|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Modern zamanın evliyası
05.05.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
11229 |
|
|
Oy Sayısı : |
5 |
|
|
Değerlendirme : |
3,8 |
|
|
Popülarite : |
2,66 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Modern zamanın evliyası Nihat Gökyiğit
TABA dergiisinde yayınlanan bir söyleşimi sizlerle paylaşıyorum.
Modern zamanın evliyası Nihat Gökyiğit . .
Tekfen çok büyük bir grup olmasına rağmen daha mütevazı davrandı bugüne dek. Tekfen artık adıyla da ön plana çıkacak mı?
NG: Bizim üç ortak olarak karakterlerimiz birbine çok benziyor. Fazla tanıtma hevesinde olmadık. 'Güneş batar Tekfen doğar' diye bir sloganımız vardı. Ampulcü olarak tanırlardı bizi. Oysa taahhüt alanında Tekfen İnşaat'la, tarım alanında Toros Gübre ile, gıda sektöründe Mis Süt ile, finans sektöründe Tekfen Bank'la faaliyetlerimizi sürdürdük. Reklam ve tanıtıma çok itina göstermesek de Tekfen tahmin ettiğimizden daha fazla marka olmuş, bunu farkedebiliyoruz. Halka açıldığımızda zaman 9 misli talep geldi. Çok önemli bir şey bu. Markaya karşı büyük bir güven olduğunu gösteriyor. Buna çok mutlu olduk tabii.
Az önce ortaklarımla karakterleimiz birbine çok yakın demiştiniz.. Biraraya gelişiniz nasıl oldu?
NG: Feyyaz'la 1940 yılından beri arkadaşız, 67 yıldır. Ben Artvin'den geldim, o da Mersin'den gelmişti. Robert Kolej'in yatakhanesinde başladı arkadaşlığımız. Necati ile daha sonra tanıştık. Fakat düşünün ben Karadeniz'den, Necati Ege'den, Feyyaz Akdeniz'den . Üç tane farklı yörelerden gelmiş insan kardeşçe kucaklaşabiliyor. Bu çok şey anlatıyor. Anadolu insanı kavga değil, kucaklaşmaya hasret. Gerçek dostluğu bulduğu zaman da bırakmıyor. Bizim bunu yakalamak gibi bir şansımız oldu.
Sağlıklı bir ortaklık için genç işadamlarına öğütleriniz var mı?
NG: Biz şöyle bir yöntem izledik. Bir konuda tam ittifaka varamıyorsak erteledik o konuyu. Birazcık geçikme olması pahasına bir daha konuşalım bunu dedik. Birimizin aklına tam yatmadıysa bunu geciktirmeyelim, karar alalım diye zorlamdık. Bu önemli bir şey; ihtilafı hiç sevmedik. Daima uzlaşarak yol almayı tercih ettik.
Uluslararası ekonomik ilişkilerle ilgili faaliyetleriniz 80'li yıllarda mı başladı?
NG: O dönem Özal, özel sektör dış ekonomik ilişkilerde daha faal ve organize olarak rol alması lazım dedi. Çok doğru bir tespitti bu. Bu doğrultuda da Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu'nun (DEİK) kurulmasını teşvik etti. Bu da benim ortağım Feyyaz Berker'e nasip oldu. Ben de beraber çalıştım onunla, DEİK, ülkeler arasında iş konseyleri kurmak ve o ülkeyle iş yapmak isteyen çeşitli sektörlerden girişimcileri biraraya getirmek hedefiyle kuruldu. Çok önemli bir teşkilattı. İlk başta Türk_ABD ve Türk –Sovyet iş konseyi kuruldu. Feyyaz Türk-ABD'yi aldı. Ben de geçici olarak Türk –Sovyet konseyini aldım ama 10 sene bırakamadım. Başlangıçta sadece Rusya Federasyonu'ndan delegeler geliyordu. Giderek Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Kazakistan, hepsinden gelmeye başladı. Dünyada dağılan Sovyetler Birliği'nin eski cumhuriyetleriyle ilk iş konseylerini kuran ülke Türkiye oldu. Bu sayede Sovyetler birliği'yle 400 milyon Dolar seviyesinde olan ticaret hacmi 10 milyar dolara çıktı. Bölgeye seferlere başlayan ilk yabancı hava yolu şirketi THY oldu. Yine bu ülkelerin bağımsızlığını ilk tanıyan ülke de Türkiye oldu.
