Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Hüsnü Özyeğin Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Sonsuz Devinim
22.04.2009
Okunma Sayısı : 22944
Oy Sayısı : 11
Değerlendirme : 4,64
Popülarite : 4,83
Verdiğiniz Puan :
 

 

Sonsuz Devinim
Hüsnü Özyeğin

.
.

Sayın Burçak Guven ve Yekta Kılıç'ın Forbes dergisi için  yaptığı söyleşimi sizlere sunuyorum...

.
.
 


Sonsuz Devinim

Avrupa Yakasının son yıllarda en marka caddesi Büyükdere'nin, 1. Levent'e denk gelen kısmındaki binada konuşlanmış Fiba holding'in yönetim katı… Asistan bizi toplantı odasına yönlendiriyor. Sorun değil; nasıl olsa birazdan Hüsnü Özyeğin'in muhteşem odasına geçeceğiz ve röportaj  sırasında odayı da inceleyeceğim. Hatta belki biraz etrafı  karıştırmama bile izin verebilir. Ülkenin en zengin işadamının çalışma mekanını görmek  heyecan verici. Aslan yattığı yerden  , işadamı da çalışma odasından  belli olur!  Görüşmenin  toplantı  odasında devam edeceğini, Hüsnü Bey içeri girip de sandalyeye yerleşince anlıyorum. Belli ki çalışmak için zaman ve mekan konusunda hiç takıntısı yok. Aramızda dev bir makam masası sokarak  üstünlük  kurmaya ya da gösteriş yapmaya ihtiyacı da…. Ama benim 'odayı' görmem lazım. Bu konuyu, röportaj  sonunda hatırlamak üzere bir kenara bırakıyorum.

Bu yılki "En Zengin 100 Türk" listemizin  bir numarasından  bu  randevunun sözünü, bir ay kadar önce Davos koridorlarında aldım. Aslında 'Özyeğin 'ismi, Forbes Zenginler Listesi'ndeki  ilk sıçramasını  iki yıl önce yaptı. 1987'de Çukurova Grubu'ndan  ayrılarak  Finansbank'ı kurduğunda dahil olduğu patronlar kulübünde, 20 yıl kadar sonra (2006'da) bankasının  yüzde 46'sını, 2,76 milyar dolara sattığında, ciddi  bir sıçrama yapmış ve 2007'nin  "En Zengin 100 Türk" ü listemizde, bir numaraya oturmuştu. Ancak Özyeğin, işadamlığı konusundaki rüştünü bu satıştan  önce, 2006 yıldaki zenginler listemizin yedinci sırasındaki yeriyle ve o  dönemdeki yaklaşık 1,5 milyar dolarlık  sevetiyle ispat etmişti. Bir sonraki yıl Finansbank'ın National Bank Of Greece 'e (NBG) hisse satışıyla Özyeğin'in serveti , listemizde yüzde 153,62'lik bir sıçrama kaydederek  toplam 2 milyar 120 milyon  dolarlık bir farkla onu yedinci  sıradan, bir sonraki yılki listenin  başına kadar taşımıştı.

Özyeğin böylece "serveti bir yılda en fazla yükselen işadamı" olarak  bir rekora imza attı. Aynı zamanda 2006 ve 2007 yılında ciddi büyüme yaşandığı için  bir önceki yıla göre yüzde 116,22'lik  servet artışıyla 925 milyon  dolardan, 2 milyar dolara fırlayan  Şarık Tara'yı bile geride bırakmış oldu. Bu yılın yani "2009'un  en Zengin  Türkleri" listesinde Özyeğin'in  bir numaradaki yerinin  önemi, bir zamanlar patronu ılan Karamehmet'i geride bırakmış  olması değil. Kendisi de "Karamehmet'in ardından  ikinci olsaydım  daha memnun olurdum. Zaten birinciliğin o kadar da sağlıklı olduğuna inanmıyorum"  diyor.

Özyeğin'in,  küresel  krizin  etkisiyle "En Zengin  100 Türk'ün  toplam  servetlerinin  yüzde 49,2 eridiği bir yılda -hatta listedeki bazı isimler yüzde 70'lere varan servet erimesitle karşı karşıya kaldı- ama faaliyet alanında yani krizin  çıkış  nedeni ve en çok  darbe alan  tarafı olan finans sektöründe bu  başarıya imza atması hem dikkat  çekici  hem de incelemeye değer bir vizyon  ve stratejiye işaret ediyor. Geçen yıl 4 milyar dolar olan  serveti, 1,1 milyar dolar eriyerek  (yüzde 27,5) bu sen 2,9 milyar dolarda kalmasına rağmen  birinciliği göğüsleyen  Özyeğin, bazı sektörlerdeki varlığı ve birtakım şirketlerinin performansıyla dikkat çekiyor.

