Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Ayşe Kulin Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

AYŞE KULİN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
08.01.2008
Okunma Sayısı : 23980
Oy Sayısı : 4
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,01
Verdiğiniz Puan :
 

 

AYŞE KULİN Bülent Şenver'in Odası TV Programı

.
.
Bülent Şenver bey ile hoş bir söyleşi yaptık.

Yılların bankacısı Bülent Bey, gençlerle tecrübe paylaşmak için uğraşan bir aydınımız.

Ellerine sağlık. Gençlerin yetiştirlmesi için ne yapılsa azdır.

Bülent Bey ile yaptığımız televizyon programını sizlerle paylaşıyorum...
.
.

izlemek için

.
.

dinlemek için  

.

.
AYŞE KULİN Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Ayşe Kulin (AK)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ: Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin.

Hoşgeldiniz Ayşe Hanım.

AK: Hoşbulduk efendim.

BŞ: Ayşe Hanım, siz herkes tarafından tanınıyorsunuz. 

Ben TÜYAP'taki kitap fuarına bu Cumartesi günü gittiğimde bir baktım kuyruklar var.

Kuyruğun ucundaki kim diye merak ettim  bir baktım siz.

Hatta bir kaç saat kuyruklar bitmedi değil mi? Nasıl bir duygu bu?

İnsanların gelip size kitap imzalatmaları

AK: Bir yazar için çok hoş bir duygu.

Çünkü yazarlar en iyi yazdıkları kitaplarla okurları tarafından tanınıyorlar.

Benim kitaplarımın çoğunu okumuş bir okur beni çok iyi tanıyor diye düşünüyorum.

O buluşma ve onlardan o pozitif enerjiyi almak, o güzel sözleri duymak çok  çok itici güç oluşturuyor.

BŞ: Size ilginç şunu yaz diyen oldumu?

AK: Bazen hediye alıyorlar arkadaşlarına veya bir doğum günü hediyesi bir mesajları oluyor.

İlk hatırladığım; ben daha acemi bir yazar sayılırdım Aylin'i yazdığım zaman yine böyle uzun bir kuyruk oluşmuştu.

Kısa kısa herkesi bekletmemek için gayret ediyordum.

Böyle kırmızı saçlı bir hanım geldi. Ve bana dediki; Herkese yazdığınızı bana yazmayın dedi.

Ama o kadar zor ki o kişiyi hiç tanımıyorsunuz.

Bir saniye karşınızda bir an sonra gidecek .

Ben genellikle çok uzun kuyruklar yoksa karşımdaki insana göre mesajlar yazmaya çalışıyorum.

Yaşına göre, ismine göre ama bu her zaman mümkün olmuyor.

Kuyrukta uzun zaman beklemiş oluyorlar.

BŞ: Doğru.

Ve en son fuardaki kitabınız , bunu imzalıyordunuz .

"Veda".

Ve isimde çok çarpıcı veda bir ayrılık anlamı taşıyor.

AK: Pek çok veda var Veda'nın içinde.

BŞ: Başka neler var bu Veda'da ?

AK: En önemlisi bir çağa bir sisteme veda var. İmparatorluğa veda var.

O tabi en hüzünlü kısmı. 600 yıllık bir birikimin bitişi ve oradan yepyeni bir Cumhuriyet'in doğuşu.

Cumhuriyetin doğuşu ve o enerjiyi , o pozitif enerjiyi ve güzelliği başka kitaba bıraktım.

Buarad bir hazindir.

Çünkü başarısız biten bir imparatorluk.

BŞ: Hatta kitabınızı insan bitirdiği zaman insan diyorki dede sürgüne gitti, çocuklar oldu hani bunun devamı?

AK: Gelecek, gelecek.

BŞ: Bu bir başlangıç herhalde.

AK: Bu bir başlangıç oldu.

O şekilde düşünerek yola çıkmadım. Kitap öyle bir bitti ki artık bana bunun gerisini getirmek düşüyor.

BŞ: Bu kitap mavi onun bir özelliği var mı?

AK: Yayıncımla birlikte korsana karşı bir önlem olur diye düşündük.

Çünkü biliyorsunuz fotokopi çekiyorlar kitapları.

Bu iyi bir netice vermiyor fotokopide. Bize on gün kazandırdı sadece o kadar.

On gün sonra mavi olarak tekrardan çıktı. 

BŞ: Çok ilginç.

AK: Evet ona mani olunamıyor.

BŞ: Bu bir etik dışı davranış değil mi?

AK: Kesinlikle etik dışı davranış.

Burada bana sorarsanız yetkililerinde çok büyük ihmali var.

Çünkü biz her işimizi Kıbrıs sorunundan korsan kitaba kadar zamanında halletmeyiz.

Bekletiriz, bekletiriz kemikleşir ve çözülemez hale gelir.

Şimdi korsanda çözülemez bir halde.

Artık bir sanayi kolu oldu.

Onu kaldırmak mümkün olmuyor.

BŞ: Müsaade ederseniz ben kitabınızdan birkaç cümle okumak istiyorum.

Bakalım bu cümleler neleri hatırlatacak.

Kitabınızın 134. sayfası şöyle bitiyor.

Leman ve Behice gülmeye başlarlar.

"Siz gülün daha bu gidişle evde kalacaksınız. Büyüklere hürmet etmeyen kızlar evde kalır. Bu kızları kimse almaz."

"Ben zaten evlenmeyeceğim ki " dedi Suat.

"Neden miş o?"

"Ben şair olacağım"

"Nereden çıktı şimdi bu" 

 "Şair hanımlar var  bende onlardan olacağım"

"Aptal aptal konuşma hemen odanıza gidin" dedi Saraylı hanım.

BŞ: Kim bu Saraylı hanım, kızlar kim?

AK: Saraylı hanım biten çağa ait bir kadın.

Yıkılan imparatorluğun kadını.

Onun gelenekleri görenekleri o biçim.

Yani kızlar evlenirler, gençken evlenirler, iyi çocuklar yetiştirirler.

Erkek evlatlar yetiştirirler.

Vazifeleri odur. Kocalarına hizmet etmek.

O kafada o yapıda bir kadın.

O adeta biten bir çağı temsil ediyor.

BŞ: Şair olmak istiyorum diyen kız kim?

AK: Şair olmak isteyen kız benim anneannemin kızkardeşi.

O sırada şair Nigar var, onun şiirleri pek okunuyor aydın kadınların toplantılarında.

