|
Tüm Yazıları
ShareThis
|
BANKACILIĞIN MERKEZİNDE Ersin Özince
15.03.2011 |
|
Okunma Sayısı : |
9088 |
|
|
Oy Sayısı : |
5 |
|
|
Değerlendirme : |
5 |
|
|
Popülarite : |
3,49 |
|
|
Verdiğiniz Puan : |
|
|
|
|
|
|
BANKACILIĞIN MERKEZİNDE Ersin Özince
. .
Platin Dergisi'nden Sayın Oya Yalıman Hanım'ın benimle yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum...
. . .
BANKACILIĞIN MERKEZİNDE
OY: Türkiye Bankalar Birliği Başkanı olarak İstanbul'un finans merkezi olmasını yıllar önce gündeme getiren ilk isimlerden birisiniz…Bu konuda ne ölçüde yol alındı?
EÖ: İstanbul kendi coğrafyasının en büyük en dinamik ve olgun şehri…Bölge şehirlerinden İstanbul ile boy ölçüşebilecek bir şehir seçin ve istediğiniz yönden karşılaştırma yapın. Bunun sonucunda İstanbul'un çok daha ağır bastığını ve bir cazibe merkezi olduğu sonucuna varırsınız. Yalnız İstanbul değil, Türkiye için de durum böyle…
Demokratik hayattaki kazanımları , serbet piyasa ekonomisindeki uygulamaları açısından Türkiye, kendi yöresindeki ve klasmanlarındaki ülkeler arasında en dinamik ülke konumunda…İstanbul ve Türkiye zaten merkez olma konusunda hızla ilerliyor ve bunu tayin eden de biz değiliz.
Çevremizin bizimle olan ilişkileri bizi bu konuma taşıyor. Finans merkezi konusu, yıllar önce Türkiye Bankalar Birliği tarafından gündeme getirilmişti. Ekonomik ve siyasi istikrar oluşmaya başlayınca, ülkenin gelişmesinde kilit rol oynayan mali sektörün yeniden yapılandırılması sırasında bu yapılandırmanın geleceğe dönük planlanarak yapılmasını ve mümkün olduğunca uluslararası platformda liberal bir şekil almasını temin etmeye çalıştık. Nitekim , mali sektör hemen bütün kurumlarıyla en önce reforme edilen, kuralları uluslararsı standartlarda belirlenen bir alan oldu.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde AB standartlarında hangi alanlar var derseniz , en önde gelen konulardan biri mali sektördür. Bugün bankacılık sistemimizin sağlamlığından, bunun yanı sıra AB'nin Maastricht Kriterleri ile belirlediği kamu borçlanması ve enflasyon gibi makro ekonomik göstergeler açısından iyi bir konunumuz olduğundan övünerek bahsediyoruz.
Ersin Özince
OY: Finans merkezi olmanın şartlarını nasıl sıralarsınız?
EÖ: Bir piyasanın cazibe kazanması, bir şehrin finans merkezi olması yalnızca altyapı ile olmaz. Önemli olan, o piyasanın ne kadar liberal olduğudur. Dünyadaki finans merkezlerine baktığımzıda en önemli kriter, o merkezin alıcı ve satıcıları ne ölçüde cezbettiği ile ilgilidir.
Ne kadar güzeş binalar yapıp yapmadığınız çok da önemli değildir. Dışarıdan ilgi bekliyorsanız, her şeyden önemlisi güven, istikrar ve son derece iyi çalışan bir devlet mekanizması, yani hukuk, vergi ve kayıt sisteminizin uluslararası standartlarda çalışıyor olması lazım.
OY: Size göre İstanbul , bu unvanıa hangi koşullar sağlanırsa kavuşacak?
EÖ: Biz İstanbul'un değil, Türkiye'nin bir merkez olmasını düşünerek bu projeyi dile getirmiştik. Türkiye'nin ve İstanbul'un eksikleri neler derseniz, AB yolunda tüm alanlarda yola devam edilmesi gerekiyor, bu reçete yeterlidir aslında…Bu konu, Türkiye'nin AB üyesi olmasıyla bire bir ilişkili değildir. Türkiye Cumhuriyeti, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu gibi pek çok hukuki altyapısını Avrupa ülkelerinden almıştır. AB standartlarında yol katedersek zaten İstanbul otomatikman bir finans merkezi de olacaktır.
