Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

İBRAHİM BETİL Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

İBRAHİM BETİL Bülent Şenver'in Odası TV Programı
28.01.2013
Okunma Sayısı : 11205
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

İBRAHİM BETİL Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.

    izlemek için

.
.

 sinlemek için 

.
.

İBRAHİM BETİL Bülent Şenver'in Odası TV Programı

Deşifresi


İbrahim Betil (İB)
Bülent Şenver (BŞ)

BŞ: Bülent Şenver'in Odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İbrahim Betil. Hoşgeldiniz İbrahim Bey.

İB:
Hoşbulduk.

BŞ:
Buraya sizi gençlerle tecrübelerinizi, birikimlerinizi ve zenginliklerinizi paylaşın diye çağırdık.

Siz zaten paylaşıyorsunuz ama bir de Bülent Şenver'in Odasında paylaşalım sizinle istedik.

Siz yanılmıyorsam ilk iş hayatınıza tekstil ile başlamıştınız.

Sonra banka genel müdürlüğü yaptınız, sonra banka patronu oldunuz, ondan sonra sosyal sorumluluk projeleri ile ilgilendiniz.

Bir sürü vakıf kurdunuz.

Şu anda da bayağı ses getiren projelere imzalar atıyorsunuz.

Sizin kilometre taşlarınızı, taş noktaları olarak sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?


İB:
Tabii. Sanayicilik yaptım, 8 sene tekstil sektörüne iplik bobinleri üretiyorduk lastikten Ondan sonra bankacılığa başladım.

Çeşitli bankalarda genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük süreçlerim oldu.

Yurtdışında banka kuruluşu, Türkiye'de banka kuruluşu gibi sorumluluklar üstlendim.

1994 yılı itibari ile tam zamanlı mesleki çalışmaları bir kenara bıraktım.

Bir taraftan danışmanlık çalışmalarımı sürdürüyorum.

Ama onlar haftada 1-2 en fazla alıyor.

Diğer yandan eğitim ağırlıklı olmak üzere gençlere yönelik, sosyal ve iktisadi kalkınmaya yönelik çeşitli projelerle, vakıflar, dernekler kuruculuğunu üstlendim.

Yaklaşık 20 yıldır bu konularla birlikte götürüyorum.


BŞ:
Maşallah. Bunu daha iyi bir Türkiye yaratmak için yapıyorsunuz, bununla kalmamışsınız şimdi de daha iyi bir dünya için deyip yeni bir proje başlatmışsınız.

Sen de gel diyorsunuz ismi "Sen – De- Gel" diyorsunuz. Nedir bu Sen – De- Gel?

İB:
Sen – De- Gel, sosyal ve ekonomik yaşamda nitelikli değişim ve gelişime destek derneğinin harflerinin toparlayarak oluşmuş bir dernek bizim.

Yaklaşık 10 ay önce kurduk derneği.

Afrika'da Gambia'dan başlayarak, Afrika'nın en küçük ülkesi, kıta Afrika'sının.

Aynı zamanda dünyanın yoksullukta 195 ülke arasında 168. Sırada olan bir ülke.

Gambia'dan başlayarak orada sosyal ve iktisadi gelişime yönelik kalkınma projeleri üretmeye başladık. Balıkçılık ve hayvancılıkla başladık.

BŞ:
Türkiye'nin dışına çıktınız artık bu konularda, sivil toplum hareketleri konusunda. Türkiye'de de siz Toplum Gönüllüleri Vakfının kurucususunuz.

TOG, logosunda bir kalp işareti var, TOG diyor Toplum Gönüllüleri Vakfı. O vakıfta çok büyüdü değil mi? Şuanda binlerce üyesi oldu.

İB: 10 sene önce kurduk, 10. Yılımızı bitirdik, 1 hafta sonra 10. Yılımız dolmuş olacak.

Türkiye'de üniversite gençlerinden başlayarak gençlerin toplum hizmeti projelerine yönelmelerini sağlayacak şekilde bir çalışma olarak başladı.

Burada koyduğumuz ilkeler çok önemli.

Farklılıklarla bir arada olacak, ekip çalışması olacak, şeffaflık ve hesap verebilirlik ön planda olacak.

Bütün bu ilkeleri gençler ile birlikte geliştirdik 10 yıl önce.

Tepeden inme, düdük çalarak, hadi gençler bunu yapın dediğiniz zaman olmuyor gönüllü çalışmalar.

Gençlerle birlikte oluşturduk, 60 genç ile birlikte yaptığımız 3 günlük çalışma süreci içinde bu ilkeler ortaya çıktı.

O zaman çevremde bazı yetişkin arkadaşlarım "Sen gençleri örgütlüyorsun, başın belaya girecek" gibi uyarılarda da bulundular ama biz hep slogan olarak şunu edinmişiz; 

 "Ey Türk Gençliği, gelecek sana emanet"

Bence bu slogan olarak kalmış, uygulamaya geçmemişiz.

Söylemden eyleme geçmemiş. Biz bu söylemi eyleme geçirmek amacıyla yola çıktık.

10 yıl içinde bugün geldiğimiz noktada 115 üniversite kampüsünde topluluk veya kulüp olarak 6-7 bin'i aktif, 35 bin den fazlası proje katılımcısı olarak gençler yılda 900 den fazla proje yapar hale geldiler her yıl.

