Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Rauf Denktas Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Rauf Denktaş Anılarım 19 Temmuz 1974
01.10.2011
Okunma Sayısı : 3469
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

Rauf Denktaş Anılarım 19 Temmuz 1974


40-50 gazeteci gelip gitti… bütün gün beyanat vermekle, gazetecilerle durum değerlendirmesi yapmakla geçti..

Donanma açıldı…

Birkaç jet üzerimizden geçmiş…

Saat 19.45… "Asaf İnhan bey aradı, bekliyor " mesajını aldım…

Ne diyecek? Ya  "geliyorlar", ya da "gelmiyorlar"…Ne diyecek?

Birkaç yüz metrelik mesafe sanki millerce uzun geldi bana … merdivenleri ikişer ikişer koşarak çıktım…

Kapıyı açıp içeri daldım.

Bayraktarla konuşmasını kesen Asaf Bey gülerek "Gel bakalım Denktaş bey, beklediğin gün geldi" dedi. ..

Elime küçücük bir kağıt uzattı…evet yarın sabah beşte geliyorlardı…Başımın uğuldadığını fark ettim. Sarılarak ağladık.

Geliyorlardı…Kurtulacaktık artık…kurtulacaktık…barış olacaktı…

Makarios'un kanlı oyunu son bulacaktı…yılların hasreti dinecekti…kurtulacaktık..  ve bu coşkulu sevinç birdenbire bir ağırlık oluverdi omuzlarımda!

Evet, kurtulacaktık, hürriyet güneşinin doğduğunu görecektik fakat ne güneşler pahasına! Makarios, Makarios, Allah senin cezanı verecek elbette ..  kazanamayacağın bir dava uğruna kaç kişinin canına kıydın, kaç yuvayı söndürdün.. ve şimdi son raund… kaç yuva daha kararacak hürriyet güneşi doğsun diye!

Fakat dalıp gitmeye vakit yoktu. Yapılması gereken işler vardı.

Onları konuştuk…kendi kendime "yüreğini kas katı tut, yumuşama, sıkı dur, herkes bu tarihi günde sana bakacaktır…gevşeme, gevşeme" diyordum ..

İçimde, Raif'i kaybedeceğimi söyleyen bir duygu, bir ses vardı sanki..ve kendi kendime "her şehit bir Raif değil mi senin için..her şehidin acısını  duydukça çökmemen gerekir, vatan sağ olsun demen gerekir ve göreve devam etmen gerekir" diyordum.

Hay rezil Makarios! İnsanca yaşamak ve yaşatmak varken işi buraya kadar getirmenin ne yararı oldu sana?

Al şimdi Allah'tan hak ettiğin cevabı!

İkametgaha gelir gelmez hazırlıklara başladım.

İlk birkaç saati büyük gizlilik içinde yürüttükten sonra evvela Osman Örek'i ve sırası ile diğer arkadaşları çağırarak müjdeyi verdim. Heyecan büyüktü.

Omuzladığımız sorumluluk çok ağırdı fakat hepimizde özgürlüğe kavuşmanın ümidinden kaynaklanan bir güç vardı.

Şimdi öncelik, BM irtibat subayı ile yardımcısını erken uyutmak ve sabah oluncaya kadar onlara bir şey hissettirmemekti … 

Arada yarın sabah yapılacak açıklamayı hazırladıktan sonra Bayrak radyosundan mütercimleri arattım…

Çalışmalar artık başlamıştı…

İrtibat subayı ile yardımcısına bol şarap ve kebap…

Saat on bire doğru yatmaya çıkacaklarını söylediler… artık karargah Kooperatifin bodrumuna taşıyabilirdik…

Bu iş de tamamlandıktan sonra ikametgahta bizimle kalmakta olan ve çok yaşlandığı için de fazla değişiklikten hoşlanmayan kayınpederim Münir beye giderek Kooperatifin  altına taşınacağımızı söyledim.

Bir anda gençleşmişti sanki. Gözlerinin içi güldü.

"Demek ..nihayet.. oh ne ala, oh ne ala, ne ala ne yapacak bakalım …hele o deli Sampson…oh ne ala, ..haydi siz buyurun gidin..ben burada kalacağım..bu iş uzun sürmez, öğleye bana biraz yemek getiriniz, o kadar…haydi Allah selamet versin" dedi.

