Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Nebil Özgentürk Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

NEBİL ÖZGENTÜRK Bülent Şenver'in Odası TV Programı
12.10.2007
Okunma Sayısı : 10079
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

NEBİL ÖZGENTÜRK Bülent Şenver'in Odası TV Programı
.
.
Duayen bankacı Bülent Şenver bey ile yaptığımız hoş bir televizyon programında onun öğrencileri için tecrübelerimi paylaşmaya çalıştığım güzel bir söyleşi yaptık.

Sizlerle paylaşıyırum.
.
.
  izlemek için   
.
.

  dinlemek için    


.
.

NEBİL ÖZGENTÜRK Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Nebil Özgentirk (NÖ)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Nebil Özgentürk.

Bizlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşacak.

Hoşgeldiniz Nebil Bey nasılsınız?

NÖ: Sağolun. Estağfurullah

BŞ: Rica ederim ben gençlerimize istiyorum ki sizin gibi tecrübeli kişilerin zenginliklerini onlar paylaşsınlar.

Sizlerden bir şeyler duysunlar.

Ben inanıyorum ki gençlerimiz Türkiyemiz için  bundan sonra bizden daha iyi şeyler yapacak güçte ve kuvvetteler.

Ama bizler onların önünü açmalıyız, bizler onlara destek olmalıyız ve tecrübelerimizi onlara aktarmalıyız diyorum.

Ama hepte şunu unutmuyorum bir nusibet bin nasihattan da iyidir.

Tabiki onlarda hayatta bazı tecrübeleri kendileri kazanacaklar.

Ben sizin özgeçmişinize kısa baktığımda hep İzmir'i bir başlangıç diye  gördüm.

Üniversite hayatıyla başlayan, sonra yedek subaylık hayatıyla İzmir'de devam eden , ondan sonra İzmir'de gazetecilik Günaydın'la devam eden böyle bir İzmirliliği'niz var.

Oradan başlayarak sizin hayatınızdaki kilometre taşları diyebileceğiniz kilometre taşlarınızı bizimle paylaşır mısınız?

NÖ: Önce şunu söyleyeyim sizin sohbetinizle benim bu sohbete konuk olmakla artık genç olmadığımı bir kez daha gördüm.

Gençliğin geride kaldığını anladım kendimle ilgili.

Mutluyum tabii genç kalmak mümkün değil sürekli.

Beyin olarak genç kalmak mümkünde fiziken genç olmadığımızı anladık.

Siz benden gençlere tecrübelerimi söylememi istiyorsunuz ya birden aklıma o geldi .

Gençlere sürekli hitabede bulunan bir insan haline gelmişsen artık olgunsun demektir. Artık yaşlılığa doğru gidiyorsun demektir.

BŞ: Bizden genç olanların sayısı giderek artıyor.

NÖ: Tabii canım.

Ben gerçi  fizik olarak günlük hayatta gençlerle çok olan bir insanım.

Ben oğullarımla ikizlerim var benim 21 yaşında .

Tabiki gerçek anlamda genç kuşak onlar .

Onlarla gezmeyi çok seviyorum .

Basket oynarım, sinemaya gidiyorum, birazda genç gibi yaşamayı seviyorum.

Onların gittiği kulüplerede gidiyorum, gece kulüplerine, müziklerini dinliyorum ,orada bir sorun yok ama meslekte 23 yılı bulmuşum benimde bir çift lafım olsun.

BŞ: Sizin kilometre taşlarınız uzun.

NÖ: İzmir benim haytımda çok önemli ama bir öncesine geleyim mi?

BŞ: Tabii.

NÖ: Lise yıllarımın Adana'sı var benim.

Bu sabah ayağımın tozuyla ben Altın Koza Adana  Film Festivalinden geliyorum .

Sağolsunlar kimi televizyon programlarına katıldım, bazı söyleşilere katıldım, bana gençliğimin Adana'sını sordular.

Orada Yılmaz Güney ile ilgili hikayelerim vardı onları anlattım.

Birden bire benimde hayatımda  bütün bu 22 yıllık, 23 yıllık mesleğimle ilgili ne varsa biriktirdiğim, sunduğum Adana'nın da çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Adana sokaklarında büyümek, Adana 'dan  yetişip giden edebiyatçıların, sinemacıların, Yaşar Kemal'in, Orhan Kemal'in , Yılmaz Güney'in, bizahati benim yönetmen olan abimin Ali Özgentürk'ün daha pek çok değer üreten Adana'lının çok etkisi olduğunu düşünüyorum.

Biz lise yıllarımızda o sokaklarda, o okullarda, o tiyatro kollarında ve o sinema dallarında büyümeye çalışırken İzmir'inde haberini oradaydı diye düşünüyorum.
Bugün neyse hayatım bir televizyon programı yapan, yazı yazan, belgeseller yapan insan oalarak Adana'dan çok beslenmişimdir diye düşünüyorum . Özellikle gençlerin bunu dinlemelerini çok isterim . Bence 15-18 de de  kazanılan veya kayebdilen kayıplar vardır. 


BŞ:
15-18

NÖ: Bence öyle insanın 70'ine kadar hayatını belirleyecek önemli ipuçları vardır orada.

15-18 babayla annenin yada eğitmenin etkisinde olan bir yaştır ergen dediğimiz .

Çok kırabilirsin, o yaşta bir genci, çok çoşturabilirsin o yaşta genci çok önünü açabilirsin.

Ben o yüzden güler yüzle başlıyorum bu sohbete .

Ben o Adana'daki çocukluğumu babamın o İtalyan ailelerindeki gibi  sofralarını özlüyorum.

Onun çok etkisinin olduğunu düşünüyorum.

Cıvıl cıvıl Adana insanı'nın mertlik, dayanışma, dostlukla çok haşır neşir olan o Adana insanının benim üzerimde çok etkisi olduğuna inanıyorum.

Bunu söylemem gerekiyor ve deminki 15-18 yaşımı Adana'da geçirdiğim için benim önümdeki mesleğime, belgesellerime  yansıdığını düşünüyorum.

Şimdi de 15-18 yaşında olan arkadaşlarım gerçekten çok dikkat etmek zorundalar.  

BŞ: Adana'ya mı gitsinler onlar da?

NÖ: Her yerde vardır . O coşkuyu yakalamalılar.

BŞ: Coşkuyu yakalasınlar.

NÖ: Coşkuyu yakalasınlar, aldırmasınlar . Daha yolun çok başında çocuk yaşta  aldırmasınlar. Sevgilisinden hafif yüz bulamıyor diye de aldırmasınlar, karnelerinde iki kırık var diye de aldırmasınlar.

Çünkü hayat daha o kadar öndeki, uzun ki. Daha 60 yıl 70 yıl var.

Görüyoruz ya bazen çok kırılan çocuklar vardır, bazen de tamamen seren çocuklar vardır.

Bencede tamamen sermesinler ayrıca .

O yaşlarda lise 1, lise 2, lise 3 yaşlar böyle biraz sermekle toparlamak arasında olmalı.

Hadi içimizdeki serseriliği de kullanalım.

Tatlı tatlı çoşkulu bir genç olalım, gençliğe gidelim.

