Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Can Kıraç Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Vizyoner Bakış CAN KIRAÇ
27.08.2009
Okunma Sayısı : 18714
Oy Sayısı : 28
Değerlendirme : 4,82
Popülarite : 6,98
Verdiğiniz Puan :
 

 

Vizyoner Bakış CAN KIRAÇ
Can Kıraç
.
.

Sayın Gülşah Leyla Genç Hanım'ın Kanaltürk televizyonu için benimle yaptığı söyleşiyi paylaşmak istiyorum…

.
.

Vizyoner Bakış CAN KIRAÇ
Can Kıraç

Değerli  İzleyiciler , Vizyoner Bakış ile Kanaltürk ekranlarında birlikte olmaya devam ediyoruz.bu haftaki programımızda modern bir sanat tarzı olan kolaj çalışmaları  ve iş dünyasında iyi bir yönetici ve iletişimci  olmanın ince detaylarını  1900'lü yıllarda yeni yapılanma içindeki daki Türkiye'de iş dünyasının kısaca günümüze dayanan gelişim sürecini değerlendirmek üzere Sayın Can Kıraç ile birlikteyiz. Efendim öncelikle hoşgeldiniz programımıza.

CAN KIRAÇ: Ben teşekkür ediyorum, beni davet ettiğiniz için.

Sanat hakkında düşüncelerinizi özgürce ifade edebilmenin en güzel yollarından biri. Eskiden Divan Edebiyatında hiciv şiirleri vardı, Fiziki ve sosyal şartlar itibariyle biriyle bağlantısı engellenen olaylar  espirili bir dille şiirlerde ifade edilirdi. Kolaj'da sanıyorum mizahi yaklaşım tarzı ile biraz hiciv'i andırıyor. Sizin  "Kolajca Taşlamalar" kitabınızdan  biraz bahsedecek olursak Kolaj tekniğini sanatsal açıdan nasıl yorumlamamız gerekir acaba?

CAN KIRAÇ: Kolaj bir sanat alanı olarak kabul ediliyor. Bunun mazisi çok eski değil. Benim öğrendiğim kadarıyla 1900'lü yılların başlarında resimleri resimler üzerine yapıştırarak bazı eserler üretmeye başlamışlar. Bu başlangıçta biraz hafife alınmış, fakat sonra resim sanatında  akım başlayınca kolaj önem kazanmış. Ve sizinde dediğiniz gibi mizah ve hiciv  kolaj bünyesinde bütünleşerek insanların bazı görüşlerini gbelirlemekte çok kuvvetli bie sanat alanı olmuş.

 Ben ilk kolaj eserlerini 1980'li yıllarda iş ilişkilerimden dolayı Milano, Torino'ya  sık seyahatler yapıyordum, orada bir galeride gördüm. Onlar ilk tekniğe göre yapılıyordu, belirli bir fon üzerinde fotoğraflar veya başka değişik malzemeler kesilerek yapıştırılmış ve eser meydana çıkarılmıştı. Ben ona heves ettim. Fotoğraf merakım vardı benim çocukluğumdan beri , o fotoğraf merakımı bir nevi kolajla destekledim ve aynen o sanatkarların yaptığı gibi  resimleri keserek başka bir fon üzerine yapıştırdım. Yapıştırdığım tablonun fotoğrafını çektim. Evvela arkadaşlarım arasında iletişim kurarak  bu alana adım attım.  Beni etkiledi. Şu anlamda hoşuma gitti,  insanlar bazı şeyleri sözlerle, yazılarla uzun uzun anlatarak ifade edebiliyorlar. Halbuki bu bir nevi mizah olduğu için ben bunu teknolojik karikatür olarak değerlendiriyorum. Hala devam ettiriyorum bu merakımı. Görüyorum ki Türkiye'de ve dünya'da bu alanda çok geniş bir  yaygınlık var. Çünkü bilgisayar ve fotoshop teknolojisi bu alanı daha kolay öğrenebilir, daha kolay üretilir hale soktu. O anlamda mutluluk  duyarak bu  işi devam ettiriyorum. Yalnız benim yaptığım sanat değil, sanat olması için daha çok emek vermem gerekiyor.

