Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Anlatmak ve Dayatmak: Türkiye'de İslam ve Atatürk Serüveni - Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk 08.07.2006
24.09.2006
Okunma Sayısı : 8354
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 5
Popülarite : 2,39
Verdiğiniz Puan :
 

 

 Anlatmak ve Dayatmak: Türkiye'de İslam ve Atatürk Serüveni

Anlatmak, insanın idrakine hitap etmektir. Anlatmak; iyi niyetin, aydınlatma isteğinin, insana ve hayata saygının bir uzantısıdır. Kutsal metinler, bütün aydınlık öncülerinin ‘anlatıcılar’ olduğunu, olması gerektiğini dile getirir. Kur’an’a göre, bütün peygamberler anlatıcıdırlar. Onların görevleri de özellikleri de anlatmaktır.

Kur’an, insanın, kendisine anlatılanı anlayacak donanımla dünyaya gönderildiğini defalarca ifadeye koyar. Bütün peygamberler ‘mübîn’ insanlardır. ‘Mübîn’, apaçık anlatan, ayrıntılarıyla anlatan kişi demektir. Kutsal metinlerin ortak niteliklerinden biri de onların ‘mübîn’ olmasıdır. Yani, tanrısal anlayış ve yönteme göre, hem anlatan mübîndir hem de anlatma konusu yapılan. Başka bir deyişle, hem peygamber mübîndir hem de getirdiği kutsal metinler.

Yaratıcı Kudret şunda ısrarlıdır: Zahmete katlanmayı göze alanlar, anlatmayı er-geç başarırlar. Ve bu başarı hayatın ve insanın başarısı olur. Bu başarı mutluluk ve rahatlık getirir.

Dayatmaya gelince; o, hem yapısı hem de amacı bakımından anlatmanın tam tersidir. Dayatmacı, insanın idrakine hitap etmez, insanı anlamadığı ve ısınmadığı şeyi kabule zorlar. Bu bazen baskı, bazen de açık zulüm şeklinde belirir. Esasında, dayatmanın bizzat kendisi bir zulümdür.

Peygamberleri ‘mübîn’, mübelliğ (bir gerçeği insana ileten) ve ‘müzekkir’ (hatırlatan, öğüt veren, aydınlatan) olarak niteleyen Kur’an, onların ‘musaytır’ (despot, baskıcı) olmadıklarını, olmamaları gerektiğini de ısrarla belirtir. Aydınlatıcılar anlatırlar, ama baskı ve zorlamaya (ikraha) asla gidemezler. Hayat ve din, sonuç olarak da mutluluk ve başarı ikrahtan arınmışlık üzerine kuruludur. Bunun içindir ki, “Dinde ikrah yoktur, olmamalıdır.”

Yaratıcı irade ve bu iradenin insanlık dünyasına taşıyıcıları olan peygamberler ve kutsal metinler şuna sürekli vurgu yapar:

"Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır." (Kur’an, 2/256)

Yaratıcı Kudret, yaratıp donattığı insanın anlama gücünden emindir. İnsana iyi niyet ve sabırla hitap edildiğinde, yani anlatıldığında, insan, anlatılanı anlayacaktır. Anlatacak bir şeyiniz yoksa veya anlatılacak olanı anlatamıyorsanız bunun suçu anlatıcınındır, dinleyenin değil.

Anlatmak yerine dayatmaya gitmenin sebeplerinden birincisi, konuşanın yetersizliğidir. Anlatamayanlar, anlatacak bir şeylere sahip olmayanlar veya anlatma niyetinden yoksun bulunanlar, dayatırlar. Anlatmanın dayanakları özgüven, iyi niyet, akıl, vicdan, ilim ve nihayet sevgidir. Dayatmanın dayanakları ise kendine güvensizlik, egoizm, baskı, akıldışılık ve nihayet kindir.

Anlatmak, sabır ister, fedakârlık ister. Anlatmanın başarısı uzun vadede gelir ama bir kez gelince de  pörsümez, ölmez. Dayatmak ise ucuzdur, kolaydır; kısa vadeli çıkarlar sağlar ama sonu hüsran ve perişanlıktır. Dayatmanın getirdiği sonuç, insanın iç dünyasına, akıl ve idrakine yerleşmediği için, bir süre sonra insan ve hayat tarafından itilip atılır.

