|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Karada'nın Evren Yaşam öyküsü Ve Yıldız Çöplüğü
20.06.2007
Belgin Alagöz |
|
Okunma Sayısı : |
8574 |
|
|
Oy Sayısı : |
78 |
|
|
Değerlendirme : |
4,95 |
|
|
Popülarite : |
9,36 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
KARADANA’NIN EVREN YAŞAM ÖYKÜSÜ VE YILDIZ ÇÖPLÜĞÜ
Evren… henüz çözülmemiş bir giz ve bir bilinmez nedenle tetiklenen
patlama sonunda gelişen ‘’Evren yaşam öyküsü’’nün bilimsel
açıklamalı senaryosuna versiyon olarak, Karadana’nın kendi
imgeleminde kurduğu bu metinsel öykü özgün bir concept (kavram)
ve teknikle izleyenle buluşmaktadır. Resimlerinde bize algı olarak
yansıyan ilk ‘’şey’’ler, yapıtlarında kullandığı ayna, fosfor ve biçime
indirgenmiş parçacıkların ritimli kozmik enerjisi sayılabilir. Bu kullanılan
malzeme farklılığı resimlerine farklı bir düşünsellik ve anlam derinliği
katmaktadır.
Konstrüksiyon içinde yer alan aynalar; resimleri yaşanan an’a dahil
etmek gibi bir işlevsellik üstlenir. Nesnel olarak dondurulmuş bu
düzlemsel uzamlar (ürünler), dural (değişmeden kalan)
yapısını zıtlıkla devingenliğe terk eder. Ayna ile yüzleşilen o an,
izleyeni kendi varoluşunun ilk anı ile karşı karşıya getirir adeta.
Bu, sanatçının sorunsalındaki kendi varoluşuna paraleldir ve
diğer insanları da bu oluşum gerçeği ile yüzleştirir bir anlamda.
Ne ki, bir de izleyenin gerçek zamanı resme yansır. Bu an, yaşanan
anın resme dahil olduğu an, resimsel düzlem yaşayan bir fenomen
durumuna geçer ve içinde insanın da varolduğu bir alana dönüşür.
Sanatçının fosforla desteklediği resim düzlemi, gece veya ışıksız bir
mekanda resimleri hayata geçirir ve onları aynaların da aracılığı ile
sonsuz yaşamsal dinamizmin diyalektik ilişkisine sokar. Diğer yandan
yüzeyde görünen tüm biçimler resmin doğal atmosferini varsıllaştıran
(zenginleştiren) bir elemandır. Evren/dünya/insan oluşumundaki
kozmik enerji, sanatçının resimlerinde devingenliği ile değişim ve
dönüşümleri ile hiç bitmeyecek serüvene yollanır. Bu geçmişin tekrar
tekrar yinelenmesini, yani ‘’yaşantı’’nın kozmos içindeki süregeliş/gidişi anlamına denk düşer. Tüm sorunsalındaki dışavurum özünde, doğanın tüm olay/olguları arasındaki zorunlu ilişkileri (evrensel bağımlılık) bize
sorgulatmaktadır. Böylesi bir düşünce sanatçı ve alılmayıcıyı kök
bilgiye bağlar ve bize şu gerçeği duyumsatır.
‘’Bilim ve diyalektik felsefe, evrenin ilksiz ve sonsuz özdeksel değişimler olduğunda birleşir’’ (felsefe, O. Hançerlioğlu)
YAŞAMSAL TÜM BAĞLANTILARIN BAĞLANTILARINI KURMA
Büyük bir patlamayla başladığı gözlemsel olarak kanıtlanan evrensel
oluşum ve dünyanın zaman/uzay içindeki oluşumundan
ayrımsanamayan; yaşamdaki özdek ve doğa örgenliğinin varoluş
biçimleri zaman/uzay/devim’le gerçekleşmiştir.
‘’Evren ve insan’’, ‘’nesnel ve öznel’’.
Toplumsal gelişimdeki bu iki koşul, insanın nesnelliği kendi öznelliği
içinde yeni bir biçime dönüştürmesiyle başlamıştır. İnsan, düşünce
süreci içine girdikten sonra dünyanın yaratıcı süreci de başlamış,
eylemleriyle kurmaya çalıştığı düzeni, akılla ilişkilendirdiği boyutta
uygar gelişim tablosuna ulaşmıştır.
Elbette ki, insanlık tarihi çok uzun bir süreç sonunda bugüne ulaşmıştır ve yaşadığımız çağın yapılandırılmasında çeşitli etkenler söz
konusudur. İnceleyecek olursak, sarmal gelişim içindeki nesnel-öznel
diyalektiği, eytişimsel özdekçiliğin varlığını kendiliğinden ortaya koyar.