Ama gerektiğinde de ne yapmamız gerekiyor? Önümüzdeki yıllar nedir? Lise 1, lise 2 de geçmek gerekiyor .

Onların harmanlandığı dönem diye bunu özetlemek istiyorum.

Uzun anlattım gençliğimin 15-18 yaş arasını ama bence çok önemli.

Benim çocuklarım içinde önemli olduğunu çocuklarım gözümün önünden geçtiğini görünce daha iyi anlıyorum.

BŞ: Siz mesela çocuklarınızı 15-18 yaşında maalesef üniversite imtihanları test sorularıyla abc dersanler kısmını muhakkak bir şekilde yapmak  zorunda kalacaksınız.

Siz öyle deyince üzüldüm. 

Niye?

Onlar adına üzüldüm .

O verimli dönemlerinde o heyecanlı olmaları  dönemlerinde bu çocukları bir yarışın içerisine itip değil mi?

Bir strese sokuyoruz.

NÖ: Bir mecburiyet var.

Türkiyenin eğitim koşulları öyle. Belkil ben çocuklarım  şanslıydı.

Pek çok babanında bunu yapması gerekiyor .

Hayat illaki bir matematik mühendisliği kazanmak değildir diyorum.

Ben onlara küçük bir güven verdim.

Bakın kareşim siz gerektiğinde rahat olun.

Kafanızda, hayallerinizde kurduğunuz o eğitimi almayabilirsiniz ama ne olursunuz bakın arkanızda bir arkadaşınız var dedim.

O yılları öyle geçirttimki demorize olmasınlar.

Bence eğitim konusunda yoksun olan insanlar , ailelerde, yada işte babasıyla çocuğunun arasında güzel işler olmayan insanlarda, çok böyle paniğe kaptırmasınlar  diye de hep söylerim.

Bu benim yurttaşlık tecrübem diye düşünüyorum .

Bu kadar panik aman kazanmazsan ayağını kırarım duyusu çok yanlış.

Mafolursun, adam olmazsın yok.

Şu adanda etrafımızda adam diye sunulan insanların background'una baktığımız zaman at… karışmış durumda.

Türkiye'nin taptığı insanlar fizik alemi değil sonuçta.

O nedenle küçümsemiyorum.

Bence taşlar yerine oturur bir süre sonra.

Herşey karışık zaten.

Eğitimde olsun büyük dramlar yaşıyoruz.

Bütün mesele çocuklarımıza panik havası estirmemiz lazım.

Onları intihara bile götürebiliriz. Neyse çok psikolojik bir muhabbet olmasın. Ben İzmirdeki yıllarıma ilişkin

BŞ: Sizin taşlarınız oturmaya başladı. Nasıl oturdu sizin  taşlarınız?

NÖ: Benim taşlarım, ben çok güzel bir öğrencilik yılları geçirdim Büleny Bey.

70'li  yılların sonuydu benim üniversiteye tekavül  eden dönemim.

Doğrusu İzmir'de okumak, İzmir'de yaşamak bende çok büyük bir coşku, mutluluk  vermiştir .

Adana'nın benzeridir.

Belkide ılıman bir iklimden dolayıda Adana'dan İzmir'e geçmem çok büyük bir yara açmamıştır bende.

Göç, gurbet duygusu vermemiştir bende.

Hatta İzmir'in belgeselini de yaptım oradan biraz cümle çalayım, o yazdıklarımdan.

İzmir'in insanı Çelebi olur, İzmir'in insanı güleryüzlü olur, İzmir'in insanı ferahtır, sokaklarında gülücükler açar demiştim o belgeselde.

Bende onların içinden gelip geçtim.

Öğrenciliğim, gazeteciliğim, sonraki yıllarda yedek subaylığım sırasında. Bütün bunların ortasında bana çok hoş şanslar verdi İzmir.

Yumuşak bir kentti. Ağır geçirmedim ben yumuşak bir İzmir yaşadım.

Orada evlendim.

Bir 10 yıl , 11 yıllık bir İzmir dönemi. Benim için güzel İzmir, hoş İzmir bir yana şu anda benimle  sohbet yapmanızı gerektiren, tecrübelerimi gerektiren işim orada filizlendi.

Ben orada gazeteci oldum.

Ben orada gazeteciliğin bütün çilelerini veya güzel yanlarını farkedip bu mesleğe devam etmek istedim.

Orada polis muhabiride oldum, orada magazin muhabirliği de yaptım, oradan Güneydoğu'ya gidip Güneydoğu olaylarını da izledim, oradan dünyayı da turladım.

Oradan yazı nedir?

Rahat bir yazı nasıl anlatılır?

Gazete yazısı nasıl olmalıdır ?

Diye bir bulmacayı ve eksersizi orada yaptım.

Ve ben doğrusu iyiki orada yapmışım, iyiki oralarda gazetecilik yapmışım diye düşünüyorum.

Çünkü şöyle küçük bir şey hatırlıyorum belki gençlere tecrübe olur diye düşünüyorum bu hissiyatım.

Ben İzmir'de okudum, İzmir'de yedek subaylık yaptım, döndüm birden bire ben ne olacağım 23 yaşındayım , ben nerede çalışacağım? Hangi kentte olmalıyım? Ne yapmalıyım? Dedim.

Doğduğum büyüdüğüm kent Adana 7 yıl gerimde kalmıştı, artık orada olmak istemiyordum.

Bu demek değil ki Anada kötü çalışmak olarak ama ben  ne olmak istiyorum?

Ben kendimi sanata, biraz yazıya yakın hissediyordum o zaman bu Adana'da olmaz dedim kendi kendime, yırtmak gerekiyor, bir adaya açılmak gerekiyor.

Sonra peki ben İstanbul'u ne kadar biliyorum? İstanbul benim için bir Bizans, bir korku.

Benim gibi bir adamı anlatıyorum ki buradan bir takım şeyler çıkar.

İstanbul olmaz dedim 7 yıl yaşadığım bir kent var İzmir.

İstanbuldan biraz geride, Adana'dan biraz ileride.

Ben çocukluk o gençlik dönemlerimi İzmir'de halledeyim , yazıyı orada öğreneyim.

Orada göreyim fotoğraf makinası nedir?

Orada göreyim adam olmak nedir?

Adam olmaya gitmek nedir?

Evet ama hayalim vardı.

İstanbul'a gideceğim.

Çünkü benim içimde  İstanbul.

Nükleer mühendis olurum orada bir işe girerim orada nükleer santral yapılıyor diye. İşim ile ilgili dünya merkez İstanbul'du Türkiyede kalacaksam. 

İ;stanbul'a pat diye gitmedim kırılabilirdim,kanadım kırılabilirdi. Adana'yada dönmedim belki bir kebap salonu işleten bir adam haline gelebilirdim . O yüzden böyle bir beyin fırtınası addettim . Bildiğim İzmir'de demlenip hafif tecrübeleri halledip İstanbul'a geldim. Benim şu ana kadar sürdürdüğüm mesleğimde önemli bir karardı diye düşünüyorum kendi açımdan .

İyi ki İzmirde kalmışım, acemelik yıllarımı, itilip kakılıp gibi görülen yıllarımı orada yaşamışım çünkü sonuçta 7 yıldır o kenti biliyordum.

