Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

HALİT KIVANÇ Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

HALİT KIVANÇ Habetürk TV kanalında bir sohbet
07.10.2012
Okunma Sayısı : 5178
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

HALİT KIVANÇ Habetürk TV kanalında bir sohbet

.
.

izlemek için

.
.

HALİT KIVANÇ Habetürk TV kanalında bir sohbet

Deşifresi
Halit Kıvanç (HK)

HABERTÜRK: "Söz Sende" ye hoşgeldiniz. Çok önemli bir ismi ağırlıyoruz. Hakikaten herkesin yakından tanıdığı, bildiği, sevdiği çok usta bir ismi ağırlıyoruz. Halit Kıvanç ile birlikteyiz. Hoşgeldiniz.  ağırlıyoruz.

HK:
Hoşbulduk da fazla şişeceğim.

HABERTÜRK:
Yok öyle. Elim ayağım karışmış durumda. Ne soracağım? Soru, moru
bitti.

HK:
Bu yaşta böyle güzel bir genç kızın karşısında oturduğun zaman elin ayağın değil, baştan aşağıya karıştırdım bende hepsini. Hoş bulduk.

HABERTÜRK:
En son sizin programınıza gelmiştim. Fenerbahçe TV'ye ve ikizler karnımdaydı. İlk yayınlarıydı. Şimdi 5 yaşına geldiler. O zaman bana söz vermişti Halit Bey ve bugün kırmadı. Geç oldu ama güç olmadı değil mi? İyi ki geldiniz. Sizi ağırlamak hakikaten benim için büyük bir onur.

HK:
Şöyle ilginç bir yanı vardı olayın; futbol denilince erkekler hatıra gelir. Futbol programı erkek ile olur. Niye güzel kızlar gelmesin futbol programına dedim, ve sizlerden başlamıştık.

HABERTÜRK:
Benim bebeklerimde 100. Yıl Fenerbahçe bekleri olarak doğdular. Halit Bey,

HK:
Şimdi dur,

HABERTÜRK:
Halit Abi diyecektim, onu da biliyorum.

HK:
Memleketimin en büyük makamlarındakiler dahi, benim hayatta Allah'ın bana verdiği en büyük lütuf, bana Halit Abi diyorlar. Onun için yaşım ikinci plana düşüyor.

HABERTÜRK: Sorulur mu? Kaç yaşındasınız Halit Abi? Kaç yaşında hissediyorsunuz? En azından onu sorayım.

HK:
Ben dostlarımla konuşurken kendimi onların yaşında hissederim.

Ama yaşı büyük,
küçük.

Şöyle bir olay var; yaş o kadar subjektif, o kadar duruma, olaya göre değişen bir şey ki, görüyorsunuz genç insan yaşamı veya davranışları hiç o yaşın davranışları değil.

İyi veya kötü yönde.

Onun içindir ki ben, insanları kendi özellikleri ile kabul ederim.

Ona göre de insanların bir yaşı vardır.

O nüfus cüzdanında 42 yazar,  gerçekten de 7 yaşında bir oğlu vardır, kendisi 9 yaşındadır, 10 değildir bazı davranışlarında. Bu erkek içinde, kadın içinde geçerlidir.

HABERTÜRK: Şöyle sorayım en azından; meslekte kaç yıl?

HK:
Hangi meslekte diye sormak lazım.

HABERTÜRK:
En başından başlarsak, gazetecilikten başlarsak.

HK:
Efendim, İstanbul'da anlatılan bir olay vardır; İstanbul şehri için.

Fatih Sultan Mehmet, büyüyor ve İstanbul'u alıyor. Aldıktan sonra geliyorlar, her devirde dalkavuklar vardır çünkü, etrafına alıyorlar

"Padişahım, İstanbul'un bir semtine sizin adınızı vereceğiz, hangisi?"

"İstanbul yedi tepe, yedi tepeye de birer tane ciğer asın. Hangi ciğer en son kokarsa, insanların da en taze ileri yaşlarda taze kalacağı semt hangisiyse, oraya benim ismimi verin" diyor.

Birinci ciğer, ikinci ciğer, altı ciğer kokuyor, yedinci ciğer kaç gün daha duruyor, orası Fatih.

Ben Fatih'te doğdum, onun için hala kokmamamın sebebi bu. Fatih Sultan Mehmet'den sonra ben geliyorum.

HABERTÜRK: Fatih'in çok farklı dönemleri gerçekten de değil mi? Müthişmiş Fatih, anlatılanlardan ve okuduklarımdan biliyorum.

