|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
NE YERSE YESİN!
29.05.2015 |
|
Okunma Sayısı : |
3274 |
|
|
Oy Sayısı : |
0 |
|
|
Değerlendirme : |
0 |
|
|
Popülarite : |
|
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
NE YERSE YESİN! Aydın Boysan
Sevgili doktorlarımıza takılırken, çoğu zaman iyice haksızız. Hele içmemize ve yememize karıştıkları zaman neredeyse düşman oluyoruz.
Oysa: "Doktor ne yerse yesin dedi" ye vardıysa iş bir hasta için, bunun ne demek olduğunu da iyi biliriz.
Kendilerine acımasızca, haince takılmaya çekinmeyiz. Asıl hınzırlık da bunu kendi ağzımızla değil, başkalarının ağzından yapmamızdır.
G:B. Shaw diyor ki: "İnsanlar dünyaya doktor yardımı ile gelirler. Aynı yoldan giderler."
Geçenlerde delirmenin mantığını savunup dururken, bir aziz dost prof. doktor bana bilmediğim bir şey öğretti.
Dedi ki:
"Bizde her şeye nazar değer de akla nazar değmez."
Ne de güzel hatırlattı. Sağ olsun. Tanınmış Belçikalı diplomat P.H. Spaak da diyordu ki:
"Aptallık tüm hastalıklar içinde en özel olanıdır. Hasta yalnız bu hastalıktan şikayet etmez."
(Hatırladınız mı Catherine Spaak'ı? Yakınıydı. Aaaah, ah!)
Spartalı Pausanias bir hekim hakkında kötü konuştu. Hiç tedavi olmadığı bir hekim için böyle konuşması nedeniyle kendisini kınadılar. O da savundu:
"Kendisine tedavi olmayı deneseydim eğer, bugün hiç konuşamayacaktım."
Hasta hekime şikayetini açıkladı:
"Uyandıktan sonra yarım saat başım dönüyor. Tedavisi nedir bunun?"
"Yarım saat geç uyanınız!"
Doktor hastaya öleceğini söyledi. Kısmet bu ya, adam da ölmedi ama, senelerce o doktordan da kaçtı. Nedenini de şöyle açıkladı:
"Üstat ölecek dediği halde hayatta kaldığıma ne kadar utanıyorum bilemezsiniz!.."
Öbür dünya kapısının zili çalındı Aziz Piyer bağırdı:
"Kim o?"
"Hans Müller."
"Meslek ne?"
"Pratisyen doktor."
Talimatını verdi:
"Lütfen arka kapıya! Buraya mal sevk edenler oradan girer."
Hani akşamları meyhane gezerler. Lotaryacılar vardır. Tanırsınız bunları. Zaten akıllı olmasalar lotaryacılıkta tutunamazlar.
Bunlardan biri bir doktor arkadaşıma geliyor ve muayene oluyor.
Arkadaşım bakmış ki, lotaryacının karaciğeri davul gibi… Ne yapsın? "İçme" diyor.
O da karşı gelmiş:
"Yani doktorcuğum siz kestiniz uzuvları neyin içinde muhafaza edersiniz?"
"Alkolde."
"Görüyorsun ya işte! Ben de bu vücudu elli yıldır alkolde muhafaza ediyorum. Yani
"İçme!" de ne demek oluyormuş?"
Bir ruh doktoru meslektaşı ile konuşuyordu: "Hasta eğer alkol alıyorsa yasak ediyorum. Almıyorsa içiriyorum."
Diğeri: "Niye? Diye sorunca da açıkladı: "Nedenini anlayamadım. Ama başka türlü tedavi olmuyorlar. "
Çok mu takıldık sevgili doktorlara? Yok zararı. Onlar delilere alışkındır.
Açık söylemeliyim. Bu dünyadaki mutluluğumun ağır basan bir yanı da yürekten sevgi ve saygı ile bağlı olduğum çok sayıda hekim dostumun bulunmasıdır.
İki parlak göz ameliyatı oldum. Kırk yıl da kana kana içmeme rağmen hala öteye göndermiyorlar. Daha neler de neler canım?
Elbette tedavinin de rolü var ama, bir yandan da benim bu sevgili insanlardan ayrılmaya yüreğim dayanmaz da ondan gitmiyorum. Bu insan örneklerini zaman zaman kapalı veya açık, size de anlatma fırsatını bulacağım.