Evvela diretmek istedim fakat söyletmedi .."Bu  da oldu ya, başka görmek istediğim bir şey kalmadı…Haydi siz gidin…bana bir şey olmaz, olursa da gözlerim açık gitmem artık..geliyorlar ya! Mühim olan o işte ..

Türk Türk'ü kurtarmağa geliyor..kaç yıl bekledik..oh ne ala, oh ne ala" dedi…

Sabaha karşı ben de Kooperatifin mahzenindeki çalışmaları izlemeğe gittim ..

Yirmi, yirmi beş yıllık dosyaların arasında herkes, omuzlayacağı yükün ağırlığı altında fakat gayet neşeli kendisine verilen işi yapmaktaydı…

Birdenbire aklıma geldi…

Baf Kapısı civarından Türk kesimine bir zorlama yapılsa yirmi otuz metre sonra gelenler karşılarında bizi bulacaklardı Ve silahımız yoktu.

Sancaktarlıktan bize birkaç silah verilmesini istedim.

Cevap geldi. Yoktu ve veremezlerdi…

İkametgahtan av tüfeklerimle, tabancamı aldırttım…

Sabah beş.

Bayrak radyosu beyanatını vermeğe başladı…

Sanki rüya alemindeydik… rüyalar gerçekleşiyordu…

Kooperatifin önüne çıktım. Uzakları  dinliyordum…

Uçak sesi? 

Yok… ve bir saat kadar büyük bir heyecan içinde uçak seslerini bekler olduk…

İrtibat subayını saat dört kırk beşte uyandırmıştım…

Derhal BM merkezine telefon ermek istedi.

Telefonu kestiğimizi söyledim..

Niye diye kızacak, protesto edecek oldu…

Sen askersin, böyle haberi vaktinden evvel düşmana duyuramazsın..hem telefonları yeni karargahımıza nakletmen gerekir dedim ve süratle öyle yaptı..

Şimdi o da yanımızda bizimle uzakları dinliyor, arada sırada "hani, neredeler?" der gibi bana bakıyordu…

Ve birden bire derinden top sesleri…

Hemen arkasından Gönyeli ovalarına yağan paraşütler… etrafa baktım…ağlayanlar çoktu…

Avusturyalı  irtibat subayı elimi iki avucunun içine alarak "sizi kutlarım.. artık kurtuldunuz" dedi, hararetle elimi sıkıyordu.

O da çok duygulanmıştı çünkü darbeden sonra başımıza gelecekler hakkında az çok bildikleri vardı.

Sıcak bir sesle söylediği  "artık kurtuldunuz" sözlerini hiç unutmayacağım, çünkü o an her Türkün düşündüğü de aydı şeydi! Kurtulmuştuk…

11 yıl'ın zulmü arkada kalmıştı… !

20 Temmuz güneşi iyice yükselmekteydi…

Radyoda milli marşlar vardı... biz karargahta, BBC ile Rum radyosunu da dinleyecek tertibat almıştık…

Rum radyosu da milli marşlar çalmaya başlamıştı. .

Küçük Asya faciasının intikamını almak şerefi Kıbrıs Rumlarına verilmişti..

Dini ve milli düşmanı denize dökeceklerdi… her vatansever silah başına çağrılıyordu…

Nikos Sampson, Makariosçudurlar diye hapsettiği dört bin kadar Rum'a silah vererek müşterek düşmana karşı cephe oluşturuyordu…

Kim bilir, Rumların başında Nikos Sampson gibi kendi ölmezliğine ve yenilmezliğine inanmış bir manyağın yerine aklı başında bir lider olmuş olsaydı belki de mesele savaşsız ve kansız halledilmiş olurdu.

Allah'ın takdiri… Bunca yılın  cinayetlerinin hesabı  veriliyordu belki de ..

Tarih kanla yazılıyor, daha doğrusu on bir yıl masun insanların kanları ile sulanmış bir toprak Mehmetçiklerin de aziz kanları ile yeniden esas sahibine intikal ediyordu ..

Her yerde, herkesin yürüyüşü bile değişmişti .. başlar dikti, gözlerde sevinç ve gurur vardı – Türk olmanın ve anavatan tarafından kurtarılmış olmanın gururu!

Anavatan tarafından kurtarılmaya layık olmanın verdiği haz ve gurur!

Sanki Yeniden Doğmuştuk O sabah… bu, Yeniden Doğuşumuzdu!

