Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Kanal A'dan sesleniş: Papa ne demek istiyor? 08.102006
27.10.2006
Okunma Sayısı : 12579
Oy Sayısı : 5
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,49
Verdiğiniz Puan :
 

 



(TELEVİZYON DERGİSİ, Sunan: Cüneyt Polat)

Cüneyt Polat: Efendim, çok değerli bir konuğu ağırlıyoruz stüdyolarımızda. Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Sayın Yaşar Nuri Öztürk stüdyo konuğumuz. Efendim hoş geldiniz stüdyolarımıza.

Batı’nın İslam üzerinde, Doğu üzerinde oluşturmaya çalıştığı baskılar, özellikle İslam üzerinde yapmış olduğu çirkin hareketler, saldırıya  varacak davranışlar ve bunun altında yatan önemli siyasal sebepler nelerdir? Bunlar neden yapılıyor? Bu cüret nereden alınıyor, nerede tesis ediliyor?

Yaşar Nuri Öztürk: Sağ ol, Cüneyt Bey

CP: Efendim, malumunuz son günlerde, Papa’nın söylediği sözlerle bazı olaylar bir kez daha gündeme geldi. Onun hemen öncesinde Hollanda’da İslam karşıtı ve İslam’ı aşağılayan bir film vardı; hemen öncesinde yine Danimarka’daki karikatür krizleri, 11 Eylül saldırısından sonra George Bush’un söylemiş olduğu Haçlı seferi sözü ve bu arada gözden kaçan fakat bizce önemli olduğunu düşündüğümüz Amerika da basılan bir kitap: True Furkan. Yani Gerçek Furkan. Bizim kitabımız Kur’an-ı Kerim’den alıntılar yapılarak ve bir çok surenin tahrif edilmesiyle oluşturulan bir kitap. Kendi internet sitelerinde söylüyorlar, bunun ilham yoluyla yazıldığı gibi bir ibare var ve bunların  tamamı toplandığında çok ciddi bir siyasal gerçek ortaya çıkıyor. Öncelikle şunu sormak istiyorum. 11 Eylül sonrası, Batı’nın İslam karşıtı duruşu sizce netleşti mi?

YNÖ: Batı, bu yaptıklarını bin küsur senedir yapıyor. Kur’an vahyi gelmeye başladığından beri yapıyorlar. Kur’an buna çok değişik ifadelerle birçok yerde temas ediyor. Biz, Kur’an’ı pazar yerine düzen veren bir kitap gibi değil de insan hayatının ve Müslümanların hayatının koordinatlarını veren bir kitap olarak okusaydık bunları orada bulurduk. Ama maalesef Kur’an’ı Kur’an’ın istediği gibi okumadık. Bakın, asırlarca insanımıza okutmadıkları bu kitabı şimdi falcılık kitabına dönüştürdüler. Ekranlarda bunun reyting ticaretini yapıyorlar. Onun şifresi, bunun şifresi… Kelimeleri bölerek, bozarak oradan o çıktı, buradan bu çıkıyor diyerek Kur’an adına bir tulûatçılıktır gidiyor. Kur’an  bu değil.

Bugünkü insanlık Kur’anı asla okumadı ve asla anlamak gibi bir niyet ortaya koymadı. Kur’an, nüfus kâğıdına Müslüman yazan birtakım adamların refah ve felahı için uğraşan bir kamp ve bölge kitabı değil. Kur’an, Yaratıcı ile yaratılmışın  ilişkisini kuruyor ediyor ve Yaratıcı’nın iradesi istikametinde mutlu bir dünyayı getirmek istiyor.

Bir defa, İslam dünyası Kur’anı asla okumadı ve anlamadı. İlk üç asrı çıkarın kenara,  yozlaşma alabildiğine başladı. İlk üç asırda da Kur'an’ı okuyup anlayanlara hayat hakkı tanınmadı. Şimdi bakın şu Müslümanların kaderine. Sahabe nesli Kur’anı inerken telakki eden ve bizzat ilk ve en büyük müfessiri Hz. Peygamber'den dinleyen insanlardır. Onlara bile hayat hakkı vermediler. Onların Kur'an’ı hayata geçirmesine imkân vermediler ki.

Emevî, daha Hz. Peygamber'in kokusu Medine sokaklarından çekilmeden Peygamber evladını katletmeye başladı. Sahabe neslini katletmeye başladı. Bakın bir Harre faciasına. Sahabe neslinden on bin küsur insan yok edildi. Bu bilgiler öyle Şiî-Alevî kaynak bilgisi falan değil Sünnilîğin en muteber kaynaklarından tarihin asla tartışmayacağı gerçekler. Analarının kucağından bebeler alındı, duvarlara vurularak parçalandı. Böyle bir zulüm yaşadı o nesil.

Kısacası, Kur’anı anlayan ve okuyan nesil onu tam hayata geçiremedi. İnsanlığa tam anlatamadılar. Bunu yapamadan boğdular onları. Onun yerine, İslam’ı bir hegemonya ve saltanat aracı yapan Emevî, hortlamış putperest  Arap şuuraltına bir İslam kisvesi geçirerek insanlığın önüne çıkardı. Biz bugün Papa gibi bir adamın yaydığı melanet ve şerle Kur’an'ın mahbatı olan peygambere hakaret edildiğini görüyorsak oralardan başlamak lazım, sebepler oralardan başlıyor.

Biz, İslam’ı insanlığın önüne koyamadık.  Kur’an’ı koyamadık.  İslam oradadır.

Emevî, Kur’anı mahkûm etti, boğdu ve onun yerine kendi hesabına uygun yapay bir din yarattı. Bu yarattıkları ve bize bugün yaşattıkları, Kur’an’ın dini falan değil. İslam’ın ve Kur’an  vahyinin düşmanları bu durumu çok iyi değerlendirdiler. Oryantalizm mesela, bunun teorisini yapan, asırlardır bir tahrip kurumudur - benim ihtisas alanlarımdan biri- bunun teorik tahrip kurumudur. Teorisini yapıp hazırladı, dosyalarını Batılı Hıristiyan kodamanlara, siyasetçilere verdi. O dosyalar alındı. Batı gizli servisleri hesabına çalışan ara kişiler ve kurumlar değerlendirmeler yaptı. Batı böyle çalışıyor. Biz birbirimizi yerken onlar böyle çalıştı. Sonra iş, gizli servislerine ve strateji uzmanlarına verildi. Bilgiler siyasete dönüştü.

Şimdi ben bunlarla bir siyasetçi olarak, Halkın Yükselişi Partisi kurucu lideri olarak mücadele ediyorum.

