Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Aydın Boysan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

NE YERSE YESİN!
29.05.2015
Okunma Sayısı : 3254
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

NE YERSE YESİN!
Aydın Boysan

Sevgili  doktorlarımıza takılırken, çoğu zaman  iyice haksızız. Hele içmemize ve yememize karıştıkları zaman neredeyse düşman oluyoruz.

Oysa: "Doktor ne yerse yesin dedi" ye vardıysa iş bir hasta için,  bunun ne demek olduğunu da iyi biliriz.

Kendilerine acımasızca, haince takılmaya çekinmeyiz. Asıl hınzırlık  da bunu kendi ağzımızla değil,  başkalarının ağzından  yapmamızdır.

G:B. Shaw diyor ki: "İnsanlar dünyaya doktor yardımı ile gelirler.  Aynı yoldan giderler."

Geçenlerde delirmenin  mantığını savunup  dururken, bir aziz dost prof. doktor bana bilmediğim bir şey öğretti.

Dedi ki:

"Bizde her şeye nazar değer de akla nazar değmez."

Ne de güzel hatırlattı. Sağ olsun. Tanınmış Belçikalı diplomat P.H. Spaak da diyordu ki:

"Aptallık tüm hastalıklar içinde en özel olanıdır. Hasta yalnız bu hastalıktan şikayet etmez."

(Hatırladınız mı Catherine Spaak'ı? Yakınıydı. Aaaah, ah!)

Spartalı Pausanias bir hekim hakkında kötü konuştu. Hiç tedavi  olmadığı  bir hekim  için  böyle konuşması  nedeniyle kendisini kınadılar. O da savundu:

"Kendisine tedavi olmayı  deneseydim eğer, bugün hiç konuşamayacaktım."

Hasta hekime şikayetini açıkladı:

"Uyandıktan  sonra yarım saat  başım dönüyor. Tedavisi nedir bunun?"

"Yarım saat geç uyanınız!"

Doktor hastaya öleceğini söyledi. Kısmet bu ya, adam da ölmedi ama, senelerce o doktordan da kaçtı. Nedenini  de şöyle açıkladı:

"Üstat  ölecek dediği halde hayatta kaldığıma ne kadar utanıyorum bilemezsiniz!.."

Öbür dünya kapısının zili çalındı Aziz Piyer bağırdı:

"Kim o?"

"Hans Müller."

"Meslek ne?"

"Pratisyen doktor."

Talimatını  verdi:

"Lütfen  arka kapıya! Buraya mal sevk edenler oradan girer."

Hani akşamları  meyhane gezerler. Lotaryacılar vardır. Tanırsınız bunları. Zaten akıllı olmasalar lotaryacılıkta tutunamazlar.

Bunlardan  biri bir doktor arkadaşıma geliyor ve muayene oluyor.

Arkadaşım bakmış  ki, lotaryacının karaciğeri davul gibi… Ne yapsın? "İçme" diyor.

O da karşı gelmiş:

"Yani doktorcuğum  siz kestiniz uzuvları  neyin içinde muhafaza edersiniz?"

"Alkolde."

"Görüyorsun ya işte! Ben de bu vücudu  elli yıldır alkolde muhafaza ediyorum. Yani

"İçme!" de ne demek  oluyormuş?"

Bir ruh doktoru meslektaşı ile konuşuyordu: "Hasta eğer alkol alıyorsa yasak ediyorum.
Almıyorsa içiriyorum."

Diğeri: "Niye? Diye sorunca da açıkladı: "Nedenini anlayamadım. Ama başka türlü  tedavi olmuyorlar. "

Çok mu takıldık  sevgili doktorlara? Yok zararı. Onlar delilere alışkındır.

Açık söylemeliyim. Bu dünyadaki  mutluluğumun ağır basan  bir yanı da yürekten  sevgi ve saygı ile bağlı olduğum  çok sayıda hekim dostumun  bulunmasıdır.

İki parlak  göz ameliyatı oldum. Kırk yıl da kana kana içmeme rağmen  hala öteye göndermiyorlar. Daha neler de neler canım?

Elbette tedavinin de rolü var ama, bir yandan da  benim  bu sevgili insanlardan  ayrılmaya yüreğim dayanmaz da ondan gitmiyorum.  Bu insan  örneklerini  zaman zaman kapalı  veya açık, size de anlatma fırsatını  bulacağım.

Bir Kurban Bayramı'nın  ikinci günüydü.

