Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

TURKISH DAILY NEWS'e Cevaplar: (Yayınlanma tarihi:04.12.2005 -tam metin)
24.01.2006
Okunma Sayısı : 9042
Oy Sayısı : 2
Değerlendirme : 5
Popülarite : 1,51
Verdiğiniz Puan :
 

 

TURKISH DAILY NEWS'e Cevaplar: (Yayınlanma tarihi:04.12.2005 -tam metin) 

Türkiye'nin tüm sıkıntılarının temelinde ülkenin dışarıdan yönetilmesi gelmektedir. Batı, borç batağına ve dinci siyasetlerin kucağına attığı Türkiye'yi dışarıdan rahat bir biçimde yönetmektedir. Rejimle, rejimin temel kurumlarıyla kavgalı olan ve toplamda geçerli oyların sadece %24'ünü alan AKP, dışarının desteğini almak için Türkiye'nin dışarıdan yönetilmesine seyirci kalmaktadır.

2.Türkiye'de erken seçim şartları oluşmuş mudur? Sizce, ne zaman seçime gidilmelidir?

Şartlar ne olursa olsun, erken bir seçimden şu an itibariyle çıkacak iyi bir sonuç olmayacağı kanısındayız. Çünkü, 3 Kasım seçimlerinden sonra vücut bulmuş ve yapılacak bir erken seçime katılmaya hazır hale gelmiş yeni bir parti yok. Erken seçim neyi tercih etmeye yarayacaktır?

3 Kasım'dan beri oluşmuş tek yeni siyasal odak olan Halkın Yükselişi Partisi, seçime şu an için hukuken hazır halde değildir. Tek yeni olan Halkın Yükselişi Partisi tam anlamıyla hazır hale gelmeden yapılacak bir erken seçimin yeni bir reçete getireceğini beklemiyoruz. Böyle bir seçim, Türkiye'yi lüzumsuz yere bir yığın masrafa ve yeni hayal kırıklıklarına itecektir. Çünkü HYP'nin katılamayacağı bir erken seçimin galibi yine AKP olacaktır. AB ve ABD ile onların içerideki yandaşları böyle istiyor. Halk ise önlerine konan 'yeni ve güvenilir bir çözüm odağı' olmadığından yine AKP'nin kucağına düşecektir. Böyle olunca da AKP, antidemokratik seçim sistemiyle, yine aldığı oyların üç katı bir sandalye ile Meclis'e girebilecektir.

AKP yeniden gelirse kötü, o gelemez de 3 Kasım öncesinden kalanlar gelirse o daha da kötü.

3.Mevcut TBMM' nin yeni cumhurbaşkanını seçmesi "meşruiyet" tartışması veya "yönetim zaafiyeti" doğurabilir mi?

Bu sorunun cevabı, cumhurbaşkanı olacak kişinin kim olacağı sorusuyla irtibatlıdır.

AKP'nin yarattığı 'rejimde istikrarsızlık'a ilaveten bir de 'rejimle çekişme' yaratacak bir cumhurbaşkanı, en azından bir yönetim zaafiyetine yol açacaktır.

Böyle bir durumda, demokrasi ve bölge istikrarı açısından çok ciddi rahatsızlıklar doğabilir.

4.Başkanlık veya yarı başkanlık sistemi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Böyle bir sistem, bugünkü Türkiye için sadece sıkıntı, hatta tehdit ve tehlike yaratabilir.Telaffuzu bile lüks ve israftır kanısındayım.

5.Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi muhalefette iken hep konuşulan, istenilen; iktidara gelindiğinde ise üzerinde fazla durulmayan bir konu. Ancak, son dönemlerde bu konuda, mesela sağlık alanında, bazı önemli adımlar atıldı. Partiniz yerel yönetimlerin güçlenmesi, merkez yönetimin küçülmesi konusuna nasıl bakmaktadır?

Sağlık alanında atılan adımlar karmaşa ve perişanlıktan başka bir şey getirmemiştir.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesine ihtiyaç kesindir. Ne yazık ki, AKP, bu ihtiyacın giderilmesini bahane ederek Kamu Reformu Kanunu Tasarısı ile Türkiye'de, ilk kez Damat Ferit tarafından gerçekleştirilmek istenen bir 'çok hukukluluk' getirmeyi amaçladı. Türkiye'nin hassas bünyesi ve nazik şartları düşünüldüğünde böyle bir teşebbüsün ülkeyi bölünme noktasına getireceğinden kuşkulanmak normaldir. Ve her yurtsever insan bu kuşkuyu duymuştur. Bunun için de AKP'nin tasarısı geri çekilmiştir.

Attığı adımlar rejim ve ülke bütünlüğü açısından kaygı yaratmayan bir iktidar geldiğinde yerel yönetimler meselesi elbette ele alınacaktır.

6. Seçim ve partiler yasaları değiştirilmeli midir? Partinizin seçim ve partiler kanunlarının değiştirilmesine yönelik bir çalışması var mıdır? Mevcut partiler yasası sizce parti içi demokrasiye imkân vermekte midir? % 10 barajı korunmalı mıdır? Baraj milli iradenin TBMM' ye yansımasına imkân vermekte midir? Türkiye sizce "Yönetimde istikrar, seçimde adalet" ilkesini nasıl hayata geçirebilir?