Özyeğin'in  2008'de gerçekleştirdiği en büyük  hamle Finansbank'ın  elinde kalan sembolik  hisselerini de satmak oldu. Daha önce bankasının  çoğunluk hisselerini, değerinin  en yüksek  seviyede olduğu dönemde, NBG'ye satan  Özyeğin, daha sonra (yeni ortağının  da talebiyle) direksiyonda kalıp yaklaşan  krizde bankanın  marka değerini korumak için mücadele etmişti. Özyeğin, Finansbank'ta sadece bir çalışan  haline gelmesine neden olacak  bu hisse satışıyla  kriz döneminde kasasına yüzlerce milyon  dolarlık nakdi de koymuş oldu. Her ne kadar bir süre daha Türkiye'de Finansbank'ın  rotasını belirleyen  adam olmaya devam etse de sadece sembolik  olarak yönetim  kurulu başkanlığı görevini  sürdürüyor. Ne de olsa artık ortam  çok riskli ve ne o , ne de bankanın yeni sahipleri , sorumlu olmadan yetkili olmayı  kabul etmezler.

Hüsnü Özyeğin çok yakın  zamana kadar uzak coğrafyada Fiba ve Fina Holding'le yakın  komşularla ise Credit Europe Group (CEG) ve gayrimenkul  yatırımıyla fırtınalar estiriyordu. Dolayısıyla Türk bankacılık  sektöründe Yunanlılar için usta bir yönetici, dünyanın geri kalanında ise "en zengin  Türk ve hızlı girişimci" unvanıyla büyümeye devam  etmenin yollarını arıyordu. "Tamamı senin olmayandan kurtul" stratejisinin Özyeğin'e sağladığı ise Fiba ve Fina Holding'in banka hesaplarına giren  693 milyon  liralık nakit oldu. Hem de bu nakdin  dünyanın  en büyük bankalarından  hatırı sayılır bir söz hakkı sağlayacağı bir dönemde.

Finansbank'ın  NBG'ye satışı sırasında "Türkiye'de üç yıl bireysel bankacılık alanında faaliyette bulunmayacağına dair' bir sözleşmenin  altına da imza atan Özyeğin, bu yüzden  rotasını yurdışına çevirdi. Finans sektörünü Credit Europe Group çatısı altında toplayan Özyeğin; perakende, denizcilik, gayrimenkul, enerji gibi diğer yatırımlarını ise Fina Holding'te birleştirdi. Grubun 40'tan fazla şirketi var.

Tüm grubun gelirleri içinde halen  en büyük  paya sahip olan finans sektörü, Fiba Holding altında bulunuyor. Bu şirketin de yüzde 100'ü Fiba Holding'e ait. Finansbank'ın NBG'e satışının  ardından  sıfırdan  kurulmuş  olan Finansbank Hollanda, Credit Europe Group olarak  yeniden yapılandı ve diğer tüm yurtdışı bankalarının  şemsiyesi haline geldi. 1994 yılında Hollanda'dan  alınan lisansla kurulduğu için diğer Avrupa Birliği  ülkelerinde banka kurmak için tekrar tekrar izin alınması gerekmiyor. Bu esnekliği kullanarak  hızlı büyüme trendine giren  CEG, başta Holalda, İsviçre, Dubai, Malta, Ukrayna, Rusya , Romanya ve Çin 'de faaliyet gösteriyor; Almanya ile Belçika'da da şubeleri  var ve çağrı merkezi , İnternet gibi kanallar üzerinden  bu iki ülkede aktif kredi pazarlaması yapıyor.

Merkezi Hollanda'da bulunan  ve tam anlamıyla Türk  sermayedarlı  bir Avrupa bankası  konumundaki CEG'nin  toplam aktifleri, şu an itibarıyla 20 milyar dolara yakın seyrediyor. Bu, Özyeğin'in  Finansbank'ı sattıktan  sonra iki yıldan  biraz fazla bir zaman diliminde kendisine Avrupa merkezli "bir Finansbank daha" yarattığını gösteriyor. Özyeğin'in akılcı stratejisi, bugüne kadar grubun  biriktirdiği  tüm  varlıkları  yatırım  yapmak için  hazır kaynak  haline getirmesiydi. Özyeğin sanılanın aksine Finansbank'ı NBG'ye ilk sattığında elde ettiği 2,7 milyar doların çok  büyük bir bölümünü bilançosunda yedek varlık olarak tutuyordu. İşte bu paranın  3 milyar liralık  bölümü (2 milyar dolar), 2008'in  Ağustos'unda Özyeğin tarafından  krize karşı  savunma ve karşı saldırı silahı olarak grubun  iki ayrı  holdinginin  öz sermayelerine enjekte edildi.

Bankaların dışarıdan  kredi bulmak için büyük  bedeller ödediği dönemde Romanya, Belçika, İsviçre, Almanya, Hollanda, Rusya ve Ukrayna'da hızlı büyüyen  CEG'nin  patronu, 2 milyar dolardan fazla nakit kaynağa sahipti. İşte kriz döneminde tüm  dünyada bankacılık  küçülürken  bir bankanın en çok ihtiyacının  olacağı şey!  Finansbank'ın  satışından  elde ettiği gelirden bir milyar dolar kadarını CEG'e aktardığını belirten Özyeğin, bu grubun şu an  "Finansbank'la Denizbank arasından bir büyüklüğe" geldiğini ifade ediyor. Grup, son bir yılda yaklaşık  yüzde 45'lik  büyüme kaydetti.

