Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Özhan Erem Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

ÖZHAN EREM Bülent Şenver'in Odası TV Programı
17.07.2007
Okunma Sayısı : 13977
Oy Sayısı : 7
Değerlendirme : 5
Popülarite : 4,23
Verdiğiniz Puan :
 

 

ÖZHAN EREM Bülent Şenver'in Odası TV Programı
.
.
Duayen bankacı Bülent Şenver ile zevkli bir söyleşi yaptık.

Sizlerle paylaşıyorum.

.
.
.

Bu programı izlemek isterseniz, bilgisayarınızın sesini açıp,
lütfen bu satırı tıklayın.
   

.
.
.

 audio dinlemek için tıklayın

.
.
.

ÖZHAN EREM Bülent Şenver'in Odası TV Programı
Deşifresi
.
.
Özhan Erem (ÖE)
Bülent Şenver (BŞ)
.
.

BŞ:Bülent Şenver'in odasına hoşgeldiniz.Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu
Sayın Özhan Erem.Hoşgeldiniz.

ÖE:Hoşbulduk efendim.

BŞ.Özhan bey ne güzel benim odamda sizi misafir etmek.Sizler dolu dolu yaşayan yaşadığınız hayattan zevk almasını bilen, sadece şahıs olarak zevk almasını bilen değil etrafınızda çalışanlarınızada bu zevki tattırabilen ve iş hayatında da önemli yenilikler yaratıcılıklar yapan bir kişisiniz.

Ben istiyorum ki bu güzel sohbetimize başlarken sizin hayatınızdaki kilometre taşlarından bize önemli olanlarını söylermisiniz.

ÖE:Öncelikle beni bu güzel programınızda takdir ettiğim programınızda ağırladığınız için çok teşekkür ediyorum size .

Kilometre taşları dediğim zaman doğum ilk kilometre taşı insanın doğumu .

Ben İstanbul Valideçeşmede maçkada tam Valideçeşmenin adlı adınca iki katlı evde doğdum.

Maçka ilkokulu sonra Galatasaray lisesi, sonra Marmara Üniversitesi işletme fakültesi sonra hayatın içine giriş.

Tabii hayatımı etkileyen süreçler de var bu bahsettiğim süreçlerin içerisinde babam Perşembe pazarı kaynaklı bir insan  iş hayatı itibariyle dolayısıyla iş hayatına gözümü Perşembe pazarında açtı.

Oranın kendine has çok hoş ilişkileri var, insanları var, objeleri var, bunları değerlendirdiğiniz zaman geçmişe baktığını zaman çok hoş anılar olarak karşınıza çıkıyor.

Bir kolora lokantası vardı orada garson Hiristo vardı.

Ben daha ilkokula gitmezken babam beni o lokontaya götürürdü.

Bembeyaz örtüler peçeleteler kumaş peçetelerle o bölgede o zamanın patronları büyük patronları yemek yerdi.

Aklımda kalan salçalı tavuk, çilek şanti ve garson Hiristo içeriye girdiğim zaman buyursunlar küçük bey derdi o Rum aksanıyla.

BŞ:O zamanlar kaç yaşlarındaydınız?

ÖE: 5-6 yaşlarında. Daha sonra babam beni oraya yalnız yollamaya başladı.

Git oğlum yemeğini ye orada garsonada bahşiş vermeyi unutma, komiyede bahşiş vermeyi unutma.

Garsona bahşişi tabağın içine koyucaksın, komiye tabağın dışına koyucaksın diye o zamanlar adet öyleydi.

Bazen unuturdum komiye bahşiş vermeyi geri gönderirdi komiyede bahşişini ver öyle gel diye.

Öyle bir yetiştirme süreci içerisinde.

Sokakta bir Mordo diye aklı evvel bir dostumuz vardı o elinde şeyiyle direksiyonuyla kendini kamyon zanneden birisiydi.

BŞ:Adı ne demiştiniz?

ÖE:Mordo.Sokaklarda dolaşırdı sonra akşamları o perşembe pazarında kepenkler indikten sonra sokaklarda civataları toplayan insanlar ,

söğüş kelle baş satan arabalı adam, bunlar hep benim hayallerim içerisinde.

Sonra babamın binasıda Eminönüne geçen sandal iskelesinin hemen başındaydı , kardeşim sokağın bittiği noktadaydı,

pencereden baktığım zaman Haliç'i , galata köprüsünü, karşı tarafta o İstanbul Ticaret Odasının bulunduğu Yenicamii tarafını görürdüm ve

ilk yıllarda  kürekle geçirirlerdi karşıya daha sonra motorlandılar ve motorlo geçirmeye başladılar şimdilerde de yok oldu gitti.

BŞ:Siz iş hayatının özelliklerini orada 6 yaşından beri öğrenmeye başladınız.

ÖE:Tabiki bu işin bir çocuk gözüyle anlatmaya çalıştım.

Bir çocuğun gözüyle Perşembe pazarı ama iş hayatının özelliklerini algılamaya başladıktan sonra orada gördükleriniz, yaşadıklarınız farkında olmadan size hatırlatıyor bazı şeyleri,

mesala oradaki centilmenlik kültürü ekol olmuş piyasalar  bunlar Perşembe pazarı, Tahtakale , Sultanhamam .

BŞ:Çok güzel söylediniz bu centilmenliği biraz anlatırmısınız? Ne demek centilmenlik.

ÖE: Centilmenlik yazılı olmayan kurallar dahilinde hiçbir kural dikte edilmeden insanların tamamen içlerinden gelen,

kendisinden önce karşı tarafın duygularını, durumunu düşünerek ortaya koyduğu bir davranıştır hatta duruştur diyebilirim.

Bu öğrenilecek bir şey değil ancak içinde yaşayarak insanın üzerine yapışabilen bir duruştur.

Firmaların kişilerin ödemeler dengesinden tutunda ticaretteki duruşlarına kadar her şeyini etkiliyor.

BŞ:Centilmenlik yanlış anlaşılıp sadece erkeklere mahsus bir tavır diye algılamamak lazım.

ÖE:Tabiki .

BŞ:Bayanlarda centilmen olabilir.