HK: Mesela Fatihte bir okula gitmek lazım, Vefa Lisesi, Pertevniyal Lisesi.

Benden sonra Uğur Dündar, Müjdat Gezen, rahmetli Kemal Sunal Vefa'ya geleceklerdi.

Ben Pertevniyal tarafını tercih ettim, sunucu oradan olsun diye.

Pertevniyal Lisesi'ne gittim.

Birinci sınıf, ortaokulu da katarsak altıncı sınıftan , onbire kadar girdim ve çıktım .

Hayatta öğrendiğim çok şey, çok büyük bir şans ne?

İkinci Dünya Savaşı. Almanya'dan kaçıp Türkiye'ye gelenler var. 

Bir Alman, büyük bir hoca da o okulda hoca, ortaokul 1'den sonuna kadar bizi 6 sene ve biz mezun olduğumuzda bir Alman gibi Almanca konuşuyorduk. Bu büyük bir şans.

HABERTÜRK: İyi tarafları da var savaşın bir anlamda baktığınız zaman.


HK:
Bir de benim kendime göre ben çok günlük çalışan bir insanım.

Üniversitede de ortaokuldaki  inek talebe gibi, gelir o gün okuduklarımı tekrar gözden geçirir, çalışır, ondan sonra gezer yürüdüm.

HABERTÜRK: Müthiş çalışkanmışsınız gerçekten siz. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdiniz ve sizin hakimliğiniz de var. Sizi hakim olarak düşünemiyorum. Ne kadar süre yaptınız hakimliği?

HK: Hukukta okurken ben merak ettim arkadaşımla bir şeyler yazıp çiziyoruz, benim yazılarımı birileri baktı, Abim Kemal rahmetli çok komik  bir insandı ve dönemin Muhammer Karacaları, Naşitleri, hepsi "Gel l beraber tiyatro oynayalım" diye komedyen. "Hayır, ben aile meclisinde güldürürüm ama sahnede para için güldürmem" diye tutturmuştu. Ama ondan da bir şeyler kapıyorduk belki. 

Ben kendi kendime ne yazıyordum? Mizan yazısı. Mizan yazısı yazar mı çocuk?

Bir gün arkadaşım, o zaman iki gazete çıkıyor "Biz bunları niye gazeteye vermiyoruz?" dedi.

Bir gün  Akbaba'ya gittik, yazdığımız yazıları verdik, ama o zaman telefon yok, mahallede bir telefon var topu topu .

Hukukta okuyoruz o zaman, altı ay sonra gittik, uğrayalım dedik.

"Neredesiniz? Altı aydır sizi arıyoruz." dedi.

Türkiye'nin en büyük mizah gazetesinde bizim ikimizin yazılarını görünce Fatih'ten çıktım, Beyazıt'a kadar yürüdüm, 6-7 gazeteciden, hepsinden bir Akbaba aldım.

Niye 6-7 tane aldım? Eşe , dosta , akrabaya göstermek için .

"Bakın, benim yazım çıktı."

HABERTÜRK: Müthiş bir guru değil mi? Gözleriniz bile doldu hatırlarken, o gün orada yürüyüş bile

HK: Doldu ama başka bir şey, ondan sonra ben spor tarafımda var dedim ve spor dergilerine "Şut" diye bir dergi çıkıyor, yazı yazdım.

Daha sonra spor mizahı da yapayım mı? Koydular oraya yazıyı, sonra büyüt dediler ikinci sayfaya, sonra ortasını birisi karikatürlemeye başladı.

Ortasındaki minik karikatür büyüdü. Sonra ben geldim, bunu kim yapıyor? Dedim.

"Galatasaray Lisesi'nden bir öğrenci" dediler. "Çocuğu bir çağırsanız da tanışsak" dedim. 4-5 hafta sonra geldi, tanıştık. Adı Abdi İpekçi idi.

O büyük Abdi İpekçi. Benim en yakın arkadaşım oldu.

Sonra çalıştığı gazetelerde ki uzun süre o zaman ki Milliyet Gazetesinin Genel Yayın Müdürü, üç yardımcısı vardı.

Haber işinde Hasan Yılmaer, teknikte Turhan Aytul, spor ve magazinde de Halit Kıvanç yazardı. Rahmetle anıyorum.

HABERTÜRK: Buradan anmış olduk. Gerçekten önemli bir isimdi. Şunu soracağım Halit Abi, o kadar çok şapka var ki, anı var ki, ben saatlerce konuşsam bitiremem. Kaldım, soruları unuttum, nasıl devam etsem onu bilmiyorum, gelir mi insanın başına? Sizin geldi mi?

