Ziynet Odası       Odam Olsun       Türklider Odaları       Sizin Odalarınız       Sohbet Odası       TV Odası       E-Kitap Odası       BŞenver       Gazete Odası       iPad       Hakkımızda       Şifremi Unuttum   

 

Bedri Baykam Gözüyle 



Tüm Yazıları
       ShareThis

 

Sanatın Çirkin Yüzleri: 'Dışardakiler'
02.08.2009
Okunma Sayısı : 7505
Oy Sayısı : 1
Değerlendirme : 5
Popülarite : 0
Verdiğiniz Puan :
 

 

Sanatın Çirkin Yüzleri: 'Dışardakiler' 
Bedri Baykam... 
.
.

Sabrın taştığı noktalar vardır bir insanın yaşamında. Yapılan her türlü haksızlığa, atılan her türlü iftiraya karşı, "İt ürür kervan yürür" dersiniz, tepki vermemek için direnerek...

Sonra bir an gelir, öyle yeni bir alçaklık yapılır ki, o andan itibaren susmanız mümkün olmadığı gibi, sessiz kalmanızın tam tersine, ülkenize, tarihinize zarar veren bir "iç saygısızlık" olduğunu fark edersiniz...

İşte öyle bir an yaşıyorum. Bugün size yurtdışından karşıma örülen bazı duvarları anlatacağım. Ama esas bardağımı taşıran "yerel yüzsüzlükleri", haftaya konuşacağız.

Yıl 1983'tü... California'daki en parasız ve en güzel günlerimdi. Tuval resmi yapacak param yoktu. Kâğıt resimler yapmaktan artan zamanda, her gün gittiğim "Cafe Roma"da tüm gün kitap okurdum. Genç kızlarla flört, günü bir kahve bir sandviçle geçiştirmek, o günkü öğrencime tenis dersini vermek, olağan akışın diğer parçalarıydı.

ABD'nin en ilerici kenti olan Berkeley'in sokaklarında '83 yazının bir günü gezinirken, biraz ileriden gelen mistik bir müzik sesi beni mıknatıs gibi çekti.

Yanımda yıllar sonra hakkımda belgesel yapacak olan Makedonyalı arkadaşım Stefan Svetiev vardı.

Adının Michael Masley olduğunu sonradan öğrendiğim, sakallı, gözlüklü, biraz hippi kılıklı sokak müzisyeni, kendi icat ettiği formülle, parmaklarına bağladığı küçük sopacıklarla Macar kökenli bir enstrüman olan "Cymbalom"u inanılmaz bir uzay müziğine geçiş aracı olarak kullanıyordu.

Birden büyülenmiştik. Bir saat ayakta izledik ve bu genç adamla arkadaş olduk. Sinema, resim, müzik konuşuyorduk. Parasızdık ama hayallerimiz vardı. Elimizde de buz gibi biramız olunca sohbetler koyulaşıyordu.

1980'ler bu Berkeley sokak kültürünün işçiliği ve kardeşliğiyle geçti. Michael Masley hemen bizi beraber çalıştığı Barry Cleveland'la tanıştırdı. Yıllarca onların müziği, beni resim yaparken en az Pink Floyd ve Depeche Mode kadar besledi.

Ben onların müziğiyle resim yaptım, onlar ise benim atölye ve resimlerimden etkilenip bunu müziklerine ve yaptıkları plakların kapaklarına taşıdılar. Biz, sanatın kan kardeşleriydik...

Yıllar geçti. Sanat, siyaset, geçim, tüm mücadelelerimiz için o günden beri devam ediyor. Ben her zaman olduğu gibi, bu eski arkadaşlarımla dost kalmayı başardım, bizi ayıran iki kıta ve bir okyanusa rağmen...

Birbirimizden beslenmeye ve haberleşmeye devam ettik. Michael türlü imkânsızlıklarına rağmen Bush aleyhine site kurdu. İki yıl kadar önce Barry İstanbul'a geldi ve bir hafta kaldı.

Son gün ise, benimle yarım saatlik bir film çekti, "Michael hakkında bir belgesel film yapılıyor, onda tabii senin de olmanı istiyorlar" diyerek. Keyifle kabul ettim ve nefis anekdotlar aktardım.

