Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Figen Mete Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
Tarihe dair pek bilinmeyen bazı olaylar
30.06.2013
Figen METE
Okunma Sayısı : 6241
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

Atatürk'ün Katli İçin 6000 Altın

Erzurum valisi Kurmay Albay Ali Galip, daha önce Mustafa Kemal Atatürk?e verdiği milli mücadele ruhuna karşı çabalara girişmeme sözünü çiğneyerek bağımsız br kürt devleti kurmak için İngiliz Binbaşısı ünlü casus C.E Nobel?i ve yine İngiliz himayesinde kurulmuş Kürt Teali Cemiyeti temsilcilerini de yanına alarak, çevreden topladığı aşiret kuvvetleriyle Sivas?ı basıp Mustafa Kemal Atatürk?ü tutuklamak ve kongrenin toplanmasını önlemek için Malatya?ya doğru yola çıkmıştı. Emekli subay Ali galip direnişin liderini öldürmek için İngilizlerden altı bin altın almıştı. Daha sonra Kılıç Ali başkanlığında yapılan bir baskında suikast antlaşması ve altı bin altın ile makbuzu bulundu. Makbuzda şöyle yazıyordu:
?Mustafa Kemal ve avenesinin yakalanıp katledilmesi karşılığı altı bin altın alınmıştır.?

Senedin altında Ali Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil Rami?nin imzaları vardı. Malatya?daki bu baskının kahramanı Kılıç Ali, belgeleri ve altını alarak Sivas?a Mustafa Kemal?in yanına döndü. Bu servet Ulusal Kurtuluş mücadelesinin adeta sermayesi olacaktı. Paşa paranın miktarını duyunca, gülerek şunları söyledi:
?Bu çok büyük para. Bizimkilere birden söyleme. Yüreklerine iner.?
AKINCI TÜRK /ALINTI

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Atatürk'e Karşı Olanlara Soruyorum

ATATÜRK 1911'de Yüzbaşı, 30 yaşında Tabur Komutanı, Trablusgarp'ta İtalyanlara karşı savaştı.

30 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1915'te Yarbay, 34 yaşında Tümen Komutanı, Çanakkale'de İngilizlerle savaştı

34 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1916'da General, 35 yaşında Kolordu Komutanı, Muş, Bitlis ve Van bölgelerini Rus'lardan temizledi.

35 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1917'de Korgeneral, 36 Yaşında Ordu Komutanı, Filistin cephesinde ordularıyla İngilizlere karşı savaşarak, Halep'in kuzeyinde,

Şimdiki Misak-i milli hududuna kadar geri çekildi. Bu savaşlarda

Araplar düşmanla beraberdi.

36 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1919'da 38 yaşında düşman işgali altındaki İstanbul'dan Samsun'a geçti.

Amasya mülakatı, Erzurum ve Sivas kongrelerini yaptı. ANKARA'ya geldi.

1920'de 39 yaşında. Türkiye Büyük Millet Meclisini kurdu. Meclis Başkanı seçildi.

38 ve 39 yaşlarında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1920'de 40 yaşında.

TBMM'nin isteği üzerine Atatürk'e Başkomutan görevi verildi. Sakarya'ya kadar ilerleyip taarruza gecen Yunan ordusuna karşı savaştı. Düşmanın taarruz ümidini kırdı.

40 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1922'de Mareşal.

41 yaşında Başkomutan olarak Yunan ordusuna taarruz etti. Dumlupınar Meydan savaşında düşmanı yendi. Bütün Anadolu toprakları düşmandan temizlendi.

41 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1923'te 42 yaşında Türkiye Cumhuriyetini kurdu.

42 yaşında sen ne yaptın?

ATATÜRK 1924'ten 1928'e kadar, Cumhurbaşkani olarak 47 yaşına kadar süren dönemde DEVRIMLERI yaptı.

43 yaşından 47 yaşına kadar sen ne yaptın? ?

Atatürk'ü sevmeyenler siz ne yaptınız

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Fahri Korutürk

Bir Cumhurbaşkanı... hey gidi günler.... heyyy...
Cumhurbaşkanlığını tek şartla kabul etmişti. ?Iki parti benim adımda anlaşma sağlar ve tek turda seçilirsem. İkinci tur yapılırsa adaylıktan hemen çekilirim.? Dediği gibi de oldu. Adından başka serveti olmayan insanların ilkeli davranışını sergilemişti.

Ali Baransel, Cumhurbaşkanı Korutürk'ün odasına bir imza için girdiğinde yanında Dış İşleri bakanı Ihsan Sabri Çağlayangil vardır. Biraz sonra çalan telefonu ?Sizi arıyorlarmış, Sayın Çağlayangil? diyerek uzatır. Çağlayangil telefonda konuşurken üzgün ve tedirgin bir şekilde renkten renge girer, ağzından, ?Vah vah çok üzüldüm, efendim başka bir hal yolu bulunamaz mı, yeni bir imtihan hakkı tanınamaz mı? ? sözleri dökülür. Sonunda karşıdan bir umut işareti almış olarak, rahatlar ve telefonu kapatır. Korutürk'ün meraklı bakışları karşısında durumu açıklar:
-?Sayın Cumhurbaşkanım, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı'ydı. Oğlunuz Salâh maalesef giriş sınavlarında başarılı olamamış. Ancak zatıaliniz uygun görürlerse, bir formül bulup, bu işi halledecekler.?
Bu sözler üzerine Korutürk'ün cevabi sert ve kesin olur:
-?Sayın Çağlayangil, devleti yönetenler hayatının her anının hesabını verebilmeli, bütün tutum ve davranışlarıyla da vatandaşlara örnek olmalıdırlar. Salâh bir yıl sonraki imtihana daha iyi hazırlansın, üzülmeyin ne yapalım? ?
Korutürk kontenjan senatörü iken, yine oğul Salâh geometri dersindeki basarisizliği nedeniyle Deniz Lisesi'nde iki yıl üst üste kalınca da zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu, Fahri Korutürk'e gelir ve;
-?Biz böyle insanlar mesleğe girsin diye uğraşıyoruz. Ama okula girmiş, basarili bir örgenciyi çıkarmak durumunda kalmışlar. Olmaması gereken bir şey. Salâh?ın sınav kâğıdının bir kere daha okunmasını istiyoruz. Bunun için bir dilekçe verseniz? der. Ancak Fahri Korutürk, Deniz Kuvvetleri Komutanına;
-?Ben böyle şeyler yapmam! Hiç bir zaman böyle bir şey düşünmedim. Bizim arkadaşlarımızdan Namık Taçkın vardı. Oğlu Erkut Taçkın (müzisyen) da böyle bir sebepten okuldan çıkarıldı. Namık bana geldiği zaman, kurallar nasılsa onun dışına çıkamayacağımızı söylediğimi hatırlıyorum. Şimdi bir arkadaşıma, bir meslektaşıma bunu söyleyip de sonra kendim böyle bir şey yapabilir miyim? Neyse tazminat tutarı veririz, başka yerde okur.?
Okulun iki yıllık tazminat tutarını öder ve üzüntüden kahrolan oğlunu, ?Üzülme. Bunlar çok normal şeyler. Başka imkânların da var,? diye teselli eder.

Askerden döndükten sonra Dışişleri Bakanlığına giren diğer oğul Osman Korutürk NATO dairesinde, arkadaşı Çetiner Karahan Ekonomik İşlerde çalışmaktadır. Bir akşam iş çıkışı arabası tamirde olduğundan Osman Korutürk arkadaşı Çetiner Karahan'a ?Beni eve atabilir misin? ? diye sorar. Arkadaşı da ?Tabii abi? der ?Sen nerede oturuyorsun? ? Osman Korutürk, ?Çankaya'da? deyince, ?Ayip ettin, zaten ben de orada oturuyorum? karşılığını verir. Arabaya binip bulvardan yukarı doğru çıkarlar. Cumhurbaşkanlığı Konutu'nun bulunduğu kavşağa gelince, Çetiner Karahan'la Osman Korutürk arasında şöyle bir diyalog geçer;
-?Sağa mı sapayım, sola mı? ?
-?Doğru gir.?
-?Dalga mı geçiyorsun oğlum, orası Cumhurbaşkanlığı.?
-?Tamam, işte beni kapıda bırak, ben oradan yürüyerek giderim.?
-?Nereye yürüyeceksin? ?
-?Ben orada oturuyorum.?
Bu olay yaşandığında Osman Korutürk ve Çetiner Karahan iki yıllık iş arkadaşıdır. Karahan arkadaşının soyadını bilmekte ama bunun, Cumhurbaşkanı?nın soyadıyla bir benzerlik olduğunu sanmaktadır.

Köşke yeni bir özel kalem müdürü gelecektir. Yaverlerle arkadaş olan Osman Korutürk, sohbet sırasında kendilerinden özel kalem müdürlüğü için Dışişleri Bakanlığı?ndan bir liste geldiğini öğrenir. O sırada Dışişleri Bakanlığı?nda ikinci kâtip olan Osman Korutürk aday listesini görünce içinden ?Hiç olmayacak, babamla hiç uyuşmayacak adamlar.? der. Listenin Cumhurbaşkanına birazdan da arz edileceğini öğrenince hemen babasının yanına çıkar ve
?Bir liste gördüm? der, ?Candemir Bey'in yerine aday göstermişler. Onlar pek işe yarar adamlar değiller.?
Korutürk birdenbire sinirlenir ve aralarında söyle bir konuşma yaşanır:
-?Sen böyle, ikinci kâtip olarak amirlerini tezkiye mi ediyorsun?
-?Kimseyi tezkiye ettiğim falan yok. Bunlar sizinle uyuşamazlar, sizin tarzınızda insanlar değil.?
-?Sana ne! Sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin? Sen ikinci kâtip bir adamsın! Kimin işe yarayıp yaramayacağını takip edebileceğim başka yerler var. Sana mı soracağım? ?
Osman Korutürk, söylediğine söyleyeceğine pişman olmuştur. Korutürk;
-?Bak! Bir daha böyle bir şey olursa, senin ayağını buradan keserim. Gider Moda'da oturursun. Bir daha seni Köşk?e sokmam! Çık, hadi çık! ?

Fahri Korutürk Deniz Kuvvetleri K.lığından emekli olduktan birkaç ay sonra Moskova'ya büyükelçi olarak atanır. O tarihte Sovyet lideri ise Nikita Kurusçev'dir. U2 uçuşları nedeniyle Sovyetler ve Türkiye'nin arasının gergin olduğu o dönemde, sefirlerin de bulunduğu bir davet sırasında Kurusçev, Korutürk'ün yanına gelir.
-?Bilmelisiniz ki, bizim sadece Karadeniz Donanmamız, Türk Deniz Kuvvetlerini silmeye muktedirdir. Onun için tavırlarınıza dikkat etmelisiniz.?
Korutürk bu sözler üzerine;
-?Ben buraya gelmeden üç ay önce, NATO'nun Kuzeydoğu- Akdeniz Komutanı'ydım. Ben Sovyet donanmasının nerede birliği olduğunu, gücünün ne olduğunu herkesten iyi bilirim. Belki Sizden de iyi bilirim. Bu söylediğiniz doğru değil, inandırıcı da değil. Gidin, Yunan Sefiri'ne söyleyin, belki o inanır.?

Bütün bunları ?Bıçak Sırtında? adlı kitabında Ali Baransel anlatıyor. Ben özellikle oğulları ile olan ilişkisini öne çıkardım. Bir Cumhurbaşkanının nasıl olması gerektiğini, bilgisini, alt yapısını, nezaketini, çocuklarına karşı olan tutumunu, bir sefirken bile koskoca Sovyetlerin liderini nasıl tuş ettiğini, devlet adamı olmanın o muazzam hasletini, hatta ailenin mutfak harcamalarını maaşından yaptığına kadar aranan tüm özellikler o kitapta var. Baştan sona bir ders kitabı.

Kıssadan hisse... Soyadını Büyük Atatürk?ün verdiği, Fahri Korutürk, sonradan gelen cumhurbaşkanlarının her birinden (Ahmet Necdet Sezer hariç) ayrı ayrı, devlet adamlığı, dürüstlüğü, prensipleri açısından çok üstün bir cumhurbaşkanı idi. Ancak talihsizliği, çok kötü bir zamanda o mevkide bulunması idi. Ahmet Necdet Sezer de aşağı yukarı bir cumhurbaşkanı için gereken aynı güzel hasletlere sahipti.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

KİTAP İARE SANDIĞI

gercek bir hikaye

Yıl 1943.

Genç Mustafanın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesine çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:

-Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun. Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

- Alıyorum.

- Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten

23 yaşındaki genç memur
-Ne yapayım, ne yapayım?? diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce
-Deli misin bey?? der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.

Çünkü o zaman da şimdiki gibi, Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da? zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.

İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne Kitap İare Sandığı yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar:

-Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.

Köydeki çocuklar şaşırır.

Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.

Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.

-Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak der.

Mustafa artık Ürgüpteki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yükselle köy köy gezmektedir.

Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amcanın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafanın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.

Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.

Zenith ve Singere mektup yazar:

-Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, kendi görev tanımı dışında davranıyor diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp?e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?

Bulunduğun yere yenilik katmalısın.

Mutlaka adım atmalısın.

Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehirden ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.

I
I
I
I
I
I
I
I
I
I

İşte illerin ilk isimleri

Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan isim değişiklikleri

MUĞLA: MENTEŞE

RİZE: LAZİSTAN

BURSA: HÜDAVENDİGAR

ÇANKIRI: KANGIRI

KIRKLARELİ: KIRKKİLİSE

BİNGÖL: GENÇ

AFYONKARAHİSAR: KARAHİSAR-I SAHİB

AĞRI: BAYAZIT

BALIKESİR:KARESİ

SAMSUN: CANİK

ÇANAKKALE: BİGA

ARTVİN: 1921'de il olmadan önceki ismi LİVANE

YOZGAT: BOZOK

BİLECİK: ERTUĞRUL

TUNCELİ: DERSiM

Maraş 1973'te Kahraman sözcüğü ekleniyor.

ELAZIĞ: ELAZİZ

GİRESUN: 1921'de il oluyor. 1925'te KARAHİSARIŞARKİ isimli bir başka il, ŞEBiNKARAHİSAR ismini alıyor. 1933'te Şebinkarahisar il olmaktan çıkarılıp, Giresun'a ilçe olarak bağlanıyor.)

DİYARBAKIR: DİYARBEKİR

ADANA: 1926'ya kadar KOZAN. 1926'da Kozan ilçeye dönüştürülüyor. Yine CEBELİBEREKET ismiyle o bölgede bir il daha var. 1933'te Cebelibereket lağvoluyor ve ilçeleriyle birlikte Adana'ya bağlanıyor. Adana ilinin adı 1933'te değiştirilerek SEYHAN isimli bir il haline geliyor. 1956'da Seyhan, Adana oluyor.

ÇATALCA: 1926'ya kadar ilmiş...

GAZİANTEP: AYINTAP

MANİSA: SARUHAN

ŞANLIURFA: 1984'te Şanlı oluyor. Ama ilk adı SİVEREK.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Tarihte Bilinmeyen Olaylar

Marks'ın Hayranlığı

Şeyh Şamil liderliğindeki Kafkas halkının, istilacı Ruslara karşı olan istiklal savaşlarında göstermiş oldukları büyük direniş karşısında Karl Marks' ın:

"Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini Kafkasya dağlılarından ibretle öğreniniz. Hür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görünüz. Milletler, onlardan ders alınız. .. " diyerek hayranlığını itiraf etmek zorunda kaldığını...

Osmanlı Devleti'nde ağaçlara çok kıymet verilip koruma altına alındığını . . . Sultan ll. Abdülhamit devrinde, Belgrat ormanlarına zarar verip ormanı tahrip ettikleri için bir köyün kitle halinde sürgün edildiğini
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Milletlere Göre Fiyat Farkı

Osmanlı'nın son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:

"Bir kaide olarak, Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte birini, Yahudi ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz"diye yazdığını?

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Tanzimat Dönemi Ordusu

II Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat dönemi ordusunun halini

"Bu ordu: kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika, sarıkları Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Osmanlı Arması

Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini
Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını Biliyormuydunuz?

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Batışın Resmi

Yükseliş dönemimizin ruhunu yansıtan mütevazı Topkapı Sarayına karşılık, yıkılışımızı remzeden Varsay taklidi Dolmabahçe Sarayının Avrupa'dan borç alınan para ile, 9 ton altın ve 41 ton gümüş kullanılarak inşa edildiğini...

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Neden mi Tanrı Türk?ü korusun diyoruz?
Çünkü Oğuz Ata?mızın duasıdır? Bilge Kağan?ın duasıdır?

Tanrı ve Türk kelimeleri binlerce yıl evvel taşlara kazınmıştır!
Tanrı Türkçe bir kelimedir?

Yaratıcıyı simgeler! Tanrı tektir, yaratıcımızdır.
Biz Türk?üz Tanrının dünyadaki kılıcıyız.

Neden mi?
Atalarım Tanrının varlığını daha kitaplar ve peygamberler gelmeden biliyor inanıyorlardı.
Türk ve Türkçe düşmanı yobazlara kanıp, okuyup araştırmadan Türkçe düşmanlığı yapmayalım

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

1929 - 1939 yılları arasındaki on yılda dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretimi artışının %96'yı bulduğunu, Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülkede, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadığını...

Hitler dönemi Almanya ve Avusturya'sını terkeden 142 bilim adamının Batı'nın gelişmiş ve varlıklı ülkeleri dururken, Türkiye'ye gelmeyi tercih ettiklerini...
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra - resmi ya da özel - hiçbir dış geziye çıkmadığı halde, dünyanın birçok önde gelen devlet adamının, yoksul ve geri kalmış bir ülkenin devlet başkanını ziyaret etmek için adeta sıraya girdiklerini...

1920'lerde "eski dünya"da Avrupalı olmayan ve bağımsız kalabilmiş sadece dört ülke bulunduğunu. Ama Türkiye dışında kalan Çin, Habeşistan (Etiyopya) ve İran'ın zamanla istilaya uğradığını. Mussolini'nin bir demeci, bu ortamda Türkiye'de tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine Mussolini'nin, Türk Büyükelçisi'ne hemen şu mesajı vermek gereğini duyduğunu: Türkiye bu kapsamın dışındadır. Çünkü bir Avrupa ülkesidir." dediğini....( 60 yıl öncesinin faşist İtalyan diktatörünün bile bu düzeltmeyi yapmak gereğini duyduğu koşullarda, acaba niçin bugünkünden daha Avrupalı sayılıyordu?..Çok ilginç değil mi?)

Atatürk'ün doğumunun 100. yılında, UNESCO'nun 156 ülkenin ortak imzasıyla aldığı kararda O'nun için: "Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı" dediğini...
Cumhurbaşkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal'in, milletvekili adayı olarak seçime katılabilmek için, "mareşal" sıfatıyla ordudan emekliliğini istediğini, fakat emekli olabilmesi için "Türkiye Cumhurbaşkanı" sıfatıyla, kendi emeklilik kararnamesini imzaladığını...

Şubat 1920'de, müttefikler arası Londra toplantısında, Lord Curzon'un; "Ermenistan mandası altında bir Lazistan kurulmasını..." önerdiğini....
Ocak 1993'te katledilen Uğur Mumcu'nun, Muammer Aksoy cinayeti ile ilgili olarak "Ey devletin etkili ve yetkilileri, bu konuyu bir değil, bin kez düşünün. İş işten geçtikten sonra pişmanlığın hiçkimseye yararı olmaz. Başta sizlere!" dediğini...

Dünya Bankası Başkanı Eugene R. Blok'un ( Aynı görevini sürdürüp sürdürmediğini bilmiyorum) "Bizim dış ülkeler yardım programımız, Amerikan özel teşebbüslerinin yararınadır..." dediğini...

ABD'nin dünya ekonomisini ilk kez Bretton-Woods Antlaşmasıyla denetime aldığını...

ABD'nin 1893 yılında Hawai'yi işgal ettiğini ve bu işgal ile birlikte Amerikan Emperyalizmi'nin kıta dışına çıktığını...

Döneminin ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard BURT'un, M. Ali Birand ile yaptığı bir söyleşide "Bir tek Amerikan askerini Türkiye'de tutmak bize yılda 90 bin dolara mal oluyor. Oysa bir Türk askerinin Türk Hükümeti'ne maliyeti yılda 6 bin dolar..." dediğini...

Sisav'ın 1982'de düzenlediği "1980'lerde NATO" konulu bir toplantıda konuşan, ABD'li ünlü stratejist Prof. Wohlstetter'in "Türkiye'yi Türklere bayıldığımız için değil, son tahlilde Batı'nın petrolünü koruduğu için güçlendirmeliyiz..." dediğini...

Özal'ın vefatı üzerine ADB Başkanı Clinton "Amerikanın büyük müttefiki Cumhurbaşkanı Özal'ın kaybından duyduğu üzüntüyü yansıttığını..." ( Dikkat edelim, ABD'nin müttefiki Türkiye Cumhuriyeti değil, Özal mış.)...

CIA'nın biyografik istihbarat raporunda Turgut Özal'dan bahsederken, "gelmiş geçmiş en Amerikan yanlısı Türk lideri," yazıldığını...

Kimyasal veya biyolojik silahlarla yapılacak bir savaşta, gazmaskesi olmadığı için Türkiye'de hiçkimsenin sağ kalamayacağını...

Sultan Vahidettin hariç Osmanlı Padişahları'nın hacca gitmediklerini...
Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" adlı romanında "Sonra kasaba alanında bir dolanır, Atatürk heykeline sıçan güvercinleri ayıplar." Ayrıca, "...Duvardaki çerçeveli fotoğrafından, Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu." Ayrıca "...Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu..." dediğini...

Osmanlı İmparatorluğu'nun altıyüz yıllık tarihinde 215 sadrazamdan; 111'inin Türk, 33'ünün Arnavut, 24'ünün Çerkez, 20'sinin Slav, 5'inin Rum, 3'ünün Arap, 2'sinin Latin, 2'sinin Ermeni, 15'inin ise devşirme olmakla birlikte soyunun bilinmediğini...

1450 - 1550 yılları arasında Almanya'da büyücü suçlamasıyla yüzbinin üzerinde insanın diri diri yakıldığını...

3500 yıllık yazılı tarihin, sadece 270 yılında barış olduğunu...

Çetin Altan'ın 8 Temmuz 1996 günlü Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde, Neşe Düzel ile yaptığı konuşmada: "Çanakkale Savaşı'nı, 250 gün içinde 250.000 kişi öldürmeyi de müthiş bir başarıymış gibi gösterirsiniz, Çanakkale Savaşı'nın aslında bir yas günü olması gerekir... Niye Alman Donanması, İngiliz armadasını Akdeniz'de karşılamadı da, bizim köylülerimizi kalkan olarak kullandı ki? Kendi armadasını riske etmedi. Bunları hiç kimse kurcalamaz." dediğini.... ( Turgut Özakman, Vahidettin, M. Kemal ve Millî Mücadele )

Kimi çevrelerce "Kurtuluş Savaşı... Yunanlılara karşı bir savaştır... İstiklâl Savaşı Yunanlılara karşı kazanılmıştır." denildiğini... ( Bu kişilerle ilgili yorumu sizlere bırakıyorum )

Mustafa Kemal'in Halife ve Sultan olmak istediğini ilk iddia eden kişinin Kazım Karabekir olduğunu, ama ne hikmetse aynı süreci yaşayan binlerce kişi olmasına rağmen, Karabekir'den başka bu iddiayı ileri süren başka hiçkimsenin olmadığını....

