Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

MURAT DEDEMAN Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

MURAT DEDEMAN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
14.01.2008
Okunma Sayısı : 8129
Oy Sayısı : 16
Değerlendirme : 4,56
Popülarite : 5,49
Verdiğiniz Puan :
 

 

MURAT DEDEMAN Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
Duayen bankacı Bülent Şenver ile gençler için yaptığımız televizyon programını paylaşıyorum...
.
.

 Murat Dedeman, Bülent Şenver'in Odası TV programı

.
.

 dinlemek için 

.
.


(soldan) Murat Dedeman ve Bülent Şenver

.
.

MURAT DEDEMAN Bülent Şenver'in Odası TV Programı

Deşifresi
.
.
.
Murat Dedeman (MD)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ: Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman. Hoşgeldiniz Murat Bey.

MD: Hoşbulduk Bülent Bey.

BŞ: Murat Bey sizi Türkiye'de tanımayan yok. Siz otel zincirleriniz ile tanınıyorsunuz. Hemde sportmen bir kişiliğiniz var.

Risk demeden uçak kullanmayı öğrendiniz, dağlara çıkıyorsunuz, dağlarda bazı riskler alıyorsunuz.

Her şeyden ötesi bir Türk işadamı olarak Türkiye'nin önemli risklerini aldınız ve iş adamı oalrak geçmiş dönemlere baktığımızda Türkiye'nin yaşadığı o sıkıntılı dönemlerde havlu atmadan bütün sıkıntılara göğüs gererek muhakkak birçok fedakarlıklar yaparak grubunuzu, şirketlerinizi ve oteller zincirinizi bu günlere kadar taşıdınız.

Bu içinizde hissettiğiniz azmi, şevki, heyecanı ve ben yapacağım muhakkak bu işi başaracağım tılsımını nereden aldınız. Bunu biraz anlatırmısınız bize?

MD: Çok teşekkür ediyorum.

Güzel bir giriş yaptınız.

Dediniz Türkiye'de sizi herkes tanıyor.

Otelciliğinizle, spor adamlığınızla. Bir de tanınmayan tarafımız var bizim aslında  madenciliğimiz. Madencilikte aslında en riskli iş kollarından biridir.

Çünkü yer altında ne olduğunu ne bittiğini detayıyla fazla bilemezsiniz.

Yaptığınız sondajlarla günümüz teknolojisinde var artık bunlar.

Fizik kurallarıyla yapılan araştırmalar ama geçmişimiz bizim asıl madenciliktir.

Ve o zamanlar çok daha riskli , hatta madenciye marecacı derlerdi.

Bankalar kredi bile açmazdı.

Bizim grubumuz bildiğiniz gibi rahmetli babam Mehmet Kemal Dedeman tarafından kuruldu.

Kendisi 1903 doğumluydu, 95 yaşında kaybettik 1998 'de. 1918'de babasının vefatı üzerine iş hayatına atılmak zorunda kaldı 15 yaşında ağabeyisi ile birlikte.

Bizim iş hayatındaki kökümüz oralara kadar gidiyor.

15 yaşında Kayseri Kapalıçarşısındaki işyerini devralarak ağbeyisi ile çalışmaya başlamışlar.

1927'de İzmir'e göç etmiş.

İki sene orada çalışmış.

Oradan tekrar Kayseri'ye gelmiş , askerlik görevini yapmış. 1933'de Ankara'ya taşınmış.

Ankara'da çeşitli müteahhitlik inşaat işleri, bakkaliye işleri yaparken 1947'de de madenciliğe başlamış.

Madencilikte bu sene biz 60. yılımızı kutluyoruz.

Daha sonrada 1966'da Ankara'da en şahşalı oteli olan Ankara Dedeman'ı hayata geçirdi ve turizmede böylece adım atmış oldu.

BŞ: Bu maden dediğimizde madenler çok çeşitli. Hangi madenler?

MD: Bizim o zaman ilk başladığımız maden krom madenciliği 1947'de Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesi Torutepe mevkiinde ve biz bugün hala aynı madende üretim yapıyoruz . Şöyle bir şey anlatayım;

O zamanın şartlarında madencilik biraz daha teknolojiden uzak.

Kazma kürek dediğimiz dönemler, makine ekipman, sermaye yeteri kadar yok.

Çok derinlere inilemiyor.r.

Belirli çapta yapabiliyorsunuz dolayısıyla ekipmanlar yaptıkları çalışmalarla yeryüzünden içeriye doğru ikiyüz metrelik bölümü almış.

Maden işi dünyada bir metal borsası var, krizler oluyor şu oluyor, bu oluyor herhangi bir nedenle bir kuyu kapanmış belki kriz geldi kapandı belki bir çökme oldu kapandı kapalı duruyordu.

Biz sekiz sene evvel bu maden  acaba aşağıya devam etmiyor mu acaba diye merakla araştırmaya başladık.

Çok derin sondajlar yaptık.

500 metreye varan sondajlar ve 200 metrenin altında madenin devam ettiğini bulduk.

Oradan anladık ki maden bittiği için kapanmamış herhangi bir kriz nedeniyle veyahutta başka bir nedenle  kalıyor.

BŞ: Yıllar sonra siz bunu buldunuz ve yıllar sonra yeni bir maden keşfetmiş oldunuz.

MD: İlk günlerin hatırası şimdi biz orada 400 metre derinliğinde özel sektörün ve metal madenciliğindeki Türkiyedeki en derin kuyuyu yaptık.

400 metre derinliğinde bir kuyu.

Eğer daha da aşağılara gidiyorsa 700 metreye kadar uzatılabilecek bir kuyu.

400 metre dediğiniz zaman insana pek uzun gelmiyor ama yer altına doğru , yer üstüne doğru gökdelenleri ele aldığımız zaman bu en az 130 katlı bir binaya eş değerdir. 3 metreden hesaplasanız bir katı 130 kat eder 390 metre. Biz yeraltına doğru gökdelen yapıyoruz.

BŞ: Türkiye'de hep denilir ki Türkiye maden konusunda zengin.

