Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Aydın Boysan Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

YANARDAĞ ATEŞİNDE MEZE PİŞİRMEK
31.07.2015
Okunma Sayısı : 2821
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

YANARDAĞ  ATEŞİNDE MEZE PİŞİRMEK
Aydın Boysan

Çocukluk  ve gençlik  hayallerin kaynaştığı  dönem….

Coğrafya öğrendikçe, "Ah bir görsem!" dediğimiz ülkeler, yerler, insanlar var.

Yıllar geçtikçe , buraları  gördükçe yüreğe sevinç doluyor.

İşte Azor Adaları'nı da göreceğim.

Atlantik  Okyanusu'nun  göbeğinde, kenarında, kıyılar, dağlar, vadiler ve göller harmanlayacağım.

Buraları görmeyi  hayal etmenin hiç de boşuna olmadığını anladıkça büsbütün sevineceğim.

Hele hoş insanlarıyla kaynaştıkça…

Lizbon'dan  kalkan uçak hemen  Atlantik Okyanusu üzerinde uçmaya başladı.

Dağınık, kaz tüyleri gibi seyrek bulutların üzerindeyiz.

Batıya doğru uçuyoruz. Güneşi kovalıyoruz. 

Böylece güneş bir türlü  batmıyor ama, zaman ilerliyor. İnce yüzlü  güzel hostes önce içki, sonra akşam yemeği ve şarapları  getirdi.

İkramın hepsini kabule takatim yok… "Ah , eski günler" diye yakınıp  duruyorum.

Uçağımız deniz kıyısına paralel  bir piste indi.

Beni Azorlar turizm kuruluşundan  bir yetkili  karşıladı.

Ayrıldığım  dakikaya kadar da yalnız bırakmadı, sürekli ilgilendi.

Yakışıklı , güler yüzlü bir genç adam: Manuel  Sİlva Oliveira… arabasına bindik, 25 bin nüfuslu başkente hareket ettik.

Birkaç dakika sonra trafik  tıkanmasından durduk. Kademimle mi geldim ne?

Zar zor şehre yaklaştık, arabayı  bir yerde bırakıp  yürüdük.

İnanılır gibi değil…

Şehir meydanında 50 bin kişilik bir kalabalık.. ağaçlardan hevenk insanlar sarkıyor…

Birkaç tane bando  mızıka ortalığı  inletiyor. Kimi  Birleşik Amerika'dan , kimi 

Kanada'dan gelmiş… yerler bir karış yükseklikte çiçekten  halı kaplı…

Hava karardı.

Binlerce renkli ampul  binaları ve ortalığı  aydınlattı.

Oliveira'nın  koluna yapıştım. Bir kaybetsem  bir daha bulamam…

Otelimi  bile bilmiyorum.

Kafa dinlemek ha? Şaşkınlık içinde soruyorum: "Beni tenha bir adaya götüremez misiniz?"

Oliveira kahkahayı  basıyor.

Anlatıyor: "Azor Adaları'nın yılda bir gün olağanüstü  ve en büyük  bir bayramı var. Santo  Cristo Festivali… Ponta Delgada'da kutlanıyor. Adalardan, dünyadan insanlar geliyor." Benim gelişim de tam o geceye rastlamış…

Sonunda bir restorana gittik.

O gün kinci  akşam  yemeği  olacak bu!

Balık çeşidinin zenginliği  akıl almaz. Şaraplar anlatılamaz nefasette….

Hepsi bu adadan…

Bir de baktım, barbunya var.

Lezzetli  pişirdiler.

Ya midyeli  pilav?

Bu gezide ne hale geleceğimi  daha o akşam anladım.

Yemek bitti.

Oliveira beni 40  km ötedeki  otelime götürüp iyi geceler diledi.

Bahia Palace mükemmel bir yapı.  Her yer ferah …

Sabah olunca gördüm. Kumu altın rengi bir plajımız var.

Elbet ayrıca yüzme havuzları da…

Deniz kıyısında,  her türlü  lüksü olan, tek ve yalnız bir büyük  otel bu…

Evet, tam kafa dinlenecek gibi.

Birinci  sabah uyanışımda dinlenmiş gibiyim. Geziye çıkınca yeme içme ayarımı kaçırıyorum.

Bol ananas,  kivi ve kahve ile bir kahvaltı yaptım.

