Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Günhan Türkyilmaz Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
Teksoy Görevde Tibet Yollarda
15.03.2008
Günhan Türkyilmaz
Okunma Sayısı : 4190
Oy Sayısı : 7
Değerlendirme : 4,43
Popülarite : 3,74
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

             Teksoy Görevde, Tibet Yollarda

Bir gün evde tv seyrediyoruz ve Sadettin Teksoy un programı başladı, şu an adını hiç hatırlamadığım Gaziantep in bir köyündeki hocayı tanıtıyordu.

Hoca o kadar hünerli idiki Dr dan hastanelerden (yürüyemez ) raporu almış tamamen felçli hastaları okuyup üflüyorlar ve ayaga kaldırıyorlardı. Programın başlamasından 5 dk sonra bizim evin telefonu ardı ardına çalmaya başladı, bütün eş dost tanıdıklar seyrediyormusunuz çabuk arayın hemen araştırın diye haber vermeye başladılar.

Biz de Allah affetsin hiç inanmıyoruz bu tip şeylere ama, ya tutarsa hesabı istermisin iyi gelsin diyede düşünmeden edemiyoruz. Birde görüntüleri aklıma getirip Eser’le tartışıyoruz, inanılacak gibi değil.

Tv de gördüğümüz büyük kocaman bir oda ve odanın etrafında oturmuş belki 25 30 tane erkek hep bir ağızdan duvalar okuyorlar, hareketler yapıyorlar ve ensonundada hepsibirden tekbir falan getiriyorlar bu meyandada yatan hasta yavaş yavaş hareketlenmeye başlıyor, en sonundada ayağa kalkıyor.

Sonra teksoy kapıda biriken biryıgın insana soruyor “bunlara inanıyormusunuz, hoca daha öncede böyle mucizeler yaptımı” diye ve dışarıdaki halkta hep bir ağızdan, hocayı övüp duruyor.

Şimdi öyle bir durumda kaldık ki, İçimden düşünüyorum, bu kadar iyi ise neden tıp varki ? her hastayı zahmetsiz hocaya getirsinler, yada hocayı hastaneye getirsinler gelen hastayı üfleyip iyileştirsin diye düşünüyorum ama, bi taraftanda “ya tutarsa” hesabı var içimde.

Sonra düşündükki koskoca tv kanalı, koskoca adı sanı olan program ve büyük haberci Sadettin TEKSOY heralde yalan söyleyip hayali senaryolar yazıcak değildi ya.

Biz 1 hafta içinde gerekli parayı harç borç tedarik edip Eser’in işi olması dolayısı kardeşimi aldık koyulduk yola.

Yaz günü 2 kişilik koltukta 2,5 kişi,16 saatlik bir yolculuktan sonra Gaziantep’e varabildik, ama yol bitmedi oradan dolmuşa binip, bir köye gittik, o köydende, hani motorsikletler olur eski java tipi, yanındada tek tekerlekli selesi olur, oraya ben ve Tibet oturduk kardeşimde motoru süren gencin arkasına koyulduk yola :-)

Aa bir de o zaamnlar terör baya var doğuda korkuyoruzda yollarda öyle korunmasız apaçık gidiyoruz, dagların, ovaların aralarından, toprak yollarda biryere gidiyoruz.

Allaha emanetiz yani. Hatta annem çok ağlamıştı biz yola çıkarken ya bişeyler olursak diye, bende olabilidigince kapalı giyinmiştim İzmir den geldigimiz belli olmasın yollarda diye.

Herneyse biz velasıl kelam sag salim hocanın yerine gidebildik, aman birde bakıyoruzki Türkiye nin dörtbir tarafından insanlar, hastalıklarına çare arıyanlar yola çıkmışlar. İstanbul, Ankara, Denizli, Hatay, Konya, hatta baya samimi oldugum bir abla ve şifa arıyan eşi almanyadan gelmişlerdi.

O kadar kalabalığı görünce ben dahada sevindim, dedimki “vardır bişeyki geldi bu insanlar bizim gibi” holleeyy diyorum yani..

Tibet’de yavrum o kadar umutlandıki “yaşasın yürüyerek gidicem eve demi anne” diye ucuyor havalara. Bende ne diycegimi şaşırıyorum “dur bakalım aşkım, belki hemen yürümüyebilirsin çünki sen çok ağır hasta değilsin, beklide sen kendi kendine yürüyeceksindir” Diyor Tibet’i laf kalabalıklıgıyla kandırmaya çalışıyorum ama, cin gibi danam benim yutmuyor.

