.

Ben bu parayı alıp yiyemeyeceksem, bir yerde duracaksa, nerede duracak diye endişe edeceğim.

Yurtdışında yaşadım ama öyle bir hayatım olmadı.

Bu bana dert olacak.

Öyle çok namuslu havalara da girmek istemiyorum.

Bana göre herkeste bir namus vardır. "Kusura bakmayın" derdim.

Ben bakan olarak böyle bir teklifi oğluma yapsam ,ilk önce oğlum beni tersler.

Ciddi söylüyorum.

Bu gibi olaylar çekici olaylar oluyor.

Burada ben kimsenin parasını  çalmıyorum ki, edindiğim özel bir bilgiyi değerlendirdim diye bir mazeret.

O kadar da hakkım olsun denilir.

Onun için dedim irade o mazereti  önlüyor.

Şeker hastasısınız, azıcık şekerli yesem ne olur?

Rahmetli babam ondan gitti.

Gizli gizli   baklavaları yerdi.

Aynı şekilde kalp ameliyatı geçirdi, sigara içiyordu.

İradesizlik hayatını satıyor.

Ahlak , namus yalnız kendi başına bir özellik değil.

Beynin içinde yatan bir irade.

Ona hayır dediği zaman kendini daha güçlü hissedecek.

BŞ:
Daha iyi hissedecek.

BA:
İyinin dışında güçlü hissetmek önemli.  

O güç sana başka bir yerde çok büyük bir belayı önler.

İyi hissetmen geçici bir şeydir.

Olimpiyat stadı var bir türlü kullanılamıyor, o stadın ihalesinin başında hileli olduğunu ben kendi hükümetime , partimin  genel başkan yardımcısıyken resmen suç duyurusunda bulundum. 

Bir de 12 Eylül'ün spor yöneticilerinden Albay emeklisi.

Parti'nin merkez kararında 50 kişiye anlattım. Mesut Yılmaz Başbakan.

Dedim ki: "Belgeleri burada. Bu işte hile var, hurda var."

Mesut Bey bir hafta sonra gitti, temel  atışı  yaptı.

Bende o güç vardı.

Önleyemedim o ayrı. Ama tavrı  ortaya koymak yetti.

Aynı şekilde daha sonra beyaz enerji operasyonu diye çıktı ortaya.

Eski bir bakan aradı beni, o işe bulaşan. "Bülent, memurları, müdürleri topluyorlar, Sayın Başbakan Mesut Bey'e söyle bu konuda yardımcı  olmazsa başımız derde girecek."

Dedim ki: "Arkadaş neden bana telefon ediyorsun? Ben partide pislikleri örtmek için değil, tam tersine ortaya çıkartmak için varım. Başkası namussuzluk yapacak, edecek, ben parti adına ben onu örteceğim. Yok öyle bir şey. Sen kendini kurtarmak istiyorsan bildiklerini söyle" dedim.

Meğerse adamın telefonu dinleniyormuş.

Benim haberim yok .

Üç gün sonra Hürriyet Gazetesinde orta sayfada çıktı bizim de ne tavır aldığımız.

İrade güçlü olduğunuz zaman, tek yolda gittiğinizde hata yapmıyorsunuz.

Ben o telefonun dinlendiğini, o zamanlar dinleme olayları yoktu.

Bilmeden "Tamam yaparız ederiz " demiş olsaydım ben de bir suçun ortağı olmuş olacaktım.

Dolayısıyla önüne çıkan  trafik kazası gibi bir şey.

Trafik kazasını önlemek için, ben 1967'den beri araba kullanırım, bütün dünyada kullandım, hesabıma göre 5 milyon kilometreyi aştım,  Allah'a şükür hiçbir kazam yok.

Ben araba kullanırken süratimi başkasının yapacağı hayatı önleyecek şekilde kullanırım.

Günlük hayatta da o şekilde , önüne çıkabilecek kazaları farkına varmasan bile bir irade konumun olduğu zaman önlüyorsun.

Kendine bir zırh oluşturuyorsun.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi soru yağmuru.

Ben niye soru yağmuru diyorum , yağmur damlaları gibi kısa kısa sorularla  sizi ıslatmaya çalışacağım.

Türkiye'de milletvekili olmanın en önemli zorluğu sizce nedir?

BA:
En önemli zorluğu; insanların siyasette olması gereken adımdan başlamadan, tepeden milletvekili olmak  istemesi.

Ben genç takımda oynamayacağım, tepeden A takımında oynayacağım, yok öyle bir şey.

O yüzden gençlere diyorum ki partilerin siyasi kadrolarında yer alacaksınız ve o şekilde yükseleceksiniz.

Son olaylarda gösterdi ki birkaç kişinin benim oyumla , dağa ki  çobanın oyu bir mi de görüldü ki evet dağdaki çobanın oyu daha da önemli.

Çünkü tankların önüne onlar yattı.

Ben tankların önüne yatan bir tane adı sanı meşhur, diplomalı, şarkıcı görmedim.

