Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ALİ AKSÖZ Bülent Şenver'in Odası TV Programı
16.02.2017
Okunma Sayısı : 16339
Oy Sayısı : 8
Değerlendirme : 5
Popülarite : 4,52
Verdiğiniz Puan :
 

 

ALİ AKSÖZ Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

 izlemek için  

.
.

 dinlemek için  

.
.

ALİ AKSÖZ Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.



.



ALİ AKSÖZ Bülent Şenver'in Odası TV Programı

Deşifresi

Ali Aksöz (AA)

Bülent Şenver (BŞ)

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'na hoş geldiniz. Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz. Hoşgeldiniz.

AA:
Hoşbulduk.

BŞ:
Ben sana baktığım zaman senden bana doğru iyi bir enerji geçiyor.

Senin yüzünde bilmiyorum sadece bana mı öylesin, yüzünde bir gülme ifadesi, yüzünde hafifleme ve yumuşama ifadesi oluşuyor.

Halbuki bazıları da senden korkuyor. B

u dizi filmlerde korkunç , insanları döveceksin, vuracaksın gibi .

Öyle hissediyorlar.

Ben dizi de oynamadığım için seninle normal hayatta karşılaşıyorum, normal hayatta gayet samimi, güler yüzlü ve kişilik olarak karşımıza çıkıyorsun.

Sen Tatvan doğumlusun, balık burcusun ve New York'lara kadar gitmişsin, senaryo yazarlığı konusunda eğitim almışsın, ondan sonra başlamışsın hikayeler yazmaya.

Bir çok ödüller almışsın.

Bir web sitesi kurmuşsun, fantezi edebiyatının en iyi web sitesi ünvanını kazanmışsın.

Hikayelerin ötesinde kalemini eline alıp roman yazmaya soyunmuşsun.

Bununla da yetinmeyip birden fazla yabancı lisan öğrenmişsin.

Bir şeyler yapmaya çalışıyorsun hayatta ve bu gençlere bir örnek olmalı.

Bir de diyorum ki hayatından gelen bir takım birikimlerin sonucunda böyle hedeflere yöneldin.

Bütün bunları düşündüğümüzde öncelikle şunu öğrenelim.

Senin hayatının kilometre taşları diye düşünebileceğin kilometre taşları , benim
hayatımın önemli noktalarıdır. Benim hayatımı yönlendirdi diyebileceğin bizlerle neyi paylaşırsın? Kilometre taşları.

AA:
Öncelikle bugün Öğretmenler Günü. Bu vesile ile kutlamış olayım. Öğretmenler gününüz kutlu olsun.

BŞ:
Teşekkür ederim.

AA:
Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bütün , gençlere aydınlık
vermek isteyen bütün öğretmenlerimizin, aydın, sanatsal, eğitim taraftarı olan bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü bu vesile ile kutlamış olayım.

Benim karakterimi şekillendiren, hayatımı şekillendiren, kilometre taşları neler?

Öncelikle aile açısından çok şanslıydım ben.

Çok iyi bir ailem vardı.

Annem babam ikisi de doktor.

Onlarla aramda çok güzel bir ilişki var.

Arkadaşlık ilişkisi, en iyi dostlarım ikisi de.

En büyük şanstı benim için.

Hem beni duygusal ve psikolojik olarak destekledi hem de baskı hissetmedi benim üzerimde.

BŞ:
Tek çocuk muydun?

AA:
Tek çocuğum. Bunun dışında öğretmenlerim çok iyiydi.

Küçük bir şehirde, küçük bir kasabada , birkaç farklı yerde büyüdüm ben, Edirne'de , İstanbul'da, Kırklareli'nde genelde Trakya'da birkaç farklı yeri dolaştık ama doktor olduğu için ailem.

Ben çocukluğumun büyük bir kısmını Kırklareli'nde geçirdim. 50 bin nüfuslu.

Bu bir şanstı benim için.

Bir metropol'de büyüseydim düşünce dünyamın dağılacağını düşünüyorum.

Küçük kasabada önce kendimi tanıma fırsatım oldu.

Dolayısıyla kendimi keşfederek çıktım o kasabadan.

Doğru eğitim aldığım için, bu bir şans kendimi çok erken yaşlardan geliştirme fırsatım oldu.

Bunun dışında İstanbul'a gelip tek başıma yerleşmem ve yalnız başıma yaşamam benim için mutlak surette etkileyici bir şeydi.

Kendi ayaklarımın üzerinde durmasını öğrendim.

Bundan sonra yurtdışına, farklı ülkeler, farklı şehirlere gitmek, yerleşmek, orada yaşamak cesaretini göstermemi sağladı.

Sınırların ötesine çıkma hamlesini yapmam benim için çok önemliydi.

Önce ailem ile başladım, sonra kendi başıma, bazen onlarla bazen kendi başıma çıkıyorum.

Dünyayı geziyorum.

O kadar çok görecek ve tecrübe edinecek yer var ki, o karar benim için çok etkili oldu.

Çok vizyonum genişledi. Herhalde kilometre taşlarım bunlar.

Aile, yurtiçi, yurtdışı tecrübelerim ve öğretmenlerim.

BŞ:
Bu mesajda gençlerimizin algılayacağı önemli şeylerden birisi kendini tanı. Değil mi?

AA:
Kesinlikle öyle. Her şeyden önce.

BŞ:
Ben neyim ?
Kuvvetli yönlerim nedir?
Zayıf yönlerim nedir?
Amaçlarım nedir?
Ne istiyorum hayattan?
Zaaflarım nedir?

Onu öğrendikten sonra da kendinizi geliştirin diyorsunuz.

Kendinizi geliştirmek de çok önemli.

Kendinizi geliştirirken de muhakkak çevrenizden alacağınız yardım ve destekler çok mühim ki öğretmenlerinizi örnek veriyorsunuz.

AA:
Şanslı insanız, bu müspet bir yardım olacaktır.

BŞ:
Ondan sonra da vizyon sahibi olmaktan bahsettiniz.

Sadece kendi sınırlarınız içerisinde kapalı kalmayın.

Sadece kendi eviniz, kendi aileniz, kendi çevreniz, kendi ülkenizde değil, uluslararası boyutlarda dünyayı görmeye.

Bu o ülkeye uçağa binip gitmekle de olmayabilir.

Bugünkü teknoloji artık hiç uçağa binmeden de o ülkelerin kültürlerini incelemesine, bilgi sahibi olmasına olanak sağlıyor.

Demesinler ki paramız yok ki, nasıl olanak sağlayacağız. Vize alamayız ki.

AA:
Eğer yurtdışına çıkma imkanları yoksa, kesinlikle okuyup öğrenmeleri lazım bence.

Ama şahsi fikrim gidip orada o kültürü yaşamadan çok etkili olmayacaktır.

Onun bir parçası gibi hissetmeleri gerekir kendilerini.

Öncelik sıralamasında eğer üst sıralarda olursa bu bence bunu yapmanın yolunu bulacaktır gençler.

BŞ:
Sen bir de şuanda gençlerin web ile ilgili , internet ile ilgili yapmak istedikleri çok fazla gelişimciler var.

Bunlarla ilgili ilk gelişimcilik atağını yapmıştın.

Yanlış hatırlamıyorsam Lost Library diye , kayıp kütüphane diye bir web sitesi oluşturmuştun.

Orada hikayeler yazmaya başlamıştın.