Ben kitabınız okuduğum kadarıyla çok güzel. Kolaj çalışmalarını  bakış açısı yürütmek, fikir üretmek , yaratıcılığın  gelişmesi,  mizahi tarzı ile herkesin ilgisini çeker ama  özellikle gençlerimizin çok ilgisini çekecek  modern bir sanat diyebiliriz sanırım.

CAN KIRAÇ:  Özellikle görsel sanat o kadar çok yaygınlaştı ki , o kadar değişik alanlara uzandı ki, dolayısıyla muhakkak  bir sanat tarafı var. Ben Türkiye'de bunun biraz fotomontaj  ifadesi ile hafife alındığını sanıyorum. Ben dönem dönem günlük gazetelerde fotomontaj olarak bu ürünleri yayınlama fırsatı  buldum. Gerçek bir ilgi gördüğümü anladım , gelen  tepkilerden.

Fakat şimd bazı alanlara gösterilen ilgi azalıyor. Bu arada çok önemli eserler yaratılıyor ama ben dikkat ediyorum  kamu oyunda pek ortaya çıkmıyorlar.

Kaleme Aldığınız  "Anılarımla Vehbi Koç" kitabınızı  okumuştum, merhum sayın Vehbi Koç, Türkiye'nin en  iyi iş  lideri, kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz. 1900'lü yıllara  baktığınızda  herşeyin baştan inşa edilmesi gereken çok zor yıllar olarak  hatırlıyoruz. Gerek demokratikleşme, gerek ticaret gerekse siyasal anlamda her şeyin sıfırdan inşa edilmesi gereken o yıllarda girişimci olmak, tıpkı aysız  bir gecede yol almaya benziyor. Yeniliğe atıldığnızda da önünüze çıkan en büyük engel de belirsizliktir. Bu bağlamda o yıllarla günümüz arasında geride bıraktığımız dönemi kısaca değerlendirecek olursak nasıldır? Neler değişti?  İş dünyasının  bünyesinde barındırdığı belirsizlik vakitlerinde de  merhum Sayın Vehbi Koç'un  düşünceleri ve prensiplerinden konuşacak olursak bir iş liderinin ne  gibi vasıflara sahip olmasını düşünüyorsunuz?

CAN KIRAÇ: Bizim Cumhuriyet hayatımızda iş dünyasını değerlendirme aşamasına geldiğimiz zaman Vehbi Koç imajı ortaya çıkıyor. Vehbi Koç'un  ilginç bir düşünce karakteri var. Çok iyi bir gözlemci ve o gözleme göre vizyon oluşturan bir  beyin yapısına sahip.
Mesela çok başarılı bir öğrenciyken  ortaokulu  bırakıyor ve diyor ki "Ben ticaret yapacağım" Aile buna şaşırıyor, başarılı bir öğrencinin işini bırakıp babasının bakkal dükkanında çalışmasına anlam vermiyorlar. Vehbi Bey o zaman görmüş ki etrafında canlanan bir iş hayatı vardır.  Cumhuriyetin gelişi ile o iş hayatının yeni ufuklara doğru  açılacağını hissetmek çok marifet sayılmaz . Vehbi Bey'in önemli iş aşamalarından birisi o zaman ki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kiremitlerinin değişmesi konusuna el  atmış olması.

Dolayısıyla ben bunu gözlem olarak görüyorum ve özellikle Vehbi Koç, Ankara'daki o dönem  iş hayatında gayrimüslümlerin çok başarılı çalıştıklarını görüyor  ve kendiside tek başına bunları başarma imkanı olmadığını anlayarak, etrafına bir kadro oluşturmaya başlıyor. Vehbi Koç'un başarısındaki en önemli itici güç, etrafında iş bilen insanları toplamış olmasıdır.

