Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Bülent Şenver'in Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

MUZAFFER AYGÜN Pamukbank Genel Müdür Yardımcısı
24.12.2018
Okunma Sayısı : 12136
Oy Sayısı : 19
Değerlendirme : 5
Popülarite : 6,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

MUZAFFER AYGÜN Pamukbank Genel Müdür Yardımcısı

"Ancak, onların ecelleri geldiği zaman ne bir an ertelenir, ne de öne alınır"

Bu cümleyi bir kez daha yeşil bezin üzerine okudum.

Eşi ve kızı ağlıyordu.

Ellerini tuttum.

Ne yapabilirdim ki.

Önümde musalla taşında yatıyordu.

Birlikte bankacılık yaptığımız Muzaffer.

"Başınız sağ olsun. Mekanı cennet olsun" diyebildim.

Birlikte çalıştıkları Mehmet:

"Daha dün beni telefonla aramıştı. Çok iyiydi. Üstün zekalı çocuklar için bir okul açmak istiyordu. Çok heyecanlıydı" dedi.

İşte hayat.

Bir varız. Bir yokuz.

Rahmetli Muzaffer'in bana gönderdiği benimle yaşadığı anılardan birkaçını kendi kaleminden sizlerle paylaşmak istedim.

Ruhu şad. Mekanı cennet olsun...

.
.


MUZAFFER AYGÜN Pamukbank Genel Müdür Yardımcısı  
.
.

Muzaffer Aygün Kendi Kaleminden
Yazan ve hazırlayan Muzaffer Aygün
 
Hatıralar Pamukbank Genel Müdür Yardımcılığı dönemim

 
1991-92 ve 93 yıllarında ;

Pamukbank'ın müşteri odaklı " Anadolu Çıkarmaları" adı altında yapılan yerel çalışmalardan kısa öyküler,

 
"Parola"  
 

1991 veya 1992 yılında Balıkesir şubelerinin ve bağlı olduğu Marmara Bölge Müdürü Hidayet Erşahin'in müşteri ziyaretleri programı altında özel uçakla Balıkesir Askeri havaalanına iniş yapıldı.

Genel Müdürümüz Bülent Bey bu ziyaretlere "Anadolu Çıkartması" adını vermişti.

O yıllarda rakip bankaların genel müdürleri sık sık Anadolu illerini dolaşıp müşteri ziyaretleri yapmazdı.

Bülent Bey bunu fırsat bilip bizi sık sık Anadolu'da bulunan şubelerimizin müşterilerini ziyarete götürürdü.

Bu ziyaretlere Mehmet Emin Karamehmet'in altı kişilik özel jet uçağı ile giderdik.

Havaalanı olmayan illerde eğer askeri alan varsa Hava Kuvvetleri Komutanlığından özel izin alıp uçağımızı askeri alana indirirdik.

Yine öyle yaptık Balıkesir askeri havaalanına indik.

Havaalanına indikten sonra Bülent bey ve beraberindeki beş yönetici her birimiz ayrı bir araca binerek müşterileri ziyaret etmek için yola koyulduk.

Bütün gün Balıkesir Şubesi Müdürü , Bölge Müdürü ve kredilerden sorumlu yöneticiler ile müşteri ziyaretleri yaptık.

Zamanın nasıl geçtiğini ve saatin kaç olduğunun farkına varmadan dönüş için uçağımızın bulunduğu askeri havaalanına teker teker gelmeye başladık.

Hepimiz toplanmıştık. Bülent Bey yoktu.

Hava kararmıştı. Saatin 22.00'ı geçmesi ve havanın kararmış olması nedeniyle endişe etmeye başladık.

Gece uçuşu yapacaktık. Pilotlarımız inşallah bir kaza bela olmadan zifiri karanlıkta alandan kalkabilir diye içimden dua etmeye başlamıştım.

O sırada Bülent Beyi getiren arabanın farları alanın nizamiye kapısını aydınlattı.

Arabadan indi.

Bölge ve Şube Müdürü ile öpüştü.

Hepimiz allahahırsmarladık dedik ve nizamiye kapısına doğru yürüdük.

Kapıya geldiğimizde kapının arkasında duran eli silahlı asker gecenin sessizliğini yırtan bir sesle bağırdı:

"Parola?"
 
Bizlerin kim olduğunu doğal olarak bilmeyen nöbetçi asker görevi gereği emniyet için parola soruyordu.

