Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Figen Mete Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
ÇANAKAKALE SAVAŞLARI SAYFASI
17.03.2013
Figen METE
Okunma Sayısı : 14049
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

İngilizler, Türk askerleri için Kurtuluş savaşında özel ürettikleri zehirli çivilerle savaş suçu işlemiş! Tarihin en korkunç yöntemlerinden biri olan bu çiviler, uçaklar vasıtasıyla cephelere dağıtılmış.

Çanakkale'de zaten ayağında doğru dürüst çarık dahi olmayan binlerce mehmetçik, yukarıdan atıldığı zaman mutlaka bir tarafı dik kalan bu zehirli çivilere basarak kangren olmuş.

Bu çiviler dört taraflı olup,her bir kancasında zehir bulunmaktadır.Ayrıca her ne şekilde atılırsa atılsın,bir kenarı mutlaka ayağa saplanacak şekilde üretilmiştir.

Bu zehirli çiviler yüzünden 12 bin askerin bacağı testereyle kesilmiş ve ateşle dağlanmış olmasına rağmen Mehmetçik savaşmaya devam etmiştir.

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=342672469200001&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&relevant_count=1&ref=nf

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Çanakkale İle İlgİlİ bİlmedİklerİmİz

aç ve perişan halkın dişinden tırnağından artırarak devletine kazandırmak
istediği ve parası peşin ödenmiş iki savaş gemimize İngilizlerin göz göre
el koyduğunu, tüm ültimatomlarımıza rağmen paramızı geri ödemediklerini ve
bu gemilere daha sonra askerlerini doldurarak çanakkaleye yolladıklarını
________________________________

enver paşanın alman hayranlığının bize 500 bin vatan evladına ve bir
imparatorluğun tasfiyesine neden olduğunu, almanlarla yapılan gizli
anlaşmanın kabinedeki bakanlardan bile gizlendiğini, aradan yüz yıl
geçmesine rağmen yabancı hayranlığı hastalığımızın geçmediğini, sadece
hayran olunanların değiştiğini
________________________________

sultan abdülhamidin olayları kırk yıl önceden görerek çanakkaledeki
tabyaları güçlendirdiğini ve elden geçirdiğini, bazı yeni tabyaları inşa
ettirdiğini, o?nun yaptığı çalışmaların belki de savaşın seyrini değiştirdiğini
________________________________

İngilizlerin daha savaş ilan edilmeden seddülbahiri bombaladıklarını ve 86 şehit verdiğimizi
________________________________

avustralyanın ve yeni zelandanın gençlerinin avrupayı almanlardan
kurtarmak ve avrupanın özgür kalmasını sağlamak propagandasıyla
toplandığını, bu gençlerin daha önce gelibolu denilen yerin adını bile
duymadıklarını
________________________________

İkinci çıkarma için savaşa giden bir avustralya askerine nereye gittiğini
soran bir yaşlı adama türkler buraya gelip yerleşecekler, onları öldürmeye
gidiyoruz dediğini, bu söz üzerine yaşlı adamın binlerce kilometrekarelik
çöle doğru baktığını ve eee gelsinler ne olacak ki burada yer
çok dediğini
________________________________

padişahın cihad ilanını duyan ve avustralyada yaşayan iki zenci
müslümanın, türklerle savaşa giden birliğe ateş açtığını ve orada şehit edildiklerini, orada bulunan ve olayı yaşayan avustralyalıların bu olayın nedenini uzun süre anlayamadıklarını
________________________________

İngiliz-fransız donanmasının gelibolu öncesi 200 yıldır hiç yenilmediğini,
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi donanması olarak bilindiğini, bu donanmanın
bayraklarını gören türklerin topukları yağlayıp kaçacaklarını düşündüklerini, daha da trajik olanı bu düşünceye saplantı derecesinde inandıklarını
________________________________

İngiliz-fransız donanmasının seksen parça gemiyle boğaza saldırdığını,
gemilerden birinin adının agamemnon olduğunu, agamemnonun binlerce yıl
önce truva?ya saldıran yunan ordusunun kalleşçe yöntemler kullanan
komutanının adı olduğunu
________________________________

agamemnonun yaşadığı topraklarda doğmasına rağmen kanının son damlasına
kadar türk olan ve kendisini anadolulu hisseden mustafa kemalin çanakkale
zaferi sonrası öldürülen truva kahramanını hektorun İntikamını aldık
diyerek unutmadığımızı ve truvalıların bizim için ne anlama geldiğini en
güzel şekilde ifade ettiğini
________________________________

İngilizlerin sabah saatlerinde girdikleri boğazı ellerini kollarını
sallayarak, canlarının istediği her yeri bombalayarak geçebileceklerini
zannettiklerini, akşam beş çayını marmara denizinin ortasında içmeyi
planladıklarını, İstanbul üzerine bahisler
kurduklarını
________________________________

Şair deyince insanların aklına terbiye, iman ve insanlık sahibi yüce
kişiliklerin geldiği (mehmet akif ersoy gibi), İngiliz şairlerin de ?hem
de yüksek ideallerle- savaşa katıldığını, bu ideallerini günlüklerinde
lokum ve halıları yağmalamak, ayasofya?nın çinilerini sökmek, İstanbul?un
en güzel lokantalarında balık yemek olarak yazdıklarını
________________________________

yüzlerce yıl osmanlının ekmeğini yemiş olan ve osmanlıdan sadece saygı ve hoşgörü görmüş olan gayr-i müslimlerin, İngiliz-fransız donanmasının gelmekte olduğunu haber alınca İstanbulda sevinç gösterileri yaptığını
________________________________

bu tehlikeli gelişmeler karşısında devleti yönetenlerin başkenti
eskişehire taşımayı düşündüğünü, hatta gerekli binaların ayarlandığını,
gitmesi için teklif götürülen devrik sultan abdülhamidin bu teklife
şiddetle karşı çıktığını, biz İstanbulu alırken bizans İmparatoru kanının
son damlasına kadar savaştı ve öldü ben ondan daha mı az şerefliyim!
gelirlerse burada savaşır ve ölürüz dediğini, bu sözler üzerine payitahtın
utandığını ve İstanbulda kalmaya karar verdiğini, direkten dönen bu
düşüncesizliğin belki de askerimiz üzerinde korkunç bir moral çöküntü
yaratmış olabileceğini
________________________________

osmanlı devletinin elinde sadece 26 deniz mayını kaldığını, nusret (yardım)
gemimizin kaptanının (tophaneli hakkı binbaşı ) mayınları nereye ve ne zaman
bırakması gerektiğini bir gece önce rüyasında bir yüce kişi tarafından
kendisine bildirildiğini, bu mayınların hiç akla gelmeyecek biçimde
ertuğrul koyunda kıyıya paralel olarak döküldüğünü, İngilizlerin boğazı
defalarca dikine kontrol etmelerine rağmen bu mayınları tespit
edemediklerini çünkü nusretin bu mayınları son mayın kontrolünden sonra
sabaha karşı bıraktığını
________________________________

donanma boğazı geçmeye başladığında düşük top menzilli fransız gemilerinin
taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yaptıklarını daha
sonra arkalarından gelen uzun menzilli İngiliz gemilerine yol açmak için
kenara kaydıkları bu kayma esnasında kıyıya paralel yerleştirilen
mayınlara çarptıklarını, büyük bir panik yaşandığını, ortalığın
karıştığını, gemilerin birbirine girdiğini, 200 yıldır yenilmeyen dünyanın
en büyük donanmasının iki saatte dağıldığını türklerin batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktıklarını ve diğer gemilere ateş ettiklerini bunu gören İngiliz komutanlarının muhtemelen kendileri
tersini yapmış olacakları için- olaya bir anlam veremediklerini her
fırsatta bize insan hakları, medeniyet, modernite tokatları patlatanların
o gün aldıkları bu insanlık dersi karşısında şok geçirdiklerini
________________________________

edremitli seyit Onbaşının, topun ağzına mermi süren vinç tesisatı
bombardımanda kullanılamaz hale gelince ya allah bismillah diyerek üç
tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürdüğünü
ve ateşlediğini, bu işlemi yapabilmesi için her defasına üç basamaklı metal
bir merdivenden çıkması gerektiğini, üçüncü atışta İngilizlerin ocean
zırhlısının dümenini parçaladığını, dümeni kırılan oceanın sarhoş bir
serseri gibi mayınlara sürüklendiğini bir mayına çarparak havaya uçtuğunu ve yirmi dakika içinde battığını
________________________________

bu olayın ertesinde bölük komutanının seyit Onbaşıyı çağırttığını, aynı
mermiyi kaldırmasını istediğini ancak seyit Onbaşının bunu
başaramadığını bunun üzerine komutanın bu merminin tahtadan bir
maketini getirsinler, bu yiğidin fotoğrafını çeksinler diye emir
verdiğini, bu fotoğrafın hepimizin çok iyi bildiği ve seyit Onbaşının
günümüze ulaşan tek fotoğrafı olduğunu
________________________________

cumhuriyet kurulduktan çok sonra mustafa kemalin edremiti ziyareti
sırasında seyit Onbaşıyı sorduğunu ve kaymakam dahil kimsenin
bilmediğini kaymakamın seyit Onbaşıyı mustafa kemalin huzuruna
çıkarmadan önce kılığını beğenmeyip, tıraş ettirip takım elbise
giydirdiğini, bu olayın mustafa kemali derinden yaraladığını kaymakam
dahil orada bulunan herkesi azarladığını seyit Onbaşının ölene kadar ormancılık yaparak sefalet içinde perişan yaşadığını
________________________________

nusret mayın gemisinin yakın zamana kadar mersinde demirli olduğunu ve
ömrü dolduğu için jilet yapılmasının planlandığını, sırf bu ihtimalin bile
türk milleti adına yüz kızartıcı bir utanç levhası olarak kalacağını,
birkaç vatanseverin çırpınışıyla şimdilik bu olayın durdurulduğunu
____________________________________

İngilizlerin 18 mart faciasının suçlusu olarak mayın
taramacıları sorumlu tuttuğunu, hepsinin kurşuna dizdirildiğini, savaş bittikten yıllar sonra her iki ordu arşivleri açıklanıp gerçekler öğrenilince bu askerlerin
ailelerinden özür dilendiğini, tazminat ödendiğini, iade-i itibar
yapıldığını ve şerefli birer asker olarak öldüklerini ilan ettiklerini
________________________________

İngiliz-fransız ortaklığının boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca
onlara geçit vermeyen türk topçularını arkadan ele geçirerek temizlemek için çıkarma harekatı yapmaya karar verdiklerini, bunun için mısırda piramitlerin dibinde, sömürgelerinden getirdikleri on binlerce askeri toplayıp nasıl olsa orada
türklerle işimiz çok kolay olacak diyerek bu askerlere baştan savma bir
eğitim verdiklerini, burada toplanan askerlerin 16 farklı ülkeden
geldiğini, aralarında müslümanların bile olduğunu, daha sonra bu askerlerin
savaş esnasında kandırıldıklarını anlayıp taraf değiştirdiklerini, burada
toplanan askerlerin büyük çoğunluğunun çapulcular gibi davrandığını, kahire
sokaklarında yapmadıkları rezilliğin kalmadığını
________________________________

mısırda toplanan askerlerin kayıtlarını tutan bir katibin sürekli
australia and new zealand army company/ avustralya ve yeni zelanda ordu
birliği yazmaktan sıkıldığını pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş
harflerini alarak anzac kısaltmasını bulduğunu, bu kısaltmanın dünya tarihine geçtiğini
________________________________

İngilizlerin çıkarma harekatını ellerine yüzlerine bulaştırdıklarını,
akıntı ve hava durumu dahil yaptıkları hiçbir hesabın tutmadığını,
aralıklarla çıkmaları gereken geniş kumsala değil, dar bir koya ve
kalabalık bir şekilde çıkmak zorunda kaldıklarını, karşılarında ise ezineli
yahya çavuş ve 62 kişilik takımı dışında hiçbir birliğimizin olmadığını
________________________________

türk ordusunun başındaki alman liman von sanders paşanın çıkarma beklenen
bölgeleri kasıtlı olarak yanlış hesapladığı, İngilizleri ve türkleri
olabildiğince birbirine kırdırarak İngilizlerin dikkatini bu bölgeye
çekmeyi, bu sayede avrupada savaşan alman askerlerinin karşısında daha
zayıf bir askeri güç olmasını ve alman birliklerini rahatlatmayı
amaçladığını, bu gizli hesabın her iki taraftan da 500 bin cana mal
olduğunu, bunun ispatlanamamış bir iddia olduğunu, tüm savaş boyunca liman paşanın hiçbir askeri tahmininin tutmadığını, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu şüphenin hala kafaları kemirdiğini
________________________________