Bugün 2000'li yıllarda Türkiye'nin atılımcı genç kuşaklarıyla, 1900'lü yıllardaki genç kuşak atılımcıların içinde bulundukları ortam çok farklı. Dolayısıyla Vehbi Koç,  mesela o dönemde  arkadaşlarına şu öğüdü veriyor; "Muhakkak daktilo kullanmasını öğrenin çünkü yazacağınız bir mektubun mahremiyetini başkasıyla paylaşmak tehlikeli olabilir, riskli olabilir. Muhakkak otomobil kullanmayı öğrenin ve ehliyet alın. Çünkü bir yerden bir yere ulaşmak için otomobil kullanmak lazımdır. Muhakkak yabancı  lisan öğrenin . Türkiye'nin teması gelişecektir, onlarla direk konuşabilmeniz için lisan öğrenmeniz lazımdır." Bu üç ilke bugün hem geçerli, hem çok daha büyük boyutta. Tek lisan yetmiyor, tek diploma yetmiyor, daktilo yerine bilgisayar kullanmak gerekiyor .

Vehbi Koç'un başarısındaki diğer itici güç, riske girme cesaretidir. Bir atılım yapacaksanız herhangi bir alanda onun riskleri vardır, o riskleri ölçeceksiniz ve riski taşıyabileceğiniz kadar yüklenerek o alana atılacaksınız. Vehbi Koç,  bu alanda riske girmeyi başkalarıyla daima paylaşmayı önemsemiş. Tek başına bütün riski yüklenmek yerine ortaklık yaparak riski bölmüştür. Vehbi Koç'un gençlere verdiği öğüt  "Girişimci olma cesaretidir"  Her şeye rağmen bugün Türkiye bütün dünya pazarlarına açılmış durumda . İç rekabet var, dış rekabet var.  Fakat buna rağmen genç atılımcıların hem riske  girerek, hem yeni atılımlara yönelerek , kendilerine vizyon bularak çalışmaları gerekiyor. Vehbi Koç'un o anlamda ben Türk gençleri için çok önemli bir örnek insan olduğunu kabul ediyorum.

Kesinlikle. Bildiğim kadarıyla siz üniveriste yıllarınızda Türkiye Milli Talebe Federasyon Başkanlığı yaptınız. Kısaca bu tecrübeniz hakkında bahsetmenizi isteyecek olursam ve Türkiyemizde bu anlamada çok dinamik nüfus potansiyali mevcut. Bu dinamik yapımız ve ulusal öncelikte her alanda üretken bir toplum olma idea  bir topluma ulaşma ve  özellike kültür sanat ve tarih denilince , bunların oluşması için üniveristedeki  kulüplerin çalışmalarını ve Türkiye'nin küresel merkez olması açısından sivil toplum kuruluşların çalışmalarını  gelişmiş ülkelere nazaran  nasıl  gözlemliyorsunuz?

CAN KIRAÇ:  O kadar büyük bir ufuk açtınız ki neresinden girsemde , nasıl çıkacağımı bilemiyorum. Benim  üniveriste öğrenciliğim döneminde fakültelerin  talebe cemiyetleri vardı.   O talabe cemiyetleri hem kültür faaliyetlerinin merkezi , hem de o gençler arası fakülteler arası dayanışmayı , bazı müşterek idealler  yaratmayı sağlayan organlardı. Şimdi  ben bugünkü gençlik hareketlerini    bu anlamda çok yakından takip edemiyorum.Benim bahsettiğim 1940'lı yıllarda  fakülteler arası munazaralar  yapılırdı. bu memleket  sorunlarının tartışıldığı paneller şeklinde olurdu. Bugün bunu daha çok siyasi partiler, kültür kuruluşları yapıyor ama benim bahsettiğim dönemde üniversite öğrencilerinin  yaptığı panellerdi. Orada Türiye'nin sorunları tartılışır, bir juri  üyesi onları değerlendirirdi.

Benim bir anım var; Ben ziraat  fakültesinin son sınıfındayken, Ankara fen fakültesi ile bir münazara yaptık. Fen fakültesinde münazara heyetinin başkanı Erdal İnönü'ydü. Ziraat fakültesinde ise münazara heyetinin başkanı bendim. Benim ekibimin savunduğu tez, Türkiye'nin kalkınması tarım ile olacaktır, Erdal İnönü ve arkadaşlarının tartıştığı tez , Türkiye'nin kalkınması sanayii ile olacaktır. 1944 - 45 yılında Türkiye'de  tarımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor,  Türkiye'ninde büyük bir sanayileşme heyecanı var. Buna rağmen biz, Türkiye'nin kalkınması tarım ile olur tezini kabul ettirdik ve o munazaranın kazanılması bizim için çok büyük bir heyecan kaynağı olmuştu. Seneler sonra merhum Erdal İnönü ile karşılaştığımız zaman bu olaya gülerdik. Çünkü Türkiye'nin kalkınması sonunda sanayii ile mümkün oldu.

