Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Flash TV: Gerçek Gündem - 24.10.2006
27.10.2006
Okunma Sayısı : 10053
Oy Sayısı : 3
Değerlendirme : 3,67
Popülarite : 1,75
Verdiğiniz Puan :
 

 



FŞ: Bayram havasına yakışacak bir söyleşi yapalım istedik ve o niyetle sizi çağırdık. Türkiye için, İslam dünyası için özel bir gün. Dilerseniz, bu sürece yaklaşırken, bayram dediğimizde düşünmemiz gerekenler, anlamamız gerekenler neler? Bu çerçevede bir söyleşi yapalım, ne dersiniz efendim?

YNÖ: İyi olur, derim.

FŞ: Yani biraz şöyle siyasetten uzak...gerçi bir parti genel başkanından bu istenmez ama...

YNÖ: Bayramları hedefine vardırmak için siyaset lazım. Düzgün adamları evin dışına atan bir siyaset, Türkiye'nin altmış yıldır anasını ağlatıyor. Şimdi; siyaset bayramda konuşulmasın, üniversitede konuşulmasın, memurlar hiç konuşmasın, helal yiyenler hiç konuşmasın... Bu konuşulması gereken yerlerde konuşulmadı mı, ya camide ya kışlada konuşulur. Onun sonucu o. Camilerde konuşulmasın tabi, ama buralarda konuşulmadı mı camilerde konuşulur. Daha ileride de kışlada konuşulur, o zaman da rahat yüzü görmezsiniz.

Şimd, siyaset; bu ben de dahil bütün aydınlarımızın yanlış hesabıdır, ülkenin yönetimini, çocuklarının kaderini başkalarına havale etmenin avukatlığı değildir, ülkeye hizmettir. Bu, kimsenin mesleği filan değil. Herkes ne yapabiliyorsa onu yapacak. Siyaset, ülke geleceği için sürekli seferberliğin adıdır bana göre. Seferberlikte mazeret aranmaz, ihale işletilmez; ben ne yapabilirim diye sorulur?

Benim siyasete girişimde uyandırıcı rolü 11 Eylül yaptı. Ama her zaman böyle uyandırıcılar, uyarıcılar olmaz. Uyandırıcı diyorum, uyarıcı kâfi değil çünkü unuttular eskiyi.

Niye uyandırıcı oldu? Ortadoğu düzleminde, Ortadoğu coğrafyasında 11 Eylül'le ben anladım ki, artık siyasetler İslam üzerinden yapılacak. Nitekim arkasından ılımlı İslam geldi; BOP projesinin göbeğine oturdu. AB de onun onun üzerinden siyaset yapıyor ABD de. O zaman, dünya genelinde İslam meselesini en iyi bilen adamlardan biri kabul edildiğime göre, bir de ne hikmetse Allah beni bir de hukukçu yaptığına göre, bir de ne hikmetse bu halkla 25 yıldır beraberliğim olduğuna göre, ülkeme vereceklerim var bu süreçte dedim ve siyasete girdim. Ama şimdi ülkenin bütün insanlarına, herkese tek tek şunu söylüyorum: 3 şeyi unutmayalım:

- Ülke bizim. Bizim başka ülkemiz, gideceğimiz bir yerimiz yok.
- Dert bizim.
- Çocuklar bizim. Bakın, bu çok önmeli. Çocuklara bu ülkeyi bırakacağız.

FŞ: Ama işte bunu söylediğinizde bir rakam, Meclis "Sokak Çocuklarını Araştırma Komisyonu" nun rakamı var; bu ülkenin altı bin çocuğu sokaklarda yaşıyor. Bayrama giden süreyi konuşalım derken, 6000 çocuk sokaklarda yaşarken bayramdan nasıl söz edeceğiz? Somut olarak bunları konuşalım.

YNÖ: Bayram, Ramazan edebiyatıyla bu iş olmaz. Türkiye'de ciddi neşterler vurmak lazım, radikal kararlar almak lazım. Bakın ben size, bir ilim ve siyaset adamı olarak söyleyeyim. Türkiye'de nelerin yapılması gerektiğini bilmeyen adam yok. Yani bu işlerle bir biçimde uğraşanların hepsi nelerin yapılacağını biliyor. Bütün dava, yapacak adamdır.