HK: Her yaşta herkesin başına gelir.

HABERTÜRK: Ünlü isimlerle yaşadığınız şeyler var mı?

HK:
Genç bir hanım kız Türk sanat Müziği solisti, İstanbul'un büyük,  bahçeli, muhteşem  bir yer ve çoğunluğu 10 da 9'u hanım olan bir seyirci ve ben çıktım.

Kızın adını da ezberledim geldim, "İşte karşınızda" dedim ve durdum.

Hemen seyircilere döndüm, "Kim geliyor şimdi?" dedim.

Seyirci hep bir ağızdan "Ebru Gündeş" diye bağırdı. Bende "Evet" dedim, geldi, bitti.

Aradan 4-5 ay geçti. Yine ben sunucuyum ve yine Ebru Gündeş çıkacak sahneye.

Ben çıktım ve kendimce güzel bir şekilde sundum. İçeriye girdim.

"Halit Abi, neden o günkü espriyi yapmadın?" dedi.

"Hangi espriyi?" "Hani ben ilk çıktığımda 'kimdi bu ben unuttum' diye şaka yapmıştınız "dedi.

"Ben gerçekten unutmuştum" dedim.

"Halit Abi, sen hiç unutur musun? Herkes anladı onun şaka olduğuna" dedi.

İnanmadılar benim unuttuğuma.


HABERTÜRK:
Onun için sizin küçük notlarınız vardır.

HK: Bir itirafım daha var; bazen siyasi, makam sahiplerini sunmak gerekiyor ama sevmiyorsunuz o insanı, yaptıklarını yanlış buluyorsunuz, o zaman makamı Sayın olarak söylüyorum.

HABERTÜRK: Bu bir sır oldu. Buradan bir sır aldık.


HK:
Seni sunmam lazım ama seni sevmiyorum "Sayın Balçiçek İlter" yerine "Sayın güzel sunucumuz" diyorum.

Bana itiraf ettirdin.

Ben bunu hiç anlatmamıştım.

Senin güzel yüzüne bakınca bütün sırlarımı açıklıyorum.


HABERTÜRK:
Dönüyorum başa, yazılar başladı, Akbaba'dan bahsettik, sonrasında spor spikerliği, sunuculuk, o kadar çok şapka var ki gerçekten de. En çok hangisini sevdiniz?

,
HK:
Hakimlik nereden çıktı?  Ben yumuşak bir insanım, mahallede ki çocuk gibi.

Hukuku bitirdim, yedek subaya gittim, geldim, bir yakınımız, büyük dediler ki: "Evladım, hakim ol.

Muteber bir meslektir.

Memur ol, maaşını bil. " Bütün bunlar insanı etkiliyor ve hakimliğe baş vurdum.

O zaman biraz daha rahattı, aldılar. 2 sene staj İstanbul Mahkemelerinde.

Sonra gittim, bir hakime danıştım "Hakim veya bir yargıç adayı gazetelerde yazı yazamaz" dedi.

"Ama ben spor ile ilgili yazıyorum" dedim. Araştırdılar ve bana müsaade ettiler.

HABERTÜRK: Nasıl bir his o kürsüde oturmak?


HK:
Ondan sonra kura çekildi, harita da aradım, gideceğim yeri bulamadım.

Çünkü ismi değişmiş bir köy, yeni ilçe olmuş, ilk kaymakam ilçeye geliyor ve yolu yok.

Bir yere kadar trenle gittik, 13 saat katır sırtında gittim.

Bir de Türkçe konuşan çok az.

Bir zabıt katibim vardı, çocuk Haydarpaşa Lisesi mezunu, bana 150 kelimeden bir lugat yaptı, ezberledim.

Duruşmalarda geliyorlardı, ben Kürtçe soruyordum "Anlat bakalım nasıl oldu bu iş" deyip susuyordum ve dinliyordum. 

 "Çık dışarı bekle" diyordum. Çocuk Kürtçe bildiği için tercüme diyor, bana veriyor yazıyı ben okuyordum.


HABERTÜRK:
Şimdi biliyorsunuz yapılamıyor bu, hak değil. O dönem ki kaç sene önceden bahsediyoruz. Kürtçe savunma yapmalarına izin veriyordunuz.


HK:
Oradaki yöreye göre Kürtçe ve Arapça karışık. Bitti bu iş ve ben 50 sene sonra oraya gittim.