‘’Eytişim; doğayı, toplumu ve düşünceyi karşıtlıklarının çatışarak
aşılmasıyla sürekli devindiren ve geliştiren süreçtir’’
(Felsefe, Orhan Hançerlioğlu), ve üç büyük yasayla kendini açıklar.
Özdeksel doğadan, Tarihsel toplumdan, Bilinçsel düşünceden. İnsan
yaşantısında aslolan tüm değerler, bu alt yapının varlığından
türemiştir. İçerik/biçim, neden/sonuç, soyut/somut yasalarla olgusal
değerlerin sorgulanması, doğanın/toplumun/düşüncenin işleyiş
mekanizmasındaki dizgenin açıklanması da bu yapıya dahildir.
Tüm bu kök bilgiye ve devinime bağlı etkenler, ‘’değişim koşullarının’’
düşünsel ve eylemsel birlikteliği ile ‘‘değişim faktörü’’nün uzlaşımını da
beraberinde getirmiştir. Düşünce ve bilinç, insan beyninin ürünleridir ve nesnel dünyayla uyum içindedir. Zaten, ilkel topluluklardan uygar
toplumlara geçiş sürecinde düzgüsel bir yaşantının sarmal gelişimi
gözlenir. İnsan, duygu ve düşünce örgenliği ile kendini diğer
canlılardan farklılaştırmıştır.
Böylesi bir durumda, insan, ruhsal etkinliği ile yaşadığı her durumu
kavradıkça bilinç düzeyine ulaşmıştır-ulaşmaktadır ve kendisi için
gerekli olan tüm gereksinimleri kurgulamıştır-kurgulamaya devam
edecektir. Ancak bu noktada insanın varettiği değerler, kendi içinde
sıralama düzeni de kurmaktadır. Daha yüksek, daha aşağı değerler.
Aslında değerler, toplumları oluşturan farklı kitlelerin ve ulusların
arasında muğlak bir yapıdadır. Bir ulus için yüksek değer diğeri için
önemsiz yada aşağı olabilmektedir. Bu, tümüyle değer bilgisinin
edimiyle ilgili tercih etme durumudur ki, bir değerin diğerinden daha
yüksek ve aşağı olması ayırdından kaynaklanmaz. Biri diğerinden
üstün tutulduğu, seçildiği için değil, insanın doğrudan doğruya kendi
gerçekleştirdiği oluşumu yüksek görmesidir bir anlamda. Kesinlikle
bir seçme işi değildir, zira seçme bir çaba edimidir. Tercih etme, değer
taşıyan nesneler (empirik) ve değerlerin kendi içinde (a priori) olabilir.
Yüksek değerler, sürekliliğini koruyan bir yapı gösterir. Süreç içinde
nesnel değeri olan bir şey bir anda yok olabilir.
Ancak bu yokoluş onun varolmuş halini, değer varlığını ortadan
kaldırmaz. Çünkü ‘’sürme ve süreklilik’’ soyut ve aynı zamanda
niteliksel zaman olgusuna işaret eder. Toplumun oluşumunda
yaşamsal değerler vardır. Lüks değerler, uygarlık değerleri, vital
değerler, tinle ilgili değer alanı (doğru bilgi, güzellik, hukuk, kültür
değerleri), dinsel değer. Sanatçı Karadana’nın sorunsalında yatan
temel etmenler: uygarlık değerleri ve tin’le ilgili değer alanıdır.
Onun kabul ettiği her şey kök bilgiden çıkar ve deformasyona uğratılan ‘’şey’’ ler (insanın duygu ve düşünce örgenliği, sanat, doğada varolan
herşey, sunileştirilmiş malzemeler vs..), insanın insan olma edinimini
bozmakta onu soyut/somut yıkıntıya uğratmaktadır. Ona göre,
hazırlanmış paket değerler vardır ve bu değerler modernleşme, hızla
yayılan popüler kültür uzantısında baskın popülizm etkisiyle bilinçten
uzak yaratılmaktadır. Bu yapıda üstü yaldızlanmış, göz alıcı, kolay
tüketilen, kök bilgiden beslenmeyen, modacı anlayış egemendir ve
gelişmemiş, az gelişmiş ülkelere dayatılmaktadır.