FŞ: Doğru adamdır.

YNÖ: Efendim, yapacak adam zaten doğru adam olmazsa yapamaz; durumu idare eder ve gider. Bütün dava budur. Evvela konuşan adam. Siyaset dışında konuşmamış adam, siyasete girip ilk zamanlarda konuşmayan adamın iktidar olduğunda bir şey yapmasını beklemek aklın apaçıklık kuralına aykırıdır. Onun için Türk milletine şunu söylüyorum. Bayramla ilgili söyleriz söyleyeceğimizi. Bayram ümit demektir. Allah varsa ümit bitmez yani ümitsizlik de Allah'tan büyük değildir. Allah ümitsizlikten de büyüktür. Onun için ümitsiz olmayalım. Hele TÜrkiye gibi altı üstü nimet dolu, tarihi tecrübelerle dolu, iftiharlarla dolu, insanlık değerleriyle dolu bir milletin ümitsizliğe düşmesi akla aykırı. Ümitsizlik yok fakat ayaklarını uzatıp yatmak ve bir de meseleleri halının altına süpürmek de yok; bizi mahveden bu.

FŞ: Evet, örneğin 6000 çocuğun sokakta kalması, meseleleri halının altına süpürmektir.

YNÖ: Sadece o çocuklar işi değil. Dış politikada, içeride Türkiye'nin en hayatî meselelerinde tek çare olarak, mesela bu iktidar - ki bundan öncekiler de senelerce benzerlerini yaptılar, bu gökten inmedi - hep halının altına, hep halının altına...

Halının altına süpürme sürecini kapatmak ve acı gerçekle Türkiye karşılaşmak zorundadır.

Şimdi, şunu yapacağız:  28 yıl üniversite hocalığı yaptım, 10 yılı dekanlık. Bunları okuttuk biz, insanlara okuttuk, bunun eğitimini verdik. Yapılacak şey belli. Türk milleti siyasetçiden bir tek şey isteyecek. Bir defa; 500 kilo kömür, Reşat altını, bir file yiyecek filan... bu; şerefini, onurunu satmak demektir. Sen onurunu sattığın adamdan başına geldiği zaman icraat bekleyemezsin. Milletimizi uyarıyorum: Onursuzluğu imzalıyor; ben diyor onursuzum, bana istediğin muameleyi yapabilirsin. Ondan sonra adam geldi mi "Ananı al git " diyor, "Gözünü toprak doyursun" diyor, "Devlet çalışıp sizi mi yedirecek" diyor... "Otur oturduğun yerde".

Sosyal devleti öldürdükten sonra sen oradaki çiftçiyi, falan yerdeki hayvancılıkla beslenen vatandaşımızı nasıl memnun edeceksin?

FŞ: Hocam, mühim bir şey söylediniz, bunun altını çizmek lazım, yani bu kömür dağıtımıyla ilgili, ekmek dağıtımıyla ilgili. Yani burada halkı uyarıyor musunuz efendim?

YNÖ: Uyarıyorum. Bunlar halka yardım değildir. Bunlar, halkın şerefini talan etmektir. Ve Ramazan çadırlarının da akîbeti odur. Ben de Ramazan çadırlarında yemek vermiş insanlardan biriyim; Allah'a şükür varlıklıyım, tamam... bir şey demiyorum ama Türkiye'de, emeğe ve hakka ihanet eden, helal lokmaya ihanet edenlerin, sonra bu ihanetten zarar görmüş adamları okşayarak susturmak için oynadıkları tulûata artık son vermeliyiz.

Sosoyal devlet nedir? Sosyal devletin 4 ana etkinlik alanı var.

Bir, millî eğitim... bitti. Türkiye'de bir millî eğtim yok, bitmiştir, "millî" yi kaldırın başından.