ÖE:Kesinlikle.kesinlikle çünkü bu bir ekoldür bu ekol'ün içerisinde yaşamış insanlar o piyasanın ruhunu özümsemiş insanlar mutlaka centilmen sayılırlar.

BŞ:Para kazanmaya ne zaman başladınız yani bir şey satıp karşılığında elinize parayı aldığınız ne zaman oldu?

ÖE: İlk para kazandığım üniversite 1. sınıfta onunda hikayesi şöyledir.

Ben çocukluğumdan itibaren yine patron, çalışan bir toptancı şirketinin başarılı olan sahibinin çocuğu olduğum için

hep babamın başarı hikayelerini başkalarından olsun kendisinden olsun anıları itibariyle zaman zaman dinlerdim ve

içimde bir burukluk olurdu derdim ki hem gurur duyardım böyle bir babanın çocuğu olduğum için benim bir başarı hikayem çocuklarıma anlatacağım başarı hikayem ne olacak acaba.

Babasının yanında çalışan, babasının imkanlarıyla kendini geliştiren, bir insan mı olucağım bu endişeyi duyardım,

üniversiteye başladığım birinci yıl ne yapabilirm diye düşünürken hemen orada bir boşlu fark ettim.

Okulun sweatşört Maramara üniversitesi benim iktisadi ilimler akademisiydi.

Benim üniversiteye girdiğim yıl marmara üniveristesi oldu.

Dolayısıyla üniversitenin markasına yönelik çalışmalar yapılmamıştı.

Henüz bunu fark ettim ve ilk sweatsört yaptım .:

Hatta okuldaki kız arkadaşlarıma da giydirerek bir küçük defilede yapma imkanı bulmuştum,

ve ilk parayı o zaman kazandım.

Bir ortağım vardı oda bana sermaye vermişti işin başında.

Ama ortağım sömestre tatilinde ben Uludağ'a gidiyorum.

Şu sermayemi geri ver harcamak zorundayım deyince tek başıma kaldım bu işte de.

Güzel bir iş hoş zevkli bir işti.

Daha sonra fuarcılık tabiki biliyorsunuz.

BŞ: Yani bundan sonra sizin ilk ciddi iş hayatınız fuarcılıklamı başladı.

ÖE: Evet fuarcılıkla başladı.

Fuarcılık seçim olarak gerçekten doğru bir seçimdi çünkü o yıllarda çok büyük boşluk vardı ve sektörel bütünleşmeler henüz başlamamıştı.

Sektörlerin bir araya gelmesi lazım, ortak aklı bir araya koymaları lazım.

Globalleşmenin yoğunluk kazandığı yıllarda 1980'li yılların başları dünyada da globalizmin anıldığı ve önemsendiği bir dönemde dolayısıyla sektörlerin birlikte hareket edebilmeleri için bir organizasyona ihtiyaç var.

En iyi organizasyonda yılda bir sefer o sektörlerin üyesi olan üretici  firmaları veya ticaret firmalarını bir çatı altında bir araya getirmek tabiki.

BŞ:Bu fuarcılıkta para nereden kazanılıyor.

Bir hizmet veriyorsunuz ama kazanç nereden kaynaklanılıyor.

ÖE: Fuarcılık iki ayaklıdır.

Bir tanesi bir alan belirlersiniz o alana katılımcılar sağlarsınız, metrekare satarsınız, ikinciside ziyaretçi üzerinden gelir sağlayabilirsiniz .

Tabii ziyaretçi üzerinden sağlanan gelirler her zaman ikinci planda kalmıştır.

Bazı public şovlar yani tüketiciye yönelik geniş halk kitlelerini ilgilendiren oto show gibi fuarlar hariç onun dışında amaç zaten çok fazla sayıda ziyaretçiyi ilgili ziyaretçiyi fuarlara getirmek olduğu için

fuarcılar genellikle katılımcı üzerinden gelir sağlamayı, ziyaretçi üzerinden çok fazla gelir sağlamamayı tercih ederler hatta binlerce , yüzbinlerce davetiye basarlar ki ziyaretçiler gelsin diye.

BŞ:Fuar şirketleri arasında haksız rekabet var mı?

ÖE: Fuar şirketleri arasında zaman zaman düzenlemelerden kaynaklanan eksik düzenlemelerden kaynaklanan haksız rekabetler söz konusu.

Tabiki aynı konuda fuar düzenlemek, aynı alanda birden fazla fuar düzenlemek, gibi işte bütün bunlar bana göre centilmenlikle çözülecek , centilmenlik duruşuyla çözülebilecek konular .

Hangi düzeni kurarsanız kurun, hangi sistemi hangi kanunu, uygulamayı tamamen centilmenlikle çözülebilecek konular.

BŞ:Fuar işinde sizin içinize sinmeyen ve etik ve iş ahlakına uymayan deyip rahatsız olduğunuz fuarcılıkta önemli bir tecrübe bizimle paylaşabilir misiniz? Ne var böyle?

ÖE: Fuarcılar açısında var, katılımcılar açısından var, ziyaretçiler açısından var,.

BŞ:İsterseniz her birine birer tane söyleyin.

ÖE: Birertane söyleyeyim.

Fuarcılar açısından katılımcıların katılım ücretleri konusunda son dakikalara geldiği zaman bazen müşterilerinin ilk katılan müşterilerine haksızlık yapacak fiyatlar uygulayabiliyorlar.

Bu yanlış bir uygulama.

BŞ:Müşteriler arasında fiyat farklılığı yaratmak.

ÖE: Bu yanlış bir uygulama.

Ziyaretçiler açısından  en büyük sorun ziyaretçiler fuarlarda davranış kurallarını bilmiyorlar.

Ülkemizde mesela bir örnek veriyim.

Stantlar  arasında dolaşırken tanıdığı bir firmanın yetkilisine yanında görüştüğü insanlar olmasına rağmen girip müdahale edebiliyorlar.

Bunlar zamanla kazanılacak bilgiler tabiki ama hoş değil.

BŞ:Yani bir fuar ziyaretçisi davranış standartı olmalıdır ona uymuyorlar.

ÖE:Fuar katılımcıları açısından da en önemli sorunlardan bir tanesi bir tane dediğiniz için onu söyleyeceğim.