Dayatmaya bağlanan fikirler de sistemler de kazançlar da kısa bir süre sonra çürür, çöker, yerle bir olur.

Hayatın kanunu, Yaratıcı’nın iradesi budur.

Bu genel tespitten sonra özel konumuza gelelim:

17 Mayıs 2006 günü, dinci militanlar tarafından gerçekleştirilen Danıştay Katliamı, inkâr ve tevil edilmez şekilde bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye’de dinle devlet, İslam’la laiklik, dindarla çağdaşlık barışık değildir. 84. yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyet’le İslam’ın, Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’le Müslümanların barış ve kucaklaşması gerçekleştirilememiştir. Çünkü İslam ve tebliğcisi Hz. Muhammed ile Cumhuriyet ve kurucusu Mustafa Kemal halkımıza anlatılmamış, dayatılmıştır. Halkın Yükselişi Partisi’nin temel söylemlerinden birinden yararlanarak konuşursak, halkımızın seyretmek zorunda kaldığı tablo, Muhammed ile Mustafa’nın ahenk ve barışını ortaya koyan bir tablo değil, didişme ve çelişme halinde olduklarını göstermeye uyarlanmış bir tablodur.

İyi niyet ve temiz bir vicdanla baktığımızda, uyuşma ve barışmaları aklın ve gerçeğin icabı olan İslam ile Atatürk Cumhuriyeti’nin yani Muhammed ile Mustafa’nın barışı bir türlü kurulamamıştır. Bu barış kurulamadığı içindir ki, Muhammed’den de Mustafa’dan da vazgeçmek istemeyen Türk milleti bir türlü huzur bulamamaktadır. Muhammed’e de Mustafa’ya da muhtaç olduğunu vicdanı ve aklıyla fark eden Türk milleti, bu iki değerin barışına giden yolların dikenlenmesi yüzünden sürekli ıstırap çekmektedir.

Yolları dikenleyenler kimlerdir?

Yolları dikenleyenler, İslam’ı ve Atatürk’ü dayatma aracı yapanlardır. Bugün bizler, bir yandan Muhammed’i, öte yandan Mustafa’yı dayatma konusu yapanların yarattıkları kahırlı kıskacın ortasında acı çeken bir halkın feryatları ve bu feryatları Türkiye aleyhine istismar eden Haçlı emperyalistler güruhu ile karşı karşıyayız.

İslam’ı; Arap takkesini din yapan Emevî dincileri (siyasal İslamcılar), Atatürk’ü ise büst ve rozetleri ‘Atatürk’ diye pazarlayan ‘Atatürk bezirgânları’ dayattı. Bunların biri dini anlatmadı, öteki de Atatürk’ü. Biri İslam’ı dayattı, ötekisi Atatürk’ü...

Neden? Çünkü İslam’ı anlatsalardı, dini, Atatürk’ü anlatsalardı Atatürk mirasını sömüremezlerdi. Oysaki o sömürüye ihtiyaçları vardı. Yaratıcı ruhları, sağlam kişilikleri, dünyayı, bölgemizi ve ülkemizi layıkıyla okuyacak bilgi ve birikimleri yoktu; bir şeylere, bir yerlere dayanmaya muhtaç idiler. Beleşi, ucuzu çok seviyorlardı; dokunulmazlığı da çok seviyorlardı.

Bir yerlere dayanmak ihtiyacı duyanların bir şeyleri dayatmak zorunda kalacaklarını unutmak, faturası çok ağır bir yanılgıdır. Bir şeyleri dayatanlar, bir yerlere dayanarak dokunulmazlık elde etmek peşinde olanlardır. Özgür ve yaratıcı benlikler ne bir yerlere dayanırlar ne de bir şeyleri dayatırlar.

Dokunulmazlık elde etmenin en ucuz yolu, değerlere tasallut ve onları dayatma aracı yapmaktır. Bir şeyleri dayatarak dokunulmazlık kazananlar bunu sürdürmek için gerçeği anlatanları aforoz ederler. Bütün musallat beleşçiler aforozcudur.