Oradan duymuş, özenmiş.

O da şair olmak istiyor.

BŞ: Çok güzel. İnsan bir şekilde bunun içinde hem tarih okuyor, hem de insanların yaşantılarını görüyor.

Ve devamınıda bekliyorum diye insanın içinde bir özlem kalıyor.

Bir kitap daha olsa da alıp  okusa , ne olacak diye bekliyor.

AK: Bu kitabın içinde ben bir dönemi anlatmaya çalıştım.

Bir konağın üzerinden.

Bence burada önemli olan konağın içinde yaşanalar değilde, o dönemde yaşanalar.

Çünkü işgal altında bir şehir.  

Biz çok az şey öğrendik işgal altındaki o döneme dair.

Hatta hiç bilmedik. Bir işgal oldu ve bitti başka arada neler olduğunu hiç bilmiyoruz.

Halbuki öğrenmekte bence çok fayda var. Neden fayda var?

O sıralarda neler olduğunu çok iyi bilirsek , ayrıntıları ile bilirsek bu günlerde neler oluyor ve niçin oluyor daha iyi kavrayabiliriz.

Ve daha sağlıklı düşünebilirirz.

Neler yapılabilir?

Neler yapılamaz?

Nereye kadardır bir devletin gücü?

Bütün bunlar yakın tarihi bilmekten geçiyor.

Ona inanıyorum.

BŞ: Şimdi ben size üç yap üç yapma soracağım.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz. .

Şimdi üç yap üç yapma.

Gençlerimize sizin gençler hayatta muhakak yapın diyeceğiniz aklınıza ilk gelen şey ne olurdu? 

Muhakkak yapın.

AK: Bir kere mutlaka  yapın, gençler içinizden gelen sesi dinleyin.

Yeteneklerinizin sizi götürdüğü yere gidin.

Bunu mesaj olarakta yazdım.

Çünkü her insanın yetenekle donandığına inanıyorum.

O yeteneğin peşinden giderse yaptığı işi daha iyi yapar.

BŞ: Yeteneğinin peşinden gitmeleri gerekir.

AK: Çünkü varsa o yetenek zaten böyle akarsular gibi mutlaka bir gün denize ulaşıyor.

Onu bastıramıyorsunuz..

BŞ: Ondan başka gençler hayatta şunları yapın.

AK: Gençlere ikinci tavsiyem, özellikle Türkiye'de ki gençler okumuyorlar.

Okuma ile aralarını çok açtılar.

Roman okumlarını tavsiye ediyorum.

Çünkü roman okumak sinemaya gitmek gibi eğlenceli bir iştir.

Ve çok roman okuyan insanlar altmış yaşlarında sahip olabilecekleri tecrübeye roman okudukları zaman çok genç yaşta sahip olabilirler.

Ve ufukları açılır. Üçüncüsüde gönüllerinin sesini dinlesinler yani sevgiye daha çok yer versinler hayatlarında.

BŞ: Yapma sakın yapmayın gençler hayatta.

AK: Kul olmasınlar. Kişilik sahibi olsunlar.

Bastırılan cemaatlerin esiri olmasınlar.

Bu Türkiye'de çok önemli.

Birey olmak çok önemli.

Bunlar çok yuvarlak ve genel laflar ama dürüst olmak benim için çok önemli.

Dürüst olsunlar.

Dürüstlük çok önemli.

Hakikaten içselleştirdiğiniz zaman bir insan dürüstlüğü o zaman iyi vatandaş oluyor.

İyi vatandaşları çok ülkeler daha başarılı oluyorlar.

Dürüst insan vergisinide ödüyor, korsandan da uzak duruyor.

BŞ: Dürüst insanlar uzun vadede kazanıyor değil mi?

AK: Evet. Cesurda olsunlar.

BŞ: Bu cesaret her şeye gözü kapalı girmek anlamınde değil?

AK: Şu anlamda, kötülüğü yanlış gideni gördükleri zaman ona karşı tepki verebilmeleri lazım.

Sessiz kalmak doğru değil.

Yanlışlaara sessiz kalmasınlar.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum ama benim size sorularım tabiki bitmiyor.

Şimdi de bir kelime bir cümle oyunumuz var.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz.

Şimdi bir kelime bir cümle.

Ayşe Hanım ben bazı kelimeler seçtim size istiyorum ki bir kelime söyleyeyim size o kelimenin size çağrıştırdığı aklınıza getirdiği ilk cümleyi bize söyleyin.

Bir kelime bir cümle oyunumuza hazır mısınız? Kelime hoşgörü cümle.

AK: Bir insana kesinlikle lazım olan bir davranış tarzı.

BŞ: Kelime kibir cümle.

AK: İnsana en yakışmayan sıfat.

BŞ: Kelime mutluluk cümle.

AK: İçimizde taşıdığımız bir nitelik onu dışarıya yansıtmamız gerekiyor.

BŞ: Kelime şiir cümle.

AK: Herkes şairdir.

BŞ: Kelime roman cümle.

AK: Hayatı anlatan yazırlar. Hayatın içinden çıkan yazılar.

BŞ: Kelime yalnızlık.

AK: Allah'a dair.

BŞ: Kelime etik cümle.

AK: Kaybettiğimiz bir değer.

BŞ: Kelime paylaşmak cümle.

AK: İnsana en yakışan eylemlerden biri.

BŞ: Kelime zenginlik cümle.

AK: Gönülde varsa çok güzel.

BŞ: Kelime ölüm cümle.

AK: Kaçınılmaz son.

BŞ: Kelime Ayşe Kulin .

AK: Gördüğünüz gibi karşınızda oturan bir kadın.

BŞ: Ayşe Hanım siz şiir yazmayımı daha içten ve  severek yapıyorsunuz roman yazmayı mı?

AK: Şair olmak isterdim çok denedim .

Roman yazmayı galiba çok daha iyi beceriyorum.

BŞ: Onu daha çok mu seviyorsunuz? Severek yapıyorsunuz.

AK: Şiir, duyguların çok yoğun olduğu zaman ifade edemediğiniz zaman düz yazı ile içinizden taşan bir coşkunluk gibidir.

Şairlik enteresan bir şey.

Her an onu yaşamanız lazım.

Şiiri her an yaşamanız lazım.

Benim ki gibi kalabalık ve  her an koşturan bir hayatın içinde şair olmak mümkün değil.

BŞ: Peki Ayşe Kulin Hanım okumak mı? Yazmak mı?