Hatta evden ayrılırken anneme, kardeşlerime tembih ediyordum, “Tibet’i yürürken görürseniz sakın aşırı bağırıp çağırıpda çocuğu heyecanlandırmayın, sonra yürümesi duruverir Allah korusun” diye hahaaaa :)))

Saat öğlen civarıydı ve gelen misafirlere, yani bizlere sofra kuruldu, aa dedim helal olsun herkezi sofraya çağırıyorlar, aç olanları yedirip içiricekler.

Oğlan kardeşim Ali Kemal, Tibet ben üst kata çıktık, kocaman bir oda hiç eşya yok, hertaraf eski kilim ve halılarla kaplı. Eski derken antika değil, yıpranmış halı ve kilimler. Salonun ortasında boydan boya yere sofra bezleri serilmiş, ve sofra bezlerinin tam ortasındada baştan sona dizili kahvaltılıklar var, bir tabak, o yöreye has olduğu belli, değişik bir çökelek, bir tabak zeytin, ekmek yerine kurumuş, daha önceden sofraya oturanlardan arta kalanlar oldugu belli olan lavaşlar, allahımm dedim, kimbilir kimler bunlara elledi, içimdende diyorumki günah böyle düşünme, buraya şifa bulmaya geldik, vardır bundada bir hayır, lafetmede yi diyorum daa.., midem öyle demiyor, ha birde hocanın kızları olduğunu öğrendiğim başları örtülü güleryüzlü 2 3 kızda herkezin çayını tazeliyor, ama çaylar hacı ahmedin abdest suyu gibi, Tibet zaten yemedi bişey.

Alikemal 2 3 lokma aldı birde matlaşmış bardakla çayını içti, bende yemesem ayıp olur düşüncesiyle zoraki azıma bir zeytin atıp, en geniş, yani en az ellenmiş lavaş ekmeğini aldım, çok kuruydu, muhtemelen dünden kalma idi, elime aldım yemesem hiç olmaz, herkez yiyor ve sofradaki 25 30 kişinin içinde en gençleride Ali ve benim.

Övünmek gibi olmasın ama ne kadar tipi bozmaya çalıştıysakta, yok baya bir dikkat çekiyoruz Alikemal!i de eşim sanıyorlar heralde, anlıyacagınız gözler üstümüzde. Herneyse kahvaltımı bizi yedi, bizmi kahvaltıyı yedik belli değil. Tibet zaten hiç yemedi, yanımızda bisküit falan vardı onları yedi yavrum. Sonunda herkeze afiyet olsun deyip sofradan kalktık. Oradan bizi bir odaya götürdüler, yani sofradan kalkana “burada sıraya girin..”
diyorlardı.

Girdik kuzular gibi sırayada, ooo önümüzde belki 25 30 kişi var, sofrada bir okadar daha insan var ve sofraya geçicek olanlarda daha var. biz 3. aşamadayız. 1. evi bulma, buluşma. 2. kahvaltı ve karın doyurma faslı, 3. ucu geniş bir balkondu sanıyorum, çok zaman oldu heycandan kalabalıktan balkonmu terasmı onu bile anlıyamadığım bir yerde kuyruga girmek.

Allah dedim heralde bu aşamada hocalar bakıcaklar ve bizi hastalıklara göre guruplara ayırıp, yarın gelin veya öbür gün gelin diye söylüyecekler, aliyede diyorumki “bak ben burada kalmam, gerekirse Gaziantep e gider bir otelde kalır, sabahada geri döneriz” : ) diyorum.

Ali’de benimle tartışıyor “abla saçmalama, bu kadar yolu gerimi gidicez, birde geri gelicez kalıverelim burada” diye tartışıyoruz. : )

Bizim sıra kısa zamanda balkon kapısına geldi, önümüzde 5 6 kişi kaldı, ha bu arada kuyrukta almanyadan gelmiş, bir karı kocada vardı, abi hastaydı, hanımı Tibet!i çok sevdi bıcır bıcır konuşuyor tabiî ki Tibet,

“anne bu ne?”

“anne burada koltuklar neden yok ?”

“anne neden herkez yavaş konuşuyor”

“dayı biz burada mı kalıcaz ?”

“dayı gene o motora mı binicez ?”

Dayı aşaya anne yulkarıya tibetin çenesi durmuyor, o yüzdende ilgi odağı idi.

