Ziynet Odası 
 Odam Olsun 
 Türklider Odaları 
 Sizin Odalarınız 
 Sohbet Odası 
 TV Odası 
 E-Kitap Odası 
 BŞenver 
 Gazete Odası 
 iPad 
 Hakkımızda 
 Şifremi Unuttum 

 

Süleyman Dönem Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
CENUP-ŞARK ANADOLU HAKKAINDA BAZI NOTLAR Burhan Ulutan
05.12.2007
Süleyman Dönem
Okunma Sayısı : 3154
Oy Sayısı : 0
Değerlendirme : 0
Popülarite :
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

1947 yılında Maliye Müfettişi Burhan Ulutan tarafında yazılan doğu Anadoludaki durum konusundaki aşağıdaki tesbit raporunu okumanızı tavsiye ediyorum.

Rapordaki önerileri 1947 yılından bu yana yapamadığımız acı gerçeğini anlayıp üzülebilirsiniz.

1947 deki durum ile şimdiki durum arasında ne değişti acaba?
.
.

Van: 15/09/1947
Maliye Müfettişi
Burhan Ulutan

EK RAPOR

2- CENUP-ŞARK ANADOLU HAKKAINDA
BAZI NOTLAR
(15/09/1947)
.
.

30 Sayılı Genel Durum Raporunun Hususi Eki
Gizli ve Zata Mahsustur:
.
.

947 yaz turnesinde, Kurtalan İstasyonundan itibaren Van'a ve oradan Irak-İran hudutlarının kavşak noktasında Şemdinli'ye kadar uzun bir yolculuk  yapmış, Van merkeziyle Çatak ve Gürpınar kazalarında dört ay müddetle teftiş yapmış bulunuyorum.

Bu mıntıkanın içtimai ve iktisadi kalkınmasına önem vermenin kat'i bir zaruret ifade ettiği bu sırlalarda intiba ve düşüncelerimi arzetmekten kendimi alıkoyamıyorum.

1-Coğrafi Durum:

Dersim üzerinden gelen yüksek dağ sisilelerinin şark ve cenupta nisbeten daha münhat olan İran ve Irak yaylasına inmezden önce birbirir üzerine yığılarak en yüksek irtifaı bulduğu, Van'la Hakkari arasında Norduz yaylası etrafında yüksek ve dağlık bir mıntıkadır.

Şarktan gelen asırlık Türk akınlarının yolu üzerinde bulunan Hoşap-Van-Ahlat Güzergahı'nın cenubunda kalan saha adeta ölü bir sükunet havzası teşkil etmiş Çatak ve daha cenuba doğru Siirt vilayeti içine rastlayan dar ve munhat vadiler o zamanki iptidai yerli halka tahassungah vazifesini görmüştür.

2-Halk ve yaşayışı:

Halen bütün mıntıka, Kürt dediğimiz Kürtçe konuşan insanlarla meskundur. Nüfus gayet dağınık ve fakirdir. Daha çok çobanlıkla geçinmekte ve aşiret hayatı yaşamaktadır. Köyler, tepelerindeki  ufak bir delikten başka ışık ve hava alacak yeri olmayan , ve dışardan bakıldığı vakit her tarafından siyah dumanlar sızan, köstebek yuvasını andıran, kısmen yer altına gömülmüş, ev demeğe imkan bulunmayan iptidai barınakların teşkil ettiği, etrafı insan ve hayvan pisliği ile dolu toprak yığınlarıdır.

Hemen her tarafta halkın, bir nev'i yabani sarımsakla karıştırılmış "otlu peynir" ve darıdan  başka yiyeceği bulunmadığı; Anadolu köylüsünün başlıca gıdasını teşkeil eden bulgurdan bile mahrum olduklarını işittim. İnsanların üst başları  tarif edilemeyecek kadar pis, eski, pejmürde; çocuklar umumiyetle yarı çıplaktır. Dünyanın en iptidai insan kitlelerini  teşkil ettikleri yer yer gayet açıkça görülmektedir.