Biliyor muydunuz?

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

100 yıl önce milletvekili olma kriterleri:

Milletvekili adayı, aday olacağı şehirde uzun süreli oturmuş, yaşamış olmalı, halkın mizacını iyi bilmeli. Bir şehirde oturmamış veya çıkıp gideli uzun zaman olmuş adamların bir kere iyi olup olmadığı bilinemez.

Şehre yarayacak her türlü kanunu ve o şehir halkının saadetini icap edecek şeyleri düşünüp beğenmeye ve böyle bir arayan toplamaya muktedir olmalıdır.

Devletin şan ve şerefini düşünmeyecek kadar cahil olmamakla birlikte, sefih de olmamalıdır. Çünkü kendi malı kendine teslim edilemeyen sefih bir adama bu gibi vazife verilemez.

Hükümetin kanunsuz ve haksız işlerini yüzüne beraber söylemek hususunda kimseden korkup çekinmez ve ölmekten bile kaçınmaz, dünya için kimseye müdane etmez olmalıdır.

Parayı görünce her şeye boyun eğecek kadar bağrı yufkalardan ve parayı çok sevenlerden olmamalıdır. Yoksa milletin menfaati zayii olmak ihtimali ziyadeleşir ve memleketi açık açık uçuruma sürekler.

Memuriyetini muhafaza etmek ve başka bir menfaatini korumak için şuna buna yüzsuyu dökmüş (ağlamış), kendisine haksızlık edenlere göz kırpmış, kendisi haksızlık etmiş olmamalıdır.

Rüşvet almış, para ile onun bunun hakkını satmış, mahvetmişlerden de olmamalıdır.

Halk içerisinde zulmü, işkencesi olanlardan olmamalıdır.

İki sözlü, ikiyüzlü adamlar da milletvekili olamaz.

Şunun bunun ayıbını arayan, daima iki kişi arasındaki gizli sırları anlamaya çalışan, hiç yoktan tertip türetenler de aday gösterilmemelidir.

Milletvekilliği bittikten sonra kendini idare edecek bir işi veya zenginliği olmayanlar da aday gösterilmemeli. Çünkü bu özellikleri olmayan kişiler hükümetin ayıbını örtüp boyun eğmeye mecbur kalırlar.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Tarihe Adını Yazdıran En Ünlü Aşklar

Onlar yaptıklarıyla adlarını tarih kitaplarına yazdırdılar. Yaşadıkları aşklar da yaptıkları gibi dilden dile dolaşıp adeta destanlaştı. İşte dünyanın en ünlü 12 aşk hikayesi...

Mark Antony ve Kleopatra
M.Ö. 31 - Roma ve Mısır

Öyle güçlü bir aşk yaşadılar ki ayrılmaları için savaş başlatıldı. Mark Antony, Kleopatraya olan aşkı yüzünden karısı Octaviadan ayrılınca, Octavianın erkek kardeşi Octaivan roma ordusunu onları yok etmek için Mısıra getirmiştir. Fakat iki aşık ayrılmak yerine intihar etmeyi tercih ettiler; gerçek Romeo ve Juliet hikayesi!

Napolyon ve Josephine
1800ler - Fransa

Napolyon güzel Josephinei görür görmez vurulmuş ancak kendini ifade etmesi seneler sürmüştür. Bir kez bir araya geldikten sonra, ihanet ve dramla dolu gerçekten fırtınalı bir aşk yaşadılar. Josephine bir varis doğuramayınca, Napolyon onu başka bir kadın için terk etti ve Josephine kalp kırıklığından öldü. Napolyon Josephinei asla unutamadı.

Juan ve Evita Peron
1940lar - Argentina

uan Domingo ve Evita inanılmaz politik güce sahip aşıklardı. Kendisini fakir hayatından kurtarıp, Juanı baştan çıkaran Evita, kendisini ade şık olmaktan alıkoyamadı. Birlikte Arjantin hükümetinin tüm faaliyetlerini değiştirdiler ve dönemin en çok sevilen politik çiftlerinden birisi oldular. Büyük zaferlerinin birinin hemen ardından Evita trajedik bir şekilde kanserden öldü.

Prens Edward ve Wallis Simpson
1900ler - İngiltere

Edward, son derece çekici ve evli olan Wallis Simpsona aşık olduğunda İngiliz monarşisi için son derece önemli değişiklikler yaptı. Wallis, İngiltere kraliçesi olamayan bir Amerikalı olarak 1934de kocasından ayrıldı ve ikili son derece vahşi bir romans yaşamaya başladı. Edward 1936da İngiltere kralı oldu ama çok geçmeden sevdiği kadınla evlenebilmek için tacını iade etti.

Voltaire ve Emilie du Chatelet
1700ler - Fransa

Voltaire Fransız kraliyet ailesi tarafından son derece sevilen bir yazardı ve Emilie de genç, akıllı bir sosyete. Emilie, Marquis du Chateletle evli olmasına rağmen kendisi gibi Voltaire de insanların ne düşündüğünü önemsemiyordu. Emilie ölene kadar 15 yıl boyunca sevgili olarak yaşadı ve bilindiler. Hatta Emilienin kocası trarafından alınan bir evde yaşadılar. Birbirlerine karşı sadece fiziksel bir çekim duymuyor, birbirlerinin zekasından da son derece etkileniyorlardı.

Czar Nicholas II ve Alexandra Federovna
1800lerin Sonu ve 1900lerin Başı - Rusya

Nicholas, Rusyanın gelecekteki Sezarı, güzel Alman prensesi Alexandraya aşık oldu. Tarafların aile baskılarına rağmen birlikteliklerini kimseden saklamadan yaşamaktan çekinmediler. Bolşevikler Rus kraliyet ailesini esir aldığında, Alexandra ve Nicholas birlikte idam edildi

Richard Burton ve Elizabeth Taylor
1960lar - Amerika

Richard Burton ve Elizabeth Taylor, Mark Antony ve Klopatranın aşk hikayesini anlatan film de dahil olmak üzere pek çok eserde birlikte rol aldılar. Ve birbirlerine hissettikleri kimyasal ve cinsel çekime daha fazla dayanamayıp, ikisi de evli olduğu halde aşk yaşamaya başladılar. Daha sonra evlendiler, ama fırtınalı aşkları çabuk söndü ve boşandılar? Sadece 16 ay sonra Afrikada tekrar birbirletriyle evlenmek için !

Lord Nelson ve Lady Emma Hamilton
1700lerin Sonunda - İngiltere

Ünlü ressam George Romneynin pek çok tablosuna figür ve kendisine ilham olan güzelliği ile ünlüydü Emma. Emma, Sir William Hamilton ile Lord Nelson da Lady Fanny Nelson ile eviliolmasına rağmen, ikili tanıştığında Emma Lord Nelson?dan o kadar etkilendi ki Aman Tanrım, bu mümkün mü? diyerek bayıldı. Ne karşılaşma ama! Tüm Londrayı büyüleyen bir aşkla cüretkar bir şekilde Emmanın kocasıyla birlikte bir kaç yıl yaşadılar

Tristan ve Isolde
1200ler - İrlanda

Tristan çok sevdiği amcası Kral Markın karısı Isoldeye aşık olur. Bir çeşit üçlü ilişki başlar, herkesin birbirine gerçekten değer verdiği. Fakat Tristan ve Isolde birbirlerine hissettikleri tutkuyu inkar edemez ve zina işlerler. Kral Mark bunu öğrenince, yeğeni Tristanı zehirli bir kılıçla öldürür. Isolde Tristanıun ölüğünü öğrenip cesedini gördüğünde kahrından hayata veda eder

Pyramus ve Thisbe
M.Ö.331 - Babil İmparatorluğu

Babil İmparatorşluğundaki en yakışıklı erkek Pyramus ve en güzel bakire Thisbe idi Komşu ve çocukluk arkadaşları oldukları için aileleri tarafından evlenmeleri yasaklanmıştı. Bir gece, buluşup birlikte kaçmayı planlıyorlardı. Ama bir gün bir dağ aslanı Thisbeye saldırdı. Kız kaçabildi ama aslan peçesini kapmıştı.

Pyramus aslanın ağzında kızın kanlı peçesini görünce, öldürüldüğüne inandı ve kendisini kılıcı ile öldürdü. Ve Thisbe Pyramusun öldüğünü görür görmez kılıcı yerden alıp o da kendini öldürdü

Prens Khurram ve Mumtaz Mahal Begum
1600 - Hindistan

Prens Khurrum (daha sonra Shah Jahan olan) genç, zarif Arjumand Banu Begum (daha sonra Mumtaz Mahal olarak adlandırılan)a daha henüz 14 yaşında iken aşık oldu. Halihazırda iki karısı olmasına rağmen, Mumtaz Mahal prensin hayatının aşkı idi. Birlikte heryere seyahat ettiler, ve Mumtaz 14. çocuklarını doğururken ölünce, Shah Jahan Taj Mahalin onun anısına inşa ettirdi

Prens Saleem ve Anarkali
1615 - Lahor

Moğol Hükümdarı Akbarın oğlu olan Prens Saleem, güzel köle kızı Anarkaliye aşık olur. Akbar ve eşi Jodha, oğullarının sıradan bir uşağa olan aşkından utanç duyarlar ve kızı görmesini yasaklarlar. Prens bunu kabul etmek yerine babasına savaş açtığını bildirir.

Savaştan sonra, oğlunu mağlup eden Akbar , Anarkiliden vazgeçmesini ya da öldürülmesini ister. Prens Saleem ölümü seçer, ama buna razı gelmeyen Anarkali, prensle geçireceği tek geceye karşılık kendi hayatından vazgeçer. Arzu ettiği geceden sonra Akbar zavallı kızı diri diri tuğla bir mezarın içine gömülmesini sağlar.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Yaklaşık 600 yıllık bir tarihe sahip Osmanlı imparatorluğunda devlet yönetiminde perde arkasından padişahlar kadar onların gözdeleri haseki sultanlar ve valide sultanlar da söz sahibiydi.



Hürrem Sultan: Güzelliği ve zekasıyla Kanuni Sultan Süleyman'ın dikkatini çekmeyi başaran Hürrem Sultan kısa zamanda sarayın en etkin güçlerinden biri haline geldi. Kanuni Sultan Süleyman'ın bir başka cariyesi Mahidevran'dan olan oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürmesinde etkili olması Hürrem Sultan'ın en ünlü entrikalarından biridir.

Yeteneği ve zekası sayesinde Osmanlı hanedanın Kanuni Sultan Süleyman'dan sonraki padişahı olması beklenen Şehzade Mustafa, babasının emriyle boğularak öldürülür.Bu ölümde büyük payı olduğu düşünülen Hürrem Sultan buna rağmen kendi oğullarından hiçbirinin tahta çıkışını göremeyecektir.

Hürrem Sultan'ın Kanuni'nin bir diğer cariyesi Mahidevran Sultan'la olan çatışmaları da dönemin en bilinen saray içi entrikalarındandır. Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran'ın önüne geçerek Kanuni Sultan Süleyman'ın nikahlı eşi olmayı başarmıştır.

Hürrem Sultan divan toplantılarını gizli bir bölme arkasından izler ve fikirlerini padişaha sunardı.Damadı vezir-i azam Rüstem Paşa'yla olan ittifakı da onun devlet işlerinde etkin bir güç olduğunu göstermektedir.

Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'a olan aşkıyla yazdığı şiirleri onların aşklarının devletin üstünde olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Kösem Sultan: Oğlu 4. Murat'ın tahta geçmesiyle valide sultan konumuna ulaşan Kösem Sultan 4.Murat'ın küçük yaşta padişah olması nedeniyle devlet işlerinde büyük ölçüde söz sahibi oldu.

Ancak 4. Murat'ın ölmesiyle tahta diğer oğlu İbrahim'in geçmesi Kösem Sultan'ın gelini Turhan Sultan'la olacak kıyasıya rekabetini başlatmış oluyordu.

Hem Kösem Sultan hem de Turhan Sultan devlet yönetiminde etkin birer güç olma çabasındayken aralarındaki rekabet saray içinde iyiden iyiye açığa çıkmıştı.

1.İbrahim tahta çıktığında imparatorluk büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. İbrahim hanedanın tek varisi durumundaydı ve acil bir şekilde hanedanın devamını sağlama zorunluluğu vardı. Osmanlı hanedanının devamını sağlama görevi büyük ölçüde Kösem Sultan'a düştü. Dengesiz tavırlarıyla bilinen oğlunun tedavisi için ülkenin her yanından üfürükçüler getiren Kösem Sultan sonunda 4. Mehmet'in dünyaya gelmesiyle istediğine kavuşmuş oluyordu.

Torununu 4. Mehmet'in annesi Turhan Sultan ile yıllarca süren rekabeti Kösem Sultan'ın bir gece odasında boğularak öldürülmesiyle son buldu. Ertesi gün Kösem Sultan'ın saraydaki yandaşları da idam edildi.

Mahidevran Sultan: Çerkes kökenli olduğu tahmin edilen Mahidevran Sultan'ın Kanuni Sultan Süleyman ile padişah olmadan önce Manisa valisiyken evlendiği tahmin edilmektedir. 1520 yılında eşinin padişah olmasıyla birlikte İstanbul'a geldi.Bu sırada Hürrem Sultan saray haremine girdi ve kısa zamanda padişahın gözdesi haline geldi.Oğlu şehzade Mustafa'nın Amasya'ya vali olarak gönderilmesiyle onunla Amasya'ya gitti.

Ancak Kanuni Sultan Süleyman oğlu Şehzade Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi plandığı inancıyla öldürttü. Mahidevran Sultan yaşamının büyük bölümünü oğlunun mezarının bulunduğu Bursa'da geçirdi.

Safiye Sultan: Entrikalarla dolu hayatı kitaplara konu olmuş bir başka padişah hasekisi de Safiye Sultan'dır.Safiye Sultan güzelliğiyle önce Nurbanu Sultan'ın dikkatini çeker ve Nurbanu Sultan Safiye'yi bir servet ödeyerek oğlu 3. Murat'ın haremine alır.

3. Murat'ın Safiye Sultan'a olan aşırı düşkünlüğü Nurbanu Sultan'ın oteritesini tehdit eder dereceye geldiğinde Nurbanu Sultan oğlunun gözünü başka kadınlara çevirmek için büyük çaba sarfettiyse de Safiye Sultan hep padişahın gözdesi olarak kaldı.

Özellikle kayınvalidesinin ölümünden sonra devleti istediği gibi yönetti ve istediği kararların alınmasını sağladı.

Handan Sultan: Oğlu 1. Ahmet 13 yaşında tahta çıkınca Handan Sultan 2 yıl boyunca oğlu adına devleti yönetti. Güçlü bir konuma sahip olmasına rağmen hiçbir zaman kayınvalidesi Safiye Sultan ya da gelini Kösem Sultan kadar etkin olamadı. Bunda eşi olan 3. Mehmet'in hiçbir cariyesini haseki seviyesine çıkarmamış olmasının etkisi vardır.

3. Mehmet'in padişahlığı döneminde hep annesi Safiye Sultan'ın sözü geçmiştir. Handan Sultan ise oğlu 1.Ahmet'in padişahlığı döneminde kayınvalidesi Safiye Sultan kadar devlet işlerinde etkili olamaz. 1. Ahmet güçlü kişiliği sayesinde annesinin etkisinde kalmaz ve Handan Sultan geri planda kalır.

Turhan Sultan: Oğlu 4. Mehmet 6 yaşında tahta geçince Turhan Sultan valide sultan oldu. Ancak kayınvalidesi Kösem Sultan hala hayattaydı ve ikisi arasında kıyasıya bir rekabet başladı. Bu rekabet Kösem Sultan'ın bir gece dairesinde boğularak öldürülmesiyle son buldu

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Padişah Gömleklerinin Gizemi

Osmanlı sultanlarının ayet hadis ve sembollerle süslü her biri üç-dört yılda dokunan tılsımlı gömleklerinin sırrı hâlâ çözülemiyor. Uzmanlar gömleklere işlenen şifrelerin Osmanlı tarihine ışık tutacağına inanıyor. Osmanlı padişahlarının savaşta galip gelmek nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyindikleri tılsımlı gömleklerin üzerindeki harf ve rakamların işaret ettiği anlam şimdilik bir sır.

Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.

Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç altın oranı Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak.Tılsımlı sultan gömlekleri ayet ve duaları tespit eden bir alim işe başlamak için eşref saatini hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü. Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizliden getiriliyor saraya. Denizlinin kaliteli pamuğundan dokunan bezler iç giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin tarafından yapıldığı yazılı.

1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesinde Osmanlı tekstili ve padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan tılsımlı gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin üzerine celi sülüs kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet Süleyman Mührü Zülfikâr lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü Hilye-i Şerif ve Onun için yazılan Kaside-i Bürdeyle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı Saadet motifleri kullanılmış.

Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Alinin ucu çatallı kılıcı Zülfikâr ve çoğunlukla Musevi inancıyla bağdaştırılan Süleyman Mührü. Hülya Tezcan gömleklerde Süleyman Mührünün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah Hz. Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arada anıldığını tespit etmiş. Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Ceme ait. Üzerinde 1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek ihtimal ki 18 Temmuz 1482?de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine binerek Rodosa hareket eden Cem Sultanın üzerindeydi. Talihsiz şehzade saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı gömleğe rağmen Rodosta esir alındı. Cemin gömleği şimdi Topkapı Sarayı koleksiyonunda. Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın gömleğinin hâlâ Viyanada bir manastırda olduğu tahmin ediliyor.

Hülya Tezcan Osmanlı tarihinin tılsımlı gömlekler üzerinden okunabileceğini söylüyor. Nitekim 2. Selime Hürrem Sultan tarafından diktirilen gömlek yalnızca Selim ve Bayezıd arasındaki taht mücadelesini değil Rüstem Paşanın entrikalarıyla boğdurulan Şehzade Mustafanın hazin sonunu da anlatır. Sultan 3. Murata ait gömlekte ise Konya Mevlevihanesini kuran Şeyh Sinaneddin Dedenin padişahlarla kurduğu iletişimi görmek mümkün. Sinaneddin Dede sadece gömleği yapan kişi değil doğu seferine çıkarken elini öpüp hatırını soran Yavuz Sultan Selime; Seferden zaferle döneceksin; benim senden tek isteğim dergâha yardım etmendir. diyen ilginç bir kişilik.

Yavuz hakikaten savaştan zaferle dönüyor ve Konya Mevlevihanesini yapmaya başlıyor. Yavuzdan sonra Kanuni ve 2. Selim dönemlerini de gören Şeyh Sınaneddin Dedenin ömrünün son demlerinde 3. Murata hediye ettiği tılsımlı gömlek saraya bir teşekkür babında. Yine aynı sultana ait gömleklerden biri Oğlum aslanım. diye başlayan kitabesiyle diğerlerinden ayrılıyor. Oğluna pek düşkün olan Nur Banu Sultanın hazırlattığı gömleğin amacı gözü Safiye Sultandan başkasını görmeyen 3. Muratın başka evlilikler yapması. Nur Banu Sultan tahtı vârissiz bırakmamak için girdiği bu gömlekli mücadeleden zaferle çıkıyor ve 3. Murat ardında 19 erkek 20 küsur kız çocuğu bırakarak bu dünyadan ayrılıyor. Ancak erkek çocukların sonraki taht kavgalarında öldürülmesi Nur Banu Sultanın çalışmalarının boşa gittiği şeklinde yorumlanabilir.

Allahım sevgimi kulun Mustafanın gönlüne ver!

Tılsımlı gömlekler sadece padişahlar ve şehzadeler için yapılmamış. Saray çevresine yakın paşalardan özellikle makam hırsı olanlar da kendileri için gömlek hazırlatmışlar. Onlardan biri Moralı Hasan Paşa gömleğinin üzerine şöyle yazdırmış: Allahım senden sevgimi muhabbetimi kulun Mustafanın gönlüne vermeni dilerim. Nasıl vahyini sevgilin Muhammedin kalbine ilham etmişsen ruhumla Sultan Mustafanın ruhunu uzlaştır. Gömleğin yakasındaki küçük karelerde ise Ey herşeyi kolaylaştıran Allahım Hasan Paşanın muradını da kolaylaştır. yazıyor. Hasan Paşanın muradı nedir sadrazam olmak.

Hülya Tezcan bu gömlekten hareketle yaptığı araştırmada paşanın çok hırslı bir adam olduğu ve sadrazam olabilmek için padişahları canından bezdirdiği bilgisine ulaşmış. Moralı Hasan Paşa sonunda muradına ulaşıp sadrazam olabilmiş. Saltanat kavgalarının uzağındaki halk da tılsımlı gömleklerden payına düşeni almış. Dönemin tarikat dergahlarındasarılıktan akrep sokmasından korunmaya yönelik hazırlanan gömlekler arasında kadınları eşlerine şirin gösteren gömlekler de var. İç gömleklerden günümüze ulaşanlarüzerlerindeki leke hatta yaka kirleriyle duruyor; çünkü bu gömleklerin yıkanması mümkün değil.

Bir de hiç kullanılmadan kaldırılan gömlekler var koleksiyonda. Tezcan Sarayda her şeyin bol bol yedeği vardır. Elimizde yüzlerce giyilmemiş bebek elbisesi var. diyor. İpeğin nadir kullanıldığı bu alanda tılsımlı takke ve takma yakalar da var. Takma yakayla ilgili bir açıklamaya rastlamayan Hülya Tezcan kendince bir çıkarımda bulunuyor: Yaka sultanların törenlerde giydiği kaftanın yaka kesimine benziyor. Üzerindeki iplik izlerine bakılırsa kötülüklerden korunma niyetiyle kaftanın içine monte edildiği söylenebilir.

Gömlekler şimdi koruma altında; sergilenmek için özel izinle saraydan çıkarılabiliyorlar; ancak kimi zaman hiç hesapta olmayan çok daha özel istekler olabiliyor. Tezcan Osmanlı Hanedanından ismini açıklamadığı bir kadının şifa bulmak için tılsımlı gömleklerden birini giyerek bir müddet beklediğini ve sonra teşekkür ederek ayrıldığını söylüyor. Hülya Tezcan yaklaşık 30 yıldır gömlekler arasında yaşasa da tılsımlarını çözmeye hiç çalışmamış. Bir şifre var bu açık; ama o rakamları ve harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı kigiysilerin üzerindeki gubarî hatla yazılan Arapça metinler bile daha okunmadı. Gömleklerin hem dokuması hem de deseni itibariyle gerçek bir sanat eseri olduğunu kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle dokunan Gülistanî Kemha tekniğini henüz çözemediler.Hülya Tezcanın hazırladığı Padişah Giysileri kitabı önümüzdeki günlerde Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanacak.

Şifreyi çözmek Türk tekstiline yeni bir açılım getirecek

Türkiyede tılsımlı gömlekler üzerindeki şifreyi çözmeye çalışan tek isim Mehlika Orakçıoğlu. Bilinen tek isim demek daha doğru; çünkü gömleklere ulaşma hususunda Hülya Tezcanla bağlantıya geçmiş başka biri yok. 1998den bu yana Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler başlıklı doktora tezi üzerinde çalışan Orakçıoğlu şu günlerde 2. Selimin gömleğini inceliyor. Şimdilik gömleğin ön yüzündeki küçük karelere yerleştirilen rakamlarla Fetih Sûresinin kodlandığını keşfetmiş. Tezini Londradaki bir üniversitede hazırlayan Mehlika Hanım İngiliz danışmanlarının kendisini bu alana yönlendirdiğini ve asıl niyetlerinin gömlekler üzerindeki kodlama sistemini çözerek günümüz tekstiline yeni bir açılım kazandırmak olduğunu söylüyor: Bu konu dışarıda daha çok ilgi topluyor. Harvard Üniversitesi bütün imkanlarını ücretsiz olarak seferber etti mesela. Sonunda neye ulaşacağımı bilmiyorum. Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı başaramasam bile bu tez bitirilmeyi hak ediyor. Fakat çözebilirsem yeni tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.