çanakkale savaşlarındaki en büyük askeri dehaların mustafa kemal ve esat
paşa olduğunu, düşmanın her hamlesini doğru tahmin ettiklerini, yaptıkları
kritik hamleler ve aldıkları cesur kararlarla savaşın seyrini
değiştirdiklerini, gelişen olaylar neticesinde askerlerinin de yüksek
güvenini ve hayranlıklarını kazandıklarını, bir işaretleriyle
emrindekilerin hiç düşünmeden ölüme koştuklarını İngiliz ve fransız
kurmaylarının bu kadar zor şartlarda çarpışan türk ordusunun bu kadar
akıllıca sevk ve idare edilebilmesine anlayamadıklarını, zaten onların tüm
savaş boyunca olan biten hiçbir şeyi anlayamadıklarını

________________________________

çıkarma beklenmediği için küçük bir takımdan başka hiçbir askeri birliğin
bulunmadığı koya çıkan 4000 İngiliz askerine yahya çavuş ve arkadaşlarının
eski tip piyade tüfekleriyle 18 saat boyunca karşı koyduğunu, mermi israfı
yapmamak için asla tek dolaşan hedeflere ateş edilmediğini, neredeyse
hiçbir mermi israfının yapılmadığını, adamların orada çakılı kaldığını, bir
santimetre ilerleyemediklerini, takım komutanlarının üstlerine
telsizlerinden verdikleri raporlarda karşılarında kalabalık bir makineli
tüfek (!) birliğinin bulunduğunu bildirdiklerini, dışarıdaki kıyımı gören
İngiliz askerlerinin çıkmak istemediklerini bunun üzerine komutanlarının
onlara arkalarında ateş ederek zorla savaşmaya gönderdiklerini havadan
savaşın seyrini takip etmekle görevli bir İngiliz pırpır uçağının pilotunun
kıyıdan 50 m kadar açığa kadar denizin kıpkırmızı kan ile dolduğunu
gördüğünü, bunun hayatında gördüğü en korkunç şey olduğunu söylediğini ve
muhtemelen aklını oynattığını
________________________________

ezineli yahya çavuş ve arkadaşlarının hepsinin orada şehit olduğunu bu
çarpışma ve şehadetin belki de savaşı kurtardığını, bu bölgeye çıkarma
yapıldığını haber alan diğer birliklerin bölgeye yetişmesi için gereken
zamanın kanla kazanıldığını
________________________________

bir bölgeye çıkarma yapan 2000 kişilik İngiliz ve fransız bölüğünün o
bölgede bulunan selvi ağaçlarını türk birliği sandıklarını, hepsinin
kaçarak bölgeyi terk ettiklerini, bu olayın yıllar sonra kendi
raporlarından ve yazılı kaynaklarından öğrendiğimizi, kimsenin nasıl olup
ta 2000 kişinin aynı anda hayaller gördüğünü açıklayamadığını
________________________________

tüm çıkarma harekatı boyunca İngilizlerin yılan gibi sinsice davranmaya
çalıştıklarını, başta anzak birlikleri olmak üzere diğer tüm sömürge
askerlerini hep kendilerine kalkan olarak kullandıklarını ölümün kesin
olduğu taarruzlarda öncü siper birlikleri olarak hep bu askerlerin kullanıldığını mel gibsOnun gençlik yıllarında başrol oynadığı gallipoli adlı sinema filminde bu
konuya inceden göndermeler yapıldığını
________________________________

İngilizlerin tüm savaş boyunca hata üstüne hata yaptıklarını, aptalca
kararlar aldıklarını, emir-komuta zincirlerinde sürekli kopukluklar
olduğunu, verilen önemli emirlerin asla yerine ulaşmadığını, kimden
geldiği belli olmayan emirlerle önemli stratejik hatalar yaptıklarını,
mevzi ve can kaybının bu nedenle çok artığını, İngiliz savaş kaynaklarında,
askerlerin anılarında ve araştırma eserlerinde bunun gibi yüzlerce olay
yaşandığını
________________________________

gelibolu siper savaşlarının tarihin gördüğü en acıklı savaş olduğunu,
on binlerce askerin savaştığı düşman askerini bir kere bile göremeden can
verdiğini, İngilizlerin tokat üstüne tokat yedikçe türk siperlerine kurşun
yağdırır gibi bombalar yağdırdıklarını, kolların bacakların havalarda uçtuğunu,
yerin altının ve üstünün sürekli yer değiştirdiğini, her defasına tamam
bu sefer canlı türk bırakmadık diyerek saldırıya geçtiklerini, her
defasında allahtan başka sığınacak hiçbir şeyleri kalmamış mehmetlerin
kabus gibi tekrar tekrar karşılarına çıktığını
________________________________

savaş istatistiklerine göre bir m2ye 6000 mermi düştüğünü, bu oranın dünya
savaş tarihinin en yüksek oranı olduğunu havada iki merminin çarpışma
ihtimalinin 600 milyonda bir olduğunu, bu çarpışan mermilerden çanakkalede
onlarca bulunduğunu savaş gazilerinin cehennem diye bir yer vardır
biz orayı gördük dediklerini
________________________________

galatasaray sultanisi (lisesi) öğrencilerinin okul sıralarını bırakarak
cepheye koştuklarını, 15-16 yaşlarındaki bu fidanların hepsinin tek bir
saldırıda İngiliz makinelisi ile biçildiğini, olayı
gören bir türk askerinin yıllarca ağzını bıçak açmadığını ve ne zaman
çanakkale?den bahsedilse hüngür hüngür ağladığını
________________________________

darü?l fünun?un tüm son sınıf öğrencileri şehit olduğu için o sene hiç mezun
vermediğini
________________________________

gömülemeyen ölülerin on binleri bulduğunu, ortalığın kokundan ve sineklerden
geçilmediği, domuzun bile yaşamayacağı şartlarda askerlerin savaştığını,
ilk ateşkesin dostluk gösterisi değil, şartların her iki taraf için de
artık kaldırılamayacak kadar ağırlaştığı için zorunlu olarak alındığını
İki tarafın askerlerinin o gün arkadaşlık yaptıklarını, birbirlerine
cigara, yiyecek ve tespih, yüzük, rütbe gibi ufak tefek hediyeler
verdiklerini, bu manzarayı gören bir türk subayının gören insanın
zalimleşeceğini, bir zaliminde insanlaşacağını ifade ettiğini
________________________________

ortalığı basan sinekler yüzünden hiçbir yiyecek maddesinin birkaç tane
sinek yutmadan yenilemeyeceğini, salgın hastalıkların da savaş kadar can
aldığını, bir İngiliz askerinin hasta arkadaşını büyük abdestini yapmak
için tuvalet çukuruna girerken gördüğünü, oradan çıkmayınca çukura
koştuğunu, hasta askerin bayılarak pisliklere batmış olduğunu,
arkadaşlarının ise onu yukarı çekemeyecek kadar güçsüz kalmış olduklarını,
bu hasta askerin kendi pisliğinde boğularak can verdiğini çanakkale
savaşlarına daha önce hiç bilinmeyen zeka ürünü hileler ve aldatmacalara
başvurulduğunu, türklerin soba borularından top bataryaları yaptığını ve bu
şaşırtmacanın işimize çok yaradığını, askerlerin tahta düzenekler yaparak
siperden hiç çıkmadan tüfek atışı yapabildiklerini, bomba fırlatan düzenekler yapıldığını, İngilizlerin türk topçusunu yanıltmak ve zaten az olan mühimmatı boşa harcatmak için tahtadan kocaman gemiler inşa edip yüzdürdüklerini toprağın altında bile savaş olduğunu, her iki tarafın tüneller açarak düşman siperlerinin altına kadar gelip patlayıcı yerleştirdiklerini, bu şekilde iki tarafın da çok kayıp verdiğini
________________________________

İkinci çıkarmadan önce İngilizlerin komutanlarını değiştirdiğini, yeni
gelen sopfordun emekli bir asker olduğunu, çıkarma yapıldıktan sonra uzun
zamandır gelibolu?da bulunan tüm subay kadrosunun şiddetli itirazlarına ve
hemen şimdi saldırırsak türkleri arkadan çevirip bu işi bitiririz, bu
tepeler bomboş önerilerine karşın büyük bir aptallık yaparak yoldan
geldik yorgunuz bugün dinlenelim, yarın rahat rahat savaşırız diyerek
askerlerine dinlenme emrini verdiğini, çıkarma yapan askerlerin bomboş
tepeler önünde gün boyu denize girerek eğlendiğini, mangal yaparak keyif
yaptığını
________________________________

bu sırada çıkarmayı haber alan esat paşanın yarımadanın öbür ucunda
bulunan birliğe düşmanı karşılama emrini verdiğini, bu komutanın ise askerlerim günlerdir uykusuz ve yorgun bu şartlar altında yarımadayı yürüyerek geçemeyiz itirazını anında o subayı görevden alarak cevaplandırdığını, yerine anafartalar grup komutanı olarak mustafa kemali görevlendirdiğini, aç, yorgun ve sefil mehmetlerin mustafa kemalin arkasından 20 saat yürüdüğünü, bu sırada İngiliz askerlerinin kıyıda mangal ve piknik yaparak dinlendiklerini, bu iki zıt ve mantıksız şartları yaşan birliklerin sabah güneşinde karşılaştıklarını, türk askerinin mermiyle, mermi bitince süngüyle ve daha sonra kendini uçurumdan aşağı atarak vatan toprağına yapılan son saldırıyı da durdurduğunu, conkbayırının 24 saat içinde 7 kere el değiştirdiğini, bunun bir savaş değil, boğuşma olduğunu, sonunda İngilizlerin ne yaparlarsa yapsınlar bu işi başaramayacaklarını anladıklarını, İngilizlerin ve tüm işbirlikçilerinin bu işten vazgeçme kararı aldıklarını, çanakkale seferinin son direnişinin ileride vatanı bir kere daha kurtaracak ve cumhuriyeti kuracak olan genç liderimizi tüm dünyaya tanıttığını müslüman ülkelerde mustafa kemalin kahraman ilan edildiğini, kartpostallarının ve posterlerinin kapış kapış satıldığını
________________________________

mustafa kemal?in anafartalar?da yaralandığını, kalbinin üstünde bulunan cep
saatinin parçalandığını ve şarapnel parçasının derine girmesini
engellediğini, bu yaranın aylarca kapanmadığını, mustafa kemalin askerin
morali bozulmasın diye bu olayın tek şahidine sus emri verdiğini, daha
sonra liman paşa?ya parçalanan saatini hatıra olarak verdiğini ve liman
paşanın çok şaşırıp heyecanlandığını ve kendi altın köstekli cep saatini
mustafa kemale hediye ettiğini
________________________________

çanakkalede doktorların askerlerden daha çok yorulduğunu, binlerce
yaralıyla ilgilenmek zorunda kaldıklarını, ümitsiz vakalarla hiç ilgilenilmediğini ve kurtulma şansı olanlara öncelik verildiğini, bir türk doktorun önüne kendi oğlunun getirildiğini, kurtulma şansı yok diye oğlunu tedavi etmediğini, hemen bir sonraki yaralıyı istediğini, yaralılardan ancak ertesi gün başını alabildiğini ve o zaman oğlunun mezarına gidebildiğini
________________________________

