Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Can Kıraç Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Can Kıraç Gözüyle SUNA KIRAÇ
08.08.2009
Okunma Sayısı : 19632
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 4,2
Popülarite : 2,94
Verdiğiniz Puan :
 

 

Can Kıraç Gözüyle SUNA KIRAÇ
Can Kıraç
.
.
izlemek için tıklayın. 
    
.

Can Kıraç Gözüyle SUNA KIRAÇ

Can Kıraç (CK)
Murat Birsel (MB)

Deşifresi                                                       Suna Kıraç

CK: Ben Suna ile olan çalışma hayatımdan bahsetmek istiyorum.

Onunla ilişkilerim çalışma hayatımla başladı.

Suna Koç ile başladım.

Sonra Suna Kıraç dönemine geçtim.

Çok yakın çalışma düzenim 30 yıl sürdü.

Benim Koç Topluluğu'nda çalışma hayatım 41 yıl devam etti.

Bunun 30 yılı Suna Kıraç ile omuz omuza, kafa kaya devam etti.

30 yıllık süreç sanıyorum ki iş hayatı yönünden Suna'nın bütün ayrıntılarını görmeme , onu bir anlamda özümsememe sebep olmuştur.

Kardeşimin eşi olarak değil de ben Suna'yı bir iş kadını olarak çok değerli bulurum.

Onun bir iş kadını olarak Türkiye'deki başarılarının yeteri kadar öne çıkarılmadığını görerek biraz da üzülürüm.

Bu sanıyorum ki birazda Suna'nın hep geri planda kalma dikkatinin sonucudur.

Birçok başarıda genellikle mutfakta olanlar önemlidir de ön plana çıkmazlar.

Suna'nın iş hayatında bulunduğu dönemde Vehbi Koç lider, duayen, iş adamıydı. Suna onun gölgesinde kalmadı ama gerektiği kadar kendisini öne çıkarmadı.

Suna'yı ilk tanıdığımda Suna benim için genç bir kızdı, 1950'li  yıllarda. 

İzmir'de 1968 yılına kadar İzmir'de görev yaptım, Koç Topluluğu içerisinde.

İş seyaheti veya tatil münasebeti ile İzmir'e geldiği vakit, arkadaşlığımız gelişti.

Yıllar sonra onunla beraber çalışmaya başladığımız zaman gördümkü  ki Suna'nın iş hayatındaki hüvviyeti ile özel hayatındaki hüvviyeti çok farklı. Bunu zannediyorum ki çok insan başaramamıştır.

İş hayatı ile özel hayatını birbirine katmıştır.

Fakat Suna ile bu uzun dostluğuma rağmen Suna ile Koç Topluluğu'nda çalıştığımız  sürece ona ben "Suna Hanım" diye hitap etmişimdir. O da bana "Can Bey"  diye hitap etmiştir. Bu kadar birbirimze dikkatli olmuşuzdur. Bu Suna'nın özelliğinden kaynaklalan bir davranış şekliydi.

Onun iş hayatındaki başarısında Vehbi Bey'in katkısını ihmal etmemek lazım. Onun bence hayatta iki şansı olmuştur.

Birincisi Vehbi Bey'in kızı olduğu için, ikincisi de Vehbi Bey'e yakın başladığı için.

İstanbul'da daha Koç Holding kurulmadan Merkez  Han'da Vehbi Bey'in "Asistan çırağıydı" derim ben ona. Çünkü Vehbi Bey, ilginç bir insandı. Daha doğrusu  ilginç bir insan sarrafıydı.

Çocukları arasında Suna'nın kendisine en çok benzeyeni olduğunu anlamış ve onu hemen kanatları altına çekmiştir. Ben öyle yorumluyorum. Bunlar benim bugün anladığım gelişmeler.

O yıllarsa Suna Vehbi Koç'un kızı olduğu için önemliydi.

Fakat sonra Suna, Suna olduğu için önem kazandı.

Bu topluluğun gelişmesi, 1960'dan sonra hız kazanmıştır ve o dönemde Koç Topluluğu'nda çok önemli gelişmeler sağlandı ve merhaleler yaşandı , atlatılarak bu günlere gelindi.

Örneğin Topluluğun uzun vadeli plan çalışmalarına geçişte  Suna çok emek vermiştir.

Koç Topluluğu'nun kurumsallaşması aşamasında Suna Kıraç, çok önemli görevler üstlenmiştir.

Koç Topluluğu'nun  imaj çalışmalarında Suna Kıraç, lider olmuştur.