Gelişen bu tabloda albeni’li bozuk gidişten kendini koruyamayan
insanlar-toplumlar, kendi öz değerlerinin yerine içleri boş, düşünce
ürünü olmayan, aklın utkusundan uzaklaştırılmış yaşama ayak
uydururken kendi tükenişlerinin de temelini atmaktadırlar. İnsan
yada toplumlardaki bu içi boşaltılmışlık ve değer çöküşleri, ülkelerin,
Emperyalizm karşısındaki direncini de yok etmektedir. Bu çöküntüler
insan yaşama biçimlerinde, sosyo-kültürde, eğitimde, siyasette,
ekonomide, davranış biçimlerinde, inançlarda, sosyal haklarda, sanat
disiplinlerinde yozlaştırmalar yoluyla başlatılmıştır. Yöntem bellidir, tüm soyut-somut olgular yok edilir. Kurumların işleyişi deforme edilir, süreç
sonunda neye-niçin tutunacağını bilemeyen insan modeli her türlü
yönlendirilmeye, yönetilmeye açık konuma getirilir.Buna bağlı olarak
sanatçının resimlerinin temasında çatışan iç karşıtlıklar vardır. Bilginin bilgisizlikle, değerin değersizlikle, özgürlüğün sömürgecilikle
çatışması. Emperyal güçlere başkaldırı vardır.
Sanatçının tuvaliyle yüzleşmesi, toplumları şekillendiren üstü
parlatılmış, yaldızlı yaşantı sunumundan başlar ve bu insan-toplum
gidişini ‘’yıldız’’la simgeler. Evrenin süsü olan yıldızla insan arasında
kurduğu benzeşimi (analoji) uyarılganlık aracı olarak seçmiştir.
Üstü parlak, cezp edici ama içi boş…
Karadana, altı metre uzunluğundaki tuvalinde ‘’Evren yaşam öyküsü’’
nü biçimlendirmiştir.
Evrenin oluşumundaki (genesis), ilk hal ve başlangıç anı/dünyanın
varoluş anı/insanın varoluş anı…
Ancak bu kez yapıtın oluşumu ve geliştirilmesi, tüm insansal
yaşanırlıklardaki deformasyon, insanın geleceğinin nasıl olacağı,
neden/sonuç sorgusuyla süren girift ilişkiye dayandırılır. Resimlerinde
tepkilerinin ifade ve teknik dilini şöyle kurar: Resim düzleminde izleyeni
ilk karşılayan rengin sakin yapısıdır. Renk, sıcak pembenin yansıdığı
bir maviyle girmiştir ilk kat ve ilk hal olarak. Sonra mavi-pembe-gri
birlikteliği alt dokuları oluşturmuştur. Koyu-orta-açık tonlaması ile üst
üste gelen pembemsi griler ve pembe,yeşil-
sarı,yeşil,pembenin dolaştığı fildişi beyazlar. Bu renk katmanları
arasından görünen biçimsel oluşumların etkisi ile dikkat çeken durum,
birbiriyle diyalektik ilişki içinde olan sorunlar silsilesine ait bir ipucu
yada izleyici için gönderme olmamasıdır. İzleyici, bu yalın, öze
indirgenmiş biçimler ve kullanılan renklerle baş başa kalmıştır. Öte
yandan sanatçının , izleyenin yorumuna sunmak ve anlaşılmak gibi bir
kaygısı yoktur. Çünkü tuvalleri kendi özgürlük alanıdır ve her bir
tepkiyi kendi imgesindeki biçimlerle imler. Sorun gördüğü ve
tepkilediği herşey, bu dışavurumda yalınlaştırılmış biçimlerle kendi
resim diline dönüşmüştür.Sanatçının yıldız formundan yola çıkmasının nedeni; resmin alt bölgesinde çalışılan yıldızların üstünü boya katları
ile tekrar tekrar örterken fazlalıkları atıp, her bir oluşumu geliştirilmiş
şekilci gidişten arındırarak ilk haline getirme istemiyle örtüşmektedir.
İşte tam bu noktada insanlığın geleceği konusundaki kaygılarının ve
sorun gördüğü nedenlerin özü olan kök bilgiden uzaklaşmayı kendi
biçimleri ile tepkilerken, yıldızlaştırmaya yaptığı eleştiri anı gibi
onların şekillendirilmiş yapısını boya katmanlarıyla örterek üçken
biçimlere dönüştürür. Bu tavır dikkat çekilmek istenen birinci durumdur, tepkilerini evetleyici (affimativ) etkidedir. Sorunsalını kendine ait teknik
dil ve ifade diliyle oluşturması ve yine kendi biçimlerinin ekspresif ama
belli bir düzenle oluşturduğu fırça hareketleri ile kurduğu
konstrüksiyonda, tüm lekeler gezinen, birbirini iten, birbirini kabul eden
bir enerji yaratmaktadır. Burada fırça tuşlarının irili-ufaklı, değişik
yönlü hareketliliği rengin pastelliği ile dengelenmiştir.