AK: İkiside kesinlikle atbaşı gidiyor. Birini yap birini yapma mümkün değil.

BŞ: Her okuyana yazmayıda tavsiye ediyor musunuz?

AK: Onu tavsiye etmiyorum.

Okumayı herkese tavsiye ediyorum ama yazmak bir yetenek işidir.  

Müzik gibi, resim gibi.  

Ben bu yeteneğimi çok genç yaşta farkına vardım hep yazar olmak istedim, geç kaldım o başka.

Ama anneannemin evde piyanosu var diye, evde herkes müzikle uğraştı diye bana piyano öğretmeye çalıştılar beceremedim.

En sonunda piyano hocam alın bunu başımdan , benim vaktimi boşa harcamayın, paranızıda sokağa atmayın dedi. Bu bir yetenek işidir.

O yetenek varsa o işi iyi yaparsınız.

Yoksa üstün körü yaparsınız.

Onun için her okuyan yazamaz.

BŞ: O Allah vergisi.

AK: Her Ressam olmak için hakikaten o kabiliyeti parmaklarınızın ucunda hissetmeniz lazım. 

 Hatta yemek yapmak bile öyledir.

Bazı elden yemekler çok güzel çıkar.

BŞ: Ayşe Kulin yemek yapar mı?

AK: Yapar. Çünkü dört çocuk, kalabalık bir ailesi olan bir kadın olarak tabiki çok yemek yaptım.

Mutfakta çok zaman geçirdim.

Hala da yaparım.

Hiçbir iddiam yok ama yemek yaparım.

BŞ: En çok zevkle yaptığınız yemek hangisi?

AK: Tencere yemekleri. Bizim kendi evimizde yediğimiz dolmalar, fasulye pilavlar. Yapmayıda yemeyide severim.

BŞ: Kalabalık içinde olup onlara hizmet  etmek size zevk verir mi?

AK: Her zaman verdi.

Önce mecburiyet olarak başladı çünkü çok kalabalık bir ailem vardı.

Şehrin biraz dışında bahçeli bir evde oturuyorduk.

Her  hafta sonu arkadaşlarımız bize gelirdi.

Çocuklarıyla birlikte.

Evde zaten oniki şiydik, çekirdek aile haline geldiğimiz zaman.

Dolayısyla bunlar aarkadaşlar ekleniyor, arkadaşların çocukları ekleniyor.

Hep başkalarının hoşuna gidecek tencere yemeklerinle biraz oynayarak biraz daha şık hale getirerek çok pişirdim.

Çok doyurdum. Halada yapıyorum.

Çünkü şimdi çocuklarım evlendiler , torunlarım var.

Yazları buluşuruz mutlaka.

Benim Urla'da bir yazlık evimiz var, çünkü her yerde sığmıyoruz çok kalabalığız.

Bütün aile bir araya geliriz.

Onları hala yedirir içiririm ve bundan büyük bir keyif alırım.

BŞ: Mesela sizin o Urla'daki eve tesadüfen gitsek hangi tencere yemeğine rastlayabiliriz?

AK: Bir kere yazsa her türlü dolmaya rastlayabilirsiniz.

Kabak dolmalarına, patlıcan dolmalarına, zeytinyağlılara.

Akdeniz mutfağını çok severim .

Çok zeytinyağlı yeriz.

Mangal var tabii bahçe olduğu için, köfte ve pirzola sık yeriz.

Severim yemek yapmayı ama doğrusu günlük hayatım içinde mutfakta değilim.

BŞ: Ne zaman ilk defa şu kalemi alayımda bir roman yazayım. Nasıl oldu bu?

AK: Kendiliğinden gelen bir şey oldu.

Ben küçükken okuma yazmayı öğrendiğim anda , şekerler kağıtlara sarılırdı ben çocukken ve onların içinden maniler çıkardı.

Ben o manileri okuturdum birilerine ezberler , tekrar ederdim.

Okuma yazmayı öğrediğim zaman mani yazmaya başladım.

BŞ: Kendinizden yaratmaya başladınız.

AK: Evet. Kendimden yaratmaya başladım.

Mesela babam vefat ettiği zaman onun evraklarını düzenliyordum, cüzdanını açtım içinden benim herhalde 7-8 yaşında yazdığım bir şiir çıktı.

İlk şiirlerimden biri herhalde.

Kore'ye askerler yollamışız, onlar hakkında bir şiir yazmışım.

Milli hislerle bir şiir.

Babamda onu katlamış, saklamış.

Kenarları yırtılmak üzere sararmış bir kağıttı.

Lise yıllarımda ben yatılı okudum. 

 Bir şey yazardın 10-11 kız benim odamda yatakların üzerine tünerdik, ben her gün o tefrika romanı okurdum.

Arkası yarın. Onun için arkadaşlarım benim yazar olacağımı bilirlerdi. Ama onları çok beklettim.

BŞ: Onları saklıyor musunuz? Arkası yarın yaptığınız şeyleri.

AK: Bazıları duruyor. O kadar çok yazdım ki.

BŞ: Belliki yazarken müthiş zevk alıyorsunuz.

AK: Kesinlikle tabii. 

Çok yoğun çalıştığım yıllar oldu benim kamera arkasında.

Eve gelirdim yorgunluktan yıkılarak çünkü çok yoğun bir iştir film çekmek.

Eve gelirdim geç bir saatte, dinlenebilmek için yazardım.

Biraz keyif alayım, biraz kafamı boşaltayım,diye.

Televizyon seyredebilirim, müzik dinleyebilirim, uyuyabilirim .

Ben oturur yazardım.

BŞ: Nasıl çekiyordunuz film?

AK: Bir tesadüf oldu tamamen.

Boşandıktan sonra kendime iş aramam gerekti.

Paramı kazanmak zorundaydım.

Ben önce ne yapamam diye düşündüm.

Ne yapmak istemem.

Mesela sekreter olamam.

Çünkü telefondan nefret ediyorum.

O sırada da hatırlarsınız çok zordu telefonlar. Bir butikte çalışamam.

Modayla alakam yok.

Satış sevmiyorum.

Bazı kalemleri sildim. H

ep benim yöneldiğim işler kalemle olan işlerdi.

O tür bir iş arıyordum kendime.

Evde de boşanmadan önce çeviri yapıyordum.

O tarafa yöneldim. Sonra tamamen bir tesadüf oldu kendimi kamera arkasında buldum.

Ve çok iyi para kazandırıyordu bana.