Bugün içine yuvarlandığımız BOP ve Ilımlı İslam meselesine ilişkin şöyle 100 yıl geriye gideceğiz. 1940’lı yıllarda Batı’nın bu 100 yılda en büyük düşünürlerinden biri ama aynı zamanda Batı gizli servislerine, özellikle İngiliz istihbaratına  raportör olarak hizmet eden Arnold Toynbee (ölm. 1975) vardı. Bu da benim ihtisas alanlarımdan biridir. Bu zat, 1940’lı yılarda Batı’ya şunu demiştir:

İdeolojiler çöküyor; büyük dinler sahneye gelecek. Büyük dinler sahneye geldiğinde parsayı İslam toplayacak. Şu, şu gerekçelerle İslam’ın avantajları var. Her şeye rağmen, İslam, Hıristiyanlığı mağlup etmiştir diyor. Hıristiyanlık, tarihin önünde imtihanını veremedi diyor. İslam’ın onun açıklarını kapatacak çok büyük değerleri var. Batı kodamanlarını, siyaset ve strateji kurmaylarını uyarıyor Toynbee. Ve bu yolda, gizli servise rapor veriyor. Mesela Ermeni meselesinde, İngiliz gizli servisi bu Toynbee’yi aleyhimize kullanmıştır. Atatürk’ü din dışı göstermek, Atatürk’le İslam dünyasının arasını açmak için kullanmıştır. Bugün siz biliyor misiniz ki, Beyazıt Camii’nin avlusunda filan dinci aldatılmış grubun Türkiye, Atatürk ve laiklik aleyhine attığı sloganların İngiliz gizli servisinde yazılıp oradan buralara postalandığını... Bu seksen doksan yıldır böyle.

Bakın, Toynbee Atatürk düşmanlığını islamîleştirmekte kullanıldı. Ermeni soykırımını yerleştirmekte de o kullanıldı. Blue Book’u, yani Mavi Kitap’ı o yazdı. Toynbee yazdı.

Ermeni soykırımı diyoruz. O güncel. Ümüğümüzü sıkıyorlar. Avrupa Parlamentosu raporlarıyla Atatürk’ten vazgeçin dediklerinde Ermeni soykırımı dayatmasından daha az mı zararlı bizim için?  Bunun İslam dünyasına faturasının ne olduğunu bütün Müslümanların çok iyi hesaplaması lazım. Bakın, kimlere neler yaptırdılar.

Toynbee, bir büyük diplomasi dehasıyla ve üslûbuyla diyor ki Batıya, iki şeyden birini yapacaksınız;  başka çareniz yok. Ya İslam’a teslim olacaksınız, yahut ta İslam’ı sahneden kovacaksınız, yoksa canınıza okur. Bugün BOP projesini, AB stratejilerinin, Ilımlı İslam’ın, dinler arası diyalogun dayatılması, işte bu stratejilerin uzantılarıdır. Bunlar öyle durup dururken ortaya çıkmadı. Bunlar sebep değil, sonuç.

Papalık İslam dünyasını uyutup avlamak için ‘Dinler Arası Diyalog’ oyununu sahneye koydu ve Müslüman cemaatlerin bir kısmını bu oyunda maalesef yanına ve hizmetine alabildi. Öte yandan kalktı, bizzat Papa’nın ağzından, İslam’ın Peygamberi'ne tarihin en büyük, en ağır ve alçak hakaretlerini savurdu. Hz. Peygamber'i kanın, şerrin yayıcısı ve kılıcı dine sokan adam ilan etme şenaetini işledi. Tanrı Elçisi’ni âdeta ‘terörist başı’ ilan etti.

Biz saf insanlarız. Kur’an bunu söylüyor:

“Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve kitabın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında ‘İnandık!’ derler; baş başa kaldıklarında ise size öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: ‘Öfkenizle geberin!’ Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa bu onları rahatsız eder. Size bir kötülük dokunsa bununla sevinir, ferahlarlar. Eğer sabreder, sakınır/korunursanız onların tuzakları size hiçbir şekilde zarar veremez.” (Âli İmran, 119-120)

Öte yandan şunu söylüyor Kur’an:

“Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmaz. De ki, ‘Allah'ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.’ İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir dostun/ destekçin olur ne de bir yardımcın.” (Bakara, 120)

Daha nasıl desin kardeşim? Formül verildi. Siz böylesiniz diyor. Onlara gönülden, yürekten sevgi duyarsınız, onlar size asla sevgi duymazlar.

Bütün bunlar Toynbee’nin çizdiği, Huntington’ın da bugün temsil ettiği ‘İslam’ı Ortaçağa itme politikaları’na destek olan zaaflarımızın belgesi…

Huntington, Toynbee’nin talebesidir. Huntington tarafından Amerika’da Ortadoğu politikalarının esası olarak ortaya koyduğu ve Neoconlarla Bush tarafından hayata geçirilen stratejiler bunlardır. Türk parlamentosunun bir üyesi olarak üzülerek söylüyorum. Herkese saygımı koruyarak söylemek zorundayım ki bugün Türkiye’yi yönetenlerin bu meselelerin hiçbirinden haberi yoktur.

Batı'yı böyle okumadık biz. Bir zamanlar içinde olduğum ve ayrıldığım CHP’nin de Batı’yı okuyamadığını gördüm ve oradan biraz da bu yüzden ayrıldım. Türk siyasetçilerinin Batı’yı layıkıyla okuyamamış olduklarını görmem, başında olduğum Halkın Yükselişi Partisi’ni kurmamın sebeplerinden biridir.

Türk siyasetinde en entelektüel, dünyaya en açık, dünyayı en iyi okuyan, okuması düşünülen en birikimli siyasetçilerin yer aldığı CHP’de bile bunları okuyan birisi yok. Başındaki adamın bu işlerden haberi yok. Zaten hizipçilikten bunlara hiç sırası gelmemiş. Ötekiler zaten hiç bilmiyorlar. Bunların bu meseleleri öğrenebilmeleri için dünyaya yeniden  gelmeleri lazım. Öğretemezsiniz. Deniz Baykal’a öğretebilirsiniz ama öyle bir niyeti yok. Ötekilere öğretemezsiniz de. Çünkü bunu anlamak için bugünkü dünyada, bu şartlarda kabiliyetleri bunu algılamalarına müsait değil.

Peki, nasıl yöneteceksiniz Türkiye’yi? Toynbee stratejileri Batı’ya şunu öğretti ve belletti: Komünizmi nasıl yıktıksa İslam’ı da öyle yıkacağız. İslam’ın Peygamberi’ne sataşmakla, olmaz. Kur’an ortada. Müslümanlara sataşırsın ama Kur’an ortada. Gider Kur’an’ı okurlar, derler ki, bir sakatlık var ama sakatlık bu kitapta değil, sakatlık buna inandığını söyleyenlerde. Bunu anlar insanoğlu, onun fıtratı, vicdanı onu ona gösterir. Onun için dediler ki böyle yapmayalım. Biz Müslümanları şiddete bulaştıralım. Bunun için evvela âlemlere rahmet diye tanımlanan dinini ideolojileştirelim. Siyasal İslam işte bunun ürünüdür. Bunlar boşuna sebepler değil. Humeyni’nin Fransa’da senelerce kuş sütü, kuru üzüm beslenmesi, Kaddafi’nin de aynı şekilde öne çıkarılması boşuna değildi. Kaddafi, Batılılar için bir imalat hatası çıktı.  Bizde de "Kaplanlar" fos çıktı.