İki, Adalet. Adaletin ne halde olduğunu, adalet mekanizmalarının başındaki büyük insanların, tayin edici mevkilerdeki insanların, beyanları çok dikkat çekici, dinliyoruz. Üç, güvenlik. 6000 çocuk sokakta...  Peki büyük şehirlerde, mesela İstanbul'da gece sokağa rahat çıkabiliyor muyuz? Gündüz çıkabiliyor muyuz? Bunun Türkiye'yi nereye götürdüğünü biliyor musunuz? Askerlik şubelerinin özel paralı korumalar tarafından korunmasından bahsedildiğini, bunun uygulamalarının başlamakta olduğunu biliyor musunuz? Bu, devletin çöküşü demek kardeşim. Türkiye tasfiye ediliyor. Bunu anlasın millet artık. Zeytin, yumurta hesabıyla siyaset yapmak isteyenler Türkiye'ye ihanet ederler diyorum. Türkiye'de artık siyaset ana-avrat, haysiyet meselesi olarak algılanmalı. Ve böyle yapılmalı.

Üç, sağlık. Sağlığın ne hale geldiğini görmüyor musunuz? Gidin Anadolu'da hastahanelere, gidin İstanbul'da hastahanelere... 4-5 hastanesi bulunun bir üniversitede on yıl dekanlık yaptım. O kurullarda her hafta iki-üç defa bulundum. Yani hadiseyi yakından takip ettim. Şimdi bakın, sosyal devlet gitti. Anayasa'nın 2. maddesi sosyal devlet diyor. Bunu birileri, böyle şey olmaz diye kaldırdı attı. Sosyal devlet, sosyalistlik demektir, o da komünistlik demektir. Onun için sosoyal devletten bahsedersen komünist olursun. Bunu din adına, böyle bir dinsizliği Türkiye'ye yaşattılar. Arkasında kimin çıkarları olduğu belli; Haçlıların çıkarları. Bu bir. İki; "Sosyal devlet dediğiniz zaman o sosyalizim ve solculuk demektir, o da bizim tekelimizdedir". Buyurdun mu... emme basma tulumbayı kurdular. Şimdi siz, Anayasa'nın ikinci maddesindeki sosyal devleti ya dinciler adına veya solcular adına hayata geçiremiyorsunuz.

Ben çıkıp, "Ben sosyal demokrat bir partinin lideriyim. Partim, Anayasa'nın 2. maddesindeki talep istikametinde sosyal demokrattır ama biz solcu değiliz, sağcı değiliz" dedim zaman; "Ama bu nasıl olacak?" diyor. Nasıl olacak? Nasıl olacağını göreceğiz. Az sabredin. Altını nasıl dolduracağımızı göstereceğiz. Şimdi millete şunu diyoruz: Kömür, Reşat altını ve Allah'ın satışı, din kredilerinin pazarlanmasını bitirin. Bir tek şey soracak Türk siyasetçilerine bu millet: Yalan söyleyecek misin, söylemeyecek misin? Biz Halkın Yükselişi Partisi olarak, o sormadan, temel söylemlerimizden biri olarak koyduk: "Ey millet, biz sana yalan söylemeyeceğiz". Bunu dedin mi, biliyorum arkasından ne geleceğini, onu da bekliyorum. Sormazsa eğer hatır gönül ederek, ben soruyorum, mukadder suali. Peki ama herkes aynı şeyi söyledi bu millete. İşte zurnanın esas ses veren noktası ora. O zaman millete diyoruz ki, şunu soracaksın: Kanıt ne? Nasıl güveneceğiz? Mesela ben diyorum ki, ikinci cümle olarak, kuşkun varsa veya rahat olmak, inanmak istiyorsan benim geriye doğru yirmi yılıma bak.

YT: Ama işte o noktada başka bir şey giriyor devreye. İktidar olup koltuğa oturduğunuzda bambaşka bir Yaşar Nuri görebiliriz.

YNÖ: Olur mu? Geriye doğru yirmi yılı temiz hangi adam var? Bana göster. De ki bunun da geriye doğru yirmi yılı temizdi. Millete hizmeti vardı? Geriye doğru yirmi yılıma bak diyenler çıksın. Mesela onlar bir parti kursunlar, ben de partimi kapatayım, hazırım. "Ey millet geriye doğru yirmi otuz yılıma bak. Ben sana yalan söylemeyeceğim dediğim zaman bu inandırıcı mı, değil mi? O geriye doğru, çok önemli o. Ve bunu diyecek adamlar çıksınlar ortaya, mesela onlarla birleşelim. Mesela öyle platformlar kuruluyor, seçim ittifakları filan... geçin bunları. Ne seçim ittifakı? Senin mevzuatının izin vermediği bir ittifakı sen nasıl yapacaksın? Bundan hayır gelir mi?