Sizde duymuşsunzudur Bor ile ilgili çok söylentiler var.

Zengin madenlerimiz var ama işte birileri bize bunu işlettirmiyor, birileri çıkarttırmıyor , bunlara sizde inanıyormusunuz  yoksa biz elimizden geleni yapıyor muyuz?

MD: Şimdi internet sitelerinde birçok şey yayınlanıyor borla ilgili, talyom çıktı , arada başka bir maden çıkıyor.

Bunların hepsi aslında safsata .

Türkiye gerçekten aslında maden çeşidi açısından çok zengin. Fakat büyük maden rezervleri açısından o kadar zengin değil.

Günümüzde çok ekonomik, ucuz üretim yapmak istiyorsanız maden varlığının çok geniş olması lazım.

Bunun bütün detaylarıyla araştırılıp üç boyutlu  olarak ele alınması lazım ve ondan sonra projesi yapılıp üretime  geçirilmesi lazım.

Tabii Türkiye'de bu kadar sermaye gücü olmadığı için ne yapıyoruz ?

Mostra  deriz biz ona maden dışarıya bir ipucu vermiş .

Madenin yukarıya  çıkmış bölümü.

Bunları çobanlar bulur, avcılar bulur veyahut bir şekilde bulunur .

Derin araştırmalar yapılamdan orada çalışmaya başlanır.

Üstü alınır biter, ve demin verdiğim örnek gibi birkaç yüzmetre çalışırsınız ve kapanır.

Halbuki altta ne  kadar devam ediyor. 

Yukarıdan girdiğiniz zaman detaylı bir proje yapmadığınız zaman maaliyetler çok dah afazla oluyor.

BŞ: Murat Bey ben size bütün bu güzel sözlerinizden sonra ciddi konuşuyoruz ya biraz ciddiyetin ilerisinde bir oyuna getirmek istiyorum.

O da bir kelime bir cümle oyunu. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi bir kelime bir cümle oyunumuz.

Murat Bey ben size bir kelime söyleyeceğim, söylediğim kelimenin size çağrıştırdığı ilk cümleyi o kelime ile ilgili söylemenizi isteyeceğim.

Bir kelime bir cümle oyunu oynamaya hazır mısınız?

BŞ:Kelime adalet cümle?

MD: Adalete saygılı olmak zorundayız. Adaletli bir ülke olmak zorundayız. Cümle olarak ele aldığımız zaman adalete saygı.

BŞ: Kelime hoşgörü cümle.

MD: Herkes hoşgörü sahibi olabilmeli.

BŞ: Kelime evlilik cümle.

MD: Evlilik kutsaldır, iyi bakılması beslenmesi gerekir.

BŞ: Kelime paylaşmak cümle.

MD: Paylaşmayı bilmek büyük bir irfandır.

BŞ: Kelime zenginlik cümle.

MD: Paylaşmayı bilmekle eş anlamda alıyorum. Zengin olan paylaşmayı bilmelidir.

BŞ: Kelime yalnızlık cümle.

MD: Allah kimseye yalnızlık vermesin.

BŞ: Kelime etik cümle.

MD: Allah kimseyi etikli olmaktan ayırmasın.

BŞ: Kelime otel cümle.

MD: Otel kralı olmak diyeceğim ama biraz abartılı olacak. Türkiyedeki otellerimizin  sayısını mümkün oldukça  artırmak.

BŞ: Kelime ölüm cümle.

MD: Allah gecinden versin.

BŞ: Kelime Murat Dedeman cümle

MD: Baba ve dede.

BŞ: Allah bağışlasın.

Dede deyince onlarla nasıl vakit geçirmek size göre hoş oluyor.

Neden hoşlanıyorsunuz torunlarla ne yapmak hoş?

MD: Çocukların büyük bir mesuliyeti var anneye , babaya .

Birde genç yaşta genellikle çocuk sahibi olunduğu için , biz Kayseriliyiz genç yaşta evlendim, çalışma hayatına genç yaşta atıldım. Dolayısıyla mesuliyetlerim çok fazlaydı çocuklarımla oynama, gezme dolaşma, uğraşmayla vakit bulamıyordum.

Birde mesuliyeti fazla tabii, hastalansa sen ilgileniyorsun okullarıyla sen ilgileniyorsun. Halbuki torunda öyle değil.

Canın istediği zaman çağırıyorsun getiriyor çocukların torununu seviyorsun sıkıldığın zaman bırakıyorsun.

Başka türlüde derler biliyorsunuz çocuk anapa , torun faizmiş.

BŞ: Siz şimdi faizi kazanmaya başladınız.

Çok güzel.

Ben şimdi sizi birazcıkta rahmetli babanızın anılarına döndürmek istiyorum.

Babanızla ilgili, elinize sağlık diyeyim.

Allah sizden razı olsun böyle güzel kitaplar ortaya çıkarmışsınız ki bunlar gençlerimiz tarafından okunabilir, paylaşabilirler.

Babanızın yaşadığı tecrübeleri bunların içinde bulabilirler.

Bunun bir tanesinde kendi hayat hikayesini anlatmış.

MD: Bir tanesi kendi hayat hikayesidir, birtaneside edebiyata merakı vardı ve şiirler yazardı.

Kendi tabiri ile düzmeceler derdi buna.

Her gün geldiği zaman işe veyahutta evde aklına estiği zaman mısralar yazardı.

O günün anlamını o günün bulunduğu ortamın anlamını veya aklından geçen şeyleri kağıda dökerdi.

Onlara kendisi düzmeceler derdi. Biz daha sonra bunları toparladık.

"Çınarın İzi" başlığı altında kendisine ait şiirler kitabı oluşturduk.

BŞ: Çok güzel bunu düşünmüşsünüz.

MD: Ablamla ve bütün aile ile bunu düşündük.

Kendisinin ayrıca bir video filmide vardır kendisi hayattayken çekilmiş.

BŞ: Allah rahmet eylesin. Rahmetli babanız Mehmet Kemal Dedeman'ın kitabından bir yeri kıvırdım, niye kıvırdığımı da söyleyeyim.