Çevre projeleri, eğitime yönelik çocuk haklarına yönelik, kadına şiddete yönelik, sokak çocuklarına yönelik gençler karar veriyorlar ve gençlere güvendiğimiz sürece müthiş bir yaratıcılık ve katılım ortaya çıkıyor.

BŞ:
Siz biraz önce dediniz "Ey Türk gençliği" bu sözde kalmış aksiyona dönüşmemiş diye.

Böyle son zamanlarda, çok rahatlıkla Ey Türk gençliği, Türk kelimesini vurgulayarak söyleyebiliyor musunuz?

Yoksa bazı çekinceler size niye Türk gençliği diyorsunuz diye bir etraftan bir baskı geliyor mu?

İB: Baskı değil, benim kişisel bakış açım;

Türklük yerine o yarımcılık olarak algılanıyor, dolayısıyla bizim burada Kürt yurttaşlarımız da var, bu cumhuriyetin kurulmasına çok önemli katkı sağlayan Laz yurttaşlarımız da var, Çerkez yurttaşlarımız da var.

Türk algılaması, farklı kesimlerde farklı algılanıyor.

BŞ: Asıl nasıl algılanmalı?

İB:
Ben Türkiye gençliği demeyi tercih ediyorum.

Türkiye'nin gençliği demeyi tercih ediyorum.

Öbür türlü sanki bir ırkçılık mı gibi bir algılamalar oluyor.

Bu algılamaları kenara itip, çünkü dönem değiştikçe ortaya başka vurgular çıkıyor.

Bizim tarihimizde kültürel duruşumuzda övündüğümüz bu toplumun bir mozaikler bütünü zenginliği olmasıdır.

Tek tip bir toplum olmaktan çok kültürel zenginliklerin, etnik kökenine, inancına, ayrım yapmaksızın ortaya çıkması bu toplumun Osmanlılardan gelen bir zenginliğidir. Bunu koruyabilmemizin önemli olduğunu düşünüyorum.

O nedenle herhangi bir yanlış anlaşılmaya gitmemek amacı ile .

BŞ:
Aslında Türk gençliği, Türk milleti denildiğinde benim de algıladığım şey şu; Türkiye sınırları içinde Türkiye cumhuriyeti kimliğini almış vatandaşların adı diye.

Bir ırk adı şekli ile değil de Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak kimliğini almış ve o kimliği kabullenmiş kişilere verilen bir topluluk ismi olarak hep ben bugüne kadar değerlendirdim.

Ama son zamanlarda baktım bazı insanlar öyle değerlendirmiyorlar.

Onu milliyetçi bir kimlik ve milliyetçi bir gözlük ile değerlendirmeye başlıyorlar.

O zaman tabii şöyle bir sorunumuz ortaya çıkıyor; Türkiye sınırları içerisinde Türkiye cumhuriyetinin kimliğini kabul etmiş, vatandaşlığını kabul etmiş topluluğun adına yeni bir ad mı bulmak lazım?

İB:
Onu bilemiyorum ama iletişim çok önemli.

Sizin de bildiğiniz gibi benim ne söylediğimden çok, karşı tarafın nasıl algıladığı, neyi algıladığıdır.

Ben bir niyet ile söylerim ama karşı tarafın algılaması tarihi süreç içinde, değişimlerle farklara geliyor ise o zaman onu dikkate almak bence toplumsal bütünlük açısından çok önemli diye düşünüyorum.

BŞ:
Bu dünyada farklı ülkelerde farklı kültürler ve farklı alışkanlıklar var.

Siz bana çekim öncesi bir Fatu'dan bahsetmiştiniz.

Gambia'da bir Fatu varmış, onu anlatır mısınız bize. 

O Fatu'nun bizden farkı neymiş? O hikayeyi bir daha dinleyelim.

İB:
Bizim Gambia da başlattığımız projelere koordinatör olarak gönderdiğimiz Sema isimli bir genç kadın arkadaşımız orada beraber kaldığı Gambialı 29 yaşında genç bir kadın ile ilk gece müthiş bir dostluk oluşturuyor.

Çok büyük bir sevgi bağı oluşuyor daha birinci akşamdan. Sohbetler sonunda ayıp uyuyorlar.

Sabah Sema erken uyanıyor, bakıyor Fatu'da uyanmış.

Fatu'ya İngilizce olarak "Günaydın Fatu, nasılsın?" diyor. Fatu'da hiçbir cevap yok, reaksiyon yok.

Donuk bir yüz ve cevap yok. Bir daha aynı şekilde "Günaydın Fatu, geceyi nasıl geçirdin? İyi uyudun mu?" diye soruyor.

Yine bir cevap yok.

Sema çok üzülüyor, çarşafı çekiyor ve hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.

10 dakika sonra Sema'nın omzuna bir el dokunuyor, Sema yaşlı gözlerle çarşafı açıyor, bakıyor Fatu.

Gülen şen şakrak yüzle İngilizce olarak "Günaydın Sema nasılsın? İyi misin?" diye hitap ediyor.

Sema çok şaşkın.

"Fatu, ben sana biraz önce günaydın dedim, cevap vermedin bana, yüzünde bir ifadede yoktu" "Biz burada kültürel olarak yüzümüzü yıkamadan konuşmayız" diyor.

