Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Tuna Beklevic Gözüyle 


     

 



Tüm Yazıları

       ShareThis
MUTSUZ İNSANLAR KULÜBÜ
07.02.2006
Tuna Beklevic
Okunma Sayısı : 5486
Oy Sayısı : 16
Değerlendirme : 4,5
Popülarite : 5,42
Verdiğiniz Puan :
 

 

 

MUTSUZ İNSANLAR KULÜBÜ

20.10.2005

YAŞAM KALİTESİ

Insanin yasam kalitesini kazandigi para mi belirler? Kucuklugunden beri ona asilanan hirslari mi? Sabahlari yeni yasam tarzinin yansimasi olan plazalara kosup aksam istiflendikleri servislerine yetisen insanlarin kredi karti limitleri mi?

Kiskancligin ve anlamsiz rekabetin altinda ezilen kariyerleri mi? Suphesiz bunlarin hicbirisi yasamin gercek kalitesini tanimlayamiyor. Bunlar “sik rastlanan insan turu”nun yapay ve elden dusme dusunceleri, insanin eskimis paradigmalarinin sonucu olarak karsimiza cikiyor. Biz de bu yazimizda yasam kalitesi, ozgurluk, degisim, yeniden dogus, arinma kavramlarini inceleyecek, hikayesini degistirmek icin herkesi "baskaldirmaya" tesvik etmeye gayret edecegiz.

Bu gayretimizde de Stefano Elio D'ANNA'nin "Tanrilar Okulu", MEVLANA'nin "Mesnevi, Divan-i Kebir, Mektubat, Fihi Ma Fih, Mecalis-i Seba" eserlerinden Tirmizli Seyid BURHANEDDIN, Ahmet YESEVI ve Yunus EMRE'nin insanliga mal olmus felsefesinden, Aliya IZZETBEGOVIC'in konusma notlarindan ve SOCRATES'in savunmasindan istifade ederek "yeni" dusunce yapisi olusturmaya calisacagiz.


BAŞKALDIRI

Ruhumuzdan ayristirilarak kolelestirilmis bedenimiz birakin yasamin kalitesini hayatimizin amacini bizlere unutturmus, bizi kendimize yabancilastirmistir. Kariyer ugruna bitirilen okullar, para icin yapilan isler, kibirimiz icin takindigimiz sahtelikler her gecen gun bizi “sik rastlanan insan turu”ne yaklastirmis; mucadele gucumuzu elimizden almis, bizi Mutsuz Insanlar Kulubu’ne dahil etmistir. Dunyanin en buyuk kulubu olan kolelestirilerek yasam kalitesi dusurulen insanlarin olusturdugu Mutsuz Insanlar Kulubu’nden cikmak suphesiz gercek bir “başkaldırı” ile mumkun olacaktir.

Dunyada para, kariyer, hirs, kibir, gurur somut degerler olarak insana sunulmakta, gercek oldugu iddia edilen bu somut degerler papagan gibi tekrarlandikca insani kendisine “bagimli” hale getirmektedir. Oysa yasam “bagimli” olunamayacak kadar degerlidir.

Bagimli olmak insanlik icin bir zorunluluk degil insanin sadece kendi tercihidir. Bu tercihini degistirmenin tek yolu da insanin kendisini tanimasi, kendi ozune donmesi ve kendisine ozgurlugunu haykirmasidir. Diger yonden “bagimli” olmak insanin yasam kalitesini dusurdugu gibi icte bir dagilmanin, tutarsizligin dogal sonucudur.

“Bagimlilik”, hakimiyeti ve iradeyi ikinci el yargilara birakmak, ozgurlugu bir avuc “uydurma gerceklikle” takas etmektir.