Batı bunları Türkiye aleyhine denedi, baktı ki hepsi cam kırığı. Bu defa başka bir yere yüklendi. Erbakan denemesi tuttu, AKP tuttu. Nedir strateji? İdeolojileştirilmiş bir İslam lazımdı Batı’ya. Çünkü bir dini ideolojileştirmeden kana ve şiddete bulaştıramazsınız. Hiçbir din kanı ve şiddeti terviç etmez. Dinin doğasına aykırıdır bu. Dediler ki, İslam’ı şiddete bulaştıracağız. Nasıl? Önce ideolojileştireceğiz. Siyasal İslam bu. 30-40 yıl bunu yaptılar. Arkasından Bin Ladinler, Kör Ömerler, Talibanlar, falanlar, filanlar sahneye sürüldü. Bunlar, önce kendi dindaşlarıyla çatıştırıldı. Arkasından diğer din mensuplarına saldırtıldılar. Kurulan Haçlı tahrip tuzağına Müslüman dünyadan enayiler aradılar ve buldular bol miktarda.

CP : Peki, bu noktada şunu diyebilir miyiz, efendim? Oluşturulan bu tuzağa âdeta buyurun dendi ve Müslümanlar da gitti.

YNÖ: Evet, aynen öyle oldu. 11 Eylül’ü yaşadı dünya. 11 Eylül’ün dünya bugün amelelerini telaffuz ediyor. Ameleleri Müslüman, peki işvereni nerede? Sen 11 Eylül’ün işvereninden bahseden gördün mü? Ben bunu Almanya’da bir konferansta söyledim. Bir Alman profesör kalkıp isyan etti. Ne demek istiyorsun falan dedi. Demek istediğim gayet açık. Soruya cevabınız varsa verin, yoksa beraber tartışalım dedim.

11 Eylül’ün işvereni kim? Sizin vicdanınız kabul eder mi ki, o kuleleri vuran adamlar bu işin stratejisini, projesini ve planını da yapacak güçtedirler. Bana ne dedi, vuran onlar, kime âlet oldularsa oldular. Yok. Yok öyle yağma, 11 Eylül’ün işvereni duruyor ortada. İşvereni benim vicdanımda belli ama dünyanın bunu telaffuz etmesi lazım. 

Arkasından Irak. Daha doğrusu Afganistan, arkasından Irak. Şimdi tırmandırıyorlar. İran ve Türkiye. Türkiye niçin hemen değil... Türkiye’yi BOP projesi içinde düşünen bir iktidar geldi 3 Kasım seçimleriyle. Bu iktidar, 11 Eylül’ün işverenlerine teslimiyetini arz etti. Dedi ki, ben seninle çekişmeyeceğim. Ben sana soru sormayacağım, ben sana problem çıkarmayacağım. Ben senin BOP projesinde eş başkanınım. 40 bin insanımın ölümüne sebep olan sıcak sınırda Birleşmiş Milletler kararlarıyla sıcak takip hakkım olduğu halde o takip hakkımı da kullanmıyorum. Ora da sana teslim. PKK’ya da kendi istediğin gibi yön ver. Stratejik müttefik yap.

ABD’ye stratejik müttefiki arıyorsan o sen değilsin, Türkiye’ye ihanet eden Kürtler. Bugün PKK Amerika’nın stratejik müttefiki, kardeşim. Oraya gelmiş. Bizimkiler uyuyor. Kendini stratejik müttefik falan sayan Başbakan uyuyor. Ne stratejik müttefiki? Stratejik müttefiki bir taneydi Amerika’nın: İsrail. Bir yenisi eklendi: Türkiye’ye ihanet eden Kürtler.

CP: Evet, öyle.

YNÖ: İkinci stratejik müttefik, maskelenmiş bir stratejik müttefik: PKK. Herkes uyansın. PKK Amerika’nın bugün partneridir. Onunla birlikte İran’ı, Türkiye’yi ve Suriye’yi hizaya getirecek. Ben, askere de hayretle bakıyorum. Tutuyor, oraya koca bir generalimizi koordinatör olarak gönderiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu nasıl yaparlar? Ben bu haber gerçekleştiğinde birkaç gece uyuyamadım.

Şimdi bakın, geldiğimiz yerde Papa bir şey söylüyor. Bunları düşündükten sonra Papa’yı değerlendireceksin. Papa ne diyor? Papa, tarihte bir sürecin kapandığını, iki - üç sürecin açıldığını, o süreçlerin hayata geçirilmesi gününün geldiğini duyuruyor dünyaya. Diyorlar ki, Papa özür dilesin. Biz diyoruz ki Papa özür dilemesin.

CP: Yani Papa düğmeye bastı diyebilir miyiz ?

YNÖ: Aynen öyle, aynen onu diyeceğiz Cüneyt Bey. Bu konu ile ilgili TBMM’de tek basın toplantısı yapan benim. Orada dedim ki, Papa özür mözür dilemesin; dilerse uyuşturacak bizi, dilemesin. Çünkü o özür de ayrı bir riyakârlık ve ayrı bir şeytanet olacak, dilemesin kardeşim. Nitekim dilemedi adam zaten. Çünkü dilerse bazı alt unsurlar demek sürç-i lisan etti diyecekler. Oysaki, bu böyle değil. Şunları koydu Hıristiyan dünyanın önüne Papa:

Artık İslam’ı terörle suçlamada halklardan adam bulmaya gerek yok. İslam bir din olarak teröre izin vermez; bazıları yanlış yaparak terörist oluyor demeye gerek yok dedi. İslam’ın bizatihi kendisi terör. Bunu diyor Papa. Alfa noktadan, omega noktadan bitirdi işi. Hazreti Peygamber eğer kılıçla din yaymışsa, şer ve haksızlık yaymışsa İslam bir terör dini olarak damgalanabilir.  Erdemsiz, uğursuz, vicdansız adama bakar mısınız? Sen Papa olsan ne yazar? Suratında Allah nur-i Yezdan’dan eser bırakmamış. Sen bunun hesabını nasıl vereceksin? Senin eğer âhiret diye bir inancın varsa sen İsa’ya bunun hesabını nasıl vereceksin yüzsüz adam? Kur'an’ın mahbatı bir peygamberi kılıçla din yaymak, şer ve insanlık aleyhtarı unsurlar yaymaktan başka hiçbir iş yapmamakla itham ediyor.

Böyle bir ithama tarihte Neron’u bile muhatap kılmadılar. Şimdi bir soru daha soruyorum. Bu da benim vicdanımın çektiği acılardan biridir. Bir siyasetçi olarak değil, sade bir Müslüman evladı olarak ve Kur'an’a 40 yıl hizmet vermiş bir Kur’an bendesi olarak bu beni ıstıraba itiyor.