YT: Hocam, bayrama gelelim.

YNÖ: Yalnız bayramdan önce birşey söyleyelim. Az önceki haberlerinizde  "İnananlar bu gece camileri doldurdu" ifadesini kullandınız. Bu tâbirleri kullanmayın. Şimdi hocalığımı yapayım. Peki evde dua edenler ne oldu? Bu inananlar tâbirini, dinciler bu ülkeyi bölmek ve Allah ticareti, din ticareti yapmak için anlamının dışına çektiler ve çok yanlış kullandılar. Maalesef herkes bunu kullanıyor. Uyarı yapıyorum: İnananlar. Şimdi diyor ki, inananların başörtüsü. Bakın bu şeytanî bir biçimde bir bilinç altı yaratıyor. Peki başını açanlar inanmıyor mu? "İnananlar bu gece camileri doldurdu". Ben mesela camiye gitmedim ama evde icabını yaptım. Çünkü bana göre de Kadir Gecesi Kur'an'da yer alan tek kutsal gecedir. Şimdi filan camiye, filan türbeye ziyarete gitmeyen hele bir de sakalı şerif adı altında fetişizim kutlaması yapmayanlar inanmayan mı oluyor? Bunları tashih edin.

YT: Evet.

YNÖ: Farkında olmadan ülkeye büyük zarar veriyorlar. İnananlar, inanmayanlar. Kim inananlar? Dinci ekiplerin mezhep ve tarikat kabullerine göre hayata, insana, Allah'a, dine, İslam'a bakanlar. Bunun yirmi yıl mücadelesini verdim. Bunu artık kaldıralım. Bu yaşadığı sürece bu ülke huzur bulmaz. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu kavramı yaşattığınız zaman, camiler birileri tarafından siyasette parti lokali gibi kullanılır. O zaman camileri siyasette kullanmayan adamların, bu ülkeye siyasetle hizmet etme imkânları ortadan kalkar. Bunu yapmayın. Ne demek inananlar? Yani o gece adam evinden kalkıp Eyüp Sultan'a veya bilemm nereye gidemediyse inanmayan mı oldu?

YT: Haklısınız...

YNÖ: Tabi buradaki tadar safiyane yapılmış bir hata değil bu. "Efendim biz inananları niye eziyorsunuz?" Neymiş, karşısındaki adam ona diyor ki, mesela, Cumhuriyet'in temel değerlerine sövme, Atatürk'e hakaret etme çünkü anlamıyorsun. Haçlıların gizli servisleri tarafından Atatürk aleyhine üretilen sloganları kullanıyorsun, enayi gibi oyuna geliyorsun.

Geçen akşam İran Büyük Elçiliği'nde yemekte konuşma yapmamı istediler. Konuşma konferansa döndü, orada Atatürk'ü anlattım. Görülmüş bir şey değil. Anlatmak lazım İslam dünyasına. Ve dedim ki: "Bakın vicdanlarınıza hitap ediyorum, eminim bir çoğunuz şu anda benim fikrime katılmıyorsunuz. Ama ben insanlık adına, hak adına bir görevi yerine getirmek istiyorum. Oyuna geldi İslam dünyası, Atatürk meselesinde, İngiliz gizli servisinin ürettiği sloganları Atatürk aleyhinde kullandı. Bu Lawrence'ın Osmanlı' yı yıkan melanetinin Cumhuriyet dönemindeki devamıydı. Bu oyuna geldi bütün İslam dünyası, şimdi onu hallettiği için Batı, Atatürk' ü Türkiye'de yıkmak istiyor. Çünkü emperyalizmin emellerine karşı koyacak direnci, dirayeti, bilgiyi, birikimi ve uygulamayı örnekli bir biçimde İslam dünyasına veren Atatürk'tür. Hâlâ odur. Ve bana göre daha yüz yıl böyle gider bu iş. Bunu batı biliyor. Onun için Atatürk' ü Türkiye'de yıkmak istiyorlar. Bu oyuna gelmeyin".

Şimdi bunu Türkiye'de de söylüyorum. İşte insanlarımızı inananlar, inanmayanlar diye bölüyorlar; bir adım ötesi laikler Müslümanlar.