Kapının önünde duran Bülent Bey arkasına döndü ve bana bakarak:

"Muzaffer Bey parola ne?" diye sordu.
 
O an başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldum.

Parolayı bilmiyordum.

Hiç aklıma gelmemişti nöbetçi askerin bize parola soracağı.

Bilseydim önceden öğrenirdim.

Asker silahını Bülent Beyin üzerine tutmuş ısrarla soruyordu.

"Parola?"
 
Bülent Bey de haklı olarak bana soruyordu tekrar tekrar.

"Parola nedir Muzaffer Bey?"
 
Ben nereden bileyim parolayı.

"Efendim benim bu konuda bir bilgim yok" dedim.
 
Parolayı bilmediğimizden nöbetçi bizleri nizamiye kapısından içeri sokmuyordu.

Yüz metre ileride motorlarını ısıtan uçağımızın ışıklarını görmemize rağmen yanına gidemiyorduk.

Bülent Bey son çare olarak askerle pazarlık etmeye başladı.

Askere sordu.
 
"Şu ilerde ışıkları görünen uçak bizim. Binip İstanbul'a gideceğiz.

Parolayı bilmiyorsak uçağımızın yanına nasıl gidebiliriz?"

Nöbetçi askerin cevabı kesin oldu.

"Parolayı bilmiyorsanız içeri sokamam. Emir böyle"

Saat gece yarısına yaklaşıyordu.

Hava iyiden iyiye soğmuştu.

Üşümeye başlamıştık.

Çok sıkıntılı bir durumdu.

Yaşadığımız bu süpriz karşısında gülsek mi ağlasak mı bilemiyordum.

Ama bildiğim bir tek şey vardı.

Bülent Bey bu durumun hesabını bana muhakkak soracaktı.

Hepimiz çaresizlik içinde endişeli gözlerle birbirimize bakıyorduk.

Bülent Beyin bana verdiği talimat hepimizi umutlandırdı.

"Muzaffer Bey, havaalanı komutanlığına telefon et. Nöbetçi amirini veya nöbetçi subayını bul. Durumu ona anlat. Bu askere emir vermesini ve bizi bırakmasını rica et" dedi.

Bülent Beyin dediğini yaptım.

Aradan yaklaşık on dakika geçti.

Uzaktan bir far ışığı gördük.

Yaklaştı.

Gelen bir Jeep idi. İçinden kolunda kırmızı bir bant üzerinde "Nöbetçi Subayı" yazan bir teğmen indi.

Bülent Beyin elini sıktı.

Bülent Beye:
 
"Komutanım kusura bakmayın. Asker sizi tanımamış. Alanın güvenliği için kesin talimat var. Hava karardıktan sonra parolayı bilmeyen kimseyi içeriye almıyoruz" dedi.

Gülüştük. Nizamiye kapısı açıldı. Koşar adımlarla uçağımıza gittik.

Merdivenleri ikişer üçer çıkıp koltuklara kurulduk.

Uçağın motorları sıcak ve alanda bizden başka kimse olmadığı için bir iki dakika içinde havalandık.

Ben Bülent Beyin arkasında oturuyordum.

Uçağın içindeki altı kişiden çıt çıkmıyordu.

Tek duyduğumuz uçağın motor sesiydi.

Ben ise bu aksaklığın başıma ne açacağını düşünüyordum.

Sessizliği Bülent Bey bozdu.

Hepimize dönüp:

"Bankacılar ve özellikle krediciler öngörü sahibi olmalıdır.

Bir işe girişmeden önce o işin önünü arkasını iyi düşünmelidirler.

Karşılaşacakları bütün riskleri hesap edip tedbirlerini önceden almalıdırlar.

Karanlıkta alana dönersek ne olur diye sorsaydınız parolayı da öğrenmeniz gerektiğini bilirdiniz.

Muzaffer Bey, bir dahaki Anadolu Çıkartmasında askeri alana inersek parolayı öğrenmeyi unutmayın" dedi.

Bülent Beyin bu sözleri ile rahatladım.

Dersimi almıştım.

Yol boyunca müşteri ziyaretlerinde yaşadığımız ilginç olayları birbirimize anlatıp gülerek neşeli bir yolculuk yaptık.

Ertesi gün bankaya döndüğümüzde uçakta birlikte olduğumuz yöneticiler ile asansörde, koridorda karşılaştığımda bana:

"Parola" diyip gülüyorlardı.

Ben de kendimi tutamayıp onlara bakıp gülüyordum.