Aylar sonra, kim bilir hangi yobaz çıkartmayla ilgili hangi dertle uğraşırken, Michael'in filmini çeken Martin Y'den bir mail aldım. "Filme beni dahil etmek istediğini ama Ermeni soykırımını tanıyıp tanımadığımı" soruyordu.

Yanıtım uzun olacağı için, kendisini biraz bekleteceğimi söyleyip, iki ay sonra, içeriğini tahmin edeceğiniz mektubu, üslubumu, dostluğumu bozmadan, sorduğu sorunun konuyla ilişkisizliğini vurgulayarak aktardım.

Dönen yanıt sinirli ve gülünçtü. Uzatmamayım, yine tahmin edeceğiniz gibi yanıtı, bu sefer haddini bildirerek verdim. Bunun ardından da sorduğu sorunun içeriğiyle ilgili bir polemik yaşadık. Sonuçta bu şekilde yer almayı reddettim ve bu filmin kaybı oldu.

Aklıma 1990'larda Fransız eleştirmen Francis P'nin Paris'te bir kahvede söyledikleri geldi: "Sen bu kafayla, Türkiye'yi Ermeni, Kürt ve Kıbrıs konularında böyle savunmaya devam edersen, buralarda hiçbir noktaya gelemezsin." Ben de kendisine "Konu buysa, bu şekilde bir yere gelmemeyi tercih ederim" dedim.

Bu hafta sizlere Türkiye Cumhuriyeti karşıtı yabancıların, Atatürkçü, ulusalcı sanatçıların önünü nasıl kestiklerini aktardım. Ama ne yazık ki haftaya makalem çok daha korkunç olacak. Bu ülkenin kendi yetiştirdiği bazı "sanat insanları"nın onurlarını nasıl kaybediyor olduklarını göreceksiniz...

Sözde "Ermeni soykırımı" iddialarını kabullenmemenin dışarıdaki faturalarını yukarıda aktardım.   

Aşağıda ise aynı çirkinliğin ülkemizde nasıl yaşandığını göreceksiniz.

İlk örnek, bu yıl Frankfurt'ta düzenlenen "Made in Turkey" sergisi: Küratör Heike Stockhaus, sergiye katılan kimi sanatçıların "Bedri Baykam bu sergiye alınırsa, biz girmeyiz" dediklerini kendi ağzıyla, hatta "sanatçı" isimleri sayarak bana aktardı. Hem de eleştirmen Ayşegül Sönmez'in önünde, bir restoranda, "Ben başından beri sizi istiyordum ama bu laflar karşısında çaresiz kaldım" diyerek! Ben de bu sözleri esefle dinledikten sonra gerek kendisiyle, gerek bu demokrasiden nasibini almamışlarla yüzleşmeye ve gündem üstünden medenice tartışmaya açık olduğumu anlattım.

Sonuçta Stockhaus, bu şekilde Türk sanatını temsil edecek bir koca serginin yükünün onu ezdiğini kanıtlarcasına, bu insancıkların baskısına boyun eğdi:

Bu sergiye, ne ben, ne de Ekrem Kahraman gibi tescilli ulusalcılar alındı, fatura gülünç biçimde Türk sanatına çıktı. Bu skandalı, tüm boyutlarıyla Frankfurt'ta görevli olan kültür ataşesi Hüseyin Gazi Coşan'a aktardım. Sanki bu sergiyi yapacak, bu ülkede kimin ne olup olmadığını bilen sanat insanı kalmamış gibi bu görevin bu basiretsizlikleri gösteren Stockhaus'a verilmiş olmasını, tekrar tüm ayrıntılarını öne çıkararak eleştirdim.

Türkiye temsilcileri bu ikazlara hiçbir karşılık vermedi. O anda iki alternatifim vardı: Bu antidemokratik büyük rezaleti kamuoyuna açıp, sergiye eser vermiş tüm sanatçılara duyurup, bu iğrenç oyunu durdurmak veya bin bir güçlükle yurtdışında ses bulan Türk sanatının "önünü tıkamamak" için, hesaplaşmayı geleceğe bırakmak… Ben ikinci yolu seçtim.

Aradan henüz birkaç ay geçmemişti ki, bu tartışmaları hiç bilmeyen Ekrem Kahraman, Piramid Sanat'ta tesadüfen edindiği bir bilgiyi benimle paylaşarak ciddi bir ikaz yaptı. "İstanbul'da açtığınız 68'in 40. Yılı Sergisi'ni Almanya'ya götürecekmişsiniz. O konuda bir özel üniversitenin çevresindeki bir 68 sergisiyle ilişkili olan kişiler, Alman kurumlarla temas ederek projeyi engelliyorlarmış, dikkatli olun." (Aynı sergiyi, bu cuma Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar'da 68 sanatçı ile açıyoruz.)