Orada beni ittikleri anda arka sokakta dostum vardı çünkü, ama burada yoktu.

İstanbul'da olamazdı. Ben o zaman gözyaşıyla Adana'ya dönerdim falan. İzmir benim için öylesine hoş bir mekan diye hatırlıyorum.

BŞ: Şu anda siz bazı televizyon programlarıda yapıyorsunuz. CNN'de bir programınız var.

NÖ: Bir yudum insan yapıyorum.

İkiyüz' yakın  yakın bölüm oldu.

7-8 yıldır yaptığımız yine Yaşamdan Dakiaklar programı . 

 Hıncal Uluç , Sunay Akın , Haşmet Babaoğlu ile birlikte  TV8 de yayınlanan ve beni çok mutlu eden dört kafadar 4 arkadaşın o haftaki kültürel, sanatsal

BŞ: Dört kafadar dediniz dört silahşör demediniz.

NÖ: Silah kullanmam . Silah  kelimesinide sevmiyorum ama kalem bizim şeyimiz yada birkaç söz .

BŞ: Silahımız demediniz ama.

NÖ: Silahımız demiyorum, geçiş köprümüz.

Karşıya geçiş köprümüz.

Seyirci bu bazen bazen dost , bazen bir okur, bu yüzden  özellikle belgesellerdede o metinlerde seyirciye iki köprü arasındaki  benzetmeyi yapmak isterim.

Dört kadafar diyorum işte biz iki yıldır yapıyoruz  yaşamdan dakikaları işte oradaki tecrübelerimizi anlatıyoruz.

Tecrübelerimizi beyin fırtınası eşliğinde  masaya yatırıp bizi seven bizi izlemek isteyenlere sunuyoruz.

Bir yudum insan da benim asıl hayatımın anayasası .

Belgesellerimde yani.

Yaşam öykülerini çok sevdim.

Yaşam öyküleri anlatmayı, yaşam öyküleri yazmayı çok sevdim.

1999 dan 1998 'in sonlarından itibaren portre belgesel yapmaktan. büyük keyif alıyorum.

Hala devam ediyor o. Atv'deydi biliyorsunuz sonra CNN Türk'e geçti hala devam ediyor. O benim için  hayatımın sonuna kadar sürdüreceğim

BŞ: Severek yapıyorsunuz.

NÖ: Çok severek yaptığım. Ben sadece bir insanın yaşamını anlatmıyorum diye düşünüyorum.

Bir ülkeyi anlatıyorsun,orada ben psikolojik dengelerde  yapıyorum kendi kendime , dostlarımla, arkadaşlarımla oturup uçuyoruz orada .

Böyle 25 sayfalık bir metin etrafında diyelim ki Atilla İlhan'nın hayat öyküsünü anlatırken, Atilla İlhan'ın çocukluğuna gençliğine göndermeler yaparak bir sinema kuruyoruz .

Bir dramatik kurgu yapmaya çalışıyoruz.

Becermeye çalışıyoruz daha doğrusu.

Becerdiğimizi düşünüyorum ki yoksa öyle bir ülkeki burası yolda ayağı kırılanı vururlar.

At örneği.

BŞ: Acımasız.

NÖ: Acımasızdır.

Televizyon hayatı acımasızdır.

Orada abiniz genel yayın müdürü  olsa acıyamaz.

Böylesine büyük rekabetlerin olduğu bir alandır televizyon.

O 2 saati herkese vermezler başarısızsan.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Nebil Özgentürk ile birlikteyiz.
Şimdi size küçük bir oyun oynatmak istiyorum.

Bu küçük oyunumuz yine gençlerimize yönelik ve gençlerimize bir mesaj vermek açısından.

Böyle bir kutumuz var bu kutumuz bir göster, bin işit kutusu.

Bu kutunun içerisinde ben sizin için bir obje seçtim .

Bu kutunun içinden sizin için  çıkacak objeye beş saniye bakın diyeceğim ve bu objeyle ilgili gençlerimizin kulağına küpe olabilecek bir şeyler söylemenizi isteyeceğim.

Bakalım bunu açın obje ne seçmişim sizin için?

İçinden bakalım ne çıkacak?

Çok değişik bir obje.

Ne olduğunu bilecek misiniz ama .

NÖ:  Şimdi hocam gerçekten hatırlamaya çalışıyorum geometrik paralet değil mi?

BŞ: Hayır bende yeni öğrendim .

Bunu nasıl öğrendim bunlar okullarda kullanılan şeyler değil.

Bu kapalıçarşıda kuyum işi ile uğraşan  ve çok hassas milimetrelik onda biri kadar  büyüklüğü buradaki küçük yeriyle ölçebilecek  ve toplam ölçebildiği ise sadece 1 santim .

Yani şu kadarlık şey bir santimi ölçebiliyor.

Bununla değerli taşlara bakıyorlar .

Değerli taşların ne kadar santim olduğuna bakıyorlar.

Kuyumcuların kullandığı çok hassas bir şey .

Bunun adını ben onlara sordum , çok hoşuma gitti onu ben alıyım istedim .

Çok üstad diye bilinen kuyumcularda çok üstad diye bilenen Çılgın Sevan diye bir şey var üstad var.

Çılgınca yüzükler dizayn ediyor.

Onun kullandığı bir şeydi ben isteyince memnuniyetle hatırası olur bunu size vereyim.

Bu dedi sadekar kumpası adı bunun tabii sadekar ne demek dedim ben kendisine.

NÖ: Sadıktan mı geliyor acaba?

BŞ: O dediki bizim meslekte bir yüzüğü sade kısmını yapan yani o mimarisini yapıp üzerine taşlar koymadan o halini  yapan ustanın adı sadekar ustasıdır dedi.

O çok önemliymiş .

İnşaatı ve bütün temeli ve herşeyini yapıyorsunuz ondan sonra üzerine taşı , bir şeyleri koyuyor.

Bizim dedi kullandığımız kumpas .

Bildiğimiz kumpas ama çok hassas .

Şu kadarlık bir mesafe bir santim ve milimetrenin onda biri kadar ölçebilen bir alet. Şimdi bu alete bakıp bununla ilgili gençlerimize mesaj vermenizi isteyeceğim.

NÖ: Biliyorsunuz ben fizikten hep çakardım Bülent bey.

Fizikle ilgili bir şeyler söylemeyeceğim.

BŞ: Hayatla ilgili.

NÖ: Bu alet bana bir takım şeyler çağrıştıracak tabii çağrıştırıyor.

Mesela aklıma mikro bir şey geliyor. Bu mikro bir ürünü ölçüyor.

BŞ: Şu kalınlığı mesela bardağın kalınlığını ölçebilirsin.

NÖ: Bende diyorum ki hayalleriniz büyük olsun.

BŞ: Hayalleriniz büyük olsun.

NÖ: buradan yola çıkarak .

Hayata makro bakın mikro bakmayın.

Bu bir geniş bakmak anlamınada gelebilir.

Geniş bakın.

Küçük şeylere üzülmeyin ama küçük sevinçler yakalayın.

Örneğin bir gün size komşunuzun neden kapıya çöp bıraktın kardeşim diye yada bir şöför geçerken ulan önüne baksana demesine aldırmayın.