Bu özel selamlaşma bir kaç gün sürdü.

Bir ara adım "Parola Muzaffer" kalır mı diye çok korktum.

Bir kaç hafta sonra unuttular.

Ben Bülent Beyin nasihatını unutmadım.

Hala hatırlarım…


"Her işte bir hayır vardır"

1992-93 yıllarında Bülent Beyin başlattığı bir "Anadolu Çıkartması" için Karadeniz Ereğlisine gitmiştik.

Bülent Bey bu ziyaretinde bölgedeki işadamlarına bir konferans vermek istemişti.

Hem müşteri ziyareti hem de konferansı bir güne sığdıramayacağımızı söyledim.

Bülent Bey:
 
"Ben müşteri ziyaretlerini saat 15:00 de bitiririm. Sonra konferansa giderim. Saat 17:00 de İstanbul'a geri döneriz" dedi.

Hem müşteri ziyaretleri yapmak hem de düzenlenen ekonomik panele katılmak için zamandan tasarruf ermek için helikopterle Karadeniz Ereğli'sine gitmeye karar verdik.

Sabah erken saatte Zincirlikuyu Yapı Kredi Genel Müdürlük binasının arkasında bulunan helikopter alanında buluştuk.

Helikopter bir kaç dakika sonra indi.

Helikopterin pervanesinin çıkarttığı rüzgardan saçlarımız uçuşmaya başladığında Bülent Bey bir eliyle saçlarını tutup diğer eliyle çantasını sıkı sıkı tutarak helikoptere koştu. Ben de onu takip ettim.

Kemerlerimizi bağladık, havalandık.

Ereğliye vardığımızda Sayın Bülent Şenver, ben, Şube Müdürü ve yanlış hatırlamıyorsam Karadeniz Bölge Müdürü Atilla Yavaşal ile birlikte yoğun müşteri ziyaretlerine başladık.

Saat 17:00 de konferansın yapıldığı Ereğli Demir Çelik Fabrikaları Tesislerinin toplantı salonuna gidip Bülent Beyi alıp geldiğimiz helikopterle İstanbul'a geri dönecektik.

Tüm gün ziyaretlerimizi yaptık.

Söz verdiğimiz gibi saat 17:00 de konferansın verildiği salona gittim.

Salonun arkasındaki bir sırada oturan bizi getiren helikopterin iki pilotunu gördüm.

Yanlarındaki boş koltuğa oturdum.

Dinlemeye başladım.

Bankacılık ve finansal konularda Sayın Bülent Şenver ve Alarko Holding'ten rahmetli Sayın Üzeyir Garih konuşmacıydı.

Ben salona girdiğimde konferansın sorular bölümüne gelinmişti.

Katılımcıların yoğun ilgisi nedeniyle soru soranlar çoktu.

Soru cevap kısmı uzamaya başlamıştı. Hava kararmak üzereydi.

Yanımda oturan pilota sordum:

"Ne zaman kalkabiliriz?"
 
Pilot endişeli bir sesle:

"Efendim hava yarım saate kadar iyice kararır. Gece uçuşu yapmak bu helikopterle çok tehlikeli olur" dedi.

Dinleyicilerin yoğun sorusu ve Sayın Bülent Şenver'in de onları cevapsız bırakmama arzusu üzerine zaman ilerliyordu.

Konferans bittiğinde hava iyice kararmıştı.

Kaptan pilot Bülent Beyin yayına gitti ve kendisini uyardı.

"Bülent Bey, hava iyice karardığı için uçuşu bu gece yapmamız mümkün görünmüyor.

Yaparsak çok tehlikeli olur. Arzu ederseniz yarın sabah namazından sonra havalanırız"

Ertesi gün bankada Yönetim Kurulu toplantısı olacağı için gece Ereğli'de kalarak toplantıya yetişemeyeceğimizi düşünen Sayın Bülent Şenver görev disiplini içinde karar verdi.

Mutlaka sabah erken bir saatte İstanbul'da olmamız gerektiğini söyleyerek kaptan pilota:

"Biz bu akşam kara yoluyla İstanbul'a gideceğiz. Siz gece burada yatın. Sabah geri dönersiniz" dedi.

Yaklaşık dört saatlik bir kara yolculuğundan sonra geç vakitte evlerimize ulaştık.

Ertesi gün Yönetim Kurulu toplantısının sürdüğü bir saatte bizi Ereğli'ye götüren helikopterin İstanbul'a dönüş yolunda kaza geçirerek düştüğü ve pilotların ağır yaralı oldukları haberi geldi.