İngilizlerin kendi ifadelerine göre mükemmel bir geri çekilme planı
yaptıklarını, hiçbir kayıp vermeden çekip gittiklerini, onların ifadesine
göre türklerin hiçbir şeyden haberinin olmadığını ama yine kendi
yalanlarını kendi kaynaklarından suratlarına tükürürcesine, ger çekilme
esnasında bizim siperlerden onların siperlerine üzerine kağıt sarılmış bir
taş fırlatıldığını, bu kağıtta düzgün bir İngilizceyle ?gittiğinize
üzülüyoruz, süveyş kanalında görüşürüz? yazdığını bu olayın, geri
çekilmeden türklerin haberleri olduğunu ama artık savaşamayacak kadar yıpranmış olduklarını ispatladığını okuma yazma oranının yüzde beşlerde olduğu bir dönemde bizim çanakkale?ye hangi yetişmiş evlatlarımızı yolladığımızı ve memleketin en az 100 yılını bozuk para harcar gibi harcadığımızı
________________________________

gelibolu topraklarına çıkıp, marmara denizini görebilen sadece tek bir
İngiliz askeri olduğunu, bu askerin aslen İrlandalı olduğunu, türk askerini
şaşırtmak için gece kumsala tek başına çıkıp bir sürü meşale yakarak
çıkarma sanki oraya yapılıyormuş gibi bir kandırmaca yapmaya çalıştığını,
bu askerin daha sonra yolunu kaybederek yarımadanın çok içerisine kadar
girdiğini, daha sonra bir şekilde dönerek kurtulduğunu, bu olayın yıllar
sonra askeri günlükler okununca öğrenildiğini

________________________________

savaşta türk ordusunun tek bir pırpır uçağı olduğunu, bu uçağın arada
sırada askere moral vermek için uçtuğunu, bu uçağın tüm birliklerimizin sevgilisi olduğunu ve ona ?tek kuyruk? adını taktıklarını
________________________________

savaşın özellikle sonlarına doğru ordunun istihkakları azalttığını, askere
günde sadece yarım ekmek verilebildiğini, bu ekmeğin de taş gibi kuru
olduğunu açlık içinde siperlerde yaşayan mehmetlerin ayakkabı köselelerini kaynatıp çorba niyetine içmeye çalıştıklarını eğer fedakarlık buysa bizim bildiğimiz hiçbir fedakarlığın fedakarlık olmadığını
________________________________
medeniyetin öncüsü İngilizlerin beyaz bayrak sallayan türk askerlerini
kurşuna dizdiğini, esir askerlerimizi tahta barakalara doldurarak
diri diri yaktıklarını esir alınan aç türk esirlere maymunlara fıstık atar gibi yiyecek kırıntıları atarak eğlendiklerini türk askerinin savaşta silahsız düşman askerini öldürmediklerini hayretle gördüklerini, bu sayede çok sayıda İngiliz ve anzak?ın ölümden döndüğünü, bunlardan birinin sonraki yıllarda İngiltere genel kurmay başkanı olduğunu, bu adamların insanlık adına ne varsa çanakkale?de bizden öğrendiğini, savaşın sonlarına doğru az da olsa evcilleştiklerini, çanakkale ile yapılan her belgeselde bu temanın abartıyla işlendiğini, bu savaşın kendilerine de
büyük pay çıkararak ve yaşadıkları ağır yenilgiyi psikolojik olarak örtbas
etmek için yapılan son centilmen (!) savaş olduğunu utanmadan söylediklerini, türk kökenli yapılan belgesellerde inanılmaz bir İngiliz
yalakalığı yapıldığını, hiçbir belgeselde çanakkale?de yaşanan olayların
sansürsüz ve adam gibi anlatılmadığını
________________________________

İngiltere ve avustralya?nın aradan bu kadar yıl geçtikten sonra
gelibolu?nun küresel miras olduğunu ve uluslar arası toprak sayılmasını
istediklerini, kendi şehitliklerinin olduğu bölgelerin ise kendi toprakları
olarak kabul edilmesini istediklerini

________________________________

anzak günü olarak kutlanan 25 nisan?da tv?lerde anzak törenlerinin en ince
ayrıntısına kadar anlatıldığını, aynı gün yapılan bu memleketin gerçek
sahibi her görüşten türk gençlerin 20 bin kişilik yürüyüşünün ise türk
tv?leri tarafından sansürlendiğini, gösterilmediğini, atatürk?ün
çanakkale?de emperyalizme attığı tokat cezalandırılırcasına kendisinden
kerhen (zoraki) bahsedildiğini
________________________________

çanakkale deniz zaferinin 91 anma yıldönümü olan 18 mart gecesi, biri
hariç hiçbir ulusal kanalın adam gibi bir yayın yapmadığını, bu kanalın
yayınladığı belgeselin ise prime time bitiminden sonra (24:00)
yayınlandığını diğer tv?lerin belgesel ya da tartışma programı yapmak
yerine magazin, eğlence, yarışma ve dizi film gösterimi yaptıklarını bu
konuyla ilgili yayın yapan diğer tv?lerin ise marjinal çizgiye sahip ulusal
ölçekli kanallar olduğunu gazetelerin ise
konuya lütfen değindiklerini
________________________________

çanakkale savaşının sonuçları itibariyle hiçbir savaşla kıyaslanamayacak
kadar dünya?yı etkilediğini, bir çok ülkede politik gidişi etkilediğini,
özellikle rusya?da bolşevik devrimine yol açtığını yarım milyon cesedin
ise gelibolu?da toprağın kimyasını değiştirdiğini ve yeşillendirdiğini
hâlâ toprağın altında kemikler, boş mermi kovanları ve patlamamış top
mermileri çıktığını
________________________________

tarihin en büyük teknolojisine ulaşan ve teknolojiyle her şeyi
halledeceklerini zannedenlerin tarihin en büyük yenilgisini aldıklarını
göğüs göğüse hiçbir çarpışmayı kazanamadıklarını torunlarının güya
bundan ders çıkarıp şimdi uzun menzilli silahlar yaptıklarını, uzaktan
kumanda ile savaştıklarını, hiçbir uçaksavarın vuramayacağı yükseklikten
uçan ve bombalar atan uçaklar yaptıklarını, irak?ta bu silahlarını
denediklerini ne var ki göğüs göğüse çarpışmaya giriştiklerinde gene çuvalladıklarını, teknolojinin bir kere daha mağlup olduğunu
________________________________

ayrılırken hırsını alamayan İngiliz ve avustralyalı askerlerin ölü türk
askerlerinin kafataslarını keserek ülkelerine götürdüklerini bu
yenilgiyi asla unutamayacaklarını, bir gün mutlaka buraya yeniden
geleceklerini biliyor muydunuz?bilmiyorduk tabi nereden bileceğiz
ki? ders kitaplarında yazmıyordu öğretmenlerimiz bahsetmediler gazeteler
yazmadı
________________________________
-

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Çanakkale Savaşı Şehit Mektupları

Çanakkale Savaşlarında şehit düşmüş Türk askerlerinin yazdığı mektuplar. 1915 Çanakkale Savaşı?nda yazılan şehit asker mektupları.

Türk askerlerin Çanakkale?de ailelerine ve sevdiklerine yazmış oldukları mektuplar. Çanakkale?de şehit olmuş askerlerin mektupları.

Şehit Mektubu -1

Mektubun Konusu: Borçlarımı Ödeyin
Yazıldığı Tarih: 18.05.1915
Şehadet Tarihi: 02.06.1915

?Sevgili Babacığım, Valideciğim,

Arıburnu?nda ilk girdiğim müthiş muharebede pantolonumdan hain bir İngiliz kurşunu geçti, Bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olsun diye şu satırları yazıyorum.

? Gözbebeğim zevcem Münevver ve oğlum Nezih?ciğimi önce Cenab-ı Hakk?ın sonra sizin himayenize bırakıyorum. Onlar hakkında ne mümkünse lütfen yapmaya çalışınız. Servetimiz olmadığı malumdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem, istesem de boşunadır.

Refikama hitaben yazdığım kapalı mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok üzülecektir, o üzüntüyü giderecek şekilde veriniz, teselli ediniz. Allahü Teâlânın takdiri böyleymiş. İsteklerim ve borçlarım hakkında refikamın mektubuna koyduğum deftere ehemmiyet veriniz. Münevverin hafızasında veyahut kendi defterinde kayıtlı borçlar da doğrudur. Münevvere yazdığım mektup daha geniştir. Kendisinden sorunuz.

Sevgili babacığım ve valideciğim, belki bilmeyerek size karşı bir çok kusurda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz, ruhumu şad ediniz. Sevgili hemşirem, Lütfiye?ciğim, bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için gücümün yettiği nispette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir. Beni affet, hakkını helal et. Yengeniz Münevver hanım ile oğlum Nezih?e sende yardım et. Sizi de Cenab-ı Hakk?ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.

Ey akraba ve ehibba! cümlenize elveda. Cümleniz hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Hepinizi Cenab-ı Hakk?a tevdi ve emanet ediyorum. Elveda, Elveda!

Ebediyyen Allahaısmarladık, sevgili babacığım ve valideciğim.?

Yüzbaşı Mehmet Tevfik

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 70-71

-
-
-
-
-

Şehit Mektubu -2

Mektubun Konusu: Çamaşır Falan İstemem
Yazıldığı Tarih: 04.04.1915
Şehadet Tarihi: 06.04.1915

?Dört asker doğurmakla övünen şanlı Türk annesine?

Hasan Etem, yeni aldığı mektuptan duyduğu sevinci, çevresindeki tabiat güzelliklerini, silah arkadaşlarını anlattığı mektubunu şu satırlarla bitiriyordu:

? Ey benim Rabbim! Şu kahramanların bütün dilekleri ismi celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.

? Huzurunda titreyerek sana dua eden biz askerin süngülerini keskin et. Düşmanlarını zaten kahrettin ya bütün, bütün mahvet.

? Anneciğim, Oğlun Halit de benim gibi güzel yerlerdedir?

Çamaşır falan istemem. Paralarım duruyor. Allah Razı Olsun.

Oğlun Hasan Etem

Hasan Etem iki gün sonra şehit oldu. Kardeşi Halit Zığındere Muharebelerinde yaralandı ve gazi olarak baba ocağına döndü.

Hasan Etem şehit olduğunda 16 yaşında olan kardeşi Hilmi ile 10 yaşında olan kardeşi Şevlut, ağabeylerinin arzu ettiği gibi sonradan Çanakkale?yi gördüler, ondan bir iz aradılar. Orada her iz Hasan Etem?e aitti.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 72

-
-
-
-
-

Şehit Mektubu -3

Mektubun Konusu: Sana Vasiyetim Var
Yazıldığı Tarih: -
Şehadet Tarihi: 09.01.1916

62. Alaydan Üsteğmen Zahid, eşine yazdığı mektupta ?Bugünlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğim? diyordu:

?? Bilirsin her muharebeye giren ölmez. Fakat ölürsem gam yeme. Ben ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip ettiyse elbet ruhlarımızı da kavuşturur. Vatan için şehit olursam bana ne mutlu. Ancak vasiyetim var. Eşyanın listesi ilişiktedir. Bunları sat, ele geçecek paradan mihri muaccel ve müeccelini al. Üst tarafı ile bana mevlit okut. Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma?'

Şiranlı Üsteğmen Zahid, eşi Hanife hanıma yazdığı mektubu şu cümle ile bitirmişti. ?Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim?

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 73

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

çanakkale savaşında okullar, öğrenci ve öğretmen kahramanlar

Çanakkale?nin Diplomalı Kahramanları

Gerek Balkan Savaşları gerekse I. Dünya Savaşı?nın hasıl ettiği ağır şartlar. İstanbul ve Anadolu?daki okulların (Liseler ve Dar?ül Fünun-üniversite-başta tıp, hukuk, mülkiye olmak üzere çeşitli fakülteleri) neredeyse tamamının düzenli bir eğitim ve öğretim hayatı sürdürebilmelerini engellemiştir. Savaş dönemlerinde, öğrencilerin ekseriyetinin askere gitmesi sebebiyle okulların tamamına yakını boşalmış ve hastane, karargah gibi çeşitli yan hizmetlerde kullanılmıştır. Seferberlik yıllarında, askerlik çağındaki bütün gençler gibi üniversite öğrencileri de silah altına alınmış ve gönüllü, öğrenci veya Dar?ül Fünun taburları adıyla çeşitli cephelerde çarpışmışlardır. Ama bu muharebelerde yitirilen üniversiteli gençlerin sayısı ve hangi fakülteden geldikleri bugün hala tam olarak net bir şekilde belli değildir. Çanakkale bu yönüyle öğrencisi, öğretmeni ve üniversite hocasıyla topyekün ?maarif sınıfı?nın da içinde yer aldığı Türk toplumunun hemen hemen tüm sınıflarının bir araya gelip katılımının sahnelendiği bir harp olmuştur. Pek çok özelliği ile olduğu kadar Çanakkale Savaşı, bu cephesiyle de Türk tarihinin en manalı ve özel savaşlarındandır. Müslüman Türk?ün millet olarak ?Kahramanlık ve cesaretinin Kabe?si? dir.

