Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Can Kıraç Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Anılarımla Patronum Vehbi Koç
28.02.2014
Okunma Sayısı : 14347
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

Anılarımla Patronum Vehbi Koç
*
Can Kıraç
*
VEHBİ KOÇ'a vedâ edişimizin 18. Yılında
(20 Temmuz 1901 – 25 Şubat 1996)

ANILARIMLA PATRONUM VEHBİ KOÇ kitabımın öyküsünü sizinle paylaşmak istedim.

*
1991 yılı sonunda iş hayatından çekilmeye karar verince, kafamda projeler oluşturmaya başlamıştım!

Bunların hiçbirisi para kazanmakla ilgili değildi.

Çünkü, hayatımın geri kalan kısmında, telaşşız, sorunsuz ve keyifli günler yaşamak istiyordum.

Bu projeler arasında ilk sırada "Hayat hikâyemi" yazmak vardı!

Kitap taslağını şekillendirmeye başlayınca, bunun satılabilir bir proje olmadığını anladım!

Benim hayatım geniş bir kesimin ilgi duyacağı kadar ilginç değildi.

Ancak, fikren kitap yazmaya kilitlendiğim için, Vehbi Koç'la yapmış olduğum bir görüşmeyi hatırladım!

Bir gün emeklilik kararımın sebeplerini Vehbi Bey'e anlatırken; "Artık kendi başıma değişik şeyler yapmak istiyorum, beni azâd edin!" dediğimde; "Sen kendi başına ne yaparsın ki?" sualiyle karşılaşmış ve birden içimden gelen bir sesle;
"Sizin hayat hikâyenizi yazacağım" demiştim.

Vehbi Bey de;

"Bak, bu işi senden iyi yapacak başka birisi yok(!)" diyerek beni yüreklendirmişti.

Böylece "Anılarımla Patronum Vehbi Koç" isimli kitabımın doğum kararı verilmiş oluyordu.

*

Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazdığım süre içinde, kendi düşünce dünyamda, Vehbi Koç'la değişik bir ilişki kurmuş oldum.

Artık benim dünyamda birbirinden farklı iki Vehbi Koç bulunuyordu.

Birincisi gerçek patronum Vehbi Koç'tu! İkincisi  kitabımın sayfalarına saklanmış olan Vehbi Koç !

Ben ikinci Vehbi Koç'u daha çok sevdiğimi itiraf etmek isterim.

O'nunla "Ankara Marşı"nı beraberce söylerken duyduğum keyfi anlatamam.

Hele Celal Sahir'in aşağıdaki dizelerini okurken, Vehbi Bey'in gözlerini açarak bana bakışını hiç unutamam:

"Başımla gönlümü edemedim eş
                                            Biri yüz yaşında biri yirmibeş
         Başım dedi dinlen, gönlüm dedi koş
         Başım dedi durul, gönlüm dedi coş."

*

Vehbi Koç'la ilk buluşmamızda,1950 yılında, ben 23 yaşında, hayâl dünyası zengin bir gençtim.

O'nun hayat hikâyesini, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazmaya başladığım 1993 yılında ise, kafam geride kalan 43 yılın anılarıyla dolu, 66 yaşın olgunluğuna ve durgunluğuna erişmiştim.

Bu süre içinde, Vehbi Koç, yoğun bir çalışma hayatının zahmetlerini, nimetlerini ve heyecanlarını yaşayarak 92 yaşın erdemine ulaşmış bulunuyordu.

Bir ampulün gereksiz yere yanmasını önlemek için evindeki ve bürosundaki çalışanları uyarmayı ciddi bir görev sayarken, çocuklarının ve iş arkadaşlarının özel Koç uçağı ile -kendi tabiriyle zırtpırt- uçmalarını buruk bir hoşgörüyle kabullenebiliyordu.

Aramızda geçen bir görüşmede; "Çocuklarınız aşırı derecede tutumlu olduğunuzu söylerken size büyük  hayranlık duyduklarını da gizlemiyorlar" dediğimde,Vehbi Koç bana şöyle cevap vermişti: "Hayranlık duyuyorlarmış! Ama hiçbirisi bana benzemek istemiyor ki!..."   