Kredileri onaylatmak için Yönetim Kuruluna beni çağırdıklarında bir kağıda helikopterin düştüğü bilgisini yazıp katlayıp Mehmet Emin Karamehmet beyin yanında oturan Bülent Beyin önüne koydum.

Kağıdı açıp okuduğunda Bülent Beyle göz göze geldik.

Gözler konuşur derler ya, işte o an gözlerle nasıl konuşulduğunu ilk defa anladım.

Gözlerimle ona teşekkür ediyordum.

O da sanki gözleriyle her işte bir hayır vardır diyordu.

Sayın Bülent Şenver'in meslek disiplini, özeni ve doğru karar alma becerisi bu kez kendi ve benim hayatımızı kurtarmıştı.

Ne zaman bir helikopter görsem aklıma hep bu seyahat gelir…

 
"Benimle dans eder misiniz?"

Yine bir "Anadolu Çıkartması" için Konya'ya gitmiştik.

Bülent Bey Anadolu'da bir ile gidip müşteri ziyaretleri yaptıktan sonra durum uygun olursa akşam gittiğimiz ilde kalıp bir kokteyl düzenlerdi.

Davete tüm yöre halkını çağırırdı.

Gece bir açılış konuşması yaptıktan sonra gece boyunca davetlileri tek tek dolaşıp hatırlarını sorar, isteklerini, tavsiyelerini toplardı.

1990-91 yılında Konya Şube Müdürü, Ankara Bölge Müdürü, Krediler Müdürü, Krediler Genel Müdür Yardımcısı ile Konya şubesi ziyareti yaptık.

Daha sonra çevre ilçelerdeki müşterileri ziyaret ettik.

İstek ve taleplerini dinledik.

Tüm gün yoğun bir programdan sonra bölge ve şube müdürünün mevcut ve potansiyel müşterilere akşam kalabalık bir gruba bir kokteyl ve yemek verilmişti.

Yerel sanatçıların da katıldığı bu yemeğin eğlenceyi de içeren ilerleyen saatlerinde orkestra dans müziği çalmaya başladı.

Orkestra öyle güzel çalıyordu ki herkes yerinde bir sağa bir sola sallanarak yerinde dans etmeye başlamışlardı bile.

Herkes piste çıkmak için birbirine bakıyordu.

İlk açılış dansının yapılmasını bekliyorlardı.

Açılış dansı için misafirler genel müdürümüz Bülent Beye bakıyordu.

Bülent Beyin eşi Hülya Hanım bu geceye katılmamışlardı.

Bülent Bey yalnızdı.

Davete katılan misafirlerden birinin güzel hanımı eşini bırakıp hiç beklenmedik bir şekilde Sayın Bülent Şenver'in yanına geldi.

Bülent Beye:
 
"Benimle dans eder misiniz?" diye sordu.
 
Bülent Bey önce ne yapacağını şaşırdı, tereddüt etti.

Salondaki bütün gözler Bülent Beye ve Hanımefendiye çevrilmişti.

Hanımefendinin dans davetini kabul etmezse çok ayıp olacağını düşünmüş olmalı ki ilk şaşkınlıktan sonra Genel Müdürümüz Hanımefendiyle pistin ortasına birlikte yürüdüler.
Dans pozisyonunu aldılar.

Müziğe uyarak dans etmeye başladılar.

Salonda muazzam bir alkış koptu.

Öyle güzel dans ediyorlardı ki epey bir süre kimse piste çıkıp onlara katılmadı.

Dansı ilgiyle ve imrenerek izlediler.

Dans sonunda da alkşlarla pistten ayrılırken misafirler eşleri ile pisti doldurup dansa devam ettiler.

Gece bittikten sonra salonda sadece banka yöneticileri kalmıştı.

Hepimiz Sayın Bülent Şenver'in etrafında toplanmıştık.

Ona bakıyorduk.

Sanki ondan bu dansın değerlendirmesini yapmasını bekliyorduk.

Ondan beklediğimiz açıklamayı yaptı.

"Müşteri veli nimettir. Her ortamda müşterinin talebini dinleyecek ve mümkünse yerine getireceksiniz" dedi.

Hep birlikte kahkahalarla gülmeye başladık.

Bülent Beyin bu sözlerini hiç unutmuyorum…

 
"Boş tenekeler"


1990'lı yıllarda Erzurum Şubesinin açılışı ve müşteri ziyaretleri amacıyla yaptığımız Anadolu çıkartmalarında Şube ve Bölge Müdürü ile müşterimiz bizi havaalanında karşıladı.