Sema çok şaşırıyor buna. Fatu  bu sefer dönüp diyor ki "Senin gözünün altında ıslaklı var. O nedir?" diyor.

"Ben çok üzüldüm ve ağladım." Diyor.

"Biz burada sadece ölülerimizin arkasında ağlarız. Bizim kültürümüzde ağlamakta yoktur" diyor.

Aynı dünyada yaşıyoruz, aynı çağda yaşıyoruz, aynı yılda yaşıyoruz, buradan 7-8 saat uçakla ötede bir kültür bizim doğrularımızdan ne kadar farklı olabiliyor.

BŞ:
Siz bir de benim sizi tanıdığım ve birlikte olduğumuz yıllarda sakalınız yoktu.

Şimdi sakal oldu sizde ve devamlı sakallı görünmeye başladınız.

Bu sakalı bırakmanın, yüzünüzde sakal ile görünmek istemenizin hikayesini de bizimle paylaşır mısınız?

İB:
Tabii, tam sebep de bu.

İnsanlar beni hep tıraşlı görmeye alışıklar, sakalla gördükleri zaman aynı soruyu soruyorlar.

Bu iki sene önce başlattığım yargıda reform girişimine bir sivil girişim olarak platform olarak.

Yargı konusuna, yargıda yapılması gereken konulara dikkat çekmek ve böyle bir sohbeti başlatmak amacıyla.

İnsanlar "Neden sakal bıraktın?" dediğinde sebebi budur deyip hemen konuyu adalete ve adalet sistemimizde yapılması gerekenlerin ne kadar büyük eksik olduğuna yönelik bir sohbet açabilmek amacıyla.

BŞ:
Başarılı da oldunuz bu konuda değil mi?

İB:
Bilemiyorum başarılı oldum mu?

Kendi ölçülerime göre amaçlarımızı yerine getiremedik.

Bekleyeceğiz.

Bekleme sürecinde de bu sakallar kalacak.

BŞ:
Yargıda reform da en önemli hangi reformlar yapılması sizce?

İB:
Yaklaşık 35-40 maddelik öneriler geliştirdik.

Sivil katılım ile, hukukçuların atkılımı ile, tartışarak bunları adalet bakanlığına yazılı olarak gönderdik. 200'e yakın imza ile gönderdik.

Facebook'da 4 bine yakın katılımcının dahil olduğu yargıda reform sayfası var.

Orada insanlar görüşlerini, yargıda yapılanları anlatıyorlar, yapılması gerekenleri ortaya koyuyorlar.

Herhangi bir ideolojik yaklaşımımız yok.

Tamamen kuvvetler ayırımını savunarak yargının yapması gerekenler.

Tutukluluk süresinin azaltılması, kısaltılması lazım.

BŞ:
5 yıl değil mi?

İB:
5 yıl, 7 yıl, 8 yıl , 9 yıla kadar uzayan tutukluluk süreleri var.

BŞ:
Sonunda da ne diyorlar "Beraat"

İB:
Bu süreci geçiren insanlara bu kayıplarını telafi edecek hiçbir şey yok.

BŞ:
Mümkün değil. Para ile bile olmaz.

İB:
Tutukluluk sürelerinin azalması lazım.

Bu adalet sisteminde açıkta bulunan yargıç ve savcı açıklarının giderilmesine bağlı.

Çünkü bir hakimin önünde 500 tane dosya varsa, ona hakkını verecek şekilde zaman ayırırsa 500.

Dosya belki 3 ay bekleyecek, belki 6 ay bekleyecek.

Onun için yargıç sayısını çoğaltmak ve açıkları azaltmak lazım. Aynı şekilde savcı sayısını da.

Ben Adalet Saraylarına verdiğimiz kaynakları acaba biraz daha gözden geçirip yargıç açıklarını kapatmaya harcayabilir miyiz?

1940'lı yılların  sonlarında adalet bakanlığının bütçesi devlet bütçesinin içerisinde 3.1 . 70 yıl öncesinden, 65 yıl öncesinden bahsediyorum.

Şimdi yüzde 1 düzeyinde.

BŞ:
Adalete ayrılan bütçe yüzde 1.

İB:
Ne oldu bu dönemde? Türkiye büyüdü, nüfusu arttı. Peki adalete olan inancımız mı azaldı? Bu hükümet eğitim ile ilgili çok önemli adımlar attı, kaynak ayırma açısından. Ben aynı çağrıyı dikkat çekmek için sakal bırakıyorum, adalete yönelik de bu kaynakların çoğaltılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

BŞ:
İnşallah bu çağrılar sizin önderliğinizde sonuç bulur ve Türkiye'ye faydalı şeyler yapılabilir.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Bir göster bin işit" oyunu.

İbrahim Bey, kulağınıza küpe olsun kutumun içine sizin için bir obje koydum, getirdim.

Bu objeyi size göstermek istiyorum.

O objeye birkaç saniye baktıktan sonra onunla ilgili gençlerin kulağına küpe olabilecek şeyler söylemini istiyorum.

Sizin için getirdiğim objemi göstereyim.

Küçük bir obje ama çok anlamlı, çok manalı bir obje.