OY: Bunun için ne kadar bir süre öngörüyorsunuz?
EÖ: Türkiye Bankalar Birliği platformunda, Sayın Başbakan'ın talimatıyla iki yıl önce bir çalışma yürüttük. Türkiye Cumhuriyeti'nin konuya konsantre olup ülkeye ve İstanbul'a cazibe kazandıracak adım atmaya başladığı takdirde, 10 yıl içinde bölgesel, 20 yıl içinde de global bir finans merkezi hüviyetini elde edeceğimi öngördük.
Hükümetimiz, önceki yılsonuna doğru Resmi Gazete'de yayımlanan bir program belirledi. Bu geçen sürede somut adımlar atılamamış dahi olsa, Türkiye sürekli olumlu gelişti. Özellikle İstanbul finans alanında Uluslararası Para Fonu (IMF) da dahil olmak üzere birçok toplantıya ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam ediyor. Hükümet, bu konuyu amaç edinmiş görünüyor.
Türkiye'nin büyük bir potansiyeli var. Türkiye'den etkilenen ülkeler var. O ülkeler de gelişiyor, İstanbul'un kendi ölçej avantajı ve ağırlığı da bulunuyor. İstanbul bugün ne Londra'nın ne Dubai'nin rakibidir. Türkiye, gerekli adımlar atılarak uzun vadeli yatırımcının cenneti haline getirlirse kimse küçük adalara filan gitmez. Çünkü Türkiye, çok uzun yıllar kazanç sağlayacak büyüyen bir ekonomidir.
OY: Bugün tüm dünyanın dikkatle takip ettiği ekonomi yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
EÖ: Kabul etmek gerekir ki, Türkiye'de ekonomi yönetimi birçok göstergeye bakıldığında başarılıdır.. Hele ki günümüz dünyasında bu göstergelere karşılaştırmalı olarak bakacak olursak, bu başarı daha da net görülecektir. Birinci gösterge, ekonomik istikrardır. Burada da fiyat istikrarı…
Biz çok uzun yıllar düşük enflasyonu bilmeyen nesiller yetiştirdik; şimdi yüksek enflasyonu bilmeyen nesiller yetişiyor. Türkiye, çok büyük krizler yaşadı. Hepimiz hatırlıyoruz ki 2001 krizinde en yakın müttefiklerine siyasi ve askeri alanda çok önemli tavizler verdi. Bunların arkasında hep Türkiye'nin borçluluğu vardı. Borçululuk, bugün idare edilebilir hale geldi. Günümüzde Türkiye, gerek bütçe açığı gerek kamunun borçlanma ihtiyacı gibi konularda yakın tarihinin en iyi dönemlerini yaşıyor.
Mali sektörde çalışan bir insan olarak genel göstergeler açısından başarılı olduğunu söylemek durumundayım. Bundan dolayı, bugün banka bilançolarımız güçlendi. Yani birçok şikayet oluyor ama bankacılık sektöründe aktif kalitesi iyileşiyor. Yani kredilerin geri ödeme oranı yükseliyor ve faizler düşüyor. Faizler düşmesine rağmen bankacılık sektörü hala ciddi karlar elde ediyor. Ekonomi önemli büyüme hızıyla gelişmeye devam ediyor. Tabii bunlara karşın her şeyin dört dörtlük olduğunu söylemek mümkün değil.
OY: Hangi konularda sorun görüyorsunuz?
EÖ: İnsan ihtiyaçları daima gelişiyor ve en iyisini istiyor. Böylesine genç bir toplumda istihdamın da daha yüksek olması, GSMH'nin daha homojen dağılması hepimizin amacı…Ama sorunuzun özelinde de ekonomi yönetimi de başarılıdır diyebilirim. Ben uzun dönem sıcak parayla ilgili önlem alınması gerektiğini işaret edenlerdenim. Bu nedenle T.C. Merkez Bankası'nın sıcak paranın arbitiraj imkanlarını ortadan kaldıran fiyatlamalarını son derece yerinde buluyorum. Bu paranın Türkiye'ye bir faydası olmadığı konusunda hiçbir şüpheye yer yok.