Bu ülkede ‘Ya Resulellah’ dediği zaman yeri göğü inleten insanlar gördük. Bunlar Müslümanların yüreğinin yağını erittiler. Bunlar; sakaldan, bıyıktan, sünnete muhalefetten dem vurdu, Peygamber sevgisine muhalefetle bizi itham ettiler. Şimdi aynı unsurların, Ya Resulellah senin kıtmirinim naralarıyla yeri göğü inleten unsurların, Muhammed Aleyhisselam’a yapılan tarihin en büyük hakareti, Haçlı dünyanın en büyük ağzından yapılan bu hakareti karşısında bir cümle ile tavır koyduklarını görmedim. Mesela ben size sorayım şimdi, ha bire ekranlardayım kaç gündür. Fethullah Hoca’yla  benim resimlerimi yan yana veriyorlar. Sanıyorum CHP’liler yaptırıyorlar bunu. Yani bak, işte, Yaşar Nuri tarikatlarla, cemaatlerle. Şu meşhur ödül töreni vardı ya, Yazarlar Vakfı’nın Süleyman Demirel’le birlikte ödül aldığımız, onun görüntüleri.

Ben Fethullah Hoca ile defalarca görüştüm ve tavrımı o zaman ortaya koydum. ABD’ye yerleştiğinde de selam gönderdim. Gitti, gitmedi bilemem ve rica ettim, dedim ki, Türkiye’ye gelsin. Birkaç sohbetimiz vardı, biri de Ankara’daki programda Spor Sergi Sarayı’nda oldu. Hatta o zaman kurmaylarına “İslam’ı camiye hapsolmaktan kurtaran bu adamdır. Bunun hepimizde hakkı vardır” dedi. 40 tane kurmayına. Bunları hatırlıyorlar mı, onu da bilmiyorum. Her neyse. Dedim ki, Türkiye’ye gelmezse benim Fethullah Hoca ile ilgili beraati zimmetim kalkar. Şimdi BOP projesi, Ilımlı İslam yürütülüyor, siz oradan hiçbir tavır koymuyorsunuz;  buraya da gelmiyorsunuz. Türkiye’ye gelsin. Bakın, Fethullah Hoca yılların aktüel konusu. Türkiye’ye gelse her şey lehinde değişecek. Gelmedi ve mesela Papa’ya karşı  bir tavır koymadı.

Televizyon işte bu hocayla benim resmimi yayınlıyor saatlerce. Benim kimseyle herhangi bir beraberliğim falan yok, olmadı, olmaz. Ama bu ülkenin evlatlarının eksisi-artısı ne kadar bakmadan hepsiyle konuşurum. Siyasetçi olduktan sonra zaten konuşurum ama ilkelerimi asla zedelemem.

Fethullah Hoca yıllardır Amerika’da. O resim, 1990’lı yılların resmidir. Onu koyuyor. Bu, ucuz bir CHP kurnazlığı. Akılları sıra oradan puan alacaklar. O puanı alıp alamadığını göreceğiz günü geldiğinde. Bakın, 520 biriminde Türkiye’nin teşkilatlanmış, seçime girme hakkını kazanmış bir siyasî partinin genel başkanıyım. Ama vicdanımı siyasetin emrine asla vermiyorum. Asla vermeyeceğim. Ben böyle siyaset yapacağım. Siyasetim daima vicdanımın emrinde olacak. Bunu bu millet ya anlayacak ya anlamayacak, anlamazsa canı sağ olsun,  anlarsa da canı sağ olsun. Anlarsa faydasını görür.

Evet, Papa dedik. Papa ne diyor? 1540’larda Papa'nın ırkdaşı Alman ve dindaşı reformatör Luther Hz. Peygamber'i bedenlenmiş şeytan diye vasıflandırıyordu. Talihsizliğe bakar mısın? Kur’an’a da şerrin zinasından doğan bir üründür diyordu. Oralardan geliyor bu. Papa diyor ki, artık doğrudan ve tepeden İslam’ı bir terör ve kan dini olarak suçlayabilirsiniz. İkincisi, sakın herhangi Müslüman bir milleti, özellikle Türkleri AB’ye sokmayın. Zaten bunu öncelerden de söyledi. Hungtington gibi konuştu. Türklerin Avrupa birliğine üyeliği meselesinde ne dedi Huntington, gitsin kendilerine Müslüman dünyada  yer arasınlar. Ama orada kendilerine yer bulmaları için bir şeyden vazgeçmeleri lazım. Nedir o? Atatürk mirası. Bu ne demek biliyor musunuz? Şu sizi yukarıda tutan tek ipi de kesip uçuruma gidin. İslam dünyasında petrolün Müslümanları kurtaramadığı çıktı ortaya. Bunu Müslüman vicdanlara bu mübarek günde tekrar tekrar söylüyorum, değerlendirme yapsınlar. Anlaşıldı ki İslam dünyasında petrolden daha kıymetli bir şey var. O da Türkiye’de. Ne o? Mustafa Kemal. Bu anlaşıldı. Bu 11 Eylül'de bir kere daha anlaşıldı.

Ben bunu, İran’da verdiğim konferanslarda- ki, dinleyenler içinde devleti temsil eden adamlar vardı-bunu değerlendirmeye alın dedim. Bakın oyuna geldiniz. Alacağız dediler. İnşallah alırlar. Hatemî böyle bir çığır açmıştı. Hatemî dünyanın önünde çıktı dedi ki İslam dünyasının bir mutlu geleceği varsa laikliğe geçmekle olacaktır bu. Başka bir çaresi yok bunun. Bırakın İslam’ın laikliğe aykırı olmasını, Müslümanların laikliğe geçmesi lazım. Bunu dört yazı halinde Türk basınında gündeme getirdim. Üstünü örttü, geçtiler.

Bunları değerlendirecek devlet adamı, dünyadan bu anlamda haberi olan adamdır. Kendimi bu anlamda ciddi bir devlet adamı görüyorum ve milletime de o şekilde tanıtıyorum. Zaten birikimimdeki  hukukçuluk, felsefecilik, Doğu'yu-Batı'yı edebiyatlarıyla, felsefeleriyle bilme beni buraya götürüyor.

Tekrar Papa’ya dönelim. Papa’nın bunları diyeceği, 11 Eylül’de belliydi. 11 Eylül bize gösterdi ki, Ortadoğu ve İslam dünyasında siyaset, Haçlı siyasetleri özellikle , İslam üzerinden yapılacaktır. Bakın, arkasından Ilımlı İslam dayatması  geldi.

BOP projesi nedir ? Ana hedefi Ortadoğu’da İsrail’den büyük devlet bırakmamak, hikâye bu kadar. Hedef bu. Türkiye de bunun içinde. Bunu kolaylaştırmanın yolu, İslam mirasını yozlaştırmak. Halifelik telâffuz ediliyor. İngilizler baştan beri bunun peşindedir. Çünkü strateji İngiliz gizli servisinde şöyle belirlenmiştir. Yine Toynbee’ye atıf yapalım. Bir kişiyi kontrol etmek, eğer mücadele edilecekse bir kişi ile mücadele etmek varken, milyonlarca insanla niye uğraşalım? 