Sizin için ben Türk Bayrağı rozeti getirdim.

Buna birazcık bakıp, bununla ilgili gençlere mesaj verelim.

İB: Gençlere bununla ilgili söyleyeceğim; bu bayrağın altındaki farklılıklara saygılı olalım.

Kendi doğrularımızı başkalarına dayatmak yerine, hoşgörü sözcüğünü kullanmak istemiyorum, saygı gösterelim.

Hoşgörüyü sevmiyorum.

O çünkü tepeden bakışı getiriyor. Saygı gösterelim.

Bu toplumun en önemli özelliği farklılıkların olmasıdır.

Alevi'sidir, Sünni'sidir, Şii'sidir, Süryani'sidir, Laz'ıdır, Kürt'üdür, Çerkez'idir hepsi bu toplumun zenginliğidir.

Rum'udur, Yahudi'sidir, Ermeni'sidir, hepsi bu toplumun toprakları üzerinde gelişmiş kültürlerdir.

İnanç farklılığı, köken farklılığı yapmadan bu toplumda kendi doğrularımızı dayatmak yerine farklılıklarla .Bu bayrağı  böyle yorumluyorum, böyle olması idealdir.

1900'lü yılların başında istatistiklere baktığımız zaman, dünyada devlet sayısı 100. 100 sene geçmiş dünyada devlet sayısı olmuş 200.

Hatta 200'den daha yukarıda. 100 yıl içinde dünyadaki insanların eğilimi ayrımcılığa gitmiş, bölünmelere gitmiş.

Bir  100 yıl daha ötesine bakarsak acaba bugünkü 200 sayıdaki devlet  daha da çoğalacak mı? Yoksa bu düzeyde mi kalacak?

Bunu ben herkesin tahminine, kişisel değerlendirmesine bırakıyorum.

Ancak Türkiye'nin bu bütünlüğünü koruyabilmesi için işte bu farklılıklara saygı duymanın önemli olduğunu düşünüyorum.

En kolay iş ayrımcılık.

"Sen nerelisin hemşerim? Tamam aynı ildeniz. Hangi ilçeden? Hangi mahalleden?"

Dolayısıyla insanlar sanki hiç tanımadığı bir insan kendi yöresine yakınsa o daha bir yandaşı gibi oluyor.

Sınırlar bu şekilde oluşmuş.

İl sınırları, mahalle sınırları, ilçe sınırları, ülke sınırları.

Oysa Türkiye'nin bakın çevresine Edirne'de yaşayan sınırın bir ötesindeki insanlarla kültürel olarak çok mu farklı?

Güneydoğu'da yaşan, Doğu'da yaşayan, sınırın ötesi ile, orada akrabaları olanlar var. Bırakın kültürel şeyi aile bağları olanlar var ama bir sınır geçilmiş araya.

Ayrımcılık çok kolay. Bu ayrımcılığı eğer yok etmek istiyorsak farklılıklara saygı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.

BŞ:
Teşekkür ederek bu bayrağı size hediye ediyorum.

İB:
Çok teşekkür ederim.

BŞ:
Bülent Şenver'in odasında konuğum Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi soru yağmuru.

Soru yağmurunda ben size bazı sorular hazırladım.

Kısa kısa sorular sorup, kısa kısa cevaplar almak istiyorum.

Niye yağmur dedim?

Yağmur damlaları gibi ard arda gelsin istedim.

Soru yağmurunun birinci damlası şöyle; Bir vakfı yönetmenin zorlukları nelerdir?

İB:
Çok zor yönetim sivil toplumda.

Çünkü sadece motivasyona dayanır.

Gerçek yönetim anlayışı orada kendini gösteriyor.

Kurumsal yönetim daha kolay.

Maddi veya makam imkanları, pirim imkanları.

Ama sivil toplumda böyle hiçbir şey yoksa sadece motivasyon, gönüllülük var.

Onun için gerçek liderlik ve yönetim anlayışı kendini orada gösteriyor.

BŞ:
En son yanaklarından kimin öpmüştünüz?

İB:
Küçücük bir çocuğu.

Okulum var Adapazarı'nda, her hafta gidiyorum.

Oradaki ilköğretimdeki çocuklarla pek çok şeyi paylaşıyorum.

Onlar bana sarıldıkça ben de onlara sarılıyorum.

İB: Çocukları öpmek mutluluk veriyor size.

Hiç aklımdan çıkmıyor ki. Sizin hiç aklınızdan çıkmayan bir şey var mı?

İB:
Çok şey var.

BŞ:
Birini paylaşır mısınız?

İB:
Bundan yıllar önce 1999 depreminden önce Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın kalkıştığı Ateş Böcekleri projesi vardı.

Güneydoğu'da , Yüksekova'da gezici bir tırın içinde çocuklara bilgisayar öğretmek için tırlarımız geziyordu.

Ben de oraya gittiğimde genç bir çoban çocuk geldi 15 yaşlarında. 15-20 tane koyunu var.

Bana döndü "Amca, bende içeriye girebilir miyim?" dedi.

"Girebilirsin" dedim.

"Sen benim koyunlarıma bakar mısın?" dedi.

İlk çobanlık deneyimim o oldu. Hiç aklımdan çıkmıyor.

