|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Kendimle Hesaplaşma
18.12.2009 |
|
Okunma Sayısı : |
2154 |
|
|
Oy Sayısı : |
2 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
1,51 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Ben doğduğumda 1921 yılı yaşanıoyrdu. Son Osmanlı padişahı Vahdettin henüz tahtında oturuyordu. Türkiye Cumhuriyeti de daha doğmamıştı. 88'inci yılımı yaşadığım bugünlerden bu dönemi iyice kısaltarak özetlemek isterim.
Acı ya da güzel, her yanını yaşadığım bu çok ilginç dönemi anlatırken, amacım kendimi anlatmak değil, çevremi anlatmak….Yaşadıklarımı anlatırken kendimi çekip çıkarıp bir yere atamam.
Doğduğum İstanbul'da yaşadığım ilk mahallem, Marmara kıyılarındaki Samatya olur. İlk evimiz Davutpaşa ve Langa bostanlarının yanındaki deniz kıyısındadır. Sonra da yine Samatya semtindeki Narlıkapı Çıkmazı'na taşınmıştık.
Ömrümün ilk 15 yılında oturduğumuz ahşap evlerde elektriğimiz ve akar suyumuz yoktu. Petrol lambasıyla aydınlanır, eşekli sakaların mahalle çeşmesinden getirdiği dört teneke suyu küplere doldurur kullanırdık. Kışın evin bir odasında mangalla ya da sac odun sobasıyla ısınırdık. Tüm pratik yaşama şartlarımız buna göreydi. Tavuklar-horozlar, kediler-köpekler ve fareler de, yaşamımızın ortaklarıydı.
Daha sonra, Yeşilköy ve Laleli'deki evlerimizde de yaşama şartlarımız, elektrik ve akar su dışında fazla değişmedi.
Ancak, şimdi çok zor gibi gözüken bu şartlara da karşın, olağanüstü başka farklılıklar vardı. Bugün herkese eziyet gibi gözüken yaşama şartları yanında, ruhlarımızı arındıran ve yücelten başka olanaklar yaşamaktaydık.
Biz Samatya'da tiyatro yaşatan bir "kenar mahalle" idik. Bizim Narlıkapı tiyatromuzda, İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından Shakespeare ve Moliere oyunları sahnelenirdi.
Şehzadebaşı'nda Turan Tiaytrosu ve üç sinema vardı. Biz tuluat sanatçılarımız Naşit Bey'i seyrettiğimiz gibi, Norma Shearer ve Leslie Howard'ın oynadığı Romeo Juliet filmini de seyrederdik.
Lise öğrenciliği yıllarımızda, İstanbul Şehir Tiyatroları'nın temsillerini kaçırmazdık. Dünya tiyatrolarındaki oyunları, o sahnelerde seyredebilmekten mutluyduk.
Altıncı yaşımda öğrendiğim okuma-yazma zevkinin bunca yıl sonra, bu yaşımda da hala sürmekte oluşu, bana çocukluk yıllarımda başlatılmış olan alışkanlıktan kaynaklanır.
Bana bu güzel huyu aşılamış olanları şimdi bile nimetle anmak borcumdur. Bu kişilerin başında, babam Esat Bey ve ilkokulda bana dört yıl öğretmenlik de yapmış olan annem Nevreste Hanım gelir. Sonra da bu okuma zevkini yerleştirmiş olan Pertevniyal Lisesi'ndeki öğretmenlerimden İhsan Kongar, Nurullah Ataç, Reşat Ekrem Koçu gelir.
1945 – 2000 yılları arasında 55 yıl sürmüş olan mimarlık yaşamında sayıları 100'e yaklaşan önemli yapılar planladım. Bu yapıların gerçekleştiğini görmek mutluluğuna eriştim.
Bu yıllar arasında 15 yıl, İTÜ Mühendislik – Mimarlık Fakültesi'nde "dışarıdan" öğretim görevlisi olarak bulundum. 1954 yılında kurulmuş olan TMMOB Mimarlar Odası Yönetim Kurulu'nda üye ve genel sekreter olarak iki yıl (1954-55) sonra İstanbul Şubesi'nde yönetim kurulu başkanı olarak yine iki yıl (1961-62) görev aldım.
Bu yılların çeşitliliği arasında, iki gazetede (Hürriyet ve Akşam) toplamı 13 yıl sürmüş olan sürekli yazılarım yayınlandı. Bu yazıların konuları, alışılmış gazete yazılarına ek olarak, bu arada yaptığım 20 dünya gezisi izlenimlerini de içerdi. 1984 yılında yayınlanmış olan birinci kitabımdan sonra, 36'ıncı kitabım yakında çıkacak.
Mimarlık geçmişimin çok daha sonra başlayan yazarlık yaşamına önemli destek olduğunu belirtmen gerekiyor.
Mimarlık yaratıcı etkinliklerinde bir konu önce bütün şartları ve gerekleriyle zihinde yoğrulur, oluşturulur, sonra proje çizgilerinde dökülür.
Ben yazarlık yaşamımda da tıpatıp aynı işi, hiç değiştirmeden yaptım. Kafamda oluşturduğum düşünceleri bu sefer çizgiye değil de yazıya döktüm. Sonuçlara çok benzer yollardan varılıyordu.
Ancak mimarlıkta şartlatanların, yazarlara göre çok daha kolaylıkla aldatıcı olabildiklerini gördüm. Bütün ülkelerde de, ülkemizde de, açıklanmayan çıkarları olan ahlak fukarası bazı şarlatan mimarların sahtekarca ün kazanmaları, aslında mimarlığı da kirleten pis bir gelişmedir.