BŞ:
Sizce iyi bir siyasililerde bulunması gereken iki özellik.

BA:
İrade. Temel özellik irade. İrade size her türlü yanlışı yapmayı önlüyor.  

Bir de başlattığınız işi bitirmeyi sağlıyor.

BŞ:
Bir insanın  ben gerçekten yaşıyorum diyebilmesi için nasıl yaşaması lazım?

BA:
Ot gibi yaşamaması lazım. Etrafına yararlı olması lazım.

Biraz önce dedim ya kendini iyi hissedecek, işte o. İnsanın yaşadığını hissetmesi  yalnız güçlü olması değil,  güçlülük bir sorun olduğunda onu çözmede yararlı.

Ama hayatında fazla güçlükle yaşamadığını var say, rahat bir hayatın var, işte orada kendini iyi hissetmek, etrafına yararlı olduğunu hissetmekle olur.

BŞ:
Hayatta en çok yapmak istediğiniz şey neydi?

BA:
Müziği çok severim , hiç kabiliyetim yok.

Resim çok severim.

Hiç kabiliyetim yok.

Resim yapabilmek için, şarkı söyleyebilmek için neler vermezdim.

BŞ:
Bir insan bu hayattan ayrılmadan muhakkak yapması gereken .

BA:
Bilgi ve birikimini mümkün olduğu kadar dağıtmalı.

Birazcık serveti varsa onun bir kısmını da  muhtaç olan insanlara bırakmalı.

BŞ:
En son ne zaman gülmüştünüz?

BA:
Biraz önce.

BŞ:
En son ne zaman ağlamıştınız?

BA:
En son meydanlara çıkıp hayatını feda edenleri görünce ağladım.  

Hele bir hanım kızımız 30 yaşlarında okumuş , etmiş, hamasi bir yapısında olmadığı görülen bir kızımız,  ayağına iki kurşun yemiş, bacağı kesilecekmiş.

"Vatanım için bir bacağım  kesilse ne olur?" diye bunu o kadar mütevazilikle  söylüyor ki.

Kazan'dan bir kurşun yemiş vatandaşımız Ankara'nın Kazan'ının mahalli şivesi ile inanılmaz bir tatlılıkla olayı anlatıyor.

Askere "Oğlum ben senin deden, baban sayılırım, bana kurşun sıkma" kendisine kurşun sıkmış askeri ikna edip,  911'den cankurtaran çağırdığını anlatıyor.

Bunlar bizim esas değerlerimiz.

Bunları gördüğün zaman onlar mutluluk gözyaşı.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi çubuk oyunu. 

Çubuk oyunu diyorum çünkü bu kutunun içinde bazı çubuklar var.

O çubukların üzerine güzel sözler yazdım.

Sizin şansınıza bakalım bir çubuk çekin.

"Akıl sonradan  ah çekmek için değil. Düşünüp tedbir almak içindir."

BA:
Doğru demiş.

BŞ:
Bir tane de ben sizin şansınıza çekeyim.

Birincisi açık diyorsunuz.

Benim sizin için çektiğim çubukta şu yazıyor:

"Demir gibi cahili, altın gibi bilgiden daha kıymetli yapan ahlaktır."

Biz hep etik etik dedik ya.

BA:
Etik,ahlak demek, sağ duyu demek.

Ahlak başlı başına bir meziyet değil, yaşam tarzı.

Ahlakı insanlar yalnız cinsel ahlak, para ahlakı gibi görüyor. Değil.

Trafikte başkasının önüne geçmeye çalışmak ahlaksızlık.

Kural dışı.

Acil bir şey yoksa emniyet şeridinden gitmek ahlaksızlık.

Ahlaksızlık aynı zamanda kul hakkı yemek.

BŞ:
Herkes sırada beklerken yandan girmeye çalışmak.

BA:
Birisinin hakkı yenirken ona göz yummak, sırtını dönmek de , başım derde girmesin diye o da bir ahlaksızlık.

Ahlakın yalnız ve yalnız, çok dar anlamda cinsel ahlak, parasal ahlak  gibi konularda kısıtlanması yetersizdir.

Ahlak son derece geniştir.

Bütün o kavramlar bir birini tamamlayan halkalardan oluşan bir zincir.

O halkalardan bir tanesi zayıfsa zincir oradan kopar.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi torba oyunu.

Oyunlar bitmiyor. Bir torba getirdim tombala gibi.

İçine harfler koydum. Şansa içinden bir harf seçin hangi harfi seçeceksiniz.

BA:
"Z"

BŞ:
Bir doğru davranış.

BA:
Zerafet. Zarif.

BŞ:
Bir tane de yanlış davranışa çekelim. "P" ile başlayan.

BA:
Argoya girecek ama anekdotu da olduğu için söylüyorum , pezevenklik.

Biz de pezevenk kötü anlamdadır.

Aslında bunun Fasçadır ve Azeri  kullanım anlamı rehberdir.

Ben Turizm Bakanlığı'ndan sonra  1993'de Türk Azerbaycan parlamenter dostluk kurumunu kurdum.