Reklam filmleri çekiyorduk.

BŞ: Kameranın arkasında siz yönetmen gibi mi? Nasıl yapıyordunuz?

AK: Hayır.

Önce bir arkadaşım bana dedi ki, o bir reklam şirketinde çalışıyordu .

Bir sofra çekeceğiz fakat bu dünyanın içinde bir sofra nasıl kurulur?

Bir akşam yemeği sofrası , bir çay sofrası bilen yok.

Bir sofra örtüleri reklamı çekeceklermiş.

Onun için ne olur bir gün gelip bana yardım edermisin ? Dedi.

Bir de bana gelirken senden rica edeceğim Beyoğlu'na in, bir para vereceğim fincanlar al.

Çay sofrası kuracağız.

Bende ne lüzum var, evde var getiririm .

Kiralayalım ozamn dedi.

O çok ağrıma gitti.

Ne demek kiralamak? 

O dünyaya girememiştim.

BŞ: O sektörü bilmiyordunuz.

AK: Hayır sektörü bilmiyorum.

Ben teker teker çay fincanlarımı sardım.

Güzel bir çay takımım vardı götürdüm.

Zannettim ki hemen bir sofrayı kuracağım çekilecek.

Akşamlara kadar iki gün bitmeyen bir iş.

Sonra bana orada sanat yönetmeni diye bir para verdiler.

Ben evime döndüm.

Parayıda çok utanarak aldım.

Ama diyorlar ki bunu almak zorundasın bu bir kalem.

Sonra bir kaç defa arkadaşıma dekor yapmak için gititm.

Sonra Tunca Yönder diye bir yönetmen , o zamanların çok gözde bir yönetmeniydi. TRT'de de çalışmış.

Bugünlerde pek iş yapmıyor ama çok güzel işler çıkarmış.

Bana resmen bir teklif yaptı. Ayşe Kulin benim yapımcım olur musunuz?

Ne demek o yapımcı Tuncay Bey ? Dedim. 

Bana seti hazırlayacaksınız dedi.

Çünkü bu birikim isteyen bir şey.

Burada biraz zor buluyorum, işçiler var, elektirkçi, ışıkçılar.

Bunu bulmak zor oluyor.

Ve teklif ettiği parada iş başına bayağı iyi bir para.

Önemli bir para.

Ben becerir  miyim? Hiç yapmamışım, düşündüm.

Sonra bana bir defter edinildi .

Vergi mükellefi oldum.

Biz her hafta bir veya iki reklam filmi çekmeye başladık.

Çılgın bir tempoyla.

Bu işin sonunda artık ben kurdu oldum.

O piyasada isim yaptım.

Pek çok yönetmen birlikte çalışma teklif etti.

Sonra Ali Tara ile bir ortaklık yaptık.

Sonra konulu filmlere geçtik.

Ayyaşlı ile Kiracılarında  sanat yönetmeni olarak ödül dahi aldım.

Böyle çok uzun yıllar film ve artık senaryoda yazmaya başladım.

Böyle bir çalışma hayatım var.

BŞ: Ne kadar güzel.

AK: Benim yazarlığımıda çok besledi.

Şu bakıma, biz her gün bu kalabalık reklam çekimleri için bir minübüs, bir kamyon veya bir otobüs tutar Beyoğlu'na giderdik.

Orada kahveler var, orada insanlar beklerler figüran olarak alınmak için.

Onları alır getitiriz sete , bir şeyler giydiririz üstlerine, makyajları yapılır ve ne iş yapılacaksa serpiştirilir.

Bütün bir günü bizimle geçirirler.

Bir pizza, bir sandviç  yerler Küçük bir para alırlar ve tekrar dönerler.

Bu insanlar hayatın kıyısında yaşayan insanlardır.

Yani çoğu çok fakirdir.

Başka hiçbir iş yapamazlar.

Kimi alkoliktir, kimi hayat kadınıdır ama o mesleği artık bitirmiş yapmak istemiyordur, köylerden kaçmışlarıdr, satılıyor ya bu kızlar birkaç inek karşılığında .

O kocalardan kaçmışlardır sığınmışlardır buralara.

Onlardan ne  hikayeler, benim normal hayatımda asla tanıyamayacağım insanların hikayelerini ben deştim, deştim ceplerime doldurdum. İnanamazsınız ne çok hayat , ne çok acı hayat.

Mesela çok zengin genç bir adam alkolik olduğu için her şeyini kaybetmiş, kimi kumarda keybetmiş.

O kahvelere düşmüşler ve bir şarap parasına çalışır olmuşlar.

Bunlar o insanları tanımam bakımından büyük bir zenginliğim oldu.

Onun için öykülerimi yazarken onlardan çok istifade ettim.

Ve sanki onların içinden gelmiş gibi yazabildim çünkü onları yakından tanıdım.

BŞ: Ben şimdi size keşke diye bir şey soracağım. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in  konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz.

Şimdi keşke. Keşke şöyle; hayatta hepimiz keşke, keşke kelimelerini kullanıyoruz.

Ben diyorum ki dünya için, içinde yaşadığımız dünya için keşke ile başlayan bir cümle söyler misiniz?

AK: Keşke dünyada milletler ve dinler olmasaydı.

Bütün insanlar hep aynı insan olmaya ait olsalardı.

Ve bütün bu savaşları yaşamasaydık.

BŞ: Şimdi Türkiye'ye gelelim. Dünya'dan Türkiye'ye indik. . Türkiye için keşke.

AK: Türkiye 1923'te çok büyük bir değişim yaşadı.

Kimsenin başaramayacağı bir devrim yaptı. . 

Bir insanın hayalinden yola çıkarak.

Keşke o devrimlerin sonunu getirebilseydik. Bugün başka bir yerde olurduk.

Eğitebilseydik insanımızı.

Biz Cumhuriyet kuşakları olarak insanımızı eğitmeyi beceremedik. Ben buna inanıyorum.

Eğitime çok önem veriyorum . Eğitmiş olabilseydik, başka bir yerde olacaktık.

Ama altımilyon okuma yazma bilmeyen insanla , töre cinayetleriyle, okutulmayan kızlarla  biz dünyanın başka bir yerine aidiz.

Ama o tarafta olmak istiyoruz, böyle bir ikilem içindeyiz.

BŞ: Son keşkemizde kendiniz ile ilgili .

AK: Benim pek çok keşkem var.