Bu savaşta gönüllü olarak üniversite gençliği, öğretmenler ve lise öğrencileri de çarpışmıştır. İlim ve tahsil çağındaki gençlerimiz ve öğretmenlerimiz okul kitaplarını bir tarafa bırakarak vatan müdafaasına koşmuşlar: o tatlı canlarını ve sıcacık kanlarını bu mübarek vatan topraklarına katmışlardır. Onlar zayıf vücutlarını, vatan için siper etmişler: ?vatanlarını göğüslerinin içinde saklamışlardır.? O karanlık günlerde, İstanbul?un aydını, okumuşu akın akın Çanakkale?ye gönüllü gitmenin yollarını aramışlardır. Üniversiteler boşalmış, yaşlı hocaların sınıflarında ders verecek öğrenci bulmaları imkansız hale gelmiştir. Liselerin son sınıf öğrencileri ve öğretmenler, bölük bölük askerlik şubelerinin önlerinde sabahın alaca karanlıklarında sıraya giriyor; biran evvel Çanakkale?ye gitmenin heyecanını yaşıyorlardı.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bittiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 84

-
-
-
-
-

Çanakkale Savaşı?nda Galatasaray Lisesi

Temelleri daha Sultan II. Bayezid döneminde 1482?de atılan ?Mekteb-i Sultani?, modern şeklini Sultan Abdülaziz Han zamanında almış ve eğitim hayatına resmi anlamda 1 Eylül 1868?de başlamıştır. Cumhuriyetle birlikte ?Galatasaray Lisesi?ne çevrilen Galatasaray Sultanisi?nin Osmanlı Devleti?nin ilk açılan liselerinden olma vasfından daha da orijinal olan özelliği, ?Osmanlının batıya açılan penceresi? olmasıydı. Osmanlı Devleti?nin önemli kademelerinde ihtiyaç duyduğu kadro açığını giderme çabalarının kaynağında Mektebi Sultani bulunuyordu. 1912 Balkan Savaşı?ndan 1922 İstiklâl Harbi sonuna kadar okul; öğretmen ve yetişkin öğrencilerin ekseriyeti silah altına alındığından ötürü, öğrenci mevcudu ve öğretmen sayısı en aza inmiş bir halde hizmet vermek durumunda kalmıştır.

Kayıtlara göre, 1912?de 60 mezun veren okuldan 1913?de 34, 1914?te 21, 1915?te 18, 1916?da 4, 1917?de 5 öğrenci ancak mezun olabilmiştir. Mezuniyet sayılarının düşüklüğünün tek sebebi, art arda patlak veren savaşlar ve bu savaşlarda öğrencilerin büyük kısmının şehit düşmesiydi. Vatan uğrunda şehit yada gazi olmak gayet tabiiydi; ancak bunların vaziyeti bambaşkaydı. Çünkü, hepsi de 1909 ve 1914 ?Askeri Mükellef Kanunu? gereğince, askerlik vazifesinden ya muaf veya tecilli tutulmuş gençlerdi. (1917 Ağustosundan itibaren, artan asker ihtiyacı nedeniyle Mekteb-i Sultani ve bazı idadilerin son sınıf öğrencilerine askerlik mecburiyeti getirilmiştir.) Buna rağmen pek çok öğrenci bu imkanları kullanmamışlar ve gönüllü olarak vatan savunmasına katılmışlardır.

Galatasaray Lisesi?nin tarihçesi hakkında kaynak eserlerden birini vücuda getirmiş olan tarihçi Vahdettin Engin bu hususta şu değerlendirmeleri yapmaktadır: ?Ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamında Mekteb-i Sultani?de eğitime ara verilmemiştir. Ama, bazı Galatasaraylı öğrenciler, bu ortamda vatan için savaşmanın daha kutsal bir görev olacağını düşünerek gönüllü olarak askere yazılmışlardır?

Mekteb-i Sultani öğrencilerinin tahsillerini (ve tabii hayatlarını) bir kenara bırakıp, ülke müdafaası için cephelere koşmaları son derece takdire şayandır. Çünkü 1911?den 1917?ye kadar olan bir dönemde Trablusgarp ile Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı?nın üç yılında Galatasaraylılar hiçbir mecburiyetleri olmadığı halde gönüllü olarak savaşlara katılmışlar ve ülkeleri adına fedakarca savaşmışlardır?

Gönüllü olan bu gençlerin hepsi mükemmel lisan bildiklerinden karargah (geri) hizmetine alınmışlar ancak zaman içerisinde ısrarla cepheye talip olmuş ve ön saflarda vatan için savaşmaya başlamışlardır. Galatasaray Lisesi?nden sadece Çanakkale?de şehit olanların (20-25 kişi) isimleri, numaraları ve künyeleri şöyledir:

(278) Mehmet Refik: 1905?de Mekteb-i Sultani?den mezun oldu. 1915?te Çanakkale?de şehit düştü.

(119) Ahmet Refik: 1911?de Mekteb-i Sultani?den mezun oldu. Yedek subay olarak katıldığı Çanakkale?de 1915?te şehit düştü.

(64) Yusuf Cemil: 1913?de Mekteb-i Sultani?den mezun oldu. Yedek subay olarak katıldığı Çanakkale?de 1915?te şehit düştü.

(26) Halid Fuat: Gönüllü gittiği Çanakkale?de 1915?te şehit oldu.

(238) Hasnun Galib: Galatasaray kulübünün futbolcularından; gönüllü gittiği Çanakkale?de 1915?te şehit oldu.

(280) Cevdet: Gönüllü gittiği Çanakkale?de 1915?te şehit oldu.

(255) Ethem Mehmed: Gönüllü gittiği Çanakkale?de 1915?te şehit oldu.

(666) Mehmet Nazmi: Son sınıftayken gönüllü olarak Balkan Harbi?ne katıldı. Sonra orduda kaldı ve 1915?te Çanakkale?de şehit oldu.

(?) Vecdi: Çanakkale?de şehit düştü.

(476) Mehmet Ali: Mektepten gönüllü olarak askere gitti ve 1915?te Çanakkale?de şehit oldu.

(252) Aziz Ulvi: Mektepte son sınıfta iken gönüllü olarak askere gitti ve 1915?te Çanakkale?de şehit düştü.

(519) Hüsameddin: Gönüllü gittiği Çanakkale?de 1915?te şehit oldu.

(670) Mehmet Nüzhet: Çanakkale?de 1916 yılında şehit düştü.

(901) Ömer Seyfettin: 1916 yılında Çanakkale?de şehit düştü.

(43) Besim İbrahim: 1916 yılında Çanakkale?de şehit düştü.

(472) Ahmet Refik: 1916 yılında Çanakkale?de şehit düştü.

(169) Hasan Tahsin: 1915?te Çanakkale?de şehit düştü.

(948) Mehmet Muzaffer: Son sınıftayken gönüllü olarak katıldığı I. Dünya Savaşı?nda 1915?te Çanakkale?ye giti. Daha sonra 1917?de Gazze?de şehit oldu.

(54) Agop Elmaysan: Galatasaray Sultanisi?nden askeri doktor olarak katıldığı Çanakkale Muharebelerinde, bombardıman altında yaralıları tedavi ederken, 1918?de şehitler kervanına katıldı.

(794) İbrahim Oran: 1912 mezunu gönüllü olarak hava subayı oldu ve Çanakkale Savaşlarında iki kez yaralandı. 1916?da Semandirek adası açıklarında, uçağı ile denize düşerek Sakız Adasında şehit oldu. Şehit olan ilk Türk havacısıdır.

Ayrıca okulun müstahdemi iken Çanakkale Harbine katılan 1915?te şehit düşenlerin isimleri ise şöyledir: Ahmet Enginli, Rıza Kemahlı, Mehmet Kemahlı, Halid Boyabatlı, Selim Çavuş Şileli.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bittiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 85

-
-
-
-
-

Çanakkale Savaşı?nda İstanbul Vefa Lisesi

1872 Yılında yüksek okullara, özellikle ülkeyi yönetecek insanları yetiştiren Mekteb-i Mülkiye?ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) öğrenci yetiştirmek üzere, bugün Eminönü Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan bina da ?Der-saadet İdadi-i Mülkiye-i Şahane? adıyla eğitime başlamıştır. 1912?de Balkan Savaşı patlak vermiş, düşman Çatalca?ya kadar ilerlemiş, İstanbul?dan göçler başlamış ve başşehri kaybetmek dahi an meselesi olmuştu. Beliren bu vahim durum üzerine Vefa Sultanisi öğrencileri, bir toplantı düzenleyerek maarif yetkililerine gönüllü olarak vatan hizmetine katılmak istediklerini bildirmişlerdi. Bu karara öğretmenlerde katılmış ve okulda eli silah tutan herkes gönüllü olarak cepheye gitmiştir. 1915-1916 eğitim döneminde öğrenciler ve öğretmenler, asker üniforması giyerek ve okulun bahçesinde toplanıp marşlar söyleyerek Şehzadebaşı?na çıkmışlardı. Meydanda toplanan İstanbullular, henüz oyun çağında olan bu çocukların, cepheye koşma konusunda gözlerindeki azim ve kararlığı izliyorlardı. Vefalılar coşkun alkışlarla ve dualarla savaşa uğurlanmışlar ve tabii yine gidenlerin çoğunda görüldüğü üzere bunlarda geri dönememişlerdi.

Vefa?nın ?Vefalı Çocukları?, Çanakkale?de kurumuş toprağa damlayan su zerrecikleri gibi damlayıp gitmişlerdi; ama onların akıttıkları kanlar asla boşa gitmemiş; Anadolu coğrafyasının başka baharlardaki yeni dirilişinin adeta ?hayat kaynağı? seviyesine yükselmişti. Bingazi?den Sina?ya, Yemen?den Kafkasya?ya, Şam?dan Balkanlara ve Çanakkale?ye kadar onlarca cephede ?vefalı? ülkeleri için savaşmasını ve şehit olmasını bilmiştir.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bittiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 92

-
-
-
-
-

Çanakkale Savaşı?na Katılan Öğretmen Liseleri

Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı yıllarında (1908-1922) , öğretmen yetiştirmeye önem verilmiştir. Ülkenin kurtuluşunun bir eğitim ordusu ile olunacağı anlaşıldığı için bu yüzden Balkan Savaşı?na ve Çanakkale Savaşı?na öğretmen okulu öğrencileri alınmamıştır. Ancak kaynaklar incelendiğinde bu kaidenin dışına çıkabilmiş bir öğretmen lisesinin var olduğunu görüyoruz, Çapa Öğretmen Okulu. 16 Mart 1848?de padişah Abdülmecid?in iradesiyle kurulmuştur. Ahmet Cevdet Paşa?nın öncülüğünde Omsalı Devleti?nin ilk Darülmuallimin okulu (Erkek Öğretmen Okulu) olarak açılan Çapa Öğretmen Okulu?nun öğrencilerinin bir çoğu Çanakkale Savaşlarına hocalarıyla birlikte katılmış ve şehit olmuşlardır. Bu durum Çanakkale Savaşlarının sürdüğü sırada savaşa gönüllü katılımların hayli fazla olduğunu ve hatta bu konuda bazı okulların devletin çıkarmış olduğu kanun ve yönetmelikleri dahi hiçe sayarak devletin bağımsızlığı için savaşa katılmış olduklarının kanıtıdır. Çapa Öğretmen Lisesi?nin Çanakkale?ye katılması vatan toprağının korunmasının her şeyin üzerinde tutulduğunu gösteren manidar bir örnektir.

