|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
Hazırlıklı değildim
30.06.2008 |
|
Okunma Sayısı : |
8725 |
|
|
Oy Sayısı : |
6 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
3,89 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
Hazırlıklı değildim Didem Demi,rkent . . Portreler dergisinde yayınlanmak üzere rahmetli babamın dostu duayen bankacı Bülent Şenver bey beni arayıp söyleşi yapmak istediğini iletince çok heyecanlanmıştım. Gençler için zenginliklerinizi paylaşmak istiyorum demişti. Bu önemli bir sorumluluktu. Davetini kabul ettim. Hoş bir söyleşi yaptık. Sizlerle paylaşıyorum...
. .
Hazırlıklı değildim . .
Didem Demirkent (DD) Bülent Şenver (BŞ) . .
BŞ: Didem Demirkent kimdir?
DD: Zor bir soru tek çocuktum, belirli bir ailenin tek çocuğusun . Şöyle olmasın, böyle olmasın şeklinde bir terbiyeyle büyüdüm. Tek çocuk olmanın dezavantajları vardır. Yedi yaşımdan sonra kendime gelip düşündüğüm zaman, okumam lazım , çalışmam lazım diye, hep kendime sorumluluklar yükleyerek geldim bugüne kadar. Ben kendine çok fazla sorumluluklar yüklemiş biriyim. Şimdi Didem Demirkent kim? Sınırlı bir özel yaşantım var. Ailesine ve işine fazla duyarlı. Aslında yaşarken basit bir insanım ama, fazla kuralları , fazla prensipleri olan bir insanım.
BŞ: Rahmetli babanızı tanıyanlar da, kendisini çok severdi. Benim de çok yakın dostumdu. Çok severdik hep birlikte. Muhakkak sizler de aile olarak onu çok severdiniz. Çok önemli bir sorumluluk devraldınız. Bu sorumluluğu ilk devraldığınız zamanki hislerinizi bizimle paylaşır mısınız?
DD: İlk şoktan sonra insan biraz daha algılıyor. Ama babam, herkes için ölmez gibiydi. İşin başındaydı. Nasıl olsa o cevap verir, nasıl olsa o bakardı. Ve aniden , birdenbire ansızın kaybedince şoka girdim, mahvoldum. Yıllarca beraber çalıştık ama bir şeyin tamamen sizin üstünüze kalması farklı bir şey. Hazırlıklı da değildim. Ama beni yalnız bırakmadılar. Osman Arolat Bey'le birlikte çalıştık. Ben onlara, beni yalnız bırakmazsanız birlikte kotarırız dedim. Ve sağ olsun bugünlere geldik.
BŞ: Peki, kendinize gazeteciyim diyebiliyor musunuz?
DD: Hayır, ben zaten böyle bir şey okumadım. Keşke olsaydım hiç bunu düşünmemiştim. Babam da hiç düşünmediği için, herhalde hiç beni bu tarafa doğru itelemedi. Daha doğrusu, beni, yapmak istediklerim konusunda serbest bıraktı. Şu anda pişman mıyım? Evet biraz. Keşke gitseydim. Ama babamla pek çok şeyi paylaşmış olduğumdan gazeteciyim demesem de, bu işten anlıyorum artık. Teknolojisinden de, yazısından da… Diğer gazeteleri ölçemem ama kendi gazetem için varsayımlarım var. Dolayısıyla ben gazeteci olan Osman Arolat'ın gazeteyle ilgilenmesini rica ettim. Ama ben de şirketin diğer bölümleriyle ilgilendim. İş bölümü yaptık ve birbirimize hep destek olduk.
BŞ. Peki Dünya Gazetesi'ni tanımlar mısınız, nasıl bir gazetedir Dünya?
DD: Gazeteyi tanımlamak için size bu seneki sloganımızı söyleyeceğim: tek ve bağımsız.
BŞ: Bu iki kelimenin özelliği nedir? Tek olmanın özel ve güzel yönü nedir sizce?
DD: Tek olmanın özel ve güzel tarafları var. Türkiye'de kendisi gibi eş anlamlı bir gazete yok. Bizim gazetemiz Anadolu'nun gazetesi. Anadolu'nun sesini Ankara'ya duyurmakla görevli bir gazete. Kendi çapında ekonomi yayınları var ama Dünya Gazetesi'nin özelliğini taşıyan yok. O bakımdan bu, bir güzelliktir. Özel olan kısmı ise, zor bir şey. Bazen özel olmak için birtakım ödünler veriyorsunuz. O ödünleri maalesef pahalı ödüyoruz ama tek olmanın güzellikleri var. Ve bu güzelliği yaşamaya çalışıyoruz. Bağımsız , arkamızda bir başka kuruluşa bağlı değiliz, tamamen aile şirketiyiz. Nezih Bey'in , Hürriyet'ten ayrılırken aldığı kıdem tazminatı ile kurulmuş burası ve seneye insallah 1 Mart 2005'te 25. yaşını kutlayacak. Kurumlar için önemli bir rakam . Bağımsız olabilmeyi hep sürdürmek istiyoruz. Elbette büyümek istiyoruz ama bağımsızlığımızı da korumak istiyoruz.