Oliveira geldi. Bindik arabaya gezi programlarımıza başladık.

Çevreyi gözümle sindirmeye çalışıyorum.

Böylesi  iyi oluyor.

Her ilginç yerde durup rahatça seyrediyor ve fotoğraf çekebiliyorum.

Villa France denen  mahalleyi geçtikten  sonra kıyı yolunu bırakıp  kuzeye yöneldik, dağlara vurduk.

Bu adalar buruşuk mu buruşuk.

Dağlar, vadiler, onlarca mı desem, yüzlerce mi… Düzinelerce de göl…

Bunların  güzelliği anlatılacak  gibi değil ama, beni kıskançlıktan  çıldırtan: çiçekler…

Ortancalar, Japon gülleri , dağlar dolusu…

Her bir kökte yüz iki yüz çiçek…

Koca ağaçlarda açan her renkten manolyalar gül gibi  katmerli…

Açelya grupları  tarlalar  kadar…

Koyu kırmızı, sarı, beyaz, turuncu, her renkte…

Furnas Vadisi'ndeyiz…

Burası insanı  hayretlere boğuyor.

Yerden  sıcak sular (gayzerler) fışkırıyor. 90-95 derece su…

Anında yumurta haşlamaya, pamuk gibi mısır pişirmeye birebir….

Her yirmi  adımda başka bir kaynak…

Bazısı maden suyu, bazısı değil…

Hepsinin lezzeti başka…

Yetmedi….

Bu suların  her biri  başka çeşit şifa dağıtıyor.

Göze mi gelen istenir, romatizmaya mı, yoksa kelliğe mi?

Hepsi bulunur.

Hatta padişah  macunu  gibi işe yarayanı  bile var.

Öksürüğe iyi gelen  su yok ama , bunun için de bir kuyu  başına götürüp  ciğerlere yanardağ  havası  çektiriyorlar, iyi geliyor (denedim)

Furnas volkanik  arazisinde yer altı  sıcaklığı  yer yer zemin yüzeyinde çok yaklaşıyor.

Yere çıplak  ayakla bile basılamıyor.

Böyle yerlerde toprak  biraz deşilince bir fırın inşa edilmiş oluyor.

Bu çukura alüminyum  folyoya sararak  bir kap içinde et mi, balık mı, deniz mahsulleri mi, ne isterseniz  gömüp , üstü toprakla kapatılıyor.

Uygun süre sonra çıkarılan bu yiyeceklerin lezzeti  bir başka oluyor. Kömür odun ateşi  değil pişiren,  yanardağ ateşi…

Pişirdiğimiz zengin meze ve et çeşidi Furnas'daki zevkli otel sofrasında servis yapıldı.

İstanbul'a dönünce "Yanardağ ateşinde balık pişirdim" dediğim zaman neler düşünen olmadı ki…

Kimisi sandı ki , yanardağ patladı da kızgın  lavlar  dereler gibi akarken, ben elimde ızgara ateş geldikçe geri  çekilerek  balıkları nar gibi kızarttım….

Ben böyle düşünenlerin kimler olduğunu not ettim. Günü gelirse açıklarım.

Bir mağara var.

Ağzına yaklaşır yaklaşmaz, hemen uçurum peydahlanıyor. Dibi görünmüyor.

Giden  olmamış , olduysa bile dönmemiş.

Bu mağara içindeki  uçuruma biraz yaklaşınca insanı  sıcak rüzgarlar yalıyor.

Bu hiçbir şey değil… ama günün 24 saati içeriden durmak dinlenmek bilmeden öyle sesler geliyor ki, insanın  tüyleri diken diken oluyor.

Bu sesler tarif esilemez, notası  yazılamaz.

Gümbürtü, zırıltı, siren, vızlama, ıslık, dizi patlama, çıngıraklar, davullar, düdükler, hortumlar…

Yok yok  benim dilim bunları anlatmaya yetmiyor. İnsanın kanı donuyor.

Oliveira'ya soruyorum: "Bre bu nasıl iş? Bu sesler nereden geliyor?" Gözlerini kısıp hınzır bir  gülümseme ile anlatıyor?"

"Elbet cehennemden… Yani biraz önce yediğimiz mezeleri hangi ateşte pişirdik  sanıyorsun? Cennette ateş ne gezer? Elbet cehennem ateşinde…"

"Yapma yahu! Desene ki  orada da ya hey!..."

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org