Çanakkale cephesine öğretmen ve öğrenci gönderen diğer okulların isimlerinden bazıları şöyledir; Edirne Lisesi, Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesi, İstanbul Tıp Mektebi, İstanbul Lisesi, Hukuk Mektebi ve isimlerini sayamadığımız bir çok okul, Çanakkale cephesine öğretmen ve öğrencileri ile birlikte katılarak vatan toprağının ne denli kıymetli olduğunu gözler önüne sermişlerdir.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bittiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 92-93

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

(Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesindedir.)

Çanakkale savaşından göz yaşartan bir mektup
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla Sohbet ediyor, ' Nerelisin? ' gibi sorular soruyordu.
Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı Yanına çağırdı ve merakla sordu:
' Adın ne senin evladım? ' dedi.
' Ali, komutanım' dedi.
' Nerelisin? '
' Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım...'
' Peki evladım,bu kafanın hali ne?
Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle? '
' Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını
da bilmiyorum.'
' Peki dedi üsteğmen. 'Gidebilirisin Kınalı Ali.'
O günden sonra Ali'nin adı Kınalı Ali oldu.
Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi.
' Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum.Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz? '
Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi.
' Sen söyle biz yazalım' dediler.Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de Söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu.
' Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.'
Kız kardeşini, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir tümcesi ile bitiriyordu.
Tam zarf kapatılırken Ali ' iki üç satır daha ekleteceğini' söyleyerek Mektubun sonuna şunları yazdırdı.
' Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, Burada komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım.'
Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. ingilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri birer, birer, sonraları beşer,beşer,
Onar, onar şehit oluyorlardı. Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor, onlarında sayıları giderek azalıyordu.
Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu durum karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu.
Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları,komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler.Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile, bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.
Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye hayır,bile,bile ölüme gidiyorlardı.
O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna
aile adına babası yanıt veriyordu.
' Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme.'
Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra 'şimdi * sana diyeceği var' diyerek sözü ona bırakıyordu.
Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin anasının ağzından yazılmıştı şöyle diyordu anası:
' Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de yakma demişsin.
Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.

Bizde üç işe kına yakarlar;

1 - GELİNLİK KIZA, GİTSİN AİLESİNE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DİYE
2 - KURBANLIK KOÇA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DIYE
3 - ASKERE GİDEN YIĞITLERİMİZE, VATANA KURBAN OLSUN DİYE...

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun
' Ali'nin mektubu okunurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken, hıçkıra, hıçkıra ağlıyordu... '

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Bir Çanakkale Kahramanı: Seyit Onbaşı

Seyit Onbaşı, 1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Abdurrahman, annesinin ki Emine idi.

Seyit, 1909 yılının Nisan ayı başlarında askere alındı. 1912'de Balkan Savaşları'na katıldı. Savaş bitiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. Çanakkale Savaşları'nda gösterdiği kahramanlıkla adını Türk tarihine yazdırdı.
18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 Okkalık mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve bu kahramanlığı ile Ocean gemisi büyük bir yara almıştı.
Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti.

1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasasıyla 'Çabuk' soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti.

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

18 Mart Çanakkale Zaferi Tarihteki ve Ulusal Yaşantımızdaki Yeri

3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.
Çanakkale Zaferini, büyük Türk Ulusuna, Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.
Türk Ulusu İstanbul'u kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşayı Çanakkale'den tanımış 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktığı Gün Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu'ya dönen Türk halkı, 'bu benim kahraman komutanımdı' diyerek O'nun etrafında kenetlenip İstiklal Savaşı'na katılmıştır.
Türk Ulusu ve dünya O'nu böylece tanırken, O da Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in kan deryası can pazarında ulusunun ve Türk askerinin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatini daha o zamandan edinmiştir. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertebilecekti.
Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te sona erecekti. Çanakkale Zaferi harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.
Böylece 18 Mart deniz zaferimizi taçlandıran 25 Nisandan sonraki kara savaşlarında, Mustafa Kemal'in etkin liderliği sayesinde kazanılan zaferlerin, ulusal tarihimize ve dünya tarihine yön veren etkin rolünü yukarda belirtilen noktalarda toplamak mümkündür.
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı ve Öncesi
Boğaz savunması, girişten itibaren 'Dış-Orta-İç Tabyalar' olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı.
İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul'a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul'a bir Ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Plan gereğince, 3 Kasım 1914 Günü 7 zırhlı ile Boğaza bir keşif taarruzu yaptı. Girişteki tabyalarımız zarar gördü. İkinci saldırıyı 19-25 Şubat 1915 tarihleri arasında 7 gün süreyle devam ettirdi. Türk topçusunun atış
menzili dışından yapılan bombardımanlar etkili oldu. 19 topumuz ve Boğaz girişindeki tabyalarımız kullanılamaz hale geldi. 26 Şubat günü düşman donanması Boğaza girdi orta kesimdeki tabyalar 8
saat süreyle kesintisiz bombardımana tabi tutulup sarsıldı. Bu başarılar üzerine Amiral Carden, Londra'ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul'a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, Kağıt üzerinde yapılan bu
savaş planında, Türk'ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.
18 Mart 1915 Günü Savaşı
18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle Saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı.
Düşman yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.
Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 Dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a dönüyordu. Böylece 6 Saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Çanakkale Savaşının Askeri Sonuçları
1. Genellikle 18 Mart 1915'te geçen Boğaz Muharebesi'nde kazanılan zaferle, Birleşik Filo (İngiliz-Fransız donanmaları) nun Marmara'ya girerek, İmparatorluğun başkenti İstanbul'u bir ay içinde ele geçirme planları suya düşürülmüş, böylece hükümet çevrelerinde beliren ve halka yansıyan İstanbul'u kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.

2. Boğaz'da elde edilen bu ilk zafer, çok geçmeden Gelibolu Yarımadası'na yöneltilen çıkarmalarla başlatılarak, dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemi bombardımanlar altında Türk askeri, yılmadan aylarca süren mevzi muharebelerinde yüksek bir moral ve doruğa ulaşan bir mücadele azmi örneği vermiş ve sonunda düşmanlarını yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır.

3. Böylece karada kazanılmış bulunan bu ikinci ve nihai zaferle de, Türk ordusunun Balkan Savaşı'nda zedelenen ve hatta yok olmaya yüz tutan prestiji kurtarılmıştır.

4. Deniz ve kara. harekatıyla bir bütün olarak gerçekleştirilip tüm anlamı ve çarpıcılığıyla Türk Harp Tarihi'nde yerini alan Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal (Atatürk) gibi bir dahiyi yaratmış, Birinci Dünya Harbi'nin bitiminden hemen sonra başlayacak Milli Mücadele'nin bu eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırmıştır.

5. Çanakkale Zaferi, Anlaşma Devletleri'nin Osmanlı Devleti'ni ilk ağızda savaş dışı bırakarak, Almanya'nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa çıkarmış, böylece savaşın en az iki yıl daha uzamasına neden olmuştur.

6. Çanakkale Boğazı'nın kapatılıp Rusya'ya geçit verilmemesi, onu müttefliklerinin silah ve malzeme yardımından yoksun etmekle kalmamış, yarım milyonu aşkın İngiliz ve Fransız askerini üzerine çekmekle bu kuvveti, Alman cephesinden uzak tutmuş ve Almanya'nın Doğu Cephesi'ndeki Harekatnı kolaylaştırmıştır.

7. Çanakkale Muharebelerinin diğer bir anlam ve önemi de, çöküntü donemini yaşamakta olan İmparatorluğun, dünya kamu oyunda yarattığı kötü imajın sonucu olarak, Türkün iyice tükendiği sanılan gücünün henüz tükenmemiş, koşullar nedenli ağır olursa olsun iyi sevk ve idare edilirse, tüm zorlukları yenebilecek güç ve inanca sahip olduğunu bu muharebelerde kanıtlamış olmasıdır.Bir başka deyişle düşman devletler, her nedense Osmanlı Devleti' nın çöküşü olayıyla, onun asıl unsurunu oluşturan Türk ulusunun ceddinden miras olan savaş azim ve ruhuyla ,inanç gücünün birbirinden farklı şeyler olduğunu, bu muharebelerde çok daha iyi anlayabilmişlerdir.

8. Çanakkale Muharebeleri, Türk askerinin, dünyanın en güçlü zırhlıları ve en modern harp silah, araç gereç ve bol cephanesiyle donatılmış deniz ve kara ordularına karşı sergilediği başka ulusların askerleriyle kıyas götürmez direnç ,azim ve ruhu, Türk İstiklal Savaşımızın Kuvayı Milliye ruhuyla eş değer bir anlam taşıması açısından da ayrıca tarihsel bir değere sahiptir.

9. Gerçekten Boğaz Muharebesi'nde Birleşik Filo'nun kendisi için tehlikeler yaratan yalnız Dardanos Bataryası'nın yok edilmesi için kullandığı 400'ü aşan topçu mermisine karşın, sadece iki subayımızın şehit oluşu dışında, bataryaya ağır bir hasar verdirilememiştir. Halbuki Boğaz'daki obüs bataryalarımızın tek bir yaylım ateşi sırasında, Irresistable gemisinde 138 personelin yaşamını yitirdiği, İngiliz tebliğlerinde açıkça belirtilmiştir.

10. Çanakkale'de Türk askerleri, bol cephaneye dayanan, yoğun donanma ateşleri altında Türk'e özgü, sabır ve serin kanlılıkla görevinin başında kaya gibi dimdik ayakta kalmasını bilmiştir .Öte yandan bu dev armadalar, ateş etmesinden bile kuşkuya düşülen eski birtakım demode toplarla alay edercesine savaşıyor karadaki Türk topçusu, ona sadece 1900 mermi atabilirken, onlar tek bir bataryamıza (Dardanos"a) 4000 mermi kullanıyordu. Ne var ki, bu mermi yağmurundan karada hasar gören dört Türk topuna karşı, sadece batan düşman gemilerinin üstünde 44 topunun birden Boğaz sularına gömüldüğü görülüyordu.

11. Aynı Birleşik Filo'n'un, 18 Mart Boğaz Muharebesi'nde, 18 savaş gemisinden 7'si savaş dışında kalırken, Çanakkale Müstahkem Mevkii, savaş gücünü olduğu gibi koruyabiliyordu. Keza Filonun mayın arama ve tarayıcıları, 11 mayın hattı üzerinde döşenmiş mayınlardan sadece üç adedini etkisiz hale getirebilmişti

12. Türk tabyalarında hasar gören toplardan çoğu, onarılıp kısa sürede ateşe hazır duruma sokuluyor, 3. bölgedeki (Boğaz'ın Marmara ile birleştiği kesim) tabya da, sapasağlam duruyordu. İşte bu durum karşısında Boğaz'ı geçemeden geri çekilen Birleşik Filo, Çanakkale'nin aşılamayan çetin savunması karşısında pes edip, yalnız denizden yapılacak zorlamalarla başarıya ulaşılamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.

13. Dünyanın en büyük deniz gücüne sahip İngiltere'nin görkemli filosunun, Boğaz Muharebesi'nde düştüğü aczi, yarınların Çanakkale savunucuları hiç bir zaman hatırından çıkarmamalıdır. Çünkü, bu ve buna benzer saldırılar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de yinelenebilir.Ne varki 18 Martı unutarak böyle bir saldırıyı ileride de göze alabilecek düşmanlar, karşılarında dünyanın yeniliklerine gözlerini kapamış bir Osmanlı Devleti yerine, bu kez XX. yüzyılın en son bilim ve teknolojisine dayanan en modern silahlarla donatılmış bulunan Cumhuriyet Silahlı Kuvvetleri'ni bulacaktır.

14. Çanakkale Cephesi deniz ve kara harekatıyla birlikte mütalaa edildiğinde görülür ki, bu cephede geçen muharebeler, hasım kuvvet olarak katılmış olan Ingiltere ve Fransa'nm, bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası'nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve bunun % 50'sini kaybetmiş bulunmaları, haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme açısından savaşın genel seyrini etkilemiştir.Keza Türklerin de bu cepheye ayırdığı 300.000'den fazla askerden verdiği zayiatın, 211.000'e ulaşmış olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.Bunun insan gücü açısından yarattığı boşluk, yalnız Birinci Dünya Harbi sırasında değil, onu izleyen Türk İstiklal Harbi boyunca da hissedilmiştir

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Çanakkale Savaşlarının Kronolojisi
1 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'e, Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndaki üstün başarılar nedeniyle "Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası" verilişi.