Köylünün birinci derecede aşiret ağalarına; ikici derecede, ve daha ziyade Jandarma ve asker korkusuyla, Devlete bağlandığını  söylemekte hiç mübalağa yokdur. Devlet, yalnız hayvanlar vergisi almakta olup onun da miktarı, hemen umumiyetle köylünün isteğine göre taayyün eder ve her  halde çok haififtir. Buna mukabil, her sene aşiret ağaları muayyen zamanlarda, kendilerine bağlı köyleri dolaşarak vergilerini toplarlar. Bu tatbikatı, son zamanlarda büyük nüfus ve itibar kazanmış görünen Giravi aşiretinin reisi Nordus bey'i Abubekir, Yüksekova'da Pünyanıs aşiretinin reisi Kerem ağa ve Başkale civarında Mahmut ağa da bilhassa açıkça görmek mümkündür.

Gerek köylü ve gerek ağaların, Irak ve İran'la yakın alaka ve  akrabalıkları vardır. Bu itibarla aradaki hudutlar adeta itibari ve suni'dir. Bir tarafta  canı sıkılan veya barınamayacak hale gelenler kolayca diğer tarafa geçmekte ve sığınabilmektedirler. Hududun öte yönündeki hükümetlerin , kuvvetli bir nüfus  ve hakimiyet sahibi olmamaları, her üç Devlet arasında sıkı bir teşriki mesai bulunmaması, ve iadei mücrimin kaidelerine eğer mevcutsa anlaşmalarına riayet edilmemesi bilhassa müessir olmaktadır.

Diğer taraftan, bilassa memleketimizde, bir çok zaruri ihtiyaç eşyasının iti bir tevzie tabi tutulmaması, geniş mikyasta suistimal mevzu olması  ve karşı taraflara nazaran çok pahalı bulunması dolayısıyla kaçakçılığın adeta zarurui ve çok karlı bir durum arz etmesi de bu hususda kuvvetle müessir olmaktadır. Ezcümle, Başkale'de bir teneke gazyağı halka 18 liraya sattırıldığı, bir kilo tuz, ekseriya bulunmaması ve kara borsa mevzuu teşkil etmesi halleri dışında 20-30 kuruşa satıldığı halde İran'dan bir teneke gaz yağının üç liraya, bir kilo tuzun üç kuruşa geldiği bizzat memurlar tarafından anlatılıyordu. Diğer taraftan bu mıntıkanın en zaruri ihtiyaç maddelerinden biri olan çay kaçak olarak 6-7 liraya temin edilebildiği halde resmi fiyat 16 lira ve tevzie tabidir; Yani köylü bu imtiyazdan istifade edemez.

Bu ve mumasili zaruri ihtayaç maddelerinin dahilde kafi miktarda ve ucuz bulunmaması, tevzie tabi tutulması yani fakir halka ve köylüye ekseriya parasıyla dahi verilmemesi ve fiatının çok yüksek  olmasına mukabil karşı tarafta ucuz ve bol miktarda bulunması kaçakçılığın  en mühim amilidir. Mevzuun bizzat iktisadi esaslarıyla mücadele etmediğimiz takdirde, kaçakçılığı önlememize ve halkı memnun etmemize imkan yoktur.

Mevzubahis eşya bedellerinin halen  geniş mikyasta, karşıya kaçırılan hayvanlar ve şekerle ödendiğini gösteren kvvetli söylentiler ve alametler bulunduğu gibi; bu mıntıkada kaçakçılık işini geniş mikyasta Nordus beyi Abubekir'in adamlarının yaptığı merkezinde de kuvvetli dedikkodular vardır.

3-Bu günkü halkın menşe'i:

Halkın ırki ve milli menşeini tahlil etmek, her halde üzerindeki titizlikle durmamız lazım gelen etraflı ve esaslı tetkiklere muhtaçtır. Yalnız, Kürtçenin aramızda kuvvetli fakat son bir hail olduğunu, bir çok yerlerde çehre, renk, boy ve endam itibariyle cenuplu olmaktan ziyade şerklı ve şimalli bulunduklarını gösteren kuvvetli alametler vardır.