İran'ın bir önceki devlet başkanı Hatemî bile dünya önünde çıkıp, "İslam dünyası laikliği İslam'a karşı göstermeyi bıraksın, çünkü kendi geleceği de laikliğe gitmektedir. Bir mutlu geleceği ancak laikliğe giderek bulur" demişti. Demokrasi... laikliği getirmeden İslam dünyasında demokrasi arayanlar, aradıklarının ne olduğunu Irak'a bakarak görsünler. İran Büyükelçiliği'nden bir kaç gün önce de ABD Büyükelçiliği'nde İslam ve Dünya Barışı diye konferansım vardı ve bunları ayrıntılı bir şekilde anlattım. 

O halde inanan inanmayan ayrımını bu şekilde yapmayacağız. İnanan inanmayan ayrımı camideki fotoğrafla tayin edilmez. Bu, Allah'ın iradesine, İslam'a aykırı. Türbelerdeki fotoğraflarla ise hiç tayin edilmez. Tam tersini söylemek lazım. Bunu Allah'a bırakalım; insanlarımız diyelim yurttaşlarımız diyelim. Yani camiye hasta olduğu için gidememişse adam, evde namaz kılmışsa suçlu mu oldu? İnanmayan mı oldu? Bunu istismar ediyorlar, böyle bir bilinçaltı yaratıyorlar...

FT: Yani bu ifadenin kullanılmasındaki kasıt "camiye gitmiyor, inanan adam değildir" diye bir niyet taşımıyor ama...

YNÖ: Bakın, seçimden bir hafta önceyi düşünün. Türban bizim namus meselemizdir edebiyatını düşünün. Onun da mefhumu muhalifiyle millet perişan olmuştur; yani "Bizi şimdi başını örtmeyenler namus zaafı içinde midir?" diye. Bakın, millet böyle algılıyor bunu. Sizin dediğiniz sizin ne düşündüğünüzle değil dinleyenin bu konuda ne düşündüğüyle ölçülmelidir. Hele siyasetçinin konuşması böyledir. İnanan, inanmayan. İşte inananlar şöyle yapsın, inananlar sakal bıraksın ... baktığınız zaman insan hakları tabi. Sakal bırakmamışsa ne demek şimdi; otur düşün: İnanmamış demek. Bıyıktan sakaldan başladı bu iş ... kravat takıp takmamaktan başladı bu iş ... her gün traş olup olmamaktan başladı bu iş. Sonra geldi, baş örtmekten... devam ediyor hâlâ bitmemiştir. Buraları ciddi biçimde irdelememiz lazım.

Şimdi bayrama gelelim: Bayramlar, dinlerin insanlığa esas hediyesidir sonra bunlar millilikle de birleşmiş, millî bayramlarımız da var bizim. Tabi, bayramlar insanlarda bir bilinç tazelemesi yaparlar. Her şeye rağmen ümitsiz olmayın, her şeye rağmen kucaklaşın. Her şeye rağmen paylaşın, her şeye rağmen gülümseyin...

FŞ: Güzel bir çağrı...

YNÖ: Evet, bakın bu "her şeye rağmen" yani hayat geriye adım atmaz. Kimse hayatı geri adım attırmaya kalkmasın. Hayatın geriye adım atmadığını ve gidişin Tanrısal irade istikametinde iyiye ve güzele olduğunu hatırlatır bize bayramlar. Bu Türkiye için de böyledir, bütün dünya için de böyledir. Yalnız, "hatırlatır", getirip önünüze koymaz, "hatırlatır". İlginçtir, kutsal metinlerin ortak adı Tezkîre'dir ve Kur'an'ın adlarından biri de Zikir'dir. İkisi de hatırlatan demektir.

FŞ: Hocam süremiz doldu, buradan son bir çağrı yapmak ister misiniz?

YNÖ: Herkesin bayramını kutluyorum ve Türkiye'de bayramların insan haklarının, sevginin, paylaşımın tartışılmadığı günler getirmesini diliyorum. Ama bunu siyaset yapacaktır. Bunu milletimiz unutmasın. Bugün o gündür ve tabi bugün geçmişten ders almanın günüdür..

FŞ: Biz de bir kez daha tüm Türkiye'nin bayramını kutluyor, güzellikler getirmesini diliyoruz.

20.10.2006

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org