O site nedeni ile sana ödül de verilmişti.

Biraz onun hikayesini anlat istiyorum ki gençlerin kulağına küpe olsun.

Web sitesi kurup iş yapmak isteyen gençler yararlansın senin tecrübenden.

AA:
Aslında ben bu tip şeylerde alçak gönüllü olmaya meyilliyim ama Lost Library söz konusu olunca çok alçak gönüllü olamıyorum.

Biz onu 1998 senesinde kurduk.

Yanılmıyorsam daha Kültür Bakanlığı'nı web sitesi yoktu.

Bir avuç web sitesinden bir tanesiydik dünya üzerinde.

İlklerden olduğu için biz onu el bebek, gül bebek büyüttük, geliştirdik.

Gençlerinde o dönemlerde ihtiyacı vardı kendini ifade etmek, kimlik arayışına yanıt olacak bir şey oluşturduk biz.

Dolayısıyla doğru zamanda, doğru yerde açılmış bir şeydi.

Çok büyüdü.

Yurtiçi, yurtdışı, şöhrete kavuştu, onlarca editör, yüzlerce yazar sahibi oldu.

İnsanlara kendini ifade etmek fırsatı verdi.

Çünkü o zamanlar internet bir paradikma kaymasıydı.

Herkes için yeniydi, dünya üzerinde herkes onu yeni öğreniyordu.

Kuralları tamamen değiştiren bir teknolojiydi.

Kimse ne şekilde yaklaşması gerektiği ve ne şekilde kullanması gerektiğinden emin değildi.

Biz de biraz içgüdüsel olarak bulduk yolumuzu.

Yine Kırklareli'nde çok sevdiğim çocukluk arkadaşım ile beraber ikimiz açtık.

O şuanda Amsterdam'da çok başarılı bir reklamcı. Kulakları çınlasın.

Onunla beraber çok basit bir fikir olarak ortaya çıktı.

Elimizdeki materyalı internete yüklemekti bizim amacımız ama ondan sonra sınırları aşan bir girişim halini aldı.

O zamanlar biz sadece entelektüel işler peşindeydik.

Bunu paraya dönüştürmek, para kazanmak gibi kaygılarımız yoktu.

Fakat şimdi geriye dönük bakacak olursa.

Bir yahoo olabilirmiş, bir google olmasa bile çok daha kuvvetlenebilirmiş.

Şuanda habitat çok uygun.

İnternet hayatın her aşamasında var.

Bir kaç sene daha biz onu götürebilseydik teknik olarak girişimleri yapabilseydik,

Türkiye'ye güzel bir şey kazanacaktı.

O dönem içinde çok güzeldi.

Dediğiniz gibi bir sürü ödül kazandık.

Bu gençlere , bu programın konusu onlara örnek olmak olduğu için söylüyorum, bu bir örnektir ve ben herkese bunu tavsiye ediyorum.

İçinde bulunduğumuz durumun teknoloji, kültürel ve öğelerini iyi tanımaları gerekir.

Yaratıcı olmaları gerekir.

Mutlaka girişimci olmaları gerekir.

Bir fikirleri varsa bunu mutlaka realize etmeleri gerekir.

Çünkü realize edilmemiş fikirler katma değer değil.

O değerini gerçekleştikten sonra buluyor.

Ben herkese kafalarındaki fikirleri gerçekleştirmek için girişimde bulunmalarını tavsiye ediyorum.

Bu çok önemli bir şey.

BŞ:
Senin muhakkak hayallerin var.

Hayal kurmayan insanları sevmiyorsun.

İnsanlar hayal kurmalı diyorsun.

Belki de o nedenle kitap okumayı çok seviyorsun.

Kitap okumak insanları hayal kurma konusunda motive ediyor.

Ben diyorum ki televizyonda bir dizi film izlerken hayal kurmanıza gerek yok.

Öyle bakıyorsun.

Senarist nasıl yazdıysa yönetmen kendi çekimi ile hiç düşünmeye ihtiyaç yok.

Ama kitap okurken öyle değil.

O satırları, o cümleleri okuduğunuz zaman onun nasıl bir şey olduğunu fikrinizde bir takım düşünceler oluşuyor ve hayal gücünüzü geliştiriyor.

Ali Aksöz'ün muhakkak ileriye yönelik bazı hayalleri vardır.

En azından bazı hayallerinizi bizimle paylaşır mısınız?

AA:
Bir çok hayalimi paylaşayım.

Onları ben saklamıyorum.

Bazılarının da gerçekleşme yolu paylaşmaktan geçiyor zaten.

Şahsi hayallerim içinde oyuncu olarak başarılı olmak.

Sevdiğim oyuncularla oynamak.

Güzel işler, kalıcı işler yapmak geliyor.

Onun dışında kitabımı veya kitapları çıkartmak, yazar tarafımı ön plana çıkartmak istiyorum.

Belki kısa sürelerde de olsa öğretmenlik düşünüyorum.

Yazarlık üzerine oyunculuk üzerine olabilir.

Gençlerle aşır neşir olmak istiyorum.

Onlarla irtibatımı kaybetmemek istiyorum.

Ülkesel boyutu var bu işin, Türkiye boyutu var, global boyutu var.

Onlar için isteklerimiz, hayallerimiz çok fazla.

Fakat bu işte bireysel olmuyor maalesef.

Herkesin ortak hayale olması ve ortak hayal doğrultusunda ilerlemek gerekiyor.

Bunları da tahmin etmek çok zor değil.

Barış içinde aydın bir gelecek, düzgün bir gelecek.

Herkesin kardeşçe yaşadığı müspet bir gelecek hayali kuruyorum açıkçası.

Bütün canlılar düzgün bir gelecek hayali kuruyorum.

Umarım başarırız.

BŞ:
Elini alabilir miyim? Bu hayallerinin arasında şuraya da bir yüzük koyma hayalin var mı?

AA:
Açık konuşmak gerekirse benim evlilik hayalim hiç olmadı.

Böyle bir hedefim de yok.

Fakat bu soruyu alıyorum ben.

Onlara da aynı şeyi söylüyorum ben, kısmetse kısmet, şanssa şans.

O bir anlık değişebilecek bir şey.

Hayatımı mutlaka beraber geçirmek istediğim bir insan çıkarsa ve ikna olursam yaparım.

Ama şuanda hedeflerimin arasında o pek yok.

Daha çok müspet işler yapmak var benim hedeflerimin arasında.

Çok insan halktan alır , ben halka geri vermek derdindeyim biraz.

Biraz değil aslında çok.

Hedefim biraz o.

BŞ:
Ama kısmet diyorsun yine , bakalım ne gösterecek.

AA:
Böyle konuştuktan sonra yarın bir düğün davetiyesi gelir.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi 3 yap, 3 yapma. 3 yap 3 yapma da yine gençlerin kulağına küpe olacak, gençlerle ilgili 3 tane yapmamalarını istediğin şeyden bahsedelim, 3 tane de muhakkak bunları ıskalamayın, muhakkak bunları yapın, hangisinden başlamak istersen.

AA:
Bir ondan bir ondan söyleyeyim.

İlk aklıma gelen şey yaratıcı olun.

Çok önemli.

Olmayan şeyleri hayal edin, kurulmamış şeyleri kurmaya çalışın.

Kurulmuş olan şeyleri, var olan şeyleri daha iyileştirmek için yollar keşfedin.