Hatırladığıma göre, Türkiyat  mecbuasında (1) evvelce okuduğum ve rahmetli Ziya Gökalp'a ailt makalede , Kürtçenin hemen hemen 1/3'er nisbetinde Türkçe, Farsça ve Arapça'dan müteşekkil bulunduğu yazılıyordu. Fakat hangi kelimelerin Türkçe, hangilerinin Arapça ve Farsça asıllardan geldiği hakkında henüz ciddi bir tetkik yapılmamışdır.

Bu tetkikler bilhassa şu noktadan  mühimdir; Biz, ya  bu topraklarda yaşayacağız, buraları Türkiye Cumhuriyeti'nin hudutları dahilinde hür ve müreffeh insanların vatanı olarak göreceğiz; yahut da tıpkı Balkanlar'da olduğu gibi, bir gün şu veya bu istikamette esen rüzgarların tesiri ve yerli ağaların bayrağı altında toplanan zavallı halkın ve düşman ordularının zafer nağraları önünde ordularımızın yeni hudutlara çekildiğini göreceğiz. Eğer bu derecede acı bir ihtimalle karşılaşmak istemiyorsak, hiçbir Devletin hiçbir yerde, kendini yabancı  ve başka  bir  imana bağlı zanneden halk kitleleri üzerinde, birkaç bin kişilik jandarma ve ordu mevcudiyle ebediyen hakim olamayacağını; yerli  halkla anlaşmak, onları bağrımıza basmak ve aramıza karıştırmak mevki ve  mecburiyetinde bulunduğumuzu hatırdan çıkarmamalıyız.

Buna giden yolun da, evvela müşterek bağlarımızı kendimize ve onlara ispat etmek suretiyle başlayacağını ve iyi idare ve kalkındırma ile hedefine ulaşacağını zannediyorum. Bu itibarla Kürtçe üzerinde esaslı ve ciddi çalışmalar yapmak, Orta Asya Türkçesi'yle alaka ve irtibatlarını  bulmak ve bunu mutlaka ilmi esaslara bağlamakla işe girişmek başlıca vazifelerimizden biri olmalıdır.

Geçici bir müşahit sıfatiyle; halen Kürt dediğimiz halkın aslen Orta Asya ve Horasanlı aşiretler olup nispeten yakın tarihi zamanlarda bu mıntıkalara hicret eden ve kışları Irak ve İran ovalarında, yazları Anadolu yaylalarında geçiren; ve bu uzun temaslar neticesinde, bilhassa Arap ve Acem harslarının tesiri altında benliklerini kaybetmiş bir Türk camiası olduklarının açıkça hissedildiğini söylemek mümkündür. Bu insanların ekserisi, Türklere has bir çok ananelerle yaşamakta; misafirperverlikleri, asaletleri, cengaverlikleri ve  iyi hasletleriyle tanınmaktadırlar.

Diğer taraftan, aşiret ağalarına Bey, ikinci derecedeki ağalara da Han demektedirler. "Bey" ve "Han" gibi eski Türklere mahsus asalet ünvanlarını sonradan, bizden öğrenerek kullandıklarını nasıl söyleyebilirirz? Biz ki, yakın zamanlara kadar Han tabirini çoktan unutmuş bulunuyorduk. Ayrıca Şemdinli kazasının hatırımda kaldığına göre Besusin köyünde bundan 70-80 sene kadar önce yaşamış bir Kürt beyinin adının "Oğuz Bey" olduğunu bir münasebetle resmi kayıtlarda gördüm ve Gülenk köyünde İbrahim Han adındaki bir ağadan yaptığım  soruşturma da bu hususu teyit etti. Oğuz Bey, bize göre bir kürt beyidir; ve Aşireti  bu gün Kürt diye tanıdığımız insanlardan müteşekkildir.

Bir isim pek çok şey ifade etmemekle beraber bazen kıymetli bir anahtar olabilir. Esasen, bu mıntıkada her dolaşanı, mevzu bahis insanların aslen Türk olduklarına inanmaya sevk eden pek çok amiller vardır.