Azerbaycana gittik, onlar beni takdim ettiler,

"Köhne seyyah Nazırı" dediler..

Tam çıkarken:

"Hörmetli Nazırım  size pezevengi de hazırladık" dediler.

Çok şaşırmıştım. Bana "Pezevenk" hazırlamışlar!

Sonradan öğrendim.

"Pezevenk" Azeri dilinde "Rehber" demekmiş!

Kimi insanlar sert bulabilir ama. En azından Azerbaycan'a gittiğinizde turistik açıdan size bir rehber vereceğiz denildiğinde kullanılan kelime budur.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir göster , bin işit.

Bu torbanın içinde bir cisim getirdim.

Size diyeceğim ki bu cisme 3 saniye bakıp gençlerin kulaklarına küpe olacak bir şey söyleyebilir  misiniz.

Bakalım sizin için ne getirmişim? Size para getirdim.

BA:
Az önce söylediğim gibi esiri olmayın ama muhtaç olmayacak şekilde çalışın.

Para için çalışmayın ama paraya muhtaç olmayacak şekilde çalışın.

O zaman belki  daha çok para kazanırsınız.

BŞ:
Para ile saadet .

BA:
Para ile olur saadet.

BŞ:
Para ile her şey alınır mı?

BA:
Her şey alınmaz.

10 milyon dolara kadar beni alamadılar.

Para ile alamıyorsunuz her şeyi.

Ben  siyasette bunu rahmetli Turgut Bey'e de söylemiştim,

"Efendim, siyasi parti olarak biz vatandaşımızın karşısına bak sana şunları şunları yaptık diye çıkmayalım. Köprüler yaptık, barajlar yaptık, ettik."

"Bu bir babanın çocuklarına şevkat göstermeden 'sana evler aldım, otomobiller aldım, daha ne istiyorsun' demesi gibidir. Halbuki çocuğun aradığı babadan sevgidir, şevkattir."

Paranın saadet getirmesi yanında sevginin ve şevkatin de olması ile mümkündür.

Bir de paranın saadet getirmesi o parayı hayırlı bir şekilde harcadığınız zamandır.

Kazandığınız sahip olduğunuz o para ile hakikaten hayırlı işler yapabildiğinizi gördüğünüz zaman daha mutlu oluyorsunuz.

Bir çocuğa sahip olduğunuz zaman duyduğunuz mutluluk gibi.

Ben ilk çocuğum, kızım doğduğunda ben her akşam gider bakardım, inanamıyordum o çocuğun benim olduğuna.

Saadeti o getiriyor.

Ama parasızlık kesin mutsuzluk getirir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir kelime bir cümle oyunu.

Ben size bir kelime söyleyeceğim, o kelime ile ilgili aklınıza gelen tek bir cümleyi söylemenizi istiyorum.

Benimle bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız?

BA:
Hazırım.

BŞ:
Kelime "hoşgörü" cümle?

BA:
İnsanın temel vasıflarından biri olmalı.

BŞ:
Kelime "siyaset" cümle?

BA:
Herkes siyaset ile ilgilenmeli. Yoksa demokrasiye erişemeyiz.

BŞ:
Kelime "etik" cümle?

BA:
O da hayat tarzı olmalı. İşiniz çok kolaylaşır, çok rahatlarsınız.

BŞ:
Kelime "aşk" cümle?

BA:
Aşksız dünya, hayat olur mu?

BŞ:
Kelime "zenginlik" cümle?

BA:
İnşallah. Zenginlik de kötü değildir. Vergisini de veriyorsanız, çok zengin
olmanızı tavsiye ederim.

BŞ:
Kelime "mutluluk" cümle?

BA:
Mutluluğu aramak insanın kendinde. Mutluluk başkasının size sağlayacağı bir
imkan değil.

BŞ:
Kelime "itibar" cümle?

BA:
Yaptıklarınızın çevrenize, insanlığa ülkeye hayırlı olmasıyla elde edilecek bir mevkidir. Sırf para sayesinde gelinen itibar, o para gittiği zaman da hemen gider.

BŞ:
Kelime "kitap" cümle?

BA:
Dinimiz oku diye başlar "ikra"

BŞ:
Kelime "ANAP" cümle?

BA:
Bir zamanlar kartaldık.

BŞ:
Kelime "Atatürk" cümle?

BA:
Allah'ın hakikaten Türk halkına bir lütfu.

BŞ:
Kelime "Türkiye" cümle?

BA:
Daha iyisi yok.

BŞ:
Kelime "Bülent Akarcalı" cümle?

BA:
Doya doya bir hayat yaşadım. Allah'a şükrediyorum.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum, ağzınıza sağlık.

Gençlerle tecrübelerinizi, birikimlerini paylaştınız.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın Bülent Akarcalı'ydı.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle.

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın. Hoşçakalın.

.

Bülent Akarcalı ve Bülent Şenver

.



.



.



.



.



.



.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org