Yapmamanız gereken şey ise benim muzdarip olduğum şey, ertelemeyin.

Ertelemek çok kötü bir şey.

Çalışkan olun ve ertelemeyin.

Bana keşke zamanında kafama vura vura söylenseydi, çünkü ben hep yazmam konusunda ilham bekledim.

Halbuki biraz da kendinizi eğitmeniz ve disiplin sahibi olmanız gereken bir şey.

Beyin zaten başladığın şeyi bitirmeye meyilli.

Dolayısıyla burada tek mevzu hayal dünyamda yapmayı düşündüğüm şey kusursuz onun için gerçekleştireceğim şey onun kadar güzel olmayacak diye düşünmeyip ne olursa olsun, o işe başlamak çok önemli.

Yapın, yaratıcı olun, çalışkan olun, ertelemeyin.

BŞ:
Ertelemek aslında bir kaçış yolu.

Tembellik. Sonra yaparım , bir de insan kendine niye yapmaması gerektiği konusunda da mazeretler üretiyor. Şimdi vaktim yok.

Şimdi yeterli param yok. Ertele, ertele, bir bakıyorsun yıllar geçmiş. Pişman olabiliyorsun.

AA:
Benim de hayatımda ertelediğim ve en sonunda hala hayatımda mı benim dediğim şeyler var.

Mesela ben kendimi en çok verimlilik, üretkenlik konusunda eleştiriyorum.

Çok fikir var ben de hep de öyle olmuştur çocukluktan beri .

Ama onların yarısını en azından biraz daha kendimi zorlayıp yapsaydım.

Bazı şeyler o zaman içinde geçerli.

Bir başkası yapabilir, ya da hiç kimse yapamayabilir, o fırsat kaçabilir.

Fırsatları çok kaçırmamak gerekiyor hayatta.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi 3 keşke. 3 keşke'nin birincisini dünya ile ilgili söylemek gerekirse, dünya ile ilgili dünyada keşke ne demek istersin?

AA:
Keşke dünya daha düzgün bir yer olsa.

Söyleyeceğim her şeyi bir hapa indirgemek gerekirse daha düzgün bir yer olsa.

BŞ:
Düzgünden ne kastediyorsun?

AA:
Geçinemiyoruz. Biz kendi ülkemizde bile geçinemiyoruz.

Başkalarıyla geçinemiyoruz, başkaları bizimle geçinemiyor.

Kimse birbiri ile geçinemiyor kısacası.

Keşke geçinsek, keşke doğayı biraz daha koruyabilsek, doğayı çok koruyabilsek hatta, keşke bir gezegenin üzerinde uzayda müthiş bir hızla yol alan bir gezegenin, bir topun
üzerinde hep beraber yaşadığımızın farkına varsak.

Aslında çok küçük bir gezegen bu uzayın boyutlarını düşünecek olursak.

Kendimizi çok önemsiyoruz.

O kadar çok önemsemesek keşke. En büyük keşkem bu benim hayatta.

BŞ:
Türkiye ile ilgili bir keşke.

AA:
Bu geçerli. Geçinmemizi isterdim. Birlikte yapacağımız çok şey var. Niye dünyaya örnek olmayalım ki. Birileri başlamalı .

BŞ:
Acaba değerlerimiz mi ortak bir mutabakata gelemiyor. Bazılarının değerleri başka, diğer grubun başka.

AA:
Detaylara girmeden konuşacak olursam değerlerimizde ortağız.

Ortak değerlere sahibiz.

Bizim coğrafya olarak, kültürel olarak çok güzel ananelerimiz var, komşuluk ilişkilerimiz, yardımseverliğimiz, misafirperverliğimiz.

Hep yıllardır söylenir bu.

Bunları biraz ön plana çıkarmamız lazım.

Birbirimizi ayıran unsurları değil, birleştiren unsurları göz önüne alıp, onlara eğilmemiz gerekiyor.

İnsanlık ayrışırsa toz olur gideriz.

Ayrışmamamız lazım. Birlikte yapacağımız çok şey var.

BŞ:
Aynı olaya değişik iki bakış açısı ile bakıldığında bir grup doğrusu budur diyor, diğer grup hayır yanlıştır,diyor.

Aynı şeye biri doğru biri yanlış diyor ve ortak noktada
buluşulamıyor.

Karar aynı karar, davranış aynı davranış, birileri doğrusu budur diyor, diğeri çok yanlış bir şey diyor.

AA:
İşin felsefesine çok bulaşmadan şunu söylemek istiyorum ki, bazı evrensel doğrular var ve içinde yaşadığımız dönemin geçmişten ders alarak ortaya çıkmış bazı kuralları kanunları ve gerçekleri var.

Belki doğruları değil ama gerçekleri bu dönemin. Bunlara saygı duymak zorundayız.

Türcülüğü bırakmak zorundayız.

İnsanoğlunun dünyada yaşayan her şeyin efendisi olduğu fikrinden vazgeçmeliyiz.

Biz bir eko sistemin parçasıyız. Bu bir zincir. Bu zincirin bir halkası koparsa zincir kopar.

Dolayısıyla bizim ırkçılık sorununu ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Sevmemekte özgürüz, nefret etmekte özgürüz, birbirimizle dalga geçebiliriz, kendimizle dalga geçebiliriz ama bir arada hareket etmemiz gerekiyor.

Bizim yaşadığımız dönemin realiteleri bunlar.

Dolayısıyla her dönemin realitesine uymak gerekiyor ve onları daha iyi yapmak için kafayı kullanmamız gerekiyor.

BŞ:
Kendinle ilgili keşke diyebileceğin ne var?

AA:
Biraz önce söyledim aslında keşke biraz daha verimli olabilseydim.

BŞ:
Verimlilik tanımı aslında dışarıdan bakan bir göz sana verimli diyor, çok şey yaptı diyor. Özgeçmişini okuyan birisi Maşallah diyor, tahtaya vuruyor, seni tatmin etmiyor demektir.

AA:
Ben biraz mükemmeliyetçiyim.

Bir de kimsenin bilmediği şeyleri biliyorum kendim ile ilgili. Y

apabilecekken yapmadığım veya ertelediğim şeyleri biliyorum.

O dönem bilseydim, kendimi ikna edebilir miydim onu düşünüyorum.

Çünkü bu ne olursa olsun bir noktada insanın kendini ikna etmesi ile disipline etmesi ile alakalı bir şey.

Bundan sonra daha verimli olmaya çalışacağım.

İnsanlığa verilebilecek çok şey olduğunu düşünüyorum.

Her karşılaştığım insana anılarınızı yazın diyorum, günlük tutun.

Çok önemli bir şey.

Ortak kültüre bir katkıdır bu.

Bir sürü şey yaptım bu hayatta ama çok daha fazlasını yapabilirdim.



BŞ:
Şöyle düşünsen; çok fazla yapabilirdim dediğin şeyleri yaptığını farz etsek Ali Aksöz bugün nasıl bir Ali Aksöz olacaktı ki?

Parası çok olan Ali Aksöz mü olacaktı?

Bilmem ne hükümetinden bir nişan almış biri mi olacaktı?

Ne değişecekti sende?

Farz et ki yaptın bütün onları.

AA:
Mutlaka daha fazla para kazanmış olacaktım ama para hiçbir zaman benim önceliğim olmadı.