Hoş geldiniz merasiminden sonra davul , zurna eşliğinde yerel oyun havaları çalmaya başladı.

Yere serilen halının üzerinde yerel folklörcüler eşliğinde Erzurum barı oynanırken Genel Müdür Bülent Şenver de oyuna katıldı ve birlikte halay çekildi.

Bu karşılamadan sonra bölgede faaliyette bulunan bir yağ işletmesinin kredi talep ve ihtiyaçlarını görüşmek üzere fabrika binasına gidildi.

Şirket yöneticileri bize tesisi gezdirdiler.

Tam kapasite çalıştıklarını, üretimin talebi karşılamadığını bu nedenle de hammadde alımı için krediye ihtiyaç duyduklarını anlattılar.

Tesis gezilirken Bülent Bey mamul stok deposunu gezmek istedi.

Bizi depoya götürdüler.

Depoya girdik.

Sıra sıra yağ tenekeleri üst üste dağ gibi istiflenmişti.

Şirket yöneticileri mamul stoku ile övünüyordu.

Bu stok bile yetmiyor.

Üç günde satılıp bitecek.

Yeni imalat yapmamız için hammadde almamız gerekiyor.

Kredi verirseniz hammadde alabiliriz diyorlardı.

Yerde biriken yağ artıklarından zeminin kaygan olması Bülent Beyin dikkatini çekti.

Bülent Bey kulağıma eğilip:

"Muzaffer Bey bir fırsatını bulup bu tenekelerin içine bakmamız mümkün olur mu?" diye sordu.

Bülent Beyin aklından geçeni anlamıştım.

Tenekelerin içine bakamaya vesile olur düşüncesiyle yerdeki yağdan dolayı ayağım kaymış gibi yaparak stok olarak gösterilen teneke kutuları üzerine düşer gibi kendimi attım.

Ellerimle teneke blokunun üzerine tüm vücudumla yüklendim.

Tenekeler yere düşmeye başladı.

Düşen tenekelerden davul çalar gibi tangur tungur sesler çıkmaya başladı.

Düşen tenekelerin içlerinin boş olduğu anlaşıldı.

Depoda bulunan tenekelerin tamamına yakınının boş olduğunu fark ettik.

Firma yetkililerinin gösteri yapmak amacıyla bizleri fabrikaya götürdüklerini anladık.

Şirketin bize söyledikleri doğru değildi.

Şirket zor durumdaydı. Anlaşılan bizden alacakları kredi ile hammadde almayacaklardı, tefecilerden aldıkları borçları ödeyeceklerdi.

Bülent Bey elimden tutup beni yerden kaldırırken bir taraftan da bana bankacılık dersi veriyordu.

"Kalk Muzaffer kalk. Gidelim. Bu şirkete kredi verilmez. Moralitesi (iş ahlakı) olmayan insanlara bırak kredi vermek bunlarla birlikte görünmek bile istemeyiz biz" diyordu.

Kısa bir süre sonra bu şirketin iflas ettiğini ve faaliyetlerini durdurduğu öğrendik…

 
"İşçilikten iş adamlığına geçiş"

1980'li yıllarda Pamukbank'ın Almanya temsilciliği kanalıyla sağladığı işçi dövizleri girdisi yurtdışı toplam döviz girdilerinin %15-20'sine ulaşmıştı.

Almanya'da 10-12 şehirdeki temsilcilikler açmıştık.

Almanya'da çalışan Türk işçileri Türkiye'ye gönderecekleri paraları Alman posta idaresine yatırıyor, makbuzu bizim Alanya'daki temsilciliğe getiriyordu.

Temsilcilik de İstanbul'daki genel müdürlüğümüze paranın yattığını teyit ediyor ve anında para Türkiye'den çekilebiliyordu.

Birkaç saat içinde Konya, Adana, Mersin, Erzurum, Edirne gibi ilde yaşayan işçinin yakınları parayı bankamızın şubesinden alabiliyordu.

Rakip bankalar bu havaleyi dört beş gün sonra ödeyebildiklerinden işçiler havalelerini bizim bankayla yapmayı tercih ediyorlardı.

Bu uygulamamız sayesinde Almanya'dan işçi havalesi yapan bankalar arasında birinci sıraya yükselmiştik.