Bir Kurban Bayramı'nın ikinci günüydü.
On kadar dost ile çoluk çocuk hep beraber öğlende bayram yemeğine gidecektik. Saat on bir oldu. Kaşınmaya da başladık.
Telefon çaldı.
Bir genç dostum dedi ki: "Karım birden hastalandı. Devamlı kan kaybediyor. Gelen doktor derhal ameliyat dedi. Konseyi bulamıyorum bayram günü.
Yardım et bana!
Hiçbir şey bilmeden, kendisine hemen bir ambulans çağırıp hastayı Nişantaşı'na getirmesini, ameliyat ekibini hazırlayacağımı söyleyip lafı kestim, telefonu kapadım. O bayram günü evinde olan ve zaten beraber yemek yiyeceğimiz operatör dostumu buldum:
"Soru sorma! Hasta yolda. Derhal yola çık! Hastaneye git" Ben hazırlık için telefon ederim."
Kapatıverdim telefonu. Hastane sahibi doktor dostumu da bulup hazırlık emri verdirdim.
Zaten o da öğle yemeğine gelecekti. Ben de yangın arabası hızıyla hastaneye gittim. Nasıl oldu da bu kadar karıştım?
Her şey hazırdı. Son gelen hasta oldu. Evlatçığın sapsarı yüzündeki o hafif gülümseme sanki kendisinin değildi artık. Hemen ameliyata girdiler. Giriş anında kalbin durduğunu öğrendim.
Hastanın kocası arkadaşımla beraber dışarıda bir buçuk saat bekledik.
Zamanın durasıya ağırlaştığı , insanı ezdiği dakikalardı bunlar. Sonunda kapı açıldı. İki çocuk annesi gencecik kadın kurtulmuştu.
Duran kalbe masaj yapıp neşteri atmaya çekinmeyen aslan yürekli operatör dostumun elleri nur olsundu!
Ameliyat sonrası önlemler alındı. Tehlike geçti. Biz yine bayram yemeğine gittik. Saat üçte. Sevgiyle karşılandık. Rakılarımız kondu. Kahredici bir gerginlikten yorgun bir mutluluğa döndük.
Benim bu sevgili dostum yüreğinde bir insan hazinesi taşır. Kendisi zaten çifte kavrulmuş lokum gibidir. Ufak ve buruşuktur.
Tadına ancak üçüncü ısırışta varılır. Ama ondan sonra da doyulmaz zevkine hınzırın. Üstelik kendisi ülkemizin en ileri gelen küfürbazlarındandır.
O gün ikinci kadehten sonra benim yedi ceddimi sevindirme girişimlerinde bulunmaya başladı: "Ulan namussuzlar! Bana hep tehlikeli hasta getiriyorsunuz. Sizin hiç tehlikesiz hastanız olmaz mı?" diye yarım saat kadar kalayladı.
Ertesi gün telefonla bir başka hasta için randevu istedim. "Ulan yoksa yine…" başladı.
Ben sözünü kesip hastanın bir müşterek dostumuz olduğunu ve sadece nezlesi olduğunu söyledim. Lütfedip iltifatta bulundular.
Boğaz köprüsü yapılmadan evveldi. İstanbul tarafında büro, Anadolu yakasında da yapılar oldukça , ömrümün yarısı Kabataş ve Üsküdar'da geçiyordu.
Sinirlerimiz de beklemekten bozuluyordu.
Ayrıntılar can sıkar, geçelim. Bir gün akşama doğru Kabataş'a geçtim. Bir anlaşmazlık bedenen kavgaya dönüştü.
Oyuncular çeşitli hatıralar alırken benim de payıma üst dudağımda yüzük taşıyla açılmış bir yarık düştü. Çaresiz hastaneye gittim.
Rastlantı bu yana! Aynı sevgili operatör dostumu buldum. Bir yandan dikiş atıyor, bir yandan da azarlıyordu.
"koskoca kart herif, utanmadın mı meydan kavgasına karışmaya?" vs. vs.
Sonunda: "Bitti dikiş, defol!" dedi.
Ben: "Bitmedi," dedim.
O: "Ne kaldı daha be?" dedi.
Ben: "Paltomun düğmeleri koptu. Onları da dik!" dedim.
Ne yaptığını söylemeye gerek yok.
Anladınız.
Şimdi bu yazıyı okursa da kızacak.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|