Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
  Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Ergun Özakat Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ÖZAKATLAR
21.06.2007
Okunma Sayısı : 55170
Oy Sayısı : 44
Değerlendirme : 4,68
Popülarite : 7,69
Verdiğiniz Puan :
 

 


ÖZAKATLAR
Ergun Özakat

 


İzmir Life Dergisi Nisan 2007 sayısında ailemiz ve benimle ilgili yayonlanan  yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.


Özakatlar

Kökleri Girit’e dayanan bir aile Özakatlar.  “Dedem orada savcıymış” diyen Ergun Özakat, İzmir’e geliş öyküsünün büyük bir talihsizlikle başladığını söylüyor. “Babaannem yedi  çocukla yola çıkmış ama buraya geldiğinde sadece iki çocuğu sağmış. O da babam Fevzi Özakat ile amcam İbrahim Bey. Diğerleri salgın hastalıkların pençesine düşmüş.” İbrahim Bey İstanbul’a yerleşip, orada uzun süre Milli Piyango müdürlüğü yapıyor. İzmir’e gelen Fevzi Özkakat ise iki oğlu Melih ve Ergun Özakat ile adeta kentin sanayi tarihinin yazılmasına katkıda bulunuyor. 1920’lerin İzmir’inde General  Motors’un mümessili olan Fevzi Bey, Türkiye’nin ilk zenginleri arasında. Ancak 1930 krizi Türkiye’yi de vuruyor. Birden bire ABD’den gelen ithalat durunca General Motors defteri kapanıyor ve Fevzi Özakat’ın hayata yeniden başlaması gerekiyor. Ergun Özakat, babasının o dönemi şöyle anlattığını söylüyor. “Sen doğuncaya kadar zenginlik sarhoşluğundaydım. Sonra büyük sıkıntıya düştüm ama borçlarımı bir şekilde ödedim. Tütün işi yaptım, aile dostlarının defterlerini tuttum, lastik sattım, yağ sattım…” 1930’ların koşulları da öyle azımsanacak gibi değil. Ergun Bey yine babasının anlattıklarından pay biçiyor. “Cebinde para, belinde tabanca gece yarısı Torbalı’ya gidiyor. Orada ödemeleri yapıyor ama dönerken mutlaka durduruyorlar ve elindeki parayı alıyorlar. Biraz da senin cebine bırakıyorlar. Bir nevi oradan geçmenin bedelini ödüyorsun.”

1940’lar yeniden yükselişin habercisi. Ticari araç piyasasında roller dağıtılıyor. Fevzi Bey üç Levanten ortağı Antony Gallia, Cristiane Reggio ve Roger Mainetti ile İngiliz markaları olan Austin ve Morris’in Ege Bölge Temsilciliği’ni  alıyor. Ardından Ege Fren ve Ege Endüstri adı altında otomotiv sektörüne parça üreten ilk sanayi  tesisi kuruluyor. 1964’te ise British Leyland’ın desteğiyle İzmir’de “Türkiye’nin ilk otomotiv fabrikası BMC” nin kuruluşu gerçekleştiriliyor. İzmirli sanayici ve araştırmacı Melih Gürsoy “İzmir Mozaiğinde Belirgin Taşlar” adlı kitabında bu süreci şöyle anlatmış: “1960’ların başında BMC kamyonlarının Türkiye’de imal edilmesi projesi yürürlüğe girmişti. İngiltere’de Austin ve Morris firmalarının birleşmesiyle meydana gelen BMC firmasının Türkiye’de iki temsilcisi vardı. Ege’de Özakat Grubu, İstanbul’da da bir başka firma. Fabrikanın Türkiye’de kurulmasına karar verilince İzmir’demi , yoksa İstanbulda’mı  kurulacağı konusu ortaya çıkmış ve bu konu iki temsilci firma arasında büyük çekişmelere neden olmuştu. Fabrikanın kurulacağı şehir hakkında araştırma yaparken Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda teknik danışmandım ve BMC’nin Robert Koleji’nden arkadaşım Melih Özakat’ın başında bulunduğu Otomobilcilik A.Ş. tarafından kurulmasını çok arzu ediyordum. Bir hafta çalışarak bu fabrikanın teknik açıdan neden İzmir’de kurulması gerektiğini raporladım. BMC’nin İngiliz yetkilileri İzmir’e geldiklerinde  bu rapor kendilerine verilmiş, gerekli izahlar yapılmıştı. Melih Özakat ve Reginald Galia’nın çalışmalarıyla BMC İzmir’de kuruldu ve 1964’te faaliyete  başladı.”