"Para karşılığı" yapılan bazı mesleklerde de en ünlü olabilenlerin, en düzgün ahlaklılar olmadığı bilinir. Meslek pratiği olarak mimarlıkta da , bu "öteki mesleklerdeki" uygulamaları yapanların tıpkıları bulunuyor. Ne yazıktır ki bunların foyası ötekiler kadar kolay meydana çıkmıyor.
Bütün yaşamımda en zor ya da en rahat yaşama biçimlerinin, hepsinin içinde oldum. 1947 yılı Ocak ayının başında, daha taşıt yolu yapılmamışken, Hakkari'den Van'a yaklaşık 250 kilometreyi yedi günde karlar içinde yürüdüm. Tokyo'dan Helsinki'ye first class uçakla 13 saat uçtum. Başkale'de katırcıların kaldığı handa da yattım. Güney Fransa'da Nice kıyılarındaki bir lüks otelin süitinde de kaldım.
Hepsinde aynı hayatı yaşadım, çünkü ben, hep ben idim.
Dünyanın beş kıtasında görmek istediğim tüm yerleri de gördüm, yaşadım.
Ummak istiyorum: Öyle bir zaman gelecektir ki insan topluluklarında insanlığın kaderi ile ilgili kararları, yalnız en gelişmiş beyinlerin verebileceği bir "ileri demokrasi", bir "gelişmiş demokrasi" dönemi yaşanacaktır.
Böyle bir dönemde günümüz demokrasi şaklabanı tipleri ortadan çekilecek, halk kitlelerinin yalancı ışıklarla demokrasi madrabazları taafından aldatılmasının yolları tıkanacaktır.
Önemli sorunları içerecek ana kararları, sadece o kararları verebilecek akıl ve bilgi gücü olan , müstesna kişiler organizasyonu verecektir.
Bin türlü insan tipinin yaşadığı ve yaşayacağı insan topluluklarında çoğunluğu ortalaması parlak olmayan bilgi ve akıl gücünde insanların oluşturduğu besbellidir. Böylesi bir çoğunluk düzeyinin insan ve dünya kaderine egemen olmasını beklemek, insan aklına ve e ahlakına sığamaz.
Politika madrabazları tüm insanları demokrasi şakçaklığı yaparak aldatıyorlar.
Yalnız gelişmiş beyinlerin ana kararları belirleyeceği bir dönem , tüm insan toplumlarının yaşayacağı bir gelecek zaman, mutlaka yaşanacaktır.
Ana kararları yalnız karmaşık sorunları çözebilecek beyinlerin verebileleceği bir dönemin bütün dünyada yaşanacağı bir zaman gelecektir.
Eğer dünya insanları o zamana kadar dünyamızı bir cehenneme çevirmediyseler….
Bugün bilinen ya da tahmin edilen nükleer silah tahrip güçleri , eğer günümüz demokrasi şaklabanlarının eline geçerse ve bu silahlar kullanırsa, dünyanın ne hale geleceğini anlamak zor değil. 20. yüzyıl ilk yarısında ve 1945 yılında atom bombasının Japonya'da kullanılması konusuna adı karışanlardan önemli bir bilim adamı da Einstein idi. Kendisine üçüncü dünya savaşının nasıl olacağı sorulduğunda verdiği yanıt çok ilginçti:
"Üçüncüyü geçelim ama, dördüncü dünya savaşı mutlaka kazma kürekle yapılacak!" demişti.
Yaşadığım hiçbir dönemi küçümsemiyorum. İsterse hayal olsun derim ki, bana bir ömür daha hediye edilirse, ben eski yaşadıklarımın hepsini ama hepsini, hiçbir dakikası ve saati değişmeden, bir kez daha yaşamak isterim. Hiçbir yanı ve anı değişmeden ve tıpkısını.
Yaptığım yanlışların da, hepsine, ama hepsine, olduğu gibi sahip çıkıyorum. Onları da bir daha yaparım.
Bir insan ömrünün bütünlüğü vardır. Bir insan ömrü, giysi provası yapar gibi çekiştirilip değiştirilemez. O artık yaşanmış ve geçmiştir….Bitmediyse bile!
Bir tiyatro eserinin yazarı bu eserini de bitirinceye kadar, istediği gibi oynar, değiştirir. Ama aynı yazar kendi ömrünün geçmişini değiştiremez. Artık geçmiştir o değiştirilebilme zamanı.
Bir insan kendi ömrünü de, eski evini tamir eder, yeniler gibi değiştiremez, yenileyemez. Biz insanların aklı ve eli de geçmiş zamana uzanamaz. O geçmiş zamanda olanlara dokunamaz bile artık…
Geç kaldığım aldanmasına inanarak hiçbir işten kaçmadım.
25-80 yaşlar arasında 55 yılda planladığım mimarlık yapılarım 200 futbol sahası doldurur (1.5 milyon m2) mimarlık öğretiminde 15 yıl , 36-51 yaşlar arasında görev aldım. Gazete yazılarımı 10+3 yıl (61-80 yaşlarda) yazdım. İlk kitabım çıktığında 63 yaşındaydım, şimdi 36'ıncı kitap (88 yaşında) basılıyor.
Durmak yok!... Ne yapılabiliyorsa, mutlaka sürecek.
Hiçbir şey için zamanın geç kaldığını, hiç ama hiç düşünmedim.
Bildiğim bir gerçek daha var: Ancak, bazen çabuk ölünür.
Ama inanın ki insan olarak görevimiz, öleceğimize göre değil, hiç ama hiç ölmeyeceğimize göre yaşamak ve çalışmaktır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|