Bir tanesi gönül kırmaktan ben çok korkarım. Bir banka kuyruğunda önüme geçtiğini zannettiğim bir adama, genç bir çocuğa çok fena bağırmıştım.

Günlerce bunun ızdırabını çektim.

Çünkü ben bağırınca benimle beraber başkalarıda onun üzerine yürüdüler.

Ve sonra çok çok üzüldüm.

Bir tek keşkem bu değil.

Bunun gibi keşkelerim birkaç tane var.

Bir tek keşkem var, onuda söyleyeyim mi, söylemeyeyim mi bilemiyorum.

Çünkü o evlilik bana çok güzel iki tane evlat kazandırdı.

Keşke ilk evliliğimi yapmasaydım.

İlk evliliğimi yapmasaydım başka bir trene binecektim.

Ve başka ufuklara doğru gidecektim.

Belki de 25 yıl kaybetmeyecektim yazar olmakta.

Tek keşkem ilk evliliğimdir.

BŞ: Ağzınıza sağlık.

Biz kısa bir ara vereceğiz, sonra devam edeceğiz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz .

Kısa bir aradan sonra hoş sohbetimiz devam edecek.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz.

Şimdi Ayşe Hanım,benim size hazırladığım küçük bir hayali vaka var.

O hayali etik vakayı müsaade ederseniz size okumak istiyorum.

Ve sonunda da soracağım .

Bu hayali vakadaki kişi siz olsaydınız  bu durumda siz ne yapardınız diye.

Sizin için şöyle bir vaka hazırladım.

Fatma üniversiteye yeni başlamış idealleri olan genç bir kızdır.

Ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için hem okuyup hem çalışmak zorundadır. 

Bir gün üniversitede dolaşırken öğrenci panosunda bir ilan görür.

İlanda şöyle demektedir; "Kısa öykü yarışması" Dikaktini çeker bakar, aşağıda 10 bin  YTL görür.

Birinciye 10 bin YTL, İkinciye bir kitap .

Önce şaşırır birinciye 10 bin YTL, ikinciye kitap .

Derki ben kazanacağım bunu.

Hakikaten oturur Fatma ailesine yük olmamak için ilave bir kazanç olur düşüncesiyle başlar öykü çalışması yapmaya.

Hazırlar öyküsünü.

Güzelde bir öykü olur ve öyküsünü yarışmaya takdim eder.

Fatma'nın oda arkadaşı vardır Ayfer, o da aynı yarışmaya bir öykü hazırlar.

O da verir ve beklerler.

Yine bir gün panonun önünden geçerken panoya bakar sonuçlar ilan ediliyor.

Sonuçlara baktığında oda arkadaşı Ayfer birinci, kendisini ikinci olarak görür.

Tabiki üzülür, üzülmezmi insan? Birinci olmak istiyordur.

Koşa koşa odasına gider, gözleri yaşarır tam yatağına oturmak üzereyken arkadaşı Ayfer'n yatağının üzerinde bir kitap görür .

Kitabın sayfaları arasında da bir kağıt parçası vardır.

Dikkatini çeker kağıt parçasına bakar, Ayfer'in öyküsünün el yazısını görür.

Kitabı çevirdiği zamanda aynı öyküyü kitabın içinde görmez mi?

Kendisini yatağına atar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.

Ve düşünür acaba şimdi ne yapsam diye?

Çünkü öykü şartlarından bir tanesi öykünün özgün olması, başka yerden çalıntı, alıntı yapılmaması gibi şartlar vardır.

Acaba ne yapsam diye ağlaya ağlaya yatağında belirli bir zaman geçirir.

Sayın Ayşe Kulin buradaki Fatma yerinde siz olsaydınız siz ne yapardınız?

AK: Ayfer ile yüzleşirdim.

O kadar .

Ben Ayfer'i gidip şikayet edemezdim tahmin ediyorum.

Ve bu iyi bir tarafım değildir benim.

BŞ:Öyle  mi?

AK:Evet.

Böyle olamadığım içinde iyi bir gazeteci olamadım.

Olamazdım.

Şikayet edemezdim  herhalde.

Yalnız kendisine söylerdim.

Bunun çok ayıp bir şey olduğunu, gözümden düştüğünü söylemekle yetinirdim.

BŞ: Aslında doğrusu ne yapmak olabilir?

AK: Doğrusu Ayfer'i kurula gidip söylemektir. .

Çünkü orada bir yanlışlık vardır.

Ama bizlerin genlerine sinmiş bir terbiye var.

Şikayet etmek, ihbar etmek, onun aldığı o parayı ondan mani olmak.

Onunda ihtiyacı olabilir herhalde diye.

BŞ: Haketmediği bir para olsa dahi yüreğine taş basıp ne yapalım kadermiş deyip razımı olsun Fatma.

AK:Ben oda arkadaşımı şikayet edemeyeceğimi ama ondan soğuyacağımı, bir daha görüşmek istemeyeceğimi düşünüyorum.

BŞ:Hayatta bu ve benzeri bir çok olay yaşanabilir.

AK: Benimki doğru davranış değil.

Ben tavsiye ederim yapabilmelerini ama ben yapamam. Yapı olarak yapamam.

BŞ: Şimdide soru yağmuru bölümümüz var sorularla ben sizi ıslatmaya çalışacağım.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Klin ile birlikteyiz.

Şimdi soru yağmurumuz.

Yağmur damlalarına hazırmısınız?

İlk damlamı soruyorum, "İtibarımı kaybedeceğime paramı kaybedeyim" cümlesindeki itibar kelimesi sizce hangi özellikleri taşıyor.

AK: İnanırlık, güvenirlik, bir insanın saygınlığını taşıyor.

BŞ: Çok parası olan bir insan parasını hangi konularda harcarken  cömert olmalı.

AK: Yardım yaparken. Yoksullara, muhtaçlara yardım yaparken.

BŞ: Yardımlarda seçicimi yoksa herkese her konuda yardım mı?

AK: Hayır herkese her konuda yardım yerine dahi ulaşamayabilir.

Ama hedefleri olabilir.

Birkaç kuruma odaklanarak o kurumlara yardım yapabilir.

BŞ: İnsan davranışlarından hoşunuza gitmeyen iki tane davranış bize söyleyebilir misiniz?

AK: Kibirli olmak, yalancılık.

BŞ: Kibirli olmak biraz açabilirmisiniz? Ne demek kibirli olmak?

AK: İnsanlara tepeden bakmak, küçümsemek, gönül kırmak, kendini bir şey zannetmek.