4- Halen Yerli halkın Devlet teşkilatına inanmadığını; bilhassa Jandarma  tembel ve hırsız memurlarımız dolayısıyle bizden nefret ettiğini; fakat gene de bize  yarı korku yarı ümitle bağlanmaya çalıştığını; herhalde, bizden iyi idare, güleryüz ve yardımdan başka bir şey beklemediğini söylemek hakşinaslık olur. Kalben çok temiz ve iyi hisli olduğu için, bizden gördüğü en ufak bir alaka ve iltifat karşısında kendini ayaklarımız altına atacak, bize bütün mevcudiyetiyle bağlanacaktır.

Hakikatleri açıkça görmek  ve ifade etmeğe çalışmanın bilhassa bu gibi davalarda en az bir vazife olduğuna kaniyim. Kendi vatanımızda, kendi kardeşlerimiz arasında adeta bir müstemleke Devleti gibi yaşamımızın silah kuvvetleriyle halka hakim olmaya çalışmamızın sebepleri üzerinde ısrarla durmak ve onları bertaraf etmeğe çalışarak  başlamak hedefimiz olmalıdır

Bu günkü durumun sürüp gitmesinde bilhassa üç unsurun geniş mikyasta amil olduğuna kaniyim.

a)      Jandarma ve kısmen hudut kıt'aları;
b)      Aşiret ağaları;
c)      Memur ve tahsildarlarımız.


a)      Bu mıntıkada halkın, bilhassa Jandarma ve kısmen askeri birliklerden adeta nefret ettiğini söylemek lazımdır. Jandarmanın  ve yer yer askerlerin, halka  keyfi muamele ettiği, rastgele soyduğu, zulüm yaptığı hatta zaman zaman katlettiği hususunda birçokları resmi ağızlardan müteaddit hadiseler dinledim. Bunların münferit arızi vak'alar olduklarını iddia etmek doğru değildir. Çünkü bu mıntıkada umumi hava aksi kanaatta ise, bizim iddiamız kendimize fenalık yapmaktan başka bir işe yaramaz.

Mamafih hükümetin, son senelerde Jandarma  teşkilatının islahına ve bu gibi fenalıkların önlenmesine büyük gayretler sarfettiğini şükranla işaret eylemek yerine bir hareket olur.

Askeri kıt'alar, jandarmaya nazaran daha iyi karşılanmakta ve telakki edilmekte omakla beraber, bulundukları yerlerdeki halkın onlardan da menun olduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer tarftan, askere alınan bu mıntıka çocuklarına kıt'alarda, Kürt diye ağır muamele yapılması; hususi bir alaka ve yetiştirme sistemine tabi tutulacak yerde en kötü angarya hizmetlerde kullanılması da adem-i memnuniyetin sebeplerinden biridir. Bu mıntıkada şakavet yapanların, İran ve Irak'a kaçanların büyük bir kısmını asker kaçağı genç neslin teşkil ettiğini, bu yüzden  bir çok yerlerde koca köylerin boşaldığını nüfusun yarı yarıya azaldığını, azalmakta devam ettiğini nazar alırsak, orduya karşı da  hislerin  pek iyi olmadığını anlamış oluruz. Halbuki ordumuzun bu hususta mühim vazifeleri bulunduğuna kaniyim. Askere alınan bu mıntıka çocukları ayrı birlikler halinde ve en güzide subayların idaresinde evvela güzel Türkçe öğretildikten sonra iyi bir yetiştirmeye tabi tutulursa köyüne dönen her gencin, bizim için mühim bir kazanç ve istinat noktası olacağını, bu mıntıkanın kalkındırılmasında pek büyük faydaları dokunacağını tebarüz ettirmek faydalı olur.

b) Aşiretağaları: Devlet halk arasında, aşiret ağalarının birinci derecede nüfus ve kudret sahibi olması, halkın aşiret ağasının mutlak hakimiyeti altında bulunması karşılaştığımız en büyük güçlüklerden biridir. Halk, aşiret ağalarına taparcasına bağlı kaldığı, ona "Hüda dediği" müddetçe bizim bu halkla kaynaşmamıza imkan yoktur. Aşiret ağasının bütün menfaatinin , halkla aramızda bir mania olarak kalmasında; ve Devlet teşkilatının fenalıkları ve zulümleri karşısında halkın aşiret ağasına bağlanmasında bulunduğunu daima hatırda tutmalıyız.