Aforoz; değer, kişi veya kurumların gerçeğini temsil edenlerin bunların sömürüsünü yapanlar tarafından bu değerlere karşı olmakla itham edilmesidir. İnsanlık tarihinin en sefil, en hayasız ve en zalim sömürüsü aforozculuktur. Aforozculuğun en namussuz ve şeytanî süreci engizisyon, en alçak temsilcileri de kilise babalarıdır. Batı, kilisenin bu zulmünden kendisini kurtardı ama aforozu tüm dünyadan kovmak için kılını kıpırdatmadı. Tam aksine, onu sevmediği kitlelerin hayatına soktu; Müslümanların hayatına soktu. Bugünkü dünyada aforozculuğun bir numaralı mekânları Müslüman coğrafyalardır. Bu demektir ki, değerlerin gerçek temsilcilerinin kahra, sömürücülerin ise nimet ve itibara layık görüldüğü coğrafyalar Müslüman coğrafyalardır. Türkiye, büyük Atatürk sayesinde bu coğrafyaların cehennemî kıskacından çıkar gibi oldu ama içten ve dıştan ortaklaşa kotarılan karşı devrim, bu süreci kırdığı için Türkiye tekrar o kıskacın içine itildi. Dahası, Atatürk öncesindeki dinci aforozun yanına Atatürkçü aforozu da ekleyerek ‘aforoz kahrı’nı ikiye katladı.

İslam’a ve Atatürk’e musallat olanlar sık sık aforoza başvurdular. Bu aforozun kurum, kişi ve kavram putlarını oluşturdular. Fesat, soygun, vurgun ve bazen de ihanet sergiledikleri duvarlar arasına ‘Allah’ın evi’ yaftası yapıştıran dinci aforozculara, yeni dönemlerde ‘Atatürk’ün partisi, Atatürk’ün derneği, Atatürk’ün falanı, filanı’ aforozcuları eklendi. Hiç kimse çıkıp da “Atatürk’ün kendisi, fikirleri, çilesi, hasreti, ışık ve aydınlığı nerede?” diye soramadı. Bu sorular, Atatürkçü aforozun öne çıkardığı rozetler, büstler, sloganlar ve tehditler altında boğuldu, ezildi.

Öyle korkunç bir aforozculuk geliştirildi ki, "İslam nedir, biraz anlatır mısınız!" veya "Atatürk’ü bize tanıtır mısınız!" demek bile aforoza çarpılmak için yeterli oldu.

İslam, dincilerin, Atatürk de ‘Atatürkçüler’in dokunulmazlık aracı olarak donduruldu. Yeni nesiller, "Biz İslam’ı veya Atatürk’ü niçin seviyoruz, neden sevmeliyiz?" sorularına yeterli cevabı bulamadılar.

Özetleyelim: Cumhuriyet dönemi, ne yazık ki, iki ölümsüz ve erdirici değerimizin (İslam ile laiklik, Muhammed ile Mustafa) anlatılması yerine dayatılmasıyla belirginleşen bir dönem oldu. Bu ters gidiş, can damarlarımızı parçalamaya, acımızın paydasını büyütmeye devam ediyor. Türkiye’nin ekonomiden sanata, tarihten felsefeye bütün sıkıntılarının temelinde bu terslik, bu namertlik ve bu yanlış yatıyor. Bu yanlış düzeltilmeden ne içeride huzur bulmamız mümkündür ne de dışarıdan bindirilen tasallutu aşmamız.

Bu satırların yazarı, şu anda lideri olduğu siyasal partiyi işte bu kaygıların itişiyle kurdu. Onun bu kaygıları yıllardan beri vardı, ama bu kaygılar, 11 Eylül terör olayı ile iyice kemirici olmaya başladı. Çünkü 11 Eylül terör olayı, Türkiye özelinde İslam üzerinden yürütülen politikaları, dünya genelinde de geçerli hale getirmişti. Bunun öne çıkardığı gerçek şu olacaktı: Türkiye’yi tahribe yönelik Haçlı-emperyalist politikalar artık İslam kullanılarak yürütülecektir. Ilımlı İslam, karma namaz, rahibe usulü tesettür, İncilleştirilmiş Kur’an denemeleri, dinci cemaat başlarının Papa önünde arzı ubudiyet etmeleri, tarîkat şeyhlerinin ABD ve İsrail denetim ve himayesine girmeleri, siyasal İslamcı Cumhuriyet düşmanlarının Haçlılarca desteklenmeleri bu yürütmenin uzantıları oldu. İslam’la laikliğin, devletle dinin, Muhammed ile Mustafa’nın ağır bir kavgaya sokulacağı kesindi. Bu satırların yazarı bunun böyle olacağını çok erken bir zamanda anlamış ve Türkiye’yi de dünyayı da bu konuda uyarmıştır. 'Batı Sömürgeciliği ve İslam Dünyası' ile 'Kur’an verileri Açısından Laiklik' kitapları bu uyarının belgeleridir.