Şimdi sizin kendi sesiniz ile oradaki onun düzmecelerini okumanızı rica ediyorum. Burada kıvırdığım bir yer var çok hoşuma gitti. 1990 yılında yazdığı içinde sizde varsınız tabii .

"Bugün işe geldim kar yağa yağa diye başlayan" , lütfen okurmusunuz bize?

MD:    Bugün işe geldim kar yağa yağa
            Kendime telkin ettim, kızma vara yoğa
Oğlum müdürlerini toplamış bir araya
Aksakları gidermek için plan yapmaya

Konular çok, eksikler dolu, çareler gerek
Bu kadar çok bozuk işlere dayanmaz
yürek
Her şeye çare bulunur, ayrıntılara
girerek
El ele, sırt sırta verilirse inanınız
bükülmek bilek

: Ne kadar güzel söylemiş. Kelimelerin insan içine girdiği zaman o derin manaları anlıyor.

Ben şuradan bunuda anlıyorum iş adamının iş yaptığı süre boyunca sıkıntıları bitmez.

Bir dönem sermaye sıkıntısı, bir dönem nakit sıkıntısı olur , bir dönem rekabet ile ilgili sıkıntı, bir dönem ekonomi ama sıkıntı bitmiyor.

Rahmetli diyor ki; "El ele sırtsırta verilirse inanınız bükülmez bilek" orada da bir takım oyunu bir birliktelik bir beraberlik ve ileriye yönelik bir havlu atmama .

Ben konuşmamın başında size sormuştum niye havlu atmadınız .

Bu satırların gerisinde yatıyor bu.

MD: Birliktelik ve beraberliğe çok önem verirdi.

Hep şu hareketi yapardı. İki parmak yan yana durur mu? Durmaz  derdi .

Üçüncüsünü de koyarsak biraz daha iyi olur, bu dört tane yada beş tane olursa bunu kimse yıkamaz derdi.

En az ayakta durabilmesi için üç tane lazım.

Onun için teş başına olmak değil, birliktelik çok önemli.

Her zaman üstünde durduğu önemli bir konuydu.

BŞ: Yine ben burada görüyorum "Oğlum Murat ile bugün uzun uzun konuştuk. Bir çok konuları farklı görüşlerle tartıştık." Diye başlayan yine hoş satırları var. Onlarıda okuyabilirseniz.

MD:Aslında siz çok daha güzel okuyorsunuz.

Oğlum Murat ile bugün uzun uzun konuştuk
Birçok konuları farklı görüşlerle tartıştık
Biz öteden beri bu tür manzaralara alıştık
Sonunda bütün prensiplerde anlaştık.

Konular değişik,
işlemler farklı
Oğlu genç bilgili ,
babası yaşlı
Zaman, ortam düşündürücü,
İşler dokuz başlı
Uygulama her yerde ayrı,
bazı yerde savaşlı

 Günün anlamına göre, konusuna göre iki satır yazıyordu.

BŞ: Hatıra olarak mesela  oda benim dikkatimi çekti Vehbi Koç Bey'e gitmiş. Vehbi Koç Bey'e gittikten sonra dönüşünde hemen şu satırları yazmış.

MD:Cebinde muhakkak kağıt taşırdı. O kağıda her zaman not alırdı.

BŞ: Bugün gittim Koç'u dinledim.
       Beraberce yemek yedik başbaşa
       Geçmişten söz eyledik
       Şakalaştık, gülüştük

       Daldan dala konuştuk
       Birçok konularda birleştik
       Yemek sonunda ettik dua
       Ölülerimize okuduk fatiha

       Koç gezdirdi holding binasını
       Her yerde sergilemiş anısını

       Beğendim, takdir ettim kendisini
       Hayran kaldım zekasına, bilgisine
       Tavsiyelerini dinledim, yetti bana
       Hamdeyledim rabbime, Allah'ıma

       1990        

MD: Çok inançlı bir insandı.

BŞ: Son cümle hamd eyledim rabbime diyor Allaha'a şükür ediyor.

MD:Her zaman şükür ederdi ve Tanrı'sına yalvarırdı.

Kendisine hayat verdiği için , bu sağlığı gücü kendisine verdiği için. Bunu paylaşmayıda çok severdi isterdi .

Keşke herkes refaha kavuşsa, en büyük isteklerinde biri buydu.

BŞ: Allah ona gani gani rahmet eylesin.

Size şunu sormak istiyorum. İnsan hayatında zaman zaman keşke diye bir kelime kullanırız.

Bunu zaman içerisinde hepimiz kullanmışızdır.

Ben diyorum ki keşke ile ilgili öncelikle dünya ile ilgili sizden bir keşke dinleyelim.

MD: Keşke dünyayı bu kadar bozmadan daha evvel sahip çıkmayı düşünebilseydik.

Bu kadar yıpratmadan, perişan etmeden daha bilinçli olsaydık.

Daha koruyan ama kullanan ve koruyan dengesi içerisinde bir sanayi gelişseydi, ekonomi gelişseydi.

Hayat ona göre olsaydı.

Şimdi kaybetmeye başladıktan  sonra kıymedini biliyoruz.

Ormanları nasıl çoğaltırız?

Nasıl karbon gazının havadaki değerini azaltırız?

Kyoto anlaşması bile yetmiyor. 2012'de yeni bir anlaşma yapılacak ama bugün hala o anlaşmaya imza atmamış memleketler var.

Dünyayı bu hale getirmeden bu kadar bilince sahip olamazmıydık.

Keşke zamanında uyansaydık diyorum.

BŞ: Türkiye için keşke ne derdiniz?

MD: Keşke o ihtilallerimiz olmasaydı.

Her bir ihtilal maalesef memleketi geriye götürdü. Aslında hepsinin bir nedeni oldu.

Keşke o nedenlere gelmemiş olsaydık.

Yükselen bir Türkiye fazla geliştiği zaman , bir iktidar çok öne çıktığı zaman her şeye sahip olduğunu zannedip kabul edilemeyecek olaylar yapıyor.