En son Topluluğun ve Koç Ailesi'nin eğitime ve eğitim yatırımlarına yönelmesinde yine Suna hem Koç Ailesini yönlendirmiştir, hem de topluluğun profesyonel kadrolarına eğitim konusunun önemini anlatarak, şirketlerin bu gibi gelişimlere  katılmasında öncülük yapmıştır.

Şöyle bir sonuca varmışımdır ben Suna'nın hayat çizgisini beraber yaşadıktan sonra; onun Koç Topluluğu'na getirdiği en önemli özellik,  profesyonel yönetim ile hem aile bireyleri arasında bağ kurma becerisiydi.

Hem  kardeşlerine karşı hem de Vehbi Bey'e karşı prefesyonel kadronun haklarını koruma kararlılığıydı.

Bugünkü anlayışımla artık biliyorum ki kapitalist aileler kendi çıkarlarını korumak için zaman zaman acımasız olma durumundadırlar.

Suna o acımasız davranışları yumuşatan ve uygulamaların hakkaniyet içinde yapılmasını sağlayan bir aile bireiydi.

Bu özelliği ile hem Koç Holding'de çalışanların güvenini kazanmıştır, hem de Koç Topluluğu şirketlerinin üst düzey yöneticileri bir sorunu Suna'ya aktaralacaksa bunun en doğru biçimde halledileceğine inanmışlardı.

Bu bakımdan şuna  üzülüyorum. Son yıllarda başarılı  iş kadınları listeleri yapılır, Suna son dönemdeki   evine çekildiği için iş dünyasından kopmuş gibi gözüküyor ve kimse hatırlamıyor.

Bence Suna Türk iş dünyasının başarılı kadınlarının en başında gelmesi gereken bir özelliğe sahipti.

MB: Bir profesyonel olarak Suna Kıraç ,  bir asistan çırağı iken  , Vehbi Koç'un kızı olma ayrıcalığında ondaki bu iş kadını özelliğini ilk fark edişinize neden olan bir anetnot var mı?

CK: Bahsettiğim gibi Suna zaman zaman İzmir'e gelirdi.

İzmir fuarı önemli bir ticaretin merkezi olurdu ve hem Vehbi Bey, hem Koç Topluluğu'ndaki üst düzey yöneticileri fuar zamanında İzmir'e gelirdi.

Suna'nın bu geliş ve gidişlerinde çevresine gösterdiği ilgi, fuar reyonlarında, pavyonlarında,  Koç Topluluğu'nun da yerleri var. Oradaki insanlarla yaptığı görüşmeler, onlara sorduğu sorular çok deneyimli insanların soracağı seviyedeydi.

Ve o zaman anladım ki, Suna Kıraç böyle bir teması kurmadan önce konu üzerinde çalışıyor, ve sualini o çıkan bilgisine göre soruyor.

Bu tıpkı bir Vehbi Koç klasiğidir.

Ben İstanbul'a geldiğim zaman Vehbi Koç ile de çok yakın çalıştığım için bunun  özelliğinide görerek öğrendim ve yaşadım.

Vehbi Koç bütün toplantılara hazırlıklı gelirdi. Ve öyle sorular sorardı ki, karşı taraf şaşırırdı. Vehbi Koç bu konunun bu kadar ayrıntısını bilmesi, ya da o ayrıntıyı bilerek soruyu sorma durumu nasıl oluyor diye.

Aynı özellik Suna'da da vardı.

Dolayısıyla ben bunu şöyle belirtmek isterim; Suna dersine iyi çalışan bir iş kadınıydı.

İş kadını demek onun tanımını daraltıyor. Çünkü ben kendi başa baş görüşmelerimizde ona "Patroniçe"  derdim.

Ve gerçekten ona bir sorunu götürdüğünüz zaman o bir patroniçe olarak eğer babasını ikna etmek lazımsa babasını ikna edecek bütün gayreti gösterirdi. O bakımdan bana hep çarpıcı gelmiştir.

Başbaşa görüşmemizdeki birbirimize yakınlığımızın dışına çıktığımız zaman ben onun için Can bey olurdum.O benim için Suna hanım olurdu. Bu ilişkileri birbine karıştırmazdı.

Benim kardeşimin eşi olması bazılarını şu anlamda yanıtmıştır. "Bundan sonra Can'ın yıldızı parlamıştır" diye.

Suna kesin olarak iş ilişkilerini özel ilişkilerine karıştırmayan bir yapıdaydı.