İşte, bu itiraf Vehbi Koç'un "buruk hoşgörüsü"nün ilginç bir açıklaması oluyordu bence.

*

Hafızam beni yanıltmıyorsa, Bernard Show "Akıllı insan"ı tarif ederken şöyle bir açıklama yapmıştır:

"Akıllı insan kendi aklını kullanır. Ama çok akıllı insan kendi aklının üstüne başkalarının  aklını ekleyerek kullanmasını bilir."

Bence, bu "Çok akıllı insan" tarifi, Vehbi Koç'un yeteneğini anlatmak için tıpatıp uygun düşmektedir.

Bir konuşmamızda, yetmiş yıllık iş hayatının satırbaşlarını anlatırken, Vehbi Bey cümlelerini devamlı olarak "Ben yaptım! Benim yaptığım!" diye tamamlamıştı.

Ben de kendisine; "Bunları başarırken iş arkadaşlarınızın hiç mi yardımı olmadı ?" sorusunu yöneltmiştim.

Vehbi Bey de, şaşkınlık ve biraz da kızgınlıkla bana; "Sen ne diyorsun yahu !

Bunlar hiç tek başına yapılacak işler mi ?

Tabii hepsini iş arkadaşlarımla beraber başardık.

Benim 'Ben' demen semboldür. Sen bunları 'Biz' diye düzeltirsin" demişti.

Ben de, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u anlatırkten "Ben"leri "Biz" yapmaya özen gösterdim.

*

"Çalışkanlığın" ne olduğunu anlatmak için Vehbi Koç'un hayatını örnek göstermek yeterlidir.  İnsanları inceleyen uzmanlar,  boş durmadan çalışma alışkanlığını bir karakter olgusu kabul ederler.

Böyle insanlar her ortamda yapacak ve üzerinde çalışacak konular bulurlar.

Bunlar, çalışmayı coşku ve heyecan dolu bir uğraş haline sokarlar.

Yaptıkları işi yücelterek, yanlarındakilerin de o işi sevmesini başarırlar.

İşte,Vehbi Koç bu yönüyle de örnek alınacak bir iş dünyası lideridir.

Vehbi Koç için "çalışmak", bir sanatkârın "meşk" etmesi kadar mutluluk verici bir olaydır.

O, yanında çalışanların devamlı meşk etmelerini bekler ve ister.

Ve, bunun içindir ki,Vehbi Koç, kendisinden yararlanmak istediği iş arkadaşlarını tatil günlerinde de çalıştırarak, özellikle belirli konularda "rapor" hazırlatarak onların zamanlarının boşa gitmesini önlemekten büyük zevk alır!

Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazarak boş kalmadığım için Vehbi Bey'in ne kadar keyiflenmiş olduğunu gelin siz tahmin edin!

Anılarımla Patronum Vehbi Koç  kitabımı  yazmak için zaman tünelinde uzun günler yaşadım.

İstedim ki, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal karmaşık ortamda, Vehbi Koç'un, cumhuriyet döneminde yaptıkları ve yaşadıkları yeniden hatırlansın.

Bugünün girişimcileri ve yarının genç kuşakları, O'nun başarılarını, heyecalarını ve düşüncelerini yeniden yorumlasın. İnanıyorum ki, iş dünyamızın "duayeni" kabul edilen Vehbi Koç'un, gerçekte "içimizden biri" olduğunun bilinmesiyle, gençlerimizin birer "Koç" olma cesaretleri ve umutları daha da kuvvetlenecektir.

Vehbi Koç'un belirlediği hedefe ulaşması özverilerle dolu bir yaşamla mümkün olmuştur.

Günümüzde yaşayanların ve gelecek kuşakların bunlardan öğreneceği ve ders alacağı çok şeyler vardır.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in söylemiş olduğu gibi; "Vehbi Bey'i bugünkü ve gelecek nesillerin tanıması, mutlaka iyi tanıması gerekmektedir."