Bu sırada ihtilal oluyor. Nerden gelmiş zafiyetten gelmiş.

Dolayısıyla ihtilal meydana geliyor.

Keşke ne fazla mahrur iktidar sahibi, nede çok zavallı olmasaydık.

İstikrarlı bir şekilde Türkiyemiz büyüseydi.

BŞ: Şimdi bir basmak daha aşağıya inelim, son keşkenizi ne diyebilir siniz?

MD: Kendimle ilgili derken bunu ikiye ayırmak lazım.

Bir sağlık, bir iş. İş ile ilgili babam hep şunu derdi;

Biz Kayserili bir aileyiz. Küçük bir İzmir macerası olmuş. Sonra 1933'e kadar Kayseri'de devam etmiş. 1933'de Ankara'ya taşınmış ve işlerini devam ettirmiş.

İstanbul'a da 1980 senesinde geldik. İşte babam hep şunu derdi;

Keşke İstanbul'a daha evvel gelebilseydik.

İstanbul bir okyanusmuş biz denizde, gölde uğraşmışız.

Hep bunu söylerdi.

Keşke İstanbul'a daha evvel gelseydim derdi.

Bu iş hayatı açısından bir keşkemiz.

Sağlık açısından derseniz aynı nasıl çevreyi yok ettikten sonra insan sağlığının kıymedine farkına varıyorsa bizlerde sağlığımızı kaybettikten sonra varıyoruz.

Ben gençken sigara içmeye başladım. 20 sene sigara içmeye devam ettim. Sonra bıraktım.

Ne zaman?

Geceleri öksürükten uyuyamaz hale geldiğim zaman.

Keşke o hale gelmeden evvel sigarayı bırakabilseydim.

BŞ: Bu gençlere çok önemli bir öğüt değil mi?

MD: Spor yapmazdım. Yemek yemeyide severdim, yerdim içerdim .

Taki kolesterolüm 400'lere varıp baypas oluncaya dek.

Ne zamzan sağlığımı kaybettim baypas oldum, tabiki baypas ile sağlığımı yeniden kazandım .

Şimdi sporumu yapıyorum, yemeğime dikkat ediyorum, sağlığımın önemini biliyorum.

Ve diyorum ki keşke sağlığımızın kıymedini zamanında öğrenseydik.

BŞ: Çok güzel kulaklarına küpe olacak gençlerimizin şeyler söylediniz.

Şimdi soru yağmuru ile ben sizi ıslatmak istiyorum müsaade ederseniz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi soru yağmuru.

Ben size bazı sorular hazırladım, kısa kısa cevaplar alarak bunları size sormak istiyorum.

Birinci sorum şöyle; "İtibarımı kaybedeceğime paramı kaybedeyim" sözcüğünün içinde yer alan itibar kelimesi sizce hangi özellikleri içeriyor.

MD: İtibar en önemli konulardan biridir.

İş hayatındaysanız, itibarınız yoksa istediğiniz kadar zengin olun ,  para pul sahibi olun, her şeyiniz olsun ama itibarınız olmadığı zaman bir noktaya kadar saygı görürsünüz.

Eğer hayatta saygı görmek istiyorsanız itibarınızı sakın kaybetmeyin.

BŞ: Çünkü itibar kaybolursa bir daha geri gelmez değil mi?

MD: Gelmeyecek en önemli şeylerden birisi.

BŞ:  Para kaybolursa yeniden kazanılabilir.

MD: Zaten herkes kaybediyor. Bugün kaybediyorsunuz, yarın kazanıyorsunuz. Türkiye öyle günlerden geçti ki.

BŞ: Sizce çok para kazanabilmenin sırrı nedir?

MD: Çok para kazanabilmenin sırrı diye bir şey yoktur.

Öyle bir sır olsaydı bunu bilenler çoktan yapardı.

Ama hayatta başarılı olabilmek için bazı şeyler lazım tabii.

Dürüst olmak lazım, çalışmak lazım, işini bilmek lazım, işini sevmek lazım, sevdiğin iş ile uğraşmak lazım.

Detaya fazla girersin küçüktür işin olur ama çok büyük bir iş ile ilgiliysen fazla detaya girmeyeceksin .

Deminde dediğimiz gibi  güvenebileceğin üç kişi, beş kişi  ertafında olacak.

Başarının sırrı bu.

Çok para kazanmak başarıdan sonra geliyor.

BŞ: Allah veriyor diyorsunuz. İnsan davranışlarından hoşunuza gitmeyen iki davranış söyleyebilir misiniz?

MD: Yalan söylenmesi ve saygısıszlık.

BŞ: Öyle davrananlara ne yapıyor sunuz? Size yalan söyleyenlere, size karşılık verenlere nasıl cevap veriyor sunuz?

MD: Aynı trazda karşılık vermiyorum kesinlikle.

Çünkü o zaman kendime saygımı kaybederim ve inancımı kayederim.

Saygısız davranalara onu kırmadan belki farkında belki değil  ama mümkün olduğu kadar kırmadan hoşgörü ile davranarak anlatmaya çalışıyorum.

Yalan söyleyenede artık inanmıyorum.

Yalan söyleyen insana yapacak bir şey yok.

Onu söylüyorum kesinlikle, yalan söylediğini belirtiyorum , ondan sonrada onunla ilgili hareket ve davranışlarımı , arkadaşlığımı farklı boyuta getiriyorum.

BŞ: Gerekirse onlardan uzaklaşıyorsunuz. Onlarla iş birliği yapmıyorsunuz.

MD: Muhakkak . Ama şu var hayatta hiçbir zaman herkesi silmemek lazım.

Ne kadar kızarsanız kızın, ne kadar kötü olursa aranız kötü olsun, bir insan.

O da Tanrı'nın yarattığı bir varlık.

Dolayısıyla ilişkiyi kopartmam.

Araya mesafe koyun, yakın olmayın ama ben seni sildim hayattan diye bir tabiri ben kabul etmiyorum.

BŞ: Sen benim için yoksun dememek lazım diyorsunuz.