Son dakikaya kadar stantlarını hazırlamıyorlar yani ödedikleri paraya yaptıkları işe saygı göstermiyorlar,

ve fuar açıldığı anda hala stantlarını dekore etmeye devam ediyorlar.

BŞ:Çok teşekkür ediyorum zenginliklerinizi bizimle paylaşıyorsunuz.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Özhan Erem ile birlikteyiz.

Şimdi üç yap üç yapma.

Hazırsanız ben sizden gençlerimizle paylaşalım diye onlara üç tane muhakkak yapın üç tanede yapmayın sakın yapmayın diyebileceğiniz neler olabilir.

İsterseniz önce yaplarla başlayalım.Üç yap.

ÖE:Hızlı hızlı söylersem sanki söylemiş olmak için söylemiş olucağım zannediyorum.Müsade ederseniz biraz düşünerek söylüyeyim.Ne yapsın gençlerimiz bir kere iyi eğitim görsünler.

BŞ:Bunu birinci yap diye algılıyalım eğitiminize önem verin.

ÖE:Eğitim çok önemli biraz önce bahsettiğim sorunlarlada alakalı bunlar.İnsanlar bunları eğitimde öğreniyor ve dünyaya açılıyor.

BŞ:Şöylede desinler mi acaba eğitim önemli ama bizi izleyen bazı gençler diyeceklerdir ki ben Robert Kolejine giremiyorum ki.

Boğaziçi Üniversitesine giremiyorum ki ne yapayımda iyi eğitim alayım?

Herhalde şöyle demek lazım mevcut imkanlarınızı en iyi şekilde de değerlendirin.Herkes Boğaziçi mezunu olmak zorunda değil.

Bir çok diğer üniversitelerden mezun olup da başarılı iş adamı olan bir çok insan var. İkincisini söyleyebilirsek.

ÖE:İkincisi aslında sizin söylediklerinizden e hareketle eğitimin üzerine ekleyeceğimiz bir şey kendinizi geliştirin, kendinizi sürekli geliştirin aynı yerde kalmayın.

Çünkü dünya çok hızlı ilerliyor çok büyük gelişmeler var hem teknolojik alanda hem ruhsal boyuttada insanlar değişiyor,  gelişiyor.

Dolayısıyla mutlaka kendinizi o gelişime ayak uydurun ve şimdi aklıma gelen ve üzerinde çok düşündüğüm bir konudur.İçinize dönmeyide öğrenin.

BŞ:İçinize dönmek.

ÖE:İçinize dönmek ve kendinizi tanımakla ilgili de çaba sarfedin mutlaka.

Hayat sadece para kazanmak yaşamak değil insanın var oluş sebebini anlayabilmesi lazım, algılayabilmesi lazım gençlere öğütlerimden bir taneside bu.

Çünkü bu bıçak gibi belli bir noktadan sonra karar verip yapılacak bir şey değil insan maneviyatınıda birlikte yaşamak durumdadır.

BŞ: Yaplardan eğitimi yapın mutlaka dediniz, kendinizi geliştirin birde içinize dönün kendinizi tanıyın siz içinize dönmek için neler yapıyorsunuz ?

ÖE:Önce okumakla başlıyor.

Var oluşla ilgili konular, işte doğu felsefesi veyahut tasavvuf felsefesi ile ilgili o kadar çok kaynak var ki.

Şimdi o kaynaklara yöneldiğiniz zaman dinsel bir şeyden bahsetmiyorum tamamen din dışında bir gelişimden  bahsediyorum .

İnsanın kendini tanıması ve içe dönmesi o zaman diğer insanları iyi anlamasını da sağlıyor.

BŞ: Yani ruhumuzun gıdasınımı veriyoruz içimize döndükçe kendimizi anladıkça ruhumuzumu tatmin ediyoruz.

ÖE:Aslında ruh o kadar güçlü ki ve çoktan gıdasını kazanmış bizim vereceğimiz gıdaya ihtiyacı olmayan, tam tersine bizi beslemeye hazır bir varlık ki bizim onunla birleşip onun o sonsuz kaynağından faydalanıyor istifade ediyor olmamız lazım.

BŞ:Keşfetmek yeterli diyorsunuz o kendi enerjisini kendi vericek size ama biz onu keşfedemiyorsak o zaman ondan yararlanamıyoruz ondan faydalanamıyoruz.

Ruhunuz keşfedin, ruhunuzu tanıyın diyorsunuz.

Yapmalarla ilgili acaba sakın gençler yapmayın.

ÖE:Uyuşturucu kullanmayın.

BŞ:Uyuşturucu kullanmayın.

ÖE:Hırsızlık.

BŞ:Hırsızlık yapmayın.

ÖE:Dolandırıcılık bu gün hayatımız içerisinde gördüğümüz yaşamın içerisinde izlediğimiz daha sonra sizin ayağınıza dolanabilecek hayatın içerisinde karşınıza bir kara damga olarak çıkabilecek konulara girmeyin.

Bilin ki bu yaşlarda attığınız her adım yarınlarda karşınızda olucak.

BŞ:Bu yalancılık dolandırıcılıktan kasıt illaha birisinin kasasından para çalmak değil diyorsunuz ama insanları yanıltmamak, hak etmediğiniz bir şeyi elde etmemek yani hakkınız olanı almak gibi şeylerde bu kavram içerisine giriyor.

Ve gençlere diyorsunuz ki yine temel taşlarınızı öyle güzel yapın ki hayatınızın değişik safhalarında değişik katlara geleceksiniz.

Üçüncü kat, sekizinci kat , yirmibirinci kat, bir daha geri dönüpte o temellerinizi düzeltme imkanınız olamayabilir onun için bu safhalardan geçerken insan hayatında her safhayı sağlam sağlıklı ve ileride üstüne inşa edebileceği yükü taşıyabilecek şekilde oluşturursa diyorsunuz o zaman ilerde başarılı olur.

ÖE:Üçüncü yapma olarak da etik değerlere etik değerler dışına çıkmayın.

BŞ:Bu etiği bir çok kişi anlamıyor ne demek etik diyorlar hani etik acaba ahlakmıdır diyorlar siz nasıl tanımlarsınız etiği .

ÖE:Aslına bakarsanız etik değerler konusunda insanın kendi içinde çok doğru bir uyarıcı mekanizma var.