2 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in, Çanakkale Savaşlarında yaralanan ve sakatlanan Osmanlı askerleri için para toplayarak gönderen -Almanya'nın İstanbul Elçiliği görevlilerinden- Dr.Ernest Jackh'a teşekkür mektubu :"...Kaderin savurduğu her haşin darbeye bizimle katlanmakla kalmayıp bundan doğan ıstırapları da hafifletmek için akla gelen her yardımı esirgemeyen siz sadık dosta, Fevzi (Çakmak) Bey de selamlarını ve teşekkürlerini yollar." Atatürk'ün komuta ettiği Anafartalar Grubu Komutanlığı'nın Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin (Çalışlar) Bey'in, 16.Kolordu Kurmay Başkanlığı'na atanması.

4 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in, Anafartalar'da 4.ve 8.Tümen cephelerine giderek incelemelerde bulunması. Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın, 5.Ordu Komutanı Liman von Sanders'in -Anafartalar Grubu'ndaki yeni düzenleme ile ilgili- 29 Ağustos 1915 tarihli önerisine cevabı :"Anafartalar Grubu'nun devamını, bu grup içindeki tümenlerin şimdilik yalnız 2.ve 15.Kolorduları oluşturmasını ve Gruğ Komutanlığı'nın 16.Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Bey tarafından yapılmasını, yüksek öneriniz üzerine uyarınca uygun gördüm."

6 Eylül 1915:
Bulgaristan'ın Türkiye ve Almanya'nın yanında savaşa katılması.

14 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in Bulgar Generali Petroff'un eşi Sultane Petroff'a Çanakkale'den Fransızca mektubu :"...Düşman kuvvetlerine karşı kendi istediğimiz şekilde karşı koyduk ve daha önce Arıburnu'nda benim karşımda hezimete uğrayan düşman kuvvetleri, aradan aylar geçtikten sonra bu defa da Anafartalar'da tam anlamıyla felç oldular. Generalimin, muhtemelen bunlardan haberi vardır; ama olan biteni doğrudan benden öğrenmesi, sanırım kendisini çok daha fazla memnun edecektir. General Hamilton'a ve Lord Kitchener'e ardı ardına bu başarıları elde etmeme vesile oldukları için teşekkür etmem gerektiğine inanıyorum." Mustafa Kemal'in, 2.ve 15.Kolordu Komutanlarıyla Abdurrahman Bayırı'na gidişi.

20 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in rahatsızlanması, Mareşal Liman von Sanders'in Anafartalar Grubu Karargahı'na gelerek, kendisine geçmiş olsun dileğinde bulunması, sonra özel doktorunu gönderişi.

23 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in, - Almanya'nın İstanbul Elçiliği görevlilerinden- Dr.Ernest Jackh'ı çadırında kabulü ve söyledikleri :"Tam manasıyla Ruslar gibi karaya tıkıldık. Ruslar çökmeğe mahkumdurlar; çünkü Boğazları kapayarak onları Karadeniz'e tıkadım. Bu suretle, müttefiklerinden ayrı düşürdüm. Fakat biz de aynı sebep dolayısıyla yıkılmaya mahkumuz. Gerçekten biz, Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu sahillerine yerleşmiş bulunuyoruz; fakat herhangi bir okyanusa çıkmayı göze alamayız. Deniz kuvvetlerine sahip olmayan bir kara kuvveti olmak itibariyle biz, yarımadamızı, kara kuvvetlerini hiçbir tehdide uğramaksızın istediği sahile getirebilen deniz kuvvetlerine karşı savunmaya asla muktedir olamayacağız." (Atatürk, bu görüşmenin yapıldığı günlerde rahatsızlığı nedeniyle çadırında istirahat etmektedir. Ernest Jackh, hatıralarında şu bilgileri vermektedir :"Mustafa Kemal Bey ağır surette hastaydı ve bu yüzden kendisini ziyaret için çadırına gittim. Malarya (sıtma)'ya tekrar yakalanmıştı. O kadar zayıflamıştı ki, ilkin tanıyamadım. Bununla beraber ateşli tabiatı, evvelce sık sık yaptığımız bütün gece devam eden çok sevdiği görüşmeler gibi, bizi, siyasi bir tartışmaya daldırdı."

24 Eylül 1915:
Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın beraberinde Başkomutanlık Vekaleti Harekat Şubesi Müdürü Yarbay İsmet (İnönü) Bey olduğu halde Gelibolu'ya gelişi.

26 Eylül 1915:
Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın sabahleyin Kuzey Grubu Karagahı'na gidişi, daha sonra -Anafartalar Grubu cephesine ait- Conkbayırı'nı gezdikten sonra Gelibolu'da 5.Ordu karargahı'na dönüşü (Enver Paşa, bu inceleme gezisinde Anafartalar Grubu Karargahı'na uğramamıştır.)

27 Eylül 1915:
Mustafa Kemal'in, 5.Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders'e Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndan affını isteyen yazısı :"...Geçenlerde Ekselansları Başkomutan, Kuzey, Güney ve Asya Gruplarını ziyaretiyle gereği gibi onurlandırmıştır; ancak Anafartalar Grubu'nun varlığını tanımak istememekle, bizi ziyaretinin onurundan mahrum kılmıştır. ...Ekselansları Başkomutan'ın şahsıma karşı beslediği duygular böylece bilinirken, orduda aynı koşullar altında hizmet vermem benim için imkansızdır. Siz Ekselanslarından beni şu andan itibaren Grup Komutanlığı'ndan istifa etmiş sayma ve şahsımla ilgili daha sonraki işlemleri tayin etme lütfunda bulunmanızı rica etmek onurunu taşımaktayım."

30 Eylül 1915:
5.Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders'in Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya Mustafa Kemal'in Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndan affını isteyen deilekçe vermiş olduğunu, ancak kabul edilmemesini isteyen yazısı :"...Bu dilekçeyi destekleyemem. Çünkü Mustafa Kemal Bey'i vatanın bu büyük savaşta hizmetlerine muhakkak surette muhtaç olduğu, çok müstesna kabiliyetli, yetkili ve cesur bir subay olarak tanıdım ve takdir ettim. ...Şimdilik ilişikte takdim etmediğim ayrılma dilekçesini, Ekselanslarınızın, güvenini belirtmek suretiyle reddetmek lütfunda bulunmalarını rica ediyorum."

11 Ekim 1915:
Gelibolu Yarımadası'nın İtilaf Devletleri'nce boşaltılmasının ilk kez söz konusu oluşu

17 Ekim 1915:
Çanakkale bölgesinde General Hamilton'un komutayı General Birdwood'a devrederek cepheden ayrılışı.

26 Ekim 1915:
Mustafa Kemal'in, Başkomutanlık Vekaleti'nce 9.,11.ve 12.Tümenlerin birleşmesinden oluşacak 16.Kolordu komutanlığına atanması ve Kolordu Komutanı yetkisiyle "Anafartalar Grubu'nu yönetmekle görevlendirilmesi.

30 Ekim 1915:
Turquoise isimli Fransız denizaltı gemisinin esir edilmesi.

31 Ekim 1915:
Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın, beraberinde Ahmet İzzet Paşa, Yarbay Feldmann ve Başyaver Kazım (Orbay) Bey olmak üzere Anafartalar Grubu Karargahı'nı ziyareti, Atatürk'le görüşmesi, daha sonra at üzerinde İsmailoğlu Tepesi'ne gidilmesi.

3 Kasım 1915:
İstanbul'dan Gelibolu'ya gelen Ayan ve Mebusan Heyeti'nin Anafartalar Grubu karargahı'na giderek Mustafa Kemal'i ziyareti ve beraber cepheyi gezmeleri.

6 Kasım 1915:
Çanakkale'den geçerek Marmara'ya girmiş olan E-20 İngiliz denizaltı gemisinin esir edilmesi.

7 Kasım 1915:
İngiliz Harp Kabinesi'nin Çanakkale'yi boşaltma kararı.

10 Kasım 1915:
Fransız denizaltı gemisi Turquoise'a Enver Paşa'nın katıldığı bir törenle "Müstecip Onbaşı" adının verilmesi.

5 Aralık 1915:
Mareşal Liman von Sanders'in Anafartalar Grubu Karargahı'na gelişi ve Mustafa Kemal'e, beraberinde getirdiği hava değişimi izin yazısını vermesi.

6 Aralık 1915:
İtilaf Güçlerinin Gelibolu Yarımadası'nı boşaltma hazırlıkları.

8 Aralık 1915:
Fethi (Okyar), Dr.Bahattin Şakir ve Dr.Tevfik Rüştü (Aras) Bey'lerin akşam Atatürk'ün misafiri olarak Anafartalar Grubu Karargahı'na gelişleri. Atatürk'ün aldığı hava değişimi izni üzerine Anafartalar Grubu Komutan Vekilliğine atanan Fevzi (Çakmak) Paşa'nın Anafartalar Grubu Karargahı'na gelişi.

10 Aralık 1915:
Atatürk'ün -beraberinde misafirleri Fethi (Okyar), Bahattin Şakir ve Tevfik Rüştü (Aras) Bey'ler olmak üzere- Çanakkale'den İstanbul'a hareketi. (Atatürk İstanbul'a dönüşünü takiben Çanakkale'den izinli olarak ayrılış sebebini Salih (Bozok) Bey'e şöyle anlatmıştır :"Ben düşmanın çekileceğini anladığım için bir taarruz yapılmasını teklif etmiştim. Fakat benim bu teklifimi kabul etmediler. Bundan dolayı canım sıkıldı. Çok da yorgun olduğum için izin alarak İstanbul'a geldim. Eğer ben orada iken düşman şimdiki gibi çekilmiş olsaydı, herhalde daha çok sıkılacaktım. Burada bulunmaklığım benim için bir talih eseridir.)

11 Aralık 1915:
Mustafa Kemal'in Çanakkale'den İstanbul'a gelişi

19-20 Aralık 1915:
İtilaf Güçlerinin, işgal ettikleri siperleri boşaltarak gece Anafartalar, Arıburnu bölgesinden gizli olarak çekilmeleri (Bu bölgedeki boşaltma son günlerde mevcut sisten de yararlanılarak gizli olarak yapılmakta idi. Ancak birlik ve malzemelerin büyük kısmını kapsayan boşaltma bu gece gerçekleştirilmiştir. İngilizler 8/9 Ocak 1916 gecesi de Seddülbahir bölgesinden çekilmişlerdir.)

8-9 Ocak 1916:
Müttefiklerin Seddülbahir'i boşaltmaları

9 Ocak 1916:
5.Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders'in -İngilizlerin Gelibolu yarımadasından çekilip gitmeleri üzerine- sabah 8.45'de Alçıtepe'den Başkomutanlık Vekaleti'ne telgrafı :"Tanrı'ya şükür Gelibolu yarımadası tamamen düşmandan temizlenmiştir. Diğer ayrıntılar ayrıca sunulacaktır."

18 Ocak 1916:
5.Ordu Karargahı'nın, Müttefiklerin Gelibolu yarımadasını boşaltmaları üzerine Çanakkale'den Lüleburgaz'a alınması.

1 Şubat 1916:
Atatürk'e Anafartalar Grubu Komutanlığı döneminde gösterdiği üstün başarıları nedeniyle "İkinci Rütbe'den Osmani Nişanı" verilmesi.

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Çanakkale Zaferi hakkında genel bilgi
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.
Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzil­li bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlar­dı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan­mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildir­di.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atış­larıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«insan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun­ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla­mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralan­dı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıp­lar vererek : Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :
- Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
- «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Havranlı Seyit Onbaşıyı Bilirmisiniz?
Havran, Marmara Bölgesi?nin Güney Marmara Bölgesi içinde Balıkesir İline bağlı bir ilçedir.
Doğusu İvrindi ilçesi, Batısı Edremit ve Burhaniye ilçeleri, Kuzeyi Yenice İlçesi ve Güneyi Burhaniye ve İvrindi ilçeleri ile çevrelenmiştir. Deniz seviyesinden yüksekliği 33 metredir.
Osmanlı belgelerinde Havran bölgesi; ?Viraneli? şeklinde geçer. Daha sonraları onarılarak güzelleştirilen şehre ?Huriler Diyarı? anlamına gelen Havran ismi verilmiştir.