O küçük bir şeydir aslında.

Ama küçük sevinler yakalayın bazen  bir eski arkadaşının bir lise arkadaşının size  getirdiği bir hediyeye sevinebilirsiniz, bir okul kazanmış kadar.

O sizin için değerli gibi bu anlamda söylüyorum.

Devam edeyimmi ? yoksa.

BŞ: Yoo buyrun buyrun. Küçük şeylerden memnun olmak değil mi?

NÖ: Sonuçta bu sadekar ustamıza saygı olsun diye de ne güzel meslekler var. Sevan Usta dediniz duygulandım mesela. Bir Ermeni ustası belliki.

BŞ: O kadar değişik dizaynlar yapıyor ki .

NÖ: Aklıma şey geliyor kardeşim önünüze gelen ne vars agenç kardeşlerim, önünüze gelen ne varsa mesela bir kutu , bazen bir yüzük evet, bazen bir rock konserine giderken kulağınıza taktığınız küpenin nasıl olağanüstü emeklerle onun derdini anlayın gerçekten.

Sevan usta belki size 30 yıldır yüzüğü, küpeyi yapıyordur ve hiç bilmediğimiz şu ana kadar ben Bülent Bey'in odasında farkediyorum ki üretilen ne varsa çok özel mimikten geçiyor.

Üretim aşamasına baktığımızda bir dakikada paketlenmiş  bir şey belkide yüzlerce saat düşünülüyor, yüzlerce emekle, yüzlerce çılgınlıkla geliyor sizin önünüze.

Bu aklıma geliyor.

Adamın adı boşuna çılgın değil.

Çılgın Sevan . Birde aklıma şey geliyor ben bu wski çarşıdan Bursa Çarşısından Kapalıçarşıya  bütün çarşılardaki o eski uslubu çok severim.

Onların yok olup gitmesini istemiyorum.

Bir yerde baba mesleğini yapan demirci , bir eski ustasının elini öpmek geliyor elimden. Onlar artık kalmadılar.

Hayat öylesine bilgisayarlaştı öylesine modern bir şey aldı  gitti ki  ama bazende dokunmak istiyorsun .

Artık yakında bu masa bile otomatiğe basılarak üretilecek belki.

Ben o eski ahşap oymacılığınıda özleyeceğimizi düşünüyorum.

Biraz bazı böyle özel mesleklerin sembolikte olsa desteklenmesi geerektiğini düşünüyorum.

Hatta bazı genç arkadaşlarımın dönüp birden bire bu mesleklerden birine sahip olmasını istiyorum.

Benim artık ne derler bir ağaç oyma şansım kalmadı. Benim parmaklarım büyüdü kalınlaştı ama 17 yaşındaki adam birden bire herkesin iş bitiricide olabilir çünkü Türkiye'nin birden bire şaşkınlıkla eski ieyede ilgi olabiliyor birdenbire herşeye olduğu gibi şaşırıyor.

BŞ: Benim soru yapmurumla ıslanmaya hazırmısınız?

NÖ: Hazırız.

BŞ. Tamam ben şimdi o zaman sizi ıslatmak için soru yağmuru hazırladım.

Bu soru yağmurundaki sorularımı size soracağım ve bunlarla ilgili kısa kısa sizden cevaplar isteyeceğim.

Yağmur başlıyor.

Siz Hürriyet gazetesinin başında ve sahibide siz olsanız bu gazetede ilk yapacağınız iş ne olurdu?

NÖ: Hürriyet gazetesi benim severek beğenerek okuduğum bir gazete.

Profesyonel bir gözle baktığınız zaman çok satan bir gazetenin yapması gereken bir çok şeyi yapıyor ki çok satıyor.  

Ve çok etkili.

Ama ben mesela biraz her zaman  kültüre torpil geçen bir adam olarak  kültür sayfasını artırırdım her tarafta. Yada gazetede tam sayfa kültür sayfası koyardım.

BŞ: En son yanaklarından öptüğünüz kişi kimdi?

NÖ: Sabah abimin.

BŞ: İsmi.

NÖ: Ahmet Özgentürk.

BŞ: Hiç aklımdan çıkmıyorki dediğiniz şey nedir?

NÖ: Çok zor bir soru. O kadar çok şey varki aklımdan çıkmayan. Aklıma gelmez.

BŞ: İlk aklınıza gelen.

NÖ: O bahsettiğim ilk Adana'dan İzmir'e geldiğim gün hep anlatırım.

O gün çünkü benim için hayatımın yoluydu o.

Geldim tek başınayım İzmir'de bak Nebil dedim artık  kimsen yok.

Gözümden yaş geldi. Yurda gideceğim öğrenci yurduna, onu unutamıyorum o günü.

Ama başardım galiba. Çünkü oarada kırılabilirdim dedim ya

BŞ: Neyi unutmak istersiniz?

NÖ: Bizim bir insan programını çok kötü ve hazin bir şekilde yayından kaldırdılar Bülent Bey.

Onun yayından kaldırış biçiminin onun bana söyleniş tarzını unutmak isterdim.

Ben o gün onu bana ukala ve zalimce söyleyen gaddar adamın ölmesini isteyecek kadar öfkeliydim.

Unutmak isterim ama. Oldu mu?

BŞ: Evet gayet güzel oldu. Her zaman benimle birlikte olsun .

Bu cümleyi kimin için söylersiniz?

NÖ: Her zaman çocuklarımla birlikte olmak isterim.

Tabii çok beraber olmak istediğim dostlarımda çok

BŞ:  Sizi üzen bir olay nedir?

NÖ: Beni üzen bir olay tabiki benim yakın zamanda kaybettiğim babamın kaybı birde çok yakın çalışma arkadaşım Mümtaz  Sevinç'in çok hazin ve gaddar bir biçimde öldürülmesi . halaonu üzücü dolayı yaşıyorum çünkü .

Sordunuz diye söylüyorum pek çok üzücü olayım vardır ama bu yakın zamanda biri babamın kaybı biri yakın çalışma arkadaşımın  çok hazin bir şekilde öldürülmesi kız arkadaşı tarafından.

BŞ: Allah rahmet eylesin. Hiçbir zaman unutamadım derseniz unutamadığınız şey ne olur dersiniz?

NÖ:  Hiçbir zaman unutamadığım olduğu bir şey mi Bülent Bey? Hay Allah en kolay, en zor. Çocuklarımın konuşması.

BŞ: En çok sevdiğiniz ses nedir?

NÖ:  En çok sevdiğim ses ben ağaç ışıltısını severim.

BŞ: Dalların sesimi ?

NÖ: Bir ormandayız yada ağaçların arasında bir evdeyiz diyelim, sabah uyandığınızda ağaçların vemiş olduğu ışıltı çok hoşuma gider.

BŞ: Sizi en çok kızdıran şey nedir?

NÖ: Köylü kurnazlığı.

BŞ: Köylü kurnazlığı.

NÖ : Bazen bir ayakkabı boyacısıda yapar size bunu bazen bir arkadaşınız yapar bazen bir   yönetici böyle küçük numaralar yani.

BŞ: En son ne zaman ağlamıştınız?

NÖ: En son dün akşam ağladım.

Dün öğleden sonra.