ESARETIN YARATTIGI KAOS ve SUREKLI GECMISIN TEKRARLANMASI


Bugune kadar aldigimiz egitimde kafamizi tek yonlu bakis acisi ile kabul edilmis kesin yargilarla doldurduk, anlamsiz bagaj yukleri ile yuklendik; gerceklikten uzaklastik. Ruhumuzu erken yaslandirdik. Yaslanan ruhumuz bedenimizi curuttu, beden gencligini yasayamadi. Uzaklastigimiz her an olmek icin binlerce yol ogrendik. Nefes aldigimizi dusundugumuz her an gecmis ile “cezalandirip”, gelecegimiz ile “kolelestirildik”. Oysa gecmis, zaten gecmisti. Gelecek ise kacinilmaz olandi. Aslolan tek gerceklikte “simdi”ydi.

Insan bize gecmisi dusunmeyi emretti ve ona esir olduk. Insan bize gelecege hazirlanmayi buyurdu ve gelecegimize esir olduk. Biz her iki durumda da esarete alistik.

Sorgulamaktan uzaklastirilmis somutluga yonelis, hepimizin maddi ve manevi dunyasi, ruh ve beden ile olan mukemmel uyumuna kalici hasar verdi. Yuregimizde tedavisi cesaret isteyen bir kaos yaratti. Bu kaos hepimizin yuregini doldurdu, korku, izdirap ve uzuntu verdi. Oysa bu hisler sikintilarimizin sonucu degil; yapay nedenleriydiler.

Sizin de yasantinizda hersey birbirini tekrar ediyor mu? Bundan sikayet etmiyor musunuz? Surekli birilerinin sizi incilttigini veya size felaket getirdigini mi dusunuyorsunuz? Evet hepsi ayniysa demek ki gercekten degismek istemiyorsunuz. Zamanin dongusunde sikisip kalmissiniz. Bu donguden kurtulamiyorsunuz. Sonucta gercek bir geleceginiz yok yalnizca tekrarlanan bir gecmisiniz var.

Bugun bir silkelenip ben ne icin yasiyorum sorusuna odaklanmiyor, kendimizi gecmise hapsediyor, bunun tekrar ederek dis dunyanin gelecegimizi zapt etmesine izin veriyoruz.

Bir yerde durmaliyiz. Defetmeliyiz icimizdeki bizi. Kontrol bizde olmali …

YAŞAM KALİTESİ ve AZLA YETİNMEK


Yasamimizin kalitesini belirleyen dort ana unsur vardır. Bu dort temel unsur vucudumuza ve ruhumuza ulasmasina izin verdigimiz ihtiyaclarimizdir. Bu ihtiyaclari yiyecek, icecek, hava ve dusunce olarak ozetleyebiliriz.

Dusunce dunyamizin nasil kolelestirildigine dair cesitli ornekleri yukarida aciklamaya gayret ettim. Yine insan sayesinde havanin kalitesinin ne denli azaldigi iceceklerin ne denli kirlendigini ifade etmeye gerek yok. Ote yandan maddi ve manevi dunyamizdaki tutarsizlik bizi zaten kaotik bir acmaza ve mutsuzluga suruklemistir.

Birisine kizdiginizda sinirlenip, bagirirsiniz. Organlariniz asil islevlerini birakip sinirinize, sikintiniza uyum saglamaya, onlara verdiginiz emri uygulamaya gayret eder. Gereksiz itaatten yorulup, terler, kendi islevinden uzaklaslar. Tum bu eziyetin size ne katkisi olmustur? Koskoca bir hic… Tum siniriniz alninizdan damlayan bir kac damla tere donusmus, siktiginiz yumruklarinizda kasilmalar meydana gelmistir. Organlariniz delicesine sizin emrinize itaat etmis, kizdiginiz kisi ise coktan gitmistir. Ordan uzaklasmis belki de sizinle ilgilenmemistir bile …

Oysa siz dis dunyaya o kadar odaklanmissinizdir ki, bedeninizin yipranmasina aldirmamissinizdir. Oysa sinirinden bedeniniz yorgun dusmus, bir koltuga oturmak zorunda kalmis, bogaziniz kurumus bir bardak su istemissiniz. Farkinda olmadan kendinizi tuketmis olmaniza ragmen hala sayikladiginizin farkinda misiniz? Bu gereksiz ve yararsiz ofke ve uzuntunun yarattigi “zehirle” yasam kaliteniz en alt seviyeye inmis, ruhunuz ve bedeniniz utancindan sizi nakavt olmus bir boksore benzetmistir.

