Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Aydın Boysan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Zaman Geçmeden
02.08.2012
Okunma Sayısı : 2193
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

Zaman Geçmeden
Aydın Boysan


1950 yılında liseyi bitirdim.

Kayıtlar başlayınca ilk işim İstanbul Üniversitesi'nin, o zaman tek olan Tıp Fakültesi'ne kaydolmak.

Zihnine nakşolmuş bilgiye göre de öğrenci olarak numaram 5033 idi.

Bu kaydoluşun sıcaklığı, hala yüreğimdedir.

Ama ne yazık ki bu umutlu öğrenciliğe, hiç başlayamadım.

Nedeni, o zamana göre ciddi idi.

Ancak tıp bilimi ile sıcak ilişkilerimi, düzenli bir hasta olarak, sadakat ve zevk ile sürdürdüm.

Tıp ile en sıcak ilişkim, sol akciğerimde mandalina kadar habis bir kanser uru bulunması sırasındadır.

Bu davetsiz konuk 1992 Ocak ayında, sol akciğerimin bir lobuyla birlikte, vücudumdan atıldı.

Beş yıl sonra bu sefer sağ akciğerimde başlayan 9 milimetrelik nodül, az tenzilat yaparak dışarı alındı.

İki ameliyatı da yapan Prof. Dr. Aydın Aytaç'a, minnet ve sevgiyle bağlılığım sürüyor.

90. baharıma varmışken, ömrümün tüm hastalıklarını sayacak değilim.

Ama sadece akciğer ameliyatlarımı anlatmış olsam da değerli hekimlerin, beni kendinize daha yakın bulacağınızı düşünüyorum.

Bu nedenle, daha rahat konuşacağım.

Birinci ameliyattan birkaç gün sonra, yoğun bakımdan çıkmış, odaya nakledilmiştim.

Bir akşamüzeri ziyaretime gelen müstesna dostlarımdan ikisi, Prof. Dr. Gıyas Korkut ile, Prof. Dr. Tarık Minkari idiler.

Uzun yıllar sürmüş olan derin dostlukların rahatlığıyla, birbirimize takılmaktaydık.

Ben yanlış yerimden hasta olduğumu düşünerek, şikayet ediyordum.

Benim karaciğerimden hasta olmam gerekirken, akciğerimden oluşumu, münasebetsiz bulduğumu anlatıyordum.

Onlar da, bu düşüncenin "münasebetsizlik" olduğunu söylüyorlardı.

Söyleşi sırasında Amerika'nın en büyük hastanelerinden birinde ömrünü vakfetmiş olan bir doktor emekliye ayrılırken büyük bir tören yapıldığını, hatta hastane bahçesinde o göz doktoru için göz biçiminde bir anıt dikildiğini söylüyordum. .

Tören sonunda hınzır bir gazeteci doktora bu anıt için ne hissettiğini sorunca, şu yanıtı alıyor:

"Kadın doktoru olmadığıma şükrediyorum."

Tam bu sırada söze karışan sevgili Gıyas Abim uyarmıştı:

"Ürolog olsa da mı iyiydi be!..."

Şimdi konuyu vücudun alt taraflarından üst taraflarına yükseltelim… Önce kalp konusuna.

Kendisine de bilmeden yaratıcılarından olduğu atom bombası dolayısıyla Einstein, çok üzgündü.

Diyordu ki: "İnsanların günümüzdeki en önemli sorunu, atom enerjisi sorunu değildir, insanlarda yürek olup olmadığıdır."

"Büyük düşünceler kafadan değil, kalpten doğar" diyordu üstat Vauvenargues de. Bir başka önemli yargı ise, şöyle belirtiliyordu: "Kalbin sıcaklığı olmasa, ruhun ışığı yalancı-aldatıcı olur." (P. Sirius)

Önemli bir düşünür (Pascal) ise, çok kısa ve açık bir özet sunuyordu:

"Kalbin, aklın tanımadığı nedenleri vardır."

Kalbin neler ettiği, neler edebileceği konusunu, hekimler, düşünürler, bilim insanları iyi anlatırlar ama hiçbiri çapkın bir erkek gibi bilemez.

öyle bir erkek, yakını olan bir hanımın odasının kapısını tık tık vurarak, içerden "giriniz" sesini beklemez…

Çünkü içerdeki hanımın, onun kalp atışlarını duyması yeter.

"Kafanın zayıf tarafına, kalp denir" diyen tekerleme de var.

Bir başka, oldukça katı bir tekerleme ise şöyle:

"İnsan kalbi, ölen umutların mezarlığıdır."

Şu tekerlemelerin, özsözlerin ya da atasözü dediklerimizin hiçbiri, tek olarak, gerçeği yansıtmaz. Bazıları ışık tutar ama hep tek taraflı aydınlatır, es geçtiği yan, karanlıkta kalır.