Az önce bahsettiğim Mümtaz Sevinç'in mezarına gittim.

Yarım saat kadar hüngür hüngür ağladığımı hissettim.

Toprağı bol olsun.

BŞ: Allah rahmet eğlesin. Peki bizde bir söz vardır "Gülü seven dikenine katlanır" 

diye. Bu sözdeki siz gül mü olmak isterdiniz?  Dken mi?

NÖ: Bazen gül bazen diken.

Ben dikende olabiliyorum eşim , sevgilim, hayatımdaki , insanlar diken olduğumu bilirler ama gül olduğumuda bilirler.

Diken olmak isterdimki gülün değeri anlaşılsın.

BŞ: Sizce insanlarda olması sakıncalı olan şey nedir?

NÖ: Bütün bet şeyler uyuşturucu, korunmak gerekiyor. Hayatta en nefret ettiğim şey uyuşturucudur benim.

Gençlerede mesaj veriyoruz buradan. Uyuşturucunun hiçbir keyif vermediğini düşünüyorum.

BŞ: Yaşadığınız hayat içerisinde ahlak dışı etik dışı en sık rastladığınız davranış.

NÖ: Ben bir televizyoncuyum.

Çevremde en sık rastladığım şey ahlaksız bir televizyon yayıncılığı yapılmasıdır. Ben hem çevremde yaşandığı için hem bir seyirci olarak ekrana baktığımda gördüğüm için iğreniyorum, nefret ediyorum.

Bu insanlara bu programları nasıl layik buluyor.

O oğlunu Saint Joseph lisesine gönderen müdür, yada Boğaziçi lisesinde okuyan çocuğun babası, yada oğlum adam olacak diye oğlunu Londra'ya götüren bir başka genel yayın müdürü.

Burada hiç kimsenin isimlerini vemiyorum, attım öylesine okulların isminide.

Oğlum adam olsun, adam olsun diye okullara gönderen baba gün boyu alçaklık sunuyor bize bunlar kendilerini blirler.

Benim damarıma bastınız da.

Her gün bir şey izliyoruz programlarda.

Muhteşem programlarda izliyoruz .

Çok iyi kanallarda var ama ben bazı kanallardan, bazı programlardan iğreniyorum.

BŞ: Size karşı dürüst davranmayan birine ne yaparsınız?

NÖ: Bana karşı dürüst davranmayan birine surat asarım herhalde ama zaman zaman da küçük yalanlar söyleyen insanlar olacaktır. O ayrıdır.

BŞ: Sizi en son kim kızdırdı veya kim aldattı?

NÖ:  Son günlerde fazla kızmadım.

: Kızmadınız. Son günlerde sizi aldatan oldu mu?

NÖ: Tatile girdim ben aslındada

BŞ: Ayalta alkışlarım siz neyi ayakta alkışlarsınız?

NÖ : Bir sahne adı bunun ölüme yakın olsada hala tiyatro tutkusunu, oyunculuk tutkusunu alkışlarım.

Çünkü ben çok tiyatro sevdalısı bir adamım.

Onların o oyunculuktaki dahi hallerini ben alkışlarım ayakta.   

BŞ: Allah gecinden versin hepimize verecek bu dünyadan ayrılırken geride ne bırakmak istersiniz?

NÖ: Satırlar, dürüstlük önemi, insan kelimesinin çok konuşulduğu belgeseller. Çünkü bir biçimde onlar güvercin olup bir yerlere konar ve bir sevgi mesajı gibi yayılır diye düşünüyorum.

BŞ: Kısa ben sorularım var. Üç tane benle ilgili. Siz ben bunu nasıl yaptım?

NÖ: Sayın hocam bunlar çok zor sorular. Ben bu gönüle nasıl tutuldum dediğim olmuştur.

BŞ:  Ben buna layık değildim.

NÖ: Ben pek çok şeye layığım.

BŞ: Tanrı sizi hangi üç şeydem korusun?

NÖ: Beni yazısız, bir şeyi anlatma ifadesinden yoksun bırakmasın isterim.

Hani beni elden ayaktan düşürme lafının oturduğu yer.

Biri o olsun. Biri dostsuz ve yalnız kalmaktan korusun.

Ondan korusun gerçekten ben yalnız kalmayı sevmem.

Yalnızlığı bazen özlerim ama yalnızlığı sevmem.

BŞ: Tanrı dostunuza ne versin?

NÖ: Tanrı dostumuza kalabalıklar versin, yaşam gayesi, yaşam sıkıntısını gidersin.

BŞ: Tanrı düşmanınıza ne versin?

NÖ: Ben bedduacı bir adam değilim herkes kendi laiğini bulsun.

BŞ: Tanrı çocuklarınıza ne versin?

NÖ: Tanrı çocuklarıma bol kalabalıklı güzel bir insan ordusu versin. Sevilen bir insan olsunlar.

BŞ: Soru yağmurumla sizi bayağı ıslattım.

İsterseniz küçük bir ara verip bu arada biz kurulanalım.

Kurulandıktan sonra devam edelim.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nebil Özgentürk ile birlikteyiz .

Kısabir aradan sonra tecrübelerini ve birikimlerini paylaşmaya devam edeceğiz.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nebil Özgentürk ile birlikyetiz.

Soru yağmurundan sonra ıslanmıştık, şimdi kurulandık ve kuru kuru yeni sorularımıza başlayabiliriz.

Ben size bir dakika etik başlığıyla bir vaka hazırladım .

Etik vakası.

Bir dakia etik dememdeki neden de şu; istiyorum ki insanlar hayatı boyunca etik ve ahlakla ilgili muhakkak yaşantıları içerisine bunu sokuyorlar ama bir dakika içinde oturup en azından bir dakika ahlak ve etik ile ilgili bir değerlendirme yapıp, kendi davranışlarıyla ilgili bir düşünceye kendilerini sevk etmeleri faydalı olur.

NÖ: Ekzersiz gibi.

BŞ: Eksersiz gibi.

Ben bugün etik ile ilgili ne yaptım?

Ne ettim? Diye .

Şimdi bir vaka hazırladım.

Bu vakanın herhangi bir gerçek vaka olmadığı belli. Ama gençlerimize örnek olsun diye bu vakayı hazırladım.

Sonunda size soracağım siz olsaydınız bu durumda ne yapardınız diye.

Vakamız aynen şöyle;

İnsanlar hem bana dokunmayan yılan bin yaşasın derler hemde başkasına dokunan yılanı gördükleri zamanda savaşmak yerine boşver demeyi tercih edebiliyorlar. İşte olayımızıda ben bu kavramdan kaynaklanarak yazmaya çalıştım.

Hüseyin Bey diye birisi var.

Hüseyin bey mütevazi, işini seven, gözü yükseklerde olmayan, gözünü para hırsı bürümemiş bir gazeteci.

Bir gün üzerinde çalıştığı bir haberle ilgili şöhretli bir iş adamının ofisine gider.

Bekleme odasına kendisini alırlar.

Bekleme odasında otururken tesadüf odur ya o odada duran bir telefonun yükseltici sesi açık ve paralel bağlantısı olduğu için ister istemez konuşulanları duymaya başlar.