Rusya, Romanya ve Ukrayna'da krediler bakımından  daralma moduna geçen hatta personel  azaltmasına giden grup krize paralel olarak  kontrollü biçimde küçülüyor. Özellikle Rusya'da gerileyen petrol  fiyatlarının  sonucu olarak 2010 yılına kadar küçülme ve riskleri azaltma kararı alınmış durumda. Bu yıl  sonunda petrol  fiyatlarının  50-55, 2010 bitiminde ise 60-70 dolar seviyesine ulaşacağını tahmin eden  Özyeğin,  Rusya'nin  dengesini  ancak bu tarihten  sonra bulacağını hesap ediyor. Büyüme planlarının da bu dengeye göre yeniden  hesaplanmasına rağmen  CEG'in özellikle Rusya ve Romanya ayağındaki operasyonlar oldukça, dikkat çekici: İki ülkede toplam 250 şube bulunuor. CEG'in Rusya, Romanya ve Ukrayna'da toplam 1 trilyonun  üzerinde kredi kartı, 2 milyonun  üzerinde de bireysel kredi müşterisi var. Bu rakamlarla Özyeğin'in  CEG'sinin  yurtdışındaki bankacılık  faaliyetinin  bilançosu; tüm  Türk bankacılık sisteminin  (kamu ve özel sekötr bankaları dahil) yurtdışındaki bankacılık faaliyetlerinden  doğan  bilançolarının  toplamından  daha büyük. Çünkü oldukça zor pazarlar olmasına rağmen  CEG, her üç ülkede de çok aktif davranıyor. Bunda 2003-2007 arası  Hüsnü Özyeğin'in  bu işle şahsen  ilgilenmesinin payı büyük. "Çok sık gidip  geldim" diyor. Zaten onunla çalışanlar en çok  detaycılığını ve 'sıkı takip hikayelerini'hatırlıyor. Uzak bir şubede "bozulan kasa tamir edildi mi" diye ya da "bu bankodaki sandalye neden bu kadar yüksek" sorularıyla beklenmedik anda, beklenmedik yöneticileri arayabiliyor.

Rusya'daki stratejiyi ise şöyle özetliyor: "Bu ülkelerde bireysel bankacılık farklı yapılıyor çünkü her şey malın satıldığı noktada oluyor. Bir bayiye girdiğinizde dört bankanın  temsilcilerini görüyorsunuz. Şube açmak çok masraflı  ama kredi başvurusu satış sırasında olunca dizüstü bilgisayarla anında satış yapıyoruz. Müşterinin  istediğini bir merkeze yollayarak  değerlendirmeyi bir skorlama sistemi dahilinde yapıyoruz. Arkadaşların  burada en büyük başarısı, kurdukları BT sistemi oldu ve bizdeki sistem hiçbir bankada yok!"

CEG'in  Almanya ve belçika'da da şubeleri  var ve çağrı merkezi, internet gibi kanallar üzerinden  bu iki ülkede girişken biçimde mevduat toplanıyor. Bankanın Hollanda yasalarına göre denetlenmesi ve 2010 sonuna dk 100 bin Euro'ya kadar mevduatlarının  güvence altında olması, bankanın  İnternet üzerinden  rakiplerine göre yüksek faiz vererek  mevduat toplamasını  sağlıyor.  Hollanda'da toplann  bu mevduat ise dış  ticaret finansmanı, Türk  şirketlerine kurumsal finansman ve Rusya'da bireysel  kredilerin finansmanında kullanılıyor. Romanya'da mevduat toplama imkanı olsa da Rusya'nın kendi özel  koşulları nedeniyle CEG'nin burada topladığı mevduat, bankanın  yapısına göre çok küçük.

Bilkent Üniversitesi'nden Yard. Doç. Dr. Selçuk  Caner ise Rusya'daki bankacılık sistemini kendi içinnde çok katmanlı bir yapı olarak yorumluyor: "Büyük  - küçük ; Moskova içi - dışı." Gazprombank, Sberbank, WTB gibi büyükler, sistemi tutan ve likiditeyi sağlayan  bankalar. Caner'e göre Rusya'daki bankacılık sektörünün performansı sanıldığı  kadar kötü değil: "Asıl  karmaşa Baltık ülkelerinde.  Rusya olduğundan  kötü gösteriliyor! Rusya'da Türk bankaları ise sistem içinde çok küçük bir yere sahip, Garanti Bankası, Denizbank, Ziraat Bankası ağırlıklı olarak Türk  şirketleri ile çalışıyor ve asıl gelirleri yüzde 2,5-3 komisyon  aldıkları para transferleri. Ayrıca Türk şirketlerine üçer aylık  kısa vadeli  krediler veriyorlar.