Herneyse sıra bize yaklaştıkca bir heyecanki sormayın, önümüzde 3 5 kişi kalınca anladıkki, tek bir amca bakıyor ve heralde hastalıklara göre, “sen şu gün gel, sen bu gün gel” diye ayırıyor.

Oğlan kardesim önümüzde 1 2 kişi kaldığında sıradan çıkıp kenarı çekilicektiki, oradan birisi “geç sende sıraya” dedi. E güzel : ) Ali ben Tibet ailecek bakılıcaz ilk aşamada,diye düşündük.

Sonra hoca amcanın huzuruna erdik.. bakıcak ve bizi guruplandırıcak diye bekliyor iken, önce Alikemal’e “otur” dedi, ali’de oturdu zavallım. “aç azını” Ali anında azını açtı tabi, bişeyler okudu, azına tututu dergibi hafiften üfledi : ))

Sonra bir daha okudu tututuu ladı, birdaha, birdaha derken 3 ledi “tamam git hadi” dedi Ali kenarıya geçti. Sıra Tibet ve bana geldi : ))

Önce Tibet’i oturttuk güzel oğlusumda bana yaslanıyor, diz çöktük, bizede ilk “açın ağzınızı” dedi hoca amca, tabi sıkıyorsa açma, Tibet’in hemen çenesini tuttum belki çocuk kapatır diye.

Bir güzel ağzına : )) tuuu.. ladı sonra duvalar okudu, tuuu.. ladı duvalar okudu, 3. kez tuu.. ladı duvayı okudu ve tamam.

Biti.. sonrada bana, sen gelder gibi kafasıyla işaret etti amca : ))))))))
aman tanrımmmmmmmmm !!! hoca azıma tükürecekk : )))))

Aç azını dedi bana gözleriyle, hocamın konuşmasına gerek yok, gözüyle ne demek istediğini pat diye anlıyorum :))))) olmaz diyorum içimden açmam açamammmm böğğğ…. azında çürük var mı acaba, off kokucakmı ki allahımm diyorum. 1 2 saniye içinde, hoca amcamla gözlerimizle konuşup anlaştık, “buraya kadar geldin, açacaksın azını, tüpürücem” dedi

Çare yok tükürtücemm : )))

Ay böyle diyorum ama genede Allah razı olsun, duvanın iyisi kötüsü olmaz tabiî ki de.. ( içimden tırstım bu kelimeleri yazarken, büyük Allah’ın gücüne gitmesin ) vallaha hani tükürme işi direk azıma olmasa sorun değilde, azımızı açtırıyor hoca amca, taaa azımıza tükürüyo gibi : )))

Herneyse benim işimde bitti 3 kere okudu üfledi sonrada “tamam“ dedi.

Ahaa.. bitiii…

Tedavi her şey bu kadar, bitti, hadi defolun gidin evinize, şehrinize der gibi!!!

Ben aynen “wat dedin gulüm” edasıyla şoktayım.

Ali de aynen şokta, şaşkınlık içinde iken orada duran hocanın kızına gittim hemen. “bizim duvalarımız bittimi ? bu kadarmı?” dedim kızda gayet sakin ve benim sorgulamamada hayret etmiş şekilde “evet bitti hoca efendi şifayı verdi” dedi

……………………………………………………………………………………

Ben resmen kriz geçiriyorum o anda, içimde fırtınalar kopuyor, kızın boğazına yapışıp yerden yere vurasım geliyor, delirmiş bunlar!!

Olabildiğince sakin olmaya çalışarak dedimki, “biz televizyonda böyle seyretmedik, hani biryığın hocalar vardı, duvalar okuyup hani bişeyler yapıyorlardı, nerede o hocalar” diye söylenirken orada 10 dk önce samimi olduğumuz abi ve albada yanımıza geldi.

Kader kurbanı arkadaşlarımız, daha dogrusu Teksoy kurbanı.

Onlarda bizden güç aldılar sanırım, onlarda söylenmeye başladılar, kız dediki “aşada hocamızın kasetleri var, kitapları var, onlardan alın, evinizde okuyun, seyredin, aynı şifayı gene alırsınız” dedi aman tanrım deli olucam taa Türkiye nin bir ucundan Gaziantep e 5 dk lığına, ağzımıza tükürülsün diye geldik.

O kadar sıkıntı, terör zamanı yollara çıkmak, o riski almak! hemde batıdan geliyoruz hertürlü şey olabilir, film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor her şey.