Atatürk’ü niye sevmiyorlar? Bir kişiyle bu işi bitirmenin çığırını kapattı. Atatürk, halifeliğin avantajlarını bilmeyecek kafada bir adam mıydı? Gayet tabi biliyordu, ama oyunun bu olduğunu bildi. O avantajların, zararlar yanında devede kulak kaldığını gördü. Bakın, Faysal, Suudi Arabistan’da öldürülen Faysal, ciddi bir Müslüman’dı. Bir iki gak guk etti Amerika aleyhine, yok ettiler. Bir kişiye indirip bunu kontrol edecek. Bir siyasal iktidara, bir kişiye...

Bütün kitlelerin bilinçlenmesi ve demokratik bir dünyanın vücut bulması öldürür bunları. Şimdi diyor ki, biz İslam dünyasına demokrasi götüreceğiz. Dünyada şeytan bile böyle bir yalan söylemedi. Demokrasi götüreceksen, Irak’ı, Beyaz Saray’ın raporlarına göre günde ortalama 120 kişinin öldüğü, bir kan cehennemine dönüştürmeden şunun bir örneğini Suudi Arabistan’da, Katar’da, Kuveyt’te verseydin ya. Siz hiçbir yere demokrasi götüremezsiniz. Öyle bir niyetiniz de yok. Yalan söylüyorsunuz. Demokrasiyi İslam dünyasına götürmenin bir tane şartı ve imkânı var. Yüz yıl da geçse insanlık buraya dönecek. Döndüğü gün, insanlık görür. Görecektir ki  Mustafa Kemal’in bıraktığı yerden başlamak dışında çıkar yol yoktur. Yolu odur, başka bir yolu yok.

Papa, melanetini kusarken bir Ortodoks (kendi Katolik) krala  atıf yapıp ondan alıntı yapıyor. Bunun da bir anlamı var. Niye bir Ortodoks’tan alıntı yapıyor? Dante’den yapmıyor, Luther’den yapmıyor. Neden? Dünyaya diyor ki,  artık Ekümenik Patriklik adı altında veya Patriğin Ekümenikleştirilmesi yaftası altında sur içi İstanbul’da, onlara göre Kostantinopl’de bir Ortodoks-Hıristiyan devletinin  kurulma zamanı geldi. Ben, AKP  iktidarının da buralarla birlikte çalıştığını düşünüyorum. Papa ile olmayabilir ama Ekümeniklik peşindeki unsurlarla bir şekilde beraber çalışıyor. Bakın, Papa bunu dedi, üç gün sonra Vakıflar Kanunu Tasarısı Meclis’e sevk edildi. Rastlantı değil, sistemli ve beraber çalışıyorlar. AKP, Hıristiyan emperyalistlere tarihin en anlamlı ve en büyük servisini yapıyor.

Kesin bir birliktelik var. Nedir o? Sur içi İstanbul’u, Fatih’in kemikleri üstünü  bu ekümenik denen patriğe  hazırlıyorlar. Toprak olarak, ekümenya olarak. AKP burada kendi bazı hesapları da düz gelecek diye Türkiye’nin mahvına sebep olacak, Türkiye’nin yok oluşuna yol açacak. Böyle bir konuda, maalesef ve maalesef bu Hıristiyan unsurlarla birlikte çalışıyor.

Sayın Başbakan diyor ki, ekümenik olmuş da ne olmuş, Fatih döneminde de öyleydi.  Hayır, Sayın Başbakan, edebe davet ederim. Senin bu meseleleri ağzına alıp bunları değerlendirme, tahlile tâbi tutman için dünyaya iki defa daha gelmen lazım. Senin bu işlerle alakan olamaz. Sen bu işlerle ilgili gazete haberlerini anlayacak durumda bile değilsin, bırak başkaları konuşsun. Fatih döneminde verilen, ekümeniklik falan değil. Fatih döneminde, Ortodoks Hıristiyanlığın bütün unsurları Osmanlı’nın tebaası. Kendi toprakları içinde, kaderleri Fatih’in iki dudağının ucunda. İnsin, insin, binsin, binsin. Neyi neyle mukayese ediyorsunuz siz? Siz bu konuların enini-boyunu bilir misiniz? Neye dayanarak bu mukayeseyi yapıyorsunuz? Birilerinden duyarak, doldurma akılla tabiî...

Dediğiniz gibi olduğunu varsaylım. Ekümenikliği verelim. Arkasından da diyor ki, toprakları satılıyormuş gayrimüslim unsurlara İstanbul’un, ne var bunda ? Tek tek hiçbirinde bir şey yok, ama hepsini birlikte düşündüğünüzde kıyamet alâmeti bunlar. Ne var ki Sayın Başbakan, sizin kafanız bunları asla almaz. Sen bunları anlamazsın, sen bırak bunları anlayan adamlar konuşsun.

Şimdi böyle bir talihsizlik yaşıyoruz. Papa’nın söylediklerini ülkemizin bu noktaları dikkate alarak değerlendirmesi lazım. Yeni bir çığır açılmıştır. Yeni ve bir büyük dönüm noktasını Papa ortaya koymuştur. New York  kulelerinin vuruluşundan sonra dünyada en büyük hadisedir  bu . Bunu  tekrar tekrar altını çizerek kaydediyorum. Bu öyle karikatürlere filan benzemez. Önce kurbağayı suya attılar, şimdi suyu ısıtıyorlar. Kurbağayı yok etmek için biliyorsunuz, hemen kaynar suya atmazlar, ılık suya koyarlar, altını yakıp ağır ağır kaynatırlar. İşte öyle  yapıyorlar.

Danimarka’daki karikatür olayı falan ısıtmaydı, nabız yoklama. New York kulelerinin vuruluşundan sonra İslam-Hıristiyan münasebetlerinin en hayatî söylemidir Papa’nın sözleri. Türkiye, özellikle Türkiye, bunu çok ciddiyetle değerlendirmeli ve icabını yapmalıdır. AKP’nin ilk günden beri sergilediği tavra bakarsak bunun icabını yapmak şöyle dursun, Hıristiyan-emperyalist dünya lehine kolaylaştırmalar yapılıyor.

CP: Biraz önce Siyasal İslam’dan bahsettiniz. Aklıma hemen şöyle bir şey geliyor, acaba Siyasal İslam mı Siyasal Hıristiyanlığı doğuruyor yoksa Siyasal Hıristiyanlık mı Siyasal İslam’ı?

YNÖ: Kur’an açısından baktığınızda, Hz. İsa’nın talim ve tebliğ ettiği din Hıristiyanlık değildir, onun adını nihayet İsevilik diye ifade  edebiliriz. Kronolojide yerini göstermek için. Esasın da o da İslam’dır. Çünkü Kur’an’a göre, bütün Peygamberler bir tek din anlatmışlardır: İslam, yani Allah’a  teslimiyet. Onun için İslam bir kampın, bir ideolojinin ismi değildir. Allah’a teslimiyet tavrının adıdır. Bu bir teolojik mesele.