BMC (British Motor Corporation), kamyon, kamyonet, traktör ve motor üretmeye başladığı 1966’dan itibaren giderek büyüyor ama buna uzunca bir öykü eşlik ediyor. Fevzi Bey ile Melih Özakat işin yönetimi kısmında. Ergun Özakat ise imalatta, kendi söylemiyle ön cephede. Kaldı ki uzmanlık alanı da bu. İngiltere’de otomobil ve makine mühendisliği üzerine eğitim görüyor, Almanya’da aynı konu üzerine staj yapıyor. 1960’ta  Türkiye’ye döndüğünde, aileye ait bir mukavva fabrikası olan KARTEKS’te bir süre çalışsa da, hünerini BMC’de gösteriyor. “Biz burada montaj yapıyoruz. Kamyonu olduğu gibi getirsen çok pahalı” diyen Özakat, “yerli üretimi” sekiz kişilik bir ekiple yüzde 38’e nasıl çıkardıklarını da anlatıyor.: “Bir kamyon 20 bin parçadan oluşur. İşe ilk başladığımızda parçaların yüzde 90’nı dışardan geliyordu. Ama ben Avrupa’da pek çok parçanın nasıl yapıldığını gördüm. Bu konuda hem Alman normlarını, hem de İngiliz normlarını biliyordum. Ve bu parçaların Türkiye’de yapılabilmesi için tüm ölçüleri belirleyip, teknik bir kitap hazırladık. Bunu da  1000 imalatçıya da dağıttık. Bu, o dönem için çok önemli bir şeydi. İmalatçılar ölçüleri bilmiyor ve hesap yapamıyorlardı. İnç ve milimetrenin kesir karşılıkları, saç levha ölçüleri, ne ölçüde özellikte çelik alınacağı, çubuk ve levha ağırlıkları, hepsinin standartlarını oluşturduk. Akaryakıt sarfiyatları hesaplanırken, adam litre-kilometre çevrimini yapamıyordu. Daireyi eşit parçalara dahi bölemiyordu ama biz bunların hepsini yazdık, hatta birebir anlattık. Bunlar o zaman için müthiş şeylerdi. 1964’ten söz ediyoruz. Hesap makinesi şöyle dursun, toplu iğne ve kadın çorabı bile yok.”  Bu sayede yerli üretim yüzde 10 iken, 35 oluyor. Ancak kimse inanamıyor. Hatta Koç Grubu’nun o dönemdeki koordinatörü Ahmet Binbir bir toplantı esnasında şöyle diyor: “Bu genç arkadaş herhalde hesap yanlışlığı yaptı. Biz 10 senendir kamyon montajı yapıyoruz   ve yerli imalatta yüzde 10’un üstüne çıkamadık” Ergun bey kıpkırmızı kesildiğini  ve imalat ekibini toplayıp yeni bir hesap yaptığını söylüyor. Çıkan sonuç ise 38.5; yani söylediklerinden bile fazla: “Ankara’dan  heyet geliyor, Sanayi Bakanlığı’ndan heyet geliyor. Sonra bakıyorlar ki, rakam doğru. Ne oluyor? BMC güçleniyor. Çünkü o dönem hükümet sana bir milyon dolar veriyor, bununla istediğin kadar kamyon yap diyor. Sen yerli üretimi yüzde 10’dan yüzde 40’a çıkarıyorsun, dört misli fazla kamyon yapıyorsun. Sene 1966; Koç bir tane satıyor, biz dört tane.”

O imalatçıların çoğu da bugün Türkiye’nin en büyük fabrika sahipleri. “Faz Elektrik, Cevher Sanayi, İnci Holding  bunlardan bir kaçı” diyen Özakat, bunda BMC’ye pay biçiyor.  “Bir kamyonda 20 bin parça varsa, bu 20 bin parçanın da satandartlara uygun yapılması lazım. İste biz bunu sağladık. İmalatçılar bu işe girmeye korkuyordu. Onları yüreklendirdik ve sorunları olduğunda yanlarında olduk. Yüzde 38’ böyle çıkıldı, lafta değil. Radyatör yaptık, şasi yaptık,. O dönem bunların lafı bile ağza alınmazdı. Ben sadece bunun için Avrupa’da beş yıl sanayi casusluğu yaptım. Anadolu’daki ustaları gözledim. Zaten liseden beri motor, şasi ve radyatör fotoğraflarını biriktiriyordum.” Aslında bu süreç içinde iki kişiye mim koyuyor Özakat. Hatta, “BMC’nin başarısında iki Ermeni çok önemlidir” diyor: “Bunlardan biri altın çeken ustadır. İkincisi de şasi yapan. Biz onlarla harıl harıl çalışırken, İngilizler yapacağımıza inanmıyor. Ama bu iki adam işin üstesinden geliyor ve kalıpları çıkarıyor. Duvarda teknik resimler, grafikler… Mehmet Emin Karamehmet henüz genç ama ailesi yönetim kurulunda olduğu için gidip-geliyor. Ve bir gün bana şöyle diyor: ‘Bana o kadar  tesir etti ki duvardaki grafikler…” 