Nişan almak hoşuma giderdi, herkesin hoşuna gider ama bir süre sonra o da geçicidir.

Fakat kendimi daha tatmin hissedecektim.

Bundan sonra daha verimli olmaya gayret göstereceğim.

Başladım.

Biraz zihnim dağılmıştı.

Hesapta olmayan bir şekilde başladım ben oyunculuğa.

O bir mızrak ucu gibi planlarımın arasına girdi ama iyi ki de girmiş. İnsan başarılı olduğu düşündüğü şeyi yapmalı.

Dolayısıyla ben devam ediyorum, daha da güzel şeyler yapmak istiyorum.

BŞ:
Biraz önce yapmak istediklerini söyledin, romanını bitirmek dedin.

AA:
Beni sevenler sürekli soruyorlar.

"Abi roman roman dedin, nerede kaldı roman ? Atıyor musun?" Diyor.

Atmıyorum ama bu kadar da kolay bir şey değil.

Bu bir disiplin işi.

Bazen zamanım olmuyor.

Set aralarında yazarım demiştim ben oyunculuğa ilk başladığımda.

Lakin o iş öyle değilmiş, yazamıyormuş insan.

Yazan varsa da onu tebrik ediyorum çok büyük bir başarı.

Dolayısıyla yapacağım, gayret ediyorum.

Belki daha öncelerde yazdığım şeylerden derleme çıkarırım ilk başta .

1997'den beri basılıyor benim yazdıklarım.

Editörlük yaptım, çevirmenlik yaptım, yayın danışmanlığı yaptım, belki onları basarım.

Biraz kolaya kaçmak olacak ama en azından kendimi teşvik etmek için bir adım atmış olurum.

Bunları düşünüyorum, kendi kendimi tatmin etmek şuan amacım.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi soru yağmuru bölümüne geldik.

Soru yağmuru bölümünde yağmur damlaları gibi sorular soracağım sana.

Bir de espri olsundiye yukarıdan su damlaları olsa çok iyi olurdu.

Benim sorularım kendime göre sana ne sorabilirim diye hazırladığım sorular var, o nedenle yağmur damlaları dedim.

Bu sorulara sen nasıl cevap vereceksen, kısa kısa da olabilir.

Hep yazmak ile ilgili içinde bir ukde kaldı ya romanımı bitireyim, romanımı bitireyim.

Yazar olmanın bir takım zorlukları var.

Yazarlarla da konuşulduğunda bir takım zorluklardan bahsediyorlar.

Kitap çıkarmak, kitabın satılması.

Sana göre bu zorluklar neler?

Türkiye'de yazar olmanın zorlukları nelerdir?

AA:
Yazar olmanın en büyük zorluğu konuştuğumuz gibi disipline alıp kendini oturup yazmak.

Yazan bir sürü arkadaşım var, basan bir sürü arkadaşım var, o bambaşka bir aşaması, basma aşaması da biraz sancılı Yazılan şeyin satılması tercih edilir.

Mümkün olduğu kadar okuyucuya ulaşması diyelim.

Mümkün olduğunca okuyucunun evine gitmesi gerekiyor.

Onu istiyor, onu tercih ediyor.

O bir sorun çünkü okuma yazma seviyemiz nedir bilmiyorum ama bir zamanlar konuştuğumuzda Herkese Kitap Vakfı için Ben demiştim, birkaç sene evvel Türkiye'de "7250 kişiye 1 kitap düşüyordu"

Çok korkunç bir istatistik.

Dolayısıyla yazmak, basmak, dağıtmak da bitirmiyor işi.

Okutacağız.

En büyük sorun belki de.

BŞ:
Bir de sizin televizyon dizilerindeki tarafınızdan bakarak soru sorayım.

Bir çok genç özeniyor size.

Özenen gençler ben de Ali Abi gibi olsam, ben de ileride bir dizide oynasam diye.

Muhakkak orada da bazı zorluklar vardır.

Zevkli tarafı da olabilir, zorlukları da olabilir.

Öyle birisine söyleyebilecek ve onun kulağına küpe olabilecek "Sen bir dizi oyuncusu olmak istiyorsun ama bunlara dikkat et.

Bunu böyle zannetme.

Bu iş böyledir." Neler tavsiye edersin öyle bir gence.

AA:
Bana çok geliyor bu soru.

Ben de cevap verebildiğim kadarıyla mümkün mertebe herkese geri dönmeye çalışıyorum.

Söylediğim şey hep aynı.

Bu zevkli bir iş ama yorucu bir iş.

Üniversiteden önce yapılması zor bir iş.

Ben herkese bunu tavsiye ediyorum; önce okulunuzu bitirin.

Eğer bu iş okulunuza engel olacaksa erteleyin.

Bu sektör için çok geçerli bir tavsiye olmayabilir.

Çocuk oyuncu gerekebiliyor, gençlerin oyuncu olması gerekebiliyor.

O sorunu çözmek de sektörün görevi şuanda.

Benim bu programdaki görevim bana bu soru ile gelen gençlerin, bana özenen arkadaşların mutlak surette kendilerini tanımaları, iradelerini güçlendirmeleri, prensip sahibi olmaları ve o prensipleri mutlaka korumaları gerekmeleri.

Önce okul, prensip, kendini tanıma, ondan sonra girebilirler.

Beraber oynarız, onlar benden daha iyi işler yaparlar, onları alkışlarız.

BŞ:
Anamdan yolcu doğmuşum. Bu cümle sana ne ifade ediyor?

AA:
Kendimi öyle tanımlamıştım bir röportajımda.

Sevdiğimde bir cümledir. Kendimi öyle hissettim hep. Ç

ok küçük yaştan beri , Tatvan'da doğdum , mecburi hizmet dolayısıyla babam oradaydı, annem sağlık ocağında çalışıyordu.

Belki yolda doğdum diye bir his vardı bende.

Ama benim için yol teması hem karakterimi belirleyen unsurlarından bir tanesidir, hem yazdıklarıma sirayet etmiştir.

Hem bence bir insanın hayatını özetleyebilecek bir unsur olduğunu düşünüyorum.

En basitinden ben çocukken, tatillere beraber çıktığımızda

O zamanlar böyle otoyollar yoktu, beni 50 yaşında zannetmesinler, Ege'den girintili, çıkıntılı tek şeritli yollardan giderdik arabayla, ben arabanın arkasında yatardım, camdan yıldızlara bakardım, annemle babam konuşurlardı.

Benim için çok canlı bir anıdır.

O desteklemiştir benim bu yol hissimi.

Dönem dönem karşıma çıktı.

Bazı şeylerde ben bireysel olarak aradım yolu ve yolda olma hissini.

Geriye dönüp baktığımda hayatımın çok büyük kısmı yolda geçmiş diye görüyorum.

İyi ki de öyle olmuş.

Yol bir hedefe ulaşmanız için kat ettiğiniz bir şey değildir. Kendisi de bir hikayedir. Ben de bu hikayelerden çok var.

Beni de ben yapan şeyler onlar. O yüzden çok değerli.

BŞ:
Bir insan karşı cinsten birine aşık olduğunu nasıl anlar?

AA:
Herhalde kendisine ait şeylerden karşı tarafı daha fazla düşünüyorsa burada bir terslik var demektir.

BŞ:
O aşık oldum mu demek oluyor?

AA:
Herhalde öyle.