On kadar dost ile çoluk çocuk  hep beraber öğlende  bayram yemeğine gidecektik. Saat  on  bir oldu. Kaşınmaya da başladık.

Telefon çaldı.

Bir genç  dostum dedi ki: "Karım  birden hastalandı. Devamlı  kan kaybediyor. Gelen doktor derhal  ameliyat dedi. Konseyi  bulamıyorum bayram günü.

Yardım et bana!

Hiçbir şey bilmeden, kendisine hemen bir ambulans çağırıp  hastayı Nişantaşı'na getirmesini, ameliyat  ekibini hazırlayacağımı  söyleyip lafı  kestim,  telefonu  kapadım.
O bayram günü  evinde olan ve zaten beraber yemek  yiyeceğimiz operatör dostumu  buldum:

"Soru sorma! Hasta yolda. Derhal yola çık! Hastaneye git" Ben hazırlık  için telefon ederim."

Kapatıverdim telefonu. Hastane sahibi  doktor dostumu  da bulup  hazırlık emri verdirdim.

Zaten o da öğle yemeğine gelecekti.  Ben de yangın  arabası hızıyla hastaneye gittim. Nasıl oldu da bu kadar karıştım?

Her şey hazırdı. Son gelen hasta oldu.  Evlatçığın  sapsarı  yüzündeki o hafif gülümseme sanki kendisinin değildi artık. Hemen ameliyata girdiler. Giriş anında kalbin durduğunu öğrendim.

Hastanın  kocası arkadaşımla beraber dışarıda bir buçuk saat bekledik.

Zamanın  durasıya ağırlaştığı , insanı ezdiği  dakikalardı bunlar. Sonunda kapı açıldı. İki çocuk annesi gencecik kadın kurtulmuştu.

Duran kalbe masaj  yapıp neşteri  atmaya çekinmeyen  aslan yürekli  operatör dostumun elleri nur olsundu!

Ameliyat sonrası  önlemler alındı. Tehlike geçti. Biz yine bayram yemeğine gittik. Saat üçte. Sevgiyle karşılandık. Rakılarımız kondu. Kahredici bir gerginlikten  yorgun bir mutluluğa döndük.

Benim bu sevgili dostum yüreğinde bir insan hazinesi taşır. Kendisi zaten çifte kavrulmuş lokum gibidir. Ufak ve buruşuktur.

Tadına ancak üçüncü  ısırışta varılır. Ama ondan sonra  da doyulmaz zevkine hınzırın. Üstelik  kendisi ülkemizin en ileri gelen küfürbazlarındandır.

O gün ikinci kadehten  sonra benim yedi  ceddimi sevindirme girişimlerinde bulunmaya başladı: "Ulan namussuzlar! Bana hep tehlikeli hasta getiriyorsunuz. Sizin hiç tehlikesiz hastanız olmaz mı?" diye yarım saat kadar kalayladı.

Ertesi gün  telefonla bir başka hasta için randevu  istedim. "Ulan  yoksa yine…" başladı.

Ben  sözünü kesip  hastanın bir müşterek dostumuz olduğunu  ve sadece nezlesi olduğunu söyledim. Lütfedip  iltifatta bulundular.

Boğaz köprüsü yapılmadan  evveldi. İstanbul tarafında büro, Anadolu yakasında da yapılar oldukça , ömrümün yarısı Kabataş ve Üsküdar'da geçiyordu.

Sinirlerimiz de beklemekten bozuluyordu.

Ayrıntılar  can sıkar, geçelim. Bir gün akşama doğru Kabataş'a geçtim. Bir anlaşmazlık bedenen  kavgaya dönüştü.

Oyuncular çeşitli  hatıralar alırken benim de payıma üst dudağımda yüzük taşıyla açılmış bir yarık düştü. Çaresiz hastaneye gittim.

Rastlantı  bu yana! Aynı sevgili  operatör dostumu buldum. Bir yandan dikiş atıyor,  bir yandan da azarlıyordu.

"koskoca kart herif, utanmadın mı meydan  kavgasına karışmaya?" vs. vs.

Sonunda: "Bitti dikiş, defol!" dedi.

Ben: "Bitmedi," dedim.

O: "Ne kaldı daha be?" dedi.

Ben: "Paltomun  düğmeleri koptu. Onları da dik!" dedim.

Ne yaptığını söylemeye gerek yok.

Anladınız.

Şimdi  bu yazıyı okursa da kızacak.


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org