Bir bakar ki kendisiyle görüşeceği  iş adamı bir başkasıyla konuşmaktadır .

Ve duyduklarına inanamaz.

Şöyle sesler gelmeye başlar oradan. Ben ona ne yapacağımı bilirim.

Hayvan herif. Laftan anlamıyor.

Benim imalatımın rekabetini yapmak için dışardan makine getirmiş benimle rekabet edecek. Yapma oğlum dedim, girme bu iş e dedim.

Dinletemedim. Laftan anlamıyor ki. Laftan anlamayanın hakkı kötektir.

Bizim Mustafa'yı arayın gitsin bi gece herifin fabrikasına döksün benzini yaksın.

Sözümü dinlemedi benden günah gitti.

Hüseyin bey duyduklarından şok olmuştur.

Toplantı sonrası gazetesine döner fabrikası yakılacak iş adamıyla daha geçen hafta sohbet etmiş ve Pazar ekinde söyleşisi yayınlanmıştır.

Yeni makinelerini alan o iş adamının da ne kadar heyecanlı bir şekilde kendisiyle konuştukları gözünden film şeridi gibi geçer.

Ve acaba bu durumda ne yapmalıyım ben diye düşünür.

Nebil Özgentürk , Hüseyin Bey'in yerinde siz olsaydınız bu durumda ne yapardınız?

NÖ: Bu durumda bir kere şunu yapmış olmalıydım.

Öylesine insani olmayan bir telefon kaydı ki o.  

Bir cinayet söz konusu belkide bir bekçi ölecek o yangında bilmiyorum.

O yüzden varsa teybim onu teybe almalıydım.

Hissettirmeden ip ucu. Ama ne varsa teybe almam gerekmiyorda, görüyormusun benimle rakabet eder, kötek, mötek, der demez işin içinde bir hainlik olduğu için onu belgelemek isterdim.

Teybe alırdım, garantiye alırdım yani.

Ve oaradan eyvallah der çıkardım, toparlayıp.

Sakin Sakin. Onada sormazdım bir şey giderdim .

Ben rekabete tahammül edemeyen , ne derler? Şark kurnazı'nı biraz deşifre ederdim.

Ama orada karısıyla, kızıyla, özel hayatıyla, yada keyif hayatıyla ilgili bir şey duyduğum andada duymak istemezdim kapatırdım telefonu o benim için haber değildir. Söz konusu bir cinayet öncesi, bir yangın öncesi bir durumdur.

O yüzden bunu gözü kapalı yapardım bir gazeteci olarak.

BŞ: Bir ihbarda muhakak bulunurdunuz?

NÖ: İhbarda da bulunursunuz.

Zaten o deşifre demek her anlama geliyor.

İhbar demek.

İlla bir polise gitmene gerekmiyor.

Gazetecinin muhabir muhbir kelimesinden gelmektedir.

Muhbiriz zaten bazen.

Ben ama eski yıllarımla söylüyorum.

Şu anda benim yaptığım iş belgesel.

Ben o tür gazeteciliği yapmayalı 10 yıl oldu açıkçası.

Ama herşeye rağmen gazeteci kökenli bir adamım ben.

Bunu yaparım am aşu anda böyle bir dramla karşılaşsam gittiğim yerde yinede gazeteci olurum.

Yapılıyor ya araştırmacı gazetecilik, bu çok hain bir durum. Bunu önlemek gerekir.

Neyse üsüne gitmek gerekiyor.

Çünkü bu tür namuzsuz , alçak iş adamlarımız var.

Oldu.

Bunların kökünün  kazınması gerekiyor.

Sağlıklı, ahlaklı gazeteci, sağlıklı ahlaklı turizmci bunların hepsi olmalıyız.

Temiz yürekli.

Burası bir insanlara şansta veren, bir real ülkesi olmaya çalışılan ülke değil mi burası?

Son 20 yıldır özellikle sizin iş dünyasındaki gelişimini biliyoruz, ülkemiz gelişiyor.

Çok güzel şanslar açılıyor insanlara.

Şu bardağı üretiyorsun, bardağın yanındaki kağıdı üretiyorsun yeni bir iş kolu.

Böyle şanslar var.

Ben Adana'dan gelmiş bir insan olarak benim elime bir şans verildi gel  belgesel yap dediler. 

Ve ben belgeselden para kazanıyorum.

Çocuklarımı okutuyorum özel okullarda, belkide torunlarımı okutacağım.

Bir şans var bu ülkede. Bu şansları yakalarsak efendi şekilde herkese bir umutta var, hoşnutta var.

BŞ: Riski alırdınız ne olursa olsun deşifre ederdiniz.

NÖ: Kesinlikle deşifre ederdim. Onun cezasını görmesini isterdim hukuken .

BŞ: Sizinle yine küçük bir oyun oynamak istiyoruz.

Kulağınıza küpe olsun benim bir kutum var.

Bu kutunun içerisinde çubuklarımız var.

Oyunumuzun adı çubuk oyunu.

Bu çubukların üzerinde atasözleri yazıyor, güzel sözler yazıyor.

Ben bir tane çubuk seçmenizi isteyeceğim.

Çubuğumuzun üzerinde yazan sözü bize açıklamanızı isteyeceğim.

Bir sürü çubuktan bakalım şansınıza nasıl bir çubuk çıktı?

Üzerinde ne yazıyor çubuğun?

NÖ: "Taşınma suyuyla değirmen dönmez." Demiş.

BŞ: "Taşınma suyuyla değirmen dönmez." Ne diyeceksiniz?

NÖ: Emek vereceksiniz hocam.  

Her yerde hayatın bütün alanlarınızda mantığı güdeceksin. Mantıklı bir atmosfer yaratacaksın.

Taşlar yerine oturacak.

Her ne yapıyorsan.

Biz bu televizyon programını lunaparkta yapamayız.

Sekiz yüz tane çocuğun cıvıltısı içinde, mantığı yok. Bu bir sessizliği gerektiren bir televizyon programı yapıyoruz sizinle değil mi?

Bu anlamda söylüyorum.

Taşıma suyuyla değirmen dönmeze ilişkin mantıklı, hayatın pek çok alanında mantığı, aklı, uygun olup olmadığına dikkat etmeliyiz.

BŞ. Her şeyin hakkını vermeliyiz.

NÖ: Artı uygunluğuna bakmak gerekiyor.

BŞ. Bir tanede çocuklarınız için çekin . Onlara bir çubuk.

NÖ: "Nice insanlar gördük üstlerinde elbise yok. Nice elbiseler gördük içinde insan yok."

BŞ: Elbise gördük içinde insan yok. İnsan gördük üstünde elbise yok.

NÖ: Sizin lafınız mı bu.

BŞ: Aslında bunu Mevlana mı söylemiş?

NÖ: Çok hoş bir şey. Sizin derken sanki bir yerlerden hatırlıyorum . Nice insanlar gördük üstünde elbise yok.

BŞ: Veya tam tersi elbise varda içinde insanlar yok. Güzel bir koltuk var üzerinde doğru dürüst adam oturmuyor.  

NÖ: Çok güzel bir söz olduğu için düşünerek, bakarak bir şeyler söylemek istiyorum.

BŞ: Birde çocuklarınıza dediğim için onlarda izleyeceklerdir bu programı.