Ben kendi tecrübelerimden yola çıkarsam ki paylaşıldığını düşünüyorum, ortak bir his olduğunu düşünüyorum.

Kendinizden ve kendi hayat çevrenizden daha fazla düşünüyorsanız bir insanı aşık oluyorsunuz demektir.

BŞ:
Bir insanın bu hayatta ben yaşıyorum diyebilmesi için neler yapması gerekiyor?

AA:
Aslında bu karakterden karaktere değişiyor.

Bazı insanlar yaşam hissine o kadar uzaklar ki.

Kendilerini tehlikeye atma ihtiyacı duyuyorlar.

Belki bu olabilir. Bunu tavsiye ediyor değilim.

İnsanın hayata duruşa göre, aldığı pozisyona göre ihtiyaçları değişiyor.

Bazı insanlar için küçük mutluluklar yeterlidir.

Mesela ben beğendiğim kalın iki tane kitabı alıp da bir tatil günün de , güneşli bir havada bir kafe güzel bir kahve içiyor ve kitabımı okuyorsam benim için kafi.

Ama herkesin ihtiyacı farklı .

Eğer topluma, toplumlara, dünyaya bir şey veriyorsanız o zaman yaşıyorsunuz.

Eğer hiçbir şey vermeden, yaratmadan geçip gitmişseniz bu hayattan o zaman kimsenin sizden haberi olmuyor o anki , çevredeki insanlar dışında.

Dolayısıyla müspet şeyleri vermek.

BŞ:
Sen bu kitap okuma sevgisini nasıl kazandın.

Aile de annen babanı okurken görerek mi?

Nasıl oldu bu?

Gençlerimize kitap sevgisini aşılamak çok kolay bir iş değil.

Birisi sana bunu aşılamış.

DNA'lardan mı gelmiş, yoksa nasıl olmuş?

Öğretmenlerin nedeni ile mi olmuş?

AA:
Ben bunun cevabını veremiyorum. Annem babam çok okurdu, hala okuyorlar.

BŞ:
İlkokulda mı?

AA:
Ben ilkokula başladığımda okuma yazma biliyordum. Kendim öğrenmiştim.

İlkokul 1-2-3 boşu boşuna okudum ama yaşıtlarımın dışına çıkmamak için okudum.

Herkes 3 sayfa çizgi çizerken ben duvardaki böceğin familyasını çıkarıp ondan hikaye yazardım.

Çok okurdum.

Kötü bir anekdot ama derslerde sıranın altında hep roman okurdum.

Bu alışkanlık bende nasıl başladı onun çıkış noktasını bulamıyorum.

Mutlaka ailemden görmüşümdür.

Bir noktada yine doğru zamanda okuduğum doğru kitabın bende belki de şok etkisi olduğunu düşündüm.

O kitabın belki de devamı olarak geldi bu his.

Evet çok okuyorum. Zamanım varsa günde 1 kitap bitirebilirim.

BŞ:
Her gün bir kitap. Maşallah.

AA:
Her gün bir kitap okumuyorum ama başı boş olduğum dönemlerde çok sevdiğim bir kitap varsa ve o gün yapacak başka bir işim yoksa sabahtan akşama bitirebilirim onu.

BŞ:
Bir insan neden uzak durmalı?

AA:
Bir insan kendini tanımıyorsa zaaflarından uzak durmalı.

Kendini tanımanın yolu da o zaaflara yaklaşmaktan geçiyor biraz.

Dolayısıyla burada bir paradoks var gibi görünüyor.

Bence insan kendisini tanıyana kadar zaaflarına biraz ihtiyat ile yaklaşmalı.

BŞ:
En son en zaman gülmüştün?

AA:
Biraz evvel sayenizde güldüm.

BŞ:
En son en zaman ağlamıştın?

AA:
En son geçen senenin Kasım ayında ağladım. Benim için çok önemli birini kaybettim.

BŞ:
Başın sağolsun.

AA:
Saçma sapan bir hale geldim.

Kısa sürdü. Dedim ya ben de mükemmeliyetçi duygusu insanı müspet olmayan bir şekilde kontrol ediyor.

Dolayısıyla hemen ayağa kalkmaya yöneltiyor insanı.

Aslında kulağa çirkin geliyorr ama o acıları da yazmak için kullanmak , üretmek için kullanmak ihtiyacı hissediyor.

Ben bir yazar olarak en azından o hissi hep duydum.

Belki de öyle toparladım bilmiyorum ama benim için çok önemli birini kaybettim.

Kötü bir şekilde kaybettim ve ağlattı beni.

BŞ:
Hayatında etik dışı davranışlarla sen karşılaşıyorsundur.

Her insan karşılaşıyor.

Çok sık karşılaştığın ve seni tedirgin eden etik dışı davranış.

Bu toplum içinde yaşarken nedir?

AA:
O kadar çok şey var ki hangi birini sayayım.

Beni etkileyen değil ama benim çok gözlemlediğim bir şey. İnsanlar birbirlerini kullanmaya çok meraklılar.

BŞ:
Ne demek kullanmak?

AA:
Kendi çıkarı için karşı tarafı aldatmak. Kötü bir huy. Yapmayın.

BŞ:
Yalan söyleyerek mi yapıyor.

AA:
Yalan söyleyerek yapıyor. Sahte teşviklerle yapıyor.

Gerçek olmayan bir ortam yaratmak sureti ile onu gerçekmiş gibi göstererek yapıyorlar.

Aslında bu insanın kendisini tanıyıp da uyanık olma aşaması ile alakalı.

Ben gençlere o yüzden önce eğitiminizi bitirin.

Önce kendinizi tanıyın, sonra ne yapacaksanız yapın diyorum.

Çünkü bu tip şeylere karşı uyanık olmak, onları görüp tanımak, bir defans , bir savunma sistemi geliştirmek biraz tecrübe istiyor.

Yaş tecrübesi olmasa bile dünya tecrübesi istiyor.

Dolayısıyla insanları gözlemleyin.

Hayatınızdaki yalancılar, üç kağıtçılar, aslında çok önemli insanlardır.

Bizim en iyi yönetmenimiz düşmanlarımızdır.

Her şeyden ders çıkartabiliriz.

Her şeyi daha iyi olmak için kullanabiliriz. İnsanları kullanmak doğru bir şey değil, iyi bir şey değil.

BŞ:
Herkesin her söylediğine hemen inanmasınlar.

Bir değerlendirme yapsınlar.

Bilmiyorlarsa da danışsınlar.

Büyüklere bu konuda tecrübe sahibi olanlara danışsınlar.

Bu tip sizi kullanan insanlar ilk defa sizi kullanmıyordur.

Daha önce geçmişinde muhakkak kullandığı insanlar vardır.

Biraz araştırsa piyasa ve çevresinden insanlar onunla ilgili bir bilgi söyleyecektir.

Bir insan ömrü boyunca dürüsttü de, bu sabah dürüstlükten çıktı, o da sadece 3 saat sürdü, tekrar dürüstlüğe geri döndü, böyle bir şey yok herhalde.

AA:
Umarım o 3 saate kimse denk gelmez.

Aslında ben şunu da düşünüyorum; şartlar insanları bazen yoldan çıkartabiliyor.

Tasvip etmiyoruz ama biraz anlayabiliriz insanların durumunu.

Biraz empati yapmak gerekiyor. Ama çıkmamaya gayret etmemiz gerekiyor.

