Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Mutluluk için eylem şart: Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk -03.12.2005
07.12.2005
Okunma Sayısı : 9558
Oy Sayısı : 6
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,89
Verdiğiniz Puan :
 

 

Mutluluk için eylem şart: Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk - 03.12.2005 

Şırnak’ın Silopi ilçesinden yazan 32 yaşındaki Nizamettin Elçi, Kanal-6’daki ( 01.12.2005) konuşmamı dinledikten sonra yazdığı satırlar içine şu duygulandırıcı ve düşündürücü cümleleri de koymuş:

“Ben, her şeyde kirlenmemişe, saf, berrak, duru ve katıksıza hasretim. Tertemiz dostluğa, kardeşliğe ve müslümanlığa hasretim. Yalanın, zulmün, çıkarın ve ihanetin korkunç tahribatı ve alçaklığı her yanı sarıp sarmalamış. ‘Hak geldi, bâtıl yok olup gitti. Bâtıl yok olmaya zaten mahkûmdu.’ ayetinde dile getirilen güne hasretiz.”

Nizamettin’in bu şiir güzelliği ve dua derinliğindeki cümleleri benim otuz yıllık hasretimin de tamı tamına ifadesidir.

Aynı hasreti duyanlardan biri olan Nejat Özkan bana şöyle sesleniyor:

“Sayın Lider! Artık meydana inin ve anlatın! Konferansların yanı sıra kahvehanelerde, meydanlarda anlatın! Kendini müslüman zanneden ama yanlış yolda olanlara anlatın! Perişan olsan da fakir düşsen de anlat! Madem bu işe soyundan, Allah aşkına başar!”

Bizim Beykoz Haber Gazetesi’ne bir yorum yazan Kemal Bandırmalı kardeşimiz bir kaygısını dile getiriyor:

“Halkın Yükselişi Partisi Türkiye’nin tek alternatifidir. Korkum odur ki, kandırılıp içi boşaltılan halk çeşitli oyunlarla, bu gerçeği göremez hale getirilir ve ülke çözülmeye gider. Allah bize bu günleri göstermesin!”

Bu üç gönüldaşıma teşekkürlerimi iletirken ortak hasretimizin amacına vardırılmasında kaçınılmaz olduğuna inandığım bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum.

Kur’an’ın önümüze koyduğu evrensel ilkelerden biri de şudur: İnsanın mutluluğu ve yücelmesi için iyi adam olmak yetmez, iyilik uğrunda eylemci adam olmak gerekir.

Şöyle deniyor:

“Halkı iyilik ve barış için gayret gösterenler olsaydı, Rabbin o kentleri/medeniyetleri zulümle helâk edecek değildi ya!” (K. 11/117)

Bu ayette söylemin ruhu olarak kullanılan sözcük ‘muslih’ (barışçıl, dirlikçi, iyilikçi gayret gösteren) kelimesinin çoğulu olan ‘muslihûn’ sözcüğüdür.

Aynı kökten gelen bir de ‘salih’ kelimesi var ki, Kur’an bunu barış ve iyilik sever insanın sıfatı olarak kullanır ve över.

Ancak, Kur’an bize gösteriyor ki, bir ülke ve toplumun, hatta bir uygarlığın ayakta kalması,  salih insanlarla sağlanamaz; muslih insanlar lazımdır. Yani pasif barışseverler yeterli değildir; barış ve huzur için faaliyet ve gayret gösteren insanlar gerekir. Aksi halde, barış severlerin (salihlerin) varlığı, çöküşü engellemez. Yani barış ve iyilik sever olmak yetmez, barış ve iyilik için uğraşmak, gayret ve eylem sergilemek lazımdır.

Bu da öncelikle aydınların, daha sonra da siyasetçilerin işidir.

Aydın susar ve gerekeni yapmazsa siyasetçi de hesabını ona göre ayarlar ve önce suskunluk, sonra da çirkefe teslimiyet kader olur. Çünkü böyle bir durumda ‘söz gümüşse sükût altın’ olacağından susanların kazancı konuşanlardan çok olur. Dahası, konuşanların mâruz kalacağı tehlike ve tehdit susanlarla kıyaslanmayacak bir düzeye çıkar; ürküntü ve korku egemen hale gelir.