NÖ: Ben çocuklara bu sözede ilişkin söylediğimi galiba üç yıl önce söylemiştim.

İki yıl önce.

Çocuklar üniversiteye girerken dedimki; çocuklar mühendis olacaksınız belki ama Coca Cola'nın genel müdürü sizi işe alacağı zaman önce sizdeki muhabbeti, sizdeki çoşkuyu ve sevgiyi farketsin. Sizin üçüncü sınıfta çok iyi fizik başarısı elde ettiğiniz sonra gelsin. Önce sizin bir muhabbetinizi, sizin namusunuzu, ahlaklı oluşunuzu ve sosyal halinizi farketsin. Sizin fizik mühendisi olmanız, sizin elektrik mühendisi olmanız yani elbiseniz bazen hiçbir şey ifade etmez.

BŞ: Kişiliğiniz önemli.

NÖ: Çünkü hayat artık sosyal bir atmosfer üzerine gidiyor. Szi Cola Cola'nın satış müdürü olsanız önce çevrenizdeki insanlarla bir muhabbet kuracaksınız. 

Çalışma arkadaşlarınız bir ilişki kuracaksınız. 

O yüzden o elbiseyi iyi giyin demiştim.

O yüzden diyorum ki genç arkadaşlarıma çocuklarıma dediğim gibi yaptığınız iş, mezun olduğunuz neyse o elbiseyle yetinmeyin.

İçini doldurun. O elbise bazen insansız kalabilir. Bırakmayın.

BŞ: Yine bu kutumuzun içerisinde çubuk oyunumuzdan başka torba oyunumuzda var. Oyunlarımız çok. Torbamızı çıkardık. Bu torbamızın içinde tombalaya benziyor ama harfler var. Ben istiyorum ki bu harflerden bir tanesini siz çekin. Bakalım hangi harf çıkacak size. Hangi harf çıktı?

NÖ: "F"

BŞ: "F" harfi ile baş harfi "F" harfi ile başlayan bir yanlış davaranış bir kötü davranış  söyleyebilir misiniz? Yanlış bir davranış veya kötü bir davranış olsun.

NÖ: Fikir düşmanlığı.

BŞ: Fikir düşmanlığı. Bunun nesi kötü bir anlatalım.

NÖ: Biz hep düşünce özgürlüğünü savunan bir kuşaktan geçiyoruz.

Sizde öylesiniz aslında.

Düşüncenin bir zararı olmadığını bin yıldır söyler. Mevlana'da söylüyor.

Fransız ihtilali söyledi.  Cumhuriyet Türkiye'sinde söyleyen çok oldu bazen asıldı, kesildi.

Ama düşünceden hiçbir zarar gelmez.

O yüzden fikir düşmalığıda düşünce özgürlüğüne düşmanlık  anlamına geldiği için  aklıma geldi fikir düşmanlığı. Fikir düşmanlığı olma kardeşim. Fikre karşı mücadele et, ama düşman olma. Düşünce özgürlüğüne düşmanlık gibi algılıyorum ben bunu.

BŞ: Anladım. Şimdide torbamızdan iyi bir davranış, doğru bir davranış için bir harf çekelim.

NÖ: "D" mi hocam bu?

BŞ: "D" harfi ile iyi bir davranış doğru bir davranış.

NÖ: Dürüstlük. Klasik ama dürüstlük diyelim.

BŞ: Ama birde onu tanımlarsanız. İnsanlara göre farklı farklı algılanıyor. Dürüstlükten ne anlıyorsunuz siz? Dürüstlük ne demek?

NÖ: Samimi olmak.

Sahici olmak gerekiyor.

Bir şey söyleyeyim mi size çok somut bir örnek anlatayım.

Benim bir arkadaşım anlattı çok dürüst olmadığını çok sıradan bir örnek vereceğim dürüt olmamaya ilişkin.

Bir arkadaşım büyük bir otelin lobisinde ayakkabı boyacısına ayakkabılarını boyatmaya götürüyor.

Adam tatlı taltlı, kurnaz bir ayakkabı boyacısı .

Finalde ne kadar ödeyeceğim ? diyor.

Ne kadar istersen canın sağolsun diyor.

Normal bir ayakkabı boyama dışarda 3 milyonsa, otellerde 5-6 milyon olabilir.

20 milyon çıkarıyor.

Peki abi yeter yeter o diyor.

Yirmi milyonu istiyor.

Otuz milyon ama sen yirmi milyonda olur demek istiyor küçük bir oyunla.

Helali hoş olsun ne istiyorsan verebilirsin diyen bir ayakkabı boyacısı bir tuzak oyununla bir iş yapmaya çalışıyor.

Bu dürüst omayan bir tavır.

Ben dürüstlüğü  çok basit anlattım belki ama . 

Bana göre dürüst olmama hali genel olarak baktığımız zamanda bir arkadaşını dinlerken kafanda altmıştane tilki varsa, o arkadaşını samimi dinlemiyorsun demektir.

O anlaşılır.

Yüze yansır.

Yüz ifadenden senin o arkadaşını samimi dinlemediğin anlaşılır.

O insanın ben dürüst olmadığına inanırım aynı zamanda.

BŞ: Peki gençlerimize üç tane. Şunu yap, şunu yap, şunu yap. Bir yap. Ne yapsın gençler?

NÖ: Ben bir yap diyorum bol bol okusun.

Bulacağı her şeyi okusun.

İki yap gerçekten neyse eğitimin eğitime ilişkin bol bol fikir jimlastiği yapsın. Üç spor yapsın.

BŞ: Birde yapmalara geçelim.

NÖ: Elinizden geldiği kadar deminden beri kızdığımız o aşağılık televizyon programlarını vakit kaybetmesinler. Sokaklara tükürmesinler.

BŞ: Üç yapma.

NÖ: Sigara uyuşturucu. Ben sigara içiyorum .

Dürüsttüm burada.

Az içiyorum.

Ama elimizden geldiği kadar içmiyoruz.

Uyuşturucu kesinlikle içmiyoruz. Sigara kesinlikle içmiyoruz.

BŞ: Birde üç keşke var. Türkiyeyle ilgili  bir keşke söyleyebilir misiniz? 

NÖ: Türkiye' ile keşke deminden beri konuştuğumuz, hayallerini kurduğumuz çok iyi siyasetçiler tarafındam yönetilmiş olsaydı.

Keşke Türkiye'de idamlar olmasaydı.

Siyasi idamları kastediyorum özellikle.

Keşke Türkiye çağ atlayan Türkiye tuhaf sloganlar eşiliğinde korkunç bir talanın ve hırsızlığın pençesine düşmemeliydi.

Biz onun acısnı çekiyoruz.

Siz daha iyi bilirsiniz, iş dünyasından bir insan olarak.

Güzel gelişmelerde oldu ama büyük acılar çekiyorsak

bugün o talan yıllarına aittir.

BŞ: İş hayatınızla ilgili keşke?

NÖ: İş hayatımla ilgili keşke televizyonlar benim daha önce tanıştığımız televizyonlar özellikle bir dünya değiştirmeselerdi de ben o dünyada yerimi almaya devam etseydim.