Bir davranış bir duruş, bir olay karşısındaki serzeliş veya reaksiyonunuz tamamen sizin etik değerlerinizle doğru orantılı olarak ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla o etik değerler toplumda bu kadar yıl içerisinde eğitilmiş öğretilmiş alt alta yazılmış değerler var.

bu değerleri öncelikle öğrenip yaşamı içerisinde bunlara sahip çıkmak önemli.

Ama şüphede kaldığınız, ne yapsam acaba dediğiniz durumlarda biraz önce konuda söylediğim gibi insanın içine dönmesi ve kalbine danışması en önemli konu.

BŞ:Vicdan dediğimiz.

ÖE:Diyebiliriz.

BŞ:Ağzınıza sağlık diyorum Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenevr'in konuğu Özhan Erem şu anda soru yağmuru bölümündeyiz.

Soru yağmurunda ıslanmaya hazır mısınız?

ÖE:Islanalım bakalım.

BŞ: Sorularımı size soruyorum

İş hayatınızda hoşunuza gitmeyen iki davranış bizle paylaşabilir misiniz?

ÖE: Hoşuma gitmeyen davranışlardan birincisi bu kadar telekomünikasyonun arttığı geliştiği bir ortamda insanların birbirlerini ararken  ulaşmaya çalışırken bu konudaki kurallara uymamaları.

Birinci konu bu.

Yani geri aramaması, telefona çıkmaması, veyahut sekreteri ile aratması.

Cep telefonunuzdan size ait özel bir telefonu ararken sekreteriyle aratması gibi konular hoşuma gitmiyor.

Bunlar öğrenilmesi gereken konular tabii açıkçası burada söylemem gereken sebeplerden bir tanesi de bu hayatımıza yeni giren teknolojik imkanları onun kendi içindeki centilmenlik kurallarınıda bilerek yaşamamız lazım ki hem başkalarına karşı saygılı olmuş olalım hem de o değerlerden hakkınca faydalanmış olalım.

BŞ:Hayatta her tecrübenin bir bedeli vardır diye bir sözümüz vardır.

Bir devlet malını haksız yere bir yakınına veren bir siyasi kişinin bu tecrübesi sonucunda bedeli ne olmalıdır.

Bunun bedelini nasıl ödemelidir sizce.

ÖE:Mutlaka bunun bedeli hukuki bir süreç olmalıdır.

Devlet malını bir başkasına veren geçiren haksız yoldan edindiren bir kişinin ödeyeceği bedel hukuki bir bedel olmalıdır diye düşünüyorum.

BŞ:Ben şimdi size Mevlana'dan bir söz okuyacağım ve sizin bu konudaki görüşlerinizi soracağım.

Şöyle bu sözler "Acaba ben bir kelebeğimde rüyamda tırtıl olduğumu mu görüyorum, yoksa bir tırtılımda rüyamı görüyorum" ne diyor bu sözler.

ÖE: Aslında Hz.Mevlana'nın çok güzel bir sözü benide etkilemiştir.

Her zaman burada insanın ruhuyla cisminin fiziksel bedeninin varlığının arasındaki ilişkiyi anlatmaya çalışıyor.

Ruhun enginliği bir tarafta bir tarafta sizin ben dediğiniz kimliğiniz  işte zaman zaman ben dediğiniz o egosantrik kimliğin içerisinde oluyoruz oradan ruhumuza bakıyoruz, veya bakamıyoruz göremiyoruz .

Zaman zaman da ruhumuzun içerisinden kimliğimize bakıyoruz bu ikilem birlik makamında teklik noktasına ulaşıyor.

İşte zaten insanın var oluş amacıda ruhuyla görünen kimliğini birleştirip ruhuyla yaşamasını sağlamak orada büyük bir kaynak var zaten.

BŞ: Hayatta farkında olmadan öğrendiğiniz bir şey söylermisiniz?

ÖE: Her şey özellikle gençlik yıllarında insan bir çok şeyi farkında olmadan öğreniyor.

Mesela babamın işyerine gidip onun koltuğunda daha ayaklarım yere ulaşmadan oturduğum küçük yaşlarımda onun insanlara onun insanlara ne kadar yardım sever olduğunu gördüm yaşadım .

Bunu hiçbir zaman karşısına alıp öğretmedi ama farkında olmadan ben onunla birlikte yaşarken onu öğrendim ve o şekilde olmaya gayret ettim daha sonraki yıllarda hayatımda.

BŞ:Peki yine güzel sözcükler okuyacağım size

"Gelecek güne bakma, geçmiş günü anma, geçmişe dayanma, geleceğe bağlanma, yaşadığın bu günün değerini bil, zamanını hoş geçirmeye bak aldanma" diye

Ömer Hayyam'ın güzel dizileri var.

Burada zamanı hoş geçirmek için sizin yaptığınız bir iki şeyi bizimle paylaşır mısınız?

Siz zamanı hoş geçirmek için ne yapıyorsunuz?

ÖE:Ömer Hayyam çok hoş şiirleri nutukları olan bir kişilik benide çok etkilemiştir.

zaman içerisinde özellikle şarap testi İlişkisi.

İşte insanın ruhuyla bedeninin ilişkisini anlatan ve farklı anlatım biçimiyle de kelimelere anlam yükleyerek farklı anlamlar yükleyerek bize anlattığı bir yapı.

Yine burada aynı şeyi görüyoruz.

Burada vur patlasın çal oynasın bir ortama davet etmiyor bizi.

Ömer Hayyam aslında çok sipirütüel bir yaklaşım bu.

Dün , bugün, yarın aslında zamanın bir ilizyonu bizim gözümüzde yarattığı bir ilizyon bu .

Sadece şu an var şu anı yaşıyorsun bunun değerini bil çünkü geçmişle ilgili duyacağın endişeler ve gelecekle ilgili daha doğrusu geçmişle ilgili duyacağın pişmanlıklar ve gelecekle ilgili duyacağın endişeler senin bugünü yaşamanı engeller onun için geçmişe ve geleceğe çok fazla takılma bu günde ol ki bugünler yarın olmaya devam edecektir.

Her gün yarını yaşıyor olucaksınız vurgulaması var.

BŞ: Yine düşündürücü bir söz var diyor ki "sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince bu sefer karıncalar balıkları yer.