Bunlar bei çok irkiten davranışlardır.

BŞ: Yaşadığınız olaylar içerisinde hiç unutamadığınız , benim kulağıma küpe olmuştu böyle bir olay dediğiniz bir şey hatırlıyor musunuz?

AK: Ben çok ders alırım.

Gündelik yaşantımda da karşılaştığım hadiselerden çok ders alırım.

Bir kitaptan ders aldığımı hatırlıyorum ve hiç unutamadığım.

Çöpleri koyarlar ya bizde sağa sola, ö çöpleri deşerler .

Bende her zaman fevkalade çok kızıp geçerken yanlarından arabam ile geçiyorsam pencereyi indirip onları azarlarım. Sonra birgün bir kitap okudum.

Nalan Türkeli'ydi yazarın adı "Varoşta kadın olmak" diye.

Ayşe Özgün üç kadın yazarı bir programa çağırmıştı.

Ben de o yazarları tanımıyorum kitaplarını alayım bakayım dedim.

Bir tane kitabı varmış.

İlkokul üçüncü sınıfa kadar okumuş bir kadının varoşta yaşayan buraya göçmüş bir kadının romanıydı.

O kitabı okuduktan sonra o güne kadar çöp deşen insanlara bu şekilde davrandığım için fevkalade büyük bir rahatsızlık duydum.

Çünkü o kitabı okuduğunuz zaman varoşta yaşamayı, bir insanın çöpün içinde neden medet umacağını, nasıl medet umacağını , bir yarım sandviç çıkaracakta çocuğuna götürecek.

O çöpleri bu tarafa, o çöpleri bu tarafa ayıracak.

Onlardan para kazanacak.

O kitabı okuduktan sonra asla bir daha o insanlara bağıramadım.

Sisteme bağırdım ki onun yerine bu insanları bu hale getirebilecek bir sistemi  hala düzeltmediğimiz için.

BŞ: Size aşkın tanımını bir cümle ile yaparmısınız diye sorsalar , aşkın tanımını nasıl yaparsınız?

AK: Her yaşta aşkın tanımı değişik yapılır. Tabii ben bulunduğum yaşın içinde ruh birliği , saygı, sevgi, şevkat gibi kelimlerle anlatabilirim.

Ama bana bunu yirmili yaşlarda sorsaydınız başka türlü cevabı olabilirdi.

Çünkü aşk değişir. Zamana, duruma, yaşa göre değişir.

BŞ: Türkiye Etik Değerler Merkezi  Vakfı'nın kurucu üyesi Bülent Şenver size gelse ve deseydi ki biz Türkiye'de etik anlayışı bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesine çalışıyoruz.

Bize bir proje önerir misiniz?

Biz ne yapalım bu konuda deyip sizden bir proje önermenizi  isteseydi, ona ne yapmasını önerirdiniz?

AK: Bülent Bey bunun için biaz düşünürdüm. Pat diye söylemezdim ki size iyi bir proje çıkartabileyim.

Ama etik ve ahlak kastediyorsanız bundan Türkiye'de ahlakın şiddetle kaydğına inanıyorum .

Çok kötü idare edildik.

Kötü örnekler gördük. Bizi idare edenlerin etik davranmadığını gördük.

Önce siyasette bir düzelme gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü balık baştan kokar derler.

Baştaki adama güveniniz yoksa, o iyi bir örnek olmuyorsa o zaman aşağıdakinden de fazla bir şey bekleyemiyorsunuz.

Çünkü örnek yukarıda.

Rol model iyi değilse aşağıya kadar yansıyabiliyor.

Siyasetten başlayan bir çok proje üretilebilirdi.

Şimdi artık Türklerde yanlış bir ahlak anlayışı, yanlış bir din anlayışı var.

Ben bu kitabı yazarken bir kere daha hissettim.

Çünkü ben kitabın üstündeki dedemden öğrendiğim müslümanlık ahlaka dayalı bir müslümanlıktı.

İyi huylu, dürüst, temiz olmak, alçal gönüllü olmak, komşularınla her şeyi paylaşmak. Bambaşka bir şeydi.

Ahlakla ilgili, iç disiplinle ilgiliydi.

Oruç dahi , ibadet dahi bir insanın ahlakına dönüktü.

Bugün baktığınız zaman bunu tamamen şekle indirdiler.

Bu tamamen başını ört, erkekle el tutuşma, göz göze bakışma gibi çok ayrıntıya düşmüş .

Çok cahil insanların elinde kalınca din tabii, verilen vaazlar camilerde ahlakı sildi süpürdü.

Ahlakla hiç ilgisi yok. İnsanlar oraya geliyor, duasını ediyor çıkarken ayakkabı çalıyor. İbadete gitmiş ayakkabı çalıyor, gidiyor.

Ahlakın hakikaten zemininin kaydığını düşünüyorum.

Bunu yeniden yerlerştirmek için herhalde bambaşka bir eğitim sistemi lazım. Işıkta durmayı dahi başkasının hakkına bir tecavüz olarak düşünüp, öğretmemiz lazım çocuklarımıza.

Ama bu sistemin içinde ahlaklı olmayı öğretemiyoruz.

BŞ: Alaaddin'in sihirli lambası içinden bir dev çıksaydı ve size deseydi ki , Hey  Ayşe Kulin Türk genç kızları   için  dile benden ne dilersin?

Ne dilersen hepsini Türk genç kızlarına vereceğim . Ne dilerdiniz?

AK: Türk genç kızlarının şanslıları var, şansızları var.

Yaşadıkları bölgelere ve refah düzeylerine göre.

Ama bütün Türk kızlarının eğitimli olmasını dilerdim.

Çünkü eğitimsizlik onları çok kötü yerlere götürüyor.

İkincisi çok kişilik sahibi olmalarını dilerdim.

Türk genç kızları özellikle inanılmaz derecede yetenekli. Bakın ben Kardelen kitabını yazarken elli tane eve girdim çıktım ve bu çocuklarla konuştum.

Hayatında ilk defa sabun, tarak , akan su gören çocuklar buraya getirildiler, ilk defa bir masada oturdular.

O çocuklar 6-7 ay sonra keman konseri veriyorlardı.

Arayı çok çabuk kapatıyorlar ve içlerinde inanılmaz cevherler var.

Onları çıkartmak için oradan onları eğitmek lazım.

Kızlarımızı eğittiğimiz zaman zaten, Cumhuriyet yıllarına bakın.