İlk indirme Birliğinin komutanı bizimle görüşmeye gelmiş, biz ise Asaf İnhan beyle birlikte Kıbrıs Kuvvetleri Alayını yeni karargahında ziyarete gittik.

Karargah Ortaköy dışında büyük bir çadır..subaylar harıl harıl çalışmakta…

Alay Komutanı Katırcıoğlu görev başında… herkes mutlu… herkes, Rum'un  delilik yaparak bu işi büyütmeyeceği noktasında birleşmekte… akıl yolu bu .. fakat Nikos Sampson? Belli değil…

Biz karargah çadırından ayrılırken herkes bizi uğurlamak için arabamıza kadar yürüdü Biz hareket eder etmez çadıra bir havan topu isabet etmiş. Allah'tan içinde kimse yoktu!

Rum radyosu milli marşlar arasında Türklerin ad

aya çıkamadıklarını, püskürtüldüklerini Yunanlıların kahramanca Elenlere yaraşır şekilde savatçıklarını, Türk uçaklarına büyük zayiat vermekte olduklarını yayıyordu.

Türk askerinin henüz görülmediği yerlerde halkın tedirgin olmasını sağlayan bu propaganda artan bir güçle devam edecekti…

Ben sabahki açıklamamda Türk askerinin adanın dört bir yanından çıkmaya başladığını duyurmuştum.

Tabiatiyle bu düşmanı şaşırtmak için söylenmişti fakat halk her yerde Türk askerini beklemekteydi.

Bunun verdiği cesaretle yapılanması gereken hareketlerde bulunanlar ve böylelikle kendi kendilerini de zor duruma sokanlar oluyordu ...

Lefkoşa'da yeşil hat boyunca karşılıklı ateş alabildiğine devam  ediyordu.

Herkes bana bir görev veriniz diye önümü kesiyordu.

Ölsek de gam yemeyiz artık diyordu herkes…

Geldiler ya?

Her Türkün içinde Rum'un , yıllarca, sınırlarından çalıp dinlettiği ve bizimle alay ettiği "Bekledim de gelmedin" şarkısının uyandırdığı öfke ve acı vardı: Gelmişlerdi işte!

Öğleden sonra Korgeneral Ersin Paşanın adaya intikal ettiği haberi verildi.

Osman Örek'le birlikte Girne Boğazına, karargaha gittik.

Yolda tehlike olabilir diyenleri dinlemedik.

Türk askeri gelmişti, Ne tehlike olabilirdi? Ortaköy ve Gönyeliden geçtik….

Her taraf ıssızdı… Sanki dünya dönmüyordu… her şey bir ölüm – kalım haberinin beklentisinden doğan bir boşluk içindeydi sanki.

Etrafta savaşın ölüm melekleri pusuya mı yatmışlardı?

Biraz ötede ne olduğu , biraz sonra ne olacağı belli değildi.. fakat biz Kurtarıcılarımızın karargahına gidiyorduk …

Bu ne güzel, ne onur verici bir duyguydu?...

Etrafta bir yanık kokusu vardı, Gönyelinin girişinde efkaliptüs ağaçlarının  bazıları havan toplarının etkisi ile parçalanmıştı..  

Alay karargahında da kimseler yoktu…

Gönyeliyi çıktıktan sonra yanık kokusunun  yanmakta olan tarlalardaki ekin saplarından geldiğini gördük..

Paraşütler hala yağmaktaydı.

Askerler ve sivil halk bunları ateşten kurtarmağa çalışıyordu…

Bizi tanıyanlar adeta bayram yapıyorlardı… "Allah bizi ve askerimizi mahcup etmez inşallah" diyordu herkes ve büyük bir coşku içinde Boğaz'a vardık…

Savaş filmlerindeki manzara! Helikopterler inip kalkıyor.

Her tarafta koşuşan askerler. Türk askeri!. Mehmetçik Kıbrıs'ta. Rüyada gibiyiz. Ersin Paşa bir harup ağacının altında, derme çatma bir masa üzerinde haritaya bakıyor. "Denktaş bey  geldi " dediler.

Hemen çalışmasını bırakıp bize döndü. Mütebessim, soğukkanlı, mütevazi kararlı bir Türk subayı. Kahve, çay teklif ediyor.

"Aman Paşam…  biz emirlerinizi almaya geldik" dedim. Öyle de yaptık.