Osmanlı tekstilini incelerken siyaset ekonomi ve tarihten yararlanmak gerektiğini söyleyen Orakçıoğlu tılsımlı gömlekler üzerinde dörde yakın formül kullanıldığını tespit etmiş. Uzun yazılar yerine rakamlar ve harfler tercih etmek sınırlı zemini verimli kullanmayı sağlıyor. Ancak altta gündelik hayatta pratik olma felsefesi yatıyor. Nitekim Osmanlı döneminde tüccarların uzun cümleler yerine kelimelerin sayısal değerleriyle anlaştığı biliniyor. Gömlekler üzerindeki geometrik desenler ve kodlanan rakamlar bir matematik dehasına da işaret ediyor. Prof. Dr. İsmail Yakıtın Türk İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme (Ötüken Yayınları) adlı kitabından faydalanan Orakçıoğlu Mimar Sinanın da eserlerinde ebced hesabı kullandığını hatırlatıyor.

Mehlika Orakçıoğlu sadece bir gömlek üzerinde çalışıyor. İncelenmeyi bekleyen onlarca tılsımlı gömlek olduğu hesaba katılırsa gömleklerin dilinin çözülmesinin hayli vakit alacağı söylenebilir. Fakat onun halihazırda çözdüğü bir figür var. Yavuz Sultan Selimin kaftanı üzerindeki desenleri inceleyerek ellerini gökyüzüne açmış yakaran insan figürüne ulaşan Orakçıoğlu yurtdışında bu kaftan üzerine üç konferans vermiş. Sanatkârın desenler arasına ustaca gizlediği figür kutsal hazineleri İstanbula taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını alan Yavuzun İslamî esasların koruyucusu olduğunu simgeliyor. Mehlika Hanıma göre görsel bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selime atfetmek de mümkün. Çünkü taç kullanan tek Osmanlı Padişahı Yavuz.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

TARİHTEN TÜRKLER ÇIKARILIRSA TARİH KALMAZ

Prof. NAUMARK? ın itirafları;
Almanya? da Nazilerden kaçtıktan sonra 1940?50-60?larda İstanbul Üniversitesi?nde görev yapan Türk dostu Prof. NAUMARK ile bir kısım öğrencisi Boğaziçi?nde geziye çıkarlar. Öğrencilerden biri, Prof. NAUMARK? a ??Avrupa bizi neden sevmez??? diye sorar.NAUMARK şu yanıtı verir:

??Çok samimi olarak itiraf edeyim ki Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince;Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laiklik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder. Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındadırlar; tarihten Türkler çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

Avrupa?nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa? yı Pazar yapmaya başladınız.
En az 400 yıl Avrupa?da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Selçuklular, Anadolu? yu Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler. Sizi silah ile yenemeyenler sizleri kendilerine benzeterek hâkimiyet sağladılar.

Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydi İslamiyet bugün sadece Hicaz?da varlığını devam ettirirdi. Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyet?i sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, asr-ı saadeti devam ettirdi. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.
Ben Türkiye? ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı. Şimdi 19 üniversiteniz var. Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa? nın refahı ve medeniyeti yıkılır.

Yine sizler Avrupa? nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

2. Dünya Savaşı'nda İngiltere başbakanı Churchill Türkiye'nin Almanya'ya karşı savaşa girmesi için elinden geleni yapmış. Hatta sırf bunun için Türkiye'ye gelmiş ve İsmet Paşa'yla Adana'da görüşmüş. Ancak İsmet Paşa'yı savaşa girmeye ikna edememiş.

Churchill görüşmeden sonuç alamayacağını anlayınca gerisin geriye dönmüş. Ama Churchill bu. Hemen pes etmemiş kurt politikacı. İngiltere güçlü ama zaten Almanya ile savaş halinde. Bir başka savaşı göze alamadığından Türkiye'yi yolu yordamıyla tehdit etmek istemiş. Ne yapayım da edeyim diye düşünmüş taşınmış. En sonunda ne yapacağına karar vermiş. Hemmen yaverinden bir çuval buğday getirmesini istemiş. Bir mektup yazıp çuvalın içine koymuş. Yaverine "Bunu Türkiye'ye İsmet Paşa'ya bizzat götür. Ve Paşa'nın yanıtını almadan da geri dönme" demiş.

Çuval askeri uçakla anında yola çıkmış. Yaver çuvalı İsmet Paşa'ya teslim etmiş ve Churchill'in hemen yanıt beklediğini bildirmiş. İsmet Paşa bir çuval buğdayı görünce çok şaşırmış taabii. Çuvalı açmış bir bakmış ki çuval ağzına kadar buğday dolu ve en üstte de bir mektup var.

Mektupta "Biz İngilizler bu çuvaldaki buğdaylar kadar kalabalığız. Almanya'yla ilişkilerinizi kesin. Yoksa fena olur" gibisinden bir yazı varmış. İsmet Paşa'nın gözleri çakmak çakmak olmuş. Yavere beklemesini söylemiş. Odasına girmiş ve yardımcısından aç bir tavuk bulup getirmesini istemiş. Kendisi de oturup bir mektup döşenmiş. Mektupla tavuğu gelen buğday dolu çuvala koymuş. Churchill'in yaverine "İşte cevabım" demiş.

Yaver çuvalı almış uçağa atladığı gibi gıdak mıdak sesleri eşliğinde İngiltere'ye uçmuş. İngiltere'ye varır varmaz Churchill'in huzuruna çıkmış. Churchill kendinden emin biçimde çuvalı açınca bir de bakmış ki çuvalın içinde karnı yediği buğdaylardan şişmiş bir tavuk bir avuç buğday ve bir de mektup var. Hemmen mektubu açmış. İsmet Paşa mektuba şunları yazmış: "Bir tavukla başedemeyen İngilizler'den niye korkalım?"
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

İzmir dağlarında dolaşan bir efe varmış. Çok mert namuslu bir adammış. Bi tek kötü özelliği varmış: Bu adamcağız çok sık susar susadığı zaman da gözü başka bi'şey görmezmiş. Günlerden bi gün efemiz dağlarda gezerken yine susamış. İçecek bi'şeyler ararken sağdığı sütleri pazara satmak için götüren bir köylüye rastlamış.

Köylüye "Yanında içecek bir şey var mı?" diye sormuş. Bizim zavallı köylü az önce matarasındaki son damla suyu içtiğini söylemiş. Bunun üzerine "Güğümde ne var?" diye sormuş efe. "Süt" cevabına çok sevinmiş. Fakat ne yaptılar ne ettilerse bi türlü güğümün kapağını açamamışlar. Efe köylüye "Açıl bakalım hele biraz" demiş. Tüfeğini doğrultup güğüme nişan almış. Öyle bi atış yapmış ki güğümün sadece bi tarafını delmiş. E diğer tarafı da delecek olsa güğümü taşıyan eşek yaralanırmış. Efe açılan delikten kana kana süt içip sussuzluğunu gidermiş.

Bizim köylü akan sütü nasıl durduracağını bilememiş. Ne tıkadıysa süt akmaya devam ediyormuş. Efe bir müddet köylüyü izlemiş; sonra bi kez daha gök gürültüsü gibi sesiyle köylüye seslenmiş: "Hele bir kez daha çekil bakalım!" Köylü kenara çekilince efe nişan almış ve bi kez daha marifetini göstermiş: Az önce açtığı deliği tek kurşunla kapatmış. Ama kapatmak ne kelime kurşun güğümün üzerinde resmen perçin olmuş. Köylü mutlu efe gururlu ayrı ayrı yönlere devam etmişler. Bu olaydan sonra efenin namı "Perçinci Efe" olarak yürümüş.

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

KAÇ OSMANLI PADİŞAHI VARDIR?

36 diye bilinir ama aslında 38dir

Fetret ya da Saltanat Fasılası?diye tanımlanan 1402-1413 arasındaki 11 yıllık evrede Edirnede art arda padişahlık yapan Emir Süleyman ve Kardeşi Musanın saltanatı yok sayılmıştır. Tarihçiler bu iki saltanatı görmeyip, diğer kardeş Çelebi Mehmeti meşru hükümet olarak tanırlar.

''İnternet Haber''

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Yabancıların Ders Kitaplarında Türkiye ve Türkler

A.B.D.

Öğretmen Eğitimi Tarih Sosyal Bilimler Kitabında;

1894-1896 yılları arasında Sultan Abdülhamit 100 binden fazla Ermeniyi katletti. Ermeniler Türklerin yayılmacı Pantürkizm planının önünde engeldi. Bu nedenle Türk yöneticiler onlardan kurtulmaya karar verdiler.

Ermeni Soykırımı Nasıl Gerçekleştirildi?

-Türk Ordusundaki Ermeni askerlerin silahları alındı zor işler verildi ve daha sonra öldürüldü. Ermenilerin eğitim siyaset din ve kültür liderleri tutuklandı ve öldürüldü.
-İmparatorluk dahilinde yerel yetkililere Ermeni nüfusa karşı nefret uyandırmalarını emreden talimatlar gönderildi.
-Kadın çocuk ve yaşlılar tehcir bahanesiyle çöle ölüm yürüyüşüne gönderildi. Ermeni nüfusun bütün mallarına ve zenginliklerine Türkler el koydu.
-Bazı durumlarda eğer Ermeniler Hristiyanlığı reddedip İslamı kabul eder ve Türk olduklarını söylerlerse hayatlarını kurtarabiliyorlardı. Ermeni soykırımının amacı Osmanlı İmparatorluğunun içindeki Ermenileri yok etmekti.
-Ermeni soykırımı Yahudi soykırımının öncüsüdür.
-1909 yılında Kilikya bölgesinde 30 bin Ermeni katledildi. 1915-1922 yılları arasında 1.5 milyon Ermeni öldürüldü; 500 bini de sürgüne gönderildi.
-Tehcir sırasında savunmasız kadınlar ve çocuklar Suriye Çöllerinde haftalarca yürümeye zorlandı; tecavüz ve işkenceye maruz kaldı. Binlercesi zorla Türk ve Kürt evlerinde ve haremlerinde alıkonuldu.

Aşağıdaki bilgilerin ışığında diğer soykırım örneklerini tanımlayınız.
-Osmanlı İmparatorluğu liderleri tarafından Ermenilere
-SSCBde Stalin tarafından köylülere memurlara ve askerlere
-Kamboçyada Pol Pot yönetimi tarafından halka
-Ruandada Hutular tarafından Tutsi azınlığa

RUSYA FEDERASYONU

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

1875in yazında Bosna-Hersekte çıkan ayaklanma şiddetle bastırıldı. 1876da Bulgaristan?da Osmanlı boyunduruğuna karşı bir ayaklanma çıktı ve Sırbistan ve Karadağ Osmanlıya savaş açarak Bulgar halkına yardıma koştular. Ancak az sayıdaki eğitimsiz ordu bozguna uğradı.
Türk idaresinin yaptığı kanlı katliamlar Rus toplumunda infial yarattı. Kamuoyunda Yugoslav halklarının korunması fikri yayılmaya başladı. Yönetimin resmi yasaklarına karşı çoğunluğu subay olan binlerce gönüllü Sırp Ordusuna katıldı.

Haritanın lejandında dört numaralı madde Kilikya Ermeni Devletini göstermektedir.

Bölünmüş Bulgaristan Sultanın düzenli ordusu için kolay lokma oldu. Daha sonra Sultan I nci Murat ordularını Sırbistana sürdü. 1389da LAZAR komutasındaki sayıca çok üstün Sırp Ordusu Kosova Ovasında kahramanca savaşıp düşmanı kıstırdılar.

Fakat Prensin en yakın adamlarından biri Murat ile haince anlaşarak savaşın en önemli anında 12 bin askerini savaş alanından çekince sarsılan Sırp Ordusu geri çekilmek durumunda kaldı.

Prens LAZARın akrabası Miloş OBİLİÇ kasten esir düşerek Sultana götürülmeyi talep etti. Kahraman Sırp Hükümdar ile karşılaştığı anda hançer ile Muratı vurdu. OBİLİÇ?İ hemen orada parçaladılar. Komutayı alan yeni Sultan öç almak üzere tüm esirlerin ve Prens LAZAR?ın katledilmesi emrini verdi.

Fatih 200 bin kişilik ordu 125 parçalık donanma ve yarım tonluk gülle atan devasa toplarla taarruza geçip şehri fethetti. İmparator 11 nci Konstantin elinde kılıcıyla öldü. Sultan; şehrin surların binaların kendisine ait olduğunu söyleyerek bunların dışındaki herşeyi yağma için askerlerine bıraktı. Üç gün süren yağmadan sonra ganimet ve kölelerden zengin olmamış bir tek asker kalmadı. Bizans Ordusu yok olmuş ahalinin çoğu ölmüştü. Şehir İstanbul olarak adlandırılıp başkent oldu. Türkler tarafından bir çok Ortadoks kilisesi yıkıldı. Ayasofya ise camiye çevrildi.

Kemal iktidarda güçlenince diktatörlüğünü kurdu. Demokratik ve kominist organizasyonları dağıtıp reformlara girişti. Türkiye?de Cumhuriyeti ilan edildi ruhani dünya sekülarize edildi.

Güçlükler ekonomi ile sınırlı değildi. Çözümsüz bir çok sorun arasında Kürt sorununa dikkat etmek gerekmektedir. Lozan Antlaşması?na göre Kürtlerin yaşadıkları yerler Türkiyeİran Irak ve Suriye sınırları dahilinde bölünmüştü.

60?lı yıllarda kurulmuş olan Kürdistan İşçi Partisi 1984 yılında Kürtlerin yaşadıkları bu dört ülkedeki topraklarda bir Kürdistan devleti kurmak amacıyla silahlı mücadeleye girişti. Ülkenin Güneydoğu Bölgesinde *** savaşçıları ile Türk Ordusu arasında silahlı faaliyet başladı.

Askeri faaliyetler Türkiyeye yıllık olarak 10 milyar dolara malolmuştur. Kürt sorununa çözüm halen bulunamamıştır.

Türkiye Miğfer Devletlerin kaçınılmaz mağlubiyetlerine kanaat getirince Almanya ve Japonyaya savaş açtı. Bu açık sembolik hareket Türkiyeye BMnin kurucuları arasında yer alma olanağı sağladı. Fakat uluslararası prestijini büyük oranda kaybetti. Özellikle SSCB ile ilişkileri kötüleşti.

ALMANYA
İlköğretim Yardımcı Yayını Coğrafya Atlasında;
-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi Armanisches Hochland (Ermeni Dağlık Alanı) olarak gösterilmiş
-Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bir kısmı kürdistan olarak gösterilmiş
-Haritanın Kıbrısı gösteren kısmında Türkiye tarafından işgal edilmiştir.
yazmaktadır.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Bir halk milliyeti için savaşıyor (Kürtler). 5000 yıldır yaşadıkları bölgede
Osmanlı ve Perslerin değirmen taşları arasında kalmışlardır. Onların bölgesi Birinci Dünya Savaşında birçok ülkeye paylaştırıldı. O ülkelerden hiçbiri Kürtlere bağımsızlık ya da dil özgürlüğü vermedi. Bölgede petrol olması durumu gerginleştiriyor. Kürtlerin bağımsızlığı hedefleyen tüm girişimleri Türkiye ve Irak tarafından çoğunlukla kanlı bir şekilde bastırılmıştır.

İlköğretim Coğrafya-Çevre Bilgisi Kitabında;

(Kürtler)16-20 milyonluk bir topluluktur. Türkler bölgeye gelmeden önce de
burada yaşıyorlardı. Toplam beş bölge ülkesinde yaşayan Kürtler devlet kurma arzusundadırlar. Türkiye ve Irak?ta askerler ve Kürtler arasında silahlı çatışma olmaktadır. Türk Askerleri aileleri bölmekte işkence yapmaktadır.

İlköğretim Tarih-Coğrafya Kitabında;

-Türkiyenin Doğu ve Güneydoğu Bölgesindeki bazı iller kürdistan
-Karadeniz Bölgesindeki Canik Dağları Pontus Gebirge (Pontus Dağları)
olarak gösterilmiştir.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi Armanisches Hochland (Ermeni Dağlık Alanı)
-Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bir kısmı kürdistan olarak gösterilmiştir.
-Kıbrısı gösteren kısmında ?Türkiye tarafından işgal edilmiştir.? yazmaktadır.

İlköğretim Coğrafya Atlas Yardımcı Yayınında;

Haritada Türkiye-İran sınırı kürdistan olarak gösterilmiştir.

İlköğretim Tarih Coğrafya Kitabında;

Ermenilerin Rus ordusunu desteklemesinden korkan Osmanlı İmparatorluğu onları göç ettirmeye başladı. Gerçekten de ulusal bağımsızlığı için mücadele eden Ermeniler vardı.

Göç oldukça kanlıydı; yüz binlerce Ermeni göç yolunda açlık ve yorgunluktan
kervanları soyan göçebelerin baskınlarından hayatlarını kaybettiler. Bu halkın ölüme terk edilmesi Talat Paşa Hükümetinin saf Türk ya da saf Müslüman Anadolu oluşturma hedefinin bir işaretiydi.

İlköğretim Tarih Coğrafya Kitabında;

Ermenilerle ilgili: Türkler tarafından 1914-1918 yılları arasında soykırım yapılmıştır. Sevr?de garanti edilen bağımsız Ermenistan oluşturulamamıştır. Ermenilerin topraklarının büyük kısmı Türkiyede kalmıştır.

İlköğretim Tarih Kitabında;

Kürtlerle İlgili: Türkiyede resmi olarak Kürt yoktur bunun yerine Dağlı
Türkler vardır. Kürdistan Kürtlerin yaşadığı bölgedir. Burası Türkiye İran Irak tarafından paylaşılmıştır.

İlköğretim Hayat Bilgisi Kitabında;

Türkiye ile İlgili: Konuşulan resmi dil Türkçe ve Kürtçe?dir. Yönetim şekli
1982?den bu yana cumhuriyettir.

İlköğretim Tarih Coğrafya Kitabında;

Kürtler Türkiye ve Irak yönetimiyle çatışma içinde ve birçok insanlarını
kaybetmiş durumdadırlar. Su sorunu çözülmeden bölgedeki Kürt probleminin de çözülmeyeceği ortadadır.
Irak rejiminden kaçan Kürtlerden 6700 kişi Türk sınırında kirli su ve buna
bağlı hastalıklardan dolayı öldü.

Haritada: Halen Kürtlerin yaşadıkları bölgeler

Planlanmış kürdistan (Sevre göre)
Bağımsız kürdistan cumhuriyeti (1946-1947) olarak gösterilmiştir.

İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında;

Türkiye Cumhuriyeti milliyetçilik temelinde kurulmuştur. Ülkede yaşayan herkes kendini Türk hissetmeli ve Türkçe konuşmak zorundadır.
Fakat özellikle Doğu Anadoluda çeşitli halk grupları geleneksel yapılarını
koruyarak yaşamaktadır ve Türk Devletini yabancı görmektedirler.
Birinci Dünya Savaşı galipleri Kürtlere kendi devletlerini kurma sözü vermişti.
80li yıllarda Kürdistan İşçi Partisinin bağımsızlık savaşı şiddetlendi. İki
cephe arasında kalan Doğu Anadolu halkı bunun acısını çekti.
*** savaşçıları kadınları çocukları öldürdü. Türk Ordusu iki binin üzerinde
köyü tahrip etti. Türk Ordusu işkencecidir.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Türkiye bölgede yürüttüğü proje kapsamında (GAP) 21 baraj 17 santralle her iki nehrin suyunu kendi ülkesine kullanacak. Birçok insan bu proje kapsamında yurtlarını terk edecek iklim değişimi hastalıklara yol açacaktır.
Kürtler Türk Hükümetinin baskısı altındadır uzun zamandır bağımsızlık
istekleri vardır.

İmla Klavuzunda;
Eşanlamı Karşılığı
türken = Vortuschhen Sahtecilik yapmak aldatmak.
Sözlükte;
Eşanlamı Karşılığı
Türk = ManöverPropaganda Manevra abartma.
Werbung
türken = Vortuschhen Sahtecilik yapma aldatma.
Türken Bauen = Vortuschhen Sahtecilik yapmak.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

İtalyanlar Türkler ve Yunanlılar olmasaydı bizim ülkemiz ne yapardı? Kim bizim çöpümüzü toplar caddelerimizi süpürür; büroları hastaneleri devlet dairelerini temizlerdi.

İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında;

-İstiklal Marşı sırasında gülmek yasaktır.
-Sınıflar kalabalık ve öğrencilere temizlik kontrolü (tırnak mendil) yapılmaktadır.
-Öğretmeler öğrencileri dövüyor.
-Okullarda ezberci eğitim yapılmaktadır.
-Sultan yerine gelen general tek eşli; eskiden erkekler dört kadınla evlenebiliyorlardı.

İlköğretim Tarih Kitabında;

Tarih dersi müfredatının Savaş-Teknik-Sivil Halk bölümünde kapsanması mecburi olan konular içerisinde İnsanlıktan Uzaklaşma başlığı altında verilen Savaşlardaki Dejenarasyon Etnik Ayrımcılık Toplu Katliam ve Soykırım konusuna sözde Küçük Asyada (Anadolu?da) Ermeni nüfusuna yapılanlar soykırıma örnek olarak gösterilmiştir. Görsel öğrenme metodları olarak da mezarlıklar ve soykırım anıtlarının kullanılabileceği belirtilmiştir.