Bu tıpkı Vehbi Bey'de olan bir özellikti. Birçok toplantıda şahit olmuşumdur, hem Suna hem Vehbi Bey, bazı yöneticilerin davranışlarını , affedilmez kabul ettikleri halde o kişinin iş hayatına getirdiği başarıyı devam ettirmesi için onunla çalışmayı sürdürmüşlerdir.

Bu bence olağanüstü bir davranıştır. Özel hayatta sevmiyorsunuz ama onun işteki başarısını takdir ederek  o antipatinizi içinize sürdürerek  devam ediyorsunuz. İlginç bir karakter.

MB: Suna Hanım ile  ilk masaya ne zaman oturdunuz.?

CK: Benim  Suna ile beraber çalışmam Koç Holding'in kurulmasından sonra  1964 'de başlar.

Ben İzmir'lydim o vakit.

Beni Koç Holding'in önemli toplantılarına davet ederlerdi.

O zaman Suna'nın  yeniliğe çok açık ve inandığı bir konuyu çok başarılı savunduğunu öğrendiğim yıllardır.

1964 de başladığını kabul edersek, beni  etkileyen çalışmalar uzun vadeli planlama çalışmalarıdır. Koç Topluluğu'nun  kurumsallaşması için topluluk politikaların  belirlenmesi için yapılan çalışmalardır.

Bunlar uzun yıllar devam etmiş çalışmalardı ve bütün bu çalışmalara Amerika'dan özellikle yabancı uzmanlar da davet edilirdi.

Vehbi Koç'un verdiği istikamet, Türkiye'de kurumlaşmanın evvela topluluk içinde gerçekleşmesi ana fikrinden kaynaklanıyordu ve bunun takibini , organizasyonunu Suna'ya bırakmıştı.

Vehbi Bey gelişmeleri izliyor, fakat  günlük çalışmaları Suna'ın yürütmesini istiyordu. Suna o dönemde şu kararlılığı gösterdi, bir ara  bazı tereddütlerde yaşadı şu anlamda "Acaba ben kendi hayatımımı yaşayayım, yoksa hayatımı topluluğamı vasfedeyim" Hem Vehbi Koç'un kızı olmanın getiridiği avantajlar, hem maddi imkanlar, hem Suna'nın dünya görüşü.

Suna Vehbi Bey'e düşüncenin temel ilkeleri olarak Vehbi Bey'e çok benziyor ise de Vehbi Koç gibi tek yönlü düşünen bir kadın değildi.

Suna hayatın her dalından zevk almayı bilen, o tarihlerde sinemaya giden, dans etmesini seven, müze ziyaret eden, tiyatroya giden bir yapıdaydı.

Suna'nın dolayısıyla çağa uyumu onun farklılığını ortaya çıkartmıştır.

İnsanlar zaman zaman Vehbi Koç'un sağ kolu hikayesini ortaya atarlar.

Benim ölçüme göre hiç kimse Vehbi Bey'in sağ kolu olmamıştır.

Vehbi Koç, o anlayışta bir insan değildi.

Vehbi Koç kendi karakterinin, kendi özelliğinin başkası ile paylaşılmasını istemeyen yapıdaydı.

Bunu hem belli etmez, hem kendisi kendisi olarak kalmaya özen gösterirdi.

Birisi sağ kolu olması gerekiyorsa bu muhakkak Suna'dan başkası olamazdı.

Suna'da Vehbi Bey'in sağ kolu olmayı kabul etmedi. Kendi özellikleriyle, kendi birikimleriyle yaşamak istediği için Suna,  Vehbi Bey'i hem eleştirmiştir, hem yönlendirmiştir.

MB: Vehbi Bey ile Suna hanım arasında işten kaynaklanan fikri  ayrılıklarda hatırladığınız bir örnek var mı?

Aynı soruyu sizin içinde soracağım. Siz de Suna hanım ile böyle bir şey yaşadınız mı?

CK: Vehbi Bey, Suna Kıraç'ın bir çok konuda ayrı görüşte olduklarını biliyorum.

Vehbi Bey  çok büyük bir iş dünyası  lideri olmasına rağmen geleneklerini devam ettirmeyi  isteyen yaradılıştaydı.

Vehbi Bey'in tasarruf ilkeleri herkesçe kabul edilecek düzeyde  değildi.

Suna , Vehbi Bey'in o tarafını yumuşatan, çağa uymasında ona baskı yapan birisidir.

Örneğin benim son senelerime ait bir gelişmedir; Rahmi  Koç , Koç Holding emrine bir helikopter alınmasını istedi.