Dis dunya icin deger mi? Dis dunyayi belirleyenin kendiniz oldugunu anladiginizda degmeyecegi ile yuzlesmis olursunuz.

Ya yiyeceklerimiz?

Eski dusunce tarzi ile yeninin savasacagi alan bellidir. Bu alan insandir. Insani olusturan da insanin bedeni ve ruhudur. Hadi savasalim. Kendimizle, bize dayatilan sahte gerceklerle, sorgulamadan kabul ettigimiz ve putlastirdigimiz dusuncelerle savasalim.

Olume karsi zafer kazananlarin, en basit degisimlerine nasil kendi iradelerinde basladigina bir goz atalim.

Buyuk Iskender’in yanindaki tarihci Arrianus, Buyuk Iskender’in basarisinin ve tukenmek bilmeyen enerjisinin ardina “beslenme ilkesi” oldugunu belirtmistir. Arrianus der ki “O azla yetinmek icin egitilmisti: kahvalti olarak safak sokmeden bir yuruyus ve aksamlari hafif bir yemek… Cesaret ve gucun essiz ornekleri sayilan Makedon savascilarinin, dillere destan olan azla yetinmeleri de boyleydi. Onlar toprak uzerinde uyur, en asiri efor ve en cilginca girisimlerden sonra bile sadece bir avuc zeytin yerlerdi. Yine de asla yorgun dusmezler ve hasimlarin en tehlikelisi sayilirlardi; dusmanlari icin gercek bir kabus.”

“Tanrilar Okulu”nda Lupeus’un el yazmalarinda da ifade ettigi gibi “Bir gram yiyecegin bile “bilerek” eksiltilmesi ve uykudan kacinmak, oylesine guclu bir etki yapar ki, kisinin butun inanc sistemini yerinden oynatabilir ve yanlis kurulmus dengelerini alt ust edebilirdi.” Ayni inanis savas alaninin insanin bedeni oldugunu haykiriyor ve reddedilen her yiyecegin, uykudan kurtarilan her anin, olume karsi bir zafer kazandigini iddia ediyordu. Baska bir degisle yiyecek, uyku ve calismada azla yetinmemenin, enerji ve canlilik kaybindaki en onemli neden olduguna inaniyordu; bu tutum fiziksel olumu artik kacinilmaz hale gelene dek olanakli kildi.

Her gun olmek yerine nicin yeniden dogmayi denemiyoruz? Kendimizden, toksinlerimizden arinarak, azla yetinmeyi, ruhani degerleri kesfetmeyi ve arinarak yeniden dogmayi nicin tercih etmiyoruz.

Hep disaridan medet umuyoruz. Azla yetinmiyor, dogal olmayan herseyi bedenimize sokmaya calisiyor, sonra kendi yansimamizdan memnun olmuyor ve yuzlerce cesit kimyasali bedenimize surerek memnuniyetsizligimizi aynadaki yanilsamamiza ispat ediyoruz.

Guzelligimiz dogalligimizda, cirkinligimiz yapayligimizda degil mi? Aslinda disaridan hic bir seye ihtiyacimiz olmayacak kadar yeniden dogmaya haziriz. Icerisinde bulundugumuz totemlestirilmis Dunya “guzel insan olmayi” o kadar putlastirmis ki, biz o verili guzellige bedenimizi benzetmek icin inanilmaz caba sarfediyoruz. Basarinin kriterleri seytani papaganlar tarafindan o kadar cok haykirilmis ki daha fazla para kazanmanin, ozgecmisimizi doldurmanin en onemli yasam amaclari olduguna inanmis, buyuk is merkezlerinde yapay hava solumaya katlanir hale gelmisiz. Aslinda “guzel insan olmak” insanin ruhani dunyasi ile saglikli bedeninin birbiri ile tutarli olmasindan baska bir sey degil.