Genel Müdürümüz Bülent Bey her hafta Almanya'dan gelen işçi havalelerinin listesini ister ve incelermiş.

Bu listeyi incelediğini bir APKO (Aktif Pasif Komitesi) toplantısında bana sorduğu aşağıdaki sorudan öğrendim.

"Muzaffer Bey, işçi havaleleri listesine her hafta bakıyorum.

İşçi havaleleri genelde 500 mark, 1000 mark, 3000 mark gibi rakamlar oluyor.

Bu hafta listede elli bin, yüz bin mark gibi havaleler gördüm.

Bunlar işçi havalesine benzemiyor.

Bir araştırın bakalım neymiş bunlar"

Bülent Beyin bu sözleri üzerine hemen Almanya Baş Temsilcimiz Haydar Erdem'i aradım.

Büyük montanlı havalelerin kimler tarafından yapıldığını araştırmasını istedim.

Sonuç çok ilginçti.

Büyük havaleleri yapan kişiler işçi değildi.

Almanya'da işçilikten işadamlığına adım atmış Türk vatandaşlarıydı.

Kurdukları bakkal, market, manav, bayi gibi küçük şirketlerine Türkiye'den aldıkları malların bedellerini bizim bankamız aracılığı ile işçi havalesi gibi gönderiyorlardı.

Böylelikle hem daha ucuz hem de daha süratli havalelerini yaptırıyorlardı.

Bülent Beye bu tespitimi söylediğimde benden iki şey istedi:

"Muzaffer Bey, bunlar ticari havale oluyor.

Sizden iki şey istiyorum.

Her ikisini de başaracağınıza inanıyorum.

Birincisi bu ticari havalelerden ticari havale komisyonu almaya başlayalım.

İkincisi ise işçilikten işadamlığına geçmiş bu vatandaşlarımızın kurduğu şirketlere işletme kredisi ve yatırım kredisi verebilmek için bir çalışma başlatın"

İşte bu sözler benim ve ekibimin ufkunu açtı.

Başlatacağımız yeni uygulama ile bankamızın hem komisyon gelirleri artacak hem de yeni krediler nedeniyle faiz gelirlerimiz yükselecekti.

Sözün kısası rakiplerimizin yapmadığı işleri yaparak bankamızın karlılığını arttıracaktık.

Mevcut küçük işletmelerin kapasitelerini arttırmak ve Almanya'da yeni Türk iş sahipleri oluşturmak üzere 1990-91-92 yıllarında Genel Müdür Sayın Bülent Şenver'in talimatıyla "Almanya Kredileri" adı altında bir proje geliştirdik.

Benim, Genel Müdür Yardımcısı Selahattin Serbest ve ilgili birim müdürlüklerinden oluşan bir heyet kurduk. Almanya Pamukbank A.Ş.

Baş Temsilcisi Sayın Haydar Erdem'in öncülüğünde yüzlerce küçük işyerini ziyaret ettik.

İhtiyaçları olan 150.000 – 350.000 DM (alman parası) arasında işletme kredisini, gerekli koşulları sağlayarak tahsis ettik.

Can suyu niteliğindeki bu krediler Almanya'da işçilikten işadamlığına geçmiş vatandaşlarımızın kurduğu birçok küçük işletmeyi motive ederek iş hacimlerinin artmasına öncülük etti.

Aradan yıllar geçtikten sonra 2011 Haziranında Almanya'ya yaptığım seyahatte başta Köln, Mannheim, Düsseldorf, Hamburg gibi şehirleri dolaştım.

Aradan geçen 20 yıllık sürede binlerce Türk iş adamının kurduğu firmaların yıllık 70 – 80 milyon Avro (Euro) ciroya ve yüzlerce satış noktasına ulaştığını görünce yıllar önce Bülent Beyin önderliğinde ekilen tohumların ve fidanlarının birer ulu ağaç olduğunu memnuniyetle görmüş oldum.

Gururlandım.

Bu Türk insanının gerektiği kadar desteklendiğinde neler yapabileceğinin ve cevvaliyetinin göstergesiydi.

Eski bankacılık günlerimi yeniden hatırladım.

Bülent Beyin yıllar önce söylediği cümle tekrar kulağımda çınladı:

"Muzaffer Bey, bunlar ticari havale oluyor. Bizim bireysel işçi havalesi hacmimizi de büyütmemiz gerekiyor. Sizden bu iki şeyi istiyorum. Her ikisini de başaracağınıza inanıyorum"

 
 


.
.
.



.
.
 