KOSOVA

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Kosova Savaşından sonra Osmanlılar Arnavut topraklarını işgal ettiler. Evleri yakıp hayvanları ve diğer değer eşyaları yağmaladılar. Onlar Arnavut prensliklerini ellerinde tutmak için çocuklarını rehin aldılar. Bunların arasında Cerc Kastriotda (İskender Bey) bulunuyordu. Osmanlı Türkleri 9 yaşındaki Cerc Kastriot'i rehin aldılar.
60 yıl içinde Osmanlılar tüm Arnavut topraklarını işgal ettiler. Savaşın sonunda halk öldürüldü ve katledildi; Durs İşkodra Berat Kruva ve Lej gibi büyük kentler köylere döndü. Osmanlı askeri kale kilise köprü ve diğer kültürel eserleri yıktılar. Bunlarla beraber çok sayıda değerli evrak da yok edildi.
Osmanlı işgalinden önce Arnavutlar Hıristiyandı. Arnavutluk?un kuzeyinde Katolik mezhebi güneyinde ise Ortodoks mezhebi yaygın idi.
Osmanlı işgalinden sonra İslam dini yayıldı. Bu dini Osmanlı işgalcileri zorla yaydılar İslam dinini kabul etmeyen Arnavutlar büyük vergiler ödemeye zorlandı. 200 yıl içinde İslam dinini nüfusun yarısı kabul etti. Arnavutlar üç farklı dine sahip olmalarına rağmen her zaman birlik içindeydiler. Onların en büyük düşmanı Osmanlı işgalcilerdi.
Arnavutlar her zaman bilim ve eğitimden yana olmalarına rağmen Osmanlı yönetimi Arnavut dilinde eğitimin gelişmesini engelliyordu. Tüm baskılara rağmen Arnavutça eğitim veren okullar açıldı ve Arnavutça eserler yazıldı.
?Yeniden Doğanlar? Arnavut dilinde eğitim yapan okullar açılmasına büyük önem verdi. Osmanlı işgalcileri eğitimin Arnavutça ile yapılmasına izin vermedi. Arnavut vatanseverleri büyük çabalardan sonra Osmanlı Hükümetinden Arnavutça eğitim veren okulların açılması iznini almayı başardılar.
Arnavutça eğitim veren okulların açılması halkı memnun etti. Arnavutça eğitim Arnavutluğun düşmanlarını korkuttu. Sultan Arnavut okullarının kapatılmasını emretti. Askerler ve hainler eylemlere başladı. Okul müdürü ve öğretmenleri zehirlediler. Bazı öğretmenleri tutukladılar. Arnavut alfabesine sahip olanları ise ağır cezalara çarptırdılar.
Arbria'nın işgali esnasında; Osmanlı askerleri önlerine gelen her şeyi yağmalayıp yakıp yok ettiler işgal edilen yerlerde Arnavut toprakları sultan tarafından Osmanlı derebeylerine ve onlara hizmet için hazır olan yerlilere verildi. Bunlar Osmanlı Devletinin yürüttüğü tüm savaşlara asker göndermekle görevlendirildiler.
Osmanlılar tarafından işgal edilen topraklarda halkın durumu ağırlaştı. Arnavutlar iki vergi vermeye mecbur oldular; birini yerel derebeylere diğerini ise Osmanlı Devletine. Bu ağır şartlardan kurtulmak için binlerce Arnavut kırsal alandaki köylerini terk etti. Onlar işgalci rejimin bulunmadığı serbest bölgelere dağlara yerleşti. Osmanlı işgaline karşı ilk olarak Mati ve Debre hükümdarı olan Gjon Kastrioti ayaklandı.
İtalya ve diğer Avrupa devletlerinde Hümanizm ve Rönesans devam ederken Arnavut toprakları Osmanlı işgalinde bulunuyordu. Durs Şkodka Tıvar Prizren Berat ve Leja gibi çok sayıda büyük Arnavut kentleri köye döndü. Drişti Deya Şurlahu ve Spinarica gibi kentler hiçbir zaman ayağa kalkamadı. Kentlerde az sayıda Arnavut kaldı. Bu kentlerde Osmanlı askeri kışlaları kuruldu. Osmanlı askerleri kentlerle beraber kaleleri kiliseleri manastırları ve yüzyıllar boyunca kültür mirası sayılan çok sayıda güzel binaları yıktılar. Çok sayıda tablo ve heykeller yok edildi veya kayboldu. Bunlardan çok az bir kısmı kurtuldu.
1481-1506 yılları arasında Osmanlı işgali sırasında; binlerce Arnavut ailesi vatanlarını terk ettiler. Bunların büyük bir kısmı Güney İtalya'ya yerleşti. Onların büyük bir kısmı evlerine dönecekler diye dillerini ve adetlerini unutmadılar.
26 Ağustos 1830'da Manastır'da önceki suçlarının affedileceği ve hediye dağıtılacağı vaadiyle bir araya getirilen 500 Arnavut derebeyi öldürüldü.
Olaylar Yunan askerlerinin düşündükleri gibi gelişmedi. Gerçekleştirdikleri devlet darbesi Türkiye'nin askeri müdahalesine yol açtı. Türkler Kıbrıs'ın kuzey kısmını işgal edip bir Müslüman hükümet kurdu ve o dönemden sonra ada ikiye bölündü.
1478?de 150 bin kişilik Osmanlı Ordusu yeniden Kruva ve İşkodra'yı işgal etme girişiminde bulundular. II nci Mehmet komutasındaki Osmanlı askerleri iki yıl süren kuşatmanın ardından cephanesiz yiyeceksiz ve içeceksiz kalan Kruva'daki askerleri kaleyi teslim etmeye mecbur ettiler. Sultan teslim olmalarına karşılık kaleyi savunanlara özgürlük ve komşu ülkelere gidebilecekleri vaadinde bulundu ama sözünde durmadı. 16 Haziran?da kaleye giren Osmanlılar tüm erkekleri öldürerek kadın ve kızları köle olarak aldılar.
Osmanlı işgalcileri Arnavutların milli haklarını ihlal eden bir polis devleti rejimi uyguladılar. Vatansever öğretmenleri tutukladılar okulları kapattılar kitap ve gazetelerin basılmasını yasakladılar.

MAKEDONYA

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Yeniçeri ordusu 15 nci yüzyılda kurulmuştur. Başlangıçta bu ordu esir alınmış genç ve sağlam kişilerden oluşuyordu. Daha geç dönemlerde bu ordunun safları ?kan vergisi (haracı)? olarak alınan Hristiyan çocuklarıyla dolduruldu.
Reaya adıyla anılan esaret altına alınmış Hristiyan kitleler esas iş gücünü teşkil etmektedir. Bütün köylüler bağımlıdır ve reaya hiçbir imtiyaz hakkına sahip değildir. Sadece ağır yükümlülükleri vardır.
Devlete karşı ana vergiler; haraç hayvan vergisi askerlik vergisi vs. şeklindeydi. En ağır vergi: ?kan vergisi? yani devşirmedir. Hristiyanlar yeniçeri askeri birliklerinin doldurulması için küçük ve sağlam çocuklarını vermeye mecbur tutuyorlardı. Kan vergisine karşı direniş çok büyüktür. Hristiyan halk bu şekilde çocuklarını Türkleştirmekten / Müslümanlaştırmaktan kurtarmak için değişik yöntemler kullanmışlardır.
Osmanlı İmparatorluğundaki Hristiyan ahalinin durumu dayanılmazdı.
Zulüm ve terör sıkça görünen vakalardır. İnsanların namusu ve onuruna el uzatılıyordu kadınlar ve kızlar kaçırılıyordu.
Doğu krizi döneminde Bosna-Hersek ve Makedonya?da ayaklanmalar meydana geldiğinde ve Sırbistan-Türkiye savaşı başladığında 1876 yılında; Bulgaristan?da Türklere karşı güçlü bir ayaklanma başladı. Bu ayaklanma ?Nisan Ayaklanması? olarak bilinmektedir. Türkler ayaklanmayı bastırmış ve 15 bin masum insanı öldürmüştür.
Ejderhanın (Türklerin) öldürülmesi altyazısı olan Yunan kaynaklı bir karikatürde; Balkan İttifakı olarak: Sırp Yunan Karadağlı ve Bulgar başında kavuğu olan bir ejderhayı öldürürken görülmektedir.
Neguş ayaklanması sonunda; Neguş Kasabası Osmanlı askeri ve başıbozuklar tarafından ele geçirildi ve beş gün acımasız teröre işkencelere ve yağmalamalara maruz kaldı. Bu esnada 1300 erkek öldürüldü ve çok sayıda köy yakıldı ve viran bırakıldı.
Meriç Savaşı?ndan sonra Osmanlılar Makedonya topraklarına kuzeydoğudan ve güneyden saldırmaya başladılar.
Makedonya toprakları birçok derebey küçük devletlere ve knezliklere bölündü. Hükümdarlar arasındaki geçimsizliklerden yararlanan Sultan 1nci Murat büyük bir direnme görmeden birçok Makedon kentini işgal etti. Çok sayıda Makedon askeri esir edilmiş köle pazarlarında satıldı.
Osmanlılar işgal ettikleri topraklarda genç ve sağlıklı çocukları topluyor bunlara İslam dinini kabul ettirdikten sonra özel askeri eğitimden geçiriyorlarmış. Yeniçeri adlı piyade olarak savaşa katıyorlarmış.
Yeniçeri askeri; kan vergisi yoluyla ele geçirilen ve sonradan İslamlaştırılan Hristiyan çocuklarından oluşan askerdir.
Osmanlı işkencecilerine karşı en etkili silahlı halk direnmesi olarak haydutluk hareketi; 19 ncu yüzyılda da gelişme kaydetmiştir.
Nyeguş ayaklanması merhametsizce bastırıldı. Bunun sonucu olarak asker ve başıbozuklar beş gün boyunca şehri harabeye çevirdiler. Soygunculukla ellerine geçenleri alıpcinayetler işlediler. 15 yaşından 65 yaşına kadar 1300 erkek katledildi. Otuz genç Nyeguşlu gelin çocuklarıyla birlikte Osmanlının eline düşmemek için; Nyeguş kentinden geçen Ara***a Irmağının şelalesine atlayarak intihar etti. Birçok köy yakılıp coğrafya haritasından silindi.

ROMANYA

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Çok ciddi bir şekilde geri kalan Güneydoğu Avrupa acımasız bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu değişik hakimiyet şekilleriyle birçok halkın hakimi idi: Romenler Sırplar Yunanlılar Bulgarlar.
Bağımsızlık için Osmanlıya ayaklanan Yunanistan elde ettikleri başarıları acılarla ödedi. Türkler tarafından köle olarak satıldılar patrik ve papazlar öldürüldü. Bu zulümler Avrupa kamuoyu tarafından eleştirildi ve Osmanlıya karşı savaşın başlamasına neden oldu.
(Türkler) Hunlardan Tatarlara kadar yaptıkları yıkıcı baskınlarla Roma ve Hristiyan Avrupa için Hristiyanların günahlarına karşı tanrının gönderdiği cezanın sembolü oldular.
Madde 2: ?Yüksek Kapı? Valahia?ya iyi niyetle gitmeyen hiçbir Türk?ü affetmeyecektir.
Madde 10: Hiçbir Osmanlı cinsiyeti ne olursa olsun Valahia?da doğmuş olan hiçbir kimseyi köle olarak almayacak Romen topraklarına Müslüman camisi yapılmayacaktır.

SIRBİSTAN

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Osmanlılar'ın işgalinden bahsedilmekte Türklerin Hristiyanlar'dan kafir olarak bahsettikleri ve eşit muamele yapmadıkları Sırpları sömürdükleri baskı altında tuttuklarımallarına el koydukları birçok vergiler uyguladıkları; başlangıçta Osmanlıların çok güçlü olmasından dolayı Sırp halkının karşı koyamadığı Osmanlının işgal ettiği yağmaladığı; 16 ncı yüzyılın sonunda Osmanlının ekonomik yapısının bozulmasından sonra şiddet ve yağmacılığın daha da arttığı idari yapıda bozukluklar meydana geldiği; işgal altındaki Sırp halkının ancak hayatını devam ettirebildiği; sosyal kültürel ve ekonomik gelişmenin durduğu; bazı Hristiyanların Müslümanlığı kabul ettiği bunların çoğunlukla göçebe olan Güney Slavlar olduğu ve Bosna-Hersek?te bulundukları Müslüman olduktan sonra bazı adetlerini ve dillerini korudukları fakat dini bağlarla sıkı sıkıya bağlandıkları Osmanlıları destekleyerek kendi ırklarına karşı düşman oldukları ifade edilmektedir.
Türkler paralı piyade (yeniçerileri) oluşturmuşlardır. Yeniçeriler Osmanlılara yenilen milletlerden alınan çocukların askerlik sanatını öğretmeleri ve Müslüman yapılmalarıyla oluşan bir yapılanmaya sahipti. Yeniçerilik Sultanlar tarafından Hristiyanlara yüklenmiş olan Kan Vergisiydi.
Türkler bu iki Sırp'ı keserken orada olan İlija KOLARAC şöyle anlatmıştır: "Cellat Prens Sima'yi keserken boynunu bir vuruşta kesemedi birkaç defa vurdu. Prens yiğitçe ?Kes! Allah aşkına...? Kılıcı bekleyen ve bağlanmış olan Yüzbaşı DRAGİÇ bağırdı... O anda başka bir Türk koşup gelmiş ve DRAGİÇ'in kafasını uçurmuştur...."
Vergiler iki katına çıkarılmış Dayılar yükselttikleri bütün Sultan gelirlerine (haraç vergi çubuk gümrük) el atmışlardır. Haraç iki ve üç katına çıkarılıp vergi 15'ten 25-35 grosa yükseltilmiştir.Diğer vergiler de yükseltilmiştir. Bundan başka dayılar subaşıları kendi isteklerine göre yargılamış; halkı dövmüş öldürmüş aşırı vergi almış atları silah ve hoşlandıklarını yağma etmişlerdir.
Kanunsuzluk ve acımasızlıkla dolu olan bu yönetim Belgrad Paşalığında halk ve Türk yöneticileri arasında çarpışmalara sebep olmuştur.
Halkta telaş ve ayaklanma hazırlıkları hisseden Dayılar ayaklanmayı bütün önemli milli önderleri öldürmekle önlemeye karar vermişlerdir. İlk yakalananlar arasında Prens ALEKSA İlija BİRCANİN ve Milovan GRBOVİÇ idiler. Foçalı Mehmet Ağa'nın emriyle Prens ALEKSA ve İlija BİRCANİN 23 Ocak 1804 tarihinde Valjevo şehrinde halkın gözlerinin önünde kesilmişlerdir.

ERMENİSTAN

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesinde Başlangıçta; Türkler büyük başarılar elde ettiler. Orada yaşayan Ermenileri Yunanlıları Asurluları katlettiler...
İlk olarak Osmanlı Ordusundaki Ermenilerin ellerinden silahlarını aldılar ve onları yok ettiler. Ermenilere yolların inşası barikatların kurulması ve yüklerin taşınması gibi en ağır işleri veriyorlardı. Sonra da askerler ya da polis onları ellişerli-yüzerli gruplar halinde götürüp katlediyordu.
İkinci adım; önde gelen Ermenileri (doktor öğretmen din adamı parti üyeleri vs) hapsedip yok etmekti. Ermenileri düşünen beyinlerden mahrum bırakıyorlardı. Ekseriyetle 18-45 yaş arasındaki genç Ermeni erkekleri sürgüne gönderiliyor ve yok ediliyordu. Kadınlar çocuklar ve yaşlılar ise mecburi göçe ve katliama maruz kalıyordu.
Ermeni halkının göç ettirilmesi ve katliamı 1914 sonu ile 1915 ilkbaharı ile başlar. Türk Devleti Ermeni ahalisini Ortadoğu?nun çöllerine sürgün ediyordu. Sürgün süresince Ermenilerin neleri varsa talan ediliyordu. Güzel kadınlar ve kızlar Müslümanların haremine götürülüyordu. Kürtlerin çetelerin polis ve askerlerin saldırılarına maruz kalıyorlardı. Yola devam edemeyenler öldürülüyordu.
Sürgün yerine sürgün edilenlerin %10?u ulaşıyordu; örneğin Trabzon?dan kovulmuş 3000 Ermeniden Halep?e 35 kişi ulaştı. Kalanı öldürüldü ya da açlıktan susuzluktan ve çeşitli hastalıklardan öldü. Güney şehirleri köle pazarlarına dönüşmüştü. Buralarda Ermeniler çok ucuza satılıyordu.
Katliamlardan kurtulmak için çok sayıda Ermeni yurtlarını kendileri terketti. Kasım 1914?ten 1916?ya dek çoğunluğu kadın ve çocuk yüzbinlerce Ermeni Rusya?ya Doğu Ermenistan?a göçtüler. Katliamlar ve sürgün nedeniyle Batı Ermenistan asıl sahibinden yani Ermeniler?den mahrum kaldı. (İstanbul ve İzmir?de yaşayan Ermeniler?in tamamı sürgün edilmedi.)
1915-1918 yılları arsında Jön Türklerin siyaseti soykırım olarak adlandırılmalıdır. Çünkü onların amacı Ermeni Milletinin kökünü kazımaktı. Osmanlı Türkiyesinde yaşayan 25 milyon Ermeniden 15 milyonu öldürüldü ya da açlıktan çeşitli hastalıklar yüzünden öldü. 200 bin Ermeni zorla Türkleştirildi. Vahşiler imparatorluğun 66 şehir ve 2500 köyünün Ermeni ve Hristiyan halkını yok ettiler. 2350 kilise ve manastır 1500 okul talan edildi ve yıkıldı. Osmanlılar; bankalardaki paralarına onlara ait topraklara çiftliklere menkul ve gayrimenkullere el koydu.
Türkiye tarafından Ermeni sorununun çözümlenmesi amacıyla 1915-1923 yıllarında yapılan Ermeni soykırımının tanınması Ermeni milleti için prensip anlam taşımakladır.
Soykırım olayının tanınmasıyla; Ermeni milletinin toprak taleplerinin ve uğratılan zarar tazminatının tanınması konuları ortaya çıkmaktadır.

GÜRCİSTAN

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Transkafkas sınırında Türklerin egemenliği olduğu sürece Gürcistan?da barış garanti değildi. Davit Ağmaşenebeli komşu kardeş ülkeleri (Ermenistan ve Şarvan?ı) Türklerden kurtarma mücadelesinde teşvik etti. Şarvan için uzun süren savaş 1124 yılında Gürcülerin zaferiyle sonuçlanmıştır.
1124 yılında Ermenilerin başkenti Anisinin ileri gelenleri gelip Kral Davit?ten şehirlerini Türklerden kurtarmak üzere yardım istediler. Üç gün süren savaşta Gürcü ve Ermeniler birlikte Anisinin Müslümanlarını yendiler.
15 nci yüzyılın sonunda parçlanmış Gürcistan zor durumdaydı. Batıda Gürcistanın komşusu çok güçlü ve agresif Osmanlı Devleti oldu. Osmanlılar uzun savaşlar sonrası Gürcistanın eski komşusu Bizans?ı feth ettiler. 1453 yılında Konstantinepolü ele geçirdiler.
Kuzey ve güney Karadeniz sahillerini de feth ederek Gürcistan sınırlarına dayandılar. Böylece Gürcistanın batı ile olan bağları tamamıyla kopmuş Barbar Osmanlı Devleti ile komşu olunmuştur.
Osmanlıların teşviki ile Batı Gürcistanda esir ticareti (yerel nüfusun yurtdışı pazarlarında özellikle Osmanlı İmparatorluğunda köle olarak satımı) gelişmekteydi.

SURİYE

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Torosların güneyinde yer alan Türkiye toprakları (Mersin ve Hatay) Suriye toprakları olarak gösterilmektedir.
Osmanlı İşgali yaklaşık 400 yıl sürmüştür. Araplar ülkelerinin hürriyetini çok sayıda şehit vererek sağlamışlardır. İngiliz ve Fransız işgalleri ise Suriyenin kuzey bölgelerinin ve İskenderun sancağının zorla koparılmasına yardım etmiştir.
Suriye ovalarının en genişi olan bu ova Toros Dağları eteklerinden başlar ve Fırat Vadisine kadar uzanır.
105 nci sayfada "Suriye Nehirler Haritası"nda; Hatay Suriye'ye dahil olarak gösterilmekte Toros dağlarının güneyinde kalan bölge zorla koparılmış bölge olarak belirtilmektedir. 107 nci sayfada; "Asi Nehri" iç sular arasında sayılmaktadır.
Fırat ve Dicle Nehirleri için "Ermeni yükseltilerinden doğmaktadır." açıklaması bulunmaktadır.
İlköğretim Tarih Kitabında;
Türkiye nüfus çoğunluğunun Türklerden oluştuğu bahanesiyle İskenderun Sancağını istiyordu. Fransa'da İkinci Dünya Savaşında Türkiye'nin İtilaf Devletleri safında yer almasını sağlamak maksadıyla bu konuda Türkiye'yi cesaretlendiriyordu.
Sorun Milletler Cemiyetine götürüldü. Cemiyet nüfusun bu konudaki
arzusunu belirlemek maksadıyla uluslararası bir komisyon gönderdi ve İskenderun Sancağının Suriye'den ayrılarak kendi egemenliğine sahip bir devlet olmasına ancak dış ilişkilerde Suriye'ye bağlı kalmasına Arapça ve Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesine karar verildi. Bu karar sancakta bulunan Arapların karşı koyması ve protestosu ile karşılandı ve her türlü takdire layık bir Arap mukavemeti oluştu. Fransa'nın sorunun Arapların lehine çözülmesine yardımı gerekirken 23 Haziran 1939'da birliklerini İskenderun sancağından çekti ve Fransız birliklerinin yerini Türkler aldı. Vilayeti Türk Devletinin bir parçası haline getiren bu harekete muhalefete rağmen İskenderun Sancağı Türk Devleti tarafından işgal edildi.
İlköğretim Coğrafya Kitabında;
Tabiat Özellikleri bölümünde Başlıca orta seviyede yükseltiler; doğuda
Ermeni yükseltileri batıda Anadolu yükseltileridir.? 137 nci sayfada aynı konuda Ülkede başlıca iki sıradağ uzanmaktadır: Bunlar kuzeyde Pontus Dağları güneyde Toros Dağlarıdır. Açıklamaları yer almaktadır.
İlköğretim Tarih Kitabında;
Osmanlı Devleti ilim ve irfan devleti değil bir savaşlar devleti olmuştur. Aynı zamanda yenilikçi ve planlı bir devlet olmamış hareketsiz ve karışık bir devlet olmuştur. Bu ve benzeri bir çok sebeple Araplar Osmanlı işgali döneminde iktisadi olarak gerilemiştir.

ÜRDÜN

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Şematik olarak Arap dünyasının yağmur dağılımının gösterildiği bir haritada Hatay?dan İskenderun ili olarak bahsedilmekte ve Suriye sınırları içinde gösterilmektedir.

İlköğretim Tarih Kitabında;

...İttihatçılar Şam'da bulunan Türk Ordu Komutanı olan Zeki HALEPİ Paşayı görevinden aldılar bunun nedeni Zeki Paşanın Arap asıllı olmasıydı onun yerine ittihatçı olan Cemal Paşayı göreve koydular Cemal Paşa Araplara karşı çok yanlış politikalar uyguladı Cemal Paşa aşırı güç ve şiddet kullandı milletin mahsullerine el koydu yeni vergiler uyguladı. Cemal Paşa bütün bunları Osmanlı Ordularının takviyesi için yaptı çok sayıda Arap ailesini Anadolu'ya sürgün olarak gönderdi. Osmanlı Ordusunda hizmet veren Arap birliklerini tenha cephelere yolladı bununla yetinmeyip Ağustos 1915 ve Mayıs 1916 tarihlerinde çok sayıda milliyetçi Arap?ı Şam ve Beyrut'ta astı.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Türkiye'nin Fırat Nehri üzerine dünyanın en büyük barajını yapması Suriye
ve Irak'a Fırat Nehri?nden giden suyun miktarını azaltmıştır. Türkiye bununda ötesine giderek suyun bazen petrolden daha pahalı olabileceğini açıklamıştır.
İlköğretim Tarih Kitabında;
Bölgede çıkartılan Arap isyanlarının nedenlerinin Osmanlı askerlerinin ve
yönetiminin halka kötü davranması özellikle kadınları çalıştırması ve onlara kötü muamele yapması aşiret şeyhlerine verilen paraların verilmemesi ve vergilerin artırılması olduğu yer almaktadır.