Seçim ve Partiler Yasası kesinlikle değiştirilmelidir. HYP olarak bizim ilk işlerimiz arasında bu değişiklik de olacaktır. Çalışmalarımız sürmektedir.

%10 baraj çağ dışı, adaletsiz, Türkiye'nin şartlarına aykırı, huzursuzluk yaratan, antidemokratik bir barajdır. Kesinlikle değiştirilmelidir. Yönetimde istikrar ve seçimde adaletin bizce ilk koşulu bu baraj rakamının düşürülmesidir. Ayrıca, memurların, sendikaların siyasete girmelerini engelleyen yasakların kalkması, nüfusun %53'ünü oluşturan kadınların, oranlarına yakışır bir rakamla siyasete sokulmaları kaçınılmazdır.

7. Eğitim ile demokrasi algılaması arasında bir bağ görüyor musunuz? Türk eğitim politikalarını yeterli buluyor musunuz?

Eğitim zemini sağlam olmayan siyasetlerde ahlak zemini de sağlam olamaz. Böyle olunca da siyaset yalan ve talan oyunu olmanın ötesine pek fazla geçemez. Çünkü erdem, insanın bulunduğu bütün zeminlerde mutluluk ve sağlamlığın temel şartıdır. Erdemi geliştiren değer ise eğitimdir.

Biz, HYP kadroları olarak, eğitimle demokrasi arasında olmazsa olmaz bir bağ olduğuna inanıyoruz. Türkiye; tevhidi tedrisat sistemini darmadağın eden son çeyrek yüzyıllık olumsuz gelişmeler ve tamamen ticarî bir sektöre dönüşen paralı eğitimle genç kuşaklarını perişan etmiştir. Sosyal devletin yeniden inşası lazımdır. Küresel sömürü odakları bu yeniden inşaya izin vermiyorlar. Çünkü bu odaklar, Türkiye'de sağlıklı bir demokrasinin yapılanmasını çıkarları için tehlikeli görüyorlar.

Eğitim, HYP olarak bizim, en önce ve en yoğun biçimde el atacağımız konudur.

EKONOMİ

8.Mevcut ekonomik durumun bir değerlendirmesini yapabilir misiniz? Sizce ekonomi iyi yönetiliyor mu? Cari açık, büyüyen dış ticaret açığı, YTL'nin çok değerli olması, ekonominin çok iyi olduğu söylemine rağmen piyasalardaki durgunluk iddiaları konularını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk ekonomisi geçmişte kötü yönetildiği gibi,bugün de eksik bilgi ile yönetilmektedir. Sağlandığı varsayılan sanal istikrar; yoğun işsizlik, ciddi sosyal sorunlar, cari açık ve dış ticaret açıklarıyla elde edilmiştir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Hükûmet bütün umudunu sonu belirsiz AB sürecine bağlamıştır.

Toplumun önüne net ve bilinçli bir hedef konamamış, sadece dış desteklere bel bağlanmıştır. Dış desteklerin arkasında daima bu desteği verenlerin özel hesapları yatar. Türkiye şu anda hemen her konuda  başkalarının çizdiği rotasız bir gidiş üzerinde seyretmektedir. Tehlikeli sulara doğru gidiyoruz.  İşsizlik, istihdam, verimlilik, rekabet gibi ekonomik sorunlar çözümsüz bir şekilde ortada durmaktadır.

Türk ekonomisinde bugün, ihracatın ithalatı karşılama oranını %60'ın altına inmiştir. Ülkedeki spekülatif kazançlardan pay alamayan geniş halk kitleleri yoksullaşmaya devam ediyor.

Yüzlerce şirketteki Türk ortak, paylarını,şirketinin yabancı ortaklarına yok bahasına devretmektedir Honda, Toyota, Isuzu, Ford, Fiyat, Tuborg ve daha nicelerinde 2000 öncesindeki ve bu günkü ortaklık yapılarını inceleyenler olup bitenleri göreceklerdir.

Türk ekonomisi, 2001 krizinden sonra IMF-Dünya Bankası kıskacına alınmış bulunuyor. Bu kıskaç dış politikayı da şekillendiren bir boyunduruk gibi işlev görmektedir. Mevcut iktidar, kıskaçtan kurtuluşa çare üretmek yerine sanal pembe tablolar çizerek halkı aldatmaktadır. Cari açık, yıl sonu revize tahmin 22 milyar dolar, dış ticaret açığı 40 milyar dolardır. Gümrük Birliği yürürlüğe girdiğinden beri, yani son 9 yılda toplam cari açık 184 milyar dolar olmuştur.

GB, gümrük duvarlarını bizim aleyhimize yıkmıştır. Bu duvarları yıkılmış bir ekonomi  istikrar içinde gelişemez. Sıcak para sağlamak uğruna sürdürülen düşük kur, yüksek reel faiz, ithalatı fırlatıp ihracatı cezalandırıyor. Bunun sonu hüsrandır.

Reklamı yapılan 'ihracat artışı'nın dibine bir bakmak lazım. Ekonomimizin gerçekleştirmek zorunda kaldığı ara malı ithalatı, toplam ihracatımızı aşıyor. Bu durum ortada iken hangi ihracat artışından söz ediyoruz? İthalatta tüketim mallarının payının artması da ayrı bir felaket sinyalidir. Bankaların kredi muslukları üretime değil, tüketime açılıyor.