BŞ:
Ne kadar hoş değil mi.

Hem böyle bir istekte bulunması, hem sorumluluğunu biliyor.

Koyunlar onun sorumluluğunda, çocuk olmasına rağmen o cazibeye kapılıp hemen içeriye koşabilirdi.

Koyunlarını unutabilirdi. Koyunlarını unutmamış.

Emin elerle emanet etmek üzere ve bir de size soruyor "Edebilir miyim?" diyor.

İB:
Bir de hiç tanımadığı birisine onun için çok önemli olan o sürüyü güveniyor, veriyor. İşte insanlığın temelindeki güzellikte burada bence.

BŞ: Banka yönetirken en önemli öğrendiğiniz şey nedir?

İB:
Paylaşım, kararlara herkesi mümkün olduğunca katabilmek, ve kararları birlikte oluşturmak, o ekibin kurulmasına ve sahiplenmesinde, kurum sahiplenmesinde çok önemli olduğunu öğrendim süreç içerisinde.

BŞ:
Bankacılıkta gördüğünüz etik olmayan bir davranışı bizimle paylaşır mısınız?

İB:
Bankacılıkta gördüğüm etik olmayan davranış özellikle kredi dağıtımı sırasında kurallara aykırı işlemler yapılma eğilimi beni rahatsız ederdi, her zaman ederdi. Ben öz denetime çok inanıyorum.

Bunların teftiş kurulunda ortaya çıkmasındansa, insanların o sahiplenme ile bunlara adım atmaması çok önemliydi.

Ondan rahatsızlık duymuşumdur.

BŞ:
Kredi verilememsi gereken şirketlere kredi verildiğini görmek sizi rahatsız etmişti.
 Etik Değerler Merkezi Kurucu Başkanı Bülent Şenver'e Türk gençliğinde etik anlayışı bilincinin oluşturmak, geliştirmek, yaygınlaştırmak için öğütler olabilir, tavsiyeler olabilir, en aklınıza gelen birinci tavsiye ne olabilir?

Ondan ne yapmasını istersiniz?

İB:
Gençlere güvenmek.

Gençlere kendi doğrularımızı empoze etmek yerine gençlerin yaratıcı beyinlerinden yaralanabilmek için önce onlara güvenmek lazım.

Biz Türkiye'de gençlere güvenmiyoruz.

Kültür yapımız "Sus, küçüğüm, söz büyüğünden" başlıyor. Yaratıcılığı bastırmışız.

Güvenin olmadığı bir ortamda hiçbir şey gelişmiyor.

Dolayısıyla etik anlayışta çok geri planda kalıyor.

Etik anlayışın temelinde bir öz denetim var, öz disiplin var.

O öz disiplin güven ile oluşuyor.

Dışarıdan kontrol ile, dışarıdan denetim ile mümkün görmüyorum.

Onun için tavsiyem; gençlere güvenelim.

BŞ:
Bülent Şenver'e o tavsiyede bulunuyorsunuz. Ben de güveneceğim emin olun.

İB:
Ama güveniyormuşuz gibi yapmayacağız.

BŞ:
Samimi olacağız. En çok sevdiğiniz ses, ne sesidir?

İB:
Doğanın sessizliğinde herhangi bir hayvanın sesi.

BŞ:
Sizi en çok kızdıran şey nedir?

İB:
Beni en çok kızdıran doğru davranmamak. Güvendiğim insanlardan çok az sayıda da
olsa, yanlış bilgi almak.

BŞ:
Size karşı dürüst davranmayana ne yaparsınız?

İB:
Sorarım, neden? Hangi amaçla dürüst davranmadığını. O kadar.

BŞ:
En son sizi kim kandırmıştı?

İB:
Çok eski yıllarda kaldı. Yeni yıllarda pek kandıran olmadı.

BŞ:
Bu, onların düzelmesinden mi olmadı?

İB:
Galiba benim eskiden duymadığım oranda daha fazla güven duymamla bağlantılı. Güven duydukça insanlar sorumluluk alıyorlar, size yanlış bilgi vermiyorlar.

BŞ:
"Ayakta alkışlarım" İbrahim Betil, neyi ayakta alkışlayabilir?

İB:
Çok küçük yaşta çocukların ortaya koyduğu yaratıcı düşüncelerini dinlediğim zaman, onların yazdıklarını okuduğum zaman, kalkıp ayakta alkışlıyorum gerçekten.

BŞ:
"Hayatımın dönüm noktası" İbrahim Betil'in hayatındaki dönüm noktası nedir?

İB:
Bankacılıkla ilgili tam zamanlı çalışmaya nokta koyduğum zaman. 1994 krizinde kurucusu olduğum bankayı daha büyük bir gruba devretme kararı almam ve o karardan sonra tamamen eğitime ve sivil topluma yönelme kararlılığım.

Dönüm noktası olarak görüyorum.

BŞ:
Bu dünyadan ayrılırken, Allah geçinden versin, geride ne bırakmak istersiniz?

İB:
Bu dünyadan ayrılırken, ayrılmayı pek düşünmüyorum, önümüzdeki 60-70 yıl daha yapacak çok işim var.