BİTİİİ !! kıza dedimki “bak kardeşim biz kaset alıcak olsaydık, İzmir den buraya kadar gelmez, ist dan istetirdik o çekimleri, siz bizimle dalgamı geçiyorsunuz, tv de böylemi gösterildi” diye söylenmeye başladım.

Heralde bunları söylerken yüzümünde şekli değisti, veya kız anladıki biz çirkeflik yapıcaz diye, sizin azınıza o kadar tüpürüldü demekki yetmedi ben bi partidaha tüpürteyimde görün gününüzü der gibi, gözüme bakıp “bi dk siz bekleyin” dedi, : ))

Bekliyoruz bakalım ne olucak merak içindeyiz, kız hoca efendi amcanın yanına gitti geldi dediki “hoca efendi sizi gene alicak” oh dedik en azından şimdi bişeyler olur inşallah ve gene gittik hocanın karşısına, Almanyalı kader arkadaşlarımızda beraber.

Hoca bu sefer sadece Tibet’i okudu yeniden üfledi falan ama, daha uzun bir duvalar etti, gene Tibet’in azına bi güzel ….. ( kibarcası ) üfledikten sonra “şimdi yatıra götürücekler sizi oradaki sudan için, bir bidona azcık doldurun üstünede evde su ilave edin, bittikce yeniden su ekleyin ve çocuğa bu şifalı sudan içirin.

Bu suyu sakın lavaboya, tuvalete dökmeyin günahtır.

Haydi Allah yolunuzu açık etsin” falan dedi ve bizi postaladı : ) pardon yolladı.

Hocanın kızına buyurun deyip, gönlümüzden kopan parayı verdik.

Belirli bir ücret talep etmiyorlarmış tv de öyle söylendi.

Akıllılar çünki belirli bir ücret koysalar, çok az bir fiyat söylemek zorundalar, ama ne veirrseniz denildimi, millet elinde avucundaki verebileceği en fazla miktarı veriyor. Sanki ne kadar çok veirirsek o kadar fazla duva edicek veya duvaları tutacak gibi düşünüyoruz heralde, bunu bende tam olarak çözemedim. Ama o zamanın parasıyla 2 kişi yol paralarımız harcamalarımız, otelde kalırsak diye yanımıza aldıgımız toplam meblağ kadar ücret ödedik hoca amcanın kızına.

Helal hoş olsun genede, bize kimse silah tutupda verin demedi biz kendimiz verdik. aptallığımıza doymayım bizim neyimize o kadar para vermek.

İşte çocuğun ya! Her şeyden değerli varlığın!! dediğim gibi ne kadar çok veirisek ne kadar şartları zorlarsak sanki Allahım bize acıycakda çocğumuzu iyi edicek diyemi düşündük ki.

Herneyse ücretiyle aşadaki avludan su bidonu ve kalın bir duva kitabı aldık. Kitap gerçekten güzeldi. İçinde çok güzel duvalar açıklamaları, nasihat türünde, dini vecibelerin yerine getirilmesi vs türü güzel şeyler yazıyordu, kısa keseyim artık. Bunlarıda aldık ve koyulduk yatır yoluna.

Biz yanımızda bir delikanlıyla bahçelerin arasından ova gibi ıssız biyerlerden geçtik sonra kocaman otluk bir alana geldik tek bir kabir var, onlar yatır diyorlar, olabilir orasını bilemeyiz Allah rahmet eylesin diyelim. Hoca amcanın babasının kabriymiş ve evliya gibi bir şeymiş öyle diyorlar.

Ali Kemal biryerlerden su getirdi kabiri yıkadılar, sonrada kabirdeki su oyugu gibi bir yer vardı oradan birazcık su aldık, Allah affetsin orada yatan kişiyede Allah rahmet eylesin ama çok pis bir suydu, herneyse yazarak dahada günaha girmek istemiyorum, o sudan aldık bidona koyduk sonrada evimizin yolunu aynı gün tuttukkk !!!

Tibetimin hayal kırıklığımı, bizim hayal kırıklığımız….. off dönüşümüz çok durgun olmuştu. Birde dönüşte aynı otobüse denk geldik ve aynı şöför, Alikemal’e sordu şöför “hayırdır aynı gün dönüyorsunuz” falan diye anlattık yolculuk sırasında olan biteni dediki, “keşke sizi urfaya götürseydik orası peygamberlerin evliyaların şehri, oradan mutlaka bir şifa bulurdunuz” ama bizim bütün hevesimiz bitmiş inancımız kalmamış gitmeyi aklımızın ucundan bile getirmedik.