Ama ilişkinizi kısıtlayabilirsiniz, sınırlayabilirsiniz.

Yaşadığınız olaylardan hiç unutamadım diye bir olay hatırlayabiliyor musunuz?

MD: Böyle suallerre insan hiçbir zaman cevap veremez biliyor sunuz?

Şunu söyleyeyim ben; Ben Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji mezunuyum.

Bizim zamanımızda okula girereken  sınav yapılırdı.

O zaman anaokuluda yoktu.

Kabiliyet testi gibi imtihanlar yapılırdı.

Bende Ankara kolejine gireceğim zaman o imtihana tabii tutmuşlardı.

Ben babamın yanında küçük yaştan itibaren iş yerlerini gezmeye alıştığım için ben demin bahsettiğim 1947'de açılmış olan  madenin başında oradaki şantiyedeyken imtihanı kazandığım, 11. olarak Ankara Kolejine girmişim ilkokul bir'e.

Onun müjdesi oradayken geldi.

Şu açıdan da söylüyorum bunu aslında tabii kendi işinde ilerde çalışacak olan gençler aile işleri varsa küçük yaştan itibaren aile işlerinin içinde olmaları, gitmeleri, görmeleri, gezmeleri , öğrenmeleri çok önemli bir şey.

Ben daha ilkokula başlamadan gördüğünüz gibi madendeymişim.

Hep bunu hatırlarım.

BŞ: Aşkın tanımını yapın , bir cümle ile  deseler size göre aşk nedir?

MD: Aşk insana en büyük keyifi mutluluğu veren ve hiçbir zaman ayrı duramayacağınız bir olgudur. İnsana da aşık olabilir, tabiatada aşık olabilir , Tanrı'ya da aşık olabilir. En güzel aşk insanın insana duyduğu aşktır.

BŞ: Mutluluğun tanımı nedir?

MD: Mutluluğun tanımı , zor bir sual.

BŞ: O bir hismidir, mutluluk.

MD: Mutluluk bir çoşkudur, huzurdur, sevgidir. Bunu her şeye karşıda duyabilir siniz? En büyük mutluluğuda aşk verir.

BŞ: En son ne zaman ağlamıştınız?

MD: Ben çok ağlayan bir insanım.

Yengeç burcuyum maalesef.

Bir Türk filmi seyrettiğim zaman, bir kitap okuduğum zaman, duygusal bir konu ile karşılaştığım zaman, bir okul açılışı, sosyal faaliyet bütün bunlarda ağlayabilirim.

BŞ: En son hatırlayabiliyor musunuz? Bir fim mi seyrediyordunuz? Bir kitap mı okuyordunuz?

MD: Evvelsi akşam ağladım.

BŞ: Kitap okurken mi?

MD: Kitap okuken.

BŞ: Kitap'ın ismini öğrenebilirmiyiz? Sizde kalsın söyleyemyelin. Peki. Ben sizi ıslattım yağmur damlalarımla .

Kısa bir aradan sonra tekrar devam edelim.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Kısa bir aradan sonra hoş sohbetimiz devam edecek.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Bu sorulardan sonra size şunu soracağım; muhakkak babanız ile ilgili bir çok anılarınız, birçok yaşadığınız hoş anılarınız vardır ama bizimle gençlere yönelik paylaşacağınız bir baba oğul ve o yaşantıdan kazandıklarınız ile ilgili onlarada örnek olabilecek bir şeyler hatırlayabiliyor musunuz?

MD: Biz Kayserili bir aileyiz.

Anadolu örf ve adet gerekleriyle büyüklere saygı , küçüklere sevgi bizim için çok  önemlidir.

Babamızın yanında izin vermeden, otur demeden oturamazdık bile.

Yanında kahve içmek hiçbir zaman yapmadığım şey.

Sigara içmek mümkün değil. Sigarayı kaçarak içerdik.

Saygı çok önemliydi bizim ailede. Birde hizmette çok önemliydi.

Babamda çok sigara içerdi belki oda kötü örnekti bana.

Beş paket sigara içerdi o.

Bir gün eve geldi , sigarası bitmiş.

Sigara getir bana dedi. Bende koşup ona acele sigara getireceğim, sigara ile kibrit istedi. Kibriti buldum önce çok yakın ortadaki sehpanın öbür tarafında oturuyor, kibriti attım koşup sigarayıda alıp geleceğim. Zaman kaybetmemek benim aklımda bir an evvel hizmet etmek, onun tabiri ile yekinmek var.

Ama tabii onun algılayışı öyle değil. Sigarayıda buldum getirdim ve suradıma bir tokat yedim.

O atışı büyük bir saygısızlık olarak gördü. Nasıl oraya atarsın?

Benim çocuk olarak aklımdan geçen bambaşka şey.

Onun algıladığı bambaşka. Babamdan tek yediğim tokat budur.

Sonra kendisine anlattım.

Oda çok üzüldü tabii. Saygı öyle bir şey ki gerçekten kaybedilmemesi gereken bir olay. Üstünde hassasiyetle durulması gereken bir olay.

Üstünde hassasiyetle durulması gereken bir olay. Bende davranışları aklıma esiği gibi yapmamyı öğrendim.

BŞ: O uyarı ondan sonraki davranışlarınızda  düşünceye zorladı .

Bu hareket acaba karşı tarafın gözünde nasıl anlaşılır  diye.

Hazır gelmişken gençlerimize  üç yap, üç yapma  diye tavsiyede bulunmanızı istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi üç yap , üç yapma. Gençler için gençler bu üç şeyi hayatta muhakkak yapın .

MD: Birincisi eğitime çok önem vermeleri lazım.

Okula gittikleri zaman gerçekten öğrenmek, içlerine sindirmek için okula gitmek lazım.

Eğitimini çok iyi alması lazım. Bilgi ile dolu olursanız hayatta yapmanız gereken en büyük  adımlardan birini atmış olursunuz. 

Her zaman düsürt ol.

Hiçbir zaman dürüstlükten ayrılma. Çalışkan ol.

BŞ: Şimdi yapmalara geçelim.