Bardağı toptan taşıran olay, son haftalarda yaşandı. Yine Almanya'da bir müze; iki yılı aşkın bir süredir yapılan temaslar sonucu oluşan büyük bir sergiyi benimle yapma kararı almıştı.

Birinci elden, serginin ve müzenin yetkililerinden aldığım bir bilgi, midemin ömrümde bir daha belki olamayacak kadar kalkmasına neden oldu.

Türkiye'den bir ünlü "sanat insanı"(!), bu kişilerle konuşarak hakkımda gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan iftiraları, malum her Atatürkçüyü "faşist-ırkçı-aşırı milliyetçi" gösterme taktikleriyle, bu üç kişinin önüne bir pislik torbası olarak bırakıp gitmiş! Müze müdürüne, yüzleşmeye hazır olduğumu söyleyerek "Bakın, bir kalpazanın bile ortaya paranın sahtesini koyarken harcadığı bir emek vardır. Yalan söylemek bu kadar ucuz mu" diye sordum ve ekledim: "Ben Orhan Pamuk gibi düşünmeye mecbur muyum? Kemalist yorumlar Avrupa'da yasaklandıysa, bildirirsiniz, zaman kaybetmeyiz. Öyle değilse, bu şahıs utanç verici iddiaları hakkında, daha önce haddi bildirilmiş mesnetsiz dedikodular dışında, bir tek kanıt getirirse, ben sanatı, yazarlığı ve bu hazırladığımız sergiyi bırakacağım. Getirmezse, ki getiremeyecek, ondan aynı onurlu tavrı beklemiyorum. Sadece bundan sonra sizlerin gözünün içine bakamasın, yeter."

Türkiye'de benden çok farklı siyasi görüşlere sahip sanatçılara karşı, buna benzer arkadan hançerlemeleri, ayak kaydırmaları, biz Kemalistler yapmayı neden aklımıza getirmedik, hiç düşündünüz mü?

Bu ülkeye demokrasinin tüm altyapısını biz getirdik ve bunu olgunlukla hazmettik de ondan!

Her biri kendini iyi bilen ve farklı düşünen insanları yok etme hayalleri ile beslenen bu şahısları, tüm hoşgörüsüzlükleri ve antidemokratiklikleriyle baş başa bırakıp kendileriyle yüzleşmelerini bekliyorum. Yoksa, tarih üzerinden kendilerine yapışacak bu leke asla silinmeyecek…


Kötü         Çok İyi  Oyla  
  Geri  |  Arkadaşıma Gönder  |  Yazıcı Dostu
 
Tüm yazıları
ShareThis

    Hayat Verenler : Microsoft    HP Türkiye    PBS Bilişim    SAY Ajans    SFS - MAN    Superonline       

Türk Liderler:

Abbas Güçlü, Adil Karaağaç, Ali Ağaoğlu, <Ali Kibar, Adnan Nas, Adnan Polat, Adnan Şenses, Ahmet Başar, Ahmet Esen, Alber Bilen ,Ahmet Cemal Kura, Ali Abalıoğlu, Ali Naci Karacan, Ali Sabancı, Ali Koç, Ali Saydam, Ali Talip Özdemir, Ali Üstay, Arman Manukyan, Arzuhan Yalçındağ, Asaf Güneri, Atila Şenol, Attila Özdemiroğlu, Avni Çelik, Ayduk Koray, Aydın Ayaydın, Aydın Boysan, Ayhan Bermek, AyşeKulin, Ayten Gökçer, Başaran Ulusoy, BedrettinDalan, Bedri Baykam, Berhan Şimşek, BetülMardin, Bülend Özaydınlı, Bülent Akarcalı, Bülent Eczacıbaşı, Bülent Şenver, CağvitÇağlar, Can Ataklı, Can Dikmen, Can Has, Can Kıraç, Canan Edipoğlu, Celalettin Vardarsuyu, Cengiz Kaptanoğlu, Cevdetİnci, Çoşkun Ural, Cüneyt Asan, Cünety Ülsever, Çağlayan Arkan, Çetin Gezgincan, DenizAdanalı, Deniz Kurtsan, Didem Demirkent, Dilek Sabancı, Dr. Oktay Duran, Ege Cansel, Em. Org. Çevik Bir, Emre Berkin, Engin Akçakoca, Enver Ören, Erdal Aksoy, Erdoğan Demirören, ErhanKurdoğlu, Erkan Mumcu, Erkut Yücaoğlu, Ergun Özakat, Ergun Özen, Erol Üçer, Ersin Arıoğlu, Ersin Faralyalı, Ersin Özince, Ethem Sancak, Fatih Altaylı, Fatih Terim, Ferit Şahenk, Ferruh Tanay,Feyhan Kalpaklıoğlu, Feyyaz Berker, Fuat Miras, Fuat Süren, Füsun Önal, Göksel Kortay, Güler Sabancı, Güngör Kaymak, Hakan Ateş, Halit Soydan, Halit Kıvanç, Haluk Okutur, Haluk Şahin, Hamdi Akın, Hasan Güleşçi, HayrettinKaraca, Hazım Kantarcı, Hilmi Özkök, Hüsamettin Kavi, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hüsnü Özyeğin, Işın Çelebi, İbrahim Arıkan, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, İbrahim Cevahir, İbrahim Kefeli, İdris Yamantürk, İhsan Kalkavan, İshak Alaton, İsmet Acar, İzzet Garih, İzzet Günay, İzzet Özilhan, JakKamhi, Kazım Taşkent, Kemal Köprülü, Kemal Şahin, Leyla Alaton Günyeli, LeylaUmar, Lucien Arkas, Mahfi Eğilmez, MehmetAli Birand, Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Başer, Mehmet Günyeli, Mehmet Huntürk, Mehmet Keçeciler, Mehmet Kutman, Mehmet Şuhubi, Melih Aşık, Meltem Kurtsan, Mesut Erez, Metin Kalkavan, Metin Kaşo, Muharrem Kayhan, Muhtar Kent, Murat Akdoğan, Murat Dedeman, MuratVargı, Mustafa Koç, Mustafa Özyürek, Mustafa Sarıgül, Mustafa Süzer, Mümtaz Soysal, Nafi Güral, Nail Keçili, Nasuh Mahruki, Nebil Özgentürk, Neşe Erberk, Nevval Sevindi, Nezih Demirkent, Nihat Boytüzün, Nihat Gökyiğit, Nihat Sırdar, Niyazi Önen, Nur Ger, Nurettin Çarmıklı, Nuri Çolakoğlu, Nüzhet Kandemir, Oğuz Gürsel, Oktay Duran, Oktay Ekşi, Oktay Varlıer, Osman Birsel, Osman Şevket Çarmıklı, Ozan Diren, Özen Göksel, ÖzdemirErdoğan, Özhan Erem, Pervin Kaşo, R.BülentTarhan, Raffi Portakal, Rahmi Koç, Rauf Denktaş, Refik Baydur, Rıfat Hisarcıklıoğlu, SakıpSabancı, Samsa Karamehmet, Savaş Ünal, SedatAloğlu, Sefa Sirmen, Selçuk Alagöz, SelçukYaşar, Selim Seval, Semih Saygıner, SerdarBilgili, Sevan Bıçakçı, Sevgi Gönül, Sezen Cumhur Önal, SinanAygün, Suna Kıraç, Süha Derbent, Süleyman Demirel, ŞadanKalkavan, Şadi Gücüm, Şahin Tulga, Şakir Eczacıbaşı, Şarık Tara, Şerif Kaynar, ŞevketSabancı, Tan Sağtürk, Taner Ayhan, Tanıl Küçük, Tanju Argun, Tansu Yeğen, TavacıRecep Usta, Tayfun Okter, Tevfik Altınok, Tezcan Yaramancı, Tinaz Titiz, Tuna Beklevic, Tuncay Özilhan, Türkan Saylan, Uğur Dündar, Uluç Gürkan, Umur Talu, Ümit Tokçan, Üzeyir Garih, Vehbi Koç, Vitali Hakko, Vural Öger, Yaşar Aşçıoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Yılmaz Ulusoy, Yusuf Köse, Zafer Çağlayan, Zeynel AbidinErdem

Tecrübeleriniz ve birikimleriniz toprak olmasın @ Copyright 2004 turklider.org