Özyeğin'in  bankası  Credit Europe'un  Rusya operasyonu ise Türk bankalarının  davranış  biçimlerinden oldukça farklı. Credit Europe Rusya'da ağırlıklı olarak tüketici kredilerine odaklandı. Alışveriş merkezlerinde kiosklar kurarak  alışveriş yapanlara hızlı kredi verdiler. Örneğin sadece kimlik kartına anında bin dolar kredi çıkarıldı. Bu düşük miktarlı kredi  işi büyük ilgi  gördü ve başarılı oldu. Rusya'nın  birçok bölgesine yayıldı. Rusya'nın  bugünkü durumu, Türk bankaları  için kolay değil. Çünkü kredi talebi azalmış durumda. Türk şirketlerinin  iş alanları da daralıyor ve tüm bunlar Credit Europe dışındaki Türk  bankaları  için  iyi haber değil.

Finansal krize bağlı olarak  hiçbir ülkeden  parlak haberler gelmese de Özyeğin'in  Finansbank satışı yüzünden  Türkiye'deki  bankacılık yasağı, 2009 Ağustos'unda son bulacak. 1974 yılından beri  bu alanda kendisini  defalarca yeniden  kanıtlayan , bu sektörde para kazanmayı, banka kurmayı, kara geçirmeyi, satmayı, tekrar kurmayı çok iyi bildiğini kanıtlamış  olan Özyeğin, yeniden  Türkiye'de bankacılık  yapacak mı peki?

Soruya cevabı, "Türkiye'de mutlaka bankacılık yapacağız ama Finansbank gibi bir yapı düşünmüyoruz" oluyor. Yani kafasındaki modelde, çok şubeli bireysel  bankacılık yok. Çünkü ona göre Türkiye'de bu alan  doymuş  durumda. Bir milyonun üzerinde kredi kartı  olmayan  bir bankanın  kar etme şansı kalmadığını, faizlerin  düşmesiyle karlı  rakamın, ü.-dört yıl içinde iki milyon  kredi  kartına kadar çıkacağını  öngörüyor.

"Doymuş  pazara çok büyük  yatırım  lazım" diyen Özyeğin'e göre bunun, ülkeye yeni bir televizyon  ya da buzdolabı fabrikası kurmaktan  farkı yok: "Anlamsız!" Bu yüzden  de Türkiye'de bankacılık yapmak  için hedefinde üç-dört şubeli, kurumsal bankacılıkla başlamak  ve işi adım  adım büyütmek var- Özyeğin'in en iyi bildiği strateji! Yeni  projesi  için satın almayı isteyebileceği bir kurumsal  banka  bulunmadığını, bu operasyonların  tümünü belki de Hollanda merkezli CEG üzerinden  yapabileceklerini ifade ediyor.

Özyeğin bu dönemde başka alanlara da yatırıma devam etti. Özellikle Çin'deki büyük hedefler için en ucuz yatırım  fırsatının  oluştuğu dönemi es geçmedi. Dünyanın  tüm zenginlerinin  arkasına bile bakmadan  ülkesine kaçtığı dönemde Çin'in  beşinci  büyük şehri Shenyang'da 220 milyon  dolarlık, 60 bin metrekarelik dev bir alanı kapsayan alışveriş merkezi  (AVM) inşaatına başlandı. Yatırımında ortaklık yapısı şöyle: State General Reserve Fund of Oman yüzde 40, Turkmall yüzde 20, Özyeğin  yüzde 40. 2010 yılının  dokuzuncu ayında yapılacak  bu projenin  işletmesi profesyonel bir firmaya devredilecek. Murat Özyeğin, "çok büyük  bir deniz" olarak  değerlendirdiği Çin pazarında yatırımların, bu AVM'nin kiralama sözleşmeleri tamamlanır tamamlanmaz devam edeceğini ifade ediyor.

Finansbank'la birlikte ağır yükümlülükleri de giden Özyeğin, tekrar  büyük risklere girmekten  uzak duruyor. Finansbank'ı krizin  esamesinin bile okunmadığı 2006 yılında satmış olmasına rağmen  üç yıllık dönemde, yani  borç almanın  maliyetinin  en ucuz olduğu zamanda bile rotasını Avrupa'ya  çevirmesi ya bu ülkede Özyeğin'in  bir krizin  yolda olduğunu herkesten  önce gördüğü ya da Haziran  2006'da krizin uyarısını yapan  'kahin' Roubini'yi  ciddiye alan tek  adam olduğunu  gösteriyor.

Forbes'un  son zenginler listesinde Özyeğin'in  serveti, "En Zengin  Türk " ünvanını korumasına rağmen 1,1 milyar dolar  eridi. Fakat Özyeğin'in  krizin  üç ayında gerçekleştirdiği bu  baş döndüren  operasyonları göz önüne alınınca bunun  geçici hatta belki de 'bilinçli yönetilen  bir servet erimesi dönemi" olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü kriz arkasından  gerçekleşecek olan "take-off" döneminde bu kalkış  manevrasına en yüklü en hazır girecek  isimlerden biri yine Özyeğin olacak.