Ben idare komitesi başkanıydım, idare komitesinde  bu fikri benimsedik.

Bu Rahmi Koç'un özel bir zevkini benimseme değildi, artık yaşam  hızlanmıştı, Koç Topluluğu muhtelif yerlere dağılmıştı.

Dolayısıyla helikopterin böyle bir hizmeti olacağını benimsedik ve alınmasını arzu ettik,  karar verdik.

Fakat bu kararımızı Vehbi Bey'in kabul etmesinin mümkün olmayacağını peşinen biliyorduk. Sonunda helikopterin alınması kombinozyonunu Suna monte etmiştir.

Vehbi Bey çok araştırmacı olduğu için sonunda bu masraflar neyin nesidir, dediğinde ortaya çıkmıştır ve bunun gerekli olduğunu   en iyi anlatan , yumuşatan Suna olmuştur.

Vehbi Koç ile hem profesyonel kadronun , özellikle idare komitesinin , grup başkanlarının devamlı bir mücadelesi  ücret ve pirim politikalarında yoğunlaşmıştı.

Vehbi Bey, o anlamda da çok ilginçtir.

Çok tasarrufa riayet eden bir olmasına rağmen o dönemde yani 1970- 1980- 1990 'lı yıllarda  profesyonellere en iyi ücretler, pirimler ödenirdi.

Bu Vehbi Koç'un onayından geçerek onaylanırdı,  ama Vehbi Koç bunları kısmak için büyük mücadele gösterirdi.

Bu mücadele sırasında  Suna devreye girerdi. Vehbi Koç bizim profesyoneller olarak itirazlarımızı dikkate almaz görünürdü.

Fakat Suna , hem kadın yapısıyla, hem Vehbi Koç'un kızı olarak, hem Vehbi Koç'un en güvendiği aile bireyi olarak onu bu politikalara ikna ederdi.

Yöneticilik hayatımda Suna ile ayrı düştüğüm dikkatimi çekmiş olan  bir olay yok.

Ben topluluktan ayrıldıktan sonra Suna ile yüksek tansiyonlu bir fikir ayrılığına düştüm. O da benim Vehbi Koç'un hayat hikayesini yazdığım kitap ile alakalıydı.

Ben o kitabı yazmaya Suna ile mutabık kalarak karar verdim.

Bunu Vehbi Koç arzu ediyordu ama şartları ve kitabı yazmakta özgürlük ilkelerimi Suna ile görüştüm ve aramızda centilmen anlaşması yaptık. 

Ben nelere dikakat edeceğim ve  hangi konularda  serbest kalacağım. Ve bu düşünce içerisinde ilk  draftı Suna'ya gönderdim. Suna'dan beklemediğim bir tepki aldım.

Bunu  affetmeyeceğimi kendisine söyledim, yüksek tansiyonlu bir konuşma oldu ve ben kitap projesini bıraktım.

Sonra anladım ki Suna'nın bana anlatmak istediği fikir ayrılığı aslında Vehbi Koç'tan kaynaklanan bir görüştür.

Ben kendisine biraz haksız olduğum bir tepki gösterdim ki uzun sene onun etkisinden çıkamadım.

Sonunda vazgeçtik ve kitabı bitirdim.

Bundan Suna'nın ne kadar memnun olduğunu bilmiyorum.

Vehbi Bey'de duygularını çok açık ifade etmemiştir.

Ben o kitapta mümkün olduğu kadar gerçekçi olmaya çalışmışımdır.

Aile bireylerinin Vehbi Bey ile görüşlerini açık düşüncelerle yazıya dökmüşümdür.

Böylece bu da bir anı olarak kaldı.

MB: Suna hanım ile kardeşinizin evleneceğini ilk nasıl duydunuz?

CK: Ben İstanbul'da Otomotiv Grubu başkanıyım.

Toplantıların kesilmesine fevkalade karşı bir insanımdır. Sekreterim bilir.

Telefon bağlanmaz.

Bir toplantıda sekreterim geldi  "İnan bey sizi arıyor" dedi.

Ben de "Toplantıdayım, gelemem, sonra görüşürüz" dedim.

Sekreterim "Muhakkak gelmenizi istiyor " dedi.

Bu kadar ısrar edince başka bir sorun var dedim herhalde, "Hayırola İnan" dedim .

Cevabı üç kelime "Biz Suna ile evleniyoruz" dedi.

Birbirlerine olan yaklaşımlarını biliyordum.