Siz yöneticilik hayatnızda da "Koç'un Can'ı"olarak anıldınız. İş hayatı hem farklı düzeni hem farklı görüşleri  içermek manası nda bir nevide kalmışa  sınırında çalışmayı tasvip eder. Farklı görüşleri ve yenilikleri sağlıklı  sistemler  dahilinde yürütebilmek için , iyi bir yönetici, iyi bir iletişimci, olabilmenin gereklerini neler olarak değerlendiriyor sunuz, tecrübeleriniz ışığında.

CAN KIRAÇ:  Türkiye'de yöneticilik profesyonel  bir alana geldi. Çok başarılı yöneticilerimiz var. Benim yöneticilik döneminde ben ve arkadaşlarım daha çok amatör heyecanları da  bu profesyonelliğe de katarak başarıya ulaşmaya çalışmışızdır. Çünkü amatör heyecan sizden bir şey katmaktadır, o hedefe ulaşmak için. Bugün heyecan yoktur demek istemiyorum , heyecan olması lazım başarıya gitmek için, fakat ben kendimden örnek aldığım zaman şunları ön plana çıkarıyorum; bir defa iyi yönetici olabilmek için iyi  dinleyici olmak lazım, şu anlamda; arkadaşlarınızın görüşlerini dinleyeceksiniz, kendi görüşlerinizi öne çıkarmadan onların görüşleriyle kendi görüşünüzü  birleştirecek bir ortam yaratacaksınız. Tek lider uygulamları bence geçerli değil. Bundan sonra başarıya ulaşmak için takım olarak çalışmak lazım. O takım eğer  o takımın lideriyseniz o takım ile birlikte üreteceksiniz fikirleri ve herkes ürettiğiniz hedefe  ulaşmak için kendisinin payı olduğunu hissedecek. Bunu başarabiliyorsanız o vakit çok başarılı bir yönetici oluyorsunuz.

Mesela ben bu anlamda yine Vehbi Koç'dan örnek vermek istiyorum. Vehbi Koç gerçek anlamda patron olduğu halde , sermayeyi o koymuş, teşebbüsün vizyonunu o yaratmış, arkadaşlarıyla bir karara varmak için onları dinler, onlarla beraber kararı oluştururdu. Ona çok önem verirdi, çünkü o vakit hepimiz inanırdık ki , o karar Vehbi Koç'un bize zorla kabul ettirdiği bir karar değildi. Biz onunla beraber o kararı oluşturduk ve hedefe doğru yöneliyoruz hissi ile hareket ederdik. Bence  Koç felsefesinin, Koç kültürünün esas sihirli anahtarı buradaydı. Dolayısıyla ben genç yöneticilere  bunu tavsiye ediyorum. Artık tek lider yok, hep beraber takım liderliği lazım.

Yöneticilik vasfında bulunan kişinin de zaten liderlik özelliklerinin çok fazla olması gerekmekte. Sizin  çok  iyi bir Galatasaray'lı olduğunuzu biliyoruz, bu bağlamda sporla aranız nasıldır? Çalışma hayatınız ve iş stresinizi yenmek için veya sağlık açısından uyguladığınız formüller var mı acaba?

CAN KIRAÇ:  Ben o anlamda iyi bir Galatasaray'lıyım ama iyi bir sporcu değilim. Ben Galatasaray kültürünü Galatasaray Lisesi'nde öğrendim. Galatasaray Lisesi'nde 11. ve 12. sınıfta  öğrenci olarak çalışırken o zaman ki müdür muavini Muhsin Pekoğlu  hocamız vardı , spor odası  yönetimini  bana verdi. Bana verdi demek de doğru değil, ben talep ettim. İstedim o "al yönet o zaman"  dedi. Benim spor faaliyetlerinle ilgim o spor odası yöneticiliği ile başladı. Galatasaray'ın ondan sonra yetiştirdiği birçok ünlü oyuncularla beraber, çünkü Galatasaray Lisesi,  Galatasaray Spor kulüplüğüne insan kaynaklığı  yapmıştır. Onlarla beraber ben Galatasaray kültürünü kendim özümsedim. Fakat ne iyi bir futbol oynadım, ne voleybol oynadım, benim en büyük becerim koridorlarda bez toplarla top oynamak gibi ilkel şeylerdi.