Şimdi bu olayda, oradaki hoca ve ekibine hiç kızmıyorum, helal olsun Gaziantep in köyünün, köyünde güzel bir reklamla çok güzel para kazanmanın yolunu bulmuşlar. Ömür boyu kapılarına insanların gelip gideceği reklamları yapılmış oldu.

Benim kızgınlığım, hoca ve ekibine değil, bu programı yapan, araştırmacı gasteci Sadettin Teksoy Nasıl olurda böyle önemli bir konuda insanların umutlanıp, maddi, manevi yüklere giripde buralara geleceğini, umutlarının boşa çıktığı anda bir kez daha yıkılacaklarını düşünmeden. Sadece haber olsun,

Reyting yapayım, değişik gizemli görüntü senaryoları hazırlayımda daha ilginç ve inandırıcı olsun, diye yalan yanlış bir program yapar. Nerede kaldı sizin araştırmacı gazeteciliginiz sayın teksoy.

Dalınızda mutlaka çok güzel işlere imza atmışsınızdır, yüzlerce program ve haber yapmışsınızdır, sizi tek bu programla haddim olmayarak lekeleme gibi cürretim zaten olmaz ama, elinizi vijdanınıza koyupda düşünün lütfen, o görüntüleri ne kadar abartığınızı, insanlara nasıl bir külfet, hem maddi, hem manevi yönden yüklediginizin farkındamısınız. Ki siz araştırmacı bir gastecisiniz, hiçmi araştırmadınız o hocayı, sözde ayağa kalkıpda hocanın sayesinde sözde iyileşen hastanın raporlarını hiçmi incelemediniz.

Belki sizde kandırıldınız ama ufak bir araştırmayla bütün gerçekleri ögrenebilirdiniz.

Herneyse bahaneyle Gaziantep e kadar gidip motora binmiş, adana sıcagını yaşamış, yollardaki terör korkusunu hissetmiş, Almanyalı bir aileyle tanışıp, ağzımızın içine, nur yüzlü bir dede tarafından tükürülüp gelmiş olduk : =)

Allahtan ki bizler gidebildik, ne kadar boyumuzun ölçüsünü almışda olsak, içimizde “keşke gitsemiydikki acaba?” diyecek bir durumumuz yok ama düşününki, haberi gördüğü halde gidemeyenleri, içlerinde nasılda ah.. kalmıştır.

Heleki hastalarını zaman içinde kaybettilerse, keşke götürebilseydim diye ne çok üzülüyorlardır.

Sizlere bu hatıramı anlatmamın bir nedenide, tv de her gördügünüze, duydugunuza inanmamanız, çok iyi araştırdıktan sonra gitmenizdir.

İnsanlar çaresiz oldukları zaman, manevi çareler arıyorlar,

Hocalar, muskalar, okunmuş sular, yazılmış ayetler vs bunlara hep çaresizlikten koşarız.

Aslında manevi güce şahsen ben inanırım, sanıyorum bir çogumuzda inanıyor ama bunu para karşılığı yaptıkları zaman, birde ben şu şu şu hastalığı iyileştiriyorum denildiğinde bu Allah rızası yardımdan çıkıyor tamamen maddi amaçla yapılan ticarete dönüyor.

Düşünsenize yürekten inanarak istedikten sonra büyük allahım zaten her şeyi veriyor.

Vermediği anlardada mutlaka bizim için en hayırlısını yapmıştır.

Biliyorumki evlatları, kardeşleri anne babaları hasta ve çaresiz olan insanlar ne kadar söylesekde koşturucaklar bu gibi yerlere.

Tamam gidin en azından kendinizi rahatlatın, ama şunu bari içinizden söyleyin.

( Allahım buralara kadar geldim, evimdende duvalarımı edebilirdim. sen heryerde bizi duyar, yardım edersin. Bu kuluna geldigim için ve parayla senden yardım istemiş pozisyonuna düştüğüm için, beni affet Allahım. Hocanın üflemesiyle veya yapılan muskalarla bu agır hastalıklarım düzelmez, şifayı sadece sen istersen ve hayırlıysa verirsin, bunları biliyorum ve sana yalvarıyorum ……………. Şifa ver yarabbim. )

En azından bunu içinizden söyleyinki içiniz Allaha karşıda rahat olsun.

Manevi gücün sadece Allahtan geldiğini bilir ve ona inanırım.

.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org