Bütün Avrupa'da görünmeyen bir oran Türk kadınlarının avukatların yüzde 70'i kadın, hekimlerin yüzde 30'u kadın, bilim alanında çalışanların neredeyse yüzde 70'i kadın.

Bu oranlar Avrupa'da bile yoktu. Bu oranlar bugün düştü.

Kadınlara bir şey verdiğiniz zaman size on mislini geri döndürebiliyorlar.

Yeter ki verilsin ama bu.

: Ayşe Kulin en son en zaman ağlamıştı?

AK: En son,  yazın çok ağladım. Çünkü annemi kaybettim.

BŞ: Başınız sağolsun.

AK: Teşekkür ederim.

BŞ: Ölümler insanı ağlatıyor değil mi?

AK: İnönü'yü kaybettiğimiz zamanda haberini dinlerken  gözümden yaşların süzüldüğünü hatırlıyorum.

Çünkü Türkiye'de bence beşten fazla gerçek aydın yok.

O onlardan biriydi.

Benim vatanım bir değerini kaybetti diye düşündüm. 

Her bakımdan bir aydınlık kaybettik diye düşünüyorum.

Mütevazi, akıllı, zeki, espirili böyle insanı bulmak pek ender.

Böyle çok hıçkıra hıçkıra ağladığımda  annemi kaybetmiştim ve anne kaybetmek kolay değil.

BŞ: Allah rahmet eğlesin diyorum.

Allah hepimize verecek ve gecinden versin. Rahatını ve güzelini versin diyorum.

Size ben kulağınıza küpe olsun çubuk oyunu oynatmak istiyorum.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz.

Şimdi kulağınıza küpe olsun çubuk oyunu.

Bir kutumuz var, bu kutunun içinde çubuklar var.

Bu çubuklardan bir tanesini şansınza çekmenizi istioyrum.

Onun üzerinde de bir söz yazılmış olması gerekiyor.

AK: Bunda hiçbir söz yok.

BŞ: Size sözsüz çıktı.  

Bunların hepsine bir atasözü yazdım, bir tanesine söz yazmadım.

Bu çubuk kime çıkıyorsa kendi güzel sözünü veya atasözünü kendisi yazsın dedim.

AK: Değiştirebilir miyim?

BŞ: Tabii, bir tane çekin başka. Ne yazıyor üzerinde?

AK: "İnsanı giysisine göre karşılarlar, bilgisine göre ağırlarlar."

BŞ: Karşılarken giysiye göre karşılıyorlarmış, ağırlama olduğunda da bilgisine göre. Ne demek bu söz?

AK: Çok güzel.

Güzel bir laf.

Ye kürküm ye gibi .

Eğer zengin itibarlı görünüyorsa giysiler ile ona göre karşılıyorlar, ama içi kof çıkarsa giderken aynı itibarı göremeyebiliyor.

BŞ: İnsan belki gösterişini ve giysisini para ile satın alabiliyor.

AK: Keşke insanları giysilerine göre karşılamasalar.

BŞ: Sizin şansınıza bir tanede ben çekeyim, bakalım ne çıkacak?  "Bir el bir eli yıkar, iki el yüzü yıkar."

AK: Ekip çalışmasını öneren bir çubuk. İki elin sesi var gibi. Takım oyunu .

BŞ: Türkiye'de biz bunu yapabiliyor muyuz? Ekip çalışmasını başarıyla, grup çalışmasını başarıyla.

AK: Siyasetçiler olarak çok birbirimizi yiyoruz.

Sanatçılar olarakta çok birbirimizi yiyoruz.

Oniki  tane devlet kurmuş, onaltı tane başkan var mı?

Fakat ekip çalışması yapabildiğimizi son yıllarda gördük.

Sivil örgütler müthiş çalışıyorlar.

Çok iyi işler yapıyorlar. Üstelik gönüllü ekipler bunlar.

BŞ: Sizde böyle sivil toplum kuruluşlarına katılıyor musunuz?

AK: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin projesi olan Kardelen , kızları okutmak benden bir kitap istediğinden beri , ben o kızların halini gördükten sonra çünkü farkında değildim.

Bu kadar çok vahim olduğunu bu durumun.

Ve şimdi çok  daha duyarlı oldum.

Özellikle töre cinayetleri, okutulmayan kızlar. Ben çok duyarlı oldum.

Çocuklara eğitim veren her türlü kuruluşa gönüllü yardımı yapıyorum.

Zaten kardelenlerin  geliri de onlara gidiyor.

BŞ: Bizde bu programın devamında Türklider sitesinde www.turklider.org  'da sizin adınıza bir Türklider odası açacağız.

Orada da gençler ile tecrübelerinizi ve zenginliklerinizi paylaşmayı sağlamak istiyoruz ki , gençlerimiz madem ki eğitim diyoruz hepimiz onlara eğitilebilecekleri imkanı sunmamız lazım. Teknolojide çok yararlı oluyor gençlerin eğitiminde .

Onları kullanmamız gerekiyor.

AK: Ağaç yaşken eğilir. Çocuklar çok önemlidir. Çocukları eğitmek çok önemlidir.

BŞ: Masamızın üzerinde kutular var.

Şimdide bizim bir göster bin işit kutumuz var.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birl

ikteyiz. Şimdi bir göster bin işit.

Bir göster bin işit niye ismini böyle koydum bunun?

Çünkü içinden göstereceğim bir şey aldım içine koydum.

Bin işitten kastımda bu objeye siz beş, on saniye baktıktan sonra bu obje ile ilişkili olabilir gençlere bir mesaj verelim.

Buna bakıp bu objenin sizin aklınıza getirdiği sizde çağrıştırdığı bir şeyler muhakkak olacaktır. Birlikte açalım bakalım sizin için şu objemiz var.

Boş bir çerçeve.

Objemiz boş bir çerçeve.

Özelliği boş olması, içinde hiçbir şey olmaması.

Bu boş çerçeveye bakıp gençlere nasıl bir mesaj verelim?

AK: Gençlere şöyle diyelim;

Gençler gelişeceksiniz, büyüyeceksiniz ve yaşlanacaksınız.

Giderken arkanızda boş çerçeve bırakmayın.

Mutlaka çerçeveyi çok güzel bir resim ile doldurun.

Demek istediğim tabiki resminiz değil, öyle bir şeyle doldurun ki her zaman hatırlanın.

Kuşaklar boyunca hatırlanın.