Toplumun her kesimine sirayet etmiş bir şey bu kullanmak.

Bireyleri kullanmak, kitleleri kullanmak, yanlış işler bunlar.

Bizim birbirimizi kullanmak yerine anlamak ihtiyacımız var.

Anlamak ve saygı duymaya ihtiyacımız var.

Ben insanları hep birleşin, bir arada durun, bireysel yapılacak şeyler var bu hayatta ama hep bir arada yapılacak şeyler de var.

Dolayısıyla kullanmayın insanları.

BŞ:
Birbirlerine destek olabilirler.

Yardımcı olabilirler.

Yardım talebinde bulunuyorsanız tabii bulunun, o kişi size dürüstçe yardımda bulunabilir. Dürüstçe talepte bulunabilirsiniz.

O bir kullanma sayılmıyor.

Sen beni tanıyorsun, ben seni tanıyorum, bir doktor ihtiyacım var, sana soracağım, senin sayende iyi bir doktor ile tanışacağım.

O seni kullandım anlamına gelmiyor.


AA:
O ayrımı iyi yapmak lazım.

BŞ:
Dediğin çok doğru.

Bir menfaat uğruna doğru olmayan, yanlış olan, yanıltma, yalan söyleme, olmayan şeyleri olur gibi gösterme belirli bir amaca gitmek ve onun sonucunda da sizi kullandığı için size zarar vermek. Bu zarar bazen maddi zarar, bazen manevi zarar.

AA:
Bu tip tecrübeler birbirini onaylayan tecrübelerdir.

Bir zincir halinde domino taşı etkisi ile devam eder gider.

Biri başka birini kullandıysa o kişi bu travmatik etkiden dolayı bir başkasını kural buymuş demek ki, diyerek kullanmaya yönelebilir.

Bunlar kötü hisler.

Toplumdan çekilmesi gereken şeyler olarak düşünüyorum.

BŞ:
Hemen televizyon çekimlerine geleyim, bütün şeyleri siz ezberliyor musunuz? Bütün çekimler sırasında konuşuyorsunuz, konuşuyorsunuz, bütün bunları ezberleyerek mi? Yoksa bir cümle çekiliyor duruyor.

Öyle mi?

AA:
Benim içinde bulunduğum çekimlerde bir set ezberledik.

Benim için bu en başta hızlıca geçeyim, komik bir anım.

Benim için en başta en büyük tedirginlikti.

Ya unutursam repliğimi, karşımdaki insana ayıp olacak, orada bir sürü insan beni bekliyor olacak.

Başarısızlıkla ilgili mükemmeliyetçi olmak ile ilgili bir şey var ya bende.

Otururdum günler öncesinden 4-5 cümle bile olsa onları su gibi ezberlerdim.

Bir gün sete gittim, çok yoğun bir gündü.

Meğerse yanlış şeyi ezberlemişim.

Çok da uzun bir sahne. 5 sayfalık bir sahne.

Benim ödüm patladı.

Birkaç dakika sonra giriyoruz, ben makyajdayım o sırada.

Tamam demim kimseye belli etmeden üzerinden geçelim birkaç kez baktım, yaradana sığınıp girdim içeriye.

Güzel bir şekilde çıktı.

O günden sonra ezber yapmadım ben.

Bu insanın zihnine söz geçirebilmesi ile ilgili bir şey.

Genelde ezber yapıyoruz.

Üstadlardan Marlon Brando karşısındakinin ceketine repliklerini iğnelermiş.

Oradan okurmuş.

Ezberlemesen de oluyor.

Marlon Brando yaptığına göre bizim oyuncularımız da yapabilir.

BŞ:
Şuanda o zaman sen sana neler söylemen gerektiği söyleniyor, sen ezberleyip sunuyorsun.

Ezber konusunda da bir sıkıntı söz konusu yeniden çekiyorlar.

AA:
Hatırlatıyorlar orada. Reji de buna dikkat eden arkadaşlar var, onlar yardımcı oluyorlar.

BŞ:
Son yağmur damlası da şöyle, Herkese Kitap Vakfı Kurucu Başkanı Bülent Şenver sana gelse, sen de Herkese Kitap Vakfı'nın Danışma Kurulu Üyesisin. Dese ki: "Biz çocuklara ve gençlere kitap okumayı sevdirmek ve kitap okumayı yaygınlaştırmak istiyoruz.

Bu konuda ne yapalım? Ne tür projeler yapalım. Bize fikir verir misin dese ona ne önerirsin.

AA:
Ben mesela yapabilirseniz Kim Kardashian eline kitap verin bütün gün kitap ile gezsin derim.

Bir kirpik taktığı zaman dünyada yüz binlerce genç internetten o kirpikleri satın almak peşine gidiyor.

Onlar onu para kazanmak için kullanıyorlar ama onlar çok önemli bir yerdeler.

Milyonlarca insana ulaşabilecek noktadalar.

Dolayısıyla onlara ulaşıp koltuğunun altına veya eline bir kitap verip ortalarda gezmelerini sağlardım.

Benim şahsi olarak yapmaya çalıştığım şey o.

Zaten elimde hep kitap ile gezerdim ben.

Beni tanıyanlar çocukluğumdan beri böyle olduğumu bilir ama şuanda görenler de örnek alıyorlar.

Çünkü bana öyle dönüşler geliyor.

Beni çok mutlu ediyor bunlar.

BŞ:
İnsanların ünlü görüp onları taklit etmeye çalıştığı insanlar kitap okuduğunu gösterirse topluma onu izleyen yüz binlerce insan oluyor değil mi ?

Milyonlar meraklısı oluyor.

AA:
Eğitim veren insanların bunu aşılaması lazım, ilk gençlik çağında.

Ağaç yaşken eğilir.

Okuma alışkanlığını öğretmenlerin öğrencilerine vermesi gerekiyor.

İkinci si de insanların kendilerini tanıdıkları veya beğendikleri, örnek aldıkları, takip ettikleri şöhretli bireylerin insanlara mutlaka müspet şeyleri göstermesi ve yansıtması gerekiyor.

Bu hayvan severlik olsun, doğayı korumak olsun, vahşi yaşamı korumak olsun, kitap okuma alışkanlığını aşılamak olsun, bilimsel ve sanatsal eğitim vermek olsun, sürekli bunları göstermeleri lazım insanların.

Benden çok daha tanınmış, popüler insanlar var.

Bence şart.

Topluma geri vermeliyiz.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi siz olsaydınız ne yapardınız?

Ben bir etik vaka hazırladım.

Bu hayali bir vaka.

Müsaade edersen etik vakayı sana okuyacağım, sonra soracağım; bu durumda siz olsaydınız, siz ne yapardınız? Diye.

Benim hayali vakam şöyle:

Ozan Bey uzun yıllar siyaset hayatında çeşitli görevler yaptıktan sonra son seçimlerde milletvekili olmuştur.

Başbakan kendisini çok sevdiği, güvendiği ve beğendiği için Ozan Bey'i Bakan yapar.

Bakan Ozan Bey, kızı ve damadı ile bir akşam yemeği yemektedirler.

Yemek yerken Bakan Ozan Bey konuşmalar sırasında şöyle bir ifadede bulunur.

"Çocuklar hep düşünüyorum, bir genel müdür bulmam lazım."

"Hayırdır Baba, nereye genel müdür?"