Kimse bu günkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemeli çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir."

Sizce iş hayatında suyun akışını kim belirliyor?

ÖE: İş hayatında suyun akışını kim belirliyor dediğiniz zaman gerçekten çok farklı noktalara gidiyor iş.Türkiyede mi?

BŞ:Türkiyede sizin iş hayatında gördüklerinizden kaynaklanarak suyun gidişini Türkiye'de kim belirliyor ki bu bazen karınca yapıyor bazılarını bazılarını balık yapıyor.

ÖE:Türkiye'de yokluk döneminde Cumhuriyet tarihimiz içerisinde  erken davranarak, akıllı hareket ederek  büyümüş şirketlerimiz var.

Bu şirketlerimiz tabiki piyasadaki varlıkları itibariyle suyun akışını belirleyen bir konumdalar ama burada vurgulanmak istenen bunun dışında bankacılık sistemi var.

Suyun akışını belirleyen , kredi yapısını aktaran, sanayiciyi destekleyen, üreteni destekleyen veya desteklemek için kurulmuş ama belkide destekleyemeyen esas faaliyetlerin dışında kalmış bir yapı.

Öbür taraftan baktığımız zaman devletin ihracatçıya sanayiciye, tüccara destek vermek üzere kurulmuş kurumları var.

Fakat bunlar da siyasetin içinde kaybolmuş kurumlar dolayısıyla.

BŞ:Büyük şirketler mi belirliyor suyun akışını .

ÖE:Büyük şirketler, siyaset, bunlar iç içe girmiş kavramlar tabiki ve gerçekten hoş olmadığını düşünüyorum.

İşte tam burada olduğu gibi suyun akışına göre bazan balıklar karıncaları yiyor, bazen karıncalar balıkları yiyor.Şirketleri ve siyasetçileri burada balık ve karınca benzetmesi yapabiliriz.

BŞ:Peki size kalmış olsaydı bu iş siz suyun akışını belirleyen mi yoksa karınca balık mı?

ÖE:Tabiki karınca balık olmak istemezdim.İlk reaksiyonum bu.

BŞ:Peki Mevlana'ya yine ben dönüyorum onun hoş sözünden bir tanesi yine

"Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa o uçmayan kanatsız kuş gibidir" diyor sizce insanların aşkı tanıyabileceği  değişik bir iki alan söyleyebilir misiniz?

Uçabilmemiz için ne aşkı olabilir?

ÖE: Ben aşkın insanın içinde her daim var olan bir değer bir  enerji olduğuna inanıyorum.Z

aten yaratılış sebebimizin aşk olduğuna inanıyorum.

Bizi yaratan gücün  sistemi yaratan gücün bir aşk deprenişiyle bir aşk sarsıntısıyla her şeyi oluşturduğunu düşünüyorum.

BŞ:Aşk nedir?

ÖE: Aşk enerjidir?

BŞ:Çok koşmak mı? Terlemek midir?

ÖE: Hepsi , içinizde var olan ve zaman zaman öyle bir taşma noktasına gelip karşı tarafta size bir ayna tutan olduğunda o aşkınızı yine kendinize yansıttığınız bir yapıdır.

BŞ:Yani ben aşık oldum ne zaman diyebilirim?

Nasıl şeyler hissedersem vucudumda ateşim mi çıkar? Ne olur?

ÖE: Her şey olur.

BŞ:Elim ayağım mı tutmaz.

ÖE:Müthiş bir kimya.Eliniz ayağınız tutmaz ne yapacağınızı bilmezsiniz,

BŞ:Yanlış davranışlar mı yaparım.

ÖE:Hayır tam tersine mutlu, huzurlu, ve güzel olursunuz ki

BŞ:  Dünyadan koparmıyım o zaman ?

ÖE:Bazen dünyadan koparsınız bazen dünyaya sarılırsınız, hiç belli olmaz kişiye göre değişir.

BŞ: Yani aşık olmak iyi bir şey mi dir?

ÖE:Hemde nasıl müthiş bir kimya.

BŞ: Beyin fırtınası duymuşsunuzdur bu kelimeyi beyin fırtınası bir konuda değişik görüşlerin ortaya çıkması yeniliklerin yaratıcılıkların oluşması için yapılan bir fikir paylaşması düzenidir diyoruz.

Peki geyik fırtınası nedir?

ÖE: Geyik fırtınasıda biraz daha mizahi yönden insanın kafasını boşaltması için birkaç kişinin bir araya gelip hiç o anda alakası olmayan bir konuda birbiriyle çetleşmesi diyelim.

BŞ:Zaman zaman yapmalı mı insanlar geyik fırtınası.

ÖE: Geyik fırtınası yapalım diye oturmak yerine kendi kendine gelişmesi halinde hoş olabilecek bir şey.

BŞ:İş hayatında geyik fırtınası  zararlı sakıncalı mı?

ÖE:Zaman zaman olmuyor değil.

BŞ:İnsanların hayatta vay anasını dediği bir çok olay oluyor sizin hatırlayabildiğiniz vay anasına dediğiniz bir şey var mı?

BŞ:Ben vay anasını cümlesini genellikle beni çok etkileyen şeyler için kullanırım.

İnternete ilk alıştığım zaman ilk girmeye başladığım zaman o geniş dünyayı gördüğüm zaman, orada yapılan başarılı işleri gördüğüm zaman vay anasını demişimdir.

Halen de demeye devam ediyorum.

BŞ:Teknoloji

ÖE:Teknoloji bana vay anasını dedirtir evet.

BŞ: "Devletin malı deniz yemeyen domuz" zihniyetinin Türkiye'den kaldırılması için sizce ne yapılmalıdır.?

ÖE: Bürokrasi ve siyaset insanlarının para kazanıyor olmaları lazım, zengin olmaları lazım, güçlü olmaları lazım ki o hayatlarından önce bu yola gitmesinler.

Kendilerinden emin olsunlar, yaşamlarıyla ilgili bir kaygıları olmasın, etik değerlere saygılı olsunlar, iyi eğitilmiş insanlar olsunlar.

Ülkelerini sevsinler.

O yapıyor nasıl olsa ben enayimiyim ben yapmıyacağım  duygusunda olmasınlar.