Demek ki gerçekler, bu denli kısaltılarak, hap gibi yutturulamaz.

Oysa olayların tadını çıkarabilmek için her yanını dolaşıp aydınlatarak anlatılsa, neşe doğabilir.

Özellikle tıp ile ilgili konularda olduğu gibi.

Tıp açısından bir erkeğin yaşamında, iki acıklı gün vardır: birincisi, ikinciyi başaramadığı gün… İkincisi de, birinciyi başaramadığı gün.

Tıp olaylarının önemlilerinden biri, hamile kalmak…

Doğanın hediyesi binlerce kez sevişme gücünün hepsi de, bir erkek için çocuk yapmakla sonuçlanmaz ya!

Ölçü hanımlar için, çok daha kısıtlı…

İstenmeden hamile kalmaktan, sıkıntı veren sonuçlar doğabiliyor.

Böyle sıkıntıları olan bir Hıristiyan hanım, kilisede Meryem ana'ya yalvarıyor:

"Ey Meryem ana! Sen günaha girmeden hamile kalmayı bilirsin… ama lütfen, bir de hamile kalmadan günaha nasıl girilir, onu söyle!"

İhanet… Yakınlıklarınönemli sorunu. Hele evlilikler içinde, yangın çıkarıyor.

İşte böyle bir evlilikte kocasının  müzmin çapkınlığından bezmiş bir hanım, sabrı tükenmiş, tehdit ediyor: "Artık canıma yetti.

Bana bir daha ihanet edersen, seni zehirleyip öldüreceğim…

Bana bir daha yapmayacağına, namus sözü ver!" Adam razı olmuş, namus sözü vermiş.
Ama kısa bir süre sonra şüphelenen kadın, sürekli izlemiş, ihanet eden kocasını suçüstü yakalamış. Üstelik, cüce bir kadınla… Çıldırarak bağırıyor: "Sen değil miydin bir daha çapkınlığı bırakacağına söz veren?..." Adam sakin, açıklıyor:

"Evet bendim karıcığım, ama görüyorsun, ufak ufak bırakıyorum."

Köyden şehre yeni gelmiş bir genç hanım, çalışmak için ev işçisi oluyor.

Evin hanımının ilk öğrettiği, temizlik yapmak ve ortalık toplamak.

Günler geçiyor, kızcağız hanımının yatağının altında kullanılmış bir prezervatif buluyor.

Ne olduğunu anlamadığı bu malzemeye, şaşkınlıkla bakıyor.

Evin hanımı ise, durumu kavramış, soruyor:

"Ne yani?... siz de bu işi yapmaz mısınız?" Kızcağız açıklıyor:

"Yaparız, yaparız ama böyle derisini soyuncaya kadar değil…"

Biz bazı yabancı tekerlemeleri de, kendimize uydurduk.

Örneğin J.W. Goethe'nin son sözleri: "Mehr Licht" (Daha çok ışık) isteğiydi.

Biz öğrenciyken bu sözcükleri, biraz değiştirip "Mehr Nicht" e döndürdük.

"Yetti artık dünya" demek istiyordu diyorduk.

Bizim bir de "Kendin pişir, kendin ye!" tabelalarımız var.  Bir kebapçımız, Alman müşterileri çeksin diye tabelanın  Almancasını şöyle yazdırmış: "Brate selbst, ıss selbst!" demiş. Alman bunu bizim anladığımız gibi anlamıyor ki, "Ne bok yersen ye!" anlıyor.

Meksikalı: "Ne güzeldir hiçbir şey yapmamak… Ve ondan sonra da istirahat etmek" der. "Yaşamaya katlanabilmek için tek çare, onu güzel bulmaktır" diyen de var (R. Leonhard). "Tek bir hastalıktan ölünmez. İnsanı öldüren bütün hayatıdır" da denmekte (C.Peguy).

Binlerce hikmet savurmanın içinde bana en doğru, ama yine de en yumuşak gelebilen şu deyim: "Hayatın, bizim ona verebildiğimizden başka bir anlamı yoktur" (T.Wilder).

B. Shaw, insan kafalarını silkeleyip düşündürenlerin ön safında… Anlatılan öbür dünyadan ama ona yakışıyor.

"Nasıl yaşanmalı?" sorusunun doğru çözümüne bu yaşımda bile henüz ulaşamadım. Ama bazı dağınık düşünceler edindim.

Asık suratlı olmak, ciddi olmanın kanıtı değil!

Güler yüzlü olmak da, yaşamın hafife alınması işareti olamaz.

Sanırım en sade özet:

Sürekli olarak, bıkmadan-usanmadan, hem ciddi, hem de güler yüzlü olmak… En doğrusu bu.

Shakespeare'in en cılkı tragedya sahnelerine birdenbire pervazsız soytarıları sokması, boşuna değil.

Tragedyanın kederi ile komedyanın sevinci, iç içe.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org