Uyarının daha emin ve elle tutulur belgesi ise onun, Halkın Yükselişi Partisi (HYP) ni kurmasıdır.

O bilmekte ve inanmaktadır ki, 11 Eylül sonrası Ortadoğusunda büyüyen acıyı ve çarpıklığı aşmak için bu coğrafyanın onun birikimine, dirayet ve deneyimine ihtiyacı vardır. Bu birikim, İslam’ı ve Atatürk’ü çok iyi bilen, sentezleyen bir birikimdir. Henüz hayata geçmemiştir, sadece mimarının kitaplarında ipuçları vardır. O ipuçlarından hareketle kurtarıcı bir reçete ortaya koymaksa yine o mimarın işi olacaktır. Bu reçete hiçbir vekâletle hazırlanamaz.

Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye bir kez daha seslenmek istiyorum: Atatürk Cumhuriyeti’nin 84. yılını kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde, dinle devletin, İslam’la laikliğin, Müslümanla çağdaşlığın kavgası şiddetini artırarak devam ediyor. Bu ülkenin bin yıllık düşmanı olan Haçlı emperyalistler, anılan kavgadan yararlanmak için, siyasetlerinin eksenine,  Ilımlı İslam adıyla yozlaştırılmış bir sömürü dini yerleştirerek üstümüze çullanıyorlar. İçerideki din ve Atatürk sömürücülerinin karşılıklı ahmaklık ve aymazlıklarından beslenen karmaşayı ustalıkla kullanarak Türkiye’yi çöküşe, tükenişe götürüyorlar.

Bütün imanımla bir kez daha söylüyorum ki, HYP kurmayları olarak bizlerden başka hiçbir siyasal parti veya kadro bu karmaşaya son veremez; devletle dini, laiklikle İslam’ı bağdaştırıp barıştıramaz. Çünkü bu barış için gerekli bilgiye, donanıma, dahası iyi niyete sahip değillerdir. Olsalardı, hepsi birbirinden türeme olan bu siyasal kadrolar bu işi bu güne kadar çözüme ulaştırırlardı. Bu ülkeyi 60 yılı aşkın bir süredir bunlar yönetmiştir. Çözümü getiremediklerine göre ya niyetleri bozuktur ya da dirayetleri yetersiz kalmıştır. İki halde de artık milletin yakasından düşmek ve işi bize bırakmak zorundadırlar.

Halkın Yükselişi Partisi liderliği ve kadroları olarak biz, yalnız ve sadece biz, bu ıstıraba son verebiliriz.

Halkın Yükselişi Partisi liderliği ve kadroları olarak biz, sadece biz, dinle devleti, laiklikle İslam’ı barıştırabiliriz.

Evet, Ulu Çınar’ın liderliği ve kadroları olarak biz, sadece biz, Muhammed ile Mustafa’nın ayrık değil, birlik; çelişik değil, barışık iki ölümsüz değerimiz olduğunu gösterebiliriz.

Bütün İslam dünyası, ama özellikle Müslüman-Türk dünyası bilmelidir ki, mutlu ve onurlu bir insanlık için Muhammed ne istemişse Mustafa da onu istemiştir. Aksi olsaydı, Muhammed’in düşmanları aynı zamanda Mustafa’nın da düşmanı olurlar mıydı?

Muhammed ile Mustafa’nın kucaklaştığı yeni bir cihan yaratmak için çalışanlara selam olsun!

Ve o kucaklaşmanın aydınlık günlerine selam olsun!


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org