Şimdi tarihten bakalım. Hz İsa’nın dini  bugün ortada yok. Ondan bir şeyler var da tam değil. Ne zamandan beri? Saint Paul’ün sahneye çıkışından beri. Sağlığında Hz. İsa’nın baş düşmanıydı Pavlus. Zaten Hz. İsa’yı öldüren, Saint Paul’ün babası Romalı komutanın ta kendisidir.

Saint Paul’ün, yani Pavlus’un devreye girişinden itibaren Hz. İsa’nın dini tıpkı İsa gibi göklere gönderildi. Onlar gönderdi ve aşağıda onun yerine Saint Paul oturdu. Bugün Hıristiyanlık dediğimiz, bir felsefeci ve ilahiyatçı olarak söyleyeyim, Saint Paul  kristolojisidir; Saint Paul  teolojisidir. Teslis onun ürünüdür. Kilisenin tanzimi onun ürünüdür. Misyonerliğin tanzimi onun ürünüdür. Dinsel tebliğe takiyyeyi, iki yüzlülüğü sokan da odur. Kendi açık ifadeleri var. Hatta kadın haklarının erkek hegemonyası altında prangalanmasının dinler tarihindeki mümessili de Saint Paul’dür. Rahibe usulü örtünmeyi anlatırken diyor ki,  "Kadın, erkeğin onun üzerindeki hâkimiyetinin ifadesi olarak başını şöyle buracaktır". İncil’de Pavlus’a ait epey söz var bu rahibe örtünmesi konusunda.

Kur'an’ı Kerim İncil’e atıf yapar, İncil’i Allah’ın kitaplarından biri olarak tanıtır. Nerede o İncil? Hazreti İsa’dan 70 sene sonra sahneye çıkmış bir adamın mektuplarıyla dolu bir kitabı siz şimdi İsa’nın getirdiği kitap olarak nasıl anlatıyorsunuz? Ben mesela bunu Suat Yıldırım’a, o, “Kur'an İncilleştiriliyor” tartışmasında söyledim. Kardeşim, hiç olmazsa Saint Paul’ün mektuplarını çıkar Kur’an’ın içinden dedim. Bunlar vahiy midir?

İncil vahiy ürünüdür. Ama Saint Paul’ün mektupları İsa’nın ölümünden şu kadar yıl sonra gelmiş. Adamın oraya buraya yazdığı mektupları İsa’nın aldığı vahiyler gibi tanrısal kitap İncil’in içine koyuyorsun. Suat Yıldırım Kur’an ayetlerinin içine diğer mukaddes metinler meyanında Saint Paul’ün mektuplarını da sokuyor. Yapma, hiç olmazsa bunu yapma.

Neyse, o ayrı bir bahis. Şimdi diyeceğim şu:

Hıristiyanlık, Saint Paul devreye girdiği günden beri serapa ve başlı başına siyasettir. Onun için biz siyasal Hıristiyanlığı yaratmış olamayız. Böyle bir şey tarihen mümkün değil, ama Hıristiyanlık Siyasal İslam’ı yarattı. Niçin yarattı? Tanrısı âlemlerin Rabbi, Peygamberi âlemlerin rahmeti, Kitabı da rahmet olan bir dini bir ideolojiye dönüştürüp sonra da şiddete bulaştırarak yıkmak için. Bakın, 11 Eylül’den sonra yazılan kitaplardan birine dikkatinizi çekeyim. Batı Sömürgeciliği ve İslam Dünyası kitabımda 20 sayfa anlattım. Bunları görüp Papa’nın saldırısını öyle değerlendireceksiniz. Kitabın adı bile çok zalimane, çok hainane, çok vicdansızca: Muhammed Replaces Marx:  Muhammed Marx’ın Yerini Alıyor. İşte strateji budur. Bunları bilmeyenlerin Müslümanların yönetimine el atmamaları lazım. Türkiye’nin işlerine hiç el atmamaları lazım. Hele onun bunun soktuğu akıllarla, "efendim Papa öyle dedi, Patrik böyle dedi, şu şöyle dedi, ben gittim de, benim boyum 1.90, sallandım mı yerler oynar, ben külhanbeyim" falan havalarıyla olmaz bu işler. Böyle bir şey yok, böyle bir dünya yok.

Türkiye’nin, bin küsur yıldır mâruz kaldığı Haçlı tasallut ve salvolarının altında beli hiç bugünkü kadar bükülmemişti. Bugün Türkiye’yi tasfiye ediyorlar. Türkiye laik devlet, tabiî laik devlet ama Müslüman millet.

Bizim Halkın Yükselişi Partisi olarak hayatî söylemlerimiz ve projelerimizin de omurga kavramlarından biri budur. Türkiye laik devlet, biz buna Müslüman olarak dibine kadar destek veriyoruz. Ondan daha muhteşem bir şey olamaz. Allah Atatürk’ün makamını cennet etsin. Çünkü laiklik, bizzat Kur’an’ın temel taleplerinden biridir. Evet, ama bu millet Müslüman millet. Bir de azınlıklar var, onlar da bizim yurttaş olarak komşumuz, kardeşimiz, ayrılmaz parçamız. Hiçbirini öbüründen ayırmam. Biz bu haritadaki bütün insanları kucaklayacağız. Nereye kadar? Türkiye’ye hıyanet kokusu aldığımız yere kadar. O kokuyu aldık mı, yükleniriz. Bunu yapan ister Musevî, ister Hıristiyan, ister Ermeni, isterse benimle Cuma’da yan yana namaz kılan biri olsun, hiç fark etmez. Cumadan, camiden de hain çıkmıştır. Tarih bunlarla doludur. Hz. Peygamber'e ihanet etmiş sahabî unvanlı kişiler var. Peygamber evladını katletmişlerdir. Bunu yapmışlar. Bunları duymak Müslümanlara ağır gelmesin, gerçekçi olsunlar. Hz. Peygamber’in vahiy kâtipleri içinde irtidat edip hıyanet edenler vardır. Bunları bilmek lazım. 

Hıristiyanlık İslam’ın önünde, Kur’an’ın önünde düştüğü kompleksi, yenikliği, ezikliği, tükenmişliği hiç unutmadı. Onun için İslam’ı asla sevmedi, Müslümanlar için asla iyilik düşünmedi. Birkaç iyi niyetli kişinin tarihin şu veya bu devrinde çıkmış olması kuralı ve gerçeği değiştirmez. Gerçek şu söylediğimdir. Benim ömrüm bu işi tetkikle geçti. Ezbere, duygusal konuşmam.