Ayrılırken en azından ortaya koyduğumuz modellerin gençler tarafından sahiplenildiğini ve onların daha da büyüyerek yaygınlaştırıldığını, sürdürülebilir şekli ile bırakmak benim için çok müthiş, etkileyici bir şey olur.

BŞ:
Sizce hayat nedir?

İB:
Hayat, insanın sahip olduklarını maddi ve manevi çevresi ile paylaşabilmek. Toplum ile, insanlık ile paylaşabilmesidir. Bunu yapabildiği ölçüde hayat zenginleşiyor.

BŞ:
Teşekkür ederim. Bülent Şenver'in odasında konuğumuz Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor. Şimdi "Siz

Olsaydınız Ne Yapardınız?

İbrahim Bey, Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?

Bölümümüz için ben size hayali bir vaka hazırladım.

Bu bir etik vaka.

Gerçek bir vaka değil.

Müsaade ederseniz bunu size okumak istiyorum, sonunda da soracağım; Bu durumda siz olsaydınız siz ne yapardınız? diye.

Etik vakam şöyle:

Semih Bey, büyük bir bankanın genel müdürüdür. Bankanın onaylanmış bütçesinde kar hedefleri çok yüksektir.

O yıl birtakım ekonomik zorluklar vardır, bu nedenle banka istediği karlılığa ulaşamamıştır. Aralık ayı gelmiştir, yılın son ayı, karlılık istenilen yerde değildir.

Semih Bey genel müdür yardımcılarını çağırır, ve der ki:

"Aklınıza gelen öneriler var mı? Şu karımızı son bir ay nasıl yükseltebiliriz? Fikirlerinizi almak istiyorum."

Bir genel müdür yardımcısı kalkar:

"Efendim, bir şey önermek istiyorum; Biliyorsunuz bizim çok önemli sayıda vadesiz mevduat sahibimiz var. Orada önemli vadesiz bakiyeleri var. Yine bildiğiniz gibi biz onlara yıl sonunda yüzde 10 faiz veriyoruz.

Bu faizi de bilgisayara bir komut veriyor bizim bilgisayarcı arkadaşlar, bilgisayar hesaplıyor onları  ve vadesiz mevduat müşteri  hesaplarımıza bunları geçiriyor."

Genel müdür der ki:

"Pek, nedir önerin?"

Genel Müdür Yardımcısı:

"Gelin biz bu yıl bu faizleri bilgisayara tahakkuk ettirmemesi komutunu verelim.Yani hiçbir vadesiz mevduat müşterisine yüzde 10 faiz hesaplanmasın. Bizim giderlerimiz de bu şekilde düşer."

Genel müdür diyor ki:

"Ama müşteriler ne olacak? İtiraz ederler, gelirler"

"Şu kadar adet müşteri içinde bunu fark edecek o kadar az sayıda müşterimiz olur ki, fark edenlerin içinde de 'Aman üç kuruş , beş kuruş, belki politika değişikliğidir' der .

Onların içinde çok az sayıda şubeye gelip 'Hani benim faizim 'diyen olur.

Öyle bir müşteri gelirse, bizim şubedeki banka personelimiz de  "Aaa unutmuşuz, pardon. Cüzdanınızı verin, işleyelim' der. Alır cüzdanı faizini işler. Bu sayede bankamız trilyonlarca giderden bir şekilde kurtulmuş olur ve karlılığımız çok önemli bir boyutta artar efendim" der.

Genel Müdür Semih Bey, ne yapacağını düşünmeye başlar. Ne söylesem acaba? Diye bir an tereddüt eder.

Sayın İbrahim Betil, bu genel müdürün yerinde siz olsaydınız, bu durumda siz ne yapardınız?

İB:
Bir, hiçbir reaksiyon vermem. 'Arkadaşlar başka düşüncesi olan var mı?' deyip, kafamı başka tarafa çeviririm.

O düşünceleri de aldıktan sonra 'Teşekkür ederim arkadaşlar' deyip toplantıyı bitiririm.

Ondan sonra bana bu öneriyi yapan kişiyi çağırım, ve derim ki: "İstifanı yaz ve bu bankadan ayrılıyorsun.

Eğer istifanı yazmazsan ben seni bu bankadan atacağım ve meslek yaşamını sona erdirecek şekilde bir karar aldıracağım."

BŞ:
"Ama ben ne yaptım ki? Bankanın yararına?" derse.

İB:
"Sen kendin düşün ne yaptığını. Bankanın yararına ne yaptığını kendin düşün. Şuandan itibaren yoksun. Ya istifa kararını vereceksin, ya seni uzaklaştıracağım. Bütün yetkilerini bitiriyorum." Derim.

Öyle veya böyle istifa etti, bankadan ayrıldı. Ondan sonra bütün genel müdür yardımcılarını toplar 'Arkadaşlar, şu arkadaşımız istifa etti, bankadan ayrıldı. Sizce neden istifa etti?

Bir değerlendirme yapalım birlikte' deyip, ayrı bir toplantı yapıp , o istifa eden arkadaşın olmadı bir ortamda neden istifa etti deyip, onlarla konuyu konuşup, istifa nedeninin bu yaptığı tamamen sahtekarlığa, bankacılık anlayışına hiçbir şekilde uymayacak bir öneriye neden olduğunu, orada herkesin anlamasını sağlardım.