Hatıralar Pamukbank Genel Müdür Yardımcılığı dönemi

1 ) Askeri parolayı da bilmen gerekir.

 

1991-92 ve 93 yıllarında ;

Pamukbank'ın müşteri odaklı " Anadolu Çıkarmaları" adı altında yapılan yerel çalışmalardan kısa öyküler,

 

1991 veya 1992 yılında Balıkesir şubelerinin ve bağlı olduğu Marmara Bölge Müdürü Hidayet Erşahin'in müşteri ziyaretleri programı altında özel uçakla Balıkesir Askeri hava alanına iniş yapıldı. Bütün gün Şube Müdürü , Bölge Müdürü ve Kredilerden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Aygün ve ilgili Krediler Müdürü ile yoğun müşteri ziyareti incelemelerinden sonra zamanın nasıl geçtiğini ve saatin kaç olduğunun farkına varılmadan dönüş için yine Askeri havaalanına geldiğimizde saatin 22.00'ı geçmesi ve havanın kararmış olması nedeniyle bizlerin kim olduğumuzu doğal olarak bilmeyen nöbetçi askerin Askeri sahaya girebilmemiz için yüksek sesle "parolayı" sordu. Parolayı bilmediğimizden nöbetçi bizleri uçağa yaklaştırmadı ve alana sokmadı. Nöbetçi amirin veya nöbetçi subayın emir vermesini bekledi ve nöbetçi komutanı aradı. Cevabın gelmesi ve uçağa intikalimiz gecikince Genel Müdür Bülent Şenver'in heyete katılan bizlere dönerek : ' Bankacı ve özellikle kredicilerin öngörü sahibi olmalıdır, neden akşam parolasını almadınız veya öğrenmediniz? ' diyerek şakayla karışık uyarısı halen hafızamdadır. Bilahare nöbetçi subay olaya müdahale ederek uçağa binmemizi sağladı.

 

2) Müşteriye özen ölümü önler.

 

1992-93 yıllarında Anadolu çıkartması ve düzenlenen bir ekonomik panele katılmak için zamandan da kazanmak amacıyla helikopterle Karadeniz Ereğli'ye ziyarete gitmiştik. Sayın Bülent Şenver, ben , Şube Müdürü ve yanlış hatırlamıyorsam Karadeniz Bölge Müdürü Atilla Yavaşal ile birlikte yoğun müşteri ziyaretlerinden sonra Ereğli Demir Çelik Tesislerinin toplantı salonunda panele katıldık. Bankacılık ve finansal konularda Sayın Bülent Şenver ve Alarko Holding'ten Sayın Üzeyir Garih konuşmacıydı. Katılımcıların yoğun ilgisi ve soru cevap kısmının uzaması üzerine pilotlar hava kararması halinde uçuşun zorlaşacağını belirttiler. Dinleyicilerin yoğun sorusu ve Sayın Bülent Şenver'in de onları cevapsız bırakmama arzusu üzerine zaman ilerledi. Bunun üzerine havanın iyice kararmasından ötürü pilotlar uçuşun aynı gece mümkün olmadığını bildirdiler. Ertesi gün bankada Yönetim Kurulu toplantısı olacağı için gece Ereğli'de kalarak toplantıya yetişemeyeceğimizi düşünen Sayın Bülent Şenver görev disiplini içinde mutlaka sabah İstanbul'da olmamızı hatırlatarak 4-5 saatlik bir kara yolculuğundan sonra geç vakitte evlerimize ulaştık. Helikopterin ertesi gün hava aydınlanınca dönmesini bildirdik. Ertesi gün Yönetim Kurulu toplantısının sürdüğü bir saatte bizi Ereğli'ye götüren helikopterin ertesi gün dönüş yolunda kaza geçirerek düştüğü ve mürettebatın ağır yaralı oldukları haberi geldi.Sayın Bülent Şenver'in meslek disiplini ve özen, bu kez kendi ve benim belki de hayatımızı kurtardı. Helikopter görünce hep bu seyahati hatırlarım.

 

 

3) Dans etmek de gerekir.