O katır üzerinde gidilen yerde dört tane benzin istasyonu vardı ve asfalt olarak.

Ama Ulu Tanrıya bin şükür, gezmeye başladım herkes merhaba diyor,  birkaç dükkana girdim, duvarda benim resimlerin "Bizim hakim" "İlk hakim" yazıyordu.


HABERTÜRK:
Burada sizi kimse hakim olarak sevmez sizi Türkiye'de, onlar hakim olarak kabul ediyorlar.


HK:
Şöyle bir şey oldu; üç ay sonra aileyi getiremezsiniz, imkan yok, annem burada yalnız bir takım sorunlarım var, İstanbul'da gazete bana orada aldığım paradan veriyor, geçinmem daha kolay.

Evli olsam eşimi alır getiririm.

Bir yandan da yazılarım devam ediyordu.

Geldim ve gazetecilik, yazarlık derken bir gün gevezeliği değerlendiren biri çıktı "Konuş" dedi.


HABERTÜRK:
O gün bugündür de konuşuyorum diyorsunuz.

HK:
Takdimci olduk o zaman.

HABERTÜRK:
Ne kadar önemli. Yeni nesilde takdimciler var mı? Oraya geliriz ama bu mevzudan o kadar etkilendim ki, siz bir hakim olarak Kürtçe savunma yaptırıyordunuz, Kürtçe bilmemenize rağmen. İnanılır gibi değil.


HK:
Adam onu biliyor, ne yapayım?

Bir şey daha vardı; ben jandarmaya söylerdim, davalı, sanık hepsini getirir kapıya, sabahleyin başlar akşam biter.

Zaten şahit öbür sokakta oturuyor, gidin çağırın şahidi derler, kasabada bitiyor olay.

Zaten büyük, cinayet gibi bir şey olduğu zaman merkeze gönderirlerdi.

Bir de gelenlerin yarısı suç değil yaptıkları.

O zaman orada bir bölgeye giriş yasak Doğuda.

Adamın koyunu kaçmış, adam arkasından gitmiş, yakalıyorlar yasak bölgeye girdi diye.

Ben Ankara'dan kitap kanunu getirtmiştim ve ben beraat ettirdim.

Onun üzerine Siirt'teki başsavcı hepsini bozdu ve yolladı.

Sonra Ankara'daki Yargıtay toplandılar hepsi ve "Kozluk Hakiminin verdiği karar doğrudur" dediler.

Sadece oraya girmek suç değildir demiştim, beraat ettirmiştim ve ben haklı çıktım. Bana takdirname geldi, özür dileyerek ben ona istifamı yolladım. Hakimlik saygın bir meslek hala benim için.


HABERTÜRK:
Askeri bölgemiydi?

HK:
Oralar önce hareketler olmuş bir bölgeydi. Bugün de o bölgeler sıkıntılı .