BŞ:
Çünkü bu yapmış olduğu davranış bir şekilde müşteriyi aldatmak, müşterinin hak ettiği bir şeyi müşteriye vermemek.

İB:
Bunu yapan bir bankanın olacağına ihtimal vermiyorum.

BŞ:
O nedenle hayali bir vaka.

İB:
Türkiye'de böyle bir banka olamaz.

BŞ:
O nedenle hayali bir vaka dedim ama gençlerimiz böyle şeyleri  anlasınlar diye.

Hakikaten banka haksız kazanç elde etmek üzere, doğru olmayan davranışa niyetleniyor, o kişi kimse buna niyetleniyor.

Bir şekilde bankanın yararına gibi görünse dahi, o başkalarının zararına bir uygulamadır ve banka verdiği sözü yerine getirmek zorunda olan bir kurumdur.

Söz verdiği şeyi de yerine getirmiyor o zaman.

Bir yerde söylediğiniz gibi cezası büyük olması gereken bir uygulama.

İB:
O kişiye de hiçbir şekilde olumlu referans vermem ondan sonra. İstifa ile ayrılmış olsa bile.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Şimdi "Çubuk Oyunu"

Oyunlarımız bitmiyor bizim.

Çubuk oyunumuzda Kulağınıza Küpe Olsun kutumuzun içinde bazı çubuklarımız var.

O çubukların üzerine ben güzel sözler yazdım. Bir çubuk seçin, size hangi çubuk çıkacak?

İB:
"Ne ekersen, onu biçersin"

BŞ:
Kolay bir söz çıkmış. Biraz bunu gençlerle konuşalım mı? Ne demek bu?

İB:
Gerçekte de insan bunu yaşıyor.

Yaptığının karşılığını bir şekilde görüyor.

Öyle veya böyle yaptığı hiçbir şey karşılıksız kalmıyor.

BŞ:
İyilik yaparsa iyilik görüyor.

İB:
Sahtekarlık yaparsa mutlaka günün birinde bir sahtekarlıkla başı belaya giriyor.

İyilik yaparsa çevresinde ona iyilik yapan insanlar çoğalıyor diye düşünüyorum.

BŞ:
Buna karşılık bir genç size dese ki: "Ama İbrahim Bey, iyilik yapıyorum, karşılığında kötülük görüyorum."

İB:
Pes etmeyecek.

Günün birinde, o ektiğinin büyümesi için bir zaman gerekiyor.

Bugün ektiğin hemen birden bire büyümüyor.

Onu sulaması, beslemesi, büyümesi gerekiyor.

O bazen 3 ay, bazen 3 sene, bazen de 10 sene alabiliyor. Ne ektiğine bağlı. Onun için sabırlı olacaklar.

BŞ:
Bu söze inansınlar diyorsunuz. Sizin için de bir tane ben çekeyim mi? O da çok kolay bir şey. "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar"

İB:
Sönmez hiçbir zaman.

Ben insanların aldatılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

Aldattığını zanneden aslında kendini aldatıyor.

Öyle veya böyle ya aldattığı anda karşı taraf aldatıldığını anlıyor, veya kısa bir süre sonra aldatıldığını anlıyor.

Mutlaka o onun üzerinde ciddi bir leke olarak sonsuza kadar kalabiliyor.

Güven unsuru yapılandırılması, inşa etmesi bir büyük kule gibi görüyorum ben.

Üstüne tuğla koya koya büyüyor ama yıkılması da bir o kadar kolay.

O kadar zorla inşa ettiğiniz, yaptığınız güven kulesini bir yalan ile, bir yanlış ile yıkabilirisiniz, ondan sonra o kuleyi bir daha yapma şansınız da olmayabilir.

BŞ:
Yalanları da bazıları kategoriye ayırıyorlar, sanki iyi yalan varmış gibi.

Hoş yalan, beyaz yalan gibi.

Ben hep şöyle diyorum; insan, insan olduğu sürece hayatta hatalar yapacaktır.

Hiçbir insan yoktur ki , "Ben hayatımda ufacık bile bir yalan söylemedim. Ufacık bile kötü bir davranışta bulunmadım."

Mümkün değil.

Biz insansak ufak hatalar yapacağız. Büyük şeyler yapmayalım ve devamlı yapmayalım bu hataları. Bunu bir davranış biçimi haline dönüştürmeyelim.

İB:
Hata ile yalanı ayırmak istiyorum.

Hepimiz hayatta yanlışlar yapıyoruz.

Ben yaptığım yanlışlardan çok şey öğrendim.

Başarının yolu aslında hata yapmaktan kaçınmamak.

O tecrübeleri kazanmaktan geçiyor.

Yoksa yanlış yapacağım deyip hiç adım atmazsanız, yaşam boyu aynı noktada kalırsınız.

Ama önemli olan o yanlışları tekrarlamamaktır.

İşte o zaman ciddi bir kötü yola giriyorsunuz.

Yalan söylemek bilinçli yanlış yapmaktır.

O ikisini birbirinden ayırmak istiyorum ben.

BŞ:
Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaşıyor.

Şimdi "Torba Oyunu"

Oyunlar hep sihirli kutumuzdan çıkıyor.

İçinde bir torba var, o torbaya ben bazı harfler koydum, içinden bir harfi seçmenizi isteyeceğim.