Bir an duraladım, "Hayırlı olsun" dedim ve telefonu kapattım. 

Fakat ondan sonraki gelişme ilginçtir.

İnan benden 9 yaş küçük.

Bizim hem annemiz hem babamız genç yaşta hayattan  ayrıldılar.

Dolayısyla ben bu ağabeylik durumumu uzun seneler , İnan'na hem ağabey, baba ve anne gibi davranarak devam ettirmiştim.

İnan bana dedi ki bu toplantıdan sonra "Abi bunun gerekleri ne  ise onu yapmak lazım"  

Tabii, gerekleri ne  ise , beni telaş aldı.

Ben Vehbi Koç'un kızına ve o aileye ne yapılabilir , erkek tarafı olarak düğünü yapacak imkanlarım yok. "Ne mümkünse herşeyi yapacağız" dedim.

"Ben senden onu istemiyorum, ben senin gelip Suna'yı annesinden, babasından istemen lazım" dedi.

O zaman işin sorumluluğunu anladım.

Bir yaz günü, Vehbi Bey'ler Büyükdere'de oturuyorlar, Sadberk hanım hayatta, eşimi aldım ve elimizde gümüş şekerlik içinde çikolata var. Bir elimizde bir buket , Büyükdereye gittik.

Vehbi Bey, Sadberk hanım oturuyorlar ve cesaret gösterip söze girdim. "Allah'ın izniyle kardeşime Suna'yı eş olarak istiyoruz. Biliyorsunuz aile de  başka büyüğümüz yok, bu görevi ben üstlendim" dedim.

Çünkü bana çok haykırı geldi.

 Koç Topluluğu'nda çalışan bir adam, Koç Topluluğu'nda çalışan bir adama Vehbi Koç'un kızını istiyor.

Vehbi Bey, sözünü esirgemeyen bir adamdı, Vehbi Bey'in sözü şu oldu  "Suna'nın , İnan ile evleneceği şeytanın aklına bile gelmezdi" dedi. Biz dedik , bu gelmiş Allah mesut etsin.

Bu , şu anlamda önemliydi; bunu topluluktan artık idare komitesi başkanı olduktan sonra Vehbi Bey  ile saygı hudutları içerisinde kalmışımdır.

Onun hem yaşça büyüklüğünü, hem patronluğunu unutmadan davranmışımdır.

İnan'ın Koç Toplulu'ğunda girmesinde Vehbi Bey'i ikna etme mücadelem oldu.

Vehbi Bey prensipleri olan bir adamdı.

İnan'ın Koç Toplulugu'na girmesine rıza göstermedi başlangıçta.

Sebebi de;  iki kardeşin aynı yerde çalışması.

Daha sonra öğrendim ki Almaya'da ki Siemens Vehbi Bey'e demiş ki "Hayatta bazı önemli şeyler vardır, dikkat edilecekler, dikkat edilmesi gereken ayrıcalıklar vardır. Sakın birbirlerine yakın olan, akraba olan  kişiler toplulukta aynı yerlerde bulundurma. Bu sorun olabilir."

Ben de o dönemlerde İzmir'de başarılı bir yükseliş çizgisindeyim.

Bernar bey'i  ben aracı yapmıştım. Bernar bey benim ustamdı.

İnan  Galatasaray lisesi'ni bitirmişti, askerliğini yapmıştı.

O büyük bir hayretime sebep olarak, bunu dedi ki "Vehbi Bey ile konuşmam lazım" dedi.

Demek ki temelinde bu  varmış. Bernar bey  "İstanbul'a gittiğin vakit Vehbi Bey ile görüş" dedi Vehbi Bey'den randevu aldım ve kendisine  İnan'ı anlattım.

İki ricada bulundum  "Beni  nasıl Bernar bey'in yanına verdiniz verirken de , üç ay bu adamı dene , eğer işe yarayacaksa çalışmaya devam  etsin yoksa güle güle dersin  dediniz ve nitekim ben sizden yanı şeyi rica ediyorum . İnan'ı Bernar bey'e verin, Bernar bey çok iyi insan yetiştiren bir insan ve patron , bunu bizden  esirgemeyin . Biz kılçıksız balığız" dedim.

Vehbi Bey "Ne demek o" dedi.

 "Bizim anamız yok, babamız yok. Beni de tanıyorsunuz, denediniz. Hissediyorum ki bana önem veriyorsunuz. Öyleyse niçin İnan'da böyle birisi olmasın" dedim.

Bu kılçıksız balık hikayesi Vehbi Bey'i etkiledi.