HABERTÜRK:
Sonrası dedik, gazetecilik, yazarlık, spor adamlığı ve takdimcilik. Takdimcilik başka bir şey demek.
HK: İlk takdimci  Allah şifa versin Orhan Boran kardeşime. Orhan Benden küçüktür ama hiç umurunda değil en yaşlı olmayı kabul eder. Ama bu alanın gerçekten ilk isim yapan insanı. Ondan uzun zaman önce biz hayal meyal görmüştük, gerçek Ferdi Tayfur o radyoda çıkıp takdimcilik yapıyordu programda. Programa ait bir şeyler söylüyordu. Ondan sonra Orhan Boran geldi, Erkan Yolaç gazinolarda, ben onlarla beraberdim ama ben spor tarafına gittiğim için normal sahneye çıkışım geç oldu, fakat üçümüz ilk takdimciydik. Defileler sunardık, organizasyonlar sunardık, Erkan Yolaç o defileleri sunarken bir gün podyumda kaldı, çünkü Türkiye güzeli seçilen Asuman ile evlendi.
HABERTÜRK: Şunu merak ediyorum; takdimciliğin içinde her şey var, siyasetçilerden bahsettiniz, magazin figürleri, spor gecelerine tutun hepsi var. Hangisi en zor? Sanatçılarla mı uğraşmak daha zor? Siyasilerle mi uğraşmak daha zor?
HK: Hepsi. Hepsinin kaprisi var. Bir kere hepsi kendi alanlarının en büyük insanları ve hepsinin bir özelliği var. O özelliklerin rahatsız edilmesini istemezler, bir şarkı vardır onun söylenmesini istemezler, övünmelerini isterler haklı olarak. Bir de sunucu öyle bir konuşacak ki eskilerin bir deyimi vardı "Efradını camii, ayarını mani" yani söylenmesi gerekenlerin hepsini çok kısa söyleyeceksiniz, söylenmemesi gerekenleri de hiç söylememeye çalışacaksınız.
HABERTÜRK: Ben doyamıyorum onun sohbetine. Gerçekten düşündüğüm zaman bu koca ömür ve koca yaşananlar ne kadar 30 dakikaya sığdırılabilir.
Sizin çok önemli özellikleriniz var. O kadar ilkler yapmışsınız ki, ama sizin için özel olan program var; 23 Nisan Çocuk Şenlikleri.
HK: 18-19 sene.
HABERTÜRK: TRT'de.
HK: Evet. Bütün dünya çocukları geliyor. Dünyanın bütün çocukları geliyor, Veneuzella, bugün çıkın bir yarışma yapın, Venezuella'yı haritada parmağıyla gösteren otomobil kazanır. Venezuella'dan çocuklar geliyor, Ankara'da 23 Nisan, çocuklar geliyorlar, her biri memleketinden bir şarkı söyleyecek, çocuklar başlıyorlar "Arkadaşım e, arkadaşım ş, arkadaşım şek, arkadaşım eşek" ve beraber. Barış Manço'nun şarkısı, nur içinde yatsın, bu şarkı söyleniyor.
HABERTÜRK: 18 yıl mı sürdü o?
HK: Hayır, devam ediyor ama tek tabanca o zaman tek kanal olduğu için herkes seyrediyordu. Sinema gidiyoruz, Marilyn Monroe  erken benim dünyada en beğendiğim kadın Audrey Hepbun . Bir gün 23 Nisan'da dünya çocuk teşkilatının konuğu olarak gönderdiği Audrey Hepbun ile çocuk şenliğinde karşı karşıya geliyoruz.
HABERTÜRK: Ne hissettiniz?
HK: Ben söyledim kendisine ama bir hayli ilerlemiş yaştaydı, gene çok güzeldi ama benim aşık olduğum sinema ekranındaki Audrey Hepbun değildi. Çok saygılı bir kadındı, çok memnundu. Bir süre sonrada zaten rahmetli oldu. Bu en unutamadığım hikayedir.
HABERTÜRK: Bir de sizin Papa ile bir hikayeniz var.
HK: Aslında beni futbolcular Papa'ya götürdü. Bugün takımların yarısından fazlası yabancı futbolcu, o zaman böyle bir şey yok ki. Türk çocukları Türkiye'de oynar, İtalyanlar İtalya'da oynar. Derken başka ülkelerden oyuncu gelmeye başladı. Bu arada ben bir yıl kadar BBC'de çalıştım İngiltere'de ve Avrupa ile birtakım çalışmalarım oldu. Ve dört Türk futbolcusu İtalya'da oynuyor.
Rahmetle andım bir kısmını Şükrü Gülesin Beşiktaşlı Palermo Lazio'da, Bülent Esel Spal'da, Bülent Eken Galatasaraylı Palermo'da oynuyor, Lefter'de
HABERTÜRK: Siz bunları nasıl hatırlıyorsunuz?
HK: Lefter de Fiorentina da oynuyor ve ben gitmişim oraya, maç başlıyor, rakip takımın kalecisi çok iyi, Fiorentina favori maçta ve maç 3-0 bitiyor. Bir futbolcu topu alıyor, soldan götürüp veriyor, golü atıyorlar. Bir daha soldan veriyor golü atıyorlar. Bir kere sağdan getiriyor golü atıyorlar. Üç topu da getirip veren Türk  Lefter. Ve tribünler ayakta, 20 bin 30 bin kişi ne diye bağırıyor? Turko, Turko diye bağırıyor. Bu çok muhteşem bir olay. Lefter onun içindir ki Büyükada benim vatanım diyordu.