Tabii ki sıcak para yalnızca faizle değil, faizin yanı sıra piyasalarımızın sığlığında istifade ederek imkan bulduğunda sabit getirirli imkan bulduğunda hisse senetleri piyasalarına da müraacat ediyordu. Problem orada piyasalarımızın sığlığındadır. T.C. Merkez Bankası 'nın arbitraj imkanlarıyla spekülasyona son verecek fiyat politikasına sonuna kadar katılıyorum. T.C. Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminin Türkiye'deki büyümenin kalitesini sorgulayan tavrına vatandaş ve bankacı olarak destek veriyorum.
OY:Merkez Bankası'nın bankacılık sektörünün geneli tarafından tepki gören son dönem kararlarını nasıl yorumluyorsunuz?
EÖ:Hane halkının borçlanması suretiyle olan gelişmeyi biraz yavaşlatmak istedi Merkez Bankası… Hane halkının aşırı borçlanmasının dış ticaret açığına da olumsuz etkisi olduğunu söyledi; bunda gerçeklik payı var. Dış ticaret açığı hızla büyümeye başlayınca bunun nerelerden finanse edildiğine bakıldı. Tüketici kredileri içinde nakit avans kısa vadeli olanlarda artış vardı.
Sonuçta Merkez Bankası'nın bu politikaları iktisat biliminin bazı temel kurallarıyla ilgilidir. Eli kolu bağlı hiçbir şey yapmadan durdurmasıda zaten mantığın kabul edeceği bir şey değil. Bankacılık sektörü olarak Merkez Bankası bu uygulamaları yaparken, karşılıklara faiz ödemesi uygulamasına son verdiği için daha ziyade reaksiyon gösterdik.
Yani zorunlu karşılıkları artırması bir politikadır. Faiz vermeyerek bu politikayı daha da keskinleştirme istedi ama orada tabii zaten çok rekabetçi olan sistem biraz daha incindi. Hala ülkemizde kamu ve özel bankalar özellikle sermayedar tabanı geniş olan bankalar, kamu bankalarına göre dezavantajlı olduklarını düşünebilirler.
OY: Peki munzam karşılıklara faiz verilmesi konusundaki fikrinizi öğrenebilir miyiz?
EÖ: Piyasamız keşke yüzde 100 liberal bir piyasa olsaydı ve Merkez Bankası'nın bu uygulamaları yalnızca bankaları değil, her türlü kredi kuruluşunu doğrudan etkileseydi. Mesela bugün bankaların verdikleri otomobil kredileri daha pahalı hale geldi. Otomotiv şirketlerinin finansmanını doğrudan yaptıklarını biliyoruz. Bu politikalar değişecektir; nihayetinde günlük politikalardır.
Merkez Bankası'nın spekülasyona engel olan adımı yerinde olmuştur fakat bankaların munzam karşılıklarına faiz verilmemesi hiç yerinde olmamıştır. Şube başına vergi alınması da bizi oldukça olumsuz etkiledi. Her bir açılan yeni istihdam biriminin bir ilave vergi gelmesi üst üste geldi.
Ersin Özince
OY: Bankacılık sektörü uygulanan ekonomi politikalarından ne derece memnun?
EÖ: Evet…Türkiye bankacılık sektörü, bugün izlenen politikalardan memnundur; devlet de bankacılık sektöründen memnundur; devlet de bankacılık sektöründen memnundur. İçinde bulunduğumuz istikrar ortamıyla bankacılık sektörü en yüksek istihdam ve ciro düzeylerini yaşıyor. Sektörün, 2001 yılında 50 bin vasıflı insanı kapının önüne koyduğu günleri hatırlıyorum. Şimdi ben bugünkü durumdan niçin şikayet edeyim? Ama şunu da belirtmek isterim ki, ilk günlerdeki reform heyecanı biraz yavaşladı.