Ne yazık ki, bizim bu günkü tatbikatımız, aşiret ağalarının nüfusunu betraraf etmekten ziyade onu takviye etmek, ve desteklemek siyasetidir. Bu günkü şartlar altında Devlet, yüksek siyaseti icabı, bu şekilde kareket etmek lüzum ve zaruretini duyabilir; ve muvakkat bir tedbir olarak faydalı görebilir. Fakat, aşiter ağalarının nüfusunu takviye ettiğimizi, onu kuvvetlendirdiğimizi de unutmamamız; zamanı gelince, telafi edici tedbirleri de almasını bilmemiz lazımdır.

Bu mıntıkada, muhatabımız kim olursa olsun şiddet siyasetine artık son verilmesi kat'i bir zarurettir. Bu itibarla en kötü niyetli aşiret ağasına dahi iyi muamele etmekle beraber şımartmamak, ve diğer taraftan halkın  kalbini ve menfaatini kazanarak ağanın sultasını bertaraf etmek yegane salim ve emin bir yoldur. Adalet, iyi idare, köylüyü kalkındırmak ve kendimize bağlamak hedefimiz olmalıdır. Biz bu istikametlerde yürümesini bildiğimiz takdirde, ağaların nüfusu kendiliğinden yıkılacak, her zaman rastlanan kanunsuz kareketlerin kolayca tasfiyelerini mümkün kılacaktır.

Aşiret ağalarının; faydalı birer unsur olduğu, aşiret ağalığının yıkılmasıyla kendi başına bırakılan köylünün aç, daha fakir ve himayesiz kaldığını müdafaa eden bir noktai nazar da mevcuttur. Delillerini daha ziyade intikal devrinin sıkıntılarından alan bu noktai nazarın, müdafaasına imkan bulunmayan bir zihniyetin devamı olduğuna işaret etmek faydalı olur.

c)      Devlet memurları ve kötü idare : En büyük mesuliyet hissesinin, bizim bu mıntıkada sadece jandarma-Devlet olarak kalmakta israr etmemiz, kötü bir müstemleke idaresi yaşatmamızda bulunduğunu itiraf eylemek  lazımdır. Mahkemesiz, hakimsiz, yolsuz, mektepsiz, doktorsuz, hastahanesiz, baytarsız, ziraat teknisyensiz, bilgisiz ve üsteklik hırsız memurlu bir idare nasıl olur da halkı kendine kazanabilir; halka hizmet ettiğini iddia eyleyebilir? Hakkari vilayetini bir tarafa bırakıyorum, koca Van vilayetinde bir tek kilometrelik şose yoktur, köprü yoktur; Kaza merkezlerinde ikişer odalı birer viraneden başka mektep yok, doktor yok, bayrat yok ve bunların hepsinin fevkinde, daha 15 gün evveline kadar bir çok kazalarda mahkeme ve hakim yokdu.

Yalnız bol kadrolu jandarma, ekseriya tahrirat katibinin vekalet ettiği kaymakamlık ve mal müdürü ile tahsildarlardan mürekkep bir Devlet  teşkilatının, üstelik bir de memurlar halkı soymayı ilk vazifeleri telakki ederlerse, memlekete faydalı olacağını beklemek çok fazla bir ümit olur.

Bu mıntıkada işin ruhunun; ciddi, çalışkan, genç, imanlı yapıcı ve inkişaf ettirici bir Devlet teşkilatı kurmak olduğuna kaniyim. Bu noktadan da yapılacak pek çok şeyler vardır. Bunlardan düşünebildiklerimi aşağıda kısaca arzediyorum:

1-Memur tayin, istihdam ve tasfiyesinde  müessir bir makanizma kurmak. Bu mıntıkada memur ahlakı ve çalışkanlığı en mühim noktadır. Bu hususta, yeni mektep mezunlarının mecburi hizmetle şarka gönderilmeleri, bir heyecan havası ve misyoner ruhluluğu yaratılması, bütün gençlerin bila istisna şarktan geçirirlmesi ve tatbikatta iltimas ve kayırmalara kati'yyen yer verilmemesi, mahrumiyet mıntıkalarındakilere daha hususi muameleler tatbik edilmesi çok faydalı olacaktır. Şarktaki memur  maaşlarının en az %50 zamla ödenmesi, sadece bu mıntıkadaki pahalılık bakımından da zaruridir. Birkaç yüz bin liralık bütçe tasarrufu mülahazasıyla bu zaruretin yerine getirilmemesi memlekete telafisi gayri  kabil muazzam kayıplara mal olmaktadır.