Türkiye'de devam eden  yatırımları da  çok büyük rakamlarda olmasa bile- dikkate değer. Bergama'daki 15 megawatt'lık  rüzgar enerjisi santrali yatırımlarıyla önümüzdeki haziranda elektrik  üretimine başlayacak.  Türkiye hem rüzgar potansiyeli açısından  Avrupa'da ikinci  hem de bu, birçok  başka kaynağa göre daha tahmin  edilebilir bir enerji. Dünyada da yenilenebilir enerjiye duyulan  ilgi,  bu alanda yatırım  yapmak isteyenlere mali kurumların desteğini sağlıyor. Tribünleri satın alacak  finansman kolayca bulunduktan sonra üretime başlama süresinin  kısa olması da işin  ikinci cazip tarafı. Özyeğin  rüzgarın  Türkiye'nin  enerji ihtiyacının  hiçbir zaman  yüzde 5'inden  fazlasını karşılamayacağını  bilse ve nükleer enerjinin  şart olduğunu  düşünse de, yatırım için  bu alanı seçmiş.

Daha önce ortak olduğu Kumport Limanı'nın  kalan yüzde 50'lik hissesini, yaklaşık  400 milyon  dolarlık bir toplam değer üzerinden  ortaklarından  satın alan  Özyeğin, ülkenin konteynır trafiğinin yüzde 14'ünü bünyesinde barındıran  bu dev  yapıyı da işletecek. Yine de şimdilik, 2 milyar dolarlık hazır ve dev nakit öz sermayesinin  kalanının hangi ülkede, hangi  varlıklara akacağını beklemekten  başka çare yok. Fakat bu  operasyonları izlemenin  de keyifli olacağı kesin. Hele elindeki özvarlıkla bugünkü piyasa değeri üzerinden General Motors'un tamamı, Citigroup'un yüzde 14'ünü, NBG'nin dörtte birini alabileceği düşünülürse…..

Oda meselesine gelince…Fotoğraf çekiminde toplantı salonunun  'soğukluğu' problem olunca Özyeğin'in  (nezaketle ama isteksizce kabul etti) çalışma odasına geçtik. Odanın  sadeliğini ve mütevaziliğini  görünce isteksizliğinin nedenini anladım. Zira bu seviyede bir patron için  şaşırtıcı ölçüde küçük  ve sade oda, 'fonksiyon'dan ibaretti. Burası sadece  ve çokça çalıştığı, yalnızca ürettiği bir mekandı belli ki. Masanın üzeri titizlikle ayrıştırılmış dosta ve çalışma evrakıyla doluydu. Masanın üzerinde kalem, zımba,ataç gibi 'gerekli'malzemenin dışında da hiçbir kişisel  eşya, fotoğraf, vs. yoktu. Sadece başka bir dolabın  üzerinde tek bir aile fotoğrafı göze çarpıyordu. Oğul Murat Özyeğin, aile fotoğraflarının (özellikle de torunlara ait olanların) Hüsnü Bey'in Finansbank'taki odasını  süslediğini ifade ediyor. Burası, sadece iki ay önce taşındığı için henüz " tamamlanmamış durumda" Bu odanın  'lüks'e değen tarafı ise duvarlardaki , 'koleksiyondan  özel bir seçki'olduğu hissi veren  oryantalist tablolar denebilir… Bu da herkesin tanımına göre değişir. Birinin 'lüks'ü, ötekinin 'ihtiyacı' olabilir zira…



"BABAMIN BAŞLADIĞI YAŞTAYIM"

Henüz  29 yaşında bir genç  olarak  yanında işe başladığı arkadaşı Karamehmet'i , bu ligde (burun farkıyla da olsa) geride bırakarak 2009 yılında, "Türkiye'nin en zengin işadamı" unvanını , bir kez daha elde ederek  zirvedeki varlığını pekiştiriyor Özyeğin.

İki işadamı arasındaki (söz konusu rakamlar milyar dolar mertebesinde olduğu için küçük  sayılabilecek) 100 milyon  dolarlık  farkın asıl nedeni, Hüsnü Özyeğin'in  sahibi olduğu Fiba ve Fina Holding'deki yüzde 99'u aşan  orandaki hisse sahipliği aslında. Henüz oğlu Murat ya da kızı Ayşecan'a ciddi bir hisse devri yapmayan  Özyeğin'in kişisel  servet rakamı, bu sebeple pek çok işadamının önüne geçiyor.

Murat Özyeğin'in , kendisinin Pamukbank'a genel müdür olduğu yaşlarda olduğunu hatırlatıp hisse devri planı olup olmadığını sorduğumuzda bir anlık şaşkınlık ifadesi geçiyor yüzünden. Sanki yılların nasıl bu hızla geçtiğini ve oğlunun bu yaşlara geldiğini o an  farketmişçesine, "Devir planı olduğunu söylüyor düşünceli biçimde sonra ekliyor. "Aslında finans sektöründeki işlerle ben ilgileniyorum, geri kalan her şeye Murat bakıyor. Şirketlerimizin  hepsinde çok değerli profesyoneller var, bu yüzden  de holding yönetiminde sadece 15-20 kişiyiz. Bizde şirketler kendi stratejik  planlarını yaparlar, bu holding tarafından verilmez, bu yüzden  de çok kompakt bir yapılanmamız var."