De la Vignette diye bir Fransız devlet ve siyaset adamını okumuştum. Christianite et Colonialisme (Hıristiyanlık ve Sömürgecilik) diye bir kitabı var. Orada muhteşem tespitleri var. Kendi adına diyor ki, şu kadar yıl biz Afrika üzerinde şu kadar para, hizmet, icraat ürettik fakat geldiğimiz noktada, sonuçta parsayı İslam topladı. Sanki biz orda İslam’ı yaymak için bütün bunları yaptık. İyilik yaptık, bonkörlük yaptık, kötülükler yaptık, zulümler yaptık, her şeyi yaptık. Her şeyi yapın diyor Saint Paul, ikiyüzlülük, yalancılık dahil. Yaptılar fakat sonunda siyah Afrika’da zafer İslam’ın oldu. Allahu Ekber’in zaferi söz konusu edildi. Bunu bildikleri için İslam’ı ideolojileştirip (Siyasal İslam bu aşamadır) sonra şiddete bulaştırdılar. Şu anda, o aşamanın içindeyiz. 11 Eylül’den beri.

CP: Efendim, şimdi ben Amerika’da yayınlanan bir kitaba dönmek istiyorum. Bir Evangelist kökenli yazar tarafından yazılmış,

YNÖ: Yazdırılmış

CP: Yazdırılmış. Adı, Gerçek Furkan, Türkçesi ve içerisinde bazı sure isimleri (kendilerine göre ayet demişler onlar) Kur'an’ı Kerim’den alınmış,

YNÖ:  Aynen

CP: Bir kısmını da kendileri uydurmuşlar, bir şeyler yazmışlar. Çok ilginç, bu kitabın propagandasının yapıldığı internet sitelerinde de şöyle yazıyor: Bu kitap İslam’a yeni başlayanlar, İslam’la yeni tanışanlar içindir. Böyle bir ibare var.

YNÖ: Diyor ki, Müslümanlar bunu okusun; Kur’an okumasın. Kur'an’ı okursan benim gibi Müslüman olursun. O onların işine gelmiyor. Onu okuyacaksınız. Evet, evet çok ilginç bir noktaydı tespitiniz.

CP: Peki, buradaki propaganda acaba Amerika’daki belli birkaç zat için, belli bir kesim için mi yoksa Amerika’nın politikalarını zorla uygulatmaya çalıştığı bölgeler için mi?

YNÖ: İslam, olmazsa olmazlarını, tartışma üstü bir kaynağa bağlıyor. Bu kaynak Kur’an’dır. Kur’an’ı siz bir şekilde Müslümanların dünyasından çıkarmaz veya onu yozlaştıramazsanız İslam’a hiçbir şey yapamazsınız. Müslümanlara yaparsınız ama İslam’a yapamazsınız. O Müslüman gider, arkadan başkası gelir. Onun için, son iki asırda Haçlı tahrip bütün saldırılarını Kur’an’a yöneltmiştir. 11 Eylül’den sonra iyice Kur’an’a yöneldiler.

Size bir şey söyleyeyim; bu ekranlarda reyting rekorları hâlâ kırılmamış programlar yaptım. Bir örnek vereyim:

Evrenosoğlu diye bir adam çıktı, Kur’an’a  nazire yazdı. Ekranda içyüzünü ortaya koydum. O programlardan sonra Türkiye’de taban tutturamadı, Amerika’ya gitti. Hâlâ orada. Şimdi oradan yayın yapıyor. Bunu da milletin vicdanına iletiyorum. Yaptığı iş neydi? Kur’an’a nazire yazmak. 23 surelik bir ‘kitap’ yazdı. Orada Kur’an’ı taklit etti. Ve dedi ki bu Evrenosoğlu o kitabında, “Allah evrenin yönetimini bana devretti. Bana ‘Sen her şeye kadirsin’ dedi. Benim bu kitabım vahyin son ürünüdür.” Adam açıkça böyle söyledi.

Uzun uzun tartıştık. Hatta bir akşam, stüdyolarda bunların adamları silahlar patlattılar. Bunları bu millet biliyor. Kur’an’a nazire yazmak yani Kur’an adı altında Kur’an olmayan kitaplar üretme sürecini Hıristiyan kurmaylar o günlerde tezgâhlamaya başladılar. Ama bunu Hıristiyanlar eliyle yapsalar Müslüman buna isyan eder. İçeriden birilerini buldular. Şeyh efendiler falan buldular. İslam denince bunların anlaşılmasını sağladılar.

Biz ne oluyoruz, yani Kur’an’ı savunanlar? Biz, artist kılıklı, sakal ve bıyığı olmayan adamlar. O günleri hatırlasın bu millet. O gün benim sakalım-bıyığım yüzünden beni sünnete muhalefetle suçlayanların bugünkü hallerine bir baksın bu millet. Ben hep aynı imanımda ve yerimdeyim. Bütün ciddiyet, samimiyet ve dirayetimle. Ama onlar bugün, Müslümanları Haçlılara teslimi din yapmakla itham ediliyorlar. Onların Müslümanlar aleyhine ürettikleri pislikleri temizleme işi de ne kaderdir ki, bugün bana düşüyor.

O günlerde, bu şimdikilerin hocaları, önderleri Erbakan ve taifesi vardı. Bu ülkede Allah ile aldatmanın ilk ve en büyük günahkârı Erbakan’ın... O zaman dedim ki bu Erbakan taifesine, bu Evrenosoğlu denen sapık adam, resmen Kur’an’a nazire yazıyor. Bu, kelimelerin ifade edemeyeceği bir dinsizliktir. İslam’a bundan daha büyük kötülük yapılabilir mi? Neden tavır koymuyorsunuz? Ben sizi eleştirdiğim için bana soğuk bakıyor olabilirsiniz, tamam ama burada ortak İslam imanı söz konusu. Lütfen, nefsinizin üstünüze çıkın, imanınızın icabını yapın. Bunu dediğim zaman bana verilen cevap aynen şudur: “Tamam ama hocam o adamı taciz edemeyiz.” Niye dedim. Dediler ki, “Arkasında, etrafında çok insan var ve bize oy veriyorlar.”

Zorlarsanız isimler veririm size. Bu siyaset dincisi, siyasal İslamcı denenlerin din, kitap, Allah iddialarının arkasında nelerin olduğunu çok iyi biliyorum. Yaşadım bunları. Bunu tarihin önünde burada tekrarlıyorum. Hep böyle yapıldı. Bunu dinci partiler yaptı, liberal partiler yaptı hatta bir miktar da solcu partiler yaptı. Türkiye’nin geldiği yer ortada. Sonunda Allah onları rezil etti. Her biri yüzde kırk küsurlarda aldığı oyları kaçırdılar, hepsi barajın dibine indi. Yüzde beşlere, üçlere, hatta ikilere indiler; rezil-rüsvay oldular dünyanın önünde. Böyle olacağını biliyordum ve diyordum ve aynen öyle oldu. Ama Türkiye’yi de perişan ettiler.

Kur’an’la oynama, işte oralardan başlıyor. Sonra ne yaptılar? Kur’an’a saygısı tartışılmayan adamları bile bir biçimde yumultarak bu İncilleştirme ihanetinin içine çektiler. Dinler Arası Diyalog aldatmacalarıyla yaptılar bunu. Bazı hainler başı çekti, bazı gafiller de bu şeytanî değirmene su taşıdı.