2-Memur yaşayışının ıslahı: Bu mıntıkanın bir çok yerlerinde memurlar, en ağır mahrumiyet, adeta sefalet içinde yaşamaktadırlar. Yaşayışını tanzim ve refahını temin edemediğimiz memurdan iyi hizmet ve faydalı mesai bekleyemeyiz. Bu hususta, en başta gelen memur evleri mevzu'unda çok isabetli bir adım atılmış bulunuyor. Fakat, yalnız bir kısım memurlara ev temini kafi değildir. Zaruret halinde Devletin, idare ve mürakabesinde vazifedar olacağı, kooperatif şeklindeki  teşekküllerle memurlara ucuz giyecek ve yiyecek temin etmek, onu mahrumiyetten kurtarmak da lazımdır.

3- Devlet Teşkilatını, Jandarma-Devlet olmaktan ziyade yapıcı ve geliştirici Devlet fikrine göre kurmak, Jandarmadan önce ve hiç değilse onun kadar yola maarife, köylünün yaşayışının ıslahına, iktisaden kalkmasına ve refaha erişmesine ehemmiyet vermek lazımdır.

Şarkta en az iki sene müddetle devamlı ve iyi hizmet görmeyen hiçbir doktora doktorluk diploması verilmemsi, hiçbir memura muayyen bir derecenin fevkine terfi ermek hakkı tanınmaması ve bunun ciddiyetle tatbiki muhtaç olduğumuz elemanları kolayca temin edecektir.

Bu günkü mahrumiyet ve sefalet sebepleri, Devletin göstereceği biraz gayret ve alaka ile bertaraf edildikten sonra, bu mıntıkada memuriyet yapmak, zavallı halka hizmet etmek tahammül-fersa bir yük değil, en zevkli bir vazife olacak, bir çok gençlerimizin koşarak geldiklerini göreceğiz.

XIX. asır sonlarında veya XX. Asır başlarında bir çok memlektlerin aynı heyecan ve ruhla kalkındıklarını  misalleriyle görmekteyiz. Biz, XX. asrın  ikinci yarısında aynı şeyi niçin başaramayacağız?

4-Halka yapılacak en büyük hizmetlerin başında Adaletin geldiğini bilhassa tebarüz ettirmek lazımdır. Bu gün olduğu gibi adaleti, cahil jandarma neferi değil en  iyi duygularla ve titiz bir itina ile çalışan adil mahkemeler dağıtmalı ve dağıtılan adalet halkın vicdanını tatmin etmelidir. Bütün kalkındırma ve ıslahatımız bu temel üzerine bina edilecektir.

5- Halkın okutulması ve Türkçe öğretilmesi: Bu mıntıkada ilk eğitimin, halka hiçbir hizmete bulunmayan özel idarelerden alınarak devlet vazifeleri arasına ithali ve kaza merkezlerinde yatılı ilk okullar şeklinde başlayarak halk arasında Türkçe okuyup yazmayı yaymak gayesini ilk ehdef tutan hususi bir eğitim sistemi tatbik edilmesi lazımdır.

Ayrıca bu mıntıka çocuklarının askere alındıkları vakit İstanbul, İzmir gibi medeni garp merkezlerinde hususi surette teşkilandırıllmış askeri birliklerde tam dikkat ve itina ile yetiştirilmeleri çok faydalı olacaktır. "Ordu Mektebdir" düsturumuzu tatbik mevkiine koymalıyız.

6-Sıhhi kalınma ve bakım:  Bu noktadan hiç değilse köylüye biraz temzilik ve iyi yaşamasını öğretebilirsek , hastalıklarına deva olsak köyleri istila etmiş bulunan haşarat ve pisliğe bertaraf eyleyebilsek kafidir. Bu hususta biraz fedakarlığı göze almak şartı ile D.T.T en büyük yardımcımız olacaktır.