İnan hakikaten Bernar Bey'in yanında işe başladı.

 Bernar bey de ona demiş ki "Ağabeyinle görüştüm, ben  seni üç ay deneyeceğim. Üç ay sonunda  işe yaramazsan bir tek yolun var, İstanbul'a gidersin Topkapı'dan kendini denize atarsın" demiş.

İnan işe başladı.

Aradan seneler geçti, idare komisyonu başkanı olmuşum. Biraz Vehbi Bey ile daha rahat konuşuyorum. "Vehbi Bey , hem ben hem siz çok ileri görüşlü iki kişiyiz" dedim.

"Nedenniş o " dedi. 

" İnan'ı Topluluğa almanız için çok ısrar ettim, ve anlamışım ki İnan sizin damadınız olacak ve siz de önemli birisisiniz ki İnan'ın meziyetlerini görerek damatlığını kabul ettiniz" dedim.

Güldü bana cevap vermedi.

Hayatta bazı tesadüfler, bilinmeyen sezişler, insanları belrli noktalara getiriyor.

MB: İnan bey'in Suna hanım'a ilgi duyduğunu siz hissediyordunuz. Bunu sizinle paylaşmışmıydı?

CK: Evvela davranışlarından hissediyordum.

İnan başarı çizgisi yakalamıştı. Anakara'da çalışıyordu, İstanbul'a geldi. Otoyol şirketi'nin genel müdürü oldu .

O dönemde Suna'nın özel hayatı ile söylediğim görüşlerimle birleşen bir durumdur. İnan genç İstanbul'da, Suna genç İstanbul'da, gece kulüplerine gidiyorlar, danslar, orada birbirleriyle arkadaş oluyorlar. Sonunda böyle bir karar veriyorlar.

Suna'nın böyle bir karar vermesi Suna için çok önemliydi.

Ben bunun geçecek bir hevesmidir diye kendimi sorgulamıştım. Suna  çok parlak evlilikler yapabilirdi. İnan o vakit bir ağabeyisi olan , Koç Topluluğu şirketinde genel müdür olarak çalışan bir adam.

Benim İnan ile bitmeyen bir rekabetimiz  vardır, sen mi daha yakışıklısın ben mi ? diye.

Zannediyorum ki İnan yakışıklılık faktörünü Suna nezdinde daha iyi kullandı ve evlenmeye karar verdi.

Aradan geçen zaman ve bu son dönem, suna'nın ve  İnan'ın ne kadar iyi bir seçim yaptıklarını gösteriyor. Birbirlerine bağlılığı olağanüstü bir durum.

MB: Düğünleri nasıl dı?

CK: Biz o yıllarda İzmir'den İstanbul'a göç etmiştik.

Suna bu evlilik törenini bir gerçek tören haline soktu.

Eskilerin söylediği gibi kırk gün  kırk gece sürmedi ama o dönemin bütün imkanları, yaşandı. Çok çoşkulu ve iki genç insanın birbirinin sevmesinin ortaya çıkarttığı mutluluk heyecanı dalga dalga etrafa da yayılmıştır.

Unutulmaz günlerdir.

Şunu da söylemem lazım; bugün çok görkemli düğünler yapılıyor, birçok insan da bundan rahatsızlık duyuyor.

Ben dahi böyle görkemli olaylara tepki gösteriyorum.

Koç Ailesi çok mütevazı bir yapıda.

Hem Vehbi Bey, hem Sadberk Hanım karakterleri icabı Anadolu tevazu dışına taşmamışlardır.

Dolayısıyla çocuklarının evliliklerinde böyle çok aşmış, taşmış olaylar yaşanmamıştır.

Kırk gün kırk gece söyleniyor ama bu Koç Ailesi'nin muhafazakar görüşleri içinde kırk gün kırk gecedir. Çünkü daha önce ben Semahat Arsel'in , Sevgi Gönül'ün, Rahmi Koç'un evliliklerine de şahit olduğum için bunlar hep tevazuyu dengede tutan törenlerdi. 

NB: Ne hediye almıştınız Suna  hanım'a düğün hediyesi hatırlıyor musunuz? İnan Bey ne lamıştı?

CK: Biz kapalıçarşıda Yedvard diye bir kuyumcu vardı, aynı zamanda Koç Ailesinin kuyumcusuydu.