Yine de beş yıldır grupta çalışan  33 yaşındaki Murat ve üç yıl  şirkette çalıştıktan  sonra ABD'nin  yine "Ivy league"  okulu Stanford'ta mastır yapan kızı Ayşecan'a hisse devri yaptığı gün,  Özyeğin  ailesinin serveti  bölünecek ve kişi başına düşen  rakamlar azalacak. Tabii bu arada girecekleri yeni sektörlerde veya şu an bulundukları  alanlarda büyük çıkışlar kaydederek  sürpriz başarılar elde etmezlerse….

"ZİRVEDE 'DOST' REKABETİ" 

Kim  derdi ki dostlukları, 10 yaşında okul  yatakhanesinde başlayan Mehmet Emin Karamehmet ve Hüsnü Özyeğin bugün, Forbes Türkiye'nin  "En Zengin 100 Türk" listesinde birinci ve ikinci sıraya yerleşecek diye? Biri, mersinli  zengin bir sanayici ailenin  çocuğu; ötekisi ise iyi halli, İzmirli bir kumaş tüccarının torunu, doktor babanın oğlu olarak  İstanbul'a gönderilen  iki çocuğun  dostlukları, hafta sonları 'evci çıkan' İstanbullu arkadaşlarının ardından bomboş  kalan  yatakhanede kader birliğine dönüştü.

Aradan geçen  yaklaşık  54 yılda, bugün  Karamehmet ve Özyeğin, Türkiye'nin en zengin  iki ismi olarak karşımızda duruyor. Fiba Şirketler Grubu sahibi Hüsnü Özyeğin , 2,9 milyar dolarlık servetiyle bu yıl  Türkiye'nin  en zengin  işadamı olurken (dünya sıralamasında 221 numara) Çukurova Holding sahibi Mehmet Emin Karamehmet ise 100 milyon dolarlık  bir farkla yani 2,8 milyar dolarla aynı  listenin iki numaralı ismi(dünya 224'üncü) İşin ilginç tarafı, zaman tünelinde geri gidip bugün Karamehmet'i Özyeğin'in , Özyeğini'de Karamehmet'in   hikayesinden  çıkartabilseydik çok büyük  ihtimalle her ikisi  de bugünkü konumunda olamazdı. Çünkü o zaman kimbilir Karamehmet'i bugünlere taşıyan Pamukbank ve Özyeğin'in  büyük zararla teslim alıp kısa zamanda kara geçirdiği Yapı Kredi Bankası  ne tür badirelerden geçti. Çukurova Holding'in  başına ne işler açmış olurdu. Öteki    taraftan da Pamukbank'ta işe başlayana kadar bir bankada hesap bile açtırmamış olan Özyeğin, bugün  servetini borçlu olduğu bankacılık sektöründe belki de hiç girmemiş olurdu.

Zira okumak için  sıcak aile ocaklarından gönülsüzce kopan bu iki çocuğun  kaderleri, iş hayatında –bundan  tam 35 yıl  önce- yeniden  keşiştiğinde geri dönülmez bir yola girmişti. Robert Kolej'de aynı sıralarda dirsek  çürüterek tamamlanan lise yıllarının ardından  arkadaşların yolları  ayrılmış,  iki parlak genç üniversite için ABD'nin  farklı bölgelerine yollanmıştı. Lise son  sınıfta büyükbabasını kaybettiği için okul parasına katkıda bulunmak için hamburger pişirmek , komilik, teknik ressamlık vb. gibi part-time işlerde çalışacak  olan Özyeğin, Oregon Üniversite'sinde inşaat mühendisliği eğitiminin  ardından  Amerika'nın  "Lvy League" okullarının  en  meşhurunda, Harvard'ta işletme mastırı yapmış , profesyonel  hayata adım  atmak üzere Türkiye'ye dönmüştü.

Eczacıbaşı Yatırım Ortaklığı Genel Müdürlüğü görevi için el sıkışmak üzereyken  randevu  saatine kadar zaman doldurmak ve bir "merhaba" demek üzere eski okul arkadaşı, o dönemde babasının kurduğu şirketi büyütmeye soyunmuş  Mehmet Emin Karamehmet'e uğraması her ikisinin de kaderinde – o sıra küçük  gözüken- bir dönüşe ve etkiye neden olacaktı. "Biz dururken başka yerde çalışamazsın" diyen Karamehmet, 29 yaşındaki Özyeğin'i, ailesinin sahibi olduğu Pamukbank'ın  yönetim kurulu üyeliğine getirdiğinde takvim, 1974'ü gösteriyordu. İlk kez adımını attığı yönetim kurulu toplantısında diğer üyelerin ıslıklı ve yüksek sesli protestolarına maruz kalmış, hiç anlamadığı bir işe biraz tatsız bir başlangıç yapmıştı Özyeğin.

Üç yıl sonra yani 1977'de, yönetim kurulunun bazı üyeleri tarafından protesto edildiği bankaya, genel müdür olmuştu. 1984'te ise grubun diğer bankası, Yapı Kredi'nin (YKB) başına geçti. Bunlar, Özyeğin  ve Karamehmet için çok  başarılı yıllar oldu zira YKB  sermayesinden bile fazla para kaybetmişti ve başında bulunduğu üç buçuk senede Özyeğin bankayı kara geçirmeyi başarmıştı.