MD: Yalan söylemeyin, saygısızlık yapmayın, sigara içmeyin.

Sağlık çünkü çok önemli.

Günümüz şartlarında sigara içmek eskisi kadar kolay olmayacak ama yinede onun bilincine varılması gerekiyor.

BŞ: Sigara dışında bazı içilecek şeyler oluyor  onları da yapmamaları lazım.

MD: Maalesef bunları okuyoruz, görüyoruz .

Ortaokul kapılarına kadar indiği söyleniyor ki, çok kötü bir şey. İnsallah bunlarla ilgili tedbirleri hükümetimiz en kısa zamanda alırlar.

Gençlerin böyle zehirlenmesinden kurtulmuş oluruz.

BŞ:  Murat Bey ben sizin için etik vaka hazırladım.

Bu etik vakayı size müsaade ederseniz okuyup siz olsaydınız siz ne yapardınız diye sormak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi siz olsaydınız siz ne yapardınız?

Bu hayali bir vakadır. Erman Bey büyük bir bankanın genel müdürüdür.

Erman Bey'in üniversiteden sınıf arkadaşı Emre Bey bir gün Erman Bey'i bankaya ziyarete gelir.

İki arkadaş sohbet ederler, tam sohbet bitmeye yakın şöyle bir cümle: "Ermancığım ben bir şirket kurdum.

Gayrimenkul geliştirme işleri yaparak para kazanmak istiyorum.

Ucuz ancak istikbali parlak olan gayrimenkulleri alıp , sonra değerleini artırıp bunları satıp çok para kazanabiliriz.

Kazanabiliriz diyorum zira şimdi sana bir ortaklık teklifinde bulunacağım. Gel bu işi seninle birlikte yapalım.

Sen ömür boyu banka genel müdürü olacak değilsin ya.

Bir gün görevinden ayrılacaksın.

Şimdiden geleceğini düşün.

Müsaade et işini ben şimdiden işini kurayım.

Sizin bankanın borçalarını ödeyememiş şirketlerden aldığı birçok değerli gayrimenkul oluyordur.

Sen bunları bana bildirirsin, bizim şirketimizde bedelini ödeyip bunları bankadan satın alıp sonrada daha yüksek fiyatlarla satıp güzel güzel paralar kazanırız.

Ne dersin Ermancığım? Bana ortak olursun değil mi?" Diye sorar.

Arkadaşı ayrıldıktan sonra banka genel müdürü Erman Bey düşünmeye başlar.

Üniversite arkadaşımla böyle bir ortaklık yapıp bu teklifi kabul etsem mi? Etmesem mi? Diye.

Sayın Murat Dedeman bu banka müdürünün yerinde siz oslaydınız bu durumda siz ne yapardınız?

MD: Lise arkadaşının konuşması orada bittimi?

Ben şeyide beklemiştim; sen ortak  olursun onan sonrada banka bize kredi açar, ondan sonrada arsalarıda ucuz alırız.  

Etik ile hiç alakası olmayan bir konu maalesef.

Elbetteki genel müdür çalışıyorsa böyle bir konu ile ilgili kendi çalıştığı yerin gayrimenkullerinin bu tarafa satılması gibi bir ortaklık yapamaz.

Kaldı ki bir banka genel müdürü bir özel şirkete ortak olabilir  ama bankasıyla o şirketin hiçbir şekilde iş yapmıyor olması lazım.

Bu katiyen olmaması gerekir.

Bankasıyla diğer şirketin arasında bir ilişki olmaması gerekir.

Dolayısıyla olsam mı? Olmasam mı diye düşünmüş.

Bunu bile hata olarak görüyorum.

BŞ: Bu konular çok önemli konular değil mi? İnsanlar belirli bir göreve oturduktan sonra, o görevin getirdiği sorumlulukları düşündüğü zaman, çıkar çatışmasına dönüştürmemek için, yani kendi şirketleriyle ilgili bir menfaat var,

Bu menfaati kendilerine veya kendi yakınlarına bir şekilde aktarabilmek maksatlı davranışa girmemeliler.

Ve de giriyormuş gibi dahi bir görüntü vermemeliler.

Girmeden bazı insanlar yanlış görüntü veriyor.

Başkaları dedikodularını yapmaya başlıyor, acaba böyle mi oldu?

Acaba öylemi oldu?

Bu tür düşünceye dahi mahal vermemeleri gerekiyor.

MD: Kesinlikle.Ticaret hayatında etik davranış hayatımızda en önemli konulardan biri.

Ne kadar büyürseniz büyğün, ne kadar gelişirseniz gelişin eğer bir noktadan sonra sizin dürüstlüğünüzden şüphe edilmeye başlanmışsa olay maalesef yavaş yavaş tersine dönmeye başlıyor.

Birde dediğiniz gibi çok yanlış bir olay.

Hiçbir şekilde menfaat çatışmasına girilmemesi lazım. İyi yazmışsınız ama kötü bir hikaye.

BŞ: Onun için etik ki geçlerin kulaklarına küpe olsun.

Onlarda günün birinde sorumluluk alacak yerlere gelecekler.

O sorumluluk aldığı görevler içerisinde benzer şeyler yapmasınlar.

Belki bir genel müdür olmayacaklardır ama  diyelimki bir otele genel müdür oldular, yan tarafta bir pansiyon sahibi olsa, yada hanımına bir pansiyon açarsa otelden derseki oraya gönderirmisiniz?

MD: Veyahut haımının havlu fabrikası vardır, oradan havlu alıyordur.

Bunlar hepsi çok önemli, dikkat edilmesi şeyler.

BŞ: Tedarikçilere efendim havluları değiştirelim mi dediğinde daha vakti var diyemiyor bir türlü çünkü hanım orada havlu satmayı  bekliyor.

Değiştirin diyebilir.

MD: Kesinlikle. Biz akraba olanları bile aynı  iş yerinde çalıştırmayız.

Bazen gençlerimiz arkadaşlık yapıyorlar, nişanlanıyorlar, evleniyorlar.