9.Özelleştirme uygulamalarından memnun musunuz? Bir görüşe göre özelleştirmelerle birlikte Türkiye'nin en stratejik kaynaklarını kaybetme riski var, sizce böyle bir algılama neden oluşmuş olabilir?

Türkiye'de özelleştirme baştan beri yanlış bir rotada seyrediyor.

Partimiz ve şahsen ben özelleştirmeye karşı değiliz. Biz de, devletin tesislerinin politikacıların rant ve ulûfe kapısı olduğunu, bugünkünden daha verimli yönetilmelerinin gerekliliğini biliyoruz. Ancak,  özelleştirmenin de geçmiş uygulamalarında büyük yolsuzluklara, ahlaksızlara neden olduğunu ve ülke şirketlerinin yabancılara yok pahasına satılmaya çalışıldığını da biliyoruz. Bu yok pahasına devretme operasyonunda IMF'nin nasıl müdahil olduğunu da biliyoruz. Bunun uluslararası düzeyde nasıl bir global oyun olduğunu anlamak isteyenler, Macar yazar Pongrac Nagy'nin "IMF'nin Rehberliğinde Macaristan'ın Komuta Ekonomisinden Piyasa Ekonomisine Geçişi"  adlı kitabından IMF'nin yarattığı bir kriz sonucunda Macar sanayiinin sektör sektör yabancı şirketler tarafından nasıl yok pahasına yağmalandığını okuyabilirler.

Türkiye'de özelleştirme, temel felsefesinden ve özünden uzaklaştırıldı. Temel felsefe, zarar eden KİT'lerin satılmasıydı. Bugün yapılan ise öncelikle kâr eden kurumların satılmasıdır. TEKEL gibi âdeta para basan bir kurumun satılması isteniyor. Ayrıca satılan kurumlar sadece KİT'ler değildir. ERDEMİR gibi en Kârlı AŞ satılıyor.

Bu stratejik, hatta bir ölçüde jeopolitik kurumların dışarıya satılması ise ayrı bir kaygı sebebidir.

Biz, özelleştirmeyi bu mantıkla sürdürmenin Türkiye'yi iflasa götürdüğü kanısındayız. Bunun içindir ki biz, iktidar olduğumuzda Özelleştirme İdaresi'ni kapatacağız. Bunu programına açıkça koyan ilk parti de HYP olarak biziz.

10. Yabancı sermayeyi teşvik için Türkiye ne yapmalıdır?

Türkiye'nin 1954'ten beri gündeminde olan yabancı sermaye konusunda ne yazık ki işe yarar hiçbir sonuç elde edilememiştir. Ekonomide yeni kapasite yaratan, üretim, istihdam ve verimliliğe katkıda bulunan bir sabit sermaye yatırımına ve bu anlamda bir yabancı sermaye girişine tanık olamıyoruz. Bize gelebilecek birçok yatırım, daha şimdiden Macaristan ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine akmış bulunuyor. 

GB yabancı sermayenin işe yarar halde gelmesini sekteye uğratan temel sebeptir.

Türkiye'de IMF tüm sübvansiyonların kötü olduğu tezini hepimize kabul ettirdi. IMF'nin direktifleri ile tarım ve sanayide Türk sermayesine yönelik tüm teşvikleri birer birer kaldırdık ve kaldırmaktayız. Ama IMF'de yabancı sermaye teşvikleri ile ilgili tek ses yok!  Türkiye'de yerli sermaye yeterince ve adil bir biçimde teşvik edilmesine rağmen kalkınma hızımız düşük mü kaldı da Türk sermayesine teşvikleri durdurup yabancı sermayeyi teşvik ediyoruz? Türkiye'ye bir kuruş yabancı sermayenin girmediği 1960'larda, %7'lerde kalkınmayı enflasyonsuz sağladığımız dönemler vardır.

Biz yerli sermaye için de yabancı sermaye için de en büyük teşvikin, devletin mantıklı, dürüst, açık ve adaletli bir biçimde yönetilmesi ve "Bu bizdendir, şu bizden değildir" ayırımı yapılmaksızın tüm şirketlerin eşit ve adalet içinde rekabet etmesi olduğunu görüyoruz. Ve böyle bir düzeni de, sadece, bir idealist vatanseverler ordusu olan Halkın Yükselişi Partisi'nin kurabileceğine inanıyoruz.

11. AB müzakere sürecinin başlamasından sonra Türkiye'nin daha fazla yabancı yatırım çekeceği düşünülüyor. Öte yandan yatırımdan çok eğitimli genç iş gücü konusunda Türkiye'nin daha çekici hale geleceğini düşünenler var. Sizce ekonomik bakımdan Türkiye dünya ekonomik dinamikleri açısından çekici geleceği bir konu varsa bu öncelikli olarak ne olabilir, neden?