İşte yıkım bunun sonucudur.

Türkiye bugün, salihleri bol, ama muslihleri yok denecek kadar az bir toplum haline gelmiştir. Göğüslemek zorunda kaldığı sıkıntıların, acıların, zorlukların, hatta çöküş sancılarının sebebi budur.

Türkiye’de en büyük bunalım, ‘gerçek aydın bunalımı’dır. Gerçek aydın, konuşup aydınlatan, yani gerçeği apaçık, kılık değiştirmeden, maske giydirmeden, olduğu gibi söyleyen aydınlık öncüsü, uyarıcı adamdır. Aydın; sadece bilgi çokluğuyla, hatta muhtemel tehlike ve tehditleri önceden görmekle aydın olmaz. Aydın, fark ettiği gerçekleri, algıladığı tehlike ve tehditleri topluma hiç geciktirmeden haber veren, toplumu uyandıran,bilinçlendiren öncüdür.

Bu öncülüğünü yapması için, evirip çevirmeden, gevelemeden konuşması gerekir.

Aydın bilinçlendirecektir ki, siyasetçi bu bilinci eyleme çevirsin. Aydını susan veya konuşma adına geveleyen toplumun siyasetçisi durumu idare etmek üzere halkı aldatmakla yetinir.

Türkiye’de, bu söylediğimiz anlamda konuşan aydın sayısı çok azdır. Bu sayı, toplumsal bilincin eylem yaratmasına yetmiyor.

Başta verdiğimiz ayetin tahlilinden şu sonuçlar çıkıyor:

1. Hiçbir toplum veya medeniyet, zulme sapmadan yani yaratılış gerçeğine yabancılaşıp yozlaşmadan batmaz.

Oluş ve yükseliş birtakım varoluş kanunlarına, evrensel ilkelere bağlı olduğu gibi, çöküş ve bitiş de birtakım varoluş kanunlarına ve evrensel ilkelere bağlıdır. Toplum ve uygarlıklar bu ilkelere işlerlik kazandırdıklarında sonuç kesinlikle doğar.

Kur’an bu noktada Yaratıcı Kudret’i, Allah’ı âdeta ilkeler bütününden ibaret göstermektedir. Gerçekten de Allah’ın gücü-kudreti, bizim için, varlığa koyduğu ve değişmez olarak nitelediği ilkelerden ibarettir denebilir. En azından, Kur’an’ın tanıttığı Allah böyledir. Kur’an’ın, “Allah böyle yapar, Allah’ın hükmü değişmez, Allah şu toplumu şöyle yaptığı için cezalandırdı veya ödüllendirdi” dediği her yerde, “Bu konuda varlık kanunları böyle gerektirir, bunu kimse değiştiremez” denmiş olmaktadır.

Kur’an’ın tanıttığı Allah’ın hüküm ve tasarrufu O’nun varlığa egemen kıldığı ilkelerin işlemesinden ibarettir.

2. Çöküşün durdurulması için toplumda barışsever-iyi kimselerin olması yeterli değildir. Barış ve iyilik uğrunda savaşım sergileyecek hamleci, eylemci kadrolar gerekir.

Kur’an burada, kendine özgü kelam harikalarından biriyle muhteşem bir ders vermiştir. Birçok ayetinde, barış ve iyilik anlamındaki sulh kökünden salih (barış ve iyilik sever, iyi insan) sözcüğünü kullandığı halde burada, yine sulh kökünden muslih sözcüğünün çoğulu olan muslihûn kelimesini kullanıyor. Demek ki, bir tek muslih de yetmez. Çöküşün durdurulması için bir ‘muslihler kadrosu’ lazımdır.

Muslih, eylem ve hamle ifade eden if’al kalıbından bir kullanımdır. Sulh (barış ve hayır) için eylem yapan, gayret sergileyen kişi demektir. 117. ayet, Hûd ve benzeri nebilerin toplumlarında çöküşün durdurulamamasına sebep olarak muslihlerin yokluğunu göstermektedir. Elmalılı bu noktayı irdelerken şöyle diyor: “Salih olmak yetmez, muslih olmak da şarttır.”