Ancak Özakat’ın söylediğine göre, 70’e yakın parçanın değiştirilmiş olması İngilizlerin hoşuna gitmiyor: “Çünkü onlar yapılamayan parçaların fiyatını yüksek tutmuşlar ve oradan kar ediyorlar. İşin içinde ortaklık da var. Dolayısıyla müthiş bir kriz çıktı Derhal İngiltere’ye gönderilmek üzere bir kamyon istediler ve kendi kamyonları ile test ettiler. Onların 70 parçası da kırıldı; bizimkiler ise sapasağlamdı. Hemen o parçaların ismini değiştirdiler ve her birine TR  amblemi koydular.” Bu başarı tezat bir şekilde ayrılığıda beraberinde getiriyor. Küçük kadro büyütülmek, işler de genişletilmek istenince İngiltere’den Mr. Hazeldon adında bir genel müdür geliyor. Sekiz kişiyle başlanan iş, 3000 kişilik dev bir ekibe dönüşüyor da, Ergun Bey duruma içerliyor. Daha doğru bir ifadeyle, başarılı olduğuna inandığı bir sırada başına bir genel müdürün gelmesini kabul edemiyor:  “Önce merkez büroya döndüm. Kısa bir süre sonra da firmadan ayrılıp, eşimle birlikte Danimarka’ya gittim. Çünkü bana böyle bir şeyin olacağı söylenmemişti.”

Ama orada da çok kalmıyor Özakat. Babasının ısrarıyla geri dönüp, BMC’nin “dizel motor projesini” üstleniyor. “O zamanlar da Necmettin Erbakan yaptığımız işe çomak soktu. Öyle ki planlamada iki defa projemiz çalındı. Koç da aynı şekilde engelledi. Ama biz o kadar dinamiğiz ki, dizel motor fabrikasını hükümetten teşvik almadan kurduk. Haberleri bile olmadı. Yani daha Türkiye’de dizel motor nedir bilinmezken, biz üretimini başattık.” BMC, 1976’da Türkiye’de ilk dizel motor üretimini ve benzinli motorların dizel adaptasyonunu gerçekleştirerek, Türk otomotiv sektörüne adını kazıyor. Motorlu araçların yanı sıra, Türk sanayinin ihtiyaç duyduğu endüstriyel motorları, jenaratörleri, deniz motorlarını ve askeri amaçlı ürünleri de üretmeye başlıyor. Yine bu yıllarda, Leyland serisine ait ilk hafif ticari araç olan “Leyland 30” kamyoneti piyasaya sunuluyor.