İlk dönemlerde oralarda iş yapmanın muhtemelen birçok zorluğu olmuştur.
NG: Ücra bölgelerde kalınacak yer bile yokt. Hava yolları çok iptidaiydi. Bir arkadaşımız anlatıyordu; Kazakistan'ın ücra bir yerinde kiremit fabrikası ve bir de süt işleme tesisi kurulacak. Bir türlü mahalli işçiler bulamıyor, gelmiyorlar. 'Gelin şu kadar para vereceğim' dese de insanlar 'Ne yapacağız parayla ' diyor. Temel ihtiyaçlarını suyunu, havagazını falan devlet karşılıyor. Diğer ihtiyaçlarda merkezi planlamayla karşılanıyor. Orada bir dükkan açıyor, deri ceketleri, diğer deri eşyaları falan koyuyor vitrine. Zamanla sormaya başlıyorlar, beğeniyorlar da… Fiyatı ne kadar? Şu kadar. Böylelikle onu alabilmek için ücret alma ihtiyacı hissediyorlar. Çalışmaya ancak bu hevesle motive oluyorlar.
Soveytler Birliği dağılınca Konsey nasıl devam etti?
NG: Avrasya İş Konseyi adıyla bir çatı altında topladık. Oradaki ilişkilerimiz son derece gelişmişti bu dönem içinde. Öyle ki Türk-Amerikan İş Konseyi'nin Amerikalı eşbaşkanı emekli General Fred Haynes bana mektup yazıp 'Türkiye'nin orta Asya'da çok faal olduğunu görüyoruz.İki ülke işadamlarıyla ortak bir seyahat yapalım' diye teklifte bulundu ve birlikte bölgeyi gezdik. Benim devlet başkanlarından kolayca randevu alabildiğimi gördüler ve o seyahatte birçok ortak iş de geliştirdik.. Biz orada çok faaldik ama bazı sıkıntılarımız da vardı. Büyük işlere ehliyet alabilmek yeterli tecrübe istiyor, makine teçhizatı istiyor, finansman istiyor. Bunlardan yoksunduk. Dolayısıyla yabancılarla beraber bazı işleri yapmamız zorunluydu ve çok faydalı oldu.
İş dünyasındaki çalışmalarınız dışında birçok sivil toplum örgütü ve sosyal çalışmada görev aldınız. AIESEC de bunlardan biri…
NG: Evet, AIESEC biliyorsunuz, İkinci Dünya Savaşı'nın yıkımının ardından dünya barışına katkı sağlamayı amaçlayan gençler tarafından ülkeler arasında öğrenci mübadelesi yapılabilmesine yönelik oluşturulmuş . 1954 yılıydı sanırım , o zamanın İstanbul Ticaret Odası Başkanı Behçet Bey ve Nejat Eczacıbaşı beni davet ettiler ve bunun Türkiye'de kurulması için beni düşündüklerini söylediler. 'tamam , aldım emaneti' dedim ve 35 sene bırakmadım.
AIESEC dünyanın en büyük öğrenci organizasyonu. Öğrenci değişiminin yanısıra ülkelerin ve kültürlerin tanıtımında da rol oynuyor. Güzel bir faaliyet, çok severek yaptım.
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün kuruluşunda da büyük emek vermişsiniz…
NG: Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) kuruldu. Orkestra şefi Prof. Saim Akçıl bu vesileyle bir Karadeniz Oda Orkestra'nın kurulmasını önerdi. Bölge insanları işbirliğine öylesine susamışlardı ki orkestra 7 haftada kuruluverdi. KEİ kurulurken öncelikli iş alanı enerjiydi. Enerjide bir konferans düzenledik, konferansın açılışını da oda orkestrasıyla yaptık. Dünyanın en büyük enerji ajansı Cambridge Energy Research'den iki kişiyi davet ettim. Geldiler, çok beğendiler ve beraber bir konferans düzenleyelim dediler. Onu söyletmek için davet ermiştim zaten onları. Konferansın iki Denizin Öyküsü şeklindeki adını da ben verdim. İki Denizin Sesi adını verdiğimiz orkestraya Hazar Denizi'nin müzisyenleri de katıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel 'Neden iki Deniz? Bir de Doğu Akdeniz var. Ertesi yıl enerji konferansının adı da Üç Denizin Sesi oldu ve 23 ülkeden 50 sanatçıya ulaştı. Bu orkestranın arkasındaki mana muazzamdır. Barış,istikrar ve refah umudu, bölgesel işbriliğinde kararlılık, parlak bir gelecektir.