BŞ: Çok çok güzel bir mesaj söylemiş oldunuz.

Ben dilimin döndüğünce sizin mesajınızı tekrar etmek istiyorum.

Güzel bulduğum için.

Gençler diyorsunuz bu dünyadan ayrılırken geride burada gördüğünüz gibi boş bir çerçeve bırakmayın.

İçi dolu ama güzel hoş şeylerle dolsun.

Sevgi ile dolu bir çerçeve bırakın. Bu şekilsel anlamda değil, yaptığınız işlerle.

Bunlar neler olabilir?

Kazandığınız gönüller olabilir, yaptığınız hayır işleri olabilir, güzellikler, iyilikler olabilir.

Bunlarla dolu olsun.

AK: İcatlar olabilir. Her şey olabilir.

BŞ: Kitaplarınız, romanlarınız, şiirleriniz.

AK: Yeteneklerini akıttıkları meydana getirdikleri  işler olabilir. Ama mutlaka bir resim bırakarak gitsinler.

BŞ: Sizin adınıza buradan bir ilham bende geldi.

Her insanın bir çerçevesi olmalı hayatta ve her yaptığı bu dünyadan ayrıldıktan sonra iyi ve hayırla anılacağı her yaptığı işi bu çerçevenin içine birer birer yazsa.

Bir Veda romanı ,iki şu, üç kardelenler projesi ve yavaş yavaş bu dünyadan ayrılmadan kendiside zaman zaman çerçevesine  bakıp, ne bırakacağım diye bakıp düşünse bazı günler değil mi ne kadar hoş olur.

Çok teşekkür ediyorum.

Ağzınıza sağlık. Şimdi bir torbamız var burada görüyorsunuz bunun da adı torba oyunu.

Tombalaya benziyor ama tombala değil.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulin ile birlikteyiz.

Şimdi torba oyunumuzu oynayacağız.

Ben bunun içerisinde harfler koydum.

Açalım bakalım siz seçin bakalım şansınıza hangi harf çıkacak.

AK: S ve U

BŞ: Önce bundan başlayalım.

Üstüne nokta koymuşum ,

Ü 'ye benzesin diye.

"Ü" harfi ile başlayan bir iyi veya doğru davranış.

AK: Ümit.

BŞ: Ümit ile ne  demek istiyorsunuz?

AK: Ümit, Umut aşağı yukarı aynı anlama geliyor. Güzel beklentiler demek istiyorum.

BŞ: Ümidimizi kaybetmeyelim mi en zor şartlarda bile.

AK: Kesinlikle ümidimizi kaybetmeyelim.

Her zaman geçte kalınsa bir umut ışığı vardır.

BŞ: Ümidimi kaybettim diyene siz ne diyorsunuz? Birisi geldi karşınıza ümidim yok artık , ümitlerimi yitirdim dese.

 

AK: Hayat devam ettikçe umutta her zaman vardır.

Umut kaybolmaz, ümit kaybolmaz.

Mutlaka her gecenin sonrasında bir güneş doğar.

BŞ: S harfi ilede kötü bir davranış, yanlış bir davranış .

AK:Bana sevgiyi çağrıştırdı.

BŞ: O zaman ikinci iyiyi söyleyelim. Sevgi. İnsan her şeyi sevebilir mi?

AK: İnsan her şeyi sevemeyebilir. Sevmek mecburiyetinde de değildir.

Ama kötüye ilişkin düşündüğüm zamanda sınır, sinir veya sınırlandırılmak aklıma geliyor. Asabiyet hakikaten kötü bir şeydir.

İnsanı çok tedirgin eden, huzursuz eden bir şeydir.

BŞ: İnsan hep seveceğim, hep seveceğim derse Polyana gibi mi olur? Yoksa birazcık başka duygularıda yaşayıp,

AK: Zaten her şeyi sevmekte mümkün değil.

BŞ: Sevmenin kıymedini nasıl bilir insan?

AK: Sevginin kıymedini insan yaşadıkça anlıyor.

Her şeyi sevmeye çalışmak çok güzel ama mümkün olamayabiliyor.

Sevmediğiniz durumlar, sevmediğiniz insanlar, sevmediğiniz milletler olabiliyor.

Bunu önlemek mümkün değil.

Çünkü insanın içinde hepsi var. Tabii sevgiye daha çok yer ayırmak şart. "S" sinirli olmak.

Asabiyet çok huzursuzluk veren bir durumdur.

BŞ: Nasıl bastırabilir siniz ?

AK: Bilemiyorum?

BŞ: Siz sinirlenmez misiniz hiç?

AK: Sinirlenirim ama çok asabi bir insan sayılmam. Daha iyimserimdir.

BŞ:  Sinirlenince siz, sinirlerinizi bastırabiliyor sunuz. 

AK: Sinirlerimi bastıramazsam bile ben etrafıma, en çok gönül kırmaktan korkarım.

Sinirliyken dahi azarlamak, terslemek vardır ya onları yapmam.

Yapmamaya gayret ederim.

BŞ: İnsanları kırmak istemiyorsunuz.

AK: Belki en sinirimi yansıttığım kişiler çocuklarımdır.

Onların dışında pek sinirimi etrafıma belli etmem.

BŞ: Ben çok teşekkür ediyorum.

Bizlerle birlikte oldunuz, tecrübelerinizi zenginliklerinizi paylaştınız.

Ağzınıza sağlık.

İnsallah yeni kitaplarınızı, yeni romanlarınızıda süratli biçimde üretip bizlerle paylaşırsınız.

Ne kadar çok paylaşırsanız o kadar çok etrafınıza ışık saçıyorsunuz.

Siz de diyorsunuz gençlerimizin eğitilmesi gerekiyor diye.

Eğitim içinde sizin önemli payınız var.

Madem ki Tanrı size bu güçleri vermiş, bu ışığınızı etrafınıza saçmak içinde Allah sağlık sıhhat versin.

Uzun yıllar bu emeğinizi sarfedin. Ağzınıza sağlık diyorum çok teşekkür ederim.

AK: Ben teşekkür ederim.

BŞ: Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayşe Kulindi.

Bizlerle tecrübelerini birikimlerini paylaştı.

Unutmayalım, gençler bizim her şeyimiz en değerli hazinemiz.

Gençlerimize sahip çıkalım.

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.

Ayşe Kulin, Bülent Şenver
.

.

.

Ayşe Kulin, Bülent Şenver

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org