Diyoruz ki; ikinizden birisinin ayrılması gerekiyor.

İkiniz aynı iş yerinde çalışamazsınız.

BŞ: Ben size bir göster bin işit oyunu oynatmak istiyorum şimdi. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi bir göster bin işit.

Burada bir kutumuz var, bu kutunun içine ben bir şey koydum getirdim.

Birlikte kutuyu açalım, içinden ne çıkıyorsa onunla ilgili gençlerin  unutamayacağı bazı cümleler söyleyelim.

İçinden en çıktı?

MD: Bir somon ekmek.

BŞ: Bu bir somon ekmeğe bakıp gençlerimize bununla ilgili bazı mesajlar verelim istiyorum.

MD: Ekmek hayatta yaşamı devam ettirebilmek için gerekli en önemli şeylerden biri. Hava, su ve gıda bu üçü olmadan yaşam olmaz.

Ekmek dolayısıyla değer vermemiz, kıymedini bilmemiz gereken bir şey.

Aslında insanın bütün uğraşısı taş devrinden beri şu bir somon ekmek içindi.

Buna kavuştuktan sonra insan olmanın gereği olarak yanına katık geliyor, günümüze geldiği zamanda çok fazla şeyler geliyor.

İnsanın hayatta varoluşu ve ilk savaşını verişi bir somon ekmek içindir.

Onun için onun değerini çok iyi bilmemiz korumamız gerekiyor. Savaşı görmemiş olanlar, bende görmedimama  yoklukların yaşanmış olduğu o dünya şavaşlarını yaşamış olanlardan duyduklarımız, babalarımızın dedelerimizn bize anlattığı biz bir tane pirinci bile tabakta bırakmazdık.

Tuz o kadar kıymetliydiki tuz eğer sofraya dökülürse , "Bütün bu sofraya dökülen tuzları öbür dünyada kirbiklerinizle temizleyeceksiniz" derlerdi bize. Çünkü o zaman tuz dışarıdan geliyordu. Türkiye'de hiçbir şey yoktu. Nimet.

BŞ: Bu nimetlerden birtanesi. İnsanoğluna Tanrı'nın verdiği bazı nimetler var.

Değerini ve kıymedini bilmemiz gerekiyor. Çok teşekkür ederim bununla ilgili güzel şeyler söylediniz.

Ağzınıza sağlık. Bu kutunun yanında duran bir torba var. O torbayı elime almak istiyorum .

Bülent Şenver'in odasında, Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz. Şimdi torba oyunu. 

Torba oyunu diyorum çünkü bu torbanın içine bazı harfler koydum.

Bu harflerden birtane şansınıza çekmenizi istiyorum. Bakalım hangi harfi çekeceksiniz. Hangi harf çıktı?

MD:"O"

BŞ: Baş harfi O ile başlayan bize bir iyi davranış, bir doğru davranış söyleyebilir misiniz?

MD: Okumak

BŞ: Neresi doğru okumanın?

MD: Eğitim her şeyden önemli.

Dolayısıyla okumak, okula gitmek, öğrenmek, hayatta başarıya gitmenin birinci şartı eğitimli insan olmak.

Eğitimsiz bir insan olursanız ne hayatta başarıya ulaşabilirsiniz, ne sosyal yaşamda başarıya ulaşabilirsiniz, ne aile yaşamında.

Onun için okumak, okula gitmek, öğrenmek önemli.

BŞ: Gençler okumak için interneti değil mi çok sık okumak için kullanmaya başladılar. Türkiye'de kitap çok satılmıyor deniliyor , gazete  çok satılmıyor deniliyor, okuma alışkanlığı yok deniliyor .

Yurt dışında insanlar metroya binen her kişi elinde kitap okuyor diyor.

Bizim insanlarımıza gidip gelirken çok az sayıda insan kitap okuyor.

Niye bizde okumak bu kadar gelişemiyor?

Bu bir gelir düzeyiyle ilgili bir şey mi?  Kitapların pahalı olmasıyla ilgil bir şey mi?

MD: Alışkanlıklar tabii. Türkiye nereden nereye geldi ona bakmak lazım.

Büyük  Atatürk harf devrimini yapmamış olsaydı bizim bugün okur, yazar sayımız çok daha aşağılarda olacaktı.

Arapça harflerden latin harflere geçtiğimiz zaman sıfırdan başlamış oldu herşey.

Geçmiştede okumuş insan düzeyi o kadar azdı ki ,dolayısıyla bu ailden gelen geleneksel bir olay değil.

Bir Fransız, bir Rus, bir İngiliz dediğimiz zaman bunlar kendi alfabeleriyle çok uzun zamandır okuyan yazan gören insanlar.

Dolayısıyla bir alışkanlık. Türkiyede de şu anda eskiye baktığımız zaman basılan roman sayısı gittikçe artıyor.

Tirajlar artıyor. Birçok alışkanlk görerek oluyor. Okuyan insan çoğaldıkça onu görende okumaya hevesleniyor.

Kitap okumak gerçekten güzel bir alışkanlık ama dediğiniz gibi bilgisayarlarda bu alışkanlığı engelleyici bir faktör olarak ortaya çıktı mı?

BŞ: Yeni kitap türleri çıkacak diyorlar değil mi?

Bilgisayardan kitap okumak  gibi bir şey.

Bilgisayarda kitaba benzeyecekmiş, sayfa çevirir gibi onun içinde okuyacakmışız.

Kalemi ile altını çizebilecekmişiz satırların. Dijital kitap.

MD: Tabiki faydalı bir şey. Belirli yaşa geldiğimiz için ister istemez teknoloji bie zor geliyor. Elime kitap alıp okumayı her zaman tercih ederim.

BŞ: Şimdi birde kötü davranış için bir harf çekelim. Harfimiz "H"  Kötü bir davranış yada yanlış bir davranış

MD: Hırsızlık

BŞ: Hırsızlık yapmak bir başkasının bir şeyine i haketmeden  sahip olmak.Bu bazen para olur, bazen bir kitabın telif hakkı olur.