Türkiye'de, "Türkiye'yi AB'ye alacaklar" masalına inanan bazı safdiller hâlâ mevcuttur. Yabancıların ise, İspanya, İrlanda,Yunanistan örneklerinden esinlenerek Türkiye'ye geleceklerini sanmıyorum. Bu insanların, İspanya'nın, Yunanistan'ın, İrlanda'nın  gerek üyelik öncesindeki adaylık dönemlerinde gerek üye olduktan sonra yararlandıkları gümrük duvarlarından, teşviklerden, milyarlarca dolarlık hibe yardımlarından, vatandaşlarının serbest dolaşım haklarından hiç birinin Türkiye için geçerli olmadığını bilmedikleri söylenemez.

Biz bu AB aldatmacasını bırakalım da Türkiye'nin gerçek potansiyeline ve gerçek değerlerine bakalım: Türkiye, Türkiye'den yönetildiğinde, doğru yönetildiğinde, doğal kaynakları, tarıma müthiş elverişli iklimi, genç ve çalışkan iş gücü ile her sektörde yatırım için cazip bir ülke olacaktır. Bunun için onun-bunun masalına, yalanına, sanal cennet vaatlerine ihtiyaç yoktur.

Türkiye'nin  akılcı, yaratıcı, devleti ve rejimi ile barışık, halkından başka hiç kimseden icazet almayan devlet adamından başka şeye ihtiyacı yoktur. Böyle devlet adamlarının getireceği doğru, şeffaf, adaletli, takıyyeden uzak ve güvenilir bir yönetim bütün kapıları açar. Bütün vicdanımla söylüyorum, partimiz HYP bunu başarabilecek tek partidir.

AB müzakere sürecinin başlaması yabancı sermaye için sadece psikolojik bir etkendir. Bu etkenin, en az 15 yıl sürecek bir dönem için ne ölçüde işe yarayacağını da düşünmek lazım. Çünkü herkes bilmektedir ki bu sürecin sonunda tam üyelik diye bir şey asla olmayacaktır. O halde, müzakere sürecinin, GB'yi peşinen kabul etmiş Türkiye'ye yeni bir yabancı sermaye akını yaratacağı iddiası hayal ve aldatmadan öte bir anlam taşımaz. Müzakere süreci, yabancı sermayeye, GB'ye ilaveten yeni hiçbir avantaj getirmemektedir.

Genç nüfus, bâkir kaynaklar, jeopolitik artılar gibi cazibe sebepleri ise yaratıcı dış politikalarla işe yarar hale gelir. Teslimiyetçi ve omurgasız iktidarların bu artıları Türkiye lehine değerlendirmesi mümkün değildir.

12. Sizce Türkiye'nin rekabet gücü geliştirmesi gereken  en önemli sektör hangisi?

Biz, HYP olarak iktidara gelme olanağı bulacak olursak, Türkiye'nin yeni kalkınma hamlesini kendi öz kaynaklarını girdi olarak kullanan sektörlerde başlatacağız. Bu sektörlerin başında tarım ve tarıma dayalı sanayi gelir. Türkiye eğer tarım sektörünü ve köylüsünü küçümseyip ihmal ederek tüketime yönelik bir ithal ikamesi hayalinin peşinden gitmeseydi bu gün hem çok daha büyük bir sermaye birikimine sahip olurdu, hem de ekonomimiz böylesine dış ticaret ve cari işlem darboğazları ile savaşıyor olmazdı. Bu gün dahi Türkiye ihracatının yarıdan fazlası tarım ve tarım girdilerini işleyen tekstil, gıda, deri, möble, gibi sektörlerin ürünleridir.

Tarımdan sonra turizm ve diğer hizmetler gelir. Bunlar da döviz tüketmeden döviz üreten sektörlerdir. Bunların da 'hammaddeleri' olan insan, güneş, deniz, tarihsel ve kültürel miras ve eserler, yerlidir. Türkiye'de, ithalata dayalı olmayan sektörlerin, gerek döviz getirisi gerekse GSMH'ya katkısı, ithalata dayalı sektörlerin katkısından kat kat büyüktür.

Bu arada, Türkiye'de hiçbir kalkınmanın Mustafa Kemal Atatürk döneminde gerçekleştirilen büyük ulusal eğitim hamlesini yeniden başlatmadan ve o hamlenin desteği olmadan gerçekleşemeyeceğini de ifade etmeliyiz. Kalkınmanın en önemli etkeni insan gücünün kalitesi, yani eğitim seviyesidir.

Şunu da eklemek isterim: Bundan sonraki bütün zamanlarda, Türkiye'nin tartışmasız üstünlüğü, sahip bulunduğu Atatürk mirasında kümelenen değerler olacaktır. Ne yazık ki, Türkiye, Atatürk mirasından rahatsız olanlar tarafından yürütülen sistemli çökertme operasyonlarıyla bu mirasını darmadağın ederek en büyük farklılığını kendi elleriyle ortadan kaldırmaktadır.

13. Türkiye'nin dış ilişkileriyle ve ekonomi politikaları ile bağlantılı olarak borsada kimi zaman ciddi dalgalanmalar gözlemliyoruz. İleride böyle bir dalgalanma sonucu herhangi bir kriz çıkma riskinden bahsedilebilir mi? Bu tutarsız bir önerme ise sizce hangi yersiz algılamadan kaynaklanıyor?