7- Zirai ve iktisadi kalkınma: Sağlam ve devamlı geliri olmayan  her insan kitlesi daima ayak altında sürünmeye mahkumdur. Bu mıntıka yer yer ziraata müsait olmakla beraber bilhassa hayvacılık büyük bir gelir kaynağı olabilir. Ayrıca maden araştırmalarının mühim servetleri meydana çıkaracağı ve muazzam  su cereyanlarından istifade ederek kurulacak elektrik   santralleri sayesinde ucuz işletmeler sağlayacağımız düşünülebilir.. Bu kadar uzaklara gitmeksizin köylüye evvela ziraat ve hayvancılığından yardım etmek bilhassa  İran hududundan gelen ve hayvancılığın inkişafına mani olduğunu söyleyen çapulculuğu bertaraf eylemek; ve yarıca Van ve Siirt  merkezlerinde tavattun eden soyguncu tüccarların köylüyü  adeta sömürmelerine  mani olmak; köylünün  malını, pazarlarda para mukabili ve değer pahasına satmasını sağlayacak tedbirler almak onu uyandırmak iktisadi kalkınmamızda büyük faydalar sağlayacaktır. Bu hususlarda bir taraftan genç baytarların diğer taraftan milli eğitim, pazar kurma ve ticaretin makul kar hadleri dahilinde insani şekilde tanzimi yapıcı bir rol oynayacaktır.

Köylünün devamlı fakru sefalet içinde bir nev'i hayvan, bir esir olarak sürünüp gitmesinde, bir taraftan aşiret ağalarının diğer traftan tranpacı Van ve Siirt esnafının mesuliyet hisseleri vardır. Bunların kötü tesirlerini mümkün olduğu kadar süratle  ve cezri şekilde bertaraf etmeliyiz.

8-İmar ve Kalkınma programının gerçekleştirilmesinde bayındırlık hizmetlerinin ve bu sahada her şeyden önce muntazam  yolların geldiğini söylemeye lüzum  görmüyorum. Senenin mahdut birkaç ayında yalnız katır sırtında ve binbir müşkülatla dolaşılan bir mıntıkada yolsuz kaldığımız müddetçe medeniyete ulaşmamıza imkan yoktur.

 9)- Köylünün Toprağa Raptı: Bu mıntıkada, toprağın , ya firari müdegayıp şahıslardan metruk olarak Hazine uhdesinde veya aşiret ağalarının yeddi zaptında olduğunu gördüm. Her iki halde de köylü, toprak üzerinde ya muvakkat şağil , yarıcı veya ağanın marabasıdır.

Devletin kendisine ait araziyi süratle ve kabilse ücretsiz olarak iyi bir şekilde dağıtması  köylünün toprağa raptı ve müstahsil hale getirilmesi behemehal zaruridir. Toprak tevziatını ve köylünün toprağa raptına garbi  Anadolu'dan değil şarki Anadolu'dan başlamak lazımdır.

Yazdıklarımı hülasa etmek lazım gelirse, Şarki Anadolu'da yeni bir anlayışla işe girişmek , evvela Devlet teşkilatını islah ederek planlı ve mazbut bir şekilde çalışmak mevkiindeyiz. Bu mıntıkanın henüz sahibi değiliz. İyi idare, halka benliğini iade ve onunla kaynaşma bizi bu toprakların sahibi yapacaktır. Bu büyük hizmetin, her sene bütçeye nihayet 10 milyon liraya mal olacağını fakat bize bir vatan kazandıracağını  zannediyorum. Hudutlarımız içinde üç gün  bila perva seyahat edebilen Mustafa Barzan'lının maiyetindekilerin ekserisini bu mıntıka çocuklarının teşkil ettiğini ve  bir kısmın aşiret ağalarının idaresi altında gizli kuvvetlerin devamlı olarak çalıştıklarını unutmamalıyız.

Saygılarımla arz ederim.

Van: 15/09/1947
Maliye Müfettişi
Burhan Ulutan

   

.
.
.
Tüm Yazıları
.
.

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org