İlçede zeytinlikler geniş alana yayılır. Ayrıca pamuk, baklagil ve tahıl tarımı da yapılmaktadır. Arıcılık ile Meyvecilik özellikle nar, erik, incir ve narenciye yetiştiriciliği ile sebzecilik oldukça gelişmiştir.

Bu yazımızda Havran; coğrafi bakımdan ve tarihi bakımdan nedir, ne değildir araştırma yapacak değiliz. Bizi ilgilendiren ve yazmamıza ilham kaynağı olan; içinden yetişmiş kahramanlardan Seyit.

Kimdir bu Seyit?

Kısaca şöyle sıralayabiliriz kim olduğunu.
Yağmur gibi kurşunların, bombaların ve şarapnellerin altında ?ölürsem şehit, kalırsam gazi? olurum duygusuyla Bedr'in aslanları gibi dövüşen er kişidir Seyit.

276 kiloluk üç adet mermiyi her defasında ?Ya Allah Bismillah? diyerek topun namlusuna süren kişidir Seyit.

Şairin ?Kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem ne bela? dediği düşman sürülerinin zırhlılarını parçalayıp durduran; durdurmakla kalmayıp savaşın kaderini de değiştiren kişidir Seyit.

Savaş sonrası kumandanlarından hiçbir para, altın gibi ödülleri kabul etmeyen; fakat bu başarısından dolayı Onbaşı rütbesi verilen kişidir Seyit.

Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa Kemal?in Edremit?i ziyareti sırasında arayıp sorduğu, kendi memleketinde Kaymakam dâhil kimsenin bilmediği kişidir Seyit.

Böyle bir kahramanın ayağına gelmekten yüksünmezken Mustafa Kemal; Kaymakam tarafından, önce kılığı beğenilmeyip, traş ettirilip takım elbise giydirildikten sonra huzura çıkarılan kişidir Seyit.

Mustafa Kemal?in ?Sen kumandanlarından hiçbir para, altın gibi ödüller kabul etmemişsin, varlıklı da değilsin, sana maaş bağlatalım ne dersin?? sorusuna, ?Memleketimize kırk yılın başı bir iş, bir hizmet yaptıysak, hemen ödül, maaş mı olurmuş? diyecek kadar vatanını karşılıksız seven kişidir Seyit.

İsterseniz ?Huriler diyarı? anlamına gelen Havranın; bu yiğit, gözü tok, kahraman Onbaşısını bir de dizelerde görelim, ne dersiniz?


HAVRANLI SEYİT

Çanakkale sırtlarına
Yol oldu Havranlı Seyit
Kınalı evlatlarına
Kol oldu Havranlı Seyit

Tütmez baca, yanmaz ocak
Dert bir değil kucacak kucak
Zor anlarda tutunacak
El oldu Havranlı Seyit

Dayan bire koçum dayan
Yol almaz yerinde sayan
Kutsal mermiyi sırtlayan
Bel oldu Havranlı Seyit

Vatan aşkını bir bilsen
Şehit olmak istersin sen
Kasırga misali esen
Yol oldu Havranlı Seyit

Bil ki olmaz savaş kansız
Mehmetler dururken cansız
Geçit vermeyen amansız
Sel oldu Havranlı Seyit

Candan iste derken Kur?an
Ziyandadır bence duran
İhlâsla Hakka yalvaran
Dil oldu Havranlı Seyit.
HALİL MANUŞ

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Mustafa Kemal Atatürk'ün Bomba Sırtı Hatırası
1. Dünya Savaşı içinde yer alan ve 1915'te meydana gelen Çanakkale Savaşları, tarihin kaderini değiştiren, Türk'ün şan ve şerefini göklere eriştiren, vatana sevgi duygusunu geliştiren, iman gücünü bayraklaştıran ve orada savaşanları kutsallaştırıp kahramanlaştıran bir destandır.
Atatürk, işte bu zor ve dehşetli manzaradan bir kesit olan " Bomba Sırtı" hadisesini şöyle anlatıyor:
" Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 m. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiç biri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların üzerine gidiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrik edilecek bir örnektir.
Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale Muharebeleri'ni kazandıran bu yüksek ruhtur."

* Zafer, «zafer benimdir» diyebilenindir.
* Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.
* Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür.
* Zafer, barışın en kısa yoludur.

Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.

ATATÜRK
3 Mayıs 1915 / Arıburnu

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

VATANI SEVMEK... AMA NASIL?
-Vatanı seviyor musun? diye sormaya gör.
Mangalda kül bırakmaz, hatta senin sevmene bile tahammül edemez. Vatanı sevmek onun tekelindedir sanki.
-Peki, vatanı sevmenin göstergesi nedir?
-Vatan üzerine şarkılar yapıp vatani görev denilince kaçmak mıdır?
-Vatani görev sadece durumu iyi olmayan, sırtını dayadığı dayısı olmayan vatan evlatlarına mı has bir görevdir?
-Birde vatanı sevmenin karşılığı ne olmalıdır?

Bu ve buna benzer çok soru sorulabilir elbette.
Hani bazı duygular vardır anlatılmaz, yaşanır.
Yıllardır vatan sevgisini en kutsal sevgi olarak yüreğimde yaşatır dururdum ama bir kere olsun bu cennet vatanı bize emanet eden şehitlerimizin kanları ile yoğrulan ?Geçilmez? dediğimiz Çanakkale?yi görme fırsatım olmamıştı. 2009 Temmuz ayında içimde kalan bu ukde sonunda güzel bir gezi ile gerçekleşti. Gezi boyunca rehberlerimizin Çanakkale savaşları hakkında verdikleri bilgiler, yıllardır ders kitaplarında okuduğum ve birçok tarih kitaplarındaki Çanakkale savaşlarına hiç benzemiyordu. Yıllarca anlatılanlar ve yazılanlar çok soğuk ve sıradan gibi geliyor, pek ilgi uyandırmıyordu. Oysa ki rehberlerin anlattığı Çanakkale savaşları ve savaş ortamı o kadar ilgi çekiyordu ki pür dikkat bir kelimesini dahi kaçırmamak için kelimenin tam anlamıyla nefeslerimizi tutmuştuk. Sıra hepimizin bildiği Seyit Onbaşıya gelmişti. Hani o 276 kg.lık üç adet mermiyi her defasında ?Ya Allah Bismillah? diyerek topun namlusuna süren, bu işlemi yaparken her defasında üç basamaklı metal bir merdivenden çıkan, üçüncü atışta İngilizlerin ?Ocean? zırhlısının dümenini parçalayan, dümeni kırılan ?Ocean?ın Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlara çarparak havaya uçtuğu ve bu olayla Çanakkale savaşının seyrini değiştiren Seyit Onbaşı. Rehberimiz anlatıyor biz dinliyor, anlattıkça sanki o anı yaşıyor ve Seyit Onbaşının büyüklüğü karşısında acizliğimizden sadece ağlıyorduk. Bakın savaş sonrası köyüne dönen Seyit onbaşı neler yaşamış rehberin anlattıklarına kulak verelim.

?-Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa Kemal?in Edremit?i ziyareti sırasında Seyit Onbaşıyı sorar ve Kaymakam dahil kimse bilmez, Kaymakam Seyit Onbaşı?yı Mustafa Kemal?in huzuruna çıkarmadan önce kılığını beğenmeyip, tıraş ettirip takım elbise giydirir, bu olayın farkına varan Mustafa Kemal derinden yaralanır, Kaymakam dahil orada bulunan herkesi azarlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçer.
BüyükGazi:
?Koca Seyit isimli topçu onbaşı sen misin evlat?
Koca Seyit:
?Benim Gumandanım!
?Tek başına nasıl kaldırabildin koca gülleyi?
?İşte Allah?ın izniyle oluverdi gumandanım. Sankim gülle ıfacık tefecik bir çam yarması gibi geliverdi.
?Peki asker, sen kumandanlarından hiçbir para, altın gibi ödüller kabul etmemişsin, varlıklı da değilsin, sana maaş bağlatalım ne dersin?
? Memleketimize kırk yılın başı bi iş, bi hizmet yaptıysak, hemen ödül, maaş mı olurmuş. (Pazularını göstererek) Allah?a hamd olsun ki kolum kuvvetim yerindedir, çalışır kazanırım. Bu halde iken bizim o maaşı almamız bize helal olmaz paşam!... En büyük mükafatı siz verdiniz. Beni yanınıza çağırıp, fincan gayve sunmanız benim için en büyük mükafattır, gumandanım!
?Asker gülleyi kaldırdığın gibi beni de kucaklayıp kaldırabilir misin? Söyle asker, çekinmeden söyle, kaldırabilir misin?
Koca Seyit biraz durakladıktan sonra, Atatürk?ün yüzüne anlamlı şekilde bakıp, sorusunu yanıtlar:
?Hayır gumandanım.
?Niye, ben koca gülleden daha ağır mıyım sanki?
?Gülle başka, siz gene başka gumandanım. Sizi ben del kimsecikler galdıramaz. Çünküm sizin büyüklüğünüz, ağırlığınız gülleyle ölçülemez, gumandanım!
Koca Seyit?in bu cevabı Atatürk?ü fazlasıyla memnun eder. Kahramanı saygılı, yiğit ve güvenilir bulur. Atatürk?ün aklına bir soru yöneltmek gelir:
?Sanıyorum eski bir askersin. Askerlikten bıktın mı, terhis olup da evine döndükten sonra bu ocağa seni yeniden çağırsalar severek, isteyerek, gönlünce yine koşar gelir misin?
Koca Seyit hiç düşünmeden:
?Tabey gelirim gumandanım. Değil dokuz sene onsekiz sene de yapsam ekserlimi sizin gibi gomutanlar haydin ekser ocana gelin dedi miydi tabeyke hemen gene koşup gelirim, cevabını verir.?

Yazıma "Vatanı sevmek... Ama nasıl?" diye soru sorarak başlık atmış ve devam etmiştim. Sizi bilmem de dostlar ben sorunun cevabını Seyit Onbaşı için gözyaşı akıtırken buldum. Bize bu cennet vatanı kanları ve canları ile armağan eden aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunarım.

HALİL MANUŞ
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Bu Vatan Kimin?

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...

Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...

Gökyay?ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir...