Gittim dedim ki "İnan evleniyor, dolayısyla Suna'yı tanıyorsun, Koç Ailesi'nin kızı, bizim onlarla yarışma gücümüz yok. Dolayısıyla öyle bir armağan yapmak istiyoruz ki hem bizim imaknlarımızı aşmasın, hem de karşı taraf bu da bize layık görüldü gibi bir duygu yaratmasın. Hüner sende" dedim.

Bir broş  aldık ama samimiyetle ne bedelini hatırlarım, ne tipini hatırlarım.

İnan'ın da ne aldığını hatırlamıyorum.

İnan çok nankör yapılı bir erkek.

Kazandığını sarfederek yaşayan ve bu özelliğini Suna ile geliştiridler.

Vehbi Koç'un çocukları arasında yaşama heyecanı en çağdaş örnekler vermişlerdir. Hem  çevreleriyle olan ilişkilerinde, hem karı koca olan beraberliklerinde daima en iyiye yönelmişlerdir.

MB: İş hayatında bir şey değiştimi  , nikah töreninden sonra İna bey ile Suna hanım arasında, yada siz ve Suna hanım arasında?

CK: Evet değişti. Şu anlamda; ben bu beraberliği benim iş hayatımdaki başarımı  etkilememesini  istedim.

Vehbi Koç'un damatı İnan Kıraç'ın ağabeyi olarak bir manevi baskı altına girmekten çok çekindim. Bu anlamda ilk yıllarda mümkün olduğu kadar , tabii  iş hayatında mükün değil ben Suna ile beraber çalışıyorum, Suna benim patronum, İnan  ile beraber çalışıyorum, ben İnan'ın patronuyum. Dolayısıyla bunu koruyarak özel hayatımızdaki ilişkileri sınırladık.

MB: Hiç aksadı mı?

CK: Özel ilişkilerimiz aksadı.

O benim fazla dikkatli oluşumdan dolayı, onlarla çok iç içe olmayı doğru bulmadım.

Seneler geçince onu aştığımı zannediyorum. Çünkü hem  Koç Ailesi bireyleri anladılar ki ben böyle bir ilişkiyi suistimal edecek bir yapıda insan değilim.

İnan  ile bir ilginç rastlantımız vardır.

O beni hep heyecanladırmıştır, olayların gelişimi açısında.  

Ben daha önce girmiştim Koç Holding yönetim kuruluna ve benim için çok önemliydi  Koç Holding  yönetim kuruluna girmek.

Orada iki olay beni çok şaşırtmıştır.

Seneler sonra İnan 'da Koç Holding yönetim kuruluna seçildi.

Koç Holding gibi bir yerde iki kardeşin yönetim kurulunda olması bana  çok ilginç gelmişti.

Bir de Koç Holding'de Galatasaray Lisesi'nden üç sınıf arkadaşı ben,  Prof. Hasan Fehmi  Yazıcı, Prof. Kemal Oguzman ,üçümüzde hiçbirimizle herhangi bir şekilde iletişim kurmadan , Vehbi Bey'in birbirimizle olan ilişkileri bilmeden  buluşmamızdı.

Bana çok ilginç gelmişti.

Bunlar hayatta çok az rastlanan tesadüfler.

Ben idare komitesi başkanıydım 1991 yılında, ben ayrılmaya karar vedim.

Koç Ailesi, başta Vehbi Koç bunu engellemeye çalıştılar.

Ben kararımı vermiştim, uyguladım ve benden sonra İnan  idare Komitesi Başkanı oldu.

Bunu da ben çok garipserim.

Böyle bir tesadüf  nasıl olur.

İşte hayat böyle.

MB: Nasıl bir çifttiler, dışarıdan gözleminiz neydi?

CK: Suna Vehbi Koç'un kızı olduğu için değil, Suna olduğu için bir yönlendirici ağırlığı vardı.

Suna'nın iş dünyası dışındaki  çevresi çok renkliydi, çok değişkti.

İnan'ın böyle bir çevresi yoktu.

Ama İnan o çevreye kısa  zamanda intibak etti.

Ben bazı insanlar gibi insanların özel hayatına merak sarmamışımdır.

İnan  ile de varsa da ne ben kendi sorunlarımı ona aktarmışımdır,  ne de o bana aktarmıştır.

Dolayısıyla ahenkli bir evlilik olmalı ki bugünlere kadar geldi.

Onlar için önemli bir karar çocuklarının olmasıydı.

Hem Suna hem İnan medeni bir şekilde çözdüler bu sorunu.

Şimdi İpek onlar için çok değerli bir varlık.

Ve dilerim ki İpek'de kendi kişiliği ile onların evladı olmanın mutluluğunu  devam ettirecektir.