Bu risk her an vardır. Eğer, Batı (ABD ve AB) siyasal İslamcı AKP iktidarından sürekli almakta olduklarında bir eksilme veya kesilme görürse, Türkiye'yi kontrol için içeri soktuğu spekülatif sıcak parayı kısmen veya tamamen çekerek Türkiye'yi iki gün içinde bir dehşet krizine sokabilir.

Biz, borsa dalgalanmalarını Türkiye'nin sorunlarının değil, borsalara ve dünya piyasalarına hâkim olan, günlük spekülatif cirosu bir trilyon doları aşan uluslar- arası fonların doğasının icabı olarak görüyoruz. IMF zorlamaları ile bizim gibi safdil ülkeler liberal ekonomi yalanlarına kanıp piyasalarını bu paraya açmadan önce söz konusu dalgalanmalar dünyanın en kalkınmış ülkelerinde oluyordu. Newyork ve Londra borsaları defalarca 'kara Salı'lar, 'kara Perşembe'ler yaşamıştı. Bizim gibi ülkelerin bu sermayenin serbestçe girip çıkmasına açılması bu sıcak paraya 'oyun sahası' açmak içindir. Dalgalanmaların bizim piyasalarımızda olması gelişmiş ülkelerin piyasalarına istikrar sağlamıştır. Çünkü bu sıcak para böyle dalgalanmalar yaratmadan para kazanamaz. Bizim piyasalarımızı çalkaladığı sürece büyük ülkelerle tepişmesine gerek yoktur.

Biz, sıcak parayı Türkiye ekonomisinde ciddiye alınması ve önlem getirilmesi gereken bir risk unsuru olarak görüyoruz. HYP olarak biz, Malezya'nın uygulamalarını  incelemeye değer buluyoruz.

14. Sizce Türkiye ekonomisinin üzerinde öncelikli olarak durması gereken konu nedir? İşsizlik? Ticaret? Teknoloji üretimi, AR-GE çalışmaları? AB ile uyum? Rekabet? KOBİ'ler? IMF reformları (sosyal güvenlik vs.)? Enflasyon?...

İşsizlik temel sorundur. KOBİ'lerin yok edilmesi ise işsizliği besleyen sebeplerin başındadır.

İşsizliğin temel sebebi, yatırımların durmasıdır. 10-15 yıl öncesine kadar, devlet yatırımlarının bütçedeki payı %20'lerin daima üstünde iken bugün bu rakam %5'e düşmüştür.

İşte facia budur. Devlet bütçeleri, faiz ve maaş ödeme, sosyal güvenlik açıklarını kapatma cetvellerine dönüştürüldü. Temel kalkınma projelerimiz olan GAP, DAP ve DOKAP gibi projeler askıya alınmıştır. AB kara sevdasıyla oyalanmak yerine bu projelere işlerlik kazandırmanın yolları aranmalıdır. AB, o zaman bizi kendisi çağırır.

 Ekonomi bir dizi  'seri bağlanabilir' devrelerden oluşmaz; aksine, ekonomi 'paralel bağlanmış' devrelerden oluşan bir ağ örgüsüdür. Yani yeni deyimi ile ekonomi ağı bir 'WEB'dir. Hepsi birlikte çözümlenmek zorundadır.

Bizim hareket noktamız, alınacak önlemlerin ulusal olup olmadığı ayırımıdır. Türkiye'de; halkın çıkarının politikacının ve yandaşlarının çıkarının üzerinde tutulduğu, akılcılığın ve mantığın ezbere, emre ve güdüme üstün geldiği politikalara ihtiyaç vardır. Çözümü buralarda aramak gerek. Biz HYP olarak bu anlayışın iman, fikir ve siyaset ocağıyız. Kadrolarımızı da bu anlayışa zarar vermeyecek, iyi yetişmiş, ama eski siyasetlerin kirine bulaşmamış insanlardan oluşturduk. Bu değerlere sahip kadınlarımızı öne çıkarmaya özellikle dikkat gösterdik.

15. Olası bir erken seçimin ekonomi üzerine yaratabileceği baskı sizi endişelendiriyor mu?

Erken seçimin bir yıkım değildir; gerekiyorsa yapılır. Ama şu sırada bir erken seçim, ekonomik açıdan ülkeyi epeyce rahatsız edecektir.

Biz, 'seçim ekonomisi' olgusunun ahlak dışı olduğunu savunuyoruz. Seçim ekonomisi, iktidar partisinin tüm seçmenlerin rızkından keserek ödediği vergileri kendi yandaşlarına dağıtması, kendisini iktidara getirmek için har vurup harman savurması olarak belirginleşir. Ne yazık ki, bu güne kadar her iktidar bu yönteme başvurmuştur. Bu nedenle biz bir erken seçimi zaten bıçak sırtında yürüyen ekonomik istikrar açısından zararlı görüyoruz.

DIŞ POLİTİKA

16. AB ve Kıbrıs konularını bir tarafa bırakırsak, sizce Türkiye'nin en önde gelen dış politika sorunu nedir? Bu sorun doğru şekilde ele alınmakta mıdır? Sizce neler yapılmalıdır?