Ülkemizin demokratikleşmesi ve sosyal hayatın daha istikrarlı olması açısından önemli adımlar tartışılıyor ama gönül istiyor ki bunları yaparken mali sektörü derinleştirme ödevini de bir kenara bırakmayalım. Yeterince cazip kurallara kendi ülkenizde tasarrufu sermayeyi krediyi büyütememişsiniz.
Türkiye'deki tasarruflarınızın önemli bir kısmı dışarıya gidiyor. Türkiye'de kredi ihtiyacınızın önemli bir bölümü dışarıda kote oluyor. Bunun en büyük nedeni de devletin çok uzun yıllar mali sektör üzerinde belirleyici bir rol oynamasıdır…
Tahvil piyasası bile özel sektöre yeni açılmaya başlıyor. Bu nasıl mümkü oldu? Devlet içi borçlanması makul düzeylere inince ve fiyatlar da aşağılara çekilince şimdi özel şirketlerin tahvil ihraç etmeye artık ilk kez bir hevesi oluştu.
OY: Vakıfbank ve Halkbank'ın halka açıklık oranlarının artırılması, Ziraat Bankası'nın da halka açılması gibi adımların sektöre ne gibi faydaları olacaktır?
EÖ: Türkiye'de kamu ve özel banka kavramlarının kalkması gerek; bu durumda piyasada rekabet farklı boyuta gelir. Sektörde kamu bankaları bugün mevduatın üçte birinden , kredilerin ise dörtte birinden fazlasına sahip…
Borsaya açık şirket olmak her şeyden önce şeffaflık getiriyor, rekabeti artırıyor ve standartları yükseltiyor. Yatırımcıların ve halkın Türkiye borsasında kendi ülkelerinde tam bir risk paylaşımıyla kolektif bir yaklaşımla yatırımlarını yönlendirme imkanı yaratıyor.
Kamu bankalarının İş Bankası modeliyle özelleştirilmesi, yani kontrol sermayesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında ve Türk şirketlerinden çıkartılmamak kaydıyla belki çalışanlarına insiyatif verilmek suretiyle yerinde olur diye düşünüyorum.
OY: Hizmet kalitesi açısından beğendiğiniz bankaları öğrenebilir miyiz?
EÖ: Doğrusu Ziraat Bankası'nın zirai kredilerdeki hamlesini çok beğeniyorum ve bu kredilerin büyüyeceğini düşünüyorum. Bugün dünyada örneğine çok sık rastlayamadığımız Sınai ve Kalkınma Bankası'nın yatırım ve kalkınma bankacılığındaki duruşunu çok takdir ediyorum. Bunların yanı sıra hemen hemen tüm bankalarımızı çok başarılı buluyorum.
Öylesine rekabetçi bir ortam var ki, biz İş Bankası olarak 1999 yılında İstanbul'a gelmek zorunda kaldık. Taşınma kararımız dahil bizi birçok yeni adım atmaya rakiplerimizin performansı zorlamıştır. Sektörde başarısız banka olduğunu düşünmüyorum çünkü bugün faaliyette olan bütün bankalar 2001 krizini aşmış bankalar…
Çok kaliteli bir rekabet var ve bu ortamda her konuda birinci olmaya gayret ediyoruz.
OY: İş Bankası pek çok alanda agresif olmayan pazarlma politikaları izliyor. Kendinizi genç nüfusa ne kadar yakın bir banka olarak tanımlıyorsunuz?
EÖ: Aslına bakarsanız genç nüfusla en fazla teması olan banka biziz. Çocuk kitabından satranca, ağaç dikme kampanyalarından 'Karneni Getir Kitabını Al' kampanyasına kadar pek çok faaliyeti bankayla direkt ilişki kurmadan yürüten başka bir şirket yok. Biz "Bir kumbara alana bir kitap" demiyoruz; direkt çocuklarımıza gidiyoruz.
Darüşşafaka Eğitim Kurumları ile her yıl 81 çocuğun dahil olacağı bir burs kampanyamız var. Biz bu temasları müşteri ilişkileri yürütmek adına değil, bir Cumhuriyet kuruluşu olduğumuz için yapıyoruz. Harcamayı tanıtıma değil, bizatihi işin kendisine yönlendirmeyi tercih ediyoruz.