ARINMA ve YENİDEN DOĞUŞ


Asla disaridan medet umma!

Dis dunyayi suclama!

“Kendine ne yaparsan bunu aslinda sen yapiyorsun.” Eger bu yaklasimi kabul edebilirseniz “degisime” ne kadar yatkin oldugunuzla yuzlesmis olursunuz. Insanin bedenini olusturan organlar “arinma” gorevini ustlenmek icin yaratilmadilar.

Dogal olmayan aldigimiz tum besinler ve “bize dikte edilen” ac gozlulugumuz sonucunda hakim olamadigimiz nefsimiz yardimi ile bizi zehirlemekte, bedenimizde yiginlarca cop, “zehir” uretmesine neden olmaktadir. Bu zehirler ve organlarin yorgunlugu bizi icin icin oldurmekte, vucudumuzda asit birikimini hizlandirmakta, surekli yorgun hissetmemizi saglamakta ve bizi uyku hastaligina mahkum etmektedir.

Peki siz organlarinizin urettiginiz yapay toksinlerden kurtulmasi icin mi calismasini tercih ediyorsunuz? Yoksa gercek gorevlerini icra etmelerini mi? Bu kritik soru sizin kendinizle hesaplasmanizi saglayacak, suphesiz azla yetinmeniz ile sonuclanacaktir. Eger degisime yatkin ve bunun kelime anlaminin otesini yasamaya hazirsaniz fiziksel ve zihinsel kotu aliskanliklarla mucade edebilirsiniz. Boylece daha az olerek, edebiyen yasayabilirsiniz.

Artik “arinmaya” ve “yeniden dogusa” hazirsiniz. Herseyi sorgulamanin tadina varabilirsiniz. Artik karsidan karsiya gecerken kirmizi isikta gecen insanlar daha cok gozunuze batacak, yere tukuren insanlar sizi daha cok rahatsiz edecek, sagda solda izmarit gordukce sasiracaksiniz. Azla yetindikce daha mutlu oldugunuzu hissedecek, bu hafifligi bedeninizde hissederek daha az uyuyup kendinize daha cok zaman ayirabildiginizi goreceksiniz. Aslinda yillardir ihtiyaciniz olduguna inandirdiginiz yemeklerin, iceceklerin, uykunun, hirslarinizin, ruhunuzun ihtilaflara acik savunmasina ihtiyaciniz olmadigini gorebilirsiniz.

Eger sevgiye hazirsaniz; hakikati kurcalamaya cesaretiniz varsa, eger “arinmaya” ve “yeniden dogmaya” kendinize hazir hissediyorsaniz sizi mukemmel bir dunya bekliyor:

”Bagimsizliginizi ilan edin!”

ÖZGÜR İNSANLAR TOPLULUĞU

En kotu hastalik “bagimli” olmaktir. Ozgur olmakta dunyanin kendi yansimamiz oldugunun farkina varmaktir.

Anadolu’nun Genc Liderleri (AGL) Hareketi olarak sectigimiz logomuzda turuncu bir denizati vardir. Turuncu denizatinin uc temel belirleyici ozelliginden birisi, denizatlarinin gozlerinin ayni anda farki yonlere bakabilmesidir.

“Azla yetinmek” farkli bir acidan yaklasabilmektir. Alkolden yuzlerimiz sistiginde aynadaki yansimamiza bakip kederli bulusmalari nasil keyifli zamanlar diye adlandirabiliriz? Bize zararli oldugunu dusundugumuz icin azla yetindigimizde basit bir izmarite karsi neden yenik duseriz? Cunku paradigmalarini degistiremedigimizde hayatimizi biz degil aslinda dis dunya yonetmektedir.

Iste biz AGL Hareketi’ni olusturan ve Turkiye’nin yeni “degerlerle” yeniden yapilanmasini arzu eden bir topluluk olarak “arinmali”, maddi ve manevi dunyamizin uyumunu saglamali, “dayatilmis hikayemizi degistirmeli” degisimi kendi icimizde basarmali ve bunu Turkiye capinda gencler arasinda yayginlastirmaliyiz.