Türk dış politikasının en önemli sorunu itibar sorunudur. Rejim ve kurumlarıyla çekişmeli olduğunu dışarıya her haliyle, hatta açıkça ifade eden AKP, Batı'ya,  Türkiye'nin zaaf ve kan kaybı içinde olduğu yolunda bir imaj verdi. Bu imajı ustaca değerlendiren Batı (ABD ve AB), Türkiye'yi bir tür sömürgesi veya eyaleti gibi görüyor.

İkinci temel sorun, AKP'nin ısrarla yürüttüğü 'kayıt dışı diplomasi'dir. Bu kriptosuz diplomasi Türkiye'yi her geçen gün, kimsenin farkında olamadığı tavizlerle inişe, hatta çöküşe götürmektedir.

Bu iktidarın Türkiye ile ilgili olarak kiminle ne konuştuğunu, kime hangi vaatlerde bulunduğunu hiç kimse bilmiyor.

17. Son dönemlerde Avrasya ve Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerin fazla ciddiye alınmadığı izlenimi var. Bu konuda neler yapılmalıdır, partinizin politikası nedir?

Açık söylemek gerekirse, Avrasya coğrafyası ile ilişkilerimiz son derece zayıf, ciddiyetsiz ve hatta yer yer basîretsiz olageldi. Son iktidarın ise Avrasya diye, Türkî Cumhuriyetler diye herhangi bir meselesi, özlemi, gayreti olduğu kanısında değiliz. Bu iktidar, böyle bir niyet ve gayretin Batı'yı da, içerideki bölücü unsurları da hatta bir ölçüde Arap-İslam dünyasını da rahatsız edeceğini bilmektedir. Bu rahatsızlığı göze alarak Avrasya coğrafyaları ile yaratıcı bir diyalog geliştiremez. Zaten, bu iktidarın böyle bir diyalogu, gelecek için önemli projeler inşa edecek biçimde geliştirecek birikimi ve siyasal dehası da yoktur kanısındayız. Böyle bir işe girişse, ağzına-gözüne bulaştırır diye düşünüyoruz. Onun için bu konuyu tamamen rafa kaldırmıştır.

Avrasya'nın 21. yüzyılda kazanacağı önem, dünyada belki de ilk kez ve çok erken bir tarihte (1920'lerde) Atatürk tarafından fark edilmiş ve dikkatlere sunulmuştur. Atatürk; müslüman Doğu'nun ve Türklerin kurtuluşunu Avrasya coğrafyalarında gören ilk liderdir. Atatürk, Osmanlı'nın aksine, Asyacıdır. Osmanlı ise Batıcı'dır, hep Batıcı olmuştur. Osmanlı hep Batıcı olmuştur ama asla Batılı olamamıştır. Batılı olma sevdasıyla Batı'ya sürekli ödün vermiştir. Bu da onun sonunu getirmiştir.

Partimiz HYP, geleceğin sadece bizim için değil, dünyanın birçok ülkesi için Avrasya coğrafyasında olduğu düşüncesindedir. Tarih artık, Avrasya'nın öne geçmesi dönemini açmıştır. Özellikle Türkiye'de, bu gerçeğin bilinmesi, tarihin ve dünyanın iyi okunması ve bu okuyuşa uygun siyasetlerin üretilmesi gerekir.

Biz bunları üretecek birikim ve kadroyu bünyemizde taşıyoruz. Şu anda ayrıntı vermek için vakit erken.

18- Irak'taki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak, hiç yoktan veya ABD ihtirasının tatmini için bir kan cehennemine dönüştürüldü. Orada tarihin en büyük insanlık suçlarından biri işleniyor. Daha yıllarca sürer.

Biz, HYP olarak, ABD'nin Irak'ta bu durumun sürmesini istediği kanısındayız. Bunun için oradaki cehennemî kaosu sürdürüyor. İstese bitirir. Başarısızlıktan değil, istemediği için bitirmiyor. Çünkü BOP işgal projesinin hedefine varması için Irak'ın bu cehennemî durumunun sürmesi gerekiyor.

19. Türk-ABD ilişkilerinin seyrinden memnun musunuz? Neler yapılmalıdır?

Türk-ABD ilişkilerinin ABD açısından fena gittiği kanısında değilim. ABD süper güçtür; siyasal İslamcı teslimiyet kadrolarından her istediğini şöyle veya böyle alıyor. Ama bu ilişkilerin Türkiye, Ortadoğu ve genelde dünya açısından iyi gitmediğini düşünüyorum. İstediklerini alan ABD'nin de çok keyifli olduğu söylenemez. Çünkü karşısında rasyonellikten uzak, yarın ne yapacağı belli olmayan, güvenilemez bir iktidar yani AKP vardır.

İlişkilerin bozulmasının ve ABD gibi esaslı bir müttefikimizle ciddi bir güvensizlik ortamı içine girilmesinin temel sebebi, AKP'nin takıyyeci, dipsiz ve kısa vadeli çıkar gözeten politikalarıdır. AKP böyle politikalar ürettiği için, ABD ise sadece kendi çıkarını düşündüğü için, dünya ve Türkiye açısından çok hayatî önemde olan ABD-Türkiye ilişkilerinin tadı kaçmış bulunuyor.