Öte yandan banka kavramının da biraz daha olgun ve ağır algılanması gerektiği kanaatindeyim. Biz de gençlere ve eğlenmeyi seven insanlara yönelik pek çok ektivite yapabiliriz. Bunları yapmak çok zor değil ama bzie göre bankacılık aslında öyle pek tüketime dönük bir hizmet gibi pazarlanacak bir faaliyet değil…
Bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun kurduğu, 3,. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın genel müdürü olduğu bir kuruluşun ne olduğunu, kim olduğunu müşterisine anlatmak için çok fazla kendisini zorlamasına gerek olduğu kanaatinde değilim.
OY: 30 yılı aşkın süredir İş Bankası çatısı altında profesyonel hayatına devam eden biri olarak bankanın izlediği İK politikalarını nasıl özetlersiniz?
EÖ: İş Bankası, dışarıdan transfer yapmayıp yöneticileri dahil tüm kadrolarını kendi yetiştiren bir şirket…
Ben de bütün yöneticilerimiz de bu bankada işe başlamış insanlarız; dolayısıyla gerek bankamızın gerek iştiraklerimizin yönetici kadrolarında olan isimlerin hemen hemen tamamı uzun yıllar birlikte çalıştığımız insanlardır. Yalnız kendi kadrolarımızı değil; Vakıfbank, Denizbank, Garanti Bankası gibi bugün sektörün önde gelen bankalarının birçoğunun tepe yöneticileri de İş Bankası kökenlidir. Genel müdür olduğumda 23 yıllık İş Bankalı idim. Şunu da belirtmek isterim ki bugün de bizden sonraki dönemlerden de bu kurumda her koltuğu dolduracak birden fazla aday her zaman vardır.
İş Bankalılar kendilerini maraton koşucusu gibi görürler, bize büyüklerimizden aşılanan şudur; "Siz gidersiniz ama müessese yoluna devam eder." Bizim için çizgimizi korumak en önemli politikadır.
OY: İş Bankası'nın holdingleşmesi sık sık gündeme geliyor. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?
EÖ: Bu konunun neden gündeme geldiğini anlayamıyorum, ben hiçbir zaman böyle bir şey söylemedim. Basel prensipleri ve kurumsallaşma ilkeleri finans sektörünü kendi konularına daha odaklı hale gelmeye zorluyor.
İş Bankası da başta cam olmak üzere finans dışı pek çok iştirak barındırdığı için finans ve finans dışı şeklinde yapılanması daha uygun olur görüşleri ortaya atılıyor. Biz bu konuda her türlü çalışmayı yaptık.
Bankanın finans ve finans dışı işlerini ayırma kararı, genel kurulların ve ana hissedarların vereceği bir karardır. Bu, bugünden yarına yapılabilecek bir şey değildir.
En basit nedeni de Atatürk hisseleridir. Mali ve mali olmayan konuların ayrılması kendi içimizde bir konudur. Çünkü İş Banksı'nın sahipleri öncelikle çalışanları, emeklileri ve Atatürk hisselerini CHP, çalışanları da munzam sandığı temsil ediyor. Bunların dışında da 200 binin üzerinde bireysel ve kurumsal küçük yatırımcılarımız var.
CHP, Atatürk'ün kurduğu bir parti ve o dönemin tek partisi…Atatürk, kendi el yazısıyla bu hisselerin temsilini CHP'ye , gelirlerini de Dil ve Tarih Kurumlarına verdiğini belirtmiştir. Bu konu çoğu zaman özellikle çarpıtılıyor.
CHP hiçbir zaman İş Bankası'ndan herhangi bir şekilde menfaat arzusunda olmamıştır. Bankanın kuruluş ilkeleri doğrultusunda çalışmalara nezaret etmiştir. Bu partinin iktidar olduğu dönemlerde de muhalefette olduğu dönemlerde de böyledir.
OY: Gündeminizde olan yeni yatırım alanları var mı?