Bu ülke için çalışsınlar.

Yapamadıkları başaramadıkları zaman da kötü yollara tevessül etmesinler.

Yapılacak başka bir şey yok bütün dünyada bu böyle ama sadece Türkiye'de değil.

BŞ:En son kimi yanaklarından öpmüştünüz.?

ÖE: En son kimi yanaklarından öptüm tabiki sevgili eşimi.

BŞ:Her gün öpermisiniz?

ÖE:Her gün öperim.

BŞ: En son kimi sevindirmiştiniz?

ÖE: Hatırlamıyorum.

BŞ:Sevindirir misiniz? İnsanları sevindirmek için özel bir çaba harcar mısınız?

ÖE: Evet harcadığımı düşünüyorum.

BŞ: Ben insanları sevindirmek istiyorum bugün kimi sevindiriyim düşünüp düşünüp bir şey bulup birinin derdini çözmek

ÖE:Bazen yolda giderken otomobilinizle karşıdan karşıya geçmek isteyen bir insana yol vermek dahi sizin enerjinizi yükseltir.

Çünkü onu sevindirdiğinizi fark edersiniz küçücük bir bakıştır o.

Ya da pencerenizi çalan  çocuğa verdiğiniz 1 lira 500 lira onu çok sevindiricektir.

Tamamen izafi bir kavram sevinç sevinmek dolayısıyla hiç ummadığınız bir anda insanları sevindirebilirsiniz .Sevindirmekten gerçekten keyif alıyorum zevk alıyorum.

BŞ: Yağmurda bayağı ıslattım sizi sorularla şimdi isterseniz kısa bir kurulanma arası verelim.Sonra tekrar devam ederiz sohbetimize.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Özhan Erem kısa bir aradan sonra zenginliklerini paylaşmaya devam ediceğiz.

BŞ:Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Özhan Erem .

Şimdi kurulandık ve hoş sohbetimize devam etmek istiyoruz.

Ben sizin için bir etik vaka hazırladım müsaade ederseniz o etik vakayı okumak istiyorum ve sonunda size sorucağım siz olsaydınız ne yapardınız diye.

Bu vaka gerçek bir vaka  değil benim hayali yarattığım bir vaka.

ÖE:Mutlaka yaşanmıştır.

BŞ:Vakamız şöyle okuyorum.

Abdullah bey genç bir iş adamıdır.Futbola olan ilgisi ve sevgisi nedeniylede takımının önemli maçlarını kaçırmaz.

Abdullah bey takımının yönetim kuruluna da girip görev almak ister ve

bunun için çabalar sarfeder ama babası oğluna derki oğlum bizim soyadımız önemli bir soyadıdır, saygın güvenilir bir soyadıdır.

Böyle bir şeyi yapmanı sana tavsiye etmiyorum.

Soyadımız zedelenebilir.

İmajımız bir şekilde  olumsuz etkilenebilir der.

ama Abdullah bey egosu yüksek bir şekilde başarı peşinde koşan ve muhakkak ben yönetim kuruluna girmek istiyorum diyen bir insan olduğu içinde başkana gider konuşur, başkanda onu kıramaz hemde soyadının da önemli olduğundan da katkıda yapar bu genç insan bize deyip onu yönetim kuruluna alır.

Abdullah bey bu yönetim kurulunda gayet güzel yönetim yaparken birden bir akşam televizyon seyrederken şok olur.

Çünkü televizyonda neler görüyorum der gözleri açılır, orada kendi takımının adı geçmektedir, ve kendi takımının başkanının bir teşvik pirimi verdiği konusunda orada birisi bir iddiada bulunmaktadır.

Şaşırır dinler şike iddasından bahsedilmektedir.

Rahatsız olur arkadaşlarını telefonla hemen gece yarısı arar ne oluyor ne bitiyor diye bilgi toplamaya başlar.

Her kafan bir ses çıkıyordur.

En sonunda başkanı aramak ihtiyacını duyar başkanını arar başkan tabiki derki

Abdullahçığım ben böyle bir şey yapacak insanmıyım tabii yapmadım böyle bir şey yalan söylüyorlar bizim kulübümüzü zedelemek için yaralamak için söylenen şeyler .

Yarın bir toplantı yapıcağız detaylı bir şekilde gel burada görüşelim der.

Abdullah bey tabiki yine huzursuz olduğu için  yapabildiği kadar o gece telefon görüşmesi yapar ama ne % 100 bu olay doğrudur nede %100 yanlıştır diyemeden vicdanı huzursuz gece yatağına yatıp ertesi gün gelir .

Toplantıya gider, toplantıda konuşmalar olur tabiki başkan bunun kesinlikle yalan olduğunu söyler, böyle bir şey yapılamaz der.

Ne bana yakışır bu nede kulübümüze der,ve o anda Abdullah beye şöyle bir teklifte bulunulur.

Abdullahçığım der sen yarın bir basın toplantısı yap bunun yalan olduğunu bizim bunu yapmadığımızı ve kulübümüzü yaralamak zedelemek için bunu yapıldığını basın toplantısında senin ağzından bunu duyurmanı senden rica ediyorum der.

Abdullah bey'in vicdanı tam rahat olmadığı için başkandan belirli bir süre ister .

Başkanım ben bu konuyu bir düşüneyim. 

Sizi akşam arayacağm der ve toplantıdan çıktıktan sonra arabasında etrafını görmez.

Nereye gittiğini dahi farkında olmadan derin derin düşüncelere dalar.

Acaba ne yapsam?

Yarın basın toplantısına çıkıp takımı ve başkanı böyle bir olay yoktur, yalandır, yapılmamıştır desem mi demesem mi diye düşünür.

Sayın Özhan Erem siz Abdullah bey'in yerinde olsaydınız tam %100 kanaat sahibi olmamanıza rağmen vicdanınızın sesini dinleyerek bu basın toplantısına çıkıp bir şey söyler miydiniz veya çıkmam mı derdiniz.

Siz Abdullah bey'in yerinde olsaydınız ne yapardınız?

ÖE: Öncelikle müsaade ederseniz çok önemli bir konuya ve güncel bir konuya parmak bastınız.

Türkiye'de bu söylentiler yıllardır ben çocukluğumdan beri Galatarasay lisesi mezunu olama rağmen çok iyi bir Beşiktaşlıyım.