UKRAYNA

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Sırbistan ve Bulgaristan ile savaşan Bizans İmparatorluğu bazen Osmanlılardan yardım istemekteydi. Türkler boğazdan geçerek Balkan yarımadasına yağmacı akınları düzenlemeye başlamışlardır. Tarihçiler akınları şöyle değerlendirmektedirler: "Hırıstiyanlardan bazıları katledilmiş bazıları da esarete alınmış kalanlar ise açlık nedeniyle kitlesel olarak ölmekteydi."
Türklerin askeri kuvvetleri Avrupa ülkelerinin ordularından sayısal olarak fazlaydı. Sultan ordusunun ana unsuru olan müteaddit süvari birikleri sultandan hizmetleri karşılığında toprak alan askerlerden oluşmaktaydı. sultanın emrinde daimi piyade gücü de vardı: Yeniçeriler. Türkler fethettikleri ülkelerde en güçlü erkek çocukları esarete alıp kendilerine Müslümanlığı kabul ettirmekte ve Hrıstiyanlara karşı kinle yetiştirmekteydi. Bu çocuklar sultandan cömert maaş almakta ve hükümdarlarına sadakat göstermekteydi.
1453 yılında Bizans İmparatorluğunun varlığına son verilmiştir. Sultan yağmalanmak üzere şehri üç günlük süre için askerlere devretmiştir. Muhafızların büyük kısmı katledilmişyaklaşık 60 bin insan köleliğe satılmıştır. Sultan büyük bir törenle şehre girmiştir. Kendisi Aya Sofya Kilisesi?ni ziyaret ederek bunun cami haline getirilmesini emretmiştir. Türkler tarafından İstanbul olarak adlandırılan Constantinopol Osmanlı Devletinin başkenti olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunun halkları fatihlerin sert zulmüne maruz kalmışlardır. Müslüman olmayan her erkek yaşından bağımsız olarak hazineye kişi başına belirli bir vergiyi ödemek zorundaydı. Bunun dışında Müslüman olmayanlar kale yol köprü ve camilerin inşaatında ücretsiz olarak çalışmak zorundaydılar. Kendilerine at sürmek silah taşımak veya Türklerden daha yüksek evleri yapmak yasaklanmıştır.
Vergi ödemekle yükümlü nüfus Osmanlı derebeyleri tarafından aşağılatıcı şekilde "raya" (sürü) olarak adlandırılmıştır. Sultan tarafından askerlerine hizmetleri karşılığında verilen topraklarda yerel köylülerin toprak sahibi lehine de bazı çalışma yükümlülükleri mevcuttu.
Fatihlerin sert zulmüne rağmen Slav halkları kültürünü adetlerini ve dillerini muhafaza edebilmişlerdir.
1535 yılında l nci Fransisk; Hristiyanların en korkunç düşmanı olan l nci Süleyman ile anlaşma yapmıştır. Fransa için elverişli ticaret anlaşmaları imzalanmış: Fransızlar Osmanlı Imparatorluğuyla yapılan ticaret alanında bazı kolaylıklar elde etmiş tüccar mülkiyetinin dokunmazlığı vaad edilmiş Fransız gemilerinin tutuklanmaları ve denizcilerinin köle olarak satılması yasaklanmıştır.
Müteakip yıl Fransa Gabsburg'lara karşı müşterek hareketler konusunda Osmanlı Imparatorluğuyla mutabakat sağlamıştır. V nci Carl'ın l nci Fransisk'ı "dinsiz köpekle" (Osmanlı ile) ittifak kurmakla suçladığı zaman Kral şu şekilde cevap vermiştir: "Sürümün kurt dişlerine düşmesini önlemek üzere köpeğin yardımından yararlandım

AVUSTURYA

Avusturya tarihi Avusturya vatandaşlarının belleklerine belli başlı olaylarla kazınmıştır. Bunlar Ortaçağ koyu Katolik baskısı büyük yangınlar savaşlar ve 1529 ile 1683 yıllarında yaşanan Türk kuşatmalarıdır. Türkler; merkezi ve Doğu Avrupa milletlerinde çoğunlukla çocuklarını kaçırıp yeniçeri ocağı için devşiren eşlerini ve kızlarını kaçırıp hareme hapseden akınlarla batı istikametine hem karadan hem deniz ve Tuna Nehri?nden gelip soyup öldürüp çalan ve giden insanlar olarak nitelendirilirken bu ülkelerde anneler pek yakın zamana kadar (ve belki de halen) çocuklarını ??Uyumazsan Türkler gelir seni götürür?? diye korkutup uyutmaya çalışırken Avusturya bunlara ek olarak tarihiniAvrupa?yı ve Hristiyanlığı Türklerden kurtaran bir millet olma çerçevesine oturtmuş bir millettir
İki Türk kuşatmasının izlerini Avusturya?da her şehir ve kasabada izlemek mümkündür. Bunlara ilişkin sayısız kitap yazılmış ve sanat eseri (efsane şiir şarkı roman heykelresim tiyatro film) yaratılmıştır. En ücra kasaba köy kilisesinde dahi bir tabela üzerinde ??Türkler ?. yılında buraya gelmiş ve soymuş katletmiş yakmış ve yıkmıştır?? yazısı görülebilir. Viyana?da pek çok cadde ve meydanın ismi Türklerin adı kullanılarak türetilmiştir. Pek çok bina duvarlarında yarı gömülü (çoğu suni olsa da) yuvarlak taş bilyalar Türk gülleleri olarak turist çekmektedir. Şehir merkezindeki pek çoğu heykelde zafer kazanmış Avusturyalı komutan ayağı altında sarıklı bir Türk başı yerde sürünen bir yeniçeri ve sancak gibi şeyler görülmektedir.
Pek çok sanat eserinde olduğu gibi askeri tarih müzesinde de Türklerle olan geçmiş yaşatılmaktadır. Burada Türklerden ele geçirilen ganimetlerin yanı sıra temsili pek çok resme de rastlanmaktadır. Bu resimlerde Türkler sürekli zulmeden kişiler ve düşman modeli olarak hep çok çirkin uzun bıyıklı salyalı iri gözlü olarak resmedilmişlerdir. Tarihinde pek çok milletle savaşmış olan Avusturya için diğer savaştıkları milletler bu kadar söz konusu değilken Türklere dair geçmişi sürekli canlı tutmak koyu Katolik olan Avusturya halkının milli benliğine ve dinine bağlılığının bir göstergesi olmuştur.
Alman Orient Enstitüsü Başkanı emekli yarbay Udo STEİNBACH Avusturya medyasını Türkler alehinde etkilemektedir. Ona göre:
?Asıl sorun Atatürk tarafından yaratılan bu uyduruk Türk milletindedir. Uyduruk bir dil ve kültür. Önce Ermenileri sonra Rumları katlederek uyduruk bir cumhuriyet kurdular. Kürtleri neden tamamen kesmediler merak ediyorum.? (199
Adı geçen kişi halen içinde Türk kelimesi geçen her faaliyette Avusturya ve Almanya başta olmak üzere pek çok ülkede konuk konuşmacı olarak üstelik Türkler ya da Türk sempatizanı olarak kendini gösterenlerce (örneğin Avusturya-Türk Bilim Derneği) görevlendirilmektedir.

DANİMARKA

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Sayıları 25 milyona ulaşan Kürtler (13-14 milyonu Türkiye?de) dünyadaki anavatansız halktır. Burada bulunan ve Türk olarak adlandırılan halkın çoğu aslında Kürttür.
Türk Devleti Kürt halkının varlığını reddetmektedir. Kürtlerin demokratik hakları kısıtlanmaktadır. Parlementoya seçilmiş bile olunsa Türkiye?de Kürtçe konuşmak hapis nedenidir.
Türk polisi ve askerinin yargısız tutuklamaları köyleri harap etmeleri Kürtleri sürekli tedirginlik içinde yaşamaya itmektedir.
Bölgedeki iç savaşta 37.000 kişi ölmüştür. Ayrıca 2.500 Kürt köyü yıkılarak boşaltılmıştır.
Yapılan baskılar nedeniyle Batı Avrupa?ya gelen yabancıların büyük kısmını Kürtler oluşturmaktadır.

FRANSA

İlköğretim Tarih ? Coğrafya Kitabında;

Fotoğrafın altında ?1918'den sonra Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni yetim ve öksüzleri" ibaresi bulunmaktadır. Fotoğrafta yerlerde çok kötü durumda yarı çıplak küçük yaşlarda kız ve erkek çocuklar görülmektedir.
Eğitim sistemi itibarıyla ezberden çok tartışma ve yorum yönteminin
uygulandığı bu ülkede tartışma ve yorum yapmaya müsait bu resimle Osmanlı İmparatorluğu ilişkilendirilerek sözde Ermeni soykırımı;
Ermeniler kimdir?
Bu çocuklar neden öksüz kalmışlardır?
Osmanlı İmparatorluğu içerisinde ne kadar Ermeni yaşıyordu?
Bunlara ne oldu?
gibi sorularla işlenmektedir.
Savaşta Avrupa'da en az 8 milyon insan ölmüş milyonlarcası yaralanmış veya sakat kalmıştır ve üstelik savaş 1 milyondan fazla Ermeninin göç ettirilmesi ve katledilmesiyle 20 nci yüzyılın ilk soykırımı sonucunu doğurmuştur.
Fotoğrafta bir bina önünde üç Ermeni din adamı ve önlerinde yerde yatan öldürülmüş insanlar (Kitaba göre Ermeniler) görülmektedir. Fotoğrafın altında "Ermeni katliamı (1919)" yazısı ile "1915'te Türk Hükümetinin aşırı uçtaki kanadınca alınan önlemler İmparatorluktaki Ermenilerin büyük bir bölümünün yok edilmesine yol açtı. (en az 600 bin ölü)" açıklaması bulunmaktadır.
"Cephede Savaş Dehşeti" isimli konu alt başlığında "Bu savaş esnasında 20 nci yüzyıl ilk soykırım ile tanışmış oldu. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı İmparatorluğunda Hıristiyan Ermeniler Rus saldırılarına destek vermekle suçlandılar. 15 milyon Ermeni kadın çocuk erkek 1915'te sürgüne gönderildi ve Türk hükümetinin emri ile katledildi" ifadesi yer almaktadır.
Fotoğrafın altında "1915'te Ermeni Katliamı" yazısı ile "Ermenilerin tutuklanma ve sürgüne gönderme kararını kim aldı?" sorusu bulunmaktadır. Söz konusu fotoğrafta ise elleri tüfekli fesli ve bıyıklı asker elbisesi giymiş iki kişi ile kafatasları görülmektedir.

İlköğretim Tarih Kitabında;

Altında Ermeni katliamı yazısı bulunan resimde temsili olarak Ermenilerin kadın erkek çocuk bıçakla ve tüfekle katledilmesi gösterilmektedir.
Sayfanın sağ üst köşesindeki haritada Türkiye'nin kuzeydoğusu ?Ermenistan? olarak gösterilmiştir.
Resimde Sırpları katleden Türkler gösterilmekte ve altında:
"Zorbalıklar başlıyor Sırp köylülerin Türk çetelerince öldürülmesi" yazısı yer almaktadır.
Kitabın insan hakları ihlallerinin kronolojik olarak gösterildiği sayfasında 1915 Yılı için "Ermenilerin Türkler tarafından katledilmesi 20 nci Yüzyılın ilk soykırımıdır." ibaresi yer almaktadır.
"Lise 2 nci sınıfta Ermeni sorunu nasıl kavrattırılır?" sorusu yer almakta ve altında "Neden bu seçim?" sorusuna üç maddelik yanıt verilmiş:
-09 Aralık 1948 Soykırım Suçlarının Cezalandırılması Sözleşmesi ile tanımlanan ve 16 Nisan 1984 Yılında halkların sürekli mahkemesi tarafından 20 nci Yüzyılın ilk soykırımı olarak kabul edilen soykırıma karşı borç olduğu için
-Milliyetçilik ilkesinin değişime ve büyük güçlerin çıkarlarına karşı daha hafif kaldığını göstermek için
-Soykırım ve savaş suçlarının kabul edilmesindeki güçlüğü göstermek için.

İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında;

Kitap PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü Abdullah ÖCALAN?ı meşru ve masum bir bağımsızlık mücadelesi yapıyor olarak göstermektedir. Bir ortaokul öğrencisinin anlayacağı şekilde basit bir dille yazılmış olan kitabın 36 ncı sayfasında "Türk Hükümeti modern ve liberal olarak görünmek istemektedir. Türkiye AB?ne aday olmak üzere başvurmuştur. Kanunlarla yönetilen barış içinde bir devlet imajı vermeye çalışmaktadır. Ancak PKK/KONGRA-GEL üyelerini ve Kürt milliyetçilerini öldürmek veya yakalamak için kuvvete başvurmaktadır." denilmektedir.

lköğretim Coğrafya Kitabında;

"Dünyanın Bugünkü Jeopolitiği" adlı konu verilirken bir dünya haritası çizilmiş ve üzerinde çatışma bölgeleri gösterilmiştir. Haritada Türkiye'nin güneydoğusu da çatışma bölgesi olarak gösterilmektedir.
Ortadoğu haritası üzerinde Türkiye'nin güneydoğusu Kuzey Irak ve İran'ın batısı ile Suriye'nin bazı bölümleri Kürt bölgesi olarak gösterilmiştir.
Ayrıca Şırnak kenti de yüksek çatışma bölgesi olarak belirtilmiştir.

GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ

İlköğretim Okuma Kitabında;

?Harap Bir Köy? adlı okuma parçasında köyün 1974 yılında Türkler tarafından harabeye çevrildiği anlatılmaktadır. Parçada köy halkının her şeyi bırakarak köyü terk ettiği dramatize edilerek resimli bir şekilde anlatılıyor.
Kuzey Kıbrıs Yunanlıları Türk Ordusu tarafında evlerini terk etmek ve adanın özgür bölgelerine göç etmek zorunda bırakıldılar.
Parçada; kuzeyde bıraktığı evi ziyarete giden ailenin büyük kızı dönüşte iki salyangoz getirir. Evin küçük kızı salyangozları görünce gözleri dolar: ?Evlerini sırtlarında taşıyorlarkeşke ben de aynısını yapabilseydim.?
?Göç? başlıklı yazıda Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşanan nüfus mübadelesinde Yunanlıların evlerini topraklarını satıp göç ettikleri konusu trajik bir şekilde anlatılmaktadır.
Yazıda Mihalis KASİALOS adlı bir halk sanatçısının (ressam) 1973?te Paşaköy?de inşa ettirdiği ve duvarlarını dillere destan bir şekilde kendi elleri ile resmettiği kilise anlatılmaktadır. Yazının devamında 1974 ağustosunda Türk Askerlerinin köye girip birçok masum kişi ile birlikte yaşlı KASİALOS?u da öldürerek etrafa zarar verdiklerinden bahsedilmektedir. Sonunda ise yaşlı KASİALOS ölmüş olsa bile resimlerinin ölümsüz bir şekilde orada kalacağından söz edilmektedir.
1821 ayaklanmasını anlatan yazıda; Sakız Adası?nın Türkler tarafından yerle bir edildiği köy ve şehirlerin yakıldığı; kadın çocuk ve ihtiyarların boğazlandığı genç kızların ise yine Türkler tarafından köle pazarında satıldığı anlatılmaktadır.
İzmir?in Türklerin eline geçmesi ve devamında yaşanan nüfus mübadelesinin trajik bir şekilde anlatıldığı yazı; İzmir?in alevler içinde kaldığı Yunanlı nüfusun canlarını kurtarmak için küçük sandallara dolup denize açıldığı görüntüsü yaratılan bir resimle desteklenmiştir.
Hikayede EOKA?cı Grivas?ın da lakap olarak aldığı efsanevi Diğenis AKRİTAS?ın Beşparmaklar ile öyküsü anlatılmaktadır. Beşparmaklar?ın ilk çağlardan beri Helenlere ait olduğunu vurgulanmaktadır.
Öykü ilk çağ dönemine ait olmasına rağmen konu Türklere getirilmekte ve Eflaklı bir Yunan çocuğun nöbet yerine giderken Türk-Arap korsanların Kıbrısa saldırdıkları ve adanın yeşil kıyılarının kızıl kana bulandığı anlatılmaktadır.
Nöbetçi çocuğun arkadaşlarına kardeşlerine kılıçlarını kuşanıp Türkler ve Araplara karşı savaşmaya çağırdığı bir kahramanlık öyküsü olarak anlatılmaktadır.
?Türk İşgali? adlı şiirde Barış Harekatı dramatize edilerek anlatılmaktadır.
İlköğretim Din Bilgisi Kitabında;
?Ben Hristiyan doğdum Hristiyanım Hristiyan öleceğim.?
Bu sözlerden sonra Türkler onu zindana attılar ve birkaç gün sonra yaşamı tüyler ürpertici bir şekilde sona erdi..

İlköğretim Tarih Kitabında;

Seni ilk oğluna ağlamak zorunda bıraktığım için ağlama umutsuzlanma anneciğim.
Eğer bunca anneler ağlıyorsa bunun suçlusu Türklerdir.
Bana süt içirip büyüttüğün kulübemize bir Türkün efendi olmasına kalbim
dayanamıyor tahammül edemiyorum.
Bunu sen de biliyorsun anne.
Bu kitabın tamamı Türk düşmanlığı içermektedir.
İlköğretim Okuma Kitabında;
Kıbrısda Kıbrıslı Çocuk Vatan ve Bölünmüş Vatanımız Hakkında Küçük Çocuğun Merakı? adlı şiirlerde ilkokul Kıbrısın bölünmüş olduğu ve yeniden birleşmesi için dileklerde bulundukları geride (kuzeyde) bıraktıkları yerlere ve evlerine dönmek istedikleri Türklerin Güzelyurt ve Maraş?ı harabeye çevirdiği gibi konular işlenmektedir.
Eftihia Teyze Erenköy?ün Yalusa Köyü?nde ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürüyordu. İnsanlar ister Yunan olsun isterse Türk olsun herkese yardım ediyordu. Fakat 1974 yazında kötü olay ansızın gelişti. Oğlu Aleksandros onun karısı Avgi ve çocukları ile birlikte esir oldu. Aleksandros Kıbrıslı Türkler tarafından bir soruşturma için tutuklandı. O günden beri hiç kimse kendisini görmedi kayıp.

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

?Türkler 1974 Temmuzunda Kıbrıs?a askeri çıkarma yaptılar. 200 bin Rum zorla evlerinden atıldı ve kendi vatanlarında göçmen oldu. Birçoğu Türkiyedeki hapishanelere götürüldü. Bu kişilerden 1619u halen kayıptır. Bu kişilerin aileleri yakınlarının akibetlerinin belirlenmesi için o zamandan itibaren süregelen bir mücadele başlatmışlardır. Türk işgali altında bulunan topraklarda 1974te 20 bin mahsur insan kalmıştır. Türkler bu kişileri yavaş yavaş oradan gitmeye mecbur etmişlerdir. Bu kişilerin sayıları devamlı azalmaktadır. 1994?te bu kişilerin sayısı 900?ü geçmiyordu.?
Parçanın sonunda parça içerisinde geçen rakamlarla ilgili sorular sorulmaktadır. Örneğin:
Kıbrısa Türk işgali ...... Temmuzunda yapılmıştır.

İlköğretim Din Bilgisi Kitabında;

Türk döneminde Kıbrıs Kilisesinin varoluş mücadelesi verdiğinden bahsederek Türklere barbarlar diye hitap etmektedir. Kıbrıs Kilisesini Nuhun Gemisine benzetmektedir.
1821de Türklerin Rum papazları katlettiği 1974 Yılında Kıbrısı işgal ettikleri belirtilmektedir.

İlköğretim Sosyal Ahlak Dersi Kitabında;

Karikatürize edilmiş haritada Kıbrıs; üzerinden kan damlayan dikenli tellerle ikiye bölünmüş ve kuzey tarafının üzerinde Türk bayrağı bulunan bir asker botu ile ezilmekte. Altındaki açıklamada:
Kıbrıs devletinin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı 1974teki Türk işgali ile açık bir şekilde ihlal edilmiştir.
Haritada Kuzey ve Güney sınırları gösteriliyor. Haritanın üstüne Unutmuyoruz diye büyük bir başlık atılmış altındaki açıklamada ise:
İşgal Bölgesi %36.4 3 bin ölü 1619 kayıp ve 824 esir.

İlköğretim Din Bilgisi Kitabında;

Türk döneminde sürekli despotluk olduğu Türklerin Ortodoks kiliselerini camilere çevirdiği kiliseye acımasız vergiler uyguladıkları papazların sürgüne gönderildiği ve Türklerin kiliseleri yağma ederek kiliselere saygısızlıkta bulunduklarından bahsedilmektedir. Türklerin Hristiyanlığa düşman olduğu izlenimi yaratılmaktadır

İNGİLTERE

Müzenin Crime Against Humanity bölümünde Armenia 1915 başlığı altında Türklerin 1915 yılında Ermenileri nasıl katlettiklerini anlatan bir bölüm vardır. Bu bölümde sözde Ermeni soykırımının nasıl başladığı anlatılmaktadır.
Müzenin Crime Against Humanity bölümünde The continuing Plight of the Kurts başlığı altında Kürtlerin kim olduğu ve Kürtlere karşı yapılanlar yıllara göre ayrı ayrı anlatılmaktadır.

İSVEÇ

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Haritada Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bir kısmı kürdistan olarak gösterilmiştir.
Atlasın Kültür ansiklopedisi bölümünde çeşitli milletlerin tanıtıldığı kısımda Kürtlerin hayvancılıkla uğraşan Türkiye İran ve Irakta yaşayan baskı altında yaşadıkları iddia edilen Müslüman halk oldukları ifade edilmektedir.

İTALYA

İlköğretim Coğrafya Kitabında;

Türkiye nüfusunun çoğunluğu Türk halkından ve azınlık Kürt halkından oluşmaktadır. Kürt halkı sistematik olarak politik bir baskı rejimi uygulanması nedeniyle göçe itilmektedir.
Kürt halkı politik açıdan birden çok ülkeye ait olan Kürdistan bölgesinde yaşamaktadır ve sürekli olarak politik baskı altında tutulduklarından dolayı dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış durumdadırlar.
Birinci Dünya Savaşı sonunda büyük devletler tarafından Kürt halkına toprak verilmesi sözü tutulmamış ve bunun sonucu olarak Kürt halkı Türkiye Suriye Irak ve İran topraklarına yayılmışlardır.
Şu anda Türkiye?de yaşayan Kürt halkının nüfusu 15 milyon civarındadır. Türk Devleti Kürt halkına karşı işgal yerleşim bölgelerini yok etme halkı göçe zorlama şeklinde askeri baskı altında tutmaktadır. Kürt kimliğini yok etmeye çalışarak Kürtleri ?Dağ Türkleri? olarak çağrılmaya zorlamaktadır.
Kürtçe konuşulması yasak olup Kürt çocuklarının eğitimleri yalnızca Türk öğretmenler tarafından yapılmaktadır.
Kürt sorunu Abdullah ÖCALAN?ın (Kürt halkının özgürlüğü ve hakları için askeri ve politik metotlar kullanarak savaşan PKK/KONGRA-GEL partisi başkanı) yakalanmasından sonra uluslararası bazda gündeme gelmiştir.
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası teşkilatlar birçok kez Türkiye?yi ve Kürt halkının yaşadığı diğer ülkeleri Kürt halkına karşı uygulanan baskı rejimlerinden dolayı suçlamıştır.
Türkiye?nin radikal İslam?a karşı aldığı pozisyondan dolayı ve bulunduğu bölgede denge unsuru olması gibi stratejik konumu vardır. Bu nedenler Kürt halkına uyguladığı baskıların uluslararası platformda yeterince sert bir tepki almasını engellemiştir.