"Bana bağlı bir devlet kurumu var, onun başına bir genel müdür atamam gerekiyor. Bir türlü bulamadım kimi atayabilirim "der.

Hemen kızı devreye girer, söze karışır

"Babacığım bu görevi damadın Ahmet çok iyi bir şekilde yapabilir. Biliyorsun bu konuda Ahmet Amerika'da hem eğitim gördü, hem de konu ile ilgili bir şirkette önemli yöneticilik görevleri yaptı. 10 yıllık da başarılı bir tecrübesi var." Der.

Ertesi gün Bakan Ozan Bey, damadı Ahmet Bey'i kamu şirketinin başına genel müdür olarak atar.

Aradan zaman geçer, bir gün Ozan Bey arabasına binip arka koltuğa oturup gazeteyi açtığı anda başından aşağıya kaynar sular dökülür.

Gazete manşetinde şöyle bir haber okur:

"Bakanın damadının genel müdür olduğu şirkette büyük yolsuzluk" Gözlerine inanamaz, hemen damadını arar.

"Ahmet gazetedeki bu haber doğru mu?" Damat ağlamaklı bir şekilde cevap verir.

"Babacığım doğru, fakat yolsuzluktan benim haberim yok. Bunu ben yapmadım. Beni ticaret müdürüm ve muhasebe müdürüm yanıltmış , kandırmış" der.

Bakan bu cevaba kızar, telefonu kapatır.

Akşam Bakanın evine kızı gelir.

O da yüzü asık ve ağlamaklıdır.

O da babasına yalvarmaya başlar.

"Babacığım bu olayda Ahmet'in hiçbir suçu yok.

Onu kandırmışlar.

Onu işten alma ne olur? Ona ceza verme. Beni seviyorsan Ahmet'e zarar verecek bir karar alma" diyerek iki gözü iki çeşme ağlamaya başlar.

Sayın Ali Aksöz , Bakan Ozan Bey'in yerinde siz olsaydınız, siz bu durumda ne yapardınız?

AA:
Bence aslında damadın istifa etmesi lazım Bakan'a bile gerek kalmadan.

BŞ:
Belli ki etmek istemiyor ki hanımını göndermiş.

AA:
Ben olsam kızımı kırmak pahasına onu işten alırım.

Benim kızım olursa zaten yapacağım şeyi biliyordur ona bir şey dememe gerek kalmaz ama zaten öyle bir adamla da evlenmez. İşin esprisi .

Haberim yok kabul edemem bu durumda.

Siz bir kamu şirketinin başındaysanız o sizin evinizdir ve evinizde olup bitenden haberdar olmak sizin görevinizdir.

Haberdar değilseniz bu da bir kusur.

Her ne kadar o işi söylediğinize göre hak etmiş görünüyorsa da , torpil işlememiş, başarılarından dolayı o işi almış görünüyor olsa da, bu elbette ki kamuya yönelik bir sorumluluk bence.

Ben olsam kesinlikle kovardım damadımı.

BŞ:
Kızınıza da "Kızım, bu uzun vadeli itibarımızı korumak için gerekli bir davranıştır."


AA:
Hem o hem de aile benim için ne kadar çok önemli de olsa, kendi aileme olduğu kadar topluma da bir sorumluluğum var Bakan olarak.

Dolayısıyla kızım anlayacaktır.

BŞ:
Bu gibi durumlarda, uluslararası etik ilke ve standartlarında çıkar çatışması denilen bir kavram var.

Çıkar çatışması yaratacak kararlar alırsanız , damadınızı oraya genel müdür ataması yaparsanız, sonunda bu tür bir olay ile karşı karşıya kalacaksınız.

AA:
Çıkar çatışması yaşanacak bir duruma kendinizi soktuysanız, böyle bir durumda toplumun çıkarını kendi çıkarlarınızın önünde tutmanız gerekir.

BŞ:
Daha baştan Ozan Bey dediğimiz kişi, damadı istediği kadar layık bir kişi olsun, ileride bu çıkar çatışması yaratabilir,

"Damat hem seni zora sokar, hem de beni zora sokar, kızım seni de zora sokar.

Böyle bir şeyi yapmayalım. Başka bir yerde daha düzgün daha iyi bir iş muhakkak buluruz." Demesi daha uygun olurdu.

Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Zenginliklerini de paylaşıyor, çünkü zenginlik sadece para değil ki.

Bilgiler, tecrübeler de paylaşılsın.

Onlar da bir zenginlik.

Şimdi çubuk oyunu.

Çubuk oyunumuz, bu kutunun içinde çubuklara bazı güzel sözler ben yazdım.

Bu çubuklardan bir tane çubuk seç.

Üzerinde hangi güzel söz sana çıkacak.

AA:
"Öğrenmek akıntıya karşı yüzmeye benzer. İlerlemediğiniz takdirde gerilersiniz."

BŞ:
Ne demek istiyor bu söz?

AA:
Bilgi her zaman güncel tutulmalıdır.

Öğrenmenin sonu yok.

Sürekli öğrenmeye devam etmemiz gerekiyor ki benim de kendime düstur olarak

belirlediğim şeylerden bir tanesi.

Kesinlikle öyle.

Cehalet bir akıntı.

O akıntıya insan istem dışı kapılabilir ama yüzemeye devam etmesi gerekir.

Bireysel olarak bilgilerin güncel tutulması çok önemli.

Çıkar açısından bile konuşuyor olsak, faydacılık açısından bile konuşuyor olsak, bir
doktorsanız zaten bunu yapmak zorundasınız.

Pratiğinizi sürekli modern ve çağdaş kalması gerekir.

Mühendislik keza öyle.

Hukukta çalışanlar yeni kanunları bilmesi gerekir.

Bireysel olarak da sonsuza kadar öğrenci kalacağımızı düşünecek olursak kendimizi bilgilendirmemiz şart.

Bilgilerimizin güncel kalması şart.

Cehalete karşı mücadele etmek şart.

İsterse toplumsal olsun, isterse bireysel olsun.

BŞ:
Ben bu işi biliyorum dediğiniz anda emin olun gerileyeceksiniz. Sınırı yok bilmenin.

Daima her şey geliştiği için.

Bilsen bile ben bilmiyorum diyerek o zihniyetle daha yeni şeyler öğrenmeye çaba sarfetmek gerekiyor.

AA:
İnsanın kendisine fazla güvenmesi bir dez avantaj.

Orada ince bir detay var.

Hassas bir denge var.

O dengeyi tutturmak gerekir.

Kendi kendine benim bu konuda yeterli bilgim yok, daha çok bilgi edinmem lazım , daha güncel bilgi edinmem lazım.

Daha farklı kaynaklardan bilgi almam lazım diye düşünmekte fayda var.


BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir göster bin işit oyunu.

Göstereceğim şey bu kutunun içinde saklı.

Sana bir obje getirdim.

O objeyi göstermek istiyorum.

Bu objeye birkaç saniye bakarak gençlerimizin kulağına küpe olabilecek bakalım neler söyleyeceksin.

Objemi görmeye hazır mısın?

AA:
Hazırım.

BŞ:
Benim objem bir süzgeç. Bu süzgece bakarak gençlerin kulağına küpe olacak ne söyleyebilirsin?

AA:
Herhalde bütün gençlerin aklına aynı şey gelmiştir.

Ben de farklı bir şey söylemeyeceğim.