MD: Bir mal olması, bir emtia olması gerekmeyebilir.

BŞ: Haksız yere birine ait olan bir şeye sahip olmak. Karşılığını vermeden sahip olmak.
Haksız rekabette geldi benim aklıma. Türkiye'de yapılıyor mu haksız rekabet? 

Otel zincirlerinde, büyük zincirler bunları yapıyorlar mı?

MD: Haksız rekabetin tarifine girmek lazım.

Turizmde haksız rekabet var mı?

Haksız rekabet derseniz şöyle bir şey söyleyeyim ben size bu devletimizinde üzerinde durduğu bir konu:

Mesela bir otel işletiyorsunuz ,

üçyüztane personeliniz var, hepsini sigortalı yapmışsınız, ücretleri ne ise hepsini gösteriyorsunuz , mal alıyorsunuz hepsini faturalıyorsunuz kdv sini ödüyorsunuz.

Birde bir otel var bunları yapmıyor.

İşte bu haksız rekabet.

Memleketin geriye gidişlerinin en büyük nedenlerinden biride bu.

BŞ: Kayıtdışı çalışanlar haksız rekabet yaratıyor.

MD: Bu  Türkiye'de maalesef bu oran  %50'lerin üzerinde. Kayıtdışı çalışmak %50'lerin üzerinde.  

BŞ. 100 liralık bir geliri olan 50 Lirasını kayıt dışından mı yapıyor?

MD: Hayır.

BŞ: 100 liralık fatura kesilmesi gerekirken 50 Liralık kesiliyor.

MD: Vergi ödemeyen daha çok. Avrupa'da %26. Orada bile çok. 26'ı duyduğum zaman şaşırdım ama Avrupa'da şu an çok genişledi. Daha batılı ülkeleri sayarsak daha az olabilir .

En büyük şeyi haksız rekabetin, kayıtdışılığın ekonomiye getirdiği zafiyet , devletin güçlenememesi.

Dolayısıyla ne yapıyor devlet ? Kimi yakalamışsa ondan fazla alıyor.

ÖTV'yi artırıyor, dolaylı vergileri artırıyor, benzinin fiyatı artıyor, elektiriğin fiyatını artıyor.

Çünkü paraları oralardan  alabiliyor. Kişilerin kurum vergilerini, gelir vergilerini yeteri kadar tahsil edemiyor.

BŞ: Size son oyun olarak bir kutumuz var.

Çubuk oyunu oynatacağım hazırsanız.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman ile birlikteyiz.

Şimdi kulağınıza küpe olsun çubuk oyunumuz.

Bunun içinde çubuklar var. Bu çubuklardan bir tanesini çekmenizi istiyorum.

Bakalım şansınıza hangi çubuk ve üzerinde bir güzel söz olmalı.

BŞ: "Ayakkabının biri ayağa dar gelirse , ikiside işe yaramaz." Ne demek istemiş bu söz?

MD: Dengeyi bence burada ön plana alıyor.

Gerçekten dediği gibi ayakkabının biri dar öbürü istediği kadar olsun dar ayakkabıyı giyemeceğiniz için hiçbir işe yaramaz.

Ya tek ayağınıza giyeceksiniz topallaya topallaya yürüyeceksiniz , ya da çıplak kalacaksınız.

Onun için yaptığınız işin , sahip olduğunuz işin dengeli olması lazım anlamını çıkartıyorum ben bundan.

Yaptığınız konularda denge olmazsa bir taraftan çocuğunuzu sevip iki dakika sonra tokat atarsanız ne bu sevmenizin bir anlamı kalır, ne tokatın anlamı kalır.

Bir taraftan derseniz iyi ol, temiz ol, sağlıklı ol.

Siz bunu yapmayıpta dişinizi yeteri kadar fırçalamazsanız  çocuğunuza örnek olmazsınız.

Ya da sigara, ağzınızda sigara oğlum içme diyorsunuz  bu aynı şey.

BŞ: Ayakkabı ikisi bir arada fonksiyon görüyor.

Belirli bir görev ifa etmek, belirli bir fonsiyon yapmak maksatlı olan şeylerin içinde herhangi birisi , çark diyelim doğru değilse bütününün doğru olmaması gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Diyelim ki şirkette iki ortağız , şirkette bir ortağın bir tanesi küçük ayakkabıysa veya yanlış ayakkabıysa.

MD: Demin gösterdiğimiz saç ayaklarının bir tanesi kırıksa o tarafa doğru eğilir.

Ona benzer yine bir söz vardır; "Bir zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır" derler.

Bir halka çok ince zayıf olmuşsa diğerleri istediği kadar kalın olsun çektiğiniz zaman o ince yerden kopar. Onun için denge hayatta önemli.

BŞ: Ben üretimi üstlenmişim , sizde satışı üstlenmişsiniz  satış düzgün değilse ben istediğim kadar üretimi düzgün yapayım olmuyor.

Veya tam tersi siz satışı çok iyi yapın ama üretim düzgün yapılmıyorsa yine olmuyor.

Dediğiniz gibi o dengeyi neyse o müşterek kurulması gereken ahenk diyelim o ahenk'in oluşması gerekiyor.

MD: Hayatta en değerli şeylerden biride ahenk  dediğiniz gibi.

Toplumun bir kesimi çok mutlu, bir kesimi mutsuz , eğitimsiz, hiçbir maddi imkanı yok.

Bu toplum nereye kadar böyle gidebilir?

BŞ: Toplum içindeki dengeyi ve ahenk'i sağlamamız lazım.

Gelir dağılımı bozukluğunu çözmemiz lazım diyorsunuz.

Ben çok teşekkür ediyorum size, ağzınıza sağlık.

Gençlerle tecrübelerinizi, zenginliklerinizi paylaştınız. Sağolun,

MD: Bende teşekkür ediyorum. Gerçekten zevkliydi.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Murat Dedeman 'dı.

Bizlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaştı.

Unutmayalım gençler bizim herşeyimiz en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın. Hoşçakalın.

.
.

.

(soldan) Murat Dedeman ve Bülent Şenver
.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org