MACARİSTAN

Macaristan Kültür Bakanlığı İnternet Sitesinde;

1456 Yılında Osmanlı Ordularının Macaristan istikametine yönelmesi üzerine Papa III ncü CALİXTUS Hıristiyan dünyasını Haçlı seferine davet etti ve Hıristiyanlardan savaşın kazanılması için kiliseye giderek dua etmeleri ve kiliselerde günde üç kez çan çalınmasını emretti. Bu duyuru beklenilenden daha etkili oldu.
22 Temmuz 1456?da Macar Komutanı Janos HUNYADİ komutasındaki
birlikler Belgrad?da Osmanlı Ordusuna ağır kayıplar verdirdiler. Bir çok kişi yapılan duaların bu başarının kazanılmasında etkili olduğunu düşündü.
Papa bu zaferi 06 Ağustos?ta öğrendi ve Hıristiyan Dünyasında zafer günü
olarak kutlanmasını buyurdu. Papa VI?ncı ALEXANDER 09 Ağustos 1500?de bütün Hıristiyan dünyasında kiliselerde öğle vakti çanların çalmasını buyurdu.
Bu nedenle her gün saat 1200?de kiliselerde çalan çanların anlamı Türklerin
1456?da Belgrad?da yenilgiye uğratılmasını kutlamaktır.

İlköğretim Tarih Kitabında;

Kitabın Ermeni ve Kürt sorunu bölümlerinde ATATÜRK?ün görüşlerine de yer vererek tamamen İngiliz görüşü yansıtılmaktadır. Kitapta Türkler aleyhinde ağır eleştiriler bulunmaktadır.
Sözde Ermeni Soykırımını Ermeni trajedisi olarak ifade eden yazar kitabında
ATATÜRK?ün Ermenilerin güneye göç ettirilmesi esnasında katliama uğradığı ve sorumluların cezalandırılmasını talep eden görüşlerine yer vermektedir.
Tehcir kanunu nedeniyle Ermenilerin yalnız doğu Anadoluda değil Trakyada
dahil olmak üzere bütün bölgelerden göç ettirildiği ve göç esnasında Kürt aşiretler tarafından katliama tabii tutulduğu ifade edilmektedir. Binlerce Ermeninin de Alman subaylar ve Alman Protestan din adamları tarafından kurtarıldığı ifade edilmektedir.
Yazar ayrıca AB Parlamentosunun 1987 tarihli kararına gönderme yaparak
1948 tarihli BM Anlaşması gereğince 1915-1917 tarihlerinde meydana gelen olayları soykırım olarak kabul etmesi gerektiğini belirtmektedir.
Kürt İsyanı bölümünde ise 1925 ve 1937 isyanlarının bastırılmasında uygulanan yöntem ve taktikler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti ve TSK eleştirilmektedir. Olayları İngilterenin Trabzon Konsolos yardımcısının görüşlerinden alıntılar yaparak tek taraflı olarak anlatmakta ve sözde Ermeni soykırımı ile benzerlikler kurmaktadır.

ARNAVUTLUK

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Yabancı işgalcinin (Osmanlı İmparatorluğu) nefret uyandıran bayrağı ne kadar daha Kruya'nın surlarında dalgalanacak?
Türkler Arnavutluk'u ele geçirip ateşe verdi. 500 sene boyunca el ve ayaklarımıza kelepçe vuruldu.
Köleliğin elbisesini çıkart ve cesaretin silahlarını giy.
"Arkadaşlar Türk itine vurun!" dedi ve düşman saflarına daldı.
Osmanlıları ölüm bitirsin! Yeteri kadar ezdiler bizi.
Türkler senin nerede olduğunu öğrendiği zaman seni köle yapar annenin ırzına geçer.
Arberia bölgesini işgal ettikten sonra Osmanlılar çaldılar yaktılar ve ne buldularsa her şeyi mahvettiler.
İtalya'da ve diğer ülkelerde hümanizm kültürü yerleştirildiği zaman Arnavut vatanına Osmanlı işgali yerleşti. Osmanlı ordusu şehirlerle beraber kültürü de bozdu.
Osmanlı işgali boyunca Arnavut kültürü mahvoldu.
17 nci yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu bütün Arnavut topraklarını işgal etti. Osmanlılar politik ve ekonomik baskıyı arttırmak için bir çok bölgeyi parçalayarak yeni bir düzen kurdu.
Osmanlı işgalinden Arnavut şehirleri savaş boyunca çok ağır etkilendi. İnsanların öldürülmesi ve ekonominin mahvedilmesi dışında toplumun bir parçası yurt dışına göç etmiştir.
Osmanlı işgali uzun sürdüğü için eğitimi de çok etkiledi. Halkın çoğu okuma-yazma bilmiyordu. 19 ncu yüzyılda Saray Arnavut dilinin öğretimine ve okullarının açılmasına izin vermiyordu.
Arnavut eğitimi ve kültürünün gelişimini engellemek için Türkler bir çok şey kullandılar. Bunlardan birisi: Arnavutça dilinin Türk ve Arap alfabeleriyle yazılması propagandasıydı. Bu tür şeyleri Osmanlılar Arnavutça dilinin gelişimini engellemek için ve Müslümanlar ile Hıristiyanlar arası çatışmaların oluşması için yapıyorlardı.

BOSNA ? HERSEK

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Düzenli Türk Birlikleri geldiğinde isyancıların cesur savunma mücadelelerine rağmen ayaklanma kanlı şekilde bastırılmıştır. Türk Ordusu birçok Sırp Köyünü soymuş ve yakmıştır.
Türkler itaatkar Hristiyan nüfustan çıkan ve Yeniçeri olarak adlandırılan paralı piyadelerden oluşan yeni bir asker sınıfını ordu sistemine sokmuştur. İşgalciler haracı/vergiyi Hristiyanların kanına empoze etmişlerdir. Zaman zaman çocuklarını almışlar onları götürüp asker adayı olarak okutmuşlar ve Türk Ordusunun elit birliği olan Yeniçeri sınıfı için hazırlamışlardır. Hristiyan ailelerin çocukları asker adayı olarak okutulmalarının yanı sıra Osmanlı ruhuyla eğitilmişlerdir. Onların profesyonel asker olarak evlenme hakları yoktu.
Osmanlılar itaatkar halkları barbarca ezmiş; çok sayıda harç ve vergi ödemek zorunda tutmuştur.
Osmanlılarda yolsuzluk şiddet soygunlar ve asalaklık idarenin temel unsurlarıydı. Bu durum çoğunlukla hayatta kalma mücadelesi veren iteatkar nüfusun ekonomik sosyal ve kültürel gelişimini imkansız hale getirmiştir.
Ortadokslar dini vecibelerini yerine getirmekte büyük zorluklarla karşılaşmıştır.
Türkler tembel oldukları için esir ticareti yapıyorlardı. Esir Hristiyanlara katı tutum sergilendiği için ve bazıları esaretten çabuk kurtulacaklarını düşündükleri için Türkleşmişlerdir.
Türk Akıncıları hiçbir direnişle karşılaşmadan Slovenya ve Hırvatistan topraklarını yağmaladılar.
Split rahibi Roma?da: ?Türkler annelerin elinden bebeklerini alıyorlar kadınlara kocalarının önünde tecavüz ediyorlar genç kızları ailelerinden koparıyorlar; yaşlıları çocuklarının önünde öldürüyorlar. Bunları kendi gözlerimle gördüm.?
Farklı kaynaklara göre Türkler 200 şehri işgal ettiler; 100 bin insanı köle 30 bin genci de yeniçeri yaptılar.
1524?te Türkler Konjic?teki tüm Fransiskan keşişlerini öldürdüler cesetlerini Neretva Nehri?ne attılar ve manastırları binaları çevrelerindeki kiliseleri tahrip ettiler

BULGARİSTAN

İlköğretim Tarih Kitaplarında;

Yeniçerilerin Bulgaristan topraklarında büyük kötülük yaptıkları gaddar askerler olarak hatırlandıkları
Sultanın kan vergisi adı altında yeniçeri toplama usulünün gaddarca olduğu
Birkaç yıllık sürelerle kuşatılan topraklarda sultanın adamlarının çok çocuklu Hristiyan ailelerden birer çocuk aldıklarını
Korkutulan bu muhafızlar vasıtasıyla uzun süren yaya yolculuklar ile İstanbul?a götürerek Türkleştirdiklerini
Bu çocuklara sultanın kölesi gibi davrandıklarını toplu olarak yaşadıkları yerden çıkmalarına izin vermediklerini
Ordunun yeni sefer ilan ettiğinde ve sefer yerine giderken geçtikleri bölgelerde hırsızlık ve akla sığmayacak her türlü deliliği yaptıklarını anlatmaktadır.
Osmanlıdaki kölelikten bahsederken; Türklerin aydınlatılabileceğini ancak bunun boş bir çaba olacağını Türklerin cehaletle beslendiklerini fanatikliğin ufuklarını daralttığı ifade edilmektedir.
1350 yılında Osmanlıların Bulgar topraklarına girdiğinde toplu katliamlar yaptıkları dini binaları yaktıkları kadın ve çocukları esir alıp sattıkları anlatılmaktadır.
Sultan Beyazıt döneminde Türk Bölge İdarecisinin ileri gelen Hristiyan din adamlarını müşterek konuları görüşmek üzere çağırarak genç-yaşlı demeden kilisenin ortasında boğazlarını kestiği 110 ileri gelen Hıristiyanın öldürüldüğü anlatılmaktadır.
Hristiyanların çoğunun korkudan bazılarının güzel vaadlere kanarak bir kısmının da maddi çıkar sağlamak için İslamiyeti kabul ettikleri;
Seçkin sınıflardan bazılarının orduda çalışmaya başlayarak (Hristiyan sipahiler) hemen olmasa da zamanla İslamlaşıp Türkleştiklerini böylelikle: Balkanlarda birçok aristokrat ailenin yok olduğu bunun en çok Vidin Niğbolu Sofya ve Köstendil Sancaklarında gerçekleştiği belirtilmektedir.
Diktatör tarzda reformcu tarifinin en çok Mustafa Kemal ATATÜRK?e yakıştığı ATATÜRK?ün Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarından yeni Türkiye?yi kurduğu yaratıcı milliyetçilik fikrine dayanarak cumhuriyeti ilan ettiği
ATATÜRK?ün ölümüyle birlikte cumhurbaşkanlığına ve Cumhuriyet Halk Partisi Başkanlığına İsmet İNÖNÜ?nün seçildiği bundan sonra reformların ve demokratikleşmenin durduğu ifade edilmektedir.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiyenin 1913 ve 1918 yıllarında kaybettiği savaşlarda Avrupada 23 bin km2lik toprak kaybı ile Doğu Trakya ve İzmiri geri verdiğinden (ancak Haziran 1913te Türk Ordusunun Doğu Trakyayı istila ettiği ve burada yaklaşık 100 bin Bulgarı kestikleri ve 400 bin Bulgarı topraklarından sürgün ettiğinden) bahsedilmektedir.
Devlete adil vergi hakkına sadece Müslüman olanların sahip olduğuna diğerlerinin haklarının sadece belirlenen ek vergileri ödedikleri taktirde korunduğu
Müslümanların; kendilerinin Hıristiyanlara göre daha üst bir sınıf olduklarına Hristiyanların kendilerine daha iyi hayat şartları sunmak için varolduğuna inandıkları belirtilmektedir.
Bağımsızlık savaşındaki yenilgiden sonra Türk çiftçilerinin Bulgar köylüleri üzerindeki baskılarının arttığına vergilerin rüşvet sistemi şeklinde toplanmasına devam edildiğine
Bulgar halkının hiçbir politik ve sosyal haklarının olmadığına yerel Bulgar aydınlarının takip edildiğine baskı ve belalarla baş başa olduklarına değinilmektedir.

alıntıdır...

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Kanuni Viyana'yi neden alamadi ?
Kanuni Sultan Süleyman'in 1529 yilinin mayis ayinda 75 bin kisilik büyük bir ordu ile Viyana'ya sefere çiktigini, O yilin son 10 yilin en yagisli yazini yasadigini, Kanuni'nin çamura saplanan toplarini geride biraktigini, Viyana önlerine de bu kosullar nedeniyle bes ayda ancak vardigini, ordusunun yiprandigini, Bu arada Viyanalilara takviye geldigini ve hazirliklarini tamamladiklarini, asker sayilarini iki katina çikardiklarini, Bu aksilikler olmasa Kanuninin büyük olasilikla Viyana'yi almis olacagini ve tarihin degisecegini, Biliyor muydunuz?

Piramitlerin sirri 1
Kahire'de bulunan Keops piramitinin 12 ton agirliginda iki buçuk milyon tas bloktan olustugunu, Günde on blok yerlestirilmesi halinde yapiminin 664 yil sürecegini, Piramitin üstünden geçen meridyenin karalari ve denizleri tam esit iki parçaya böldügünü ve piramitin dünyanin agirlik merkezinin tam ortasinda bulundugunu, Yüksekliginin 164 m.) bir milyarla çarpiminin günesle dünyamiz arasindaki uzakligi verdigini, Taban alaninin, yüksekliginin iki katina bölünmesinin pi sayisini verdigini, Biliyor muydunuz Piramitlerin Sirlari 2 Piramitlerin içerisinde ultrasound, radar, sonar gibi cihazlarin çalismadigini, Kirletilmis suyun bir kaç gün piramitin içinde birakildiginda aritilmis olarak bulundugunu, Piramitin içerisinde sütün bir kaç gün süreyle taze kaldigini ve sonunda bozulmadan yogurt haline geldigini, Bitkilerin piramit içerisinde daha hizli büyüdüklerini, Çöp bidonu içindeki yemek artiklarinin hiç koku yaymadan mumyalastiklarini, Kesik, yanik, siyrik ve yaralarin piramitin içinde daha çabuk iyilestigini Piramitin içinin yazin soguk, kisin sicak oldugunu, Piramit kimin adina yapildiysa onun bulundugu odaya yilda 2 kez günes girdigini ve bu günlerin dogdugu ve tahta çiktigi günler oldugunu, Biliyor muydunuz?

Kizilderililer New York'u kaça satti ?
Bugün dünyanin en pahali arazisi sayilan New York'un ünlü Manhattan adasini 1624 yilinda Peter Munite adli bir tüccar tarafindan kizilderililerden 24 dolar degerindeki incik boncuk karsiliginda satin alindigini, Toplam 58 km2 olan Manhattan'a ilk olarak Hollandali göçmenlerin yerlestigini ve bölgeye New Amsterdam adi verildigini, Bölgeye 1664 yilinda yerlesen Ingilizlerin New York adini verdigini, Kizilderililerin 24 dolarlarini 377 yildir Amerikan hazine bonolarina yillik % 5 faiz ile yatirsalar bugün 2 milyar 336 milyon 536 bin 394 dolarlari olacagini, Biliyor muydunuz?

Yasli Albayin Inadi:
Amerika'da yasli bir emekli olan albay Sanders'in otoyol kenarinda küçük bir lokanta islettigini, Otoyol baska bir yere tasinacagi için lokantasini kapattigini, Kendi buldugu bir kizarmis tavuk tarifinden baska bir sermayesi kalmadigini, Bu tarifi ülkedeki lokanta sahiplerine satarak piliç basina prim almaya karar verdigini, Tüm ülkeyi arabasi ile dolastigini ve tam 1009 lokantadan red cevabi aldigini, Fakat sonunda birinin kabul ettigini ve bunun sonucunda Kentucy Fried Chicken zincirinin dogdugunu, Albay Sanders'in simdi ülkenin sayili zenginlerinden oldugunu, Biliyor muydunuz?

Sigara sagliga iyi gelir...
Avrupalilarin tütün içmeyi onun tedavi edici özellikleri olduguna inanan Amerikan kizilderililerinden ögrendiklerini, 16. yüzyilda tütünün Avrupa'ya tibbi faydalari olan bir madde olarak tanitildigini, tütünün zararli etkilerinin ancak 1950'lerde kanitlanip kamuoyuna açiklandigini, Dünyada sigaradan kaynaklanan toplam ölümlerin 1995 yilinda 2.5 milyon kisi oldugunu, Bu rakamin 2050 yilinda 12 milyona ulasmasinin beklendigini, 1990 yilinda Amerikada 20 bin kisi uyusturucudan ölürken 400 bin kisinin sigaradan öldügünü, Her sigaranin bir tiryakinin hayatinin 5.5 dakikasina mal oldugunu, Ingilterede bütün sigara tiryakilerinin yarisinin sigara kullanimindan dolayi öleceklerini, Biliyor muydunuz?

Olmaz Olmaz deme olmaz olmaz
Leonardo Da Vinci'nin 16. yy. basinda modern helikoptere sasirtici derecede benzeyen uçan makineler çizdigini, Engizisyon korkusu ile bunlari gizledigini, Bu tasarilar 1797 yilinda yayinlandiginda herkesin havadan agir makinelerin asla yerden ayrilamayacagi konusunda fikir birligi ettigini, 20.yy. baslarinda ünlü astronom Simon Newcomb'un uçan araçlarin uzun mesafelere gidebilmesini saglayacak bir itici gücün bulunamayacagini savundugunu, 1924 yilinda prof.Hermann Oberth'in "Uzaya Roketler" adli kitabini elestiren ünlü Nature dergisinin uzay roketi tasarilarinin ancak insan soyunun tükenmesinden biraz önce gerçeklesebilecegini öne sürdügünü, Ilk roketlerin dünyadan ayrildigi 1940'larda bile doktorlarin insan metabolizmasinin yerçekimsiz ortama,uymayacagini ve insanli uzay uçuslarinin imkansiz oldugunu savunduklarini, Biliyor muydunuz? Piri Reis haritalarini uydudan mi çizdi ? 18. yy. baslarinda Topkapi sarayinda amiral Piri Reis'e ait bir çok eski haritanin bulundugunu, 1957 yilinda Amerikali haritacilar tarafindan incelenen haritalarda henüz 1952 yilinda ses yansitici araçlarla kesfedilen Antarktika daglarinin bütün ayrintilariyla çizildigini,Daha sonra uydu fotograflari ile karsilastirilan haritalarla uydu fotograflari arasinda müthis benzerlikler çiktigini, Bilim adamlarinin bu haritalarin ancak çok yükseklerden çekilmis fotograflar araciligi ile çizilebilecegini söylediklerini, Biliyor muydunuz?

Ingiliz taburu nereye gitti ?
12 agustos 1915'te Çanakkale savasinda Ingilizlerin 54. tümenine ait 4. Norfolk taburunun Küçük Anafartalar ovasinda bir tepeye tirmandigini, Tepenin üzerindeki ekmek somunu seklindeki beyaz bulutun içine girdiklerini, Son askerde bulutun içinde kaybolduktan sonra bulutun yavasça havalandigini ve rüzgarin aksi yönünde hareket ettigini, 250 asker, 16 subay ve 1 albayin hiç bir iz birakmadan kaybolup gittigini ve bir daha haber alinamadigini, Biliyor muydunuz? ( Savaş süresince ve sonrasında İngilizler taburlarının kaybolduğunu tüm dünyaya duyurmuş ama buna rağmen tabur hakkında hiçbir iz bulunanmamış )

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Osmanlı Tarihinde Bilinmeyen Küçük Olaylar...

-Yeniçeri ocağı kaldırıldığında yeni teşkil edilen Asakir-i Muhammediyeye, halktan ayırt edilmesi için serpuş yerine başlarına şal sarılmış, silah yerine ellerine birer sopa verilmişti.

-Eskiden gemilerde korsan gözlemek için maymunlar kullanılırdı. İstanbulda da Tersanekapı karşısında bir sıra maymuncu dükkAnı vardı.

-İstanbulda doğmuş ve yaşamış olan 17. yy.ın kıymetli şairi CevrA Çelebi ömründe hiçbir deniz nakil vasıtasına binmemiştir.

-19. yy. vezirlerinden Hüsrev Paşa, Müverrih Ata Beye sünnetlik hediyesi bir zarflı fincan vermişti. Sonraları sıkıntıya düşen Ata Bey bunu sattı, bedeliyle konağını rehinden çıkardı ve on kişilik ailesiyle hacca gidip geldi.

-Bir zamanlar en büyük gemimiz olan iki bacalı ve dört direkli Gülcemal e bu isim, Sultan Reşat tarafından verilmişti. Gülcemal bu padişahın annesinin adı idi.

-Süleymaniye Camiinin ilk temel taşını büyük din alimi Şeyhülislam Ebussuut Efendi koymuştur.

-İstiklal Marşı işgal altında bulunan İstanbulda ilk defa Muallim Ahmet Halit Yaşaroğlu tarafından bastırılmış ve İstanbullulara gizlice dağıtılmıştır. Bu, dört sayfalık ince uzun bir risaledir.

-III. Mehmet, tahta çıkar çıkmaz 19 erkek kardeşini cellatlara boğdurarak idam ettirmişti. Bunların dördü 15?21 yaş arasında gençlerdi. Öbürleri sabi, bir kısmı da henüz kundak çocuğu idi.

-Mir Zarif isminde bir Hint elçisinin IV. Murata getirdiği hediyeler arasında fil kulağından yapılmış ve üzerine gergedan postu kaplanmış ok işlemez bir kalkan vardı. Sultan Murat bu kalkana bir ok attı, ok kalkanı deldi ve padişah bu kalkanı, içine 500 altın koyarak elçiyle geri gönderdi.

-Sümbül çiçeğinin mor renklisinin katmerlisi ilk defa olarak 17. asırda büyük Türk alimi Katip Çelebi tarafından elde edilmiştir.

-Fatih Sultan Mehmetin doğumunda ve cülusunda bir kuyruklu yıldız görünmüştü. İstanbulun fethi üzerine papa bu yıldızı zındık yıldız olarak aforoz etmişti. Bu yıldızın bilahare Halley yıldızı olduğu anlaşıldı. Balkan Harbinde Bulgarlar, Çatalcaya geldiğinde Halley gene görünmüştü ve o zaman kilise alimleri Türklerin uğurlu yıldızı göründü. Bulgarlar geri dönecekler. demişlerdi ve olaylar da böyle cereyan etti.

-Devlet idaresinde ve kıyafetinde inkılaplar yapan II. Mahmutu geri fikirli mutaassıplar hiç sevmezdi. Padişahın ölümü için büyüler yapıldı. Bu arada II. Mahmuta benzeyen bir kuklayı bıçakla boğazından kesen Cezayirli bir adam da yakalandı ve derhal idam edildi.

-Büyük Türk mimarı Sinan?ın ilk eseri Eyüp?te Sadrazam Ayas Paşa?nın açık türbesidir.

-Müverrih Esat Efendi, çok yaşlı olduğu halde, kışa rastlayan bayramlarda, bayram tebriki için kayığına tandır kurdurtur ve gece saraydaki merasime giderdi. Protokole o kadar düşkündü ve kendini unutturmak istemez, bir gün Şeyhülislam olacağını ümit ederek yaşardı.

-Lale Devri?nin en namlı lalecisi Tabak Ata isminde esnaftan fakir bir adamdı. 80 çeşit nefis lale yetiştirmişti ve sarayların bahçelerine soğanlar ondan alınırdı. Bu çiçek yüzünden İstanbul?un en zengin simalarından biri olmuştu.

-Sokullu Mehmet Paşa?nın, Karaağaç Yalısı?nda yanan gayet kıymetli bir inci tespihi vardı. İmamesi zümrüt ve taneleri yakuttu. Devrin kıymetli bir hattatı imamesinden başlayarak bu tespihin üzerine bir Mushaf?ı Şerif yazmıştı.