Çıkan harfle baş harfi onunla başlayan bir iyi davranış, bir doğru davranış, bize söylemenizi isteyeceğim.

"U" ile başlayan bir iyi davranış.

İB:
Çevresi ile uyumlu olması.

BŞ:
Sonradan mı gençler bunu öğrenir? Yoksa Allah vergisi midir?

İB:
Bence her şey sonradan öğreniliyor.

Özellikle günümüzde belirsizlikler çok önemli.

Belirsizliklere uyum sağlamadığınız zaman  gelişimde mümkün olmuyor.

BŞ:
Şuna dikkat etseler mi?

Uyum derken, kötü bir ortam içerisindeler, arkadaşı eroin içiyor, uyumlu olalım diye "Ver kardeşim bir tane de bana"

İB:
Kötü şeylere baş kaldırması lazım.

BŞ:
Uyumlu olması gereken yerlerde ve durumlarda uyumu sağlamak.

Gençler birazcık akıllı bu konularda  "Siz demediniz mi Bülent Hocam, İbrahim Hocam, uyumlu olacağız. Arkadaşlara takıldık, uyduk onlara" deyip, kötü şeylere uymasınlar.

Bir tanede bunun tam tersi için, iyi olmayan, yanlış bir şey için çekelim.

İB:
"A" aldatmak. O demin konuştuğumuz yalan ile ilgili.

BŞ:
Bunun bir tanımını yapsak, aldatmak ne demek?

BŞ:
Karşı tarafa, iletişimde olduğumuz kişilere yanlış bilgi vermek. Onları belirli konuların dışına saptırmak için bilinçli çaba sarfetmek. Olumsuz anlamda.

BŞ:
Bunu en çok kimler yapıyor Türk toplumunda?

İB:
Öyle bir genelleme yapmak istemiyorum ama biliyorum ki aldattığını zannedenler sonunda kendileri aldanıyorlar.

BŞ:
Kutudaki oyunlarımızı bitiriyoruz ama size sormak istediğim başka bir şey var.

O da kelimeler ile ilgili.

O kelimelerle sizin beyninizde oluşan cümleleri bir araya getirmek ile ilgili.

Bülent Şenver'in odasında konuğum Sayın İbrahim Betil ile birlikteyiz.

Şimdi "Bir kelime bir cümle" oyununu oynayacağız.

Ben size bir kelime söylemek istiyorum.

Sonra diyeceğim ki o kelimenin size hatırlattığı ilk bir iki cümleyi bizimle paylaşır mısınız?

Benimle bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız?

İB:
Evet. Buyurun.

BŞ:
Kelime saygı cümle.

İB:
Farklılıklara önem vermek. Kendi doğrularımızın üzerinde ısrar etmemek.

BŞ:
Kelime aşk cümle.

İB:
Tutku.

BŞ:
Kelime zenginlik cümle.

İB:
Sadece maddi değil, manevi zenginlik ve bunların paylaşılması.

BŞ:
Kelime itibar cümle.

İB:
Çevrede yaptıklarınla ilgili saygınlık kazanmak.

BŞ:
Kelime adalet cümle.

İB:
Bağımsızca insanların haklarını savunmak

BŞ:
Kelime etik cümle

İB:
Kendi iç kontrolünü geliştirip çevresine yanlış iş yapmamak.

BŞ:
Kelime kitap cümle.

İB:
Mümkün olduğunca farklı bilgileri, deneyimleri öğrenebilmek için okumak.

BŞ:
Kelime eğitim cümle.

İB:
Keşke karşılığı öğrenim olsaydı.

BŞ:
Kelime Mehmet Emin Karamehmet cümle.

İB:
Çok eski bir arkadaşım.

BŞ:
Kelime bankacılık cümle.

İB:
Bankacılık, etik anlayışın ön planda çıktığı bir mesleki kurum.

BŞ:
Kelime ölüm cümle.

İB:
Sonsuzluğa kavuşmak.

BŞ:
Kelime Atatürk cümle.

İB:
Bu cumhuriyetin kuruluşunda çok önemli adımlar atmış olan bir lider.

BŞ:
Kelime Türkiye cümle.

İB:
Türkiye, bu topraklarda örnek olan, dünyaya örnek olacak şekilde gelişme çabası içinde olan bir toplum.

BŞ:
Kelime Toplum Gönüllüleri Vakfı cümle.

İB:
Gençlerin öncülüğü.

BŞ:
Kelime Sen – De- Gel Derneği cümle.

İB:
Sınırları kaldırıp insanlığın gelişimine katkı sağlamak.

BŞ:
Kelime İbrahim Betil cümle.

İB:
Topluma bir şeyler yapmak için gönüllü bir çalışan.

BŞ:
Çok teşekkür ediyorum. Ağzınıza sağlık. Verdiğiniz bu değerli bilgiler için, paylaşımlar için.

Bülent Şenver'in Odasında konuğum Sayın İbrahim Betil idi.

Gençlerle tecrübelerini, birikimlerini ve zenginliklerini paylaştı.

Unutmayın, gençler bizim her şeyimiz, en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.


İbrahim Betil, Bülent Şenver

.


İbrahim Betil, Bülent Şenver

.



.



.



.



.



.



.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org