Yine herhalde babamın etkisi ile olacak
Yıllarca onun omuzunda sırtında maç seyrettiğim yıllardan sonra Beşiktaş'ın maçlarını gerek giderek gerek televizyon'da kaçırmamaya çalıştım.

Çok iyi bir Beşiktaşlı'yım  gönülden Beşiktaşlı'yım.İzlediğim şu futbol sahada oynanan bir oyun ama futbol'a bir oyun daha eklendi.

Futbol yöneticileri kulüp yöneticileri aslında iş adamların dan oluşan bir kadro bu.

Bir güç bir tanınma isteği ile bu işlere soyunuyorlar.

Hele son 15-20 yıl içerisinde bu iyice ayyuka çıktı ve arzu edilmeyen bir konuma ulaştı.

Bence bir kulübe başkan düzeyinde bir tanınmış insan yeter.

Ama bakıyorsunuz her kulübün yönetiminde başkan dışında bir sürü yönetici pozisyonunda ve medyanın bu ilgisini değerlendirmek isteyen yönetici konumunda insan var.

Eğer ben Abdullah bey olarak ne yapardım diye sorarsanız ki öyle soruyorsunuz o yönetime girme arzusunu bu kadar üst düzeyde taşımış biri olsaydım eğer babam'ın uyarılarına rağmen o yönetime girmiş olsaydım herhalde başkan'ın söylediğini yapardım.

Ama bana soruyorsanız Özhan Erem olarak ne yapardınız diye ben o kulübün içerisine girdiğim andan itibaren bunların oluşmaması için çaba sarf ederdim.

Bu söylentiler çıkmadan önce yönetimin değil futbol'un sahada oynanan yönetim masalarında değil sahada oynanan bir oyun olduğunu kabullendiğimi ve bu şekilde görmeyi arzu ettiğimi vurgulardım ve bunun savaşını verirdim.

Ama Abdullah bey olsaydım bu açıklamayı maalesef yapardım.

BŞ:Yapardınız.

ÖE:Yapardım evet.Çünkü oraya gelme arzum böyle bir açıklamayı yapacak etik duruşta olduğumu gösteriyor.

BŞ: Ama oraya bu kadar yüksek bir egoyla gelmek istemezdim mi demek istiyorsunuz  ? o mevkide olsaydım.

ÖE:Zaten oraya gelme egosu arzusu böyle bir şey yapması bu çok küçük bir şey bu açıklamayı yapması çünkü ortada belirlenmiş net bir sonuç yok.Dolayısıyla mutlaka o açıklamayıda yapardım.

BŞ:Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Özhan Erem .

Şimdi bir göster bin işit bölümümüze geldik.

Bir obje getirdim bir obje size göstericeğim ve

diyeceğimki bu objeye beş saniye bakın ve bununla ilgili gençlerimize ne söyleyebilirsiniz daima hatırlayabilecekleri onun içinde objemizi böyle bir kutu içinde getirdim bu kutunun içinden siz bir açın bakalım nasıl bir obje çıkacak.

Böyle bir şey çıktı size buna bir bakın bununla ilgili gençlerimize ne söyleyebiliriz.Bu tabiattan alınmış üzerinde güzel yaprakları olan bir ağacın ufacık bir dalı.

ÖE:Ben yaşam sürecini algılıyorum bu objeye baktığım zaman .

Obje demek de gelmiyor içinden çünkü canlı bir varlık.

Dolayısıyla şu an elimde tutuyorum ve onun enerjisini paylaşıyorum.

Daha alt kısımlarında kopartılmış olan yani gövdeye daha yakın olan  kısımda ağacın daha güçlü olduğunu görüyorum, dalın daha güçlü olduğunu görüyorum.

Daha yukarılara doğru büyüme safhasında daha güçsüzken daha kırılgan olduğunu görüyorum.

Daha yeşil ve taze yapraklar yukarıda görüyorum dolayısıyla yaşam sürecini çok güzel  anlatan bir yapı bu.

Hemen arkasını çevirdiğimiz zaman kurumuş bölümler görüyorum.

Bunlarda artık miyadını doldurmuş, tamamlamış ve döküleceği güne kadar burada kalmayı sürdüren bölümler.İnsanın yaşamını da aynı şekilde vurgulayan anlatan güzel bir obje.

BŞ: Burada insan yaşamını da siz izliyorsunuz diyorsunuz ki bakın gençler hayata buradaki gibi doğarsınız, gelirsiniz sizi altınızdakiler belki desteklerler, yaşamanız için size ama günün birinde sizde bu aşağıdaki yapraklar haline geliceksiniz, sizde başkalarını destekleyeceksiniz.

Hayatta sadece siz yoksunuz başkalarıda var ve bu ömür böyle geçerken arka tarafta bir gün geçicek bu dünyadan göçüp gideceksiniz.

Onun için mesaj şöyle olabilir mi?

Bu yaşamdan herkes geçicek bu yaşamı hoş yaşamaya çalışın mı desek .

ÖE:Kesinlikle

BŞ:Çok teşekkür ediyorum ağzınıza sağlık.

Şimdi size şöyle bir şey sormak istiyorum bunuda keşkeyle sormak istiyorum diyorum ki insanın hayatında keşke dediği şeyler vardır.

Sizce dünya için bir keşke söyleyebilir misiniz?

Dünya için .

Dünyada keşke ile başlayan ne söyleyebilirsiniz.

ÖE:O kadar çok keşke var ki .Keşke hiçbir insan aç kalmasa .

BŞ:Hiçbir insan aç kalmasa.

ÖE:Hiçbir insan aça kalmasa.

BŞ:Peki Türkiye'de keşke ne dersiniz?

ÖE:Gelir dağılımı düzelse ve üst düzeylere çıksa.

İnsanların yaşam refah pozisyonları yaşam imkanları üst düzeylere çıksa.

BŞ:Peki kendinizle ilgili keşke.

ÖE: Keşke bir fırsat var hayatımda kaçırdığım keşke o fırsatı kaçırmasaydım işle ilgili bir fırsat var onu kaçırmasaydım diyorum.

BŞ:Şu anda önünüzde bir kutu daha var.