 

1990-91 yılında Konya Şube Müdürü , Ankara Bölge Müdürü , Krediler Müdürü , Krediler Genel Müdür Yardımcısı ile Konya şubesi ziyareti ve çevre ilçedeki müşterilerin istek ve taleplerini yerinde dinlemek ve çözümlemek amacıyla yapılan Anadolu çıkarmalarında tüm gün yoğun bir programdan sonra bölge ve şube müdürünün mevcut ve potansiyel müşterilere akşam kalabalık bir gruba yemek verilmişti. Yerel sanatçıların da katıldığı bu yemeğin eğlenceyi de içeren ilerleyen saatlerinde davete katılan misafirlerden birinin hanımı hiç beklenmedik bir şekilde Sayın Bülent Şenver'i dansa davet etmişti. İlk şaşkınlıktan sonra pistte hanım müşterimizle Genel Müdür'ün dansı ilgiyle izlenmiş , sonunda da alıkşlarla pistten ayrılırken Sayın Bülent Şenver'in müşteri veli nimettir , her ortamda talebini dinleyecek ve mümkünse yerine getireceksin ifadesini unutmuyorum.

 

 

 

4) Boş tenekeler sinyaldir.

1990'lı yıllarda Erzurum Şubesinin açılışı ve müşteri ziyaretleri amacıyla yaptığımız Anadolu çıkartmalarında Şube ve Bölge Müdürü ile müşterimiz bizi havaalanında karşıladı. Hoş geldiniz merasiminden sonra davul , zurna eşliğinde yerel oyun havaları çalmaya başladı. Yere serilen halının üzerinde yerel folklörcüler eşliğinde Erzurum barı oynanırken Genel Müdür Bülent Şenver de oyuna davet edildi ve birlikte halay çekildi. Bu karşılamadan sonra bölgede faaliyette bulunsn bir yağ işletmesinin kredi talep ve ihtiyaçlarını görüşmek üzere fabrika binasına gidildi. Yöneticiler tesisi gezdirirken tam kapasite çalıştıklarını üretimin talebi karşılamadığını bu nedenle de hammade alımı için krediye ihtiyaç duyduklarını anlattılar. Tesis gezilirken yerde biriken yağ artıklarından zeminin kaygan olması nedeniyle ayağımın katılması sonucu stok olarak gösterilen teneke kutuların yere düşmesi sonucu tamamına yakınının boş olduğu anlaşıldı. Firma yetkililerinin gösteri yapmak amacıyla fabrikaya bizleri götürmeleri bir gerçeği ortaya çıkardı : Boş tenekeler sinyaldir. Yapılan kredi değerlendirmesinde mali yetersizliği olduğu ortaya çıktı, firmaya talep edilen kredi verilmesi ve bir süre sonra da faaliyet,n, durdurduğu öğrenildi.

 

 

5) İşçilikten – iş adamlığına geçiş

 

1980'li yıllarda Pamukbank'ın Almanya temsilciliği kanalıyla sağladığı işçi dövizleri girdisi yurtdışı girişlerinin %15-20'sine ulaşmıştı. 10-12 şehirdeki temsilcilikler kanalıyla yapılan bu çalışmanın sonucunda Almanya'da mühim küçük işletmelere - bakkal, market, manav – bayi nevinden oluşmaktadır. Mevcut işletmelerin kapasitelerini arttırmak ve yeni iş sahipleri oluşturmak üzere 1990-91-92 yıllarında Genel Müdür Sayın Bülent Şenver'in talimatıyla "Almanya Kredileri" adı altında bir proje geliştirilerek Krediler Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Aygün, Genel Müdür Yardımcısı Selahattin Serbest ve ilgili birim müdürlüklerinden oluşan bir heyet başta Almanya Pamukbank A.Ş. Baş Temsilcisi Sayın Haydar Erdem'in öncülüğünde yüzlerce küçük işyeri ziyaret edilmiş ihtiyaçları olan 150.000 – 350.000 DM arasında işletme kredisi , gerekli koşullar sağlanarak tahsis edilmiştir. Can suyu niteliğindeki bu krediler birçok küçük işletmeyi motive etmiş; iş hacimlerinin artmasında öncülük etmiştir.

 

2011 Haziranında Almanya'ya yaptığım seyahatte başta Köln, Mannheim , Düsseldorf, Hamburg gibi şehirlerde aradan geçen 20 yıllık sürede binlerce Türk iş adamının kurduğu firmaların yıllık 70 – 80 milyon Avro ciroya ve yüzlerce satış noktasına ulaştığını görünce yıllar önce ekilen tohumların ve fidanlarının birer ulu ağaç olduğunu memnuniyetle görmüş oldum. Bu Türk insanının gerektiği kadar desteklendiğinde neler yapabileceğinin ve cevvaliyetinin göstergesidir.

 

 

 
 
 

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org