 Oraya gittiğimiz zaman spor takımında Bülent oynuyor, karşısında oynadığı takım Casa di Napoli 'nin kalecisi gol yemeyen kaleci. Gol yemeyen kaleci o gün iki tane gol yedi. İki golü de Türk Bülent attı. Bülent ile benimle resmini çektiler, gazeteye koydular. Resim ne yazıyor? "Türk futbolcuya, Türk spiker arkadaşı şans getirdi. Ve iki gün sonra takımın  bu başarısından sonra Papa'ya ziyarete giderken "Halit  Abi, sen de gel" dediler. Orada yazı işleri müdürümüz Abdi İpekçi İstanbul'da, "Ah Papa ile bir konuşabilsen" demişti. Gittik oraya, girilemeyen yerlere gittik, ben ayağa kalkmamla dört kişi beni tuttu. "Efendim, size anadilim ile hitap etmek isterdim, ben bir Türküm ve Müslümanım dedim. Benim en iyi konuştuğum Almanca olduğu için Almanca hitap ediyorum ama size sulh barış dünyasının bütün din adamlarına saygı duyarız. Ben Allah'ın birliğine inandığım için hepimizin Tanrısı bir. Ona hizmet götüren sizin de elinizi öpmeye geldim." Elini öptüm. Çok memnun oldu, bana gümüş bir madalyon verdi. Ertesi gün gazetelerde.
Ama bunu çok anlatmak istemiyorum, şımarıklık gibi oluyor ve din propagandası gibi değil, herkesin kalbi kendinedir.
HABERTÜRK: Bu ayrıca müthiş bir deneyim diye düşünüyorum. Bir video yayınlamak istiyorum, sizin de çok yakından bildiğiniz bir video.  Siz bunu söyleyebilir misiniz?
HK: Söylerim.
HABERTÜRK: Hep beraber alkışlıyoruz arkadaşlar. Siz şahanesiniz, ben birazcıkta  eşinizi sormak istiyorum.
HK: Onu da çağırman lazım. Çünkü oğlum Ümit Kıvanç'ı ağırladın.
HABERTÜRK: Önce şöyle soralım; hakikaten farklı bir duruşu olan, hayata farklı bakan isimlerden bir tanesi, öyle birinin babası olmak nasıl? Önce onu sorayım.
HK: Tabii ki bir mutluluk. Sizden olan bir insanın yazısını okumak, o yazının tamamına evet, hayır falan değil önce onun eseri olarak görmek mutluluk. Ama Ümit bunlarla övünmeyi sevmeyen bir karakterde. Ben burada böyle yaptım, şöyle yaptım diye anlattım. Ona anlattıramazsınız böyle bir şeyi.
HABERTÜRK: Kızar mı şimdi konuşursak hakkında.
HK: Hayır, biliyor ki sevdiğimiz, yalnız şöyle bir olay var ki; ben bazı şeyleri ilerleyen yıllarda oğlumdan öğrendim. Bazı şeyleri yapıyordum, yazıyordum veyahut anlatıyordum, fakat bir gün geldi ki oğlum uyarıda bulunmadı, ben ondan hissederek "Bunu yanlış yapıyormuşum, yanlış söylüyor muşum" dediğim oldu.
HABERTÜRK: Çok güzel bir şey bir baba için bunu söylemek.
HK: Gayet tabii.
HABERTÜRK: Peki eşinize gelelim. Kaç yıllık evlilik ve kolay değildir herhalde bu kadar sene, sizin bu temponuz.
HK: Ben Mart ayında evlendim, aynı senenin Eylül ayında İstanbul Radyosu'nda  mikrofon başına geçtim. Evliliğim ile sunuculuğum beraber başladı. Ama karım saygın bir eczacıydı, çünkü o zamanın dar kalıpları içerisinde gelen insana bakar, iğne yapılacaksa, "Siz gitmeden gelin burada yapalım iğnenizi" deyip, ilacın ücretini bile almadan çalışabilen bir toplum seven  bir çalışkandı ama onun en önemli tarafı; benim gibi bir insana 56 yıldır, eşimin bana verdiği özgürlük, bana verdiği fikir, eleştirileri, her şeyi ile bana yardımcı oldu.
Ama ben bazen, futbol dünya kupalarına gittik, çok ilklere imza attık, ilk sunuculuklardı, programlardı, elliyi aşkın program sundum. Bunların hepsinde günlerce gittiğimiz oluyordu, bunların hepsinde karımın fedakarlığı, özgüveni çok önemli.
HABERTÜRK: Böyle bitirmiş olduk Halit Abi.  Bir anda bitti, su gibi aktı hakikaten. Çok teşekkür ediyorum, beni kırmadınız, geldiniz. Büyük bir onur.
HK: Ben yıllardır çıkan bir insan olduğum için ekrana diyorum ki "Ne olur, gençlere kalsın, başkaları da çıksın" Onun için ben hayır diyorum. Artık hak yemeyeyim diyorum.
HABERTÜRK: İyi ki geldiniz, kısacık sürede Halit Kıvanç dinledik. Çok teşekkür ediyorum.

.
.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org