‘’Biçim ne kadar soyutsa o kadar açık seçiktir, ve dolaysız olması onun çekici yanıdır’’ (Kandinsky).
Sanatçının ifade dili bu tanımla birebir örtüşmektedir. Süslü ve
sahteciliğe, her oluşumun kendi gerçeğinden uzaklaşmasına,
deformasyonuna, görsel ve eğitimsel deformasyonla empoze edilişe,
kök bilgiyi ketleyerek anlamların anlam değiştirmesine, kavram
kargaşasına, hızlı değişen alışkanlıkların kısır döngüsüne karşı bir
duruş içindedir. Tüm bunlara karşıdır çünkü insanın ve insansal olan
herbir oluşumun mutasyona (değişinime) uğratıldığını düşünmektedir.
Kaygılandığı durum, kök bilgi olmaksızın kurulmaya çalışılan bu genel
yapıda, toplumu ve doğasal olanı birbirine bağlayan hiçbir etkenin
kalmamasıdır. Bu düşünceden hareketle sanatçı alt platformdaki
eleştiri hedefi olan yanmayan içi boş yıldız kümeleri (ki sanatçıya göre
içi boş ‘’şey’’ler ve ‘’gibi’ler yaşamaz) ile üst platformdaki bilgiye dayalı
daire olarak biçimlenmiş fosfor noktaları arasında dikey çizgisel
biçimler aracılığı ile ilişki kurar. Çizgi, bir bütün halinde çalışılmış
pentürde plastik yapıyı tamamlayıcı eleman rolündedir. Dikey çizgiler,
kinetik yapıyla izlenmesi gerekeni işaret ederken, dikkat çektiği ve
birbirine taban tabana zıt iki durumu da imlemektedir. İçi boş, kök
bilgiden yoksun üçken biçimlere karşılık bilginin sağladığı yığılmalarla
iç enerjisini koruyan daire formundaki fosforla desteklenen biçimler.
Karadana’nın aldığı tavır ve tepkiler bilgiye dayalıdır. Bilgi evrenseldir, ama her toplumun varettiği kültür içine birbirinden farklı etmenlerle
yerleşir. Bu noktadan hareketle düşünmek gerekirse; her toplumun
varettiği kültür kalıtsal kabul edilir. Kuşaklar boyu edinilen bilgiye
dayalı deneyimlerin birbirine eklenmesiyle simgesel olarak taşınır. Her
ulusun kendi kökünden gelen değer-bilgi-deneyim formları vardır ve bu formlar toplumlarda kendi kültür uzantıları olarak varlığını hep
sürdürür. Kültür, ulusların bir kuşaktan diğer bir kuşağa mirasıdır, gizil
güçtür ve dayanıklıdır. Sosyal kişiliğin oluşmasında en önemli etkendir ve davranış örüntülerini belirleyen, yaşam desenini oluşturan yapının
kök bilgilerinden beslenir. Bu noktada sanatçının herbir duruma
evrensel olarak baktığını vurgulamakta yarar vardır ve sorunsalına
hangi açıdan bakarsak bakalım (sosyolojik, psikolojik, siyasi vs) bizi
ulaştırdığı ve buluşturduğu nokta bilgi ve deneyimlerle üst üste yığılı
bilgi gelişimidir. Onayladığı biçim de bu dur. Gelenek-görenek-tabu
anlayışıyla değil, tam zıt düşüncelerle tavır almaktadır. İnsan ulaştığı
noktadan, insansal özelliklerini koruyarak ilerlemelidir. Eş değişle,
düşünen, emek veren, kendini olabildiğince geliştiren, kendi tercihleri,
kendi seçimleriyle yaşayan ve özgür insan-uygar insan-bilgili insan
olarak yoluna devam etmelidir. Sanatçının tüm düşünsel ve eylemsel
tavrını destekleyen yapıtta, ilk kez kendisinin kullandığı fosfor, üst
platformda yuvarlak biçimlerle resme dahil edilmiştir. Karadana 1988
yılında döneminin en avangart tavrıyla resimlerine dahil ettiği bu
malzemenin seçimiyle, içindeki enerjik yapıyı resimlerine dahil ederek,
görülmezi görünür kılmıştır.
Bu durum, sanatçının,
‘’bilgiden çıkan her şey yaşamaya devam eder’’
teziyle özdeştir.
Belgin Balanoğlu Alagöz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları
ShareThis
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|