*
Hayatımın kırkbir yılını Koç şirketlerinde çalışarak ve son iki yılını da Anılarımla Vehbi Koç'u yazarak O'nun dünyasında, O'nun gibi düşünmeye, O'nun gibi hissetmeye heveslenerek yaşamış birisiyim.

Bu yönümle, başarıları ve davranışlariyle, hiç kimseye ödün vermeden bir asra yaklaşan yaşamıyla "olağanüstü bir insan" olduğunu kanıtlayan Vehbi Koç'u, size, kendi uslûbumla anlatacak bir deneyime sahip bulunuyorum.

Vehbi Bey'in "Benim hayat hikâyemi en iyi sen yazarsın" sözünü, bu güvenin bir delili saydığımı da bilmenizi istiyorum.
*

Ben, Vehbi Koç'un "düşünce ve uygulama" alanına çok yakın bulunduğum ve uzun yıllar "Koç dünyası"nda yaşadığım için, başkalarının "mucize" olarak tanımladıkları
"Koç" olayının bölüm bölüm gerçekleştiğini görmüş, başarıların ve bazen başarısızlıkların tanığı olmuştum.

Bunun için de Vehbi Koç'un hayat hikâyesini yazma projesi kafamda daha fikir aşamasındayken, Talat Halman Ustanın "Bir mucize nasıl anlatılır?" sorusunu pek önemsememiştim.

Ancak, kararımı verip yazı makinemin başına geçtiğim an, bu defa "mucize nerede?" sorusu benim de benliğimi kemirmeye başlamıştı! 

 Mucizenin, elle tutulan, gözle görülen bir nesne olmadığını bilen, "İnsan bir Tanrı değildir" inancını benimseyen birisi için bu muammayı bulup çıkarmak nasıl mümkün olacaktı?

Gerçekte "Vehbi Koç mucizesi" onun çalışma tutkusunun ve insanları programlamayı bilmesinin bir ürünüydü.

Vehbi Koç'un hayatında insanı hayrete düşüren iki şeyden ilki "çalışma kararlılığı" ikincisi ise "insanları idare etme ve kullanma yeteneği" idi. 

 "Mucize" bu sıkıdüzenden kaynaklanıyordu.

Böylece, ben, izleyeceğim yolu bulmuş oluyordum:

Vehbi Koç'un hayatındaki ilginç olayları, konuşmalarından bölümleri, düşünce biçimini, değişik insanların kendisi hakkındaki görüşlerini ve anılarını aktararak mucizenin anlaşılmasını size bırakmalıydım.

İşte, ben, Anılarımla Patronum Vehbi Koç ile bunu başarmaya çalıştım.

*

Vehbi Koç'la ilgili bir kitap yazmaya başladığımı öğrenen bazı dostlarım, bana, sıkça şu soruyu yönelttiler:

"Herhalde bir övgü yazıyorsundur?"

Biraz merak biraz da şüphe dolu bu soruya içtenlikle cevap vermek istiyorum:

Anılarımla Patronum Vehbi Koç bir övgü kitabı değildir.

Bu kitap, cumhuriyet döneminin yetiştirdiği girişimci bir işadamının, Vehbi Koç' un bir belgesel'idir.

Hem de, yaşadığı önemli siyasal, sosyal ve ekonomik olaylar hatırlatılarak hazırlanmış bir "Belgesel".

Vehbi Koç'un düşünce ve davranışlarının övülecek ya da eleştirilecek taraflarını bulmayı okurlarıma bırakıyorum.
*
Ülkemizdeki okuryazarlar arasında kökleşmiş bir sav vardır.

Özellikle aydınlarımızın hemen hepsi, bu konuda görüş birliğine varmışlardır.

Bu görüş "toplum olarak okumayı sevmediğimiz" savıdır.

Okumayı sevmeyen bir toplumda kitap yazarı olmaya heveslenmenin aşırı bir cesaret işi olduğu anlaşılmaktadır.

İşte, ben, böyle bir ortamda, bütün bu gerçekleri bilerek "kitap yazarı" olmaya karar veriyor ve huzurunuza çıkıyorum!