-16. asrın namlı ok atıcı pehlivanlarından Ahmet Paşa 75 yaşlarında iken bir gün okçular başına gelip ok ısmarlamıştı. Esnaf: ?Pehlivan, ihtiyarladın, sana ok ne lazım? dediler. O da atını çarşının kapısına sürdü, kapıdaki zincirlere kollarıyla asıldı ve bacaklarını atının karnına sardı, kollarını sıkınca koca atı havaya kaldırarak: ?Bazumda azıcık kuvvetim var gibi? cevabını verdi.

-16. asırda Macaristan?da bir kaya kitlesi üzerinde kartal yuvasına benzeyen Filek Kalesi?ni, Demirbaş Hasan Pehlivan denilen bir kahraman, 40 arkadaşı ile zapt etmişti. Bir gece kalenin bir mazgal deliğine merdiven dayadı, evvela, bu deliği kapayan 80 kantarlık bir topa göğsünü vererek itti, sonra başını koyup ikinci hamlede topu içeriye doğru tamamen attı ve yalın kılıç arkadaşlarıyla kaleye daldı ve kaleyi fethetti.

-Tarihimizde kayıtlı en müthiş oburlardan biri, münevver ve inkılapçı III. Selim?in düşmanlarından Aygır İmam diye meşhur Derviş Efendi isminde bir softadır. Bir seferinde 40 yumurta üstüne iki okka pastırma doğratıp bir pastırmalı yumurta yemiş, fakat koca lengeri sıyırdıktan az sonra dili ağzına sığmayıp ölmüştü.

-17. asırda Unkapanı ve civarını mahveden büyük bir yangında Nalıncı Baba isminde fakir bir adamın ahşap kulübesi, dört tarafı kül olduğu halde mucize kabilinden yanmamış, kurtulmuştur.

-Sultan Aziz, konağına misafir geldiği gün Mısırlı meşhur Prenses Zeynep Hanım, altın bir tepsi içinde 1.000.000 altından fazla değerde olan bütün mücevherlerini bu padişaha hediye olarak takdim etmiş, fakat Abdülaziz tepsiden sadece murassa ciltli bir Kur'an-ı Kerim'i almış ve gerisini sahibine iade etmiştir

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Kendinizi Türklere Emanet Edin

16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:

"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini ?
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Talan Edilen Mirasımız

Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme Hatunun Domaniçteki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . .

Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık binasında kullanıldığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Ecdadımızın Silinmez İzleri

1976 yılında Suudi Arabistan?ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine

Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bitmeyen Osmanlı Sevgisi

Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..

Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden . alması!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını? Biliyor muydunuz.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Avrupa'da Akıncı Korkusu

1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde. Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal edildiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Cennette Yer

Osmanlı Devleti'nin zirvelerde şahlandığı, akıncılarının Avrupa içlerinde at oynattığı bir dönemde. kilisede bir papazın vaaz verirken"Dünya hakimiyetinin Türklere fakat Cennet'in de kendilerine ait olduğunu... " söylemesi üzerine. bu taksime aklı yatmayan cemaatten bazılarının büyük bir ümitsizlik içinde: "Dünyada bizi yurtlarımızdan çıkaran Türkler hiç Cennet'te yer bırakırlar mı?" dediklerini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Şehzadenin Dolmabahçe Sefası

İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde, oğlu Ömer İnönü nün gerek talebelik gerekse daha sonraki yıllarda koskoca Dolmabahçe Sarayını ikametgah olarak kullanıp, yattığı bir oda için bütün sarayın kaloriferlerini yaktırdığın ve ayrıca bu şehzadenin sarayda kadınlı kızlı gece alemleri düzenlediğini...

Bütün bu olanların dönemin Millet Meclisinde ciddi tartışmalara yol açtığını ve o gün mecliste bulunan baba İnönü nün kulaklığı takılı olduğu halde müzakereleri işitmemezlikten geldiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Ağaca Asılan Zekat Parası

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslüman?ın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını

Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:

"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını..

Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Osmanlı Arması

Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini

Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:

İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını Biliyor muydunuz?
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Pasaport Farkı

Şanlı Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar bir Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine giderek: "Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu değiştirin" diye sefaret yetkililerine yalvardığını?
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Türk Köşesi

Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensuplarının ayıplandığını
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Birinci Dünya Savaşının Vahşet Yılları

Birinci Dünya savaşı sıralarında Musul'da halkın açlıktan perişan durumlara düşüp hergün sokaklarda kadın-erkek çocuk-ihtiyar birçok insanın inleye inleye ölüme gittiklerini ve buna bir çare bulunamadığını?

Açlıktan ölen bu zavallı çocukların etlerini kasap dükkanlarında koyun ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yedirme vahşetini gösteren on-oniki kişinin idam edildiğini .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Amerikan Yardımı (!)

Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri'nden aldığımız 69 milyon dolar askeri yardım ile elde edilen askeri techizatın bakımı için ABD'ye her yıl 400 milyon dolarlık bakım ve ithalat parası harcaması yaparak ne kadar karlı bir anlaşma (!) yaptığımızı
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Hayal Müessesesi

Teb'asını "Emanetullah" olarak gören Osmanlı Devleti'nde, akıl hastalarına bimarhanelerde son derece şefkatle muamele edilip ceviz karyolalarda, ipekli çamaşır ve çarşaflarda yatırılıp musiki ile tedavi edildiğini.

Aynı dönemde Avrupa'da ise, akıl hastalarının ruhuna şeytan girmiş denilerek diri diri yakıldığını. .

İstanbul'daki bimarhaneleri giren Mongeri Pere'nin: "Burası Avrupa'nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesidir dediğini ve Osmanlı'nın uyguladığı bu musiki ile tedavi metodunun ABD'de ancak 1956 yılında uygulamaya geçebildiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Üçüncü Dünyanın Kobayları

Batıda ilaç üretmekle ilgili yönetmeliklerin son derece ağır olup, bir ilacın piyasaya çıkarılmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme yapılması gerektiğini ve bunun ise uzun ve pahalı bir süreç olduğunu .

Buna çare bulan batılı hümanistlerin(!), yeni geliştirdikleri denenmemiş ilaçları üçüncü dünya ülkelerine pazarlayarak hem para kazanıp, hem de milyonlarca gönüllü kobay üzerin de ilaçlarını denediklerini

İlaç iyi çıktığı takdirde mallarını batıda pazarladıklarını, kötü çıktığında ise foyası çıkana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya devam ettiklerini . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İçi Yivli Toplar ve Ecdadımızın Sızlayan Kemikleri

Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Savaşı'nda, ileri görüşlü babası Sultan II Bayezid' ın icadı olan "içi yivli topları kullanarak büyük başarılar elde ettiğini..

Bugün ise bizlerin hala II Bayezid'in bu büyük icadını tarih kitaplarımızda: "Yivli top 1868 de Almanlar tarafından icad edildi" diye okutma gafletini göstererek ecdadımızın kemiklerini sızlattığımızı..

-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Tanzimat Dönemi Ordusu

II Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat dönemi ordusunun halini

"Bu ordu: kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika, sarıkları Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Milletlere Göre Fiyat Farkı

Osmanlı'nın son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:

"Bir kaide olarak, Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte birini, Yahudi ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz"diye yazdığını?
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Batıda ve Osmanlı'da Yalan

1717 - 1718 yılları arasında İstanbul' da İngiliz elçiliği yapan G.Montagu nun hanımı Lady Montagu nun Osmanlı toplumundaki ticaret ahlakı ile alakalı hatıraların da, oldukça enteresan bir şekilde:

"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla öğünürler.

Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür. diye yazdığını?
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Ecdad Nesline Hürmet

Merhum Adnan Menderes'in, İstanbul'un imarı faaliyetlerinin başlatıldığı l950'li yılların birinde, gece yarısı cennetmekan Sultan Abdülhamid Han'ın muhterem kerimeleri Ayşe Osmanoğlu ile annesi Müşfika Kadınefendi'nin kaldığı evin kapısını çalarak gizlice içeri girip her ikisinin de ellerini öptükten sonra :

"Siz bize veli nimetlerimizin emanetlerisiniz. Fakat maalesef sizlerle bugüne kadar alakadar olamadım. Çok özür dilerim Çevremiz böyle tavırları hazmedemeyecek insanlarla dolu!... " dediğini... Daha sonra da, Osmanlı'nın bu aziz analarına, kimseye muhtaç olmamaları için, içinde 10.000 lira bulunan bir zarf bırakıp ayrıca tahsisat-ı mestureden (örtülü ödenek) maaş bağladığını ve 2 7 Mayıs'da bu paranın kesildiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Peygamber Evine Benzeyen Ev

Gönüller sultanı Mevlana Hazretleri'nin hizmetçisine: Bu gün evimizde yiyip içecek birşey var mı?" diye sorup, hizmetçisinin de "Hayır hiç birşey yok" diye cevap vermesi üzerine sevince garkolup ellerini Yüce Dergah'a açarak:

"Allahım, sana şükürler olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine benziyor" diye Muhammed Mustafa'nın(sav) yolunun tozu olduğunu gösterdiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Eşsiz Misafirperverlik

Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak :

"Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar." dediğini
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Vahşetin Böylesi

1096 yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40. 000 Müslümanı kılıçtan geçirdikten sonra Gödofroi dö Buygom' un Papa II Urban' a yazdığı mektupta:

`Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedi'nde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyoruz. " diyerek barbarlıklarını belgelediklerini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İnsanlığın En Muhteşem Harikası

Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :

"Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi. Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:

"Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı. Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır" diye cevap verdiğini. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Enderun Okulu

Üç kıtada altı asırlık bir hükümranlık şanlı ecdadımızın devlet ve medeniyet mirasının sırlarının bulunduğu ve dünyanın en büyük arşivi olan Osmanlı Arşivi'ni, bizler doğru dürüst incelememişken, bine yakın Amerikalı ile yüze yakın İsrailli tarihçinin yıllarca didik didik ettiğini. ..

Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkında hazırlanan uzman eserlerin ve doktora tezlerinin sayısının 350 tane olduğunu. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Kızılca Buğdayı

ABD'nin 1890 yılına kadar bizim Tuna boylarımızda yetişen "kızılca" ismi verilen buğdayımızı ithal ederek tohumluk olarak kullandığını ve bununla halkını beslediğini. ..
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bir Yanlışın izahı

Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.

"Verilen yeri imar et!' manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı paşalarının, o toprakların mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini tükettiklerini . . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Hakiki Nişan

Kırım Savaşı'ndaki büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümetince kendisine nişan verilen Deli Hasan Ağa'nın bu nişanı takmadığını farkeden Fuat Paşa'nın ona takmama sebebini sorması üzerine:

"Paşam, benim vücudumda harpte kazandığım yedi nişan(yara izi) var. Onlar varken elin Frenk'inin nişanını ben ne yapayım!" diye cevap verdiğini
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yabancı Gözüyle Lozan ve Neticesi

1922-1923 yılları arasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye büyükelçisi olarak Ankara'da bulunan S. İ. Aralov'un, Lozan Konferansı' nın sonuçları ile alakalı olarak yazmış olduğu hatıratında :

"... İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan Musul'u ve daha başka yerleri Türkiye'den koparmayı, Yunanlıların yakıp yıktığı şehir, kasaba ve köyler için Yunanlılara tamirat parası verdirmemeyi ve Boğazlar meselesinde İngiliz planını gerçekleştirmeyi başardı.

Türkiye'nin Musul'u bırakması ve tamirat parasından vazgeçmesi karşılığı olarak kendisine küçücük Karaağaç bölgesinin verilmesiyle yetindi Bundan başka batılı devletler , Türkiye'yi, Osmanlı Devleti'nin batılı kapitalistlere olan borçlarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan ülkeler arasında bölünüşünden sonra, payına düşen bölümünü 20 yıl içinde ödemeye ikna ettiler" diye yazdığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Acı İtiraf

Lozan Konferansına İsmet İnönü ile birlikte katılarak Türkiye aleyhine birçok entrikalar çeviren Hahambaşı Hayim Naum?un,daha sonraları hükümet erkanı ile araları çok iyi olmasına rağmen: Bu memlekete bu millete çok kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam diyerek pişmanlık içinde Mısıra gittiğini...(40)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Mehterin Büyüleyici Tesiri

Batı musiki şaheserlerini yazmış olan Mozart,Bizet gibi büyük bestekarların mehter musikisinin büyüleyici tesiri altında kalarak,Türk tarzında Alla Turca denilen kısımlarını yazdıklarını....
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Türkiyede Türk Müziği Yasağı

Tek parti iktidarı döneminde,devletin açmış olduğu müzik okullarının bir tanesinde,öğrencilerden bazılarının ders arasında kendi öz müziği olan Türk müziği çalmaya teşebbüs ettikleri için yabancı uzman Herr Zuckmayer tarafından okuldan atıldıklarını....
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-

Senfoni Zulmü

1930lu yılların birinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının,Anadoluyu tenviretmek için çıktığı turnenin Sivas durağında,bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri izleyen bir vatandaşa: Konseri nasıl buldunuz? diye sorması üzerine zavallı adamcağızın, sağına soluna ürkekçe bir göz attıktan sonra gazetecinin kulağına:

Valla beyefendi,Sivas,Sivas olalı,Timurdan beri böyle zulüm görmedi! diye cevap verdiğini....
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Osmanlı Topçuluğu

Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu hakkında:

"Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki toplardan çok daha kaliteli idi.

Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir Avrupa devleti bilmiyorum dediğini . . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
En Mütekamil ikmal Teşkilatı

Kore Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp parçalanmasından sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde Amerikalıların bataryayı tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok süratli ikmal karşısında Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını gören Amerikalı generalin:

"Biz bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd ettik. En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul ettik. Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey değildir." dediğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Dağistan Kartalı

Yıllarca Kafkasya'nın istiklali için yılmadan mücadele vermiş olan büyük dava adamı İmam Şamil' in, vefatından sonra gasledilirken vücudunda cihat meydanlarında savaşırken meydana gelmiş yüzyirmi yara görüldüğünü...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İnka Medeniyeti

Batılı sömürgeci barbarların servet uğruna kökünü kuruttukları Güney Amerikalı kızılderili kavim İnkaların, gelişmiş bir tarım sistemlerinin olduğunu...

Gübrenin ehemmiyetini bilip, Chinoha adasından sağladıkları gübreyi tarım bölgelerine adilane dağıttıklarını ve gübresinden faydalanılan deniz kuşlarını öldürenleri idama mahkum ettiklerini. .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Nereden Nereye

Birinci Dünya Savaşı'ndan bir hafta önce, 1914 yazında.1 Türk lirasının karşılığının 3.7 dolar ve 18.45 marka tekabül ettiğini. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İlmin Değeri

Son devrin kıymetli alimlerinden Hüsrev Efendi'nin, ders okuturken üzerinde hasıl olan durgunluğun sebebini soran öğrencilerine :

Buraya geleceğim sırada yatağında dehşetler içinde yatmakta olan kızım vefat etti. Onun cenazesi, defin işi vardı ortada. Dersinizi ihmal ederim diye Allah'dan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile meşgul olacağım.

Kusura bakmayın o yüzden biraz cansız konuştum" diyerek ilim öğretmenin ehemmiyetini nefsinde yaşayarak gösterdiğini..
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Osmanlı Azameti

1754'de bile, Sultan III. Osman Han'ın bir namesi Leh kralına ulaştırıldığında, kralın nameyi üç kere öperek başının üstüne koyduğunu ve kralın yanında bulunan devlet erkanının da derhal başlarını açarak saygı duruşuna geçtiklerini.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Türk kafası

Kendilerine tarih boyunca sempati beslediğimiz ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde donanma gönderip yardım elini uzatarak yok olmaktan kurtardığımız Fransızların bitkilere büyük zarar veren bir kurt nevine "Türk adını verdiklerini...

Kazancı kuyumcu düğmeci gibi sanatkarların perçin yaparken altlık olarak kullandıkları perçin kıskacına da şamar oğlanı manasına "Türk kafası adını verdiklerini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Samanoğlu İsmail Bey'in Türbesi

9. asırda Buhara da yapılan Samanoğlu İsmail Bey'in türbesinin İslam dünyasının ilk türbelerinden olduğunu...

Bu türbenin yapımında kullanılan tuğlaların deve sütü ile yumurta akı karıştırılarak bunların çeşitli derecelerde pişirilmesinden elde ve edildiğini günümüze kadar sapasağlam dimdik ayakta kaldığını . . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Engizisyon Gerçeği

1481-1808 yılları arasında batıda,Katolik kilisesinin siyasi baskı aracı olarak faaliyet gösteren Engizisyon mahkemelerinin Yakılarak öldürülme cezasına çarptırılan insanların sayısının 34.024 e ulaştığını....
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
"Sıfır Neye Derler?"

Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra sohbeti başlayınca Mustafa Kemal'in Hasan Ali Yücel'e:"Bugün lisede sizin mantık kitabınızı karıştırırken,Matematikte Usul' diye bir bahis gördüm... Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca Hasan Ali Yücelin Biraz paşam" diye cevap verdiğini...Bunun üzerine Mustafa Kemal'in: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru sorması üzerine Hasan Ali Yücel'in gayet mütevazı bir şekilde: "Huzurunuzda bana derler paşam!"cevabını verdiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bibliyoman

18. yüzyıl sonlarında yaşamış ve bugünkü İstanbul Millet Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi'nin bir bibliyoman(kitap hastası) olduğunu . . .

Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabın kendisindeki noksan olan ikinci cildini temin etmek için,mevcut olduğunu öğrendiği Yemene tayinini çıkartmak istediğini ...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Akif i Büyük Yapan Meziyet

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...

Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde , Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...

Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan muşambasını ödünç olarak giydiğini ...

Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını.

Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez. Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Batıda Yemek Kültürü

İsviçre , nin Branderburg Prensi, ziyafete çağırdığı bir derebeyine gönderdiği davetiyenin meşruhat (açıklama) hanesine:

""Eti yedikten sonra kemiği arkaya atmak yok! Yağlı ağzını yenine silmek yok! Tabağı kaldırıp altına tükürmek yok" diye yazmak mecburiyetinde kaldığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Orta Çağda Temizlik Farkı

Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken:

""... Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi.

Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke insanlarından ayrılırlardı.

1600 yıllarına doğru İspanya'da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt ediyordu... " diye yazdığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Acı HatıraIar

İtalyanların Libyayı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle siyasi alanda anlaştıktan sonra, bize karşı açacakları savaşın (Trablusgarp Savaşı) masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin olmadığını...

Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak, bu savaşın masraflarını karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın lira çektiklerini ve bu bizim paramızla sağladıkları imkanlarla bizim toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını. .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Vicdan Azabı

Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'yı arkadan vurduğunu ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na getirildiğini..

Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs'a yerleştirildiğini ve hastalandığında da oğlu tarafından Amman'a getirildiğini...

Ve günün birinde adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken "İzmir Marşı"nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak isterken baba oldukça ibretli bir şekilde:

"Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim.

Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı

Hakk. bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun"dediğini.. .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Lavrens'in İtirafı

Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "'Evet onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım;tiksindim bu vahşetten..." diyerek itirafta bulunduğunu . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İhtilal Mantığı

Sık sık ihtilal yapılan Güney Amerika ülkelerinin birinde,batılı bir gazetecinin, kaldığı otelin müdürüne: "Burada niçin bu kadar çok ihtilal yapılıyor?" diye sorması üzerine otel müdürünün :

"Anayasamıza göre herkesin devlet başkanı olmaya hakkı var. Bu yüzden her vatandaş bir defa devlet başkanı olmayı deniyor" diye cevap verdiğini. .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
"Ruhu Batırmamak İçin"

Yunan filozof ve ahlakçısı Sokrat'ın (M. Ö. 47 0-3991 hayranı olan zengin bir tüccarın, bütün serveti olan bir çuval altını bu filozofa bağışladığını...

Tüccarın ölümünden sonra, vasiyeti gereği aldığı bir çuval altını, bir kayığa yükletip, denizin ortasına teker teker atan Sokrat'ın :

"Ey para! İşte seni batırıyorum ki, benim ruhumu batırmayasın!" hikmetli sözünü söylediğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Türk Vergisi

Osmanlı Devleti'nin l521'de Belgrad'ı, l522'de Rodos'u fethetmeleri ve 1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı dünyasında büyük bir panik yaşandığını...

Çeşitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri' nin (Reich stag) , Türklere karşı ordu toplayıp sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi" adı altında yeni bir vergi konulmasını kararlaştırdıklarını.
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İade-i Ziyaret

Meşhur bir politikacımıza Fransa'da: "Siz Osmanlıların Viyana kapılarında ne işiniz vardı?diye sorması üzerine, o politikacımızın gayet veciz bir şekilde: "Haçlı seferlerinin iade-i ziyaretiydi diye cevap verdiğini ...

-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Sibirya'ya Sürgün

Tarihin en korkunç emirlerinden birinin 1799 yılında Rus Çar'ı I Paul tarafından verildiğini...

Bir sabah, önünde resmi geçit yapan birliğin yürüyüşünü beğenmediği için: "Sibirya'ya marş marş!" diye emir verdiğini ve dörtyüz kişilik bu birlikten bir daha haber alınamadığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Miskinler Tekkesi

Sari ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından istiskal görerek tecrid edilen cüzzamlılara, Osmanlı vakıf medeniyetinin şefkat elini uzatarak, onlar için . . her türlü bakım ve görümünün yapıldığı miskinhaneler kurduğunu...

Bunların ilkinin de, 1421-1451 seneleri arasında Edirne'de II. Murat tarafından yaptırıldığını ve buralara "Miskinler tekkesi " denildiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Trablusgarp Mücahitleri

Trablusgarp Savaşı,nda Osmanlı askerlerinin arasında bulunmuş olan Fransız gazetecisi Georges Lemo nun gördükleri karşısında hayretler içinde kalarak:

Türk subayları içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş birşey kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu:

Türk subaylarında yenmek ve ölmek duygusu, cinnet derecesine varmış bir istek halinde yaşıyordu" diye hatıralarında intibalarını yazdığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yavuz Çocuk

Yavuz Sultan Selim'in asıl isminin "Selim " olmasına karşılık çocuk iken çok hareketli yerinde durmayan, cevval bir yapıya sahip oluşundan dolayı kendisine "Yavuz" lakabının takıldığını. . .

Bu çelik çavak çocuğun idman yaparken kafesten uçurulan güvercinleri, çift elle fırlattığı hançerlerle havada vurduğunu. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yedi Ben

Yavuz Sultan Selim Han'ın doğumundan az bir zaman önce babası ll. Bayezid'in sarayına gelen bir dervişin:

Bugün bu hanedandan bir erkek çocuk dünyaya gelecektir ve babasının yerine geçecektir. Vücudunda yedi ben bulunacaktır ve onların miktarınca alişan beylere galebe edecektir diyerek ortadan kaybolduğunu.