Bir ara, paraşütlerin toplamasını izleyen genç bir subay ile konuşmaya daldım. "Altınızda alevler içinde tarlalar, etrafta karşılıklı ateş teatisi… bu cehennemin içine atlarken korkmadınız mı?" sorusunu sordum.

Genç subay beni birkaç dakika süzdükten sonra "Korkmadık… sana bir şey söyleyeceğim. İnanmayacaksın" dedi ve devam etti: "Ben boşluğa atladığımda etrafımda beyaz atlar üzerinde yalın kılıç, 1571'in askerleri vardı.. Onlarla birlikte indim bu tepelerden".

Tüylerim diken diken oldu…

Sarıldık, ağlaştık.

Allah'ım sen ne büyüksün? Ne yücesin!..

Geri dönerken, Gönyeli'nin çıkışında bizi havan topları izlemeye başladı…

Sağ yanımızdaki bir ev tam isabet aldı.

Onu geçtik, elektrik telleri önümüzü kapatmak üzereydi ki şoför Hüseyin efendi gaza vatsı ve yola düşmekte olan telleri sıyırarak geçtik.

Lefkoşa'ya vardığımızda arabanın sağ kanadında bir merminin gömüldüğünü gördük…

Meğer, Yunan alayı ile Türk alayının ölüm kalım savaşı verdikleri bir esnada aralarından bayrak sallayarak geçmişiz.

Allah'ın öldürmediği kul ölmüyor.

Rum radyosu devamlı surette "düşmanı denize döktüklerini", "küçücük Asya faciasının intikamını almak için elenlerin er meydanına koştuklarını", "20-30 Türk uçağını düşürdüklerini" yayıyor…

Kolordu  ile irtibat kuramıyoruz…

Elçilik'le Bayraktarlık arasında mekik dokuyorum…

Girne civarına çıkmış olan askerlerin havadan  Boğazdan Türk birliğine intikal eden kuvvetlerle birleşmediği anlaşılıyor…yunan alayı Gönyeli vicarındaki Kıbrıs Türk alayına saldırmış Boğaz ile Lefkoşa'nın "savaş meleği bize gülmedi" gibi acayip laflar ediyor…

Rum tankları Lefkoşa'nın Türk semtine girdi şayiaları yayılıyor. Böyle bir durum yok hakikatte…

Oğlum Raif yeşil hat üzerinde çarpışmakta. Arkadaşları Rum radyosunu dinlemekte. "Türk askeri adaya çıkmadı" teranesinden etkileniyorlar. "10 dakikalığına baban git gerçeği öğren ve gel" demişler.

Gözleri çakmak çakmak . Ne olduğunu sordu. Endişe edilecek bir durum olmadığını söyledim. "Herkes aksini düşünüyor… 5-10 Türk askeri olsun cepheyi gezemez mi?" sorusunu sorarak ayrıldı…Bu ayrılış çok zor. Bir anda ne olacağı belli değil!...

Hastane koridorları şehitlerle dolmaya başlamış. Gömemiyorlar. Kolordu'dan emir lazımmış. Hastaneye gidiyorum. Manzara dehşet verici…

Ağzımda bir sigara ve çakmak yakılıyor…Sigarayı Raif'in doğduğu gün bırakmıştım. Şimdi sigara içsem bu şehitler canlanacak mı? Sigarayı attım ve Karargaha döndüm. "Şehitlerimizi gömünüz, ben Kolordu'ya anlatırım… Orada yığılı durmaları sağlığa ve morale zararlıdır" dedim.

Öyle yapıldı… Nihayet  Kolordu ile temas kurdum ve Raif'in mesajını geçtim. Sınırlarda Türk askerinin görülmesi şart dedim ve durumu anlattım.

Sanırım alaydan 10-12 er geldi bir süre sonra …Yoğunluktan bitkin fakat yine de çam gibi erler. Görev istiyorlar. ..

Dinleniniz dedim Evvela görev dediler. . . bir jeep'in  içinde sınır boyu gezdirildiler…Mücahitlerle kucaklaşıp, selamlaştılar.

Durum derhal değişti. Sınırlarımız aşılmaz kale haline geldi.

Anadolu'dan kardeşlerimiz gelmişti. Bizimleydi.

Türkiye… Türkiye bizimleydi!

.
.
.

Rauf Denktaş

.
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org