Yüzden fazla kişinin Vehbi Koç'la ilgili görüş ve anılarını da içeren dörtyüz sayfalık bu kitabın gerçek değerini okuyucuların gösterecekleri ilgi belli edecektir.  

Bu kitabın, özellikle genç okurlar için çok isabetli bir yatırım olacağını belirtmekten de kendimi alamıyorum.

Çünkü, kitabımı okuyanlar, gelecekte, birer Vehbi Koç olmanın sırrını nihayet (!) öğrenmiş olacaklardır.

*

1950 yılında Ankara'da başlayan "Koçlu hayatım", 1956/1967 yıllarında İzmir'de ve 1968/1991 yıllarında da İstanbul'da aralıksız kırkbir yıl sürdü !

Vehbi Koç'a iş hayatımdaki yakınlığım İzmir'de Egemak şirketi müdürlüğü yaptığım döneme rasladı.

Onun takipçiliğini, ayrıntılarla ilgilenme merakını, işlerin içine girme yeteneğini, insan sarraflığını, hedefe ulaşmadaki kararlığını, çalışma hırsını ve yaşamındaki hayret verici sadeliği bu yıllarda görmeye ve izlemeye başlamış oldum. 1968'den sonra İstanbul'da geçen yıllarım ise Vehbi Bey'in insan yönünü anlamama imkân sağladı.

Zor bir eş, sevgi ve şevkât duygularını dışa vurmayan bir baba, mesafeli bir dost, kızgınlıklarını ve kırgınlıklarını gizlemeyi başaran bir insan olan Vehbi Koç'u, daha derinlemesine algılamaya ve anlamaya bu yıllarda yönelebildim!

Onun; memleket meselelerine gösterdiği yakın ilgiye, insanları idare etmedeki sabırlı tutumuna, olaylar karşısındaki sakin davranışlarına, tâviz vermezliğine, inatçılığını gizleyen kişiliğine ve öğrenme gayretine daima hayranlık duydum.

Ve şimdi,1993 yılının Haziran ayında, Vehbi Koç isminin benim dünyama girmesinden tam kırkdört yıl sonra, onun

hayat hikâyesini, Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u yazmaya karar vermiş bulunuyorum!

*

Yazar Metin Toker "devlet" ve "ekonomik imparatorluk" kurmuş olanlar hakkında kitap yazmanın ve yorum yapmanın son derece güç bir iş olduğunu belirtirken;

"Hele konu halen hayatta iken!" demektedir. Toker, görüşünü şöyle tamamlamaktadır:

"Devlet kurarken olduğu gibi ekonomik imparatorluk kurarken de kurucuların karşısına çıkan bazı kaçınılmaz zaruretler vardır ki bunların hangi ölçüde açığa vurulabileceğinin, nasıl yorumlanacığının dengesini bulmak çok zordur.

Bundan dolayı, Atatürk ile İnönü buna pek heves göstermemişlerdir."

Ben, Patronum Vehbi Koç'u anlatırken, bu dengeyi kaybetmemeye çok özen gösterdim.

Bunu yaparken  "satır aralarının" yorumlanmasını okuyucunun sezisine ve hayâl gücüne bıraktım.

*

Vehbi Koç, 1995 yılının bir Haziran gecesi, birçoğumuzun evine misafir olmuştu. Televizyon kanallarından birinde, Vehbi Bey, genç bir bayanın sorularına cevaplar veriyordu:

-Vehbi Bey ! Konularımızı ekonomi dışına alalım.

Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?

O anda, ben de, bütün dikkatimi ekrana çevirmiştim.

Vehbi Koç, soruyu anlamamışcasına, sonsuz bir boşluğa bakar gibiydi.

Röportajı yapan bayan cevap alma kararlılığı içinde;

"Siz, hayatınızda hiç aşık olmadınız mı ?

Seyircilerimize özel hayatınızı açmak istemez misiniz?" diyordu.

Ben, bu konuşmayı izlerken müthiş keyiflenmiştim!

Bakalım, deneyimli Vehbi Koç, kendisi için aykırı olan bu soruya nasıl cevap verecekti?