Ama şu anda bulunduğum dünyadan çok mutluyum .

O ayrı bir şey. İşimle ilgili  televizyonlar bu kadar kepaze olmasaydı.

BŞ: Gençlerimiz hep birilerinle karşılaştığı zaman başarılıda olsa o kişi hep şunu soruyor; Bana bir başarı sırrı verebilir misin? Aslında bunun böyle bir formülü yok ama hepte sorarlar, başarının sırrı nedir?

Başarının sırrı nedir?

Siz kendi tecrübelerinizden , tabii kendileri bulacak formüllerini ama, başarının sırrı nedir Nebil Özgentürk diye size sorsalar siz ne cevap verirdiniz?

NÖ: "Armut piş , ağzıma düş" lafı çok doğru atalarımızın.

Biraz proje üreten bir insan olmak gerekiyor.

Oyun oynarken bile sokakta topa giderken bile proje üretmek gerekiyor.

BŞ: Proje üretmek.  

NÖ: Evet.

Buda farklı olmayı gerektiriyor.

Baban sana kitabını veriyor, öğretmen sana dersini veriyor, olmaz.

Biraz artı bir şey yapmak, yeni bir proje üretmek.

Ben derslerde fikir jimlastiği yapan bir insanın ben çok başarılı olduğunu, olacağına inanıyorum.



BŞ:
Dünyada bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa sizin dünyada neyi değiştiridiniz?

NÖ: George Bush'u değiştirirdim.

Zalimce bir savaşın ortasında bıraktı  bu bölgeyi.

Ben bir an önce Amerikan halkının başına bela olmasını hemde bu bölgenin başına bela olmasını isteyen  Bush'un değişmesini isterdim.

BŞ: Alaaddin'nin lambasından cin çıksa deseki dostunuz ne vereyim? Dostunuza ne versin?

NÖ: Yoksul bir insanı mutlu etmek isterdim .

Para çok  şeyin madem kapısıya, düşünsenize losemi hastası birinin çocuğunu bırakın eğitimi yaşama kavuşturamayan ekonomik nedenlerle bir babanın yanına giderdim lambamla.  

BŞ: Sizin geçmisinizde çok anınız var. İlk aklınıza gelen anınızı  gençlerimize anlatacağınız bir şey , hatırlıyor musunuz?

NÖ: Ben ünüversitedeyken çalıştım bir turizm firmasında ,

Varan turizm de. Orada biletler sattım.

Orada olağanüstü, sabahlara kadar bilet satardım.

Çok insan tanıdım o vasıtayla.

Üçüncü sınıftaydım.

Büyük anılar da biriktirdim.

Orada tanıdığım insanlar, orada tanıdığım yolcular  benim arkadaşlarım oldular yıllar sonra. 

Bu demektir ki ; buradan şu tavsiye çıkabilir.

Öğrenciyken arkadaşlar çalışın.

Bir hobi gibi.

Babanız sizin varlıklı olabilir ama çalışın.

Gerçekten tecrübeler kazanacaksınız.

Ben üniversite üçteki Varan Turiz ile ilgili büyük anılar büyük keyifler yaşadığımı hatırlıyorum.

Ben bir arkadaşıma başka bir anı anlatırım ama genç arkadaşlarıma bu anıların çok değerli olduğunu söylüyorum. .

Çalışın. Okulunuz yedi saatse  o dört saatinde saatlik işler bulun.

İnanın çok güzel kişiler tanıyacaksınız.

Çok güzel insan ilişkileri kuracaksınız.

Ve siz uçak mühendiside olsanız size yarayacak.

BŞ: Tabii. Mesela bununla ilgil bir iş adamı dün bir anısını paylaştı.

Çok şaşırdım dedi.

Bir teknoloji şirketinin sahibi  staj için bir üniversite talebesi başvuruda bulunmuş ve onuda diyor birisi telefon etti bana alırmısın?

Tamam alırım dedim diyor. Ve arkadaşlarıma dedim ki gidin bu arkadaşı çağırın hangi işleri yapabileceğini bu arkadaşa gösterin .

Sonra sordum bir  ara ne oldu bu staja gelecek çocuk? 

Staja gelecek çocuk gelmedi efendim demişler.

Niye gelmedi?

Bize telefon etti dediki ben staj yapmak için size çalışmaya geleceksem ben her yeer gelirdim ben sizi niye arattım sadece belge almak için, bu belgeyi imzalatmak için arattım .

Ben anlamadın nasıl bir iştir.

Gençlerimizin hepsi böylemidir?

Ben dedim hayır değildir sakın öyle düşünme.

Bu istisna çıkmıştır böyle bir şey talep eden, isteyen.

NÖ: Birde şu var Bülent bey.

Son günlerde bir moda var, bu gençler adam olmuyor, şöyle, böyle demesinler.

O gençleri  üreten bizleriz.

Toplum, siyasetçi, iş adamı, televizyoncu, gazeteci, köşe yazarı.

Bu yeni kuşaktan şikayetiniz varsa kendinize olsun.

BŞ: Bende öyle diyorum.

Üzüm üzüme baka baka kararır. Bizim sorumluluğumuz bu.  

NÖ: Çok parlak gençler de var.

Olağanüstü çocuklar var.

Ben dün 20 yaşında  yönetmen bir arkadaşımın elini sıktım.

Şahan Gökbakar'ın kardeşi Togan  Gökbakar.

Bazı insanlar üç kişiyi tuvalete götüremez bu çocuk seksen kişiyi yönetmiş. Sinema filmini yapmış.

Afişini düşünmüş yapmış.

7 tane oyuncuyu, 15 tane  oyuncuyu, 80 tane ışıkçıyı, 5 kameramanı yönetmiş.

Yirmi yaşında elini sıktım.

Ama çok üzülmüş.

Bir köşe yazarı çok ağır kelimeler yazmış.

Kardeşim bu film mi? , ilim mi?

Ben dedimki kardeşim filmi hakikaten görmedim ama donunu toplayaman bu kadar kişiden bu çocuk seksen kişiyi, ben biliyorum sinema seti seksen kişidir, yönetmiş.

BŞ: Bir başarı.

NÖ: Başarı tabii. Teşvik etmek lazım.

BŞ: Gençlerimizn önünü açmak lazım. Gençlere imkan sağlamak lazım. Gençlerle muhakkak tecrübelerimizi paylaşmamız lazım. Ben gençlere  inanıyorum. Sizde herhalde inanıyorsunuz.

NÖ: Tabii. Ben gençlerle yapıyorum çalışmalarımı,  bir yudum insanımı. Diyorum arkadaşlar yarına kadar bu sekizyüz sayfalık dosyadan yirmi sayfalık ipuçları çıkarıverin bana diyyorum.

Beni rahatlatıyorlar buyur abi diyorlar geliyor yirmi sayfalık bir şey.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum .

Çok sağolun.

Ağzınıza sağlık.

Gençlerle tecrübelerinizi, zenginliklerinizi paylaştınız.

Eksik olamayın.

Değerli gençler; Bülent Şenver'in odasında, Bülent Şenver'in konuğu Sayın Nebil Özgentürk ile zenginliklerini, tecrübelerini, birikimlerini paylaştık. Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın. Hoşçakalın.

.
.

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org