MB: İpek ile ilgili kararları ile ilgili İnan Bey ile hiç konuşmuş muydunuz?

CK: İnan ve Suna , bena ve eşime benim çocuklarıma bildirdiler. "Biz böyle bir karar verdik" dediler. 

Bütün bu gelişmeler çok çağdaş iletişim düzeyinde oldu. Benim çocuklarıma haber vermeleri şunun içindir muhakkak, "Aileye yeni bir birey geliyor, haberiniz olsun" gibilerden.

Biz de çok sevindik ama ne ben ne eşim bunu da suistimal etmedik.

Şu anlamda suistimal etmedik;  ben hep Koç Ailesine karşı belirli bir mesafe içinde kalmayı özen gösterdiğim için, bu  olayı da aynı düzeyde devam ettiriyoruz.

MB: Suna hanım'ın hastalığından ilk nasıl haberdar oldunuz?

CK: İsviçre'de kayağa gitmişler, ne sebeple olduğunu hatırlamıyorum ama Suna bir telefon görüşmesi yaptı ve o görüşmesinde Suna'nın konuşması benim dikkatimi çekti.

Konuşmasında bir sürçme ve tesadüfen benim kızımda o tarihte İsviçre'de dağda ve Suna ile beraberler.

Kızım döndükten sonra dedim ki "Suna çok alkol mü alıyor?" "Hayır, öyle bir şey yok. Rahatsız Suna abla" dedi.  

Nitekim oradan ani olarak Houston'a gidiyorlar ve hastalığın teşhisi konuluyor.

Ondan sonraki temaslarımızda, bazı özel buluşmalarımızda Suna'yı o anlamda izlemeye özen gösterdim.

Yavaş yavaş hastalığının ilerlediğini anladım.

İnan ile bunu görüştüm.

İnan Houston'da yapılan teşhis ile ilgili gelişmeleri bana anlattı.

Yıllar içinde bu gelişme bu günlere kadar geldi.

Belki hayret edeceksiniz ama ben son senelerde Suna'ya gitmiyorum.

Bunun tek sebebi; Suna'nın bende çok değerli anıları olduğu için, onu  o günler gibi hatırlamak istiyorum.

Görüşlerimin bozulmasını isttemiyorum.

Onun için son selerde Suna'ya gitmiyorum, Suna'yı görmüyorum.

Benim çocuklarım giderler, haberlerini onlardan merak göstermeden dinliyorum.

Onlarda benim bu hassasiyetimi bildikleri için fazla ayrıntı söylemezler.

İnan'a da telefonda konuşmalarımızda "Nasılsınız?" derim o kadar.

MB: Hastalığın farklı aşamalarında gözlemleriniz nelerdir? Ne hissediyordunuz?

CK: En canlı anım; Suna'nın doğum günü münasebeti ile Antalya'da yaptıkları bir davet.

O davete biz gidemedik, ben  yurtdışındaydım.

Döndükten sonra eşimi aldım, Antalya'ya gittik.

Sırf  Suna'yı kutlamak için. Suna ayaktaydı .

Konuşmasında dikkati çekecek bir bozulma vardı.

Giderken ona armağan olarak  gümüş çerçeve içerisinde bir fotomontaj yapmıştım ,  "Benim nezdimdeki gerçek koç kadın Suna" diye.

Bir koç başı ve Suna.

Benim bu fotomontaj merakım Koç Topluluğu'ndan sonra başlamıştı.

Gülerek onu kabul etti .

Bir gece kaldık ve döndük.

İnan yoktu, Semahat vardı.

Teknede bir kriz geçiriyor ve Amerikan Hastanesi'ne getiriyorlar.

Hastalığı bakımından Suna'nın bir dönüm noktasıdır.  

Ondan sonra birkaç ziyaretimiz oldu.

Suna mesajlarını yazarak veriyordu.

İlk gözlemim  zekasındaki açıklık ve sonra anladım ki o hastalığın önemli bir özelliği beyin fonksiyonlarını etkilememek.

İnan bana demiştir ki "Suna düşünceleriyle hala eski Suna ve hala Koç Holding'in kararlarında etkili oluyor."

İlk önce yadırgadım ve ziyaretlerimde farkettim ki bütün parlaklığı ile beyin fonkisyonları devam ediyor.

Ondan sonrasını kestim.

MB: Çok teşekkür ediyorum gösterdiğiniz ilgi için.

.
.
.

Suna Kıraç

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org