Bu proje işi yoluna girince, grubun şirketlerinden KARTEKS’in yönetimine geçip, Türkiye’de kağıt fabrikası kurmak için kolları sıvıyor Ergun Özakat. Sene 1969. Dünyadaki 600 ticaret odasına mektup gönderiyor ve şöyle diyor: “Bizde böyle bir fabrika var ama burada değeri daha yüksek bir mamul üretmek istiyoruz.” Biri Kanada, biri Zürih, Biri de Danimarka’dan olmak üzere üç cevap geliyor. Kanada, para koyamayacağını söylerken, Zürih sadece bilgi yardımında bulunabileceğini belirtiyor. Danimarka ise yeşil ışık yakıyor. “Kağıt bizim branşımız değil ama sizinle yumurta ambalajı üretebiliriz. Burada hammadde yok ama sizde var. İşçilik de daha ucuz. Gelin sizinle bir ortaklık yapalım . Biz mevcut fabrikamızı yenileyelim ve Danimarka’da sadece araştırma-geliştirme ve bazı özel kağıtlar imal edelim. 60 bin tonluk makine parkımızı sökelim, bunları temizleyelim ve Türkiye’ye getirip kuralım. Biz bu tesisi sermaye olarak koyalım. Siz sadece arsayı koyun ve hükümetten müsaade alın.”
O zamanda SEKA’nın yıllık üretimi 70 bin ton. Özakat, Devlet Planlama Teşkilatı’na gidip 
SEKA büyüklüğünde bir fabrika kuracaklarını söylüyor. “DPT Başkanı Turgut Özal. Ekrem Pakdemirli de çok yakın arkadaşım . Durumu anlattık. Danimarka ve Türkiye ortaklığı ile bu işi yapacağımızı, bizden hiç para çıkmayacağını söyledik. Turgut Bey uğraştı ama sonra olmadı dedi. O zaman da Eczacıbaşı Ankara’da yabancılar kağıt fabrikası kurmasın’ diye lobi yapıyor. İpek kağıdı kuruyorlar o sırada tabii. Ancak Viking Kağıt Fabrikası bir şekilde kuruldu” diyen Özakat, bunun için hayli engebeli bir yol aştıklarını söylüyor.. Tabii şans da kapıyı çalıyor. Ergun Bey, Hilton’da Douglas Gustavson adında İsviçreli bir arkadaşıyla karşılaşınca çok ilginç bir bilgi alıyor: “Bana dedi ki, Ergun, inanılmaz bir şey oldu . Hindistan’da Dünya bankası Başkanı McNamara konuşurken, kendisine çürük domates attılar. Adam çok kızdı ve buradan geçerken, kendisine Hindistan’a ayırdığı kredileri Türkiye’ye vereceğini söyledi. Ben yarın sabah Washington’a dönüyorum, senin projeni ona götüreceğim.”

Hemen ardından Sanayi ve Kalkınma Bankası’nın müdürü arıyor Özakat’ı. İnternational Financial Corp yöneticilerinden Neil Peterson’ın kendisiyle görüşmek istediğini söyleyip, onu karşılamasını istiyor: “Peterson’ın kensisiyle görüşmek istediğini söyleyip, onu karşılamasını istiyor: “Peterson’un yanında genç bir Alman danışmanı da vardı. Çeşme’deki evdeyiz. Akşama doğru, ‘Getir bakalım senin şu kağıt fabrikası projeni’ dedi. Getirdim. Peterson ve danışmanı projeleri yere yaydı, kendileri de yere uzandı. Bazı kısımları değiştirdiler, bazı ilaveler yaptılar ve bunları proje üzerine not ettiler. Ve, ‘Git bunu Danimarkalılara götür ve benim onaylayacağımı söyle’ dediler. Danimarka’daki firma yöneticileri önce inanmadı ama Amerika’yla bazı telefon görüşmeleri yapılınca, proje için 30 milyon dolar verileceğini anladılar. Washington sadece kredinin üstüne biraz para eklememi istedi. Sonra öğrendik ki , Danimarka’da kahve fonu denilen bir şey var. İçilen kahvelerden toplanan para, Danimarka dışında üretim yapan şirketlere tahsis ediliyor. Hemen bu işi de hallettik ve İş Bankası, Emekli Sandığı’nı da ortak ederek 1969’da Aliağa’da Viking Kağıt Fabrikası’nı kurduk.”
Melih Gürsoy da bu süreci kitabında anlatmış: “Çok enteresandır; Dünya Bankası Başkanı  McNamara’ya Hindistan’da birkaç çürük domates atması, Türkiye’ye 600 milyon doların üzerinde kredi sağlamış, bu krediden İzmir Belediyesi de faydalanmış ve bu kredilerle Viking Kağıt Fabrikası, Sifaş, Nasaş, Anadolu Cam Fabrikaları kurulmuştu.”

Yıl 1974 ve Süleyman Demirel başbakan. “Müthiş bir devalüasyon oldu” diyor Özakat: “Kağıt fiyatları bizi mahvetti; fabrika battı batacak. Demirel’i aradım: ‘Bu işte sizin imzanız var; Dünya Bankası, Danimarkalı şirket ve İş Bankası , Emekli Sandığı ortak. Ama iş yürümüyor,’ O zaman da Aziz Gümüş SEKA’da genel müdür. O da hükümetin müsaade etmediğini ve zam yapamayacağını söylüyor. Demirel ise şöyle cevap veriyor: ‘ailenden para al, onlar BMC’den gayet güzel kazanıyorlar.’ Ne yapacağız diye düşünüyoruz. Müthiş kimya bilgisi olan Murat İşçimenler fikir veriyor. Çok değişik bir kağıt varmış bu kağıdı elde edersek batmaktan kurtulabilirmişiz. Murat Bey Hollanda’ya gidiyor ve bu işi yapanları ziyaret ederek püf noktaları öğreniyor. Bu kağıdı burada yaptık, üç misli fiyata sattık ve fabrikayı kurtardık.” Ancak bir zaman geliyor Viking elden çıkıyor. Gürsoy kitabında bu konuyla ilgili bir parantez de açmış: “Viking Kağıt Fabrikası’nı kurarken yalnız bir hata yapmışlar, İş Bankası’nı da ortak almışlardı. İşin içine İş Bankası Emekli Sandığı girince, sendikacılar geliyor ve yönetim kurulunda iyi çalışamıyorlar. Ve fabrika ile Bayraklı Boya’nın hisselerini daha ileri yıllarda Yaşar Holding’e satıp, bu parayı BMC işlerinde kullanıyorlar.”