Yüz ifadesi sertleşmiş, kızdığı zamanlarda olduğu gibi alt dudağı gene aşağıya sarkmıştı.

Kesin bir ifadeyle verdiği cevap şöyleydi:

-Bana bu yaşımda böyle sorular sormayın!

Bu kısa diyalogu dinlerken, benim keyif duymamın bir sebebi vardı.

Vehbi Koç'un hayat hikâyesini yazmaya karar verdikten sonra, kendisiyle ilk görüşmeyi 23 Haziran 1993 günü Nakkaştepe'deki çalışma odasında yapmış ve amacımı şöyle özetlemiştim:

"Sizin iş hayatındaki başarılarınızı hemen herkes biliyor. Ben, yazacağım kitapta, başarılarınızın yanında özel hayatınızı da öne çıkarmak istiyorum. Sizi örnek alacak gençler, "İnsan" yönünüzü, duygularınızı, gönlünüzde yaşamış olduğunuz heyecanlarınızı da öğrenmelidirler. Bu konularda bana açılmanızı bekliyorum" demiştim.

Vehbi Bey, içten olduğuna inandığı bu açıklamamı şöyle karşılamıştı:

"Benim hayatımda, senin süslü kelimelerle belirtmeye çabaladığın duygular, heyecanlar yok. Ben, dümdüz bir adamım. Madem hayat hikâyemi yazmaya karar verdin, bunları sen bul ! Ben de öğrenmiş olurum!"

Artık, Vehbi Koç'un "duygu âlemi"ni ve "insan" yönünü öğrenmek için, yakın çevresine yönelmekten başka çarem kalmamış oluyordu.

Ben de bunu yaptım ve merak edilen sırrı buldum !

Vehbi Koç'un gerçek "aşk"ı, tek kelimeyle "çalışmak"tı!

Anılarımla Patronum Vehbi Koç'u okurken, ondaki yaratıcılığın ve önderlik gücünün bu olağanüstü "çalışma aşkından" kaynaklandığını siz de anlayacaksınız.

*
Vehbi Koç, televizyon karşısında hareketsiz oturuyordu!

Başı arkaya yaslanmış, bakışları sabit bir noktaya yönelmişti.

Sol eli oturduğu koltuğun yanından sarkıyor ve avucundaki leblebiler birer ikişer parke döşemeye düşüyordu...

Vehbi Bey'in özel hayatının düzenli geçmesine yardım eden Hatice Okan salona girdiği zaman, O'nun, hiç tepki göstermediğini farketmiş ve soğuk kanlılığını unutarak ve büyük bir endişe içinde ; "Beyefendi neyiniz var?

Aman Allah'ım !" diye bağırmaktan kendini alamamıştı..İşte,o anda,Vehbi Bey derin bir uykudan uyanırcasına gözlerini yukarıya

kaldırıyor, "Birşeyim yok!" diyerek ilk şaşkınlığın ve paniğin atlatılmasını sağlıyordu...

Sonra, derinden gelen ama gene de hakim bir sesle; "Beni yatağıma götürün!" tâlimatını veriyordu…

*

Vehbi Bey bu beklenmedik olayın çocuklarına haber verilmesini de istememişti: "Gecenin bu saatinde kimseyi telâşlandırmaya gerek yok. Doktor Faruk Bey'i arayın ve durumu bildirin!" tenbihatında bulunmuştu...

Bu beklenmedik olay, 31 Mart 1994 Perşembe akşamı saat 20.45'te Yeniköydeki apartıman dairesinde yaşanmıştı...

İlk teşhis, beyne giden kan akışının yavaşlamısından meydana gelen kısa süreli bir krizdi...

Doktorlar teşhislerinden emin olmak için beyin tomografisi ve MR testleri yapılmasına karar vermişlerdi.

Gelen raporlarda beyne kan taşıyan ve kulakların arkasından geçen iki ana damarda yüzde doksana varan bir tıkanma olduğunu belirleniyordu...

Bu sonuçlar derhal Houston'daki Methodist Hastahanesine fakslanıyor ve Vehbi Koç'un tıbben bünyesini bilen Dr.Howell'in görüşü soruluyordu...