EÖ: Kolektif sermaye yapısına sahip bir şirket olarak bugün dünyanın en güçlü sermaye gruplarıyla boy ölçüşebilir durumdayız. Herhangi bir sermaye ihtiyacımız ve iştirak satma gibi bir düşüncemiz yok. Tabii ticari haytta her şey olabilir.
Ana konularımızdan biri ve önemli manevi değeri olan cam sektöründen hiçbir zaman uzaklaşacağımızı tahmin etmiyorum. Şişecam, çok büyük yatırımlarla yoluna devam ediyor.
Cam ambalajla girdiği Rusya Federasyonu'ndaki yatırımları , 500 milyon doları bulmuş durumda. Şimdi bu pazarda zücaciye ve düz camla da önemli bir yer edinecek. Bankacılıkta ise bölgesel bir güç oluyoruz. Rusya'daki satın almadan sonra sırada Bağdat, Erbil, Kerkük ve Basra'da şube açma hazırlıklarımız var.
OY: Sizin gözlemlerinize göre Türkiye'de bankacılık sektörünün eksikleri neler?
EÖ: Bankacılık daima iyi bilanço ve iyi personel yönetimi ile sürecek biriş. Türkiye gibi dinamiği yüksek bir piyasada iyi yetişmiş çağdaş bankacılık kadroları bugün her şeyi en iyi şekilde yapabiliyor. Türk bankacılığına istikrar gerekiyor.
Hala sermayedar istikrarı problemi var. Dünyadaki bankacılığın konsolidasyonu Türkiye'deki sermayedarların değişmesini gündeme getiriyor. Sektöre girenler olduğu gibi çıkanlar da oluyor, kadrolar değişiyor. Banka genel müdürleri değişiyor.
Değişimler kötüdür demek istemiyorum ama sermayedar ve yönetim istikraına ihtiyacımız var. Bu koşullar sağlandığı takdirde Türkiye'de başarısız banka olmayacaktır.
OY: Yıllardır çok yoğun bir tempo içinde Türkiye'nin en büyük bankasını yönetiyor ve sektörün temsilciliğini yapıyorsunuz. Kendinizi yorgun hissediyor musunuz?
EÖ: Tabii ki yorulduğum zamanlar oldu ve oluyor ama ben İş Bankası'nıda çalışmaktan dolayı çok mutlu ve gururluyum. Bu müesseseyi çok öenmsiyorum. İşletme tahsili yaptıktan sonra Türkiye'nin önde gelen grupları ile görüşmeleri yaparken, girdiğim banka sınavları sonucunda tesadüfen bankacı oldum. Mutluluğumun nedenlerine gelince…
İş Bankası'nda bir ulusal duruş olması, ulusaş ekonominin destekçisi olması, daima her konuya etik prensipler içinde kurumsallıkla yaklaşmsı beni tatmin etti ve zorlukları hiç hissetmedim.
Kolay bir görevde olmama rağmen İş Bankalılardan ve halktan her zaman destek gördüm. İnsanlar birbirlerinin aynasıdır. Ben de her dönem toplumun aynası olmaya çalıştım. Paydası çok olan bir işin başındayım. Hiçbir başarıya ve başarısızlığa tek başına ulaşmadım.
İş Bankası camiasını ve insanları çok seviyorum. Sokağa çıktığım zaman birebir iletişimim var insanlarla; değer veriyorum ve çok şükür ki değer görüyorum.
OY: 30 yılı aşkın profesyonel hayatınız boyunca en hassas olduğunuz konuların başında ne geliyor?
EÖ: Vakit konusunda çok hassas bir yapım var. Tüm iş hayatım boyunca her zaman işime vaktinden önce gelmişimdir. Bir gün işe geç kalayım gerilirim. Hiçbir konuda öyle büyük tahammülsüzlüklerim yoktur ama herhangi bir yere özellikle de işe geç kalırsam ter dökerim.