Salih olmanın yeterli olacağı süreç, pisliğin egemen olma noktasına gelmediği süreçtir. Pislik başını alıp gitmiş ve çöküş zilleri çalmaya başlamışsa salihler artık yeterli olmaz. Hz. Peygamber’e sordular:

“İçimizde salih insanlar varken helâk olur muyuz?” Cenabı Peygamber cevap verdi: “Evet, olursunuz. Eğer pislik çoğalmışsa helâk olursunuz.”

Pislik egemen olma noktasına tırmanmaya başlamışsa salihler yetmez, muslihlerin yani barış ve iyiliği egemen kılmak için savaş verebileceklerin devreye girmesi gerekir. Başka bir deyişle, böyle dönemlerde, şerde pasif olan salihler derde deva olmaz; hayırda aktif olacak muslihler lazımdır. Yani işe el koyacak, barış, adalet ve paylaşımı eylemleriyle yaygınlaştırıp topluma egemen kılacak hamleci, imanlı, gözü pek erler, toplumu örgütleyip ayağa kaldırmalıdır.

3.Toplum ve uygarlıkların çöküşünde en büyük pay, servet ve refahla şımarmış azgın zümrenindir. Kur’an’ın bu zümreyle kavgası gerçekten zorludur. Özellikle, üzerinde konuştuğumuz Hûd 116 ile İsra 16.ayet bu konuda matematik bir kesinlikle konuşmakta ve şunu söylemektedir:

Toplumların çöküşünde birinci derecede pay sahibi olanlar, servet ve refahı elinde bulunduran ve bunu barış ve hayır yerine gününü gün etmek ve başkalarını küçümsemek ve tahrik etmek uğrunda kullanan şımarık, haram yiyici takımdır.

Bu servet ve refah şımarıkları, eğer bir de uyarılmaz ve engellenmezlerse çöküş mutlak ve muhakkaktır. Elmalılı tam bu noktada şu satırları yazıyor:

“Önceki toplumların helâk olmalarına sebep şu iki olumsuzluktur: Birincisi, içlerinde bozgun ve çürüyüşe karşı çıkacak erdemli bir zümrenin bulunmaması, bulunsa da yeterli olmaması, ikincisi, refahı elinde bulunduranların zevk ve safa düşkünlüğü ve bu suretle halkın baştan çıkmalarına sebep olmaları.” (Elmalılı, Tefsir, 4/2836)

Kur’an, servet ve refah erbabının bu halini ‘cürüm’ (ağır suç) olarak nitelemekte, bu noktaya gelmiş servet ve refah erbabını ‘mücrimler’ olarak anmaktadır.

4. Toplum ve uygarlıkların çöküşünde ikinci kötülük payı, uyarı yapma yetenek ve ehliyetine sahip olup da bunu yapmayanlardır. Kur’an bu zümre için sadece bilginler veya aydınlar gibi bir sıfat kullanmamakta, daha genel ve kavrayıcı bir niteliği öne çıkarmaktadır: Ulû bakıyye olmak.

Bu tâbir, birikim sahipleri anlamındadır. Bakıyye, özellikle söz, fikir, aydınlık ve güç birikimini ifade etmektedir. O halde, bu birikimlerden birine sahip olup da gerekeni yapmayanlar, toplum ve uygarlığın çöküşüne sebep olan zalimler arasına gireceklerdir.

Hûd 116-117 ölçütleriyle bugünkü Türkiye’ye baktığımızda ne görüyoruz?

Türkiye, bol miktarda salihi (iyi adam) olan ama yeterli sayıda muslihi (hayır ve barış uğruna mücadele eden) olmayan bir ülkedir. “Söz gümüşse sükût altındır” felsefesiyle öne çıkan sözde aydınlar, kişisel çıkar ve rahatlarını esas alarak halkı aldatmakta, sahte ve sanal gündemler yaratarak halkın uyanmasını engellemektedirler.

Türk halkı, bizzat kendi aydınları tarafından yalana, kendi siyasetçileri tarafından da talana mâruz bırakılmıştır.Türkiye, siyaset ve basında bu kırılmayı aşmadan rahat nefes alamaz. Çözülmesi gereken temel sorun, işte budur.

Haçlı tasallutunun ensemizde ateş yakmasının esas sebebi de budur.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org