Büyük bir Amerikan firması Cambridge Energy'yi satın alınca Çin ve Hindistan 'dan başlayarak daha geniş bir alanda bir dünya konferansı halini aldı. Bu sene onbirincisini yapacağız.
Orkestra artık Tekfen Filarmoni Orkestrası ismiyle çalışmalarını sürdürüyor.
NG: Bu orekstranın üç tane önemli mesajı var. Bölgemize bakın;çatışmalar,çekişmeler…Dünyanın 23 ülkesinden müzisyenleri bu orkestrada biraraya geliyor. Kültürlerin birlikteliğine, barışa da hizmet ediyor bir yerde,… İkinci mesajı, her defasında orkestraya bu bölgeden otantik enstrümanlar geliyor ve batıyı buluşuyor. Neyle org ve senfoni orkestrası bir araya geliyor. Bu, şunu söylüyor. Medeniyetler niye çatışsın ki, buluşsun. Ut, tar, kemençe,tulum,kopuz,balalayka biraraya gelsin. Son olarak Osmanlı bu bölgeyi 5-6 asır idare etmiş . Dolayısıyla böyle bir orkestra Anadolu'da kurulmalıydı, şefi Türk olmalıydı.
TEMA'nın kuruluşunda da sizin adınız var. Bu kuruluş öyküsünü de dinleyebilir miyiz sizden?
NG: Bir gün Vehbi Bey (Koç) beni ziyarete geldi. Hayatımın son yıllarında iki şeye daha hizmet etmek istiyorum. Biri nüfus planlaması diğeri de ağaçlandırma konusu. Bu konuda bana yardımcı olun' dedi. Tabi ben girdim işin içine. Ama bunu sadece ağaçlandırma olarak algılamadım daha geniş ele aldım. Vehbi Bey'e de anlattım, o da bana hak verdi ve yeni bir toplantı daha yapıp vakıf kurmaya karar verdik. Hayrettin Bey'in (Karaca) çektiği resimler vardı, toplantıda onları da sunduk. Ondan sonra 30 tane işadamıyla görüştüm. Her gün beş kişiyle biraraya geliyordum; mütevelli heyetinde yer almaları için. 1992 yılıydı, nihayetinde vakfı kurduk ve bugüne kadar geliştirdiği örnek projelerle Türkiye'nin çok saygın bir sivil toplum kuruluşu oldu.
Macahel'de (Artvin –Camii köyü) köylülere 'büyük bir zenginliğe sahipsiniz' dediğinizde o zaman niye yoksuluz demişler. Şimdi bildiğimiz kadarıyla Macahel'de bir anonim şirket kuruldu ve kalkındırma çalışmaları bu şirket vasıtasıyla sürdürülüyor….
NG: Türkiye'de biyolojik çeşitlilik açısından en önemli dört yerden biri Macahel. Biz TEMA olarak bilim insanlarıyla bölgeye gittik ve oradaki zenginlikten onlar da etkilendiler. Bunun korunması gerektiğine karar verdik. Çok fazla bir ekonomik etkinliğin olmadığı bir yer. Sınırda olduğundan askeri bölge, giriş çıkış sınırlı. Coğrafi açıdan da zorluklar var, senenin beş ayı ulaşım zor. Dolayısıyla insanlar yoksul. Öyle bir imkan yaratalım ki hem bu insanların gelirleri artsın hem de bu biyolojik zenginliğe bir zarar gelmesin diye araştırdık. Sonunda buradaki arıların Türkiye'de bunun nesli tükenmiş sanılan saf Kafkas Arısı olduğunu farkettik. Soğuğa karşı dayanıklı, üç misli bal yapan çok verimli bir arı. Hemen projelere başladık ve orada ana arı üretiyoruz. Macahel A.Ş. diye bir şirket kuruldu. Bir diğer faaliyet olarak bal üretimi devam ediyor. Üçüncü faaliyet de Vadiye doğa turları düzenlemek. Biyolojik turlar, kuş gözlem turları, hatta geçen Ağustos'ta arı safarisi düzenledik.
Bir ağaç tarımı çalışmanız var. Bu projeyle hedefledikleriniz neler?