Bu kaçan tadın geri gelmesi için, Türkiye'de güven verici, yaratıcı, akılcı ve Atatürkçü politikaların iktidar olması gerekiyor. Bu noktada ABD'ye düşen, kısa vadeli çıkarları bırakıp uzun vadeli ve samimi bölgesel politikalar üretiminde Türkiye'nin yerini, gücünü ve yaratıcı siyaset kadrolarını fark etmesidir.

Şunu da kaydetmeliyiz: ABD, ittifakın getirilerini zahmetsizce elde etmek için Türkiye'ye sömürge muamelesi yapma çığırını kapatmadıkça BOP bölgesinde kalıcı bir huzur oluşamaz.

20. Türkiye'nin İran ve Suriye ile ilgili gelişmeler, Filistin-İsrail meselesi ve Lübnan'da son zamanlarda yaşananlar dikkate alındığında, bölgeye yönelik politikası tatmin edici midir?

Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihi boyunca yürüttüğü bölgesel politikalar, ne yazık ki, içte AKP'nin yanlışları ve zaafları, dışta da AB ve ABD'nin çifte standartlı, tek yanlı çıkara dayalı politikaları yüzünden darmadağın olmuştur. Bu dağınıklıktan kısa vadede çıkar sağlayacağını düşünen Batı (ABD ve AB), uzun vadede çok büyük yanlış yaptığını anlayacaktır.

Türkiye, İran ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu müslüman coğrafyasındaki komşularıyla elbette ki iyi ve dostça birlikteliği önemser. Ancak, HYP olarak biz, Arap dünyasına güvenilebileceği kanısı taşımıyoruz. Bu insanlar bizi hep arkadan vurmuşlardır; yine vurmamaları için bir garantimiz yoktur. Esasen, bu ülkelerle ilişkilerimizin olabildiğince kavgasız gitmesini sağlayan da Türkiye'nin tahammül, basîret ve hoşgörüsüdür. Suriye ve İran, özellikle birincisi, terör münasebetiyle bize çok büyük kötülükler yaptı. Yine yapmayacağını kimse söyleyemez.

Kısacası, Arap-İslam dünyası rasyonel değil, duygusal bir dünyadır. Ve bu dünyanın duygu zemininde Atatürk Türkiyesi'ne iyi bir yer verildiğini kimse söyleyemez. Biz, her hal ve şartta yüzümüzü Batı'ya dönük tutarak bağımsız politikalar izleyeceğiz. Ama bu hiçbir zaman Batı'ya teslim olmak, hele hele tutsak olmak anlamına asla gelmeyecektir. Bu konudaki temel fikrimiz, Mustafa Kemal Atatürk tarafından şöyle özetlenmiştir:

"Fikir ve eğilim itibariyle bir Avrupa Türkiyesi, daha doğrusu Batı'ya yönelmiş bir Türkiye arzu  ediyoruz."

AB-TÜRKİYE

21. Türkiye'nin AB'ye üyelik görüşmelerine 3 Ekim'de başlamış olması sizin için ne ifade ediyor?

3 Ekim'de başlayan süreç, aldatılmış bir ülkenin, hayal peşinde koşmaya devam ederek kendisinden istenenleri vermeyi sürdüreceğini ifade ediyor. Bu süreç, bir müzakere süreci değil, AB'nin dayatmalarının Türkiye tarafından tartışmasız biçimde yerine getirilme süreci olacaktır.

Batılılara taviz ve imtiyaz vererek Batılı olabileceğimize asla inanmıyoruz. Bunu yaparak Batılılara dost da olamayız. Bunu yapanlara sadece güler geçerler. İmtiyaz ve taviz verdikçe bağımsızlığınıza tasallut artar. Bağımsızlığının vakarını koruyamayanlara hiç kimse saygı duymaz, itibar etmez.

Bugün Türkiye'yi yönetenlerin galiba bilmedikleri veya gereğince bilemedikleri şey, işte bu.

22. Hükümetin 3 Ekim arifesinde ve müzakerelere başlama konusundaki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müzakerelere başlama konusundaki politikaları, hükûmet açısından iflas, Türkiye açısından aldatma politikası olarak görüyorum. Hükûmet, ipi dışarıdan çekilmesin ve sanal istikrar ortamını biraz daha devam ettirebilsin diye, Türkiye'nin geleceğe yönelik ümit ve çıkarlarını AB emel ve hesaplarına peşkeş çekiyor.

Bu hükûmet, eğer gelecek zamanlarda Türk milleti önünde çok ağır ve kahredici bir hesapla yargılanmak istemiyorsa AB müzakerelerinden derhal çekilmeli ve Türkiye'ye çok ağır bedeller ödeten Gümrük Birliği Antlaşması'nı hemen askıya almalıdır.

23. Türkiye'nin limanlarını Kıbrıs Rum kesimine açması konusunda AB oldukça ısrarlı görünüyor. Bu konu önümüzdeki yıl yeniden Türkiye-AB ilişkilerinin gündemini belirleyecek. Hükümetin bu konuda ve genel olarak izlediği Kıbrıs politikasını tatmin edici buluyor musunuz?