Yani biz kendi hikayelerimizi degisiterek, Turkiye’yi “arindirmali” Turkiye’nin “yeniden dogmasini” saglamaliyiz.

BEDEN VE RUHUNUZ DEGİŞİME DİRENECEK


“Degisim” disarida degil, “degisim” hepimizin icerisindedir. Dolayisiyla degisim icin verecegimiz mucadele zemini dis dunya degil, oz benligimizdir. Mucadele elbette zorlu olacaktir. Yillarca kotu muamele yaptiginiz ve ozen gostermediginiz beden ve ruhunuz suphesiz yorgun dusmustur. Her turlu degisim hamlesine karsin olumcul bir savunma tepkisi verecektir. En basit aliskanliklardan birisi olan sigaradan kurtulamamak da bedenin degisime karsi en somut direnisi degil midir?

Eger ozgurlugumuze kosmak istiyorsak, herseyi ters yuz etmek, hikayenizi degistirip kendimize sahip cikmak, ikinci el yazgilara dur demek gerekmektedir. Bu buyuk bir caba ve buyuk bir mutluluktur. Hayat kalitesini arttiran “dogal gerceklik” kisinin kendi icerisinde kendisine karsi ayaklanmasidir.

Bizi mutsuz insanlar kulubunden, genc liderlere tasiyacak ayricalikta bu isyan ile baslayan kendi “oz benligimizi” tanima surecimizdir.

GENETİK KODLARIMIZ


Aslinda bunlarin hepsi bizim kulturumuzde mevcuttur. Genetik kodlarimiza yazilmistir. Sadece zaman icerisinde bastirilmistir.

Yasadigimiz topraklarda sivil toplum birikimi var midir? Bize ogretilmis yanit yoktur. "Derneklerimizin %80’i cami guzellestirme dernegi, insanlarin da sivil topluma ilgisi yok dolayisiyla sivil toplum birikimi batinin cok gerisindedir". Bu yaniti duydukca “arinmanin” onemini daha cok hissederim. Modern cagin kolelerinin yaniti budur. Bu yanit totemlestirilmis, putlastirilmis yanilsamadan baska bir sey degildir. Bu sorunun “hakiki” yaniti sivil toplumun bu topraklardan dogmus oldugudur.

Ahilik, dunyanin ilk sivil toplum deneyimlerinden birisi degil midir? Ahilikte kalite anlayisi ve usta cirak iliskisi bugunku “toplam kalite yonetimi” anlayisinin temellerini teskil etmez mi? Osmanli Doneminde vakfetmek ve Vakiflar gelenegi - sistemi hala Batinin merakla inceledigi bir sivil toplum deneyimi degil midir? Ya Mevlana’nin yarattigi felsefe?

Dunyanin en pahali teknolojileri, dunyanin en zor gelistirilen teknolojileri itfaaiye teskilatlaridir. Tum Dunya bu konuda akil almaz paralar harcamaktadir. Oysa dunyada ilk oldugu kabul edilmis itfaaiye teskilati “tulumbacilar” degil midir? Tulumbacilar mahallenin mert delikanlarinin olusturdugu “gonullu” bir kurulus degil midir? Yani tanimi ve isleyisi itibari ile sivil toplum orgutu degil midir? Baska bir degisle “katilimci demokrasi” anlayisini bu topraklara yeni diye sunmak “ahilik gelenegini” bilmeyen insanlarin hepimizi aldatmacasi degil midir?

Peki biz bu durumda neden bu topraklarda sivil toplum gelenegi yok diyoruz? Yaniti “kirmizi isikta gecmekten, burasi Turkiye hersey mubah demekten, bu burda olmaz” demekten farkli degil. Ruhumuz dunyanin en kotu hastaligi olan ihtilafli dusunce sistemine yakalanmis. Hep olumsuz dusunceler ile ruhumuzu bastirmis, kendimizi kolelestirmisiz.