1976’da bankacılık da Özakat’ların yaşamına giriyor. Şevket Filibeli’den Egebank’ı alan Melih Özakat, sonrasında İstanbul’da şube açarak işi büyütüyor. Hatta eşi Filiz hanım, oğulları Tevfik Özakat’ı bile bankacılık işiyle ilgilensin diye ABD’ye eğitime gönderdiklerini söylüyor. Tevfik Özakat’ın hevesi kursağında kalıyor. Aslında Özakatlar önce BMC’nin kontrolünü kaybediyor. 1989’da fabrikanın hisseleri Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Çukurova Holding’e veriliyor. Ardından da Ege Fren ve Ege Endüstri satılıp, Egebank hisseleri Bayraktar Holding’e bırakılıyor. Özakat, BMC’nin bugünkü başarısıyla gurur duyduğunu ve kıskanmadığını da söylüyor: “İnsan çocuğu büyüdüğü zaman kıskanır mı?” Zira BMC bugün, yüzde 100 yerli sermayeli tek ticari araç üreticisi. Hala Çukurova Holding bünyesinde faaliyet gösteren fabrika, ürün tasarımı ve mühendislik çalışmalarını da dışa bağımlı olmadan sürdüren tek Türk otomotiv kuruluşu.

1990 sonrası Ergun Bey için ayrı bir dönem başlıyor ki, o; “Apayrı bir konu olur. Buraya sığmaz” diyor . 1985 ile 2005 yılları arasında Finlandiya Fahri Konsolosluğu yapmış; aynı zamanda rüzgar enerjisi ve teknopark projesiyle tanınıyor. Oğlu Murat Fevzi Özakat ile birlikte ARES’in kurucusu olduklarını ve Alaçatı’ya 12 rüzgar değirmeni kurduklarını söyleyen Ergun Bey, şimdide ABD oraklığıyla Alaçatı’dan  Urla’ya kadar uzanacak büyük bir teknopark projesi üzerinde çalıştıklarını anlatıyor: “Proje hazır, yeri ayrıldı, hatta hükümetten onay bile alındı. Ancak geçen sene Bayındırlık Bakanlığı işe el koydu . Şimdi bekliyoruz. Oysa proje müthiş. 20 bin hektarlık bir alana kurulacak teknoparkın getirisini düşünün.
.

.
.
Geçtiğimiz sene vefat  eden Melih Özakat ise sanayici kimliğinin dışında sivil toplum kuruluşlarındaki ve meslek odalarındaki görevleriyle tanınmış . Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 12 kurucu üyesinden biri olan Özakat, aynı zamanda Ege Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (ESİAD) onursal üyeliğini, İspanya’nın İzmir Fahri Konsoloslu’ğunu ve merkezi Paris’te bulunan Beynelmilel Ticaret Odaları’nın yönetim kurulu üyeliğini yapmış. Eşi Filiz Özakat Hanım ise bir başka yönünü öne çıkartıyor.  “eğitime çok önem verirdi. Alsancak’ta yaptırdığı Melih Özakat  İlköğretim Okulu ve babası Fevzi Özakat adına yaptırdığı ilköğretim okulunda binlerce çocuğa okuma olanağı sağladı. Zaten okul aile birliklerinde faal olarak çalışırdı. Hayır işleride yapardı. Bir de Kipa’nın kurucuları arasındaydı.” Melih Özakat’ın kızkardeşi Benal Ögel de yardımseverliği ile tanınmış aile üyelerinden. Ergun bey hala  “Yardımseverler Deneği’nde” aktif olarak görev yaptığını söylüyor.  
.
.

Ergun Özakat


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org