İstanbul'da konmuş olan teşhis doğruydu. Kaldi ki, Vehbi beyin Houston'da geçirdiği chek-up'larda bu tıkanıklıklar belirlenmiş ve herhangi bir müdahele için gelişmelerin beklenmesi uygun görülmüştü...

En etkili tedavi şekli tıkanmış olan damarların ameliyatla açılmasıydı

Konuları derinlemesine inceleyip alternatifleri Aile Komitesi'ne sunma görevi  
Suna Kıraç'a düşüyordu.

Suna'nın Doktor J.Howell ile yaptığı telefon görüşmesinden şu ilginç durum ortaya çıkmış bulunuyordu:

Vehbi Koç'un zihinsel yaşı bedenî yaşından otuz yıl daha gençti!..

Başka bir değişle, onun doksandört yaşındaki vücudu daha henüz altmış altmışbeş yaşındaki bir beyni taşıyordu!..

Kafası böylesine pırıl pırıl işleyen birisini kadere terketmek büyük haksızlık olurdu... Doktor J.Howell konuşmasını şöyle noktalıyordu:

-Suna! Koç ailesinin hemen bütün fertlerinde benim neşter izim bulunduğunu biliyorsun!..

Baba Koç'a hiç tereddüt etmeden ameliyat öneriyorum...

Kardeşlerinle  görüş!

Bu teklifimi kabul ederseniz babanızı bir ambülans uçağa bindirerek hemen buraya, Houston'a getirin. Gerisini, Allah'ın yardımıyla ben halledeceğim!

*

Bu defa aile komitesi Vehbi Koç'suz toplanıyor ve çocuklar babaları için oybirliği ile hayatî bir karar veriyorlardı:

"Vehbi beye ameliyat olması teklif edilecektir!"

Vehbi Koç çocuklarının ortak görüşünü soğukkanlılıkla dinlemiş ve herbirinin gözlerinin içine bakarak evlât sevgisinin şevkâtini içine sindirdikten sonra:

"Demek ki hayırlısı ameliyat olmakmış! Allah hepimize yardımcı olsun ! Ne gerekiyorsa hemen başlansın !" tâlimatını vermişti.

Ancak, Vehbi beyi özel bir ambülans uçağı ile uçmaya razı etmek sanıldığı gibi bir hayli zor olmuştu...

"Siz, zırt pırt özel uçağa binmeyi marifet sayıyorsunuz! Bu kötü alışkanlığınıza şimdi de beni âlet etmek istiyorsunuz! Bunu kabul edemem! Bana THY uçağında yer ayırtın"  diye dayatıyordu…

On saaten fazla sürecek bir uçuşta karşılaşılabilecek riskleri doktorlar kendisine anlatınca, Vehbi bey, istemiye istemiye ambülans uçağa binmeyi ird  etmiş oluyordu…

*

İstanbul'dan hareket günü ve zamanı 5 Nisan saat 9 olarak belirlenmişti.

Doktorları ve yakın çevresi, Vehbi Bey'in "yaşama gücünü"
çalışmakla kazandığını öğrenmişlerdi.

Bu gerçeği ird ird ona: "Artık köşene çekil, sakin bir 'emekli patron' hayatı yaşa!" teklifinde bulunmak kadar yanlış ve itici bir yaklaşım olamazdı..

Nitekim, çalışma temposunu yavaşlatmasını teklif edenlere Vehbi Koç gözlerini açarak hayretle bakıyor ve "Beni emekli patron yapmak istiyorsunuz !'

Hacı Babanızda' daha iş var! Siz kendinize göz kulak olun da benim kadar sağlıklı yaşayın" demekten geri kalmıyordu…

Çalışma tutkusuna ve kendine olan güvenine rağmen 1994 yılına girildiği günlerde, Vehbi Koç, kendisi için telâşsız ve sakin geçecek bir yaşam programı tasarlamıştı…

İki saati aşan iş toplantılarından yorulduğunu hissediyordu.