Orhan Şaik GÖKYAY

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Çanakkale?de Bulunan Türk Şehitlik ve Anıtları:

18 Mart 1915 Yazısı
57. Alay Şehitliği ve Anıtı
Akbaş Şehitliği ve Mezarı
Alçıtepe Garnizon Anıtı
Alman Hemşire Erika?nın Mezarı
Anafartalar Köy Mezarı Şehitlikleri
Asteğmen Halit Efendi Mezarı
Atatürk Anıtı
Barbaros Deniz Şehitleri Anıtı
Binbaşı Çırpanlı Ali Zeynel Abidin Mezarı
Büyükkemikli Anıtı
Conkbayırı Anıtları
Conkbayırı Mehmetçik Anıtı
Çamburnu Balkan Harbi Şehitler Anıtı
Çamtekke Şehitliği
Çanakkale Şehitleri Anıtı
Çanakkale Şehitliği
Damakçılık Bayırı Anıtı
Dur Yolcu Yazısı
Eceabat Yüzbaşı Şehitliği
Er Halil İbrahim Mezarı
Erenköy Şehitliği
Gözetleme Tepe Şehitliği ve Anıtı
Hamidiye Şehitliği ve Anıtı
Hasan Mevsuf Şehitliği ve Anıtı
Hastane Bayırı Şehitliği
Havuzlar Şehitliği ve Anıtı
İlk Şehitler Anıtı
İsimsiz Topçu Şehitliği
İsimsiz Topçu Yüzbaşı Şehitliği
İstihkam Yüzbaşısı Tahir Bey Anıtı
Kabatepe Arıburnu Sahil Anıtı
Kabatepe Tanıtma Merkezi Anıtı
Kanlısırt Anıtı
Kemalyeri Anıtı
Kireçtepe Jandarma Anıtı ve Şehitliği
Kumkale İntepe Batarya Şehitliği
Küçük Arıburnu Anıtı
Mareşal Fevzi Çakmak Anıtı
Mecidiye Şehitliği ve Anıtı
Mehmet Çavuş Anıtı
Mehmetçiğe Derin Saygı Anıtı
Mesudiye Tabya Anıtı
Müftü Efendi?nin Mezarı
Mülazım Üsteğmen Mustafa Efendi?nin Mezarı
Onbaşı Seyit Anıtı
Sargıyeri Anıtı ve Şehitliği
Seddülbahir Cephanelik Şehitliği
Sonok Anıtı ve Şehitliği
Suyatağı Anıtı
Talat Göktepe Anıtı
Topçu Üstğm. Hasan Tahsin Mezarı
Turgut Reis Anıtı
Türk Askerlerine Saygı Anıtı
Üsteğmen Nazif Çakmak Anıtı
Üsteğmen Rıza Efendi?nin Mezarı
Yahya Çavuş Şehitlik ve Anıtı
Yalova Köy Mezarlığı Şehitlikleri
Yarbay H. Avni Bey?in Mezarı
Yarbay Halit Bey Mezarı
Yarbay Hasan Bey Mezarı
Yarbay Ziya Bey Mezarı
Yusufçuktepe Anıtı
Yüzbaşı Mehmet Şehitliği
Zığındere Nuri Yamut Anıtı

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

Çanakkale Savaşı?nın kaderini değiştirdi

Liman Paşa, Anzakları yanlış yerde bekledi
History Channel?da yayınlanan bir belgesele göre Çanakkale Savaşı sırasında Anzakları ?yanlış yerde? bekleyen Liman Von Sanders Paşa?yı, 17 Nisan 1915?te karaya oturan bir denizaltıdan çıkan İngiliz casus yanıltmış.
Savaş, çıkarma noktasını doğru tahmin eden Mustafa Kemal?in kritik müdahalesiyle kazanılmıştı.

Çanakkale Boğazı?nı İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan dünyanın en güçlü donanmasıyla geçmeye çalışan İtilaf devletleri, 18 Mart 1915?te Türklerin olağanüstü savunması sonucu üç zırhlılarını kaybedince bundan vazgeçtiler.
Nisanda karaya çıkarma yapma kararı verdiler.

50-60 bin Osmanlı askeri
Çanakkale cephesini koruyan 5. Ordu?nun başında, Osmanlı İmparatorluğu ile müttefik olan Almanya?dan General Liman Von Sanders vardı. Liman Paşa?nın komutasında 50-60 bin kadar Osmanlı askeri bulunuyordu.

80-90 bin İtilaf askeri
İngiltere?nin Avustralya ve Yeni Zelanda (Anzak) gibi sömürgelerinden getirdiği askerlerle takviye ettiği çıkarma birlikleri ise 80-90 bin kişiydi.
Bu yüzden Liman Paşa'nın çıkarmada ?ağırlık noktasını? önceden iyi tahmin etmesi gerekiyordu.
80 km?lik kıyı şeridinde çıkarma yapılabilecek çok sayıda kumsal vardı.

Liman Paşa 'Saros' dedi ama...
Liman Paşa, düşmanın Saros Körfezi?ne çıkarma yapacağını düşünüyordu.
19. Tümen?in başındaki Yarbay Mustafa Kemal ise düşmanın kendi bulunduğu Conkbayırı yakınlarında, Arıburnu ve Kabatepe?ye çıkarma yapacağı görüşündeydi.
Mustafa Kemal haklı çıktı. Hatta düşmanın ilk avcı kollarının 261 rakımlı tepeye yaklaştığını, Mustafa Kemal bizzat keşfetti.

Mustafa Kemal Conkbayırı'nda karşıladı
Mustafa Kemal?in çıkarmanın ilk günü olan 25 Nisan sabahı Conkbayırı?nda mühimmatsız kalan askerlerine ?ölmeyi emrederek? süngülerle yaptırdığı karşı taarruz sayesinde Anzak askerlerini durdurması, Çanakkale Savaşı?nın kaderini değiştirdi.
Peki, Liman Paşa neden Saros?u savunmakta ısrar etmişti?

History Channel'da yeni belgesel
Bu sorunun yanıtı, geçen hafta History Channel?da yayınlanan, Wain Fimeri?nin yönettiği yeni bir belgeselle ortaya çıktı.
Belgesel, Hugh Dolan?ın 2010 tarihli ?Yukarıdan Gelibolu? adlı kitabının, pek bilinmeyen bir bölümünden uyarlandı.

Denizaltı karaya oturunca
Belgesel, o dönem İngiltere?nin Çanakkale Konsolosluğu?nda konsolos yardımcısı olarak görev yapan Clarence Palmer?a odaklanıyor.
Türk savunması 18 Mart?ta ?deniz savaşını? kazanınca, İngilizler mayınlanmış Çanakkale sularına bir denizaltı göndermişti.
Bu denizaltı 17 Nisan?da karaya oturdu. Türk askerlerinin esir aldığı mürettebattaki üniformasız tek kişi Palmer?dı.

Çıkarma planını Türklere verdi
Palmer aslen bir ajandı. İyi Türkçe biliyordu. Belgeseldeki ifadeyle, James Bond?u andırıyordu.
Yıllardır ?balığa? veya ?pikniğe? gittiğini söyleyip Çanakkale?deki Türk savunma hatlarının haritasını çıkarmıştı.
Savaş çıkınca İngiltere?ye kaçmış, ordusuna kılavuzluk etmek için denizaltıyla geri dönmüştü.
Kendisini esir eden Türk askerleri ?idam edilebileceğinden? bahsedince, ?İngilizlerin çıkarma yapacakları yerleri size gösterebilirim? diyerek paçayı kurtardı.

Liman Paşa inandı, Mustafa Kemal savundu
Belgeseldeki iddiaya göre Palmer tüm çıkarma planlarını Türk tarafına verdi.
Aslında hâlâ ülkesine bağlıydı.
Zira iddiasına göre çıkarma Saros Körfezi?ne yapılacaktı.
Liman von Sanders işte bu ?istihbarata? inanıp birliklerini Saros?ta tuttu.
Sonuçta belki de Palmer?ın yanıltması yüzünden Türkler, İtilaf devletlerini Arıburnu kumsallarında değil, ancak yarımadanın iç kesimlerindeki tepelerde durdurabildi.

Madalya bile aldı
Palmer?ın verdiği yanlış bilgi iki tarafın da kayıplarının artmasına, savaşın uzamasına neden olsa da, İngiliz ajan-diplomat savaş sonrası Türkiye?deki esir kampından salıverildi, hatta hayatını kaybettiği 1936?ya kadar İngiliz Dışişleri?nde görev yapmayı sürdürdü.
Denizaltı görevi sayesinde madalya bile aldı.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ TOKAT YOLLARI TAŞLI TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ

MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM!

Bilmeyenimiz yoktur hey onbeşli türküsünü...

... Tokat yolları taşlı?Onbeşliler geliyor,yarimin gözü yaşlı...

Çoğumuz bu türküyü duyduğunda kalkıp oynarlar,bu neşeli sanılan türkü de göbek atarlar?benimse her kulağıma çalan onbeşli türküsünde içimin bir yanı sızlar..

bilinmesi gereken şudur ki; o türkünün aslında acı bir hikayesi vardır..

bu türkü Çanakkale savaşı sırasında askerlik çağına girmiş fakat askere alnacak kimse kalmaması üzerine Hicri 1315/miladi 1899 doğumluların 16,5 YAŞINDA ASKERE ALINMALARI ÜZERİNE YAKILMIŞ BİR TÜRKÜDÜR. BU ŞARKI,BU VATAN İÇİN ŞEHİT OLMUŞ YAVRULARI ANLATIR...

göbek atmak yerine,saygı duymak gerekli aksine..

Durup düşünmek bir nebze..

onların seçenekleri yoktu?

tek amaçları vardı?

onlar dönmemek için gittiler,

Dönmediler....!

İşte size Onbeşli türküsünün hikayesi:

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye

Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşmasına ve İngiliz generali Aspinall-Oglander'in 'Gelibolu'daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir, tespitinde ifadesini bulan -gerçekten de İngilizler şehit olan gençlerimizi, 'çiçeğin tomurcuğu' ve 'vakti gelmeden solan gül goncası'na benzetiyorlardı- koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.

O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale'ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.

O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.

Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine göndermeye gayret etmişti.

Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar, nüfusun tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine nüfusu çoğaltmak üzere gönderilmişlerdi.

Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletlerinin Nisan 1915'ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hâsıl olunca Sultan V. Mehmed Reşad 14 Mayıs 1331'de (27 Mayıs 1915) bir irade (emir) yayınlayarak, yukarıda sözünü ettiğimiz Askeri Mükellefiyet Kanunu'nda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.

Sultan Reşad, yayınladığı iradede, Mükellefiyet Kanunu'nun 42. Maddesine ek olarak hazırlanan 'kâtib-i sultaniye 10. sınıf müdaviminine mütedair (devam edenlere dair) 'başlıklı fıkra hakkında şöyle geçici bir düzenleme yapma yoluna gitmişti:

Madde 1: Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatinin (geçici kanununun) 42. Maddesindeki fıkra atiye (geleceğe) tezyil (ertelenmiş) olunmuştur. Muayene-i intihaiye esnasında (muayene sonucunda) mekatib-i sultaniyenin (sultani mekteplerinin) onuncu sınıflarında bulunanlar da hizmet-i makzura (zikri edilen hizmet) hakkına nail olacaktır.

Sultan V. Mehmed Reşad'ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 1314 (1896) doğumluların (yani 19 yaşındakilerin) henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1315 (1897) doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.

Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya'nın, tahsilleri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silâhaltına koşacaklardı.

Ekseriyeti 15 ila 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye katılımları anısına Anadolu'da yakılan meşhur 'Hey Onbeşli Onbeşli' adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır. Burada sözü edilen '15'liler' 1315 doğumlulardır.

Yani 1 Haziran 1897 ile 22 Mayıs 1898 arasında doğan ve tam 18 yaşını doldurmuş olan gençlerdi. Türküde, bu 1315'li gençlerden şöyle bahsediliyordu:

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ÇANAKKALE SAVAŞINDA KESKİN NİŞANCI KADINLARIMIZ OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ ?

Çanakkale Savaşları?nın henüz araştırılmayı bekleyen bir çok siyasal, sosyal ve askeri yönünün daha olduğu bir gerçek.
Örneğin; bu savaşların bizde belki de hiç bilinmeyen bir diğer yönü, Çanakkale?de bazı Türk kadın savaşçılarının DA çarpıştıklarıdır.

Konuyla ilgili ilk belgesel bilgilere Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzac askerlerinin Çanakkale?de siperlerde
yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. Örneğin, The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır.

?Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir:

?? Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk . kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu.
Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu AMA gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker
tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun . vardı?
Bu savaş korkunç?
Arşivlerde aynı konuyu dile getiren birkaç mektup ve günlük daha bulunmaktadır.

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=349890821811499&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&relevant_count=1&ref=nf
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
Çanakkale Cephesinde Esir Türk Askerleri

"Taktik propagandanın hedeflerinden biri askerin içinde bulunduğu istismara müsait maddi ve psikolojik durumlardır. Askerin giyimi, kuşamı, yiyecek ve içecekleri kısaca imkânsızlıkları hatırlatılarak morallerinin bozulması sağlanmaya çalışılır. Bunu yaparken de düşman tarafına esir düşenlere yapılan iyi muamele, onlara sunulan imkânlar anlatılır. Çoğu zaman fotoğraflarla da desteklenen bu broşür ve beyannamelerin imkânsızlıklar içinde yüzen karşı taraf askerleri üzerinde olumsuz tesirler yapacağı muhakkaktır."

Yrd. Doç. Dr. Hamit Pehlivanlı
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 21, Cilt: VII, Temmuz 1991

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=361761637291084&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&relevant_count=1&ref=nf

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org