Hem de bu, Karamehmet'in'in en kötü dönemlerinden birine, temsilciliği yaptığı Caterpillar firmasının  Türkiye'ye gümrüksüz mal soktuğu iddiasıyla hakkındaki kaçakçılık iddiasıyla tutuklama emri çıkartıldığı için İşviçre'de bulunduğu zamana rastlıyordu. Kimilerine göre bu, patronun yokluğunda ve grup hakkında itibar sarsıcı iddalara rağmen elde edilmiş bir başarıydı.

Bazılarına göre ise Karamehmet'in  kaçak durumunda oluşu, Özyeğin'i grupta ve banka yönetiminde "tek adam" konumunda bıraktığı için "şanslı" sayılabilecek  bir durumdu.

Her en olursa olsun Özyeğin'in  bu zor dönemindeki başarılı  yönetimi, YKB'den  yüzde 1'lik hisse talebinde bulunmasına yol açtı. Bu talep kabul görmeyince Özyeğin yine Türkiye'de bir ilke imza atarak, bir profesyonelin  kendi  bankasını kurmasına kadar giden  süreci başlatmış oldu. Türkiye'de ilk kez bir profesyonele verilen  banka kurma izninin YKB'de geçirdiği "3,5 yıllık başarılı dönemin  bir ödülü" olduğu kanaatinde Özyeğin. Karamehmet'ten istediği  yüzde 1'lik hisse için, "Benim  üç bankam  var,  yöneticilerle sorun olur' dedi. Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o zaman  çok iyi maaş  ve prim  verir di ama hisse işine sokmazdı yöneticilerini" diyen Özyeğin yine de onun için "Türkiye'de Karamehmet gibi  patron  var mıdır bilmiyorum" demeden edemiyor. "Bir kere arayıp da 'şunu işe al' dememiştir. Amerika da bile olmaz bu. Ne kendisini ne de ailesini yönetim kuruluna sokmadı."

Şimdinin iki önemli işadamı arasında da epey anı birikti  muhakkak. Karamehmet, dünyanın  sayılı şirketlerinden  Turkcell'in  sahibi olup da el konulan  iki bankasına rağmen  dünya milyarderler liginin  üyeleri arasındaki yerini  sağlamlaştırıken  Özyeğin, bir profesyonel olarak başladığı iş yaşamını,  "patronlar liginin " zirvesinde devam ettiriyor.

"DİBE DAHA ÇOK VAR"

"İlk kez bir krizi Türkiye yaratmadı" diyen  Hüsnü Özyeğin, tahmin  yapabilmek için önce dibe vurmak gerektiği görüşünde. ABD'nin  ancak bu yıl ikinci  ya da üçüncü çeyrekte dibe vurmasını bekliyor; Türkiye'nin  de bundan  bir çeyrek sonra. Yani dünyada 2009 sonunda, Türkiye'de gelecek  yılın ilk altı ayında stabilizasyon bekliyor. Ama kafasına asıl takılan nokta bu değil, krizin çıkışı Özyeğin'i daha çok endişelendiriyor. "Çünkü kriz bittikten  sonrası  daha uzun  bir süreç ve asıl buna dayanmak çok zor olacak" diyor: "Son üç aylık  dönemde rakamlar geçen senenin  aynı  dönemine göre daha iyi gözükebilir ama sanayi üretimi o kadar düşük ki, her şey göreceli olduğu için iyiymiş gibi duruyor. Otomobil ihracatımız yüzde 40 azaldı. Kriz öncesi büyüme ve karlılık  rakamlarına ulaşmamız üç - beş yıl alacak."

2001 krizinde dünyanın tarihteki en iyi durumunda olduğunu, likidite bolluğunun gelişmekte olan ülkelere aktığını hatırlatıyor. "Ve Türkiye 2001 krizinden çıktığında böyle müthiş bir döneme denk geldi" diyen işadamı, o dönem 250-300 milyar dolar büyüklükteki ekonomimizde 20-25 milyar dolarlık IMF paketinin ilaç gibi geldiğini ama aynı tür bir rakamın 700 milyar dolar seviyesindeki Türkiye için "yetersiz" kalacağı görüşünde. Ona göre krizden  çıktıktan sonra yüzde 6-7 büyümemiz pek mümkün değil. Hatta birkaç yıl yüzde 3-4'e oturursak  çok iyi. "ABD'nin 2010'da yüzde 1,5 ; Avrupa'nın sa binde 8 büyüyeceğinin" tahmin edildiğini hatırlatıyor.

Peki Türkiye bu zor ortamdan nasıl sağlıklı çakabilir? "Önümüzdeki  iki yılın az hasarla atlatılabilmesi için bankaların  çok anlayışlı, sabırlı olması ve beraber hareket etmesi lazım. Ama bazı  sektörler artık çok zor canlanır" diyor ve en kritik  bulduğu noktayı vurguluyor: "Bir şirket üretim yapamazsa bankaya da borcunu ödeyemez. Ne zaman üretim yapabilecekse banka borçlarının  tahmin edildiği döneme nakledilmesi lazım. Bir de tabii son dört-beş yılda birçok sektörde çok para kazanıldı. Sermayedarların, kazandıkları paraları içeri koymaları gerekir. Bir banka, müşterisine  borç ertelemsi yaparsa işin sahibinin de içeri para koymasını bekler!"