BŞ: Peki bağımsız bir kurumun başındaki bir kişi olarak, sizi bu konumunuzdan saptırmak isteyenler oluyor mu, bu konuda baskılarla karşılaşıyor musunuz?
DD: Baskı demeyim ama teklifler oluyor. Bizim medya grubunun ayrıcalığı vardır. Bizi rahatsız edici teklifler gelmez. Hiçbir zaman birinin görüşünü alıp, diğerininkini almadan haber yapamayız.
BŞ: Peki siz, gazetecilik ve etik konusunda birkaç cümle ile ne söylersiniz?
DD: bu konu birkaç cümleye sığmaz derim. Türkiye'de maalesef etik, basında hiç yok . bu Türkiye'ye özgü değil, bütün dünyada olan değerler böyle. Biz etik değerlere uymaya çalışıyoruz. Bazen bir ilanı sırf etik açıdan reddediyoruz. Bazen kendi kendime düşünüyorum ama daha az, makul paralarla etik değerleri kaybetmeden yaşamayı tercih ediyorum. Benden sonra ne kadar bu tutumum devam ettirilir bilmiyorum am a son nesil olarak gelenlerdeniz herhalde.
BŞ: Benim talebelerim hemen merak edecekler ve sormazsam neden sormadığım için bana kızacaklardır. Etik bir nedenle reddettiğiniz o reklam içinde, hangi özellikler vardı veya yoktu ki, onu reddettiniz?
DD: Onu size söylemeyeyim ama şöyle bir şey söyleyeyim yani, bir reklam ne olursa olsun, içinde bir takım kullanılmış objeler varsa, bu, cinsi olabilir, her türlü olabilir, bana ya da topluma aykırı gelebilecek.
BŞ: Yani toplumun kabul etmediği…
DD: Etmemesi gerektiğini düşündüğüm. Aslında bizim toplum çok şeyi kabul etti de, ama ben biraz daha muhafazakarım. 22 yaşında bir kızım var. Ne olduğunu, ne hissettiğini biliyorum , o da benim ölçülerime göre muhafazakar yaşıyor ama muhafazakarlıkla etiği karıştırmamak lazım. Bana göre bazı objelerin kullanılmaması lazım ilanlarda.
BŞ: Bütün reklamları siz mi kontrol edersiniz?
DD: Yok ama arkadaşlar benim görüşümü bildiklerinden bazen bana, "bir bakarmısınız" diyorlar. Bizim bağımsız olmamızın bir faydası da bu. Benim sağ veya sol tandaslı çok okuyucum var. Benim sadece bir tandansa yatkın okuyucum yok. Pek çok kuruma mensup okurumuz var. Ve benim aşırılığa kaçmamam lazım. Çünkü ben, %80 abone ile çalışan bir gazeteyim. Türkiye'de Zaman Gazetesi'nin de çok abonesi ama… Hem bir tarafı tutmadan hem bu kadar çok aboneye sahip olmak için ortada olmalıyım. Herkese kucak açarım. 24 yıldır koruduk bu tutumumuzu, şimdi de koruruz herhalde.
BŞ: Şahsi yaşamınızla ilgili sorular soracağım. Bunlardan bir tanesi, iş günlerindeki Didem Demirken'in 24 saati, bir de tatil günlerindeki 24 saati. Önce iş günüyle başlayalım.
DD: Sabah kalktım, giyindim, arabaya bindim ve işe geldim. Kahvaltımı dahi burada yapıyorum. Her sabah bir dilim kızarmış ekmekle beyaz peynir. Başka bir şey yemem. Çay içerim. Aşırı çay tutkunuyum. Gün içinde kaç bardak içtiğimi bilmiyorum. Gazetelere bir bakarım, sırasıyla asistanlarımı alırım, o gün neler yapılacak diye. Üç tane asistanım var. Son günlük toplantı var, öğlenleri yarım saat ara veririm. Bazen dışarı çıkmam icap ediyorsa, çıkıyorum. Onun dışında, gazetenin dışına pek çıkmam. Sık sık yurt dışına gidiyorum, fuar ya da toplantılara. Akşam saat sekize kadar buradayım. Yedide gazete dönüyor. Gazeteyi görmeden çıkmam. Sabah saat onbir gibi Osman Bey gelir, kahve içeriz. Bu hafta ne yapacağımızı da konuşuruz. O yazı işleri toplantısına girer. Bir de, akşam gazete dönmeden gelir. Rüştü Bozkurt Bey de gelir akşamları. Sohbet ederiz.
BŞ: Normal gününüz böyle. Kızınız ne yaptınız diye sorduğunda, toplantı , toplantı diyorsunuz.
DD: Kızım da burada.
BŞ: Kızınızın görevi ne?
DD: Ayda bir kitap dergisi hazırlıyor. O, ağırlıklı olarak kültür işlerine bakıyor. Dergideki köşesine yazıyor. Ayrıca gazetenin kültür sayfasına sinema köşesini yazıyor. Çiğdem Ersinan olarak kendi adıyla yazıyor. Hukukçu olmak istemedi. Sonra da sinema hoşuna gitti. İki yıldan fazladır bu işi yapıyor. Hatta söylemeyeyim sürpriz olsun, bu konuda bir de kitap yazıyor.
BŞ: Peki tatilde?
DD: Nezih Bey'in sağlığında bir hafta falan tatil yapıyordum . Son üç yıldır hiç tatile çıkmadım. Bunu da marifet olarak söylemiyorum. Asla bunu tavsiye etmiyorum. Ben öyle, akşam on birlere kadar falan çalışanlardan da değilimdir. Kimisinin zekası belli saatte olur, kimisinin başka bir saatte. Önemli olan, vaktinde, zamanında işinde olmaktır. Babam eve iş taşırdı, ana ben öyle değilimdir. Eve bir tek dosya bile götürmem. Derim ki, ben evde yalnız değilimdir. Kapıdan çıkınca işle ilişkimi kesiyorum. Bu binanın dışına çıkınca benim için özel hayatım başlıyor. Beni de çok büyük terslik olmadıkça kimse aramaz. Cep telefonum 24 saat açıktır ev telefonum da… Cumartesi arada bir geliyorum genelde, Pazar hiç gelmem. Ana bu sene galiba tatil yapacağım, ayarlamaya çalışıyorum.
BŞ: Peki hiç işe gelmemek gibi bir durum olsa hayatınızı nasıl geçirirdiniz?
DD: En baştan söyleyeyim, ben böyle bir hayatın içinde yoğrularak büyüdüm. İşe gelmesem ne yapardım? Pazar günleri sıkılıyorum mesela. Kendime iş yaratırdım. Kızımı büyütürken evde oturdum ama o zaman çocukla meşguldüm. Bakıcıya falan bırakmadım, bifiil meşguldüm. Sonra ilk okula başladı, ben de eylülde işe başladım. Bunun dışında bir yaşam nasıl olurdu hiç düşünemedim.
BŞ: Son günlerde konuşulan erkek kaddın arasındaki pozitif ayrımcılık konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
DD: Genelde kadın erkek çalışma hayatında eşit duruyor doğru. Ne kadar eşittir, tartışılır. İş hayatında kadınlar hırslı, çalışkan ama hiçbir zaman kadın erkek diye, hani bunun işi çok, bunun işi azdır diye ayırmam. Kimse işe uygun olan , ona yaptırmaya çalışırım. Bizde genelde, yani sektörde erkekler egemen. Ama çok çalışan bayanımız da var. Hiçbir zaman bunun ayrıcalığını yaşamadım ama bana şahsen soruyorsanız, kadının çalışma hayatında yaşaması çok kolay değil. Çok zorlukları var çünkü, bir kadına birtakım görevler yüklemişiz. Sen iyi bir eş, iyi bir anne ol, bunun yanı sıra iyi de çalışan biri olmalısın, bunun yanında şunu da yapmalısın… Burada çok arkadaşımı görüyorum. Biraz önce söyledim, evdeydim çocuğumu büyüttüğüm dönemde. Çocuğunu bırakıp işe gelen birçok arkadaşım var. Çok kolay bir şey değil. Kadınlar güçlüdür kabul ediyorum ama, iş hayatında eziliyorlar. Bir taraftan toplumun içinde eş baskısı, çocuk baskısı, iş baskısı, evlilikte böyle sorunlar var. Evlenmemiş bayan arkadaşlarıma bakıyorum , onlar çok daha hırslı çalışıyorlar, çok daha büyük koşturmaca içindeler. Başka bir düşünceleri olmadığı için. Kadınlar çalışma hayatında eziliyor ama çalışmalılar. Ben de akşam eve gidiyorum, bu kıyafetimle mutfağa girip birşeyşer yapıyorum. Yapmak zorundasınız. Size biçilmiş bir şey. Benim eşim yok ama yine yapmak zorundayım. Eşi olanlara, eşleri yardım eder, etmez, bunlar ik kişinin anlaşarak yapacağı şeyler. Bizim toplumda genelde dünyada da kadın olup, çalışmak biraz ağır oluyor. Sorumluluk artıyor.
BŞ: Kadınlarla çalışmak zor mu?
DD: Ben yaşamadım böyle bir zorluk. Ama şöyle bir dezavantajı olabiliyor. Bunu bundan bir yıl evvel yaşadım. Geçen sene muhasebe servisinde çalışan dört bayan arkadaşım da hamileydi. Ne yapsaydım, işlerine son mu verseydim. Artık, bir kadın izin istediğinde, eyvah hangi doktora gidiyor bu diye düşünüyordum. Dördü de işinde başarılıydı. Bekledik, hepsi ikişer ay izinlerini yaptılar, geldiler. Çok kolay, herkesin kabul edebileceği şeyler değil, üstelik de muhasebe olması da yarı şansızlıktı. Böyle zorluklar var, yoksa kadınlarla çalışmanın bir zorluğunu yaşamadım. Zor da olsa, kadının çalışması lazım, özellikle Türkiye'de . Ekonomik özgürlüğünün olması lazım.
BŞ: Okumaktan en çok hoşlandığınız tür nedir?
DD: Ben çok okurum, bütün haftalık dergilere bakarım. Hepsini okumasam da hepsine bakarım. İşim dolayısıyla da okurum. Muhakkak okuduğum ik üç kitap vardır. Aynı anda ik üç kitap birden okurum. Okumakla günüm geçiyor.
BŞ: Nil Şenver'e okuması için birkaç kitap önerir misiniz?
DD: Ne seviyor bilmiyorum ki? 80,2e yakın kitap çıkardık. Geçen sene Feridun Andaç'la beraber başladık çalışmaya. Şu anda mesela Farah Pehlevi'nin hayatını çıkardık, çok da güzel, tavsiye ederim. İran gelecekte patlayabilecek bir ülke. Bir geçmişini okusun. Kitabın adı : Farah Pehlevi'nin anıları.
BŞ: Türkiye'de sizce kitap niye az okunuyor?
DD: Ben buna inanmıyorum. Çok okunmuyor ama az da okunmuyor. Şimdi şöyle bir şey söyleyeyim, bir kere ulaşamadığımız bir Anadolu var. Hala Anadolu'da benim 63 tane bürom var. Birer kitapevi bulun, onlara mal verelim dediğimizde bile sıkıntı çekiyoruz. İstanbul'daki pek çok yayınevi Anadolu'daki kitapevleriyle sağlıklı çalışamıyor paralarını tahsil edemedikleri için. Biz bunu aşmaya da çalıştık ama başarılı da olamadık. Anadolu'da çok okuyan olduğu halde ulaşamadığımız bölgeler var. Ulaşılsa kitap alırlar, okurlar, buna inanıyorum, bunun dışında, etrafındakilerden alıp okuyan insanlar var. Bir de korsanlar türedi. Farah Pehlevi 5000 bastı, tükendi. Orhan Pamuk 30.000-40.000 bastı ve sattı, bunun bir de korsanı var. Okunmadığına inanmıyorum. Kitabın iyisi kötüsü olur mu derseniz, bu kişiye göre değişir.
BŞ: Peki kitabın reklamı olur mu?
DD: Zor bir soru. Kitabın reklamı günümüzün bir gerçeği. Ben şöyle söyleyeyim, gençliğimize döneyim, hepimiz klasikler okuduk, ama reklamları var mıydı? Yoktu. Yani Dostoyevski okudunuz, Stendhal okudunuz, nerede reklamını gördünüz? Yoktu böyle bir şey. Ama günümüzün, çağdaş yaşam koşullarında yapılması gereken şeyler ve biz de yapabildiğimizce yapıyoruz.
BŞ: Paylaşmak güzel şey derler, siz hayatınızda neyinizi paylaşıyorsunuz?
DD: Her şeyi paylaşıyorum, çok sır tutan bir insanımdır ama sadece özel hayatımda tutarım. Onun dışında her şeyimi paylaşırım. Benim düşündüğüm ve bildiğim her şeyi bütün insanlar bilir. Özel hayatımdaki her şeyi kızım bilir. Öyle çok gizlisi saklısı olan birisi değilimdir.
BŞ: Peki Allah size özel bir beceri , bir şans verseydi , neyinizi daha iyi yapmak isterdiniz?
DD: Duygusal olmak isteemzdim. Kendimi biraz fazla hırpalıyorum. Yani fazla ince düşünen biriyim, o insanı yoruyor.
BŞ: Peki son olarak tüm gençlik için ne söylersiniz?
DD: Benim çalışmaktan başka hayatım olmadı. Kötü gençlik dönemiydi. Bunu söylemek istemiyorum . Hayatınızın değerini yaşayarak bilin, yaşamınızın büyük kısmını çalışarak geçirin ama bu çalışmanın içini süsleyin. Ama hayatta çalışmadan maalesef başarılı olunmuyor.
. .
.
.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|