Gazete ve dergilerde yayınlanmış ilgi duyduğu yazıların kendisine okunan bölümlerini dinlerken, yarım saat sonra dikkati azalıyor, en keyif duyduğu hafta sonu yürüyüşleri bile bazen gözünde büyüyordu…

Artık "frene basmanın" gerekli olduğunun farkındaydı ve nazara inandığı için de doksandört yaşına merdiven dayadığını kendine bile itiraf etmekten çekiniyordu…

*

Çalışmayı kendisi için bir yaşam biçimi yapan Vehbi Koç'un çarpıcı bir özelliği  hayatını çerçeveleyen sadelik olmuştur.

Vehbi Koç'un şu sözleri daima hatırlanmalıdır :

"…En lüks hayatı yaşayabilir, en lüks yerlerda oturur, en lüks arabalara binebilirdim. Bunların hiçbirisini yapmadım. Çocuklarıma ve iş arkadaşlarıma kötü örnek olmak istemedim. Davranışlarımdan dolayı pişmanlık hissine hiç kapılmadım. Hayata ird aha gelsem yaptıklarımı aynen tekrarlar ve devam ettirirdim."

*

Vehbi Koç, birçok yönüyle, alışılmışın dışına taşan bir patrondu. Beklenilenden daha nazikti. İş arkadaşlarını mahçup edecek, onları başkalarının yanında zor duruma düşürecek sözlerden kaçınırdı.

İnsanları bakışıyla ödüllendirir, gülüşüyle cezalandırırdı!

Karar verdiği konularda bile, kendi görüşünü, patron edasıyla açıklamazdı.

Her ortamda ve her zaman hayatı kendi kurallarına göre yaşama kararlılığına rağmen "Demokrat Patron" görüntüsünü bozmamaya dikkat ederdi.

Hayatı boyunca, Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefine yönelmiş olan Vehbi Koç'u, ölümünün 18. yıldönümünde de, hayranlık duygularımla anıyorum.

Vehbi Koç'umuzla övünmeliyiz.

*

VEHBİ KOÇ
KOÇ TOPLULUĞU ŞEREF BAŞKANI  !
*
30 Mart 1983 Cuma günü Koç Holding'in Divan Oteli'nde toplanan hissedarlar genel kurulunda  elindeki notu sakin bir sesle okuyan Vehbi Koç'u herkes büyük bir dikkatle dinliyordu...

Bu defa Vehbi Koç, memleket meseleleri yerine, konu olarak kendini seçmişti;

"Maksadım, verdigim bir kararı sizlere duyurmaktır.  Bugün Koç Holding Yönetim Kurulu Baskanlığından çekiliyorum ve yerime Rahmi Koç'u namzet olarak gösteriyorum!"

Vehbi Koç, bu tarihi kararını açıklarken seksen üç yaşının içinde bulunuyordu. Buna ragmen, kürsüdeki duruşu ve konuşmasındaki canlılık, onun, hayat mücadelesini brakmayacağını açık bir şekilde ortaya koymaktaydı...

Şu sözleri, kararlılığının delili sayilabilirdi:

"Sağlığımda bir tecrübe daha kazanmak için bugün Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanlığından çekiliyorum."  

Vehbi Koç, hayattayken çocuklarının ve profesyonellerin işleri nasıl götüreceklerini bizzat görmek ve gerektiğinde müdahale hakkını kullanmak istiyordu...

Büyük emeklerle bugünlere gelmis olan Koç Toplulugu'nun aile içi didişmeler ve yeteneksiz yöneticiler yüzünden dağılıp kaybolmasına karşı şimdiden önlem almaya karar vermiş bulunuyordu. 

"Memleketimizde kıymetli birçok işadamının yetiştiğini, güzel eserler meydana getirdiklerini, ancak, ölümlerinden sonra kurdukları işlerin yıkılıp gittiğini gördüm."

Vehbi Koç'un dileği ve özlemi isminin ve müessesenin ilelebet yaşamasıydı.

"Allah'tan bütün dileğim, kurdugum bu müessesenin devamlılıgının sağlanması, memlekete faydalı bir kuruluş olarak insanlara iş imkânı yaratması, devlete vergi vermesi ve bizden sonra geleceklere örnek olmasıdır...