Hakikaten de Yavuz Sultan Selim'in altı yıl gibi kısa süren hükümdarlık döneminde yedi tane devleti yeryüzü haritasından sildiğini. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Diyojen ve İnsanın Kıymeti

Yunan-Pers savaşları sonunda esir edilen Pers (İran) askerlerinin Atina meydanında satılığa çıkarılması üzerine, esirlerin üzerindeki göz kamaştırıcı elbiselerin bir çırpıda satılmasına karşılık, esirlere alıcı çıkmaması üzerine, orada bulunan Diyojen 'in düşünceli düşünceli :

"İnsan ne garip mahluk! Arızi meziyetler üzerinden sökülüp atılınca kendisi on para etmiyor" dediğini
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Hamid ve Hamit

Latin harflerinin kabulüyle birlikte isminin "Hamit " diye yazılmasına müthiş tepki gösteren şair Abdülhak Hamid'in:

"Ömrümün sonunda ismimin sonuna bir de' it' taktılar" dediğini. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Batılıların Gerçek Yüzü

Aşırı beslenme sonucu her yıl binlerce insanın hastalanıp tedavi gördüğü batı ülkelerinden biri olan Almanya'da, Stern dergisinin okuyucuları arasında yaptığı bir araştırmada sorduğu: Devletinizin hangi giderlerinin azaltılmasını istersiniz? sorusuna. Almanların % 68'lik bir çoğunluğunun:Üçüncü dünya ülkelerine yapılan yardımların cevabını verdiğini... Yine dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan İsviçre' de yapılan bir referandumda sorulan:"Üçüncü dünya ülkelerine

yapılan seksen milyon dolarlık bir yardım yapılmasını onaylıyor musunuz?" sorusuna İsviçrelilerin % 56'sının "Hayır diye cevap vererek ne kadar insan sevgisi ile dopdolu( ! ) olduklarını gösterdiklerini. . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İlim Uğruna

Büyük alim İbn-i Teymiye'nin(1263/132, kitap okumaya başlamadan önce beline kadar uzayan örgülü saçlarını duvardaki bir çiviye asıp öyle kitap okumaya başladığını...

Uykusu gelip de başı önüne düştüğünde çiviye asılı saçlarının canını yakarak kendisinin uyumasına engel olduğunu...

Bu ilim aşıkının, böyle azimli çalışmaları neticesinde vefat ettiğinde ardında bin kadar muazzam eser bıraktığını...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Altından Nohutlar

Fatih Sultan Mehmed'in Vezir-i Azamı Mahmut Paşa'nın, ilme hürmetinin ifadesi olarak devrin alimlerine haftada iki defa ziyafet verdiğini. . . Sofradaki Vezir-i Azam Mahmut Paşa' nın bu ziyafetlerde , pilavın içine önceden altından yapılmış nohut taklidi taneleri karıştırdığını ve bunlar kimin kaşığına isabet ederse ona hediye ettiğini. .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Hür Bir Esir

17. yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti'ne sığınan İsveç Kralı 12. Charles(Demirbaş Şarl)' ın, Türklerden gördüğü alicenaplık karşısında Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü. Kurtuldum Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi. Önümde su, ardımda düşman, tepemde ateşler püsküren güneş. . .

Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu, yine kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok, zindanda da değilim. Hürüm ve istediğimi yapıyorum. Lakin yine esirim asaletin nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar şefkatli , bu kadar yüksek kalpli, bu kadar asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak bilseniz ne kadar tatlı" diyerek şükranlarını ifade ettiğini...
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yirmi Yüzlüler

Viranelerin yascısı" milli şairimiz Mehmet Akif Ersoyun cemiyetteki bozuklukları görüp, insanlar arasındaki münasebetlerdeki riyakarlık ve sahte tavırlar karşısında dayanamayarak:

Artık iki yüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım " diyerek hayıflandığını....
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Okumaya Doyamadığım En Leziz Eser

Yahya Kemal Beyatlı' nın biraz midesine düşkün biri olduğunu ve günün birinde sık sık gittiği Abdullah Efendi lokantasında yemek listesini eline alıp:

Tatar böreği... İç pilav... Zeytinyağlı enginar... Kuzu çevirme... Yoğurtlu kebap... Badem tatlısı... Kaymaklı baklava. .." gibi yemek isimlerini okuduktan sonra yanında bulunan sofra arkadaşına listeyi gösterip:

İşte, Türkçe'de okumaya doyamadığın en leziz eser!.. dediğini . . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Fakir Ama İzzetli Bir Hayat

İstiklal marşımızın yaslı şairi Mehmet Akif Ersoy'un hayatının hep fakr u zaruretler içinde geçtiğini...

Memleketinden ayrılıp Mısır' a gittiğinde evinde eşya namına sadece birkaç kanepe, iki demir ayak üzerine konulmuş bir kaç tahtadan ibaret karyola vazifesi görür birşey bir hasır seccade, bir nalın ve bir divit bulunduğunu .

Ve bu büyük üstad' ın evden eve taşınırken konu komşu eşyalarını görmesin diye geceleri taşındığını . .
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-

Osmanlı Kahveyi neden yasakladı?

Bir sabah Kalktınız kahvenizi yapacaksınız, Televizyonu açtınız bir son dakika haberi, habere göre kahve içmek bütün yurtta yasaklanıyor.Osmanlı döneminde Ebussuud Efendi'nin fetvası gereği bir çok Türk buna benzer bir durum ile karşılaştı.Onlar Tv den öğrenecek kadar şanslı değildi,ancak kahvehanelere giderek bu durumu öğrenebildiler ve çok üzüldüler.

Kahve bir çoğumuz için vaz geçilmez bir ihtiyaç.Kahve Osmanlı zamanında da çok seviliyordu, ama bir gün Kahve devlet tarafından dine aykırı bulunarak yasaklandı.Kahve içmek acaba gerçekten günah mı?Bu yazıda bu soruya cevap bulmaya çalışacağız, konuyu şimdiye kadar yapılan değerlendirmelerden çok daha Farklı bir şekilde değerlendireceğiz.

Kahvenin Osmanlıya gelişi, 1550'li yıllara rastlar.Kahveyi ilk kez Osmanlıya getiren Habeşistan Valisi Özdemir Paşa'dır.Kahvenin Osmanlı İmparatorluğun'da ki serüveni oldukça ilginçtir.Kahvenin Osmanlıya gelmesi ile birlikte, kahvehanelerde açılmaya başlamıştır.Kahvehaneler o dönemlerde bu günkü anlamda, Kahvehaneler değildi,kültürlü insanlar Kahvehanelere gider burada devlet meselelerine sosyal yaşamda ki sorunlara kafa yorarlardı.Bunun yanında boş insanlar da gitmiyor değildi.

Osmanlı döneminde toplumunda insanların meşru olarak bir yerde toplanmaları sadece dini amaçlar ile olabiliyordu, bunun dışında anca kaçak şekilde alemler yapanlar oluyordu, bu durumun da cezası vardı.Kahvehaneler ilk kez toplumun bir araya gelmesine, hatta gelecek hakkında düşünmesine imkan sağlar olmuştu.Burada kitaplar bile okunurdu.Tabi biraz da dedikodu yok değildi.Aslında Osmanlı'da daha evvel meyhaneler vardı ama buralara müslümanların girmesi yasaktı.Bu durum kaçak olarak girilmediği anlamına da gelmiyor elbet.

Bilindiği üzere devletin parlak devrinde bile halkın yaşam şartları çok da iyi değildi.İşsizlik gibi sorunlar o dönemde de vardı.Anadolu da Sosyal durumlara yönelik isyanlar vardı.Bir süre sonra Kahvehaneler Padişahın ve yöneticilerin eleştirildiği halkın taleplerinin dile getirildiği yerler haline geldiler.Tahmin edileceği üzere demokrasi ile yönetilmeyen bir ülkede ,halkın devlet meselerine kafa yorması pek de istenilen bir durum değildi.

Sonuç olarak Kahvehaneler devleti yöneten kesimin pek de hoşuna gitmeyen yerler halini aldı.Tam da bu dönemde Ebussud efendi Kahvenin içilmesinin Şeriata aykırı olduğu yönünde fetvası Kahvehanerin kapanmasını sağladı.Osmanlı Tarihçisi Naima(1665-1716) Kahvelerin kapatılması ile ilgili'' erdemli görgülü insanların toplandığı kahvehaneler bir günde yerle yeksan edildi'' demişti. Buna karşın Kahvehaneler hep varlığını sürdürdü, kimi zaman serbest bırakıldı kimi zaman ise kaçak olarak devam etti.Yeniçerilerin bazen haklı bazen haksız ayaklanmaları buralarda planlanır oldu.

Kahvenin dinen günah sayılması meselesine gelirsek bu kararın sebebinin Kahvehaneleri kapatmak için alındığını görebiliriz. Çünkü Ulema ve Saray kahve içmeye devam etmişlerdir.Hiç şüphesiz ki Kahve içmek günah değildir, bu durum bile bizlere kararın sebebi hakkında ip ucu verebilir
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Biliyor muydunuz?

'Şamar oğlanı' Osmanlı'da şehzadeye ders veren öğretmenin ders sırasında kızdığı zaman şehzadenin yerine dayak attığı kişiye verilen addır.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

METE HANIN ISLIK ÇALAN OKU (ÇAVUŞ OKU)

Çavuş oku, tarih boyunca Türkler tarafından kullanılmış bir ok çeşididir. Öldürme amaçlı olmayan, çıkardığı sesle düşmana korku salan ve moralinin bozan bir oktur.

Askerlerin okun çıkardığı sese kolayca yönelebilmesi çavuş okunun bir komut aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Bu yüzden çavuş okuna ıslık çalan ok, ıslıklı ok ve vızlayan ok DA denilir.

Yazılı tarihi kaynaklarda çavuş okunun mucidi Mete Han olarak gösterilir.

Mete Han, bu savaş aletini düşmanın moralini düşürmek, cesaretini kırmak ve atıldığında sese çıkaracak bir yapıda tasarlamıştır. Okunun uç kısmındaki yapı olan temren üzerinde açılan ince özel delikler, ok fırlatıldığında tiz bir ses çıkarmakta, bu düşmana korkunç bir korku salmaktadır.

Baidengde Çinlileri kıstıran Hun ordusunda bu oklardan yüzlercesinin bulunduğu düşünülmektedir.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Osmanlı İmparatorluğunda en fazla sadrazamlık görevine 9 kez atanan Mehmed Said Paşadır.
II. Mehmed Said Paşa, Abdülhamid saltanatında yedi kez ve İkinci Meşrutiyet döneminde iki kez olmak üzere, toplam dokuz dönemde dokuz yıla yakın sadrazamlık yapmıştır.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Osmanlıda önemli isimler: Kavalalı Mehmet Ali Paşa

1770te Kavala'da doğan Kavalalı Mehmed Ali Paşa 1787'de asker oldu ve kısa zamanda gözünün pekliğiyle ön plana çıktı. 1801de Mısıra gittikten sonra beceri ve zekası sayesinde kısa sürede yükseldi. 1805te Mısır valisi oldu.

Avrupalıların Son Firavun adını verdikleri Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mısırı 1847'e kadar yönetti. 1847'nin sonlarına doğru bunama alametleri baş gösteince oğlu İbrahim önce vekaleten yerine geçti. 1848 Eylülünde ise asaleten Mısır valisi oldu. Kavalalının kurduğu hanedan ise 1945e kadar Mısırı yönetti.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

1793 yılında 13 ABD gemisi Cezayir açıklarında Osmanlıların eline geçti. Bunun üzerine ABD,
5 Eylül 1795'te anlaşma yapmayı Kabul etti ve bu antlaşmaya göre ABD, Cezayirdeki esirlerin iadesini
gerçekleştirmesinin yanında 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (21.600 dolar) ödeyecekti.

Bu antlaşma ABD başkanı George Washington ile Cezayir Beylerbeyi arasında imzalanmış olup ABD'nin kendi dilinde imzalamadığı tek antlaşmadır.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Bir gökyüzü sevdalısı Vecihi Hürkuş...

1871 yılında Hüseyin Haki Efendi?nin buluşu dünyanın arabalı vapuru Suhulet boğazda boy gösterecekti. İngiltere?de üretilen Suhulet, 1960?lı yıllara kadar görev yapacak, sonra gazi olarak emekliye ayrılacaktı? Suhulet?i Osmanlı ile, Devrim otomobilini de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel?in ?Garp kafasıyla araba yaptık ama şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk? sözleriyle tarih sayfalarına gömdük.

Türk mühendisliği ve sanayisinin her iki önemli basamağında da gerek yerli gerekse İngiliz mühendis ekipler günlerce, aylarca, yıllarca emek harcadılar. Her iki ekip de azimliydi ve ekonomik anlamda destekleniyorlardı. Ama bir olay daha var ki, toplumsal hafızamız bunu unutmakla cidden ayıp etti? Tek başına 29 yaşında bir adam kalkıp 1924?te uçak yapmaya soyundu. Kendi parası ve emeğiyle hem de? Üstelik 1925?te bu uçakla uçtuğunda, ödül yerine maaş kesintisi ve ev hapsi aldı!

Vecihi Hürkuş, çılgınlık mı, deha mı, kahramanlık mı? Üstelik tek başına, üstelik kendi sınırlı imkanlarıyla bir değil, birkaç uçak yaptı. İlk uçuş okulunu açtı ve ilk hava yolları teşkilatını da kurdu. 3 ay içerisinde bir marangoz dükkanı kiralayarak inşa ettiği Vecihi K- XIV uçağıyla İstanbul?dan Ankara?ya uçtuğu halde, uçağına el konulmuş, uçabilirlik sertifikası istediği yetkililerden ?Tayyarenin gerekli vasıflarını tetkik edecek kimse bulunmadığından?? cevabını alıp yılmamış; Uçağını söküp trenle Çekoslovakya?ya gitmiştir. Buradan aldığı sertifikayla yurda döndüğünde bile bir kahraman edasına bürünmemiştir.

Vecihi Hürkuş. Balkanlar?da, Kafkasya?da, Kurtuluş Savaşında?dır. Kafkasya?da esir düştüğü 'Nargün' adasından kaçabilen tek esirdir. Günlerce yürüyerek, geldiği İstanbul?dan trenle Kurtuluş Savaşı?na katılmasına günlüklerinde yer vermemesini ?Önemli olan benim Kurtuluş Savaşı?na katılmamdır.? diye açıklayacak kadar vatansever ve mütevazıdır.

İlk Türk kadın pilot Bedriye Gökmen?i yetiştirecek kadar yenilikçi, yetiştirdiği öğrencilerden para almayarak, kurduğu sivil havacılık okulunun zor durumda kalmasını göze alacak kadar da yardımseverdir aynı zamanda...

Kurduğu hava yolları şirketi zor durumda bırakılıp, uçakları yurt dışına kaçırıldığında bile kırılmayıp, son yıllarında elinde kalan tek uçağıyla madencilik sektöründe ciddi başarılara imza atmış, bir kahramandır o. Aramızdan ayrıldığı 1961 yılında katıldığı savaşlarda gösterdiği başarılardan dolayı aldığı gazilik maaşına ise haciz konmuştu!

Bugün tozlu raflarda, ortaçağımıza hatta ilk çağımıza kadar uzanabilirken, Vecihi Hürkuş?un olağan üstü başarılı hayatını görmezden gelmek, her şeyden önce kendimize haksızlık değil midir?

Fakat bir avuç gönüllü Hürkuş adını yaşatmak ve adına bir müze kurmak için bir süredir çaba harcıyor. Bu bir avuç gönüllü içerisinde Hürkuş?un kızı Gönül Hürkuş?ta yer alıyor. Onlar, İstanbul?a yapılacak 3. Havalimanına ne isim verileceği tartışmalarına kafa yormuyor. Bunun için bir kampanya bile başlattılar. Önerdikleri isim elbette Vecihi Hürkuş

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=347398615394053&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&relevant_count=1&ref=nf

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

METE HANIN ISLIK ÇALAN OKU (ÇAVUŞ OKU)

Çavuş oku, tarih boyunca Türkler tarafından kullanılmış bir ok çeşididir. Öldürme amaçlı olmayan, çıkardığı sesle düşmana korku salan ve moralinin bozan bir oktur.

Askerlerin okun çıkardığı sese kolayca yönelebilmesi çavuş okunun bir komut aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Bu yüzden çavuş okuna ıslık çalan ok, ıslıklı ok ve vızlayan ok DA denilir.

Yazılı tarihi kaynaklarda çavuş okunun mucidi Mete Han olarak gösterilir.

Mete Han, bu savaş aletini düşmanın moralini düşürmek, cesaretini kırmak ve atıldığında sese çıkaracak bir yapıda tasarlamıştır. Okunun uç kısmındaki yapı olan temren üzerinde açılan ince özel delikler, ok fırlatıldığında tiz bir ses çıkarmakta, bu düşmana korkunç bir korku salmaktadır.

Baideng?de Çinlileri kıstıran Hun ordusunda bu oklardan yüzlercesinin bulunduğu düşünülmektedir.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Osmanlı İmparatorluğu?nda en fazla sadrazamlık görevine 9 kez atanan Mehmed Said Paşadır.
II. Mehmed Said Paşa, Abdülhamid saltanatında yedi kez ve İkinci Meşrutiyet döneminde iki kez olmak üzere, toplam dokuz dönemde dokuz yıla yakın sadrazamlık yapmıştır.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
Osmanlıda önemli isimler: Kavalalı Mehmet Ali Paşa

1770te Kavala'da doğan Kavalalı Mehmed Ali Paşa 1787'de asker oldu ve kısa zamanda gözünün pekliğiyle ön plana çıktı. 1801de Mısıra gittikten sonra beceri ve zekâsı sayesinde kısa sürede yükseldi. 1805te Mısır valisi oldu.

Avrupalıların Son Firavun adını verdikleri Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mısırı 1847'e kadar yönetti. 1847'nin sonlarına doğru bunama alâmetleri baş gösteince oğlu İbrahim önce vekâleten yerine geçti. 1848 Eylülünde ise asaleten Mısır valisi oldu. Kavalalının kurduğu hanedan ise 1945e kadar Mısırı yönetti.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
1793 yılında 13 ABD gemisi Cezayir açıklarında Osmanlıların eline geçti. Bunun üzerine ABD,
5 Eylül 1795'te anlaşma yapmayı Kabul etti ve bu antlaşmaya göre ABD, Cezayirdeki esirlerin iadesini
gerçekleştirmesinin yanında 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (21.600 dolar) ödeyecekti.

Bu antlaşma ABD başkanı George Washington ile Cezayir Beylerbeyi arasında imzalanmış olup ABD'nin kendi dilinde imzalamadığı tek antlaşmadır.
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

KIZILDERİLİLER NEW YORK'U KAÇA SATTI?

Bugün dünyanın en pahalı arazisi sayılan New York'un ünlü Manhattan adasının 1624 yılında Peter Munite adlı bir tüccar tarafindan kızılderililerden 24 dolar değerindeki incik boncuk
karşılığında satın alındığını,

Toplam 58 km2 olan Manhattan'a ilk olarak Hollandalı göçmenlerin yerleştiğini ve bölgeye New Amsterdam adının verildiğini,

Bölgeye 1664 yılında yerleşen İngilizlerin New York adını verdiğini,

Kızılderililerin 24 dolarlarını 377 yıldır Amerikan hazine bonolarına yıllık % 5 faiz ile yatırsalar bugün 2 milyar 336 milyon 536 bin 394 dolarları olacağını,

Biliyor muydunuz?

ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Tarih
Tüm zamanların en iyi ağır siklet boks şampiyonu olarak Kabul edilen Muhammed Ali Clay Vietnam Savaşı?nın en kanlı dönemi olan 1967?de askere çağrılır. Muayeneden geçen Muhammed Ali yemin etmeyi ve Vietnam?a gitmeyi ret eder. ?İvedi? kaydıyla zorla gönderilmek istense de O Muhammed Ali, ?Vietnamlılarla bir alıp veremediğim yok, hem onlar beni sizler gibi zenci diye hiç aşağılamadılar, bana hiçbir kötülük yapmadılar? der.

Amerikan Boks Federasyonu dünya boks şampiyonu unvanını geri alır ve lisansına el koyar. Hükümet Muhammed Ali?yi vatan haini ilan eder ve hiçbir eyalette maça çıkmasına izin verilmez. Basit bir trafik suçu işlediği gerekçesi ile mahkemeye çıkarılıp, beş yıl hapis cezasına çaptırılır.
-
-

Tarih
Roma İmparatorluğu'nda bir kölenin ifadesine başvurulurken mutlaka işkenceye başvurulurdu. Kendi rızasıyla ifade veren kölelerin bu ifadeleri bir şey ifade etmiyordu, çünkü kölelerin bir tek işkence ile doğruyu söyleyeceğine inanılıyordu. Zamanın ilerlemesiyle çeşitli ülkelerde işkence devam etti fakat işkence konusunda en istikrarlı ve en yaratıcı kurum Papalık'tır. Sokaktan fakir insanlar toplanarak yeni işkence şekilleri denenmiş, en etkili yöntemler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucunda Papalık Dünya'ya yüzlerce yeni işkence yöntemi kazandırmıştır.
-
-
Tarih
?Doğu'nun Rönesans Prensi: Fâtih?

Fâtih Sultan Mehmed, devrine göre çok ileri düşüncelere sahip bir hükümdardı. O devirde yaygın görüşe göre resim sanatı uygunsuz görülürken o, 1479'da Venedikli ressam Gentile Bellini'yi sarayına getirterek portresini yaptırdı. Rivayetlere göre beş ya DA yedi dili çok iyi bilip konuşan hükümdar, daha önce de madalyon yapımcısı ve ressam Matteo de Pasti'yi de getirterek, madalyalara suretini çizdirmişti. Ancak kendisinden sonra mutaassıp bir yapısı olan II. Bayezid tahta geçmiş ve saraydaki babasına ait resimleri hürmetinden yırttırmamış ise de çarşılarda yabancılara sattırmıştır.

■ Kaynak: Ahmed Refik (L.Thuasne'den çeviri) , Fatih ve Bellini, İstanbul 2012
-
-
Tarih

1899 ve 1900 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da Avrupalı sinemacılar tarafından çekilen ve arşivlerde tesadüfen bulunan bu görüntülerde, İstanbul'un ve Boğaziçi'nin eşsiz güzelliği resmediliyor. Görüntülerde Rumelihisarı ve Anadoluhisarı'nın yanı sıra Dolmabahçe'yi, Adalar'da gerçekleştirilen yelken yarışlarını ve İstanbullular'ın Küçüksu'daki sandal sefalarını da izlemek mümkün.

https://www.facebook.com/photo.php?v=373648686102379
-
-
Tarih

IRKÇILIĞIN ZİRVESİNDEN BİR KARE

Oteli sahibi havuzda yüzen siyahi insanlara asit döküyor.(1964)
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=373653239435257&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&relevant_count=1&ref=nf
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Tarih
NAZIM HİKMET'İN NECİP FAZIL'A MEKTUBU

"Sevgili Necip, ismin temiz demek, necîb temiz demektir benden iyi bilirsin. Necip'i necis yapma. Sen en cihanşumül eserlerini beş parasız Paris sokaklarında dolanırken vermiş bir şairsin, cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın. Bilirim kalemin kıvraktır lisanın çeviktir, bilirim üç satırda ruh üflersin kağıda, bilirim bir yazsan parçalarsın edebiyatın Çin Seddi'ni, o lisan-I mücerret dilinle Babali yokuşunun yollarını yalaman beni kahrediyor Necip.

Sevgili Necip, inandığın Allah'ın aşkına, o kudretli kalemini iktidara payanda yapacağım diye camii direğine çevirme, o kudretli kelimelerini üç kurusa parselleme üç tanesi üç kuruş etmeyecek ciğersizlere. Sevgili necip, elinde sur-u israfil var, onu borazana çevirme.

Eski dostun

Nazım."
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org