Bir süzgeç ne işe yarar? Süzme işine yarar.

Bazen çay demliyorsak istemediğimiz kısmı süzgecin içinde kalır, istediğimiz kısım geçer.

Bir de büyük bir su kütlesinin içinde bir şey arıyorsak onu süzerek bulabiliriz.

Alacağımız bilginin posasını iyi süzmemiz lazım.

Ya da çok engin bir bilgi denizindeki ihtiyacımız olan gerçek bilgiye , doğru bilgiye, dürüst bilgiye dezenformasyonu süzerek sahip olabiliriz.

İki tane işe yarıyor benim gözümde.

BŞ:
Hakikaten süzerken sözlerini de insan söylemeden düşünüp , şunun içinden önce geçse, ondan sonra senin kulağına gitse.

Sözler için bir süzgeç yapsa satar mı acaba.

Konuşurken gitmemesi gereken sözleri içinde tutup, gitmesi gereken şeyleri söyleyebilse.

Onun içinde süzgecimizi

Allah bize vermiş.

Bir vicdan vermiş, ahlaki açıdan, etik açısından değerlendirelim diye .

Bir de mantık açısından beynimizin çalışması söz konusu.

Vicdan ve beynimizi kullanırsak, sözlerimizi de bu süzgeç olmadan da düzgün bir şekilde hem ifade edebiliriz. İçimizde tutmamız gerekenleri tutarız.

Söylemememiz gerekenleri söylemeyiz.

Söylediklerimizi doğru söyleriz.

İyi bir hayat, iyi bir ilişki , kavga etmeden , birbirimiz ile çatışmadan , uyum içinde güzel bir hayat yaşayabiliriz.

AA:
İletişim çok önemli.

BŞ:
Ne güzel şeyler söyledin bir süzgeçten.

BŞ: Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi torba oyunu.

Oyunlar bitmiyor. Şöyle bir torbamız var.

Bu torbanın içerisine ben harfler koydum.

Bir harf çek bakalım içerisinden sana hangi harf çıkacak.

AA:
"C"

BŞ:
C ile başlayan doğru davranış, güzel bir davranış, tavsiye edebileceğin.

AA:
Cesaret.

Cesur olmak lazım hayatta.

Özellikle girişimlerde. Risksiz bir hayat en büyük risktir bence.

BŞ:
O cesurlukta akıllı cesurluk değil mi?

Cesaret dediğin şey, biraz daha gençlere tanımlarsak, bazen gençler hesapsız, kitapsız bir motorun üzerine biniyor.

Cesaretim var diyor.

200 kilometre ile yola çıkıyor.

O manada değil herhalde.

AA:
Biraz daha spesifik konuşmak gerekirse, atılım gösterme cesareti, girişim cesareti, yanlışlara karşı koyma cesareti, doğruları söyleme cesareti gibi şeyleri kastediyorum.

BŞ:
Bir tane de kötü davranış için çekelim.

AA:
"E"

BŞ:
E ile başlayan kötü bir davranış.

AA:
Egosantrizm. İnsan bilinci üç parça.

İyi ego, süper ego.

Egosuz hayat mümkün değil. Bu bizi kontrollerimizi sağlayan mekanizma.

Ama egosantrizm kendimizi öne koymak bencillik.

İyi bir şey değil.

BŞ:
Hep ben, hep ben iyi bir şey değil. Burnu büyük diyoruz o insanlara, ukala, kendini beğenmiş.

AA:
Bir insan kendini beğenebilir.

Ukalalık da yapabilir.

O kişiler arası iletişim ile alakalı bir şey.

Mutlaka sonçları olacaktır, onlara katlanır ama parçası olduğu her şeyde egosantrizm, kendisini öne koymak, çıkarlarını öne koymak bu iyi bir şey değil.

BŞ:
Hep ben ben olmayacak.

AA:
Biraz ben, biraz sen, biz, siz.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz Bey ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi bir kelime bir cümle oyunu.

Ben sana bir kelime söyleyeceğim, o kelimenin sana hatırlattığı ilk cümleyi bana söyleyeceksin.

Kelime hoşgörü cümle

AA:
Hoşgörülü olun.

BŞ:
Kelime saygı cümle.


AA:
Saygı, benim hep söylediğim bir şey vardır.

"Bana saygı duymalısın" der ya insanlar ben orada farklı düşünüyorum .

Saygı verilmez saygı alınır.

Bir insan kendisini saygıya değer kılmak için çalışmalı.

Ben hep şuna inanmışımdır; toplumun eğitim seviyesi düşük olabilir, yüksek olabilir, ahlak durumu tartışılabilir ama ben hep dünya üzerindeki bütün toplumların saygıdeğer insanı görünce tanıdığını düşünüyorum.

İnsanlar aslında içgüdüsel olarak neye saygı duymaları gerektiğini biliyorlar.

Benim şahsi fikrim saygı verilmez, alınır.


BŞ:
Kelime etik cümle.

AA:
İhtiyacımız olan bir kelime, bir değer bu.

Bizim için çok güncel.

Ülke olarak etik değerlere çok fazla önem vermemiz gereken bir dönemdeyiz.

BŞ:
Kelime aşk cümle.

AA:
Aşk söz konusu ise biraz dikkatli olmak lazım.

Çok kontrolü kaybetmemek gerekiyor.

BŞ:
Kelime zenginlik cümle.

AA:
Zenginlik sadece maddiyat değil.

Klişe cümleyi söyleyeceğim ama zenginlik fikrini maddi zenginlik olarak sabitlememiz lazım.

Bunu çok daha farklı anlamları ve değerleri de niteleyebileceğini hesaba katmamız gerekiyor.

Bilgi bir zenginliktir.

Etik değerlere sahip olmak bir zenginliktir.

Düzgün arkadaşlara, dostlara, iyi bir sosyal çevreye, iyi bir aileye sahip olmak bir zenginliktir.

Dolayısıyla bunları hedeflemekte fayda var.

BŞ:
Kelime mutluluk cümle.

AA:
Benim için mutlu olmak kolay.

Onun için mutluluğun tanımını yapmak, tavsiyesini vermek biraz zor.

Herkesin hayatta mutluluk hedeflediğini ve ona ulaşmak için yaşadığını düşünüyorum.

Umarım herkes mutluluğa ulaşır, başkasının mutsuzluğuna sebep olmadan.

BŞ:
Kelime itibar cümle.

AA:
Saygı değer olmak gibi itibar da önemli.

Bence herkesin hayatındaki itibarını çıkarlarının en azından dengesinde tutması önemlidir diye düşünüyorum.

BŞ:
Kelime para cümle.

AA:
Para çok lazım bu çağda ama çok da kafayı bozmamak lazım parayla.

BŞ:
Kelime kitap cümle.

AA:
Kitap okuyun, okutun, hediye edin.

BŞ:
Kelime Ali Aksöz cümle.

AA:
İyidir. Seviyorum. Kendisini severim. Biraz geliştirmesi gereken yerleri var , umarım onları da bu aralar hep beraber eğileceğiz.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum. Ağzına Sağlık.

AA:
Ben teşekkür ediyorum.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odası'nda konuğum Sayın Ali Aksöz ile birlikteydik.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın. Hoşçakalın.

.



.



.



.



.



.



.



.



.


Ali Aksöz

.



.



.



.



.



.



.



.



.



.


Ali Aksöz

.



.



.



.



.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org