Bugünlere gelmemizde Yöneticilerimizin büyük emekleri olmuştur.

Bundan sonra da ayni duygularla hareket edeceklerine inanıyorum."

Vehbi Koç'un bu konuşması Divan Oteli'nin toplantı salonunu dolduran Koç Holding hissedarlarını ve Koç Toplulugu yöneticilerini duygulandırmıştı...

Her biri tarihi bir olayın şahidi oluyorlardı...

Babasnıdan sonra söz alan Rahmi Koç, Vehbi Koç'a, iş arkadaşlarına ve hissedarlara "bize güvenin" mesajı veriyordu:

"Koç Toplulugu'nun kurucusu babam Vehbi Koç 1926'dan beri işimizin başında bulunmuş ve küçük bir dükkândan grubu bu hale getirmistir.

Dünyada az insana, bu kadar uzun zaman işinin başında bulunması nasip olur.

Babam seneler boyu edindiği tecrübelerden bizleri devamli istifade ettirmiştir.

Bundan sonra da kendisinin görüş ve düşüncelerine müracaat edeceğiz.

Memleketimizde yeni bir ekonomik düzen başlamıştır.

Bize emanet edilen bu müesseseyi korumak ve daha da ileri götürmek için mesai arkadaşlarmla birlikte canla başla çalışacağız."

Bu toplantının diğer ilginç bir kararı, Vehbi Koç'a "Şeref Başkanlığı" ünvanının verilmesi için, genel kurulun yönetim kurulunu görevlendirmiş olmasıydı.

"Türk özel sektörünün en büyük kuruluşu olarak Koç Toplulugu'nun bugünkü mevkie ulasmış bulunması Sayın Vehbi Koç'un yönetim sanatında gösterdiği dehanın, ileri görüşlülüğün ve yarım asrı geçen çalışmalarının emek verilerek kazanılmış bir sonucudur."

Vehbi Koç'a emeginin "hakkını" veren  ifadelerle kaleme alınmış olan önerge şu cümlelerle sona eriyordu:

"Biz Koç Holding Anonim Şirketi hissedarları, bu duygularla, yeni seçilen Yönetim Kurulunun, Sayın Vehbi Koç'a Şeref Başkanlığı unvanı tevdii hususunda karar almasını temenni ediyoruz."

*

Yönetim Kurulu, ayni gün yaptığı toplantıda Vehbi Koç'a, Koç Toplulugu Şeref Baskanlığı unvanını vererek, gelecek kuşaklara önemli bir kadirşinaslık örnegi ve değerli bir şükran armağanı bırakmış oluyordu.

*

ANILARIMLA PATRONUM VEHBİ KOÇ kitabım, piyasaya çıktığı
1994 yılından 20 yıl sonra artık kitapçıların raflarında bulunmuyor!


Ben de,  okumak isteyenlere yardımcı olmak için kitabımı

 internet ortamında okuyuculara sunmuş bulunuyorum:

http://www.anilarimlavehbikoc.com

*

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum,

Can Kıraç – Küçük Çamlıca

Şubat 2014

E-mail adresim : ckirac@superonline.com
Site adresim : www.cankirac.com

                  
Can Kıraç ve Vehbi Koç

.



                  Yayımlanmış olan;
kitap, broşür ve videolarımı,
İNTERNET ortamında ,
bilgisayarınızda veya Ipad'inizde
şifresiz olarak  izleyebilirsiniz :

  
http://www.anilarimlavehbikoc.com

ANILAR OLAYLAR - kitap
http://www.anilarolaylar.com

KOLAJLI TAŞLAMALAR –
albüm kitap
http://www.kolajlitaslamalar.com

HOŞ GELDİN 2014 - broşür
http://www.bencankirac.com

PATRONUM VEHBİ KOÇ'U ANIYORUM - broşür
http://www.patronumvehbikocuaniyorum.com

CAN KIRAÇ TV – VİDEO - DVD
http://www.cankirac.tv

*

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org