BÖLGESEL BANKA OLMA YOLUNDA
Elde ettiği rakamsal sonuçlarla bölgesel etkinliği sağlayacak mali büyüklüğe ulaşan İş Bankası, yakın coğrafyalarda büyüme stratejisi kapsamında Rusya'da faaliyet gösteren Bank Sofia'nın tamamının satın alınması için hisse alım sözleşmesi imzalayıp; devir işlemlerine başladı. Banka, 2010 yılı içinde Mısır'da bir temsilcilik açtı. Irak'ın Bağdat ve Erbil şehirlerinde kısa süre içinde birer şubesi faaliyete geçecek olan İş Bankası'nın Suriye'de temsilcilik açılmasına dönük girişimlerinde de son aşamaya gelindi. İş Banksı Genel Müdürü Ersin Özince ,"İş Bankası sağlam mali bünyesinin verdiği güçle, sağlıklı ve karlı büyümesini yurtiçinde ve yakın coğrafyada artan bir hızla sürdürme yönündeki kararlılığını bundan sonraki dönemlerde de sergileyecek" diyor.
GÜCÜNÜ RAKAMLARLA KANITLIYOR
Kredi faiz oranlarındaki gerilemeye karşın, etkin maliyet yönetimi ile 5.4 milyar TL konsolide net faiz geliri elde eden İş Bankası'nın konsolide net karı, 2009'a göre yüzde 17 artış gösterdi. Konsolide akif büyüklüğü 151 milyar TL'ye ulaşan bankanın 2010 yılı konsolide net karı 3.2 milyar TL oldu.
Öz kaynaklarını 19 milyar TL'ye çıkaran İş Bankası, 88 milyar TL'lik mevduat hacmi ile özel bankalar arasındaki liderliğini geçtiğmiz yıl da sürdürdü. Bankanın önceki yıla kıyasla yüzde 31 oranında artırmayı başardığı kredi portföyünün büyüklüğü ise 60 milyar TL'ye ulaştı.
Geçtiğimiz yıl sonunda yüzde 5.1 seviyesinde olan konsolide takipteki krediler rasyosunu yüzde 3.4'e gerileten banka, bu dönemde de takibe intikal eden kredilere yüzde 100 karşılık ayırmaya devam etti. Bankanın takipteki krediler rasyosunun büyük ölçüde gerilemesinde, sorunlu kredilerin yönetiminde sergilenen başarılı performansın etkisi büyük.
Banka konsolide mevduat hacmini ise yüzde 23 oranında artırarak 88 milyar TL'ye çıkardı.
Bu olumlu gelişmede, Türk parası tasarruf ve ticari mevduatta gerçekleştirilen , sırasıyla yüzde 27 ve yüzde 45 oranındaki artışlar etkili oldu. Bankanın 2009 sonunda 1093 olan şube sayısı , yılsonunda 1142'ye yükseldi. Bankanın 2009 sonunda 22 bin 473 olan çalışan sayısı ise 2010 sonu itibariyle 23 bin 944 oldu.
"FARKLI BİR HAYAT YAŞAMAK İSTİYORUM"
Ersin Özince, tam 33 buçuk yıldır İş Bankası çatısı altında, 12 yıldır ise bankanın genel müdürlük koltuğunda durdurak bilmeden profesyonel hayatına devam ediyor.
Son 9 yıldır ise Türkiye Bankalar Birliği Başkanı olarak sektörü temsil ediyor.
İş Bankası'ndan emekli olmasına 1.5 yıl kalan Özince, uygun bir zamanda görevi devredeceğini söylüyor.
Peki ya sonra?
İşte Özince'nin emeklilik planları:
"Bu konu sık sık gündeme getirilse de bana göre benim İş Bankası'ndan emekli olmamın hiçbir haber değeri yok….Çünkü ben bu görevde olsam da olmasam da banka yoluna devam edecek. Emeklilikle ilgili planlarım var elbette. İş Bankası camiasının bana ihtiyacı olursa her zaman hazırım tabii ama faklı bir hayat yaşamak istiyorum emekli olunca…Toplumsal yönü olan konular dışında iş hayatının içinde olmayı düşünmüyorum. Gönlümden geçen tarım ve hayvancılıkla ilgilenmek doğayla iç içe yaşamak."
. .
. . .
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Tüm yazıları |
ShareThis
|
|
|
|
|
|
Türk Liderler:
Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem
|
|
|