Şimdi sporun çok önemli olduğunu kabul ediyorum çünkü şu anlamda; insan sağlığı için spor çok önemli. Ben 82 yaşındayım ve spor yapmadan bu dinçliğimi koruyorum, o da nasıl oluyor? Her sabah ben 19 Mayıs jimnastiği yapıyorum 15 dakika. Onun adını kendim verdim, 19 mayıs gençlik hareketleri bizim zamanımızda çok önemli olaylardı. Orada yapılan  hareketlerin özetini ben sabahları kendim yapıyorum ve eğer beni formda buluyorsanız o sayede.

Kesinlikle çok enerjik ve formda  buluyoruz, biyolojik yaşınızın çok genç olduğuna eminiz. "Anılar hayatınızın en değerli  parçasıdır" diyorsunuz  kitabınızda. Hepsi birbirinden güzel, birbirinden anlamlı, birbirinden değerli. Ben hangisini soracağıma bir türlü karar veremedim,  sizin aklınıza gelen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

CAN KIRAÇ:  Çok anım var. Ben o anılarla yaşayarak, hatta zihni yeteneğimi muhafaza ediyorum. Onları kendi kafamda dolaştırdığım zaman o günleri  tekrar yaşıyorum. Bunu çok beğendiğim için yine Vehbi Koç'u anarak bir anımı sizinle paylaşayım.

Ben 1991 yılı içerisinde arkadaşlarıma iş hayatından ayrılacağımı ifade etmiştim. Birçok arkadaşım buna inanmadı. İnanmayan kişilerin içinde de başta Vehbi Koç vardı. Zannettiler ki ben bunu bir hevesle söylüyorum. Çünkü o vakit ben şimdiki ifadesiyle Koç Holding'in CEO'su mevkiindeydim. Beş senelik bir emeğim geçmişti. Birgün Vehbi Bey, benim bu kararımı değiştirmek için beni bir sorgulamaya daha aldı. "Niçin ayrılmak istiyorsun? Ben bu yaşa geldim hala bu işin içerisindeyim" dedi. Ben de dedimki "Siz patronsunuz, bende memurum. Dolayısıyla aramızda önemli bir fark var. Fakat ben artık özgür olmak istiyorum." Dedim. Bu özgürlük talebim Vehbi Bey tarafından  çok yadırgandı. "Ne demek , biz bugüne senin hangi özgürlüğünü engelledikte sen özgürlük istiyorsun" dedi. Vehbi Bey bana onu sorunca ben düşünmeye başladım. Hakikaten böyle şeyler vardır ki  moda kelimeler, söylenir ama ne olduğu arkasından çıkmaz. Bir an düşündüm ve o tarihlerde benim iş hayatından ayrılacağım öğrenildiği için Galatasaray Spor Kulübünden bir grup üyeler benim Galatasaray Spor Kulübüne başkan olmamı istiyorlardı. Vehbi Bey'e dedim ki "Bir örnek vereceğim, "Ben iş hayatımda Galatasaray Spor Kulübü başkanlığını bile kabul etmedim. Bu benim özgürlüğüm için bir anlam taşıyor."  "Ne olacaktı sen Galatasaray Kulübü başkanı olsaydın"  dedi. O sırada kardeşim İnan'ın bir uyarısı aklıma geldi . İnan demişti ki "Abi artık nazlanma , şen kulübe üye ol, sen tarihe geçersin. Artık Koç Holding'de tarihe geçme şansın  kalmadı"  "Niye? Nasıl oluyor tarihe geçeceğim?"  "Galatasaray Spor Kulübünün bir müzesi var , eski başkanların fotoğrafları o müzede saklanır, sen Galatasaray Kulübüne başkan olursan senin güzel bir fotoğrafın gelecek kuşaklara kadar saklanacak. Koç Holding'de senin fotoğrafını  bir yere koymazlar." Ben bunu Vehbi Bey'e anlatınca, Vehbi Bey ayağa kalktı, "Sen çalışmaya devam et, ben Koç Holding'in  bahçesine senin heykelini dikerim" dedi.  Ben müthiş gururlandım ama bütün umutlarımı söndürdü Vehbi Koç , dedi ki  "Dikerim de Rahmi Koç onu orada tutar mı bilmem ?" dedi. Dolayısıyla ben ne Galatasaray Kulübüne başkan olarak fotoğrafımı müzeye götürebildim, ne Koç Holding'de çalışmaya devam ederek heykelimi oraya diktirebildim. Şimdi Küçükçamlıca'da muhtar olmak için çalışıyorum, bu seçimlerde de bir netice alamadım.