Dinler arası diyalogu başlatan kim? 1965’te Papa. O heyecanla, Saint Antuan Kilisesi’nde iki konferans da  ben verdim. Yıllarımı verdiğim  Fransızca ile tek yaptığım iş orda verdiğim Fransızca konferanstır. O heyecan, örneğin; Türkiye’de ben dahil, Diyanet İşleri başkanlarının bazıları dahil, Moon hareketi toplantılarına, dolabına bir biçimde girmeyen tek ilahiyatçı bırakmadı. Nasıl oldu bu?

Dediler ki Müslümanlar da Hıristiyanlar da dinlerini anlatsınlar, ortak noktalarda birleşelim, insanlık bundan mutluluk duysun. Vay anasını dedik. Amerika’da, Washington’da, Brüksel’de, Danimarka’da, Venedik’te, Paris’te bize İslam’ı anlatma imkânı veriliyor. Bu ne büyük nimet, Allah’a şükür. Böyle dedik ve koştuk. Hep benim hocalarım beni teşvik etti. Salih Tuğ, Sabahattin Zaim, Ruhi Fığlalı, Mehmet Aydın filan hepimiz. Sonra içine girdik, bir baktık ki, senin Moon dediğin İslam’a elinden gelse bir saniye nefes aldırmayacak bir adam. Hepsi oyun. O, uzun süre denendi, foyası çıktı meydana. Şimdi başka bir şeyi denemekteler: Kur'an’ı İncilleştirme, dinler arası diyalogla Müslümanların zaaflarını, duygularını istismar ederek onları kullanma. Büyük Atatürk buna ta 1920’lerde dikkat çekmişti. Batılılar İslam’ı İslam’la yıkacaklar diye. Bunun altını bir kere daha çiziyorum bu mübarek Ramazan günü ve büyük Atatürk’ün büyüklüğünü anlayan adamlardan biri olduğum için de bu gök kubbenin altında gurur ve onur duyuyorum. 1920’de söylüyor büyük Atatürk, ölümsüz Atatürk. Özellikle İngilizlere yollama yaparak, "İngilizlerin siyaseti İslam’ı bizzat İslam’la vurmak ve yıkmaktır" diyor. Yaptıkları budur işte.

CP: Sayın Öztürk, 11 Eylül’den bu tarafa iyice sistemli hale getirilen bu saldırılar aynı netlikte devam edecek mi?

YNÖ:  Edecek. Artarak devam edecek.

CP: Ne olur sonunda?

YNÖ: Bu işin kaderini Türkiye’nin durumu belirleyecek. Bir de İran çok önemli.

Batı emperyalizmi karşısında Atatürk Türkiyesi en büyük direnç noktası. İran var bir de. Yalnız İran sadece devlet ve para olarak direnç noktası. Fikir ve mesaj olarak değil, çünkü İran’daki molla rejimi hem çağdışı hem de İslam dışı bir rejim. Onun o anlamda tabanı yok. Ama Türkiye İslam’ın bütün değerleri açısından da bir direnç noktası, çağdaşlık ve akıl açısından da. Emperyalizme karşı savaş verip zafere ulaşan, emperyalizme rağmen devlet kuran tek millet. Bunun bir de lideri var. Ölümsüz Mustafa Kemal Atatürk’tür o. Müslümanların orta çağını kapatan, Müslümanları hurafe ve gelenekten koparıp Kur’an’a yönlendiren, Müslümanları emperyalizme karşı teçhiz eden, Müslümanların peygamberini esaret tanımamanın ölümsüz sembolü diye anan başka bir lider var mı?!

Bunu biliyorlar. Şimdi Türkiye’de bir yandan İslam mirasını çökertirken bir yandan da bu, petrolden çok daha kıymetli olduğu anlaşılan Mustafa Kemal mirasının yarattığı direnci kırmak istiyorlar. Burada AB ile ABD müttefik. Bu devam edecektir. Şimdi burada, bugün Türkiye’nin tarihsel ve tanrısal misyonunu bilen, bunun icaplarını kavrayan, Doğu-Batı muhasebelerini yapan ve bunu siyasal projeye dönüştürecek bir siyasal zihniyet, kadro ve lider lazım.

Milletime buradan söylüyorum, o lider benim ve o kadro benim partimdir. Bunu bu millet ya anlar ya anlamaz. Takdir kendisinin.

Başka türlü olsa benim siyasette ne işim var? Ben bu mesaj hayata geçsin diye ve bir adam bana söz verdiği için çantamı alıp onun arkasında ceketimi ilikledim. Yalan söyledi bana. Ben laikliği birileri gibi anlamıyorum dedi. Laikliği dinin ülkemiz aleyhine kullanılmasına seyirci kalmak şeklinde anlamıyorum dedi. Senin gibi anlıyorum, icabını yapalım dedi.

Tümü yalan. Sonunda da şunu söylediler:

“Biz, Yaşar Nuri’yi seçim taktiği olarak aldık. Seçim bitti, bu iş de bitti.”

Şu behresizliği görüyor musunuz?  Ne yapabilirdim ben? Benim birikimimin artık kitaplıklardan, televizyon ekranlarından, konferans salonlarından hayata geçmesi lazımdı. Proje olarak. Nasıl yapacaktık bunu? Halkın Yükselişi Partisi’ni kurduk, getirdik milletin önüne koyduk. Ne yaptığımızı biliyoruz. Zeytin, yumurta hesabıyla bu partiyi kurmadım ben. Şimdi milletime diyorum ki, bana bu imkânı verdin; şimdi şu Çınar'ın etrafında birleşeceğiz. ‘Oyları bölme’ tâbiri her seçim öncesi kullanılır; ben kullanıyorum şimdi. Oyları bölmeyin. Baykal’la bölmeyin; DYP'yle, MHP'yle bölmeyin. Oyları şu Çınar'ın etrafında toplayalım ve 1071 Malazgirt’le geldiğimiz bu topraklardaki büyük tarihsel misyonu, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda yenilmezliği ve alt edilmezliği bir kere daha kanıtlanmış bu büyük misyonu-ki; Allah bu misyonu bu milletten geri almamıştır-Haçlı oyununa gelmeden tekrar hayata geçirelim diyorum. Bu niyet, birikim, bu dirayet bizde vardır, başka kimsede de yoktur.

CP: Peki efendim, çok çok teşekkür ediyorum. Bu yoğun tempoda bize zaman ayırdınız. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

YNÖ: Ben size teşekkür ediyorum. Bu kanalda çok az program yaptım. Ama burada ayrı bir letafet, ayrı bir ruhaniyet var. Bunu ifade edeyim. Çok güzel şeyleri buradan milletimize ve Müslüman din kardeşlerimize söyledik. Bunun için de sizi tebrik ve teşekkürle bir kez daha anıyorum Kanal A olarak.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org