NG: Doğal ormanların yok edilmesini engelliyorsunuz. Doğal orman insan eliyle yapılabilecek bir şey değil. Dünya bu ormanları korumanın çaresini ağaç tarımında bulmuş. Hızlı yetişen ağaçlarla endüstri için ağaç yetiştiriyorsunuz. Kestikçe yenisini dikiyorsunuz. Bunun içinde bir şirket kuralım dedik. 100 kişiyi davet ettim toplantıya. Çeşitli tereddütler ifade edildi. Bugün aranızdan hiçbir kimse bu şirkete ortak olmasa bile ben kalan servetimin tamamını koyup buna başlayacağım dedim. Sonuçra 23 kişiyle projeyi hayata geçirdik. Her yıl 150 hektar, 1500 dönüm arazi ilave ederek ve 300 bin fidan dikerek üçüncü senemize girdikç TEMA'nın beni en çok heyecanlandıran, bizzat takipçisi olduğum proje bu oldu.
Bir cins meşenin kabuğu mantar oluşturuyor. Yani ağaç kendini soğuğa, sıcağa korumak için izolasyon malzemesi yapıyor. Böyle bir izolasyonu henüz insanoğlu yapamadı. Ses ve ışığa karşı da mükemmel bir izolasyon sağlıyor. Bu ağaç %75 İber yarımadası'nda yetişiyor. Türkiye'de bunun için ideal bir yer. Bu ağacın yetiştirilmesi için çalışıyoruz Torbalı'da.
Bir başka projemizde sakızağacı. Sakızağacı dünyada yalnız Sakız Adası'nın Anadolu'ya bakan tarafı ile Çeşme ve Urla'da yetişiyor. Osmanlı zamanında çıkan sakızın tamamı saraya gidiyormuş. Yalnız cariyelerin ağzı güzel koksun diye değil, aynı zamanda yemeklerde rahiya olarak kullanıyorlar, ilaç olarak kullanıyorlar. Bunun üretiminin geliştirilmesi için çalışıyoruz.
Çalıştığımız konulardan biride ipekçilik. Osmanlı zamanında Çin'den sonra ikinci sırada olduğumuz bu alanda şimdi hemen hemen yokuz.
GAP'ta alternatif ürünler konusunu çalışırken Harran Üniversitesi ile safran bitkisi üzerinde durduk. Bölgenin tarihinde var olan bir ürün bu. Hatta Mardin'deki bir Süryani kilisesinin ismi Deyrüzzaferan. İsmini civarda bol bulunan safrandan alıyor. Bu, çok çok kıymetli bir ürün. Safranın tozu altın tozuyla aynı değerde. Bunun tarımını geliştirmek için çalışma yapıyoruz.
Rahmetli eşiniz Nezahat Gökyiğit'in adını taşıyan botanik bahçesinde Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
NG: En çok sevdiğim projelerden biri botanik bahçesi. Botanik dünyasını insanlara sevdirmek , bilinçlendirmek, korumalarını sağlamak istiyoruz. Yok olma tehlikesi altında olan bitkileri yerinde tespit ediyor ve burada yetiştiriyoruz. Japonya'dan Sakura (kiraz) vakfından bize ulaştılar. 110 sene evvel Japonya'da batan Ertuğrul gemisinde kaybettiğimiz 587 denizcinin anısına 587 adet kiraz fidanı getirip İstanbul'a dikmek istiyoruz, bizim muahatbımız olur musunuz? Diye sordular. Ben hemen olurum diye cevap verdim ve o fidanları getirip güzel bir törenle diktik. Daha iki yaşındalar. İki sene sonra orada muazzam bir görüntü olacak. Şimdi çorak ve kurak bahçe dediğimiz tuzlu topraklara uyumlu ve az su isteyen bitkilerin koleksiyonu hazırlıyoruz. Türkiye'de 6 yerden toprak getirdik komyonlarla, Tuz Gölü dahil. Dünyanın başındaki dertlere çözüm üretebilmek için bu tür biyolojik zenginliklerin değerlendirilmesi lazım. Türkiye'de bu açıdan çok şanslı. Şöyle örnek vereyim; AB'nin biyolojik zenginliğini ikiye katlayabilecek tek ülke Türkiye.
Sizce zenginlik nedir?
NG: Zenginliği şu kadar servete ulaştım diye hiçbir zaman görmedim. O servete ulaşmaktan ziyade bazı işler kurmak, insanlara iş sağlamak gibi şeyler beni heyecanlandırır. Tekfen Grubu 50 kadar şirketi biraraya getirmiş, işler yapmış. Orada duyduğum heyecanı, belki daha fazlasını sosyal sorumluluk alanında yaptığım işlerde de duyuyorum.
. . .
. .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|