Sizin bıraktığınız eserler, yazmış olduğunuz kitaplar, özellikle internet sitenizi inceleme fırsatımda oldu. İnceleyen bütün  genç arkadaşlarım, kuşakların hafızasında resimlerden  daha iyi bir yerde olduğunuz İnanıyorum. ..

CAN KIRAÇ:  Teşekkür ederim.

Son olarak gerek üniversitede eğitimlerini sürdüren genç arkadaşlar, gerekse iş yaşamına yeni atılmış olan arkadaşlarımıza hayatlarında yada iş  yaşamlarında başarıya muktedir olabilmeleri açısından tecrübeleriniz ışığında önerileriniz , başarı mesajlarınız neler olacaktır?

CAN KIRAÇ: Bu cevap vermesi kolay bir soru gibi gözüküyor ama aslında zor bir durum bu. Bir durum diyorum çünkü Türkiye'de büyük bir gençlik var, bu gençliğin  büyük bir bölümü üniversite okumuş, diploması var fakat işi yok. Niçin işi yok? Araştırması yapıldığı zaman şu görülüyor; bu gençlerin gerçek bir meslek sahibi oldukları ortaya çıkmıyor. Bizde mesleği olmayan bir gençlik  kütlesi üremiş. Dolayısıyla ben meslek sahibi olmayı çok önemsiyorum. Meslek sahibi olmayı şöyle tarif etmek istiyorum; Bir gencin belirli bir alanda kendi başına o alanda bir şey üretmeyi başarabilmesi lazım. Bugün moda mesleklerden bir bilgisayarla alakalı. Bilgisayar programcılığı gibi, birçok alanlar var. Dolayısyla o gencin o alanda buna bir hakkın  sahip olması gerekir. Bir örnek vereyim; Ben üniveriste diplomasının gençlere önemli bir katkı kattığına inanıyorum ama  hattızatında meslek okullarının çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Bir tesisatçı , televizyon tamircisi, elektrikçi Türkiye için çok  önemli. Türkiye'nin  yaygınlaşan  kalkınmasında bu tarz  teknik adamlara çok  ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu meslekleride öğrenemek lazım. Muhasebecilik der geçeriz , ama muhasebe çok önemli bir alandır. Finans sektörüne geçti, yeni mesleklerimiz var, bankacılık sektöründe büyük aşamalar yapıldı. Fakat gençlerimizin bunlardan birisine sahip olup, orada ilerlemesi çok önemli.

Ben o anlamda gençlerin hem Vehbi Koç'un gençlik yıllarında olduğu gibi  iyi gözlem yapmalarını çok önemli buluyorum. Etraflarına baksınlar, kendi  etraflarında neye ihtiyaç vardır?  Türkiyenin hangi alanda yeni alanlar  açma imkanı vardır, dünyadaki rekabet hangi alanlara doğru  ilerliyor?  Bunları inceleyip, kendisine bir yön vermesi gerekir.