AKP'nin Kıbrıs politikaları Yunanistan ve Rum kesiminin hayal edemeyeceği kadar tavizci oldu. AKP önce Denktaş'ı harcadı, ardından da Kıbrıs'ı Rumlara teslim etmeye hazır olduğunu çeşitli vesilelerle dünyaya duyurdu. Hükûmet, ayrıca, 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesi'nin 7. maddesiyle, Kıbrıs Rum şefliğini NATO'ya sokmaya da yeşil ışık yaktı.

Bunlar, Türkiye açısından, ölüm-kalım noktasında Türkiye'yi harcamak anlamında politikalardır. Hükûmet bu politikaların faturasını tarih önünde nasıl ödeyeceğinin hesabını umarım iyi yapmıştır.

24. AB'nin Kasım başlarında yayınlanacak Türkiye ilerleme raporunda Orhan Pamuk başta olmak üzere, açılan bazı davalar nedeniyle Türkiye'de ifade özgürlüğünün kısıtlandığı eleştirilerine yer verilmesi bekleniyor. Sizce bu durumda Hükümet nasıl bir yol izlemeli?

Batı (AB ve ABD), yıllardan beri, Türkiye'ye sövenleri ödüllendirme şeklinde yürüyen bir yıkım kampanyası yürütmektedir. Orhan Pamuk bu kampanyanın son piyonudur.

Dünyada kendi haklarına gereğince sahip, tam bağımsız bir ülkeye böylesine rahat sövülebildiği görülmemiştir. Bu sövmelerin bu müzakere sürecinde artarak devam edeceği anlaşılıyor. Onun içindir ki, HYP olarak biz, bu müzakere sürecinin derhal durdurulmasını, Gümrük Birliği'ni askıya alarak AB ile yeniden ve sıfırdan masaya oturulmasını veya bu AB serüveninin artık tamamen bitirilmesini kaçınılmaz buluyoruz.

Türkiye ve Türk halkı, bu AB aldatmacası kendisini bitirmeden bu aldanışa bir son vermenin yolunu ivedilikle bulmalıdır. Yoksa, bu zehirli  kara sevda Türkiye'yi mahvedecektir.

25. Bilindiği gibi müzakere konularının %80'i ekonomik konuları ilgilendiriyor, sizce Türkiye'nin sosyo-ekonomik dönüşüm açısından en çok zorlanacağı konu ne olabilir?

Ekonomi, ticaret vs. diye kendimizi aldatmanın bir yararı olamaz. AB müzakere süreci Türkiye için kayıtsız-şartsız teslimiyet ve bitiş sürecidir. Bu müzakere sürecinde, Türkiye'nin zorlanmayacağı, az zorlanma hesapları yapacağı hiçbir madde ve ihtimal yoktur. Türkiye'nin tek çaresi, bu müzakere sürecini kapatıp kenara çekilmektir. Aksi halde, Türkiye, sadece sömürgeleşmekle kalmayacak, çok kötü bir biçimde parçalanacaktır da. Yugoslavya örneği ortada...

26. AB müzakere süreci tarımdan çevreye pek çok başlıkta yeni yasal düzenlemeler yapılmasını ve bunların uygulanmasını öngörüyor. Sizce Türkiye diğer aday ülkeler için de oldukça zor olduğu bu süreçten başarıyla çıkıp gerçekten 10 yıl sonra AB üyesi olabilir mi?

Yukarıki soruya verdiğim cevabı burada da aynen tekrar etmeyi yeterli görüyorum. Türkiye'nin artık AB'ye üye olmak gibi bir beklentisi ve böyle bir ihtimal söz konusu olamaz.

27. AB'nin ortaya koyduğu mevcut Müzakere Çerçeve Belgesi'ne göre, Türkiye sürecin sonunda tüm ödevlerini yerine getirmiş olsa dahi tam üye olabilecek mi?

Türkiye hiçbir zaman AB'ye tam üye olamayacaktır. Bunun muhtemel olduğunu düşünmek bile eşyanın tabiatına ve aklın apaçıklık ilkesine aykırıdır. AB kurmayları bunun asla olamayacağını yıllardan beri diplomatik dille söylediler. Türkiye'yi yönetenler anlamadı veya anlamak istemedi. Çünkü AB mavi boncuğunu göstererek halkı kandırıyor, halktan prim ve oy alıyorlardı. Yani Türk siyasetçileri burada ne yazık ki, kendi halkına dürüst davranmamıştır. Hâlâ davranmıyorlar.

AB, 17 Aralık'la başlayan ve 3 Ekim'le devam eden yeni süreçte, Türkiye'yi tam üye olarak almayacaklarını artık diplomatik dilden çıkarıp sokaktaki adamın anlayacağı dille söylemeye başladılar. Ama, AB yalanıyla halkı aldatanlar bunu da anlamazlıktan geliyorlar.

AB kurmayları daha nasıl söylesinler? "Ucu açık" diyorlar, "Sonunda referandum yapacağız" diyorlar. Bunların anlamı, "Sizi asla ve asla içimize almayız, kapıda durmak istiyorsanız, o sizin bileceğiniz; bekleyin!" demek değil de nedir?

Bana göre, AB konusunda Avrupalı artık sözünü açıkça söylemiştir. Geriye kalıyor, Türkiye'yi yönetenlerin bunun gereğini yapma basîretini gösterip göstermeyecekleri...

Umuyor ve bekliyoruz ki bu basîreti göstersinler!..

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org