Biz, “hikayemizi degistirmeye, arinmaya ve yeniden dogmaya hazir miyiz?”

BAŞKALDIRMIŞ İNSANLAR TOPLULUĞU: AGL


“Azla yetinmek” kendi kulturumuzde de cok ciddi yer tutmustur.

“Az yemede cok faydalar vardir. Az yemekle insan; saglam vucutlu, hafizasi kuvvetli, parlak zekali, aydin kalpli, az uykulu, hafif nefisli, keskin goruslu, salim tabiatli, az ihtiyacli, tolerans sahibi ve kerim ahlakli olur.” Ariflerin Menkibeleri I/587

Direnecegiz, bize dikte edilen her turlu yanilsamayi sorgulayacagiz. Aynanin onunde neden ters gorundugumuzden aynanin arkasina bakacak kadar sorgulayacagiz. Degisimi icsellestirmeye calisan bizler asla bir kalibin icerisine hapsolmayacagiz. Mevlana’nin 800 yil once soyledigi gibi “su, atese galiptir. Ancak bir kaba girerse, ates o suyu kaynatir yok eder” Bugun gencligimiz bir kaliba hapsedilmis, ozgurlugu gasp edilmis, oz guveni yok edilmistir.

Bizim yeniden dogusa, zihinsel bir baskaldirisa ihtiyacimiz var.

Bizi hapsettiler, kitaplari putlastirdik, ekrana yapistik, tuketime odaklandik. Ihtiyacimiz olmadigi kadar yedik, uyumak zorunda oldugumuza inandirildigimiz icin uyuduk. Hayatimizi eski dunyanin paradigmalarina sattik. Bagimsizligimizi uydurma gerceklere terk ettik. Eger Turkiye’nin degisen, yuzunu yansitmayi amacliyorsak hayatimiza yon vermeliyiz. Kendimizi kendi yuregimizde defetmeliyiz. Onun zihnimize kazidigi aliskanliklari reddetmeli, baskaldirmali ve ozgurlugumuzu kazanmaliyiz. Onu yasamimizdan sonsuza kadar atmaliyiz.

Bu arayisimiz bir zafer ile sonuclanacaktir. Napoleon’un soyledigi “zafer iradedir” sozu bu yolda destek olacak kilici hatirlatmakta; Eflatun’un “insanin kendi kendisi fethetmesi, zaferlerin en buyugudur” sozu de yontemi ortaya koymaktadir.

Biz tek basimiza ne yapacagimiz sozunun yanitini da http://www.agl.org.tr de edineceginiz dostluklarda bulabiliriz.

Toplumsal bir mucadelenin kendinizi tanimakla basladigina olan inanci gerektirdigini hatirladigimizda bu savasin ordusunun sizinle yanyana mucadele eden dostlarla olabilecegini unutmamak gerekir. Kendisini daha iyi taniyarak degisim mucadelesine katilmaya gayret eden bu insanlardan olusan toplulugu genisletmek hepimizin ortak gorevidir. Burda anlatilanlari en yakin dostlariniz ile paylasarak boyle bir mucadele oldugunu mujdelemek, katilmadiklarinizi ifade ederek dusunce paylasimini derinlestirmek yine bu toplulugu olusturan bizlerin odevidir.

Belki de son sozu Mevlana’ya birakarak yasam kalitesi, ozgurluk, degisim, yeniden dogus, arinma ve baskaldirma kavramlarini incelemeye gayret ettigimiz yazimizi sonlandirmaliyiz.

“Dünyada herşeyi unutabilirsin; bir tek şey dışında: neden varsın bu dünyada? Kendini ucuza satma, çünkü ederin pek yüksektir senin”


“Ya görundüğün gibi ol ya olduğun gibi görün” sozunde oldugu gibi degisimden bahsediyorsan irade kilicini yureginin derinliklerine kadar sapla, ya da oldugun gibi gorun degisimden soz etme!

Saygılarımla
Tuna BEKLEVİÇ

Kötü         Çok İyi  Oyla 
           
Tüm yazıları        ShareThis
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
                 

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org