Türkiye'deki eğitim sistemindeki bozukluk gençleri o anlamda biraz engelliyor. İmtihanlara girecek, çıkacak sonuçlara göre kendilerini bir mesleğe yönlendirecekler. Fakat bu böyle oluyorsa dahi gençlerin,  kaderin götürdüğü o yerde ilerlemesi için evvela oraya bir sevgi duymaları gerekir. Ben bu iş yapacağım, severek yapacağım, heyecanla yağacağım demesi lazım.

Ben uzun süreler fakülte kültür kulüpleri tarafından konuşmacı olarak davet edilmişimdir. Bir konuşmamda bir genç ayağa kalktı, kürsüde olduğum için bana hocam diye hitap etti. "Hocam ben sizi fakülte fakülte izliyorum, siz hep Vehbi Koç'tan bahsediyorsunuz. Siz söyleyin Vehbi Koç nasıl zengin oldu? Beni o ilgilendiriyor." Dedi. Şimdi gençlerin hayat bakışları hemen zengin olmak, hemen zengin olmak şans meselesidir. Başarı başka bir alandır. Başarıya ulaşmak için emek vermek lazım. Kademe, kademe yükselmek lazım. Ben şimdi o gençlerin o sabrı göstermelerini bekliyorum. O başarıya ulaşırlarsa birçok ihtiyaçlarını karşılayacak  imkanlara sahip olurlar.

Geçen röportajlarımızda da değinme fırsatımız oldu, özellikle ülkemizde kalifiye eleman sıkıntısı var ve denizcilik alanında çok muazzam potansiyellerimiz mevcut. Bu noktada da kalifiye eleman sıkıntısı, yeterli personel bulunamadığı söyleniyor. Dediğiniz gibi meslek yüksek okulları bu noktada çok çok önemli bir rol oynuyorlar.

CAN KIRAÇ: Ben şimdi dünyadaki gelişmeleri izlemeye çalışıyorum. Şöyle bir tezimiz var, biz Avrupa Birliği'ne katılırsak , genç nüfusumuzla itici bir güç olacağız. Oradaki yaşlı nüfusun yerini alacak genç nesil aktarma imkanına sahip olacağız. Ben buna inanmıyorum , çünkü Avrupa 'nın bugün iyi yetiştirdiği gençler dahi iş arıyorlar. Orada da büyük bir rekabet var. Bizim gençlerin Avrupa Birliği içerisinde iş bulmaları için evvela kendilerini çok iyi yetiştirmeleri lazım. Muhakkak bir meslek sahibi olmaları lazım. Dolayısyla hayale kapılmamamız lazım.Ben o anlamda kendimizi hayalci buluyorum. Eğitim sistemimizin muhakkak düzeltilmesi ve gençlerimizn bu yeni dünya ortamına göre yetiştirilmesini çok önemsiyorum.

Görüş ve fikirlerinizi bizimle paylaştığınız , programımıza katıldığınız ve bu keyifli sohbeti gerçekleştirdiğiniz için çok teşekkür etmek istiyorum.

CAN KIRAÇ: Ben size bu anlamda teşekkür etmek istiyorum; Bu ileri yaşıma rağmen beni davet ettiniz,  benim fikirlerime değer verdiğinizi umuyorum. Şuna da inanıyorum ki bir ülkenin fikir dünyasının sağlamlığı iyi yetişmiş insanlardan yaralanma imkanınında bulunmasıyla mümkün olabilir.  Biz Türkiye'de iyi yetişmiş insanlarımızdan  tam istifade edemiyoruz gibi geliyor. Dolayısıyla siz zaman zaman benden daha iyi yetişmiş insanları kamuoyu önüne çıkartırsanız  büyük bir  hizmet vermiş olacaksınız. O bakımdan çok teşekkür ederim.

Ben bir kez daha teşekkür ediyorum. Ayrıca en dinamik, en akıcı, en enerjik  yaptığım röportajlardan biri. O yüzden ileri yaşınızı hiç kabul etmiyorum. Sevgili seyirciler bu haftaki programımızda iş dünyasında  iyi bir yönetici olabilmenin incelikli deytaylarını, modern bir sanat tarzı olan kolaj çalışmalarını ve 1900'lü yıllarda yeni yapılanma dönemindeki Türkiye'de iş dünyasının günümüze ulaşan gelişim sürecini kısaca değerlendirme fırsatı bulduk.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org