O kutuda da bir başka oyunumuz var.

Bülent Şenver'in odasında Bülent Şenver'in konuğu sayın Özhan Erem ile birlikteyiz şimdide kulağınıza küpe olsun.

Bu kutunun içerisinde çubuklarımız var.

Ben sizden bir çubuk çekmenizi isteyeceğim.

Üstünde yazan bir güzel söz ne yazıyor.

ÖE:Aşağıda oturmazsan yukarıda yerin yoktur.

BŞ:Aşağıda oturmazsan yukarıda yerin yoktur.

ÖE: Aslında biraz önce yaptığımız objeyi çok güzel anlatıyor.

İnsanın mutlaka yaptığı iş her ne olursa olsun hatta yaşam sürecinde  de zorlukları yaşamadan sıkıntıları tatmadan yukarıda olmanın bir anlamı yok.

Yerin yoktur çünkü bir gün mutlaka kaybedersin ve dibe vurursun diye düşünüyorum.

Her şeyde bu böyle sıkıntıları yaşamadan sorunları üstesinden gelmeyi öğrenmeden insanın yukarıdaki yeri spirütürel anlamda baktığımız zaman da bu böyle mutlaka öğrenerek ve gelişerek yukarıdaki yerini alması lazım.

Tabiki yukarısı aşağısı zafi kavramlar bunlar ama mutlaka insan alt boyutları yaşamalı ki üst boyutun tadına varsın ve değerini anlasın.

BŞ:Müsaade ederseniz bir tane de ben sizin için çekebilir miyim?

Bakalım ne çıkıcak.şimdi sizinki benim size çektiğim iki bölümden oluşmuş arka tarafınıda okumam lazım.

Diyor ki 'Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak , aramak değildir.'Bu ne demek?

ÖE:Taş yerinde ağırdr.

Her şeyin bir yeri vardır bir zamanı vardır ve bir şey arıyorsanız eğer hayatın içinde o veya bu şekilde mutlaka onu yerinde aramak lazım.

Başka yerlere bakarsanız vakit kaybedersiniz bu aramak değildir her şey için geçerli.

BŞ:Önce ne aradığınızı bilmeniz lazım.

Ondan sonra o aradığınız yer nerede bulunur bunu keşfetmeniz lazım, ondan sonra oraya gidip onu aramanız lazım.

Gelişi güzel aramak aramak değildir.

Ben size bir torba oyunumuz var onu oynatıyım olur mu?

Torba oyunumuzu oynatırken de önce ben torbamızı sallıyorum içindeki sesi duyun diye.

Bunun içinde harflerimiz var bu harflerden bir tane çekip bakalım hangi harf size çıkacak önce harfinizi belirliyelim bir tane size çektiriyim ne harfi çıkacak bir bakalım önce.

Ne çıktı size altında noktası var galiba Ç

ÖE:Ç harfi çıktı evet.

BŞ:Acaba ç harfi ile başlayan bir kötü davranış veya yanlış davranış hatırlayabilir misiniz?

ÖE: Çıkarcılık

BŞ:Çıkarcılık nedir tanımını yapabilir misiniz? Çıkarcı olmak.

ÖE: Çıkarcı olmak bütün ilişkilerinde bütün davranışlarında duruşunda hayatın içerisinde iş hayatında sürekli kendi menfaatini gözeterek adım atan insanlara ben çıkarcı insanlar diyorum.

BŞ:Çıkarcılığın aşırısı mı kötü yoksa insan kendini düşünmemelimi?

ÖE:Tabiki insan kendisini düşünmeli ama kendisi ile birlikte karşı tarafıda aynı anda düşünmeli.

Çıkarcılık tanımı bana göre karşısındakini hiç düşünmeyen bir yaklaşım biçimi.

BŞ:Yani hep ban hep bana dememeli bir sana bir bana demeli.

ÖE:Hatta çok güzel vurguladınız bir sana bir bana yani bir bana bir sana demediniz bir sana bir bana önce sana

BŞ:Bir tane daha çekmenizi istiyorum çok güzel bu kısmı izah ettiniz çıkarcı olmayın.

ÖE:  G

BŞ:Bu sefer g harfi ile başlayan doğru bir davranış iyi bir davranış

ÖE:Güzellik.

BŞ:Sizce güzellik  nedir?

ÖE: Yaşamdaki her şey güzellik .

Güzellik enerjidir, güzellik pozivitiledir, güzellik insanın hayatına bir kaynaktır.

Baktığınız zaman güzel olan her zaman sizi pozitif yönlendirir.

Dolayısıyla birde bir davranış olarak derseniz gelişim aklıma geliyor insanın kendini geliştirmesi .Uğraşmak çabalamak ve geliştirmek.

BŞ:Peki madem güzel dediniz ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca da ki güzelin benim olmasını nasıl tanımlıyorsunuz.

Bir güzelin sizin olması ne demek.

ÖE: Benim olması kavramı zaten mümkün değil o kadar güzel obje varki yaşamın içerisinde sizin olmayan.

Ama mademki bu atmosferin içinde yaşıyoruz , aslında her şeyi paylaşıyoruz dolayısıyla sizin olmaması da söz konusu değil.

BŞ:Bu sözcük o zaman tamamen doğruda mesaj vermeyebiliyor.

Ancak şöyle düşünülürse verebilir mi acaba ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca burada güzelin benim olması fiziken benim ona sahip olmam değil de onun güzelliğini görüp keşfetmem o güzelin benim olduğu demektir.

Eğer ben bir  güzeli görüpte o güzelliği farkına varıyor isem işte o güzel benim oldu.Bu kadar tanım benim oldu tanımı

ÖE:Algılamak ve hissetmek.Güzelliği algılamak ve hissetmek güzel bir kavram

BŞ: Çok teşekkür ediyorum ağzınıza sağlık.Bizlerle zenginliklerinizi tecrübelerinizi paylaştığınız için sağolun.

Bülent  Şenver'in odasında sayın Özhan Erem'le tecrübelerini birikimlerini ve zenginliklerini paylaştık.

Unutmayın gençler bizim her şeyimiz en değerli hazinemiz gençlerimize sahip çıkalım.

Bir başka programda görüşmek üzere tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın.

Hoşçakalın.

.
.

.

.

.

Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org