BİR ÖLÜMSÜZLÜK PROJESİ: ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ

Allah'ın  bahşettiği ve daha önce hayal bile etmediğim  bu noktaya geldiğimiz için yapmamız gereken çok şey olduğunun bilincindeyim" diyen Özyeğin, Finansbank'ı kurmakla ilgili borçlarını geri öder ödemez hemen vakıf kurmuş. Ama dünya bir yana, geçtiğimiz yarıyıl  ilk kez öğernci alarak  eğitime başlayan Özyeğin Üniversitesi bir  yana onun için. "Adımı verdim  bir kere" sözleriyle açıklıyor okula tutkusunu. Çok uzun yaşasın istiyor. 1600'lere dayanan tarihiyle Harvard gibi mesela.

Bir ölümsüzlük projesi bu… "Impact kelimesini seviyorum" diye devam ediyor: "İz bırakmak bakımından , imkanlarımıza göre bazı konularda çok kişiye ulaşmamız çok önemli. Bazen de az kişiye ulaşıp onların  daha büyük  kitlelere etki etmesini sağlamak lazım…." Kurucusu olduğu Anne ve Çocuk Eğitim Vakfı, 81 ilde 500 bin  kişiye ulaşırken  üniveriste, bu dünyaya yapmak istediği en büyük etki sanki. Hocalarını, öğrencilerini, feyz aldığı en önmeli kişi olan iki başarılı üniversite kurmuş 13 dil konuşan , 87 yaşında altı ay Afganca çalışan Prof. İhsan Doğramacı'yı öve öve bitiremiyor. Heyecanı gözlerinden taşıyor adeta. Harvard'tan mastırlı ne de olsa kendisi. Bu tip okulluların  nelere kadir olduğunu biliyor. Sürekli dışardan hoca-öğrenci getiriyor, öğrencileri sosyal sorumluluk projelerine sokmak için hazırlık yapıyor, kitap okutarak değil hayata sokarak eğitmenin  planlarını  çiziyor, staj-burs imkanı  yaratmak istiyor.

Rektör Prof. Erhan Erkut anlatsın  istiyor üniversiteyi: "Türkiye'nin en elit, en prestijli okullarından  birisi olalım istiyoruz. Model olarak    MIT bize en yakın çünkü girişimci yetiştiren bir üniversite. Kendi ekonomisini kurmuş bir yapı. Yüzlerce şirketiyle ekonomiye ciddi  katkı yapıyor…" Öğrencilerin kurduğu şirketlere de "start up" Öğrencilerin yüzde 10'u girşimci, hocaların da dörtte biri kendi şirketlerini kursun, araştırmalarını  ticarileştirme yolunda adım atsınlar diye hayal ediyor.

Üniversite içinde para getirebilecek  tüm işleri öğrencilere bırakmak konusunda çok hassas davranıyorlar; logolu t-shirt, kupa üretim ve satış gibi…. Hocalar  için ise "Araştırma ve Teknoloi Rektör Yardımcılığı" oluşturulmuş; Türkiye'de bir ilk. Başına Amerikan National Science Foundation'dan  Dr. Şirin Tekinay  getirilmiş. Burada fikri mülkiyet meselesine hakim  avukatlar, iş palnı geliştirebilen MBA'lı uzmanlar olacak. Kuluçka merkezi ve teknopark düşünülüyor. Risk sermayesi bulma konusunda da destekleri olacak. Girişimci merkezi kurulmuş, başında Avrupa Birliği fonları  konusunda danışman  Prof. Dr. Ali Beba var. Amacı, girişimciliği Türkiye sathında yaygınlaştırmaya çalışmak. Türkonfed'le işbirliği içindeler. Mühendislik fakültesine alınan hocaların  ortalama patent   sayıları 10'nun  üzerinde. "Düz akademisyen" alınmıyor bu üniversiteye.

2008'de YÖK'e bildirilen bütçe, 10 milyon  dolar civarındaydı. 2009-2010 yılı için rakam , 35 milyon  dolar civarında. 30 milyon  kadarı  vakıf tarafından  karşılanıyor. "Birkaç yıl vakıf böyle destekler" diye tahmin ediyor Rektör. Ama akıllarında üniversitenin öğrencilerden  kazandığı parayla kendini çevirmesi var. Şirketler kurulup para akışı başlayana kadarsa para, Hüsnü M. Özyeğin Vakfın'dan  gelecek. Kampus yeri  büyük bir sır. Yeri hazır; Asya Yakasında, köprüye 10 dakika mesafede. 220 bin metrekarelik  alanın  yarısı kapalı olacak. Üç yıl içinde devreye girecek. Kampus için 150 milyon  dolar civarında bir harcama öngörülüyor. Arsa hariç tabii. Proje için iki Amerikan mimarlık şirketiyle görüşülüyor.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org