Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Didem Demirkent Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Hazırlıklı değildim
30.06.2008
Okunma Sayısı : 8725
Oy Sayısı : 6
Değerlendirme : 5
Popülarite : 3,89
Verdiğiniz Puan :
 

 

Hazırlıklı değildim
Didem Demi,rkent
.
.
Portreler dergisinde yayınlanmak üzere rahmetli babamın dostu duayen bankacı Bülent Şenver bey beni arayıp söyleşi yapmak istediğini iletince çok heyecanlanmıştım. Gençler için zenginliklerinizi paylaşmak istiyorum demişti. Bu önemli bir sorumluluktu. Davetini kabul ettim. Hoş bir söyleşi yaptık. Sizlerle paylaşıyorum...

.
.

Hazırlıklı değildim
.
.

Didem Demirkent (DD)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.



BŞ: Didem Demirkent kimdir?

DD: Zor bir soru tek çocuktum, belirli bir ailenin  tek çocuğusun . Şöyle olmasın,  böyle olmasın  şeklinde bir terbiyeyle büyüdüm.  Tek çocuk olmanın  dezavantajları vardır.  Yedi yaşımdan sonra kendime gelip  düşündüğüm zaman, okumam lazım , çalışmam lazım diye, hep kendime sorumluluklar yükleyerek geldim bugüne kadar. Ben kendine çok  fazla sorumluluklar yüklemiş biriyim. Şimdi Didem Demirkent kim? Sınırlı bir özel yaşantım var. Ailesine ve işine fazla duyarlı. Aslında yaşarken basit bir insanım  ama, fazla kuralları , fazla prensipleri olan bir insanım.

BŞ: Rahmetli  babanızı tanıyanlar da, kendisini çok severdi.  Benim de çok yakın  dostumdu. Çok severdik hep birlikte. Muhakkak  sizler de aile olarak onu çok severdiniz. Çok  önemli  bir sorumluluk devraldınız. Bu  sorumluluğu ilk  devraldığınız zamanki hislerinizi bizimle paylaşır mısınız?

DD: İlk şoktan  sonra  insan  biraz daha algılıyor. Ama babam, herkes için ölmez gibiydi. İşin başındaydı. Nasıl olsa o cevap verir, nasıl olsa o bakardı. Ve aniden , birdenbire ansızın  kaybedince şoka girdim, mahvoldum. Yıllarca  beraber çalıştık ama bir şeyin   tamamen  sizin  üstünüze kalması farklı bir şey. Hazırlıklı da değildim. Ama beni yalnız bırakmadılar.  Osman Arolat Bey'le  birlikte çalıştık. Ben onlara, beni yalnız bırakmazsanız birlikte kotarırız dedim. Ve sağ olsun bugünlere geldik.

BŞ: Peki, kendinize gazeteciyim diyebiliyor musunuz?

DD: Hayır, ben zaten  böyle bir şey okumadım. Keşke olsaydım  hiç bunu düşünmemiştim. Babam da hiç düşünmediği için, herhalde hiç beni bu tarafa doğru itelemedi. Daha doğrusu,
beni, yapmak  istediklerim  konusunda serbest bıraktı. Şu  anda pişman  mıyım? Evet biraz.  Keşke gitseydim. Ama babamla pek çok  şeyi paylaşmış olduğumdan  gazeteciyim demesem  de, bu işten  anlıyorum artık. Teknolojisinden  de, yazısından da… Diğer gazeteleri ölçemem ama kendi  gazetem  için  varsayımlarım  var. Dolayısıyla ben gazeteci  olan Osman  Arolat'ın  gazeteyle ilgilenmesini rica ettim.  Ama ben  de şirketin diğer  bölümleriyle ilgilendim. İş bölümü yaptık ve birbirimize  hep destek olduk.

BŞ. Peki Dünya Gazetesi'ni  tanımlar mısınız, nasıl  bir gazetedir Dünya?

DD: Gazeteyi tanımlamak için size bu seneki sloganımızı  söyleyeceğim: tek ve bağımsız.

BŞ: Bu iki kelimenin özelliği nedir? Tek  olmanın  özel  ve güzel  yönü nedir sizce?

DD: Tek  olmanın  özel ve güzel  tarafları var. Türkiye'de kendisi  gibi eş anlamlı bir gazete yok.  Bizim gazetemiz Anadolu'nun  gazetesi. Anadolu'nun  sesini Ankara'ya duyurmakla görevli bir gazete. Kendi  çapında ekonomi yayınları  var ama Dünya Gazetesi'nin  özelliğini taşıyan  yok. O bakımdan  bu, bir güzelliktir. Özel olan kısmı  ise, zor bir şey. Bazen  özel olmak için  birtakım  ödünler veriyorsunuz. O ödünleri   maalesef pahalı  ödüyoruz ama tek olmanın  güzellikleri var.  Ve bu güzelliği yaşamaya çalışıyoruz. Bağımsız , arkamızda bir başka kuruluşa bağlı değiliz, tamamen  aile şirketiyiz. Nezih  Bey'in , Hürriyet'ten  ayrılırken  aldığı  kıdem  tazminatı ile kurulmuş burası  ve seneye insallah  1 Mart 2005'te 25. yaşını  kutlayacak. Kurumlar  için önemli bir rakam . Bağımsız olabilmeyi hep sürdürmek  istiyoruz. Elbette büyümek istiyoruz ama bağımsızlığımızı da korumak istiyoruz.

BŞ: Peki bağımsız bir kurumun başındaki bir kişi olarak, sizi bu konumunuzdan saptırmak  isteyenler oluyor mu, bu konuda baskılarla karşılaşıyor musunuz?

DD: Baskı  demeyim ama teklifler oluyor. Bizim medya grubunun  ayrıcalığı vardır.  Bizi rahatsız  edici teklifler gelmez.  Hiçbir  zaman birinin  görüşünü alıp, diğerininkini  almadan  haber yapamayız.

BŞ: Peki siz, gazetecilik ve etik  konusunda birkaç  cümle ile ne söylersiniz?

DD: bu konu  birkaç cümleye sığmaz derim. Türkiye'de maalesef etik,  basında hiç yok . bu Türkiye'ye özgü değil, bütün dünyada olan değerler böyle.  Biz etik  değerlere uymaya çalışıyoruz. Bazen  bir ilanı sırf etik açıdan  reddediyoruz. Bazen  kendi  kendime düşünüyorum ama daha az, makul  paralarla etik değerleri  kaybetmeden  yaşamayı tercih ediyorum. Benden sonra ne kadar bu tutumum  devam ettirilir bilmiyorum am a son nesil  olarak gelenlerdeniz herhalde.

BŞ: Benim  talebelerim  hemen merak  edecekler ve sormazsam neden  sormadığım  için bana kızacaklardır.  Etik bir nedenle reddettiğiniz o reklam  içinde, hangi  özellikler vardı veya yoktu ki, onu reddettiniz?

DD: Onu size söylemeyeyim ama şöyle bir şey  söyleyeyim yani, bir reklam  ne olursa olsun,  içinde bir takım  kullanılmış  objeler varsa,  bu, cinsi olabilir, her türlü olabilir, bana ya da topluma aykırı gelebilecek.

BŞ: Yani toplumun kabul etmediği…

DD: Etmemesi gerektiğini  düşündüğüm. Aslında  bizim toplum  çok şeyi  kabul etti de, ama ben  biraz daha muhafazakarım. 22 yaşında bir kızım var. Ne olduğunu, ne hissettiğini biliyorum , o da benim  ölçülerime göre muhafazakar yaşıyor ama muhafazakarlıkla etiği  karıştırmamak lazım. Bana göre bazı objelerin  kullanılmaması lazım ilanlarda.

BŞ: Bütün reklamları siz mi kontrol edersiniz?

DD: Yok ama arkadaşlar benim görüşümü bildiklerinden  bazen bana, "bir bakarmısınız" diyorlar. Bizim bağımsız olmamızın bir faydası da bu. Benim  sağ veya sol  tandaslı çok  okuyucum var. Benim  sadece bir tandansa yatkın  okuyucum yok. Pek çok  kuruma mensup okurumuz var. Ve benim aşırılığa kaçmamam lazım. Çünkü ben, %80 abone ile çalışan  bir gazeteyim. Türkiye'de Zaman Gazetesi'nin de çok  abonesi ama… Hem bir tarafı  tutmadan  hem bu  kadar çok aboneye sahip olmak  için ortada olmalıyım. Herkese kucak  açarım. 24 yıldır koruduk  bu tutumumuzu, şimdi de koruruz herhalde.

BŞ: Şahsi yaşamınızla ilgili  sorular soracağım. Bunlardan bir tanesi, iş günlerindeki Didem  Demirken'in  24 saati, bir de tatil günlerindeki 24 saati. Önce iş günüyle başlayalım.

DD: Sabah kalktım, giyindim, arabaya bindim ve işe geldim. Kahvaltımı dahi burada yapıyorum. Her sabah bir dilim  kızarmış ekmekle beyaz peynir. Başka bir şey yemem.  Çay içerim. Aşırı çay tutkunuyum. Gün içinde kaç bardak içtiğimi bilmiyorum. Gazetelere bir bakarım,  sırasıyla asistanlarımı  alırım, o gün neler yapılacak diye. Üç tane asistanım var. Son günlük toplantı var, öğlenleri yarım saat ara veririm. Bazen  dışarı çıkmam icap ediyorsa, çıkıyorum. Onun dışında, gazetenin  dışına pek çıkmam. Sık sık yurt dışına gidiyorum, fuar ya da toplantılara. Akşam saat  sekize kadar buradayım.  Yedide gazete dönüyor. Gazeteyi görmeden çıkmam. Sabah saat onbir gibi Osman Bey gelir, kahve içeriz. Bu hafta ne yapacağımızı da konuşuruz. O yazı  işleri  toplantısına girer. Bir de, akşam  gazete dönmeden  gelir. Rüştü Bozkurt Bey de gelir akşamları. Sohbet ederiz.

BŞ: Normal gününüz böyle. Kızınız ne yaptınız diye sorduğunda, toplantı , toplantı diyorsunuz.

DD: Kızım da burada.

BŞ: Kızınızın görevi ne?

DD:  Ayda bir kitap dergisi  hazırlıyor. O, ağırlıklı olarak kültür işlerine bakıyor. Dergideki köşesine yazıyor. Ayrıca gazetenin kültür sayfasına sinema köşesini yazıyor. Çiğdem  Ersinan  olarak kendi  adıyla yazıyor. Hukukçu olmak istemedi. Sonra da sinema hoşuna gitti. İki yıldan  fazladır bu işi yapıyor. Hatta söylemeyeyim  sürpriz olsun, bu konuda bir de kitap yazıyor.

BŞ: Peki tatilde?

DD: Nezih Bey'in  sağlığında bir hafta falan tatil yapıyordum . Son üç  yıldır hiç tatile çıkmadım. Bunu da marifet olarak  söylemiyorum. Asla bunu tavsiye etmiyorum. Ben  öyle, akşam  on birlere kadar falan  çalışanlardan  da değilimdir. Kimisinin zekası belli saatte olur, kimisinin başka bir saatte. Önemli olan, vaktinde, zamanında işinde olmaktır. Babam  eve iş taşırdı, ana ben öyle değilimdir. Eve bir tek dosya bile götürmem. Derim ki, ben evde yalnız değilimdir. Kapıdan  çıkınca işle ilişkimi kesiyorum. Bu binanın  dışına çıkınca benim için   özel hayatım başlıyor. Beni de çok büyük  terslik  olmadıkça kimse aramaz. Cep telefonum 24 saat  açıktır ev telefonum da… Cumartesi  arada bir geliyorum genelde, Pazar hiç gelmem. Ana bu sene galiba tatil yapacağım, ayarlamaya çalışıyorum.

BŞ: Peki  hiç işe gelmemek gibi bir durum olsa hayatınızı nasıl geçirirdiniz?

DD: En baştan  söyleyeyim, ben böyle bir hayatın  içinde yoğrularak büyüdüm. İşe gelmesem ne yapardım? Pazar günleri  sıkılıyorum mesela. Kendime iş  yaratırdım. Kızımı büyütürken  evde oturdum ama o zaman  çocukla meşguldüm. Bakıcıya falan bırakmadım, bifiil meşguldüm. Sonra ilk okula başladı, ben de eylülde işe başladım. Bunun dışında bir yaşam nasıl olurdu  hiç düşünemedim.

 BŞ: Son günlerde konuşulan  erkek kaddın  arasındaki pozitif ayrımcılık konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

DD: Genelde kadın erkek çalışma hayatında  eşit duruyor doğru. Ne kadar eşittir, tartışılır. İş  hayatında kadınlar hırslı, çalışkan  ama hiçbir zaman  kadın  erkek diye,  hani bunun işi çok, bunun  işi azdır diye ayırmam. Kimse işe uygun olan , ona yaptırmaya çalışırım. Bizde genelde,  yani sektörde erkekler egemen. Ama çok  çalışan bayanımız da var. Hiçbir zaman bunun ayrıcalığını yaşamadım ama bana şahsen soruyorsanız, kadının  çalışma hayatında yaşaması  çok kolay değil. Çok zorlukları  var çünkü, bir kadına birtakım  görevler yüklemişiz. Sen  iyi bir eş,  iyi bir anne ol,  bunun yanı sıra iyi de çalışan biri olmalısın, bunun yanında şunu da yapmalısın… Burada çok arkadaşımı görüyorum. Biraz önce söyledim, evdeydim  çocuğumu  büyüttüğüm dönemde. Çocuğunu  bırakıp  işe gelen birçok arkadaşım  var. Çok kolay bir  şey değil. Kadınlar güçlüdür kabul ediyorum ama,  iş hayatında eziliyorlar. Bir taraftan toplumun  içinde  eş baskısı, çocuk baskısı, iş baskısı, evlilikte böyle sorunlar var. Evlenmemiş bayan  arkadaşlarıma bakıyorum , onlar  çok daha hırslı çalışıyorlar, çok daha büyük  koşturmaca içindeler. Başka bir düşünceleri  olmadığı için. Kadınlar çalışma hayatında eziliyor ama çalışmalılar. Ben de akşam eve gidiyorum, bu kıyafetimle mutfağa girip birşeyşer yapıyorum. Yapmak zorundasınız. Size biçilmiş  bir şey. Benim eşim yok ama yine yapmak zorundayım. Eşi olanlara, eşleri yardım eder, etmez, bunlar  ik kişinin  anlaşarak yapacağı şeyler. Bizim  toplumda genelde dünyada da kadın olup, çalışmak  biraz ağır oluyor.  Sorumluluk artıyor.

BŞ: Kadınlarla çalışmak zor mu?

DD: Ben yaşamadım böyle bir zorluk. Ama şöyle bir dezavantajı olabiliyor. Bunu  bundan bir yıl evvel yaşadım. Geçen sene muhasebe servisinde çalışan dört bayan arkadaşım da hamileydi. Ne yapsaydım, işlerine son mu verseydim. Artık, bir kadın  izin istediğinde, eyvah  hangi doktora gidiyor bu  diye düşünüyordum. Dördü de işinde başarılıydı. Bekledik, hepsi ikişer ay izinlerini  yaptılar, geldiler. Çok kolay, herkesin  kabul edebileceği  şeyler değil,  üstelik de muhasebe olması da yarı  şansızlıktı. Böyle zorluklar var, yoksa kadınlarla çalışmanın  bir zorluğunu yaşamadım. Zor da olsa, kadının çalışması lazım,  özellikle Türkiye'de . Ekonomik  özgürlüğünün  olması lazım.

BŞ: Okumaktan  en çok  hoşlandığınız tür nedir?

DD: Ben çok okurum, bütün haftalık  dergilere bakarım. Hepsini okumasam  da hepsine bakarım. İşim  dolayısıyla da okurum. Muhakkak  okuduğum  ik üç  kitap vardır. Aynı anda ik üç  kitap birden  okurum. Okumakla günüm geçiyor.

BŞ: Nil  Şenver'e okuması için birkaç kitap  önerir misiniz?

DD: Ne seviyor bilmiyorum ki? 80,2e yakın kitap  çıkardık. Geçen sene Feridun Andaç'la beraber başladık çalışmaya. Şu anda mesela Farah Pehlevi'nin  hayatını çıkardık, çok da güzel, tavsiye ederim. İran  gelecekte patlayabilecek bir ülke. Bir geçmişini okusun. Kitabın adı : Farah Pehlevi'nin anıları.

BŞ: Türkiye'de sizce kitap  niye az okunuyor?

DD: Ben buna inanmıyorum. Çok okunmuyor ama az da okunmuyor. Şimdi şöyle bir şey  söyleyeyim, bir kere ulaşamadığımız bir Anadolu var.  Hala Anadolu'da benim  63 tane bürom var. Birer kitapevi bulun, onlara mal verelim dediğimizde bile sıkıntı çekiyoruz. İstanbul'daki pek çok  yayınevi  Anadolu'daki kitapevleriyle sağlıklı çalışamıyor paralarını tahsil edemedikleri  için. Biz bunu aşmaya da çalıştık ama başarılı da olamadık. Anadolu'da çok okuyan  olduğu halde ulaşamadığımız bölgeler var. Ulaşılsa kitap alırlar, okurlar, buna inanıyorum, bunun  dışında, etrafındakilerden alıp  okuyan  insanlar var. Bir de korsanlar türedi. Farah Pehlevi 5000 bastı, tükendi. Orhan  Pamuk  30.000-40.000  bastı  ve sattı, bunun  bir de korsanı var.  Okunmadığına inanmıyorum. Kitabın  iyisi  kötüsü olur mu derseniz, bu kişiye göre değişir.

BŞ: Peki  kitabın  reklamı olur mu?

DD: Zor bir soru. Kitabın  reklamı  günümüzün bir gerçeği. Ben  şöyle söyleyeyim,  gençliğimize döneyim, hepimiz klasikler okuduk, ama reklamları var mıydı? Yoktu. Yani  Dostoyevski okudunuz, Stendhal  okudunuz, nerede reklamını  gördünüz? Yoktu  böyle bir şey. Ama günümüzün, çağdaş  yaşam  koşullarında yapılması  gereken  şeyler ve biz de yapabildiğimizce yapıyoruz.

BŞ: Paylaşmak  güzel şey derler, siz hayatınızda neyinizi  paylaşıyorsunuz?

DD: Her şeyi  paylaşıyorum, çok  sır tutan  bir insanımdır ama sadece özel  hayatımda tutarım.  Onun dışında her şeyimi  paylaşırım. Benim  düşündüğüm ve bildiğim her şeyi bütün  insanlar bilir. Özel  hayatımdaki her şeyi kızım bilir. Öyle çok gizlisi saklısı olan birisi değilimdir.

BŞ: Peki Allah  size özel  bir beceri , bir şans verseydi , neyinizi  daha iyi yapmak  isterdiniz?

DD: Duygusal olmak  isteemzdim. Kendimi biraz fazla hırpalıyorum. Yani fazla ince düşünen  biriyim, o insanı  yoruyor.

BŞ: Peki son  olarak tüm  gençlik  için  ne söylersiniz?

DD: Benim çalışmaktan  başka hayatım  olmadı.  Kötü gençlik  dönemiydi. Bunu  söylemek istemiyorum . Hayatınızın  değerini  yaşayarak  bilin,  yaşamınızın  büyük  kısmını çalışarak  geçirin ama bu çalışmanın  içini  süsleyin. Ama hayatta çalışmadan  maalesef başarılı  olunmuyor.

.
.

.

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org