Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Ayten Gökçer Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

AYTEN GÖKÇER Bülent Şenver'in Odası TV Programı
07.05.2008
Okunma Sayısı : 5856
Oy Sayısı : 11
Değerlendirme : 5
Popülarite : 5,21
Verdiğiniz Puan :
 

 

AYTEN GÖKÇER Bülent Şenver'in Odası TV Programı
.

.
İzlemek için lütfen tıklayın.  
      
.
.

AYTEN GÖKÇER Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Ayten Gökçer (AG)
Bülent Şenver (BŞ)

.
.
AYTEN GÖKÇER Bülent Şenver'in Odası TV Programı

BŞ: Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı Sayın Ayten Gökçer. Hoşgeldiniz Ayten hanım

AG: Hoşbulduk efendim.

BŞ: Önce devlet sanatçısı ne demek ? Bunu gençlerimize açıklayabilir miyiz?

AG: Şöyle demek benim düşüncemde, vaktiyle çok az kişiye verilmişti . Türkiye'de her zaman  birtakım şeyler enflasyona uğrar, bu da uğradı bir ara. Türkiye de şunu kasdediyor, dışarda sör ünvanı dedikleri erkeğe ve kadına verilen ünvanlar var. Bunlar kendi mesleklerinde olağanüstü hizmetler vermiş, yurtiçinde ve yurtdışında tanınmış , yurtdışında olağanüstü kritikler almış, beğenilmiş oyunlarınızla , konserlerinizle, bir operacısanız, bir balerinseniz danslarınızla. Bu kişilere devletin verdiği bir ünvan. Kraliçe veriyor İngiltere'de , bizde de devlet veriyor böyle bir ünvanı ama tabii bunu kanunla korumadıkları için, kimler olur? Nasıl olur? Diye . Birara hakikaten çok tuhaf bir hale geldi. O ara benim çok değerli devlet sanatçısı olmayı haketmiş birçok arkdaşımda rencide oldular. Böylece tekrar ünvanları ellerinden alınarak. Böyle bunu birtakım politik insanların eline düşerse bu bu hale gelebilir. Onun için devlet bunu korumaya alması ve jüri toplanıp karar vermesi ve bütün  o devlet sanatçılığına aday olan kişilerin biyografileri , yaptıkları hizmet, tek tek bu juri üyeleri tarafından tetkik edilmesi, bakılması ve ondan sonra karar verilmesi lazım. Ben dedim olduyla olmaz.

BŞ: Ayten Gökçer olarak yedi kocalı hürmüz dersek , size ne hatırlatıyor?

AG: Bana hayatta en hafif olarak oynadığım bir müzikali hatırlatıyor. Repertuarımda o kadar önemli, o kadar değerli oyunlar var ki, ama şöyle sorarsanız bu oynadığınız müzikaller içinde Türk müzikali olarak yedi kocalı hürmüz nedir derseniz? Türkiye'de bir Türk müzikali olarak yapılmış en güzel müzikadir derim. Hiç tevazu göstermem burada vede son derecede güzel oynanmıştır arkadaşlarım ve ben tarafından. Ve hala 12-13 kere TRT'de gösterilmesine rağmen mektuplar geliyormuş ki bir kanal devamlı göstersin diye. Güzel bir müzikaldir  ama benim bütün bir repertuarıma baktığınız zaman benim için keyif, şampanya köpüğü gibi bir şeydir.

BŞ: O güzel dediğiniz güzellik, o müzikale güzel dedirten nedir?

AG: Bir kere konu, müzikler ve iyi oynayan sanatçılar. İyi bir repertuar ve müzikler ve konu. Çok şirin bir konuydu çünkü her yöreden bir erkek var, akıllı bir kadının kendisini geçindirebilmesi için eline bile dokundurmadan yedi erkeği zekasıyla nasıl idare ettiği ve geçimini sağladığı ortaya çıkıyor ve aşık olduğu zamanda bütün onları hayatından silip, bir evliliğe gidiyor. Bunu tabii Sadık Şendil nurlar içinde yatsın, çok güzel yazmış, çok güzel bir müzikal oldu. Benim eşimin büyük bir hizmeti vardır bu konuda. Teks baştan aşağıya değiştirildi, müzikler uzun çabalarla bu hale geldi, ve çok güzel bir şey oldu.Biz Almanya'da da oynadık, yer yerinden oynadı. Yalnız Almanya'da ki Türkler değil, bütün Almanlar'da geldi şaşırıp kaldılar. Şimdi koysalar dört dörtlük gider.

BŞ: Herhalde insanlar bir kere seyredince o kadar çok seviyor ki,

AG: Ben My fair lady oynadım,  yılın kadınını oynadım,  dünyanın sayılı müzikallerini oynadım ama burada tabii kendinden insanları görüyor. Bu diğer  oynadığım müzikallerin yanında diğerleri tartıda ağır basar.

BŞ: İnsallah Türkiye'de de sizin daha fazla dediğiniz kalite açısından veya daha fazla sizin hoşunuza giden müzikaller açısından öyle şeyleri ileride bizlerde Türkiye'de yaratırız.

AG: Öyle bir şeyin olması için sanat polikasında çok önemli değişikliğin olması lazım. Çünkü biz o My fair lady'leri , kiss me kate'leri oynadığımız zaman opera, tiyatro, bale , üçü birarada oluyordu ve orkestra . Balerinler dans ediyordu, operayı orkestradan alıyorduk ve dünyanın her yerinde sanatçılar oynar, tiyatro sanatçıları oynar. Bence opera sesi müzikaller için bence başka bir sestir. Bunu dışarıdaki yetkililerde aynı şeyi söylediler. Bunun içinde iyi bir eğitim, dans dersleri, şan dersleri ve tiyatro derslerinin yanı sıra  bütün konservatuardaki gençlere tekrar sesleniyorum, ömür boyu bunu söyledim," Lütfen, sadece geçeceğiniz derslere önem vermeyin, yanısıra muhakkak okuldayken şan derslerine girin, bale egzersizlerine girin. Balerin olacak değilsiniz ama vücudunuzu taşımayı öğrendiğiniz zaman ilerde belki müzikal oynamayabilirsiniz , sesinizde müsait değildir ama küçük bir dans etmeniz gerekebilir, küçük bir şarkı söylemeniz gerekebilir herhangi bir oyunda ama bunun için eğitimli değilseniz yapamazsınız. O yüzdende gençliğin daha dört dörtlük yetişmesini istiyorum. Bir tiyatrocunun yelpazesinin ne kadar geniş olması gerektiğini  bilmesini istiyorum"

BŞ: Çok teşekkür ediyorum. Bizim masamızda bir torba var. Ben size onunla küçük bir oyun oynatmak istiyorum. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz.  Şimdi torba oyunumuz. Bu torbanın içerisine harfler koydum. Bakalım şansınıza çekelim bakalım ne harf çıkacak. "G" harfi çıktı.

AG: "G" Gökçer. Eşim , en büyük aşkım  ve en önemli  tiyatro adamı.

BŞ: O kadar güzel ve şansınıza çıktı ki içimden torbanın içindeki diğer harfleri göstermek ki hepsi  G değil.

AG: Bir tane daha çekeyim isterseniz?

BŞ: B harfi ile ne söylemek istiyorsunuz?

AG: Hayata bakış diyebilirirm. Bunun için, hayata iyi gözle bakmanız için , iyi bir şeyler yapmanız için çok doğru bir yere bakmanız gerekebilir. Bazen yanlış yerlere de bakabilirsiniz ama bakış ve baktığını görmek çok önemli. Bazı insan bakar, açısı dardır, bazı insan baktığı zaman bir manzaraya baktığını düşünün bazısı bütün deyatları görür, bazısı ağacın en kadar özelliği olduğunu bile göremez. Hayata bakışta öyledir. Detayaya girmezseniz, bakışınız tren geçerken bakan şeye  benzer.

BŞ: Bakmakla ilgili bir anlam verilsin diyede vizyon diyorlar.

AG: Eğer biz bir çok insana hitap ediyorsak vizyonun ne olduğunu anlamayanda var. O zaman önce vizyonu izah edeceğiz. Biz yine herkesin anlayacağı bakış diyelim  daha doğru .

BŞ: Hakikaten , yarısı dolu bir bardağa yarısı dolu diye bakabilirsiniz  veya yarısı boş diye bakabilirsiniz.

AG: Veya bakarsınız,  bardak dolu ama dudak mesafesi bırakmamış dersiniz. İçeceğiniz bir şeyde dudak mesafesi yoksa üzerinize dökülür. Bardağa bile suyu nasıl ölçüde koymanız bile önemli.

BŞ: Çok doğru. Sizin şansınıza bir tanede ben çekebilir miyim?

AG: Lütfen.

BŞ: "L" harfi çıktı.

AG: "L" harfi laikliği hatırlatıyor bana.

BŞ: Herkes bir şey tanımlıyor. Tam anlayamadık galiba, nedir Laiklik?

AG: Anlatılmadığı için ve bugün altı kazındığı için.

BŞ: Onu gençlerimizin iyi öğrenmesi lazım.

AG: Vazgeçilmez. Yaşayabilmek  için, çağdaş medeniyetlerle aynı seviyede olabilmek için , demokrat ve laik olmak lazım.

BŞ: Bazıları laikliği devlet işi ve din işlerini karıştırmamak diye söylüyor.

AG: Allah'a çok şükür hepimiz dini bütünüz. Dinimizden bizi hiç kimse ayıramaz, değiştiremez. Ama dinide istismar etmesinler. O başka şey, bu başka şey. Din ile devlet işleri karışmaz.

BŞ: Ben şimdi size bir kelime bir cümle diye benim düzenlediğim ve size aklımdan geçen bir kelimeyi söyleyip o kelimenin size hatırlattığı ilk cümleyi benimle paylaşmanızı isteyeceğim. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Bir kelime bir cümle. Bir kelime bir cümle oyununu oynamaya hazır mısınız? Kelime adalet cümle

AG: Vicdan. Önce kendinize, ailenize adaletli olacaksınız ki sonrada başka insanlara, mesleğiniz gereği insan olarak münasebetlerinizde en önemli duygu. Yanlış yapmamak için en önemli duygu.

BŞ: Kelime hoşgörü cümle.

AG: Hoşgörü yetişmeniz ve vicdanınızla ilgilidir. Ve zaman içinde hoşgörüyü daha fazla elde edersiniz. Çünkü zamanda size hoşgörülü olmayı öğretir. Ama o baz sizde varsa zamanla çok daha yeşerir ve güzel hale gelir. Hoşgörülü olmak zorundayız birbirimize.

BŞ: Kelime sahne cümle.

AG: Hayatımız, bizim hayatımız.

BŞ: Kelime paylaşmak cümle

AG: Her zaman, her şartta, Allah'ın size verdiklerini geldiğiniz yeri unutmadan, insanlarla  her türlü yardımlaşma, paylaşma. Bu bir ısdırap , maddi durum olabilir  . Hiç unutmamak lazım ki herkesin sofrasında her zaman paylşacağı bir şey vardır. Paylaşırsanız onların sofrasında da olur.

BŞ: Kelime zenginlik cümle

AG: Yürek zenginliği. O sizde olmadığı müddetçe hep fakirsinizdir. Paranız olabilir ama fakirsinizdir, fukarasınızdır. Onun içinde zenginlik yürekte başlar.

BŞ: Kelime sağlık cümle.

AG: Allah düşmanıma bile sağlık versin ki benimle mücadele edebilsin. Onun için sağlık, sağlık diyorum.

BŞ: Kelime etik cümle.

AG: Hakikatker, hiç ayrılmamak lazım. Hakiikatlerden, gerçeklerden hiç ayrılmamak lazım. Kendinizede acı gelse bile gerçekler her zaman sizi doğruya götürür.

BŞ: Kelime sadakat cümle.

AG: İnsan bünyesinde olması gereken en önemli şey. Bunu zaman içinde de elde edebilirsiniz. Zaman size çok şey öğretir. Bilgiyle de elde edebilirsiniz. Sadakat sizin ahlak yapınızı gösterir.

BŞ: Kelime ölüm cümle.

AG: Hepimizin gideceği yer diyelim. Yeterki arkamızda güzel bir laf söyleyecek biri çıksın arkamızdan, güzel izlenimlerle gidelim. Hepimizin yeri orası.

BŞ: Kelime Ayten Gökçer cümle.

AG: İyiki annem, babam beni doğurmuşlar, ve iyiki ben sanatçı olmuşum. Anneme ben buradan bir kere daha teşekkür ediyorum. Babamın karşı gelmesine rağmen beni yetiştirdiği için, konservatura gönderdiği için, bale bölümüne ona çok teşekkür ediyorum. 97  yaşında, ellerini öpüyorum, ayaklarına kadar öpüyorum onu.

BŞ: Allah uzun ömürler versin diyorum. Sizlerin hayatta yaşadığı bir çok anılar oluyor. Sahnelerde oluyor, yaptığınız iş ile ilgili oluyor, bizimle paylaşmak istediğiniz bir şey.

AG: Genelde sahnede belli etmeden seyirciye bizim aramızda olanlar vardır. Onlar evin mutfağı gibidir, orada kalır ve fazlada faydası yoktur ama sahnede oynadığınız zaman seyirciyle ilgili anılar vardır ki onlar çok şekerdir. Örnek vermem gerekirse; Alamanya'da 7 Kocalı Hürmüzü oynuyoruz, oyun bitti dedilerki seyirci çıkmıyor. Bir de baktık Türkler oturmuşlar bekliyorlar. Hepimiz giyindik geldik bizde sahnenin önünde oturduk. İnanın bizde çok ağladık hepbirlikte.

BŞ: Çıkmamalarının nedeni ne? Sizi alkışladılar, siz onlara selam verdiniz ve insanlar sizden ayrılamadılar.

AG: Yok şöyle oldu. Çünkü Almanya'da Türkler'i çok küçümsüyorlardı, işçilerimizi bilhassa. Siz başladıktan sonra birinci perdeden sonra yer gösteren kadınların davranışları değişti bize karşı. Ne olur gelin, daha sık gelin. Bizim sanatımızın ne  kadar öenmli olduğunu  görsünler ve bizim kalitemizin ne olduğunu görsünler. Bizi küçümsüyorlar dediler ve biz günlerce ağladık.  Başka medeni ülkelere kendi medeniyetinizi sanatınızla götürürsünüz ve oradaki insanlar çok değerli insanlardı ama  yabancı ülkede bazı insanlar böyle şeyler geçiriyor.

BŞ: Sanata sahip çıkmanın hem ülkeye, hem insanlara getirdiği bir takım zenginlikler var. Ben sizin için etik vaka diye bir vaka hazırladım. Müsaade ederseniz size okumak istiyorum. Bu benim hayalimde kurduğum bir vaka. İstiyorum ki gençler etik konularında bazı bizlerden ipuçları alsınlar, biz onlara yol göstermeye çalışalım. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Şimdi siz olsaydınız ne yapasınız?

"Ayşe hanım büyük bir özel tiyatronun sahibidir. Yeterli seyirci olmadığı içinde birazcık maddi sıkıntılar çekmektedir. Ne yapsam diye düşünürken kendisine bir telefon gelir. Hem sevinir, hem de düşünmeye başlar. Telefon eden kişi bir partinin genel başkanıdır. Şöyle der; "Ayşe hanım mali sıkıntınızın olduğunu  duydum. Size ve sanata yardımcı olmak istiyorum. Eğer sizin içinde uygun olursa oynadığınız oyunun içine uygun göreceğiniz bölümlerine  bizim rakibimiz olan partiyi yeren konuşlamarı yerleştirebilirseniz size minnettar  kalırız. Her oynadığınız oyun için, salonunuzun yarısının  seyirci garantisini ben size verebilirim. Bu teklimini değerlendirmenizi rica ederim." der. Ayşe hanım bu teklifi duyunca düşünmeye başlar , acaba  teklifi kabul etsem doğru bir iş yapıyor olurmuyum diye.  Sayın Ayten Gökçer bu Ayşe hanım'ın yerinde siz olsaydınız  bu durumda siz ne yapardınız?

AG: Sanatta asla böyle şeyler olmaz. Sanat ne de sanatçı satılık değildir. Haddini bilmez cahile çok kötü bildirirdim haddini. Buna cesaret etmesi bile şaşkınlık yaratır bende. Demek ki sen bazı insanları satılık zannediyorsun ve onlar senin için mesajlar koyacaklar oyunlarına. Bu büyük bir cehalettir.

BŞ: Hem konuşmalarının içinde sanata önem verdiğini söylüyor.

AG: Gerçek bir sanatçı ve sanat adamı ve bir sanat topluluğu buna asla müsaade etmez.

BŞ. Bu hayali bi rvaka olduğu için , insanlar kolay anlasın diye çok açık  cümleleri kurdum ama  hakiki hayatta almamız gereken mesaj şu;  Her zaman bu mesajlar size bu kadar açıklıkta verilmeyebilir.

AG: Verilmeyebilir ama siz anlarsınız. Öyle olmasaydı biz bu kadar sene devletin tiyatrosunda oynamazdık. Aldığımız maaş bugün 1.250 YTL . emekli olduğunuzda da bu kadar alıyorsunuz. Başka şeylere sapardık, başka şeylerden para kazanmaya çalışırdık ama  biz ilerde örnek sanatçı olmak içinde gençlere , sizin yetenekleriniz satılık değildir. Sadece Allah'ın bu lütf ettiği şeyi geliştirip onu sanat yoluyla insanlara ne kadar iyiye gitmesini temin edebildisysek, onların yüreklerinde çiçekler açtırabildiysek herhangi bir rolle işte bizler vazifemizi yapıyoruz demektir. Kimse bize haddine düşmez empoze etmek .

BŞ: Sanatı kimsenin menfaati için kullanmayalım.

AG: Biz devlet tiyatro sanatçıları ve benim eşim çok büyük hizmet vermiştir bu konuda. Her parti geldiği zaman baskılar oluşturmaya çalışmıştır çoğu zaman. Asla eşim izin vermemiştir. Suratına telefon kapattığı bakan bile olmuştur, siz kendi işinizi yapın, ben kendi işimi yapıyorum diye. Onun için bazı kişilere bu konuda söz geçiremezsiniz. Onlar adamını bilirler, kime teklif edeceğini de bilirler.

BŞ: Bu konudaki değerlendirmelerinizi  ümit ediyorum ki tüm Türk gençliği kendine bir ders çıkaracaktır buradan.

AG: Hiç şüphe yok. Eğer satılıksanız ve bir fiyatınız varsa , o fiyattan daha üstün verecek olanlar vardır onlar sizi satın alırlar.

BŞ: Çok teşekkür ediyorum, bu hoş sohbetimiz devam edecek ama biraz ara verelim sonra hoş sohbetimize devam edelim. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı  Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Hoş sohbetimiz kısa bir aradan sonra devam edecek.

BŞ. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Şimdi bir soru yağmuru bölümümüz var. Niye soru yağmuru diyorum kısa kısa sorular olduğu için ve Ayten Hanım'ı damlalarla ufak ufak ıslatmak istediğim için
O sorulara siz çok güzel cevaplar vereceksiniz ama bu cevaplarla ilgili  ilave etmek istediğiniz bir şeylerde olursa, sadece benim sorumun cevabı olmayabilir, lütfen o ilaveleri de çekinmeden yapınız. Birinci damlamız şöyle; Sizce itibar kelimesi ne anlam ifade ediyor. İtibar nedir?

AG: İtibar sizin zaman içerisinde kazandığınız , şahsiyetinizle, davranışlarınızla, duruşunuzla, meslekle veya bir ahlak anlayışınızla ilgilidir. İtibarı kazanmak kolay değildir. Ben çok mutlu bir sanatçıyım.

BŞ: İtibarı kaybetmek kolay mıdır?

AG: Yanlış yaptığınız bir şeyle kaybedebilirsiniz. Yanlış sizden kaynaklanıyorsa kaybedersiniz ama başkalarının söylediği şeylerle itibar kaybedilmez. İtibar temeli çok sağlam atılmış bir bina gibidir kolay çökmez.

BŞ: İyi bir tiyatro sanatçısı olmak istiyorum diyen bir genç , bende tiyatro sanatçısı olmak istiyorum bana bir şeyler söyler misiniz? Hap gibi bir şeyler söylemek mümkün olmayabilir ama yinede sizin tecrübelerinize bakıp , o çünkü sizden bir şeyler duymak istiyor. Ona ne söylersiniz?

AG: Bazen o kadar çok konuşuyorum ki vazgeçiyor. Eğer bu işin karşıdan görünmüş büyüsüne kapılarak bu işe başlıyorsa çok yanlış yapıyor demektir. Dışardan göründüğü gibi kolay bir iş değildir. Hatta askerlikten daha zor bir meslektir. Askerlikte vurulursunuz, yaralanırsınız, revire alırlar. Bizde iğneyi yaparlar size tekrar revire çıkarırlar. Onun için çok zor bir meslektir. Önce bunu anlamak lazım. Önce yeteneği varmı bunu anlaması lazım. Öyle zor bir meslek ki  önce kendiniz karar veriyorsunuz kendinizin güzel olduğuna , yakışıklı olduğunuza, yetenekli olduğunuza. Halbuki en kötü şey bu. İçinizdekileri belki ortaya çıkaramıyorsunuz. Sınavlar yapıyorlar ve çok yetenekli çocuklara not vermiyorlar ve onlar kaybolup gidiyor. Daha sonra başka bir yerden fışkırıyor. Yeteneğinde sizde ne zaman çıkacağı, o cevherin ortaya çıkacağı bazan belli olmuyor. Bakıyorsunuz üniversiteyi bitirmiş kimyager olmuş bir insan sonra çok ciddi bir rejisör oluyor. Ya aile mani olmuş ya kendisi okuyamamış ailesine katkıda bulunması gerekiyor. Ama o içindeki cevher  bir yerde fışkırır. Onun için ben sınavları fazla ciddiye almam. Bazan sınavlarda çok ciddi insanlar gider, çok ahlaklar kalabilir. Onun için ona bunu önce kendi içerisinde hissetmesini, sonra çok zor bir yolun başına geleceğini unutmaması lazım. Hiçbir sonu yok bizim işimizde, oldu, bitti, ben oldum diye bir şey yok. Ömür boyu süren evlilikleriniz bitebilir, arkadaşlıklarınız bitebilir çünkü sahne diyor ki ; sadece benimsin, bunu bil , hayatını ona göre ayarla diyor. Ona o emeği vreceksiniz gelin yolun başına ama bir hevesse o gence yazık olur. Diğer bir mesleği yapamaz bunu çalışırken, bedbah olur gider. Aileninde yönlendirmesi çok önemli. Ailede gerçekten çocuğunda bir yetenek olduğunu biliyor da onu  hangi dala yetenekli oraya yönlendiriyorsa,   Hele şimdi televizyonda gördüklerini sanatçı zannedipte al gel sende ol diyorsa çok yanlış bir yere götürüyor çocuğunu.

BŞ: Ayten Gökçer olarak sizin insan davranışlarından hoşunuza gitmeyen çok kızdığınız davranış nedir?  

AG: İki yüzlülük ve yalancılık. Ben Türk Tiyatrosunda kırk senemi tamamladım. Bana kimse çıkıpta şu konuda yalan söyledin , önemli yerlerdeyken bana bunu yaptın demedi, diyemedi. Aksine o zamandan bu zamanda daha fazla sayıldığımı ve sevildiğimi farkettim. Bu benim kendi mesleğime olan saygımdan dolayı ve oraya her adım atan insan benden evvel ve benden sonra benim için çok saygındır. Ben hem büyüklerime saygı ve sevgimle buralara geldim hem bizden sonraki nesile hiçbir havam, hiçbir tavrım, hiçbir küçümsemem olmadı. Hep kendimi hatırladım, ne kadar küçük, ezik bakarken büyüklerimizin neler yaptığını ve asla öyle bir şey yapmayacağımı kendi kendime öğrettim. Onun içinde ben derimki vicdanlı doğmuşsanız kimse sizden korkmasın ama vicdansızsanız ve sizin yaptıklarınız  bir müddet sonra size döner. Bana o kadar güzel şeyler dönüyor ki iyiki bu mesleği yapmışım, iyiki ailem öyle yetiştirmiş, ama Çinlilerin dediği gibi sizin içinizde olmazsa o  nasıl yetiştirilirse yetiştirilsin, bazı nefis ailelerden gayet iyi eğitim almış hasta ruhlu insanlar görüyorsunuz. Sizin içinizde Allah'ın verdiği en büyük hediye hem vicdan hem yetenek vermiş ne kadar güzel bir şey. Allah beni çok ödüllendirmiş, ona şükranım.

BŞ: Hayat bir tiyatrodur dersek, sahnedeki tiyatro ile hayattaki tiyatro arasındaki fark nedir?

AG: Çok azdır. Çünkü başka bir kahramanın başından geçenleri getiriyorsunuz. Tiyatro içinize ayna tutmaktır. Benliğinize, vicdanınıza, aklınıza ayna tutmaktır .Tiyatro size çok şey öğretir. O nedenle tiyatro eskimez, tiyatro bitmez, her zaman vardır ve var olacaktır.

BŞ: Sanatçı olarak siz bir tiyatro eserini sahnelerken bir şekilde orada hakiki hayatı canlandırmak üzere çıkıyorsunuz, , kendiniz hakiki hayatta farklı bir karakter olsanız dahi, orada o kişliği, o karakteri oynamaya

AG: Üstelikte o kadar kötü bir gün geçirmiş olabilirsiniz ki ben babam öldü dört saat sonra sahneye çıktım. Normalde dersinizki bu nasıl bir insan, evde dualar olurken ben sahnede komedi oynuyordum. Bu nedir? Beyninzi çok iyi kullanma hasletlerine sahip oluyorsunuz zaman içerisinde. Dediğim gibi en zor meslek bizim meleğimizdir, ne olursa olsun seyirci geri dönmez, perde kapatılmaz. Siz gözlerinizden yaşlar fışkırırken komedi oynarsınız, en mutlu gününüzde dram oynarsınız. Bunu beyin ayırt ediyor. Ve oradaki işinizi sadakatle yapmanız lazım.

BŞ: Ayten Gökçer olarak siz bunu sahnede çok güzel yapabiliyorsunuz. Aynı farklı olmayı hakiki hayatınızda da yaşarken yapıyormusunuz.

AG: Sanatçılar çok doğal insanlardır. Biz kimin ne yaptığını, nasıl oynadığını çok çabuk hissederiz. Güleriz ve deriz keşke bu kadar hissetmesek. Bir halinden bir bakışından yürüyüşünden bile karşısındakilerin sanatçılar çok çabuk anlar.

BŞ: Hayatta siz oynamıyorsunuz, içinizden geldiği gibi davranıyorsunuz. 

AG: Daha durudur sanatçılar, Bazen dışarıdan bir meslek bazenda sanatçıdır karşınıza gelir,  olmayanı oynar. Biz ona olmayanı oynuyor deriz. Doğal değildir. Bir yerde de bakarsınız hiçbir eğitim yoktur, o kadar doğaldır ki. Geçen gün bir televizyon programında Allah aşkına buna bir bak dediler , bir yarışma programı kadın şarkı söylüyor ve   hakikaten  eğitimsiz ve o kadar iyi bir insanki nasıl öyle kalmış o çalıştığı muhitlerde onuda anlamadım. Gözleriniz yaşarıyor. Herşeye çok doğal, dürüst cevap veriyor. O bir insan, nerede olursa olsun bozulmamış bir insan. Sesi güzel kimse elinini uzatmamış, kimse geliştirmemiş ama o bataklıktaki çiçek gibi. O kadar nadide ki o renkleri başka çiçekte bulamazsınız. Orada gördüm ne gözlerim doldu.  Ne kadar doğal bir insan , herkes o kadıncağaza oy vermeye başladı.  En cahil bir insan bile doğal insanı anlar, sahtekarıda anlar.

BŞ: Türkiye Etik Değerler Merkezi  Vakfı kurucu üyesi Bülent Şenver size  gelse Türkiye'de etik anlayışı bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesine çalışıyoruz. Bu konuda bir proje yapmamızı önerirseniz , ne yaparsak bunu sağlayabiliriz  diye sizden bir fikir almak istese ona ne önerirsiniz.

AG: Önce bütün projelerinize bugüne kadar ne yaptığınıza bakarım. Önce neler yapmışsınız, nelerde tıkanmışsınız, neleri yanlış yapmışsınız bunları bilemem lazım ki , burada dürüst olmaktan başka hiçbir şey öneremem size. Biraz önce dediğimiz gibi bir politikacı bize şunu yapabilirmisiniz diyebilir mi? Haddine düşmemiş, sizede empozeler olmuyorsa zaten doğru işler yapıyorsunuzdur.

BŞ:  Doğru bildiğinizi yapın  diye öğüt verirsiniz.

AG: Her doğru bildiğimiz doğru olmayabilir. Zaman içerisinde medeniyet içinde yanlışlarımızı doğruya çeviriyorsak o da bir meziyet.

BŞ: Ailenizden size kalan en önemli miras nedir?

AG: Dürüstlük, tok gözlü olmak ve ailemi çok sevmem.

BŞ: Aşkın tanımını yapabilir misiniz?

AG: Aşk bir hastalık. Herkesin geçirmesini önerdiğim bir hastalık. Allah herkese versin ve şifasınıda hiç vermesin.

BŞ:   Mutluluk sizce nedir?

AG: Bütün yaptıklarınıza baktığınız zaman siz mutluyken etrafınızda   mutlu olmayan insanlar varsa, yine mutlu olamazsınız. Mutluluk bütün geriye baktıktan sonra yaptıklarınızdan bir keyif alıyorsanız işte o mutluluktur. Ve mutluluk sadece bir sanatta ölçülmez. Bir arkadaşınızla  yediğiniz yemek, paylaştığınız bir ıstırap  ve onun sizinle paylaştığı  bir problem bütün bunlar mutluluktur. Bu hayatınıza yine sevgi dolu bakmanızla ilgili.   Ben her komik ve acı durumda bile Allaha çok şükür iyiki şöyle değiş bu iş demişimdir. Onun için mutluluk sizin içinizdedir. Bunu söndürmeye kimsenin gücü  yetmez.

BŞ: Yağmur damlalarında son  soru şöyleydi; En son en zaman ağlamıştınız diye? 

AG: Galiba bu programda ağladım Hiç düşünemedim ki oradaki işçileri hatırladığım zaman boğazımda böyle düğümler olacak. En son sizin programınızdı Allah'ta ağlatmasın.

BŞ. Bu insanın duygusunun dışa ifade etmesidir. Bence insan ağlamasını bilmeli. Ağlamayan insan olmamalı.

AG: Tabiki insanız. Ağlayacağızda, güleceğizde. Katılaşmamışsanız, kötüleşmemişseniz, Benim bazen televizyonda seyrettiğim bir şey gözlerimi dolduruyor. Paylaşmaya çalışıyorum. Yaşıyorum ve insansam bir başkasınada bir şey yapılıyorsa bende reaksiyon yoksa ben insan değilim. Ve insallah toplum olarak o kadar bilinçleniriz ki , insallah toplum olarak harekete geçeriz bu konuda.

BŞ. Doğru. Ayten hanım birde masamızın üzerinde bir kutumuz var. Bu kutunun adı bir göster bin işit kutusu. Bunun içine ben bir obje koydum, bu objeyle ilgili size bir şey soracağım. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz, şimdi bir göster bin işit. Bu kutunun içinde bakalım ne çıkacak sizin için ne koymuşum. Bir gözlük çıktı. Biz bu gözlüğe bakıp gençlerin kulağına küpe olabilecek acaba ne söyleyebiliriz.

AG: Önce insallah kafanız hasta değildir. Gözünüz hasta olabilir ama kafanız hastaysa gözününüz hasta olmasına ve gözlük almanıza rağmen bazı şeyleri göremeyebilirsin. Onun için gözlük sizin görmenize yardım eder, ama kafanız ve yüreğinizle görmenize yardım eder mi? Hayır. Sadece tekniğin getirdiği bir şeydir bu. Sizin göz hastalığınıza yardımcı olur ama yürek hastalığınıza yardımcı olmaz. Yüreğinizle gördüğünüz zaman bu açı çok değişir.

BŞ: Yürekle görmeyi bilmek mi lazım?

AG: Evet bilmek lazım. Biraz evvel söyledik ya baktığını görmek demek açınız ne? Açınızı genişletmediğiniz zaman sadece bir tek yeri görürüsünüz. Bu sizin görmenize yardım eder, daha fazla ilerisini görmeye beyniniz yardım eder. Beyin ve yürekle görmeyi bilmeliyiz.

BŞ: Bununda bir okulu yok galiba değil mi? Nasıl öğreniriz?

AG: Zaman size öğretir. Zamanla olan şeylerde öğretir size, Allah size çok öğretir. Derler ya Allah'ın parmağı yok, gözünü çıkarsın. Ama o görmeyen insanları düşünün, bir Aşık Veyseli  düşünün. İki göz görüyor ama yüreği kör. Onun için gözlük vasıtadır. Bu gözlükte olmayabilir, yine gözünüz görmeyebilir.

BŞ: Birde ben sizden gençler için, gençler hayatta şunları yapın, bunları yapmayın gibi, bazen  babası bir şey söylüyor onun söylediği o kadar değerli olmuyor, ama sizin ağzınızdan babasından duyduğu aynı cümleyi sizden duyduğu zaman buna çok önem veriyor ve bunun arkasından gidebiliyor. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Şimdi üç yap üç yapma. Niye üç yap üç yapma dedim, gençlere hayatta üç tane şunu , şunu, şunu yapın diyebileceğiniz bir şeyler söyleyebilirmiyiz?

AG: Şöyle diyebilirim, annenize, kızkardeşinize, sevgilinize, ve karınıza yapılmasını istemediğiniz hiçbirşeyi kadınlara yapmayın. Saygılı olun , sevgili olun, sevgilinize  yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi, bu iş sahasında olur, aşkta olur, arkadaşlıkta olur. Kadın erkek birarada yaşadığımıza göre onların zarar göreceğini anladığınız şeyleri tanıdığınız veya tanımadığınız hiçbir kadına yapmayın. Aynı şey genç kızlar için geçerlidir. Babanıza, abinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başka bir erkeğe yapmayın. Ailenizden ve aile bağlarından asla kopmayın. Bazı genç kadınlar v egenç erkekler şöyle düşünebilir; "Kadın benim için ailesini terk etti , geldi. Erkek içinde kadın düşünür bütün ailedini ezdi bana geldi." Eğer ailesini ezerek size gelmişse sizin kemiklerinizi yiyecektir. Asla ailesine sırt dönmüş insanlarla ne arkadaşlık edin, ne dostluk edin. Ailesine onu yapan size neler yapacaktır, aile bağlarını hiçbir zaman unutmayın. Çekirdek aile dediğimiz bir ülke aile bağlarıyla ne olduğunu gösterir. Amerika hala Türkiye'nin nasıl birbirine  bu kadar bağlı olduğunu anlayamıyor. Buna ait bütçeler veriyor halkının tekrar birleşmesi için ama kaybetmişler, iş işten geçmiş. Onlarda köklü aile bağları yok. Onun için biz biribirimize çok bağlı insanlarız. Bu hasletlerimizden bizi kimse ayırmasın.

BŞ. Biz hayatta zaman zaman keşke kelimesini kullanıyoruz ve kullanılabilir bir kelime. Ben sizden Ayten Gökçer olarak dünya ile ilgili bir keşke ne diyebilirsiniz.

AG: Keşke harpler olmasa, keşke politikacılar bu kadar yüzsüz olmasa, bu kadar umarsız, Allah'ı unutmuş olmasalardı. Bütün dünyada politikacılar kötü ve bütün politikacılar harpleri yapıyor. Hiçbir halk harp olmasını istemez, ne Amerika , ne Rusya, ne Yunanistan, ne Türk kimse harp olmasını istemez. Bütün bunları bu hale getiren politikacılardır.

BŞ: Dünya seviyesinden bu keşkeyi Türkiye'ye indirgesek. Türkiye'de keşke  ne diyebilirirz?

AG: Keşke Atatürk daha uzun yaşasaydı derim.

BŞ: Şahsınızla ilgili bir keşke söyleseniz.

AG: Hiç keşkelerim yok şahsımla ilgili. Keşke tekrar dünyaya gelsem ve tekrar sanatçı olsam ve tekrar Cüneyt Gökçer'e rastlasam derim.

BŞ: Masamızda bir kutumuz daha var. Bu kutunun üzerinde kulağınıza küpe olsun yazıyor. Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı Sayın Ayten Gökçer ile birlikteyiz. Şimdi kulağınıza küpe olsun çubuk oyunu. Yine şansınıza bu kutudan bir çubuk almanızı istiyorum. Çubuğun üzerinde bir güzel söz yazıyor.

AG: Çok güzel, bende çok söylerim onu. "Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste"

BŞ: Bunu biraz konuşabilir miyiz? Ne demek istiyor?

AG: Bu yapılan bir hile, yapılan bir kötülük, belkide bazısı gizli olarak yapmıştır bu kötülüğü . Bazı insanlar vardır kadın olsun, erkek olsun melek rolünü oynarlar çoğu fakat el altından da zehirini akıtır. Ve zanneder ki hiç kimse görmedi, hiç kimse duymadı, bende bu işte hem kötülük yaptım hem de sıyrıldım. Sonra başına öyle şeyler gelmeye başlar ki o mazlum, onu hiç haketmemiş yaptığınız orada aheste  aheste  çıkaracaktır. Ben buradan bir şey daha söylüyorum ; 17 Ocak Sabah.Gazetesi, Sabah gazetesinin mesul müdürü,  Ergun Babahan ve o yazıyı yazan adam bunu aynen yaşayacaklar ve olay mahkemeye intikal ettiği için , mahkeme halletmezse ben bu işin peşindeyim sonuna kadar. Adalete güveniyorum , öyle bir hale gelecekler ki benimle birlikte tüm Türk halkıda paylaşacak.

BŞ: Alma mazlumun ahını denildiğinde mazlum nedir?

AG: Saf, zulüm gören, o anda size onu ispat edecek gücünün olmaması. Haksızlığa uğramış ve imkanları sizin kadar yok.

BŞ: O kendini kendi  sözleriyle anca koruyabiliyor.

AG: Onu Allah'a havale ettiği için .

BŞ: Orada aheste aheste de kişiye şunu söylüyor sabret, bekle, göreceksin. Bu hafta bir şey olmadı, iki hafta bir şey olmadı deme .

AG: Ben bazen gözlerimi kapatırım, Tanrım senden böyle bir şey istemedim  ne yaptın o insana diye. Ve korkarım kendimden de. Bana bulaşmak doğru bir şey değildir. Ben çünkü hiçbir kişiye kötülük etmemiş bir insanım.

BŞ: Bir insanla ilgili siz başkalarına bir şey aktarırken onun doğruluğunu, gerçeğini bilmeniz lazım.

AG: İspat etmeniz lazım. Allah'tan Türk mahkemeleri adaletine çok güveniyorum. Onlara hesap sorabilecek insanlar var.

BŞ: Başkalarından duyduklarınızla sakın başkaları hakkında ifadede bulunmayın . Çünkü siz bir ifadede bulunursanız o artık size maal oluyor. Siz diyemezsiniz ki bana öyle demişleri. Hayır , sizin ağzınızdan çıktıktan sonra, sizin kaleminizden çıktıktan sonra  o artık sizin oluyor.

AG: Onu yazarkende düşünmeniz lazım. Bir de açıp sormanız lazım o kişiye.

BŞ: Bu cümleyi tekrar etmek için söylüyorum  "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" diyorum. Sizin şansınıza bir tane de ben çekebilir miyim?  "Bir fincan acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diyor. Bunu nasıl anlatalım?

AG: Size evini açıp bir fincan kahve ikram etmişse bir insan , boğaz dokum düğüm derler. Konuşurken ve bir şey söylerken çok düşünmek lazım. Ve hatır denilen bir şey vardır, terbiyeye , kibarlığa girer. Evinde bir fincan kahvesini içtiğiniz, bir lokma ekmeğini yediğiniz insan hakkında  konuşurken biraz dikkatli olun demektir bu.

BŞ: Kırk yıl insan ömründe çok uzun bir süre.  Ve bir fincan kahve ufacık bir şey.

AG: Ama paylaşmışsınız , adam yerine koymuşsunuz, evinizi açmışsınız veya bir yerde kahve içmişsiniz. O bir insana verilen bir vakittir veya bir değerdir. Belki bu değerlerimizin çoğunu kaybettik ama eskiden insan münasebetleri çok daha saygıya sevgiye sabra dayalı.

BŞ: O zaman biz burada birazcık acı kahveyi genelleştirerek başkasına gösterdiğiniz saygı, başkasına verdiğiniz bir emek, başkasına verdiğiniz iyilik, bir sevgi, başkasıyla paylaştığınız herhangi bir şey. Bunu acı kahveyle simgelemişisiz.   Bütün bunların insan hayatında çok önemli yeri var. Karşı tarfta bunun değerini bilmeli. Siz vereceksiniz o acı kahveyi, o sevgiyi ama alanda muhakkak bunun kıymetini bilmeli.

AG: Peygamberimizin de bir sözü var, çok düşmanca davranıyor o kişi sana demişler  "O'na hiçbir iyilik yapmadım ki, neden bana düşman olsun " demiş.  Bazen de çok iyilik yaptığınız için de kişi aşamıyorsa kendinde bunu ve o değeri anlamıyor komplekslere girmişse   o da size hainlik yapabilir. Genel de de en yakınınızda çıkar böyle şeyler. Çünkü sizin seviyenize çıkmayı düşünmediği için sizi aşağıya çekmeye çalışır. Onu da beceremediği zaman sizin aleyhinizde konuşmaya çalışır.

BŞ: Ayten Gökçer olarak seyircilerimiz merak ediyorlar. Ayten  Gökçer yemek pişirir mi?

AG: Hemde nasıl. Bana bütün röportajlarımda ve arkadaşlarım "Söyleme bari kocalarımız kızıyor "derler. Ben çok çalışkan bir insanım. Mesleğimde çalışkanım ama evimde de çok çalışkanım ve çok detaycıyım maalesef. Biraz tertip severim, biraz temizlik severim. Bir sanatçıyım ben, evimde yemeğimi hazırlamdan tiyatroya gidemem çünkü tiyatronun saati belli değildir. 1 de dersiniz 2 de biter, bir saat ara verilir 7 de biter, akşamda oyununuz vardır. Biz gece döndükten sonra yemek yeriz ve ben bulaşığımı yıkar yatardım. Şimdi yine yadımcılarım var her şeyi yapıyorlar eksik olmasınlar  ama bir kadın herşeyi bilmek zorunda.

BŞ: Sizin çok severek, zevk alarak yaptığınız yemek.

AG: Enginar, ve taze fasulye. Cüneyt Bey'e taze fasulye bulamadığım zaman İzmir'den getiriyorum. Bu son gidişimde de İzmir'den 40 tane enginar getirdim. 15'ini hemen yaptım Cüneyt Bey'e , şimdi gidince diğerlerini yapacağım. Enginar 'ı çok seviyorum ve çok yararlı olduğunu biliyorum.

BŞ: Enginarıda mı zeytinyağlı yapıyorsunuz.

AG: Evet ben içine kıyma konulmuş, pirinç konulmuş sevmiyorum. Enginarın karaciğere ve her şeye faydası var. Onun için enginar çok seviyorum.

BŞ: Sizin okumaktan hoşlandığınız kitap türleri veya yazarlar.

AG: Çok var, önce kendi yazarlarımız.

BŞ: Kimi tavsiye ediyorsunuz?

AG: Tavsiye diye bir şey yok. Hepsini okuyacaksınız. Tiyatroyla ilgiliyseniz bütün tiyatro yazarlarını okuyacaksınız. Okyunda ne okursanız okuyun. Bir şeyler okuyun. Her okuduğunuz şeyde bir şey var öğreneceğiniz. En son siyah sütü aldım, onu okuyacağım ve ben her yeni çıkan  kitabı hemen alırım. Bende daha okumadığım kitaplar vardır. Eğer çalışmıyorsam sabahlara kadar okurum ben. Ne olursa olsun biz tiyatro içinde büyük bir yarışa girdiğimiz zaman tamamen tiyatro oyunlarıyla ilgili  onu okumak zorundasınız, onu ezberlemek zorundasınız. Bu yaşlara bazı kitapları okumadan gelmişim, şimdi onu yakalamaya çalışıyorum. Ve diyorum ki keşke daha evvel bunları okusaydım ve bilgilenseydim. Okumak yadınlığın yoludur.

BŞ: Gençlerimizde o zamanlarını harcamasın, okusunlar.

AG: Her yerde okuyabilirisniz, otobüste , uçakta , oturuken. Biz çok genç yaşta çalışmaya başladık ve cidden vaktimiz yoktu. Anca oyunları okuyabilirdik ve onun üzerinde kafa yorabilirdik. Uykuya zor zaman bulurduk. Daha sonraki seneler okumamız gerektiği bir gerçek. Şimdi hele daha keyifliyim daha çok okumaya zamanım oluyor çünkü. Siz bunu alışkanlık haline getirirseniz her yerde okursunuz.

BŞ: Ayetn hanım çok teşekkür ediyorum. Sizinle sohbet yapmaya doyum olmuyor.

AG: Bende size nihayet verdiğim sözü yerine getirdim. Utanıyordum sizin adınızı duydukça, yapamıyoruz diye. Bugüne kısmetmiş. Çokta memnun oldum.

BŞ: Çok teşekkür ederim . Ağzınıza sağlık diyorum. Bülent Şenver'in odasında, Bülent Şenver'in konuğu Devlet Sanatçısı Ayten Gökçer'di. Bizlerle tecrübelerini, birikimlerini, zenginliklerini paylaştı. Unutmayın, gençler bizim herşeyimiz , en değerli hazinemiz. Gençlerimize sahip çıkalım. Bir başka programda birlikte olmak dileğiyle tecrübeleriniz ve birkimleriniz toprak olmasın. Hoşçakalın.

.
.

.

Ayten Gökçer, Bülent Şenver
.

Bülent Şenver, Ayten Gökçer

.
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org