|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Soğukoluk Yalnız Haber Değil Bir Olaydı
28.12.2010 |
|
Okunma Sayısı : |
36866 |
|
|
Oy Sayısı : |
5 |
|
|
Değerlendirme : |
4,2 |
|
|
Popülarite : |
2,94 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Soğukoluk Yalnız Haber Değil Bir Olaydı Uğur Dündar
Soğukoluk Yalnız Haber Değil Bir Olaydı İşte Hayatım-Nedim Şener
Bugün 25-30 yaşlarındaki genç insanlara "Soğukoluk olayı nedir?" diye sorsanız hemen "Şu küçük yaştaki kız çocuklarının zorla birer köle gibi fuhuşa sürüklendiği ve baskınlar sırasında dehlizlerde saklandığı korkunç yer" diye karşılık verirler.
Oysa bu cevabı verenler, Soğukoluk gerçeğinin Türkiye gündemine bomba gibi düştüğü 1981 yılında henüz doğmamıştı ya da bir iki yaşındaydı.
Soğukoluk yalnz bir haber değil, Türk habercilik tarihine geçen bir olaydı.
Türkiye tek kanallı televizyonda bu haberi şzledikten sonra , fuhuş yuvalarındaki duvarlara omuz atarak gizli dehlizleri, tünelleri ortaya çıkaran ve güvenlik güçlerinden kaçırılarak oralara balık istifi gibi yığılan kadınları özgürlüğüne kavuşturan televizyoncu Uğur Dündar'ı unutmayacaktır.
Gazetelerde yaymlanmış olsa kağıt arşivinin içinde çürüyüp gidecek bu olay, Türkiye'de televizyon haberciliğinin gücünün de en iyi örneğidir. Neden devrimcidir, çünkü ilktir ve çok şeyi değiştirmiştir. Gelin şimdi Soğukoluk haberini nasıl patlattığını Uğur Dündar 'dan dinleyelim:
Soğukoluk haberi, sıradan bir fuhuşla mücadele haberi değildi. Elbette dünyanın en eski mesleği olarak kabul edilen fuhuş , gazete ve televizyon haberleriyle önlenemez. Ama bizim ortaya çıkardığımız Soğukoluk batakhanelerinde, bambaşka bir gerçek vardı. Kameralarımızı oraya çevirinceye kadar, birçok örgütlü insanlık suçu işlenmişti. Soğukoluk baronları, altlarına son model Amerikan arabalarını verdikleri şık giyimli, bol para harcayan yakışıklı "jokey"leri İstanbul varoşlarında dolaştırıyor, bunların varoş kızlarıyla gönül bağı kurmalarından sonra, meşrubatlarına uyku ilacı koydurrarak, İskenderun'daki Solukoluğa kaçırtıyorlardı.
Aslında zümrüt yeşili bir tepede , çam ormanları arasındaki Soğukoluk, vaktiyle mis kokulu havası , buz gibi sularıyla ünlü bir sayfiye yöresiymiş. Ancak zamanla bu cennet yöre, fuhuş baronlarının istilasına uğramış ve güzelim sayfiye özelliği yitip gitmiş… fuhuş yaptırılan yaklaşık 40 batakhanenin neredeyse tümünde bir baskın sırasında küçük yaştaki kızların saklandığı gizli bölmeler, dehlizler ve mağaralar inşa edilmiş .. İstihbaratımıza göre bir defa oraya düşenin kurtulması imkansızmış.
Baronlar, küçük kızların yaşlarını büyük gösterebilmek için Nüfus İdaresi'ni, Emniyet 'i, Jandarna'yı parayla bağlamışlardı. Diyelim ki "jokey" ler bir kız getirdiler. Hemen söz konusu kurumlardaki adamları devreye giriyor, resmi işlemler hızla yapılarak kurbanın yaşı büyütülüyordu Bununla da yetinilmiyor, sanki yıllardır şarkıcı – konsomatris olarak çalışıyormuş gibi , sahte belgeler de düzenleniyordu. …Araştırmamız sonucunda gördük ki, Soğukoluk'tan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne kadar uzayan bir menfafat ağı kurulmuş.. Müdavim müşteriler arasında Ortadoğu'nun petrol zenginleri başı çekiyor. Çünkü parayı bastırıp küçücük, körpecik kızlarla birlikte oluyorlar!...Ağırlananlar arasında siyaset kodomanları, üst düzey bürokratlar da var. İddia ediyorum , bugün oarada kazı yapılsın , toplu mezarlar çıkacaktır!...
Jandarma operasyona gidiyor, ama boşuna!...İskenderun'da şalterler ayarlanmış, iki defa indirip kaldırıyorlar, böylece Soğukoluk'a "Toparlanın, geliyorlar!" mesajı veriliyor…Sinyal alınınca kızlar sözünü ettiğim o gizli yerlere saklanıyor. Jandarma geldiğinde yaka kartları hazır, her şey yasal göründüğünden onlar da eğlenip dönüyorlar…
Ben, kameraman arkadaşım Tuncay Ural ve sesçi Yalçın Pala'yla İskenderun'a gittiğimde, sıkıyönetim sürüyordu. Bazı yerel basın organları niçin oraya geldiğimizi anlamakta gecikmedi. Hemen aba altından sopa gösterip "Uğur Dündar'ın niyetini bilmiyoruz ama, eğer kötü bir niyetle geldiyse , bilsin ki , burası İskenderun!...Burada adama şöyle yaparlar, böyle yaparlar!..."şeklinde haberler çıkmaya başladı. Güya bizi korkutup kaçıracaklar! Tam da adamına rastladılar!..
Sıkıyönetim komutanına dedik ki: "Bizim istihbaratımıza göre, Soğukoluk batakhanelerinde halen yaşadığı işler tüm hızıyla devam ediyor. Küçük yaştaki kızlar buraya kaçırılıp işkenceyle fuhuşa zorlanıyor!..."
Sıkıyönetim komutanı, "Nasıl olur, biz orada çok sıkı önlemler aldık!" dedi. Sonra aramızda şöyle bir diyalog gelişti:
"Komutanım, burada Nüfus İdaresi onlara çalışıyor. Emniyet'te, Jandarma'da adamları var!" "Yok daha neler!" "Evet, daha neler, neler var!" "Peki , anlatın bakalım!" "Bakın herkesi itham etmek insafsızlık olur, ama Jandarma'dan bazı kişileri parayla bağlamışlar. Polis derseniz, polisin de bir bölümü öyle! Mesela bir polis şefi tayin ediliyor diyelim, hemen dayalı döşeli bir ev hazırlanıyor! Keza nüfus müdürünün evi içinde paralar akıtılıyor. Çünkü mithiş kazançlar var!..
"O halde ben size güvenilir bir ekip vereyim, gidip bir bakın!" "Aman şalterler inip kalkmasın!"
Sıkıyönetim komutanı dürüst, güvenilir bir asker olan Tuğgeneral Kenan Güven'di. Daha sonra Kırklareli'ne vali oldu. Neyse bize bir Jandarma timi verildi . Gittiğinizde bir baktık , kızların hepsinde yaka kartları var, yaşları tutuyor, her şey yasal görünüyor. "Demek ki bize verilen bilgiler balonmış!" diye düşünürken , kadınlardan biri ceketimden tutarak beni kenara çekti ve bir odaya götürdü.
"Falanca binanın salonunda tam kapının sağındaki köşede, diğerlerinden farklı renkte bir karo göreceksin. Onun iki köşesine sıkı sıkıya bastığında, karo yavaşça döner…Altındaki boşluğa eğilip bakarsan, bir mağara olduğunu ve orada onlarca kızın saklandığını göreceksin!... Falanca otelde de, kasanın arkasında bir duvar var. Duvara omzunla yüklen , arkaya doğru döner ve karşısına bir oda çıkar. Orası da ağzına kadar dolu…Haydi bakalım, yiğitliğini göster ve o kızları kurtar da görelim!"
Kadını gönderip askerlerin yanına gittim. "Burada gizli mağaralar, dehlizler ve odalar varmış, hepsi şu anda küçük kızlarla doluymuş!" dedim. Benim gerçeği öğrenmemden rahatsız olan Jandarma komutanı "Böyle bir şey olamaz" dedi.
Ben ısrar edince, hep birlikte tarif edilen yere gittik. Kadının söylediği köşede hakikaten rengi değişik bir karo vardı. Onun anlattığı gibi karoya basıp zıplamaya başladım, karo da dönmeye başladı. Şaşırmıştım . Yer döndükçe aşağıdan gelen sesleri duyuyorduk. Eğilip baktım , yığınla kadın ve yaşı küçük kız!...Bu sarsıcı gerçeği görüntüledikten sonra, hemen diğer yere geçtik. Kasanın arkasındaki duvara omzumla yüklenmeye başladım. O da ne? Duvar da dönmüyor mu? Aman Allahım, duvarın açıldığı odada onlarca kız, üst üste…
Her şey çorap söküğü gibi geldi, itiraflar birbirini izledi. Özgürlüğüne kavuşan kadınlar, çektikleri işkenceleri, tanık oldukları insanlık suçlarını birer birer anlatıılar…
Soğukoluk gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardığımızı gören baronlar kaçışmaya başladı. Komutan Kenan Güven'e teşekkür edip jandarma timlerinin korumasında ilçeden ayrıldık, Adana'da uçağa bininceye kadar yoğun güvenlik önlemleriyle korunduk.
Haberimiz TRT'de iki defa yayınlandı. Soğukoluk gerçeği ve orada yıllarca işlenen insanlık suçları, Türkiye'nin hafızasına mıh gibi yerleşti. Orada dalgalanan kanunsuzluk bayrağı bir daha hiç çekilmemek üzere indirildi. Fuhuş yuvası olarak kullanılan batakhaneler, sosyal amaçlı tesisler haline getirilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi. Bakanlık da bunları öğretmenler için tatil ve dinlenme tesislerine dönüştürdü. Halen bu amaçla kullanılıyorlar.
Cem Ersever'in Bildiği, Uğur Dündar'ın Yaptığı
Soğukoluk olayı birçok yönden ilginçtir. Bu haberden sonra Uğur Dündar'a çok sayıda bilgi gelir. Meğer, Soğukoluk yıllardır biliniyor, ama herkes rezilliği seyrediyormuş. Buna devlet görevlileri de dahildir.
Bunlardan biri de pek çok insanın yakından tanıdığı bir isimdir: Cem Ersever.
"Ne ilgisi var?" dediğimizi duyar gibiyim. Ama önce Cem Ersever'in kim olduğunu hatırlayalım.
Varlığı resmi kurumlarca onaylanmamış Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele yani JİTEM adlı birimin kilit isimlerinden biri olan Cem Ersever, binbaşı rütbesiyle ordudan emekli oldu.
Güneydoğu Anadolu'da istihbarat çalışmalarının tümünde yer alan, silahlı çatışmalara bizzat katılan, tüm faaliyetleri yöneten, PKK'ya yardım ve yataklık eden kişi ve gruplarla irtibat kuran Cem Ersever, bunları tam yetkiyle ve bizzat yürütmüştü. Ersever'in Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'yla ilişkisi olduğu ve Velioğlu'ndan çok iyi istihbarat aldığı iddia edilmişti.
Ersever, Orgeneral Eşref Bitlis'in şüpheli ölümünden sonra mart 1993'te bu olayı protesto etmek için askerlikten istifa etti ve "Güneydoğu Anadolu'daki olayların gerçekleri Türk milletinden gizleniyor" dedikten birkaç ay sonra 4 kasım 1993'te elleri arkadan bağlanmış , ağzı bantlanmış , kafasına iki el ateş edilmiş halde Ankara'nın Elmedağ ilçesi çıkışında bulundu.
İşte O Cem Ersever de Uğur Dündar'ın Soğukoluk haberini yaptığı dönemde oralardadır. Gerisini Dündar şöyle anlatıyor.
Yıllar sonra bir gün Cem Ersever geldi…Henüz emekli olmuştu. Tanışma faslından sonra Soğukoluk haberimiz nedeniyle beni hararetli biçimde kutladı. Haberimizi kazırladığımız sırada bölgedeymiş ama ben hiç hatırlamadım. Konuştukça, oradaki alemleri ve işlenen insanlık suçlarını çok iyi bildiğini anladım.
"İyi bir iş yaptınız, sizi kutlarız Açıkçası biz de bunlara alet olduk, bizi de kullandılar bir ara!..." dedi. Bana gelme sebebi ise JİTEM'le ilgili anılarını anlatmakmış, çünkü beni çok güvenilir buluyormuş!...Birkaç defa dinledim, hakikaten kafama da yattı.
Fakat bir gün telefon geldi, hattın ucundaki ses dedi ki "Bu adam haindir, alçaktır. Bu adam, Suriye İstihbarat Servisi Muhaberat'a çalışıyor. Birlikte olduğu kadın, onu yoldan çıkardı. İkisi de yalancıdır ve çok tehlikelidir!..."
Tabii herkes için her şey söylenir, ben buna pek ihtimal vermedim. Bir gün ziyaretime geldiğinde ona bu telefondan söz ettim. Birden irkildi , güler gibi yapmaya çalıştı, ama yüzü kızardı bozardı. Önemli bir işinin olduğunu söyleyip hemen ayrıldı